Mavi bir kuş..

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe.Net Arşiv kategorisinde nesimi tarafından oluşturulan Mavi bir kuş.. başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,424 kez görüntülenmiş, 11 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe.Net Arşiv
Konu Başlığı Mavi bir kuş..
Konbuyu başlatan nesimi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

nesimi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
69
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Güneşin gözlerimi kör edebilecek parlaklığıyla tanışmamda ani oldu benim,sıcaklık ,renkler,bir ömür baksam anlamayacağım sadece hayran olabileceğim şeylere yüzyüze gelmem de en beklenmedik zamanda oldu , çokta uzun sürmedi zaten.
Toprağın altında ince ince delikler ,yollar açar giderim dinlenmediğim yada toprak yemediğim zaman.Bak burdan giden tünel şurdakinin ortasına açılır hemen şu büyük taş hizasında da tombulun ailesi var.Ha unutmadan biraz karışık görünen bu yoldan gidersen kökler çoktur şaşırma ..Böyle işte kaz tünel gez tünel ..başka bir şey görmesem iç geçirmem böyle doğru.Dinle o zaman ne olduğunu.
Böyle bir gündü işte toprak rengi, heryer aslında karanlık karası, etrafımdaki herşey hareket etti birden ve ben uzun bir süre sonra gözlerimi açtığmda güneşi gördüm,ağaçları, çiçekleri ,uçan kelebekleri,parıldayan suları,toprak kokusunu,birde kuşları.Rengarenk ,güzel sesli,uçan ve çoğu yemek niyetiyle bakan.Hatta bir defasında o büyük çocuk hızlıca koşmasa yakınımdan birinin kursağındaydım çoktan.Ben birde o mavi kanatlı kuşu gördüm işte;pırıl pırıldı tüyleri ,hafif bir rüzgarda havalanırdı,kara sürmelenmiş gözleri vardı korkutmayan,derin bakışları boğmayan, bir de sesi içten ve derin makamdan.
Sonra tenimin kuruduğunu hissettim ,baktım üstünde boylu boyunca uzandığım toprağa,yuvama,kuyuma,şatoma.Döndüm bir yol açtım kafamla ,aklımda gördüklerimin buhranı, son gücümle indim en dibe.Birkaç gün toprak yemedim,Öyle yattım ,kaldım uzun uzun ,sessiz her şekilde ve karar verdim .o mavi kuşa sormayı bana ne yaptığını.Bıraktığım yerden çıktım ,başladım beklemeye...
ne kadar zaman geçti, umut kesmişken tam, ışıltıyla süzülüp kondu karşımdaki çiçekli ağaca.Tamam gördüm ama nasıl konuşacaktım onunla?sürüne sürüne sanki başka bir yol varmış gibi çıktım onun beni göreceği bir yere.belki sırf gagasını açıp bana doğru süzülecek ve yiyecekti yada dur birşey sorucam dedikten sonra beni yiyecekti.olsun dedim içim titreyerek,kalbim yerinden çıkacaktı.durdum gögsümü gererek .gözlerinin içine dimdik bakarak.işte açıldı kanatları önce ,güneş kapandı gözlerimi kamaştıran, sonra kanatlarının rüzgarı ürpertti tenimi,son bu dedim kendime.yanıma kondu. diycem herşeyi unutmuştum.başını bir sağa bir sola çevirip baktı bana --Nasıl bir solucansın sen öyle güneşlenen diye gülümsedi.--güldüm.onu beklediğimi bilmesi imkansızdı ne de olsa.
Korku ve hayranlık bakışım uzun sürmüş olacak.Neden bekliyorsun bu kadar tehlikeli bir yerde diye sordu.Seni dedim.O gökmavi kanatlarında saklı şevkati,güveni,bakışlarında hep duran hüznü paylaşmak için,yüreğini atışlarıyla nefes almak için.....ne kadar şey söyledim bilmiyorum.
Aşkın böyle birşey olduğunu aşıktan gayrı herkes bilirmiş.ben başka biri idim söyledim.Tamda gözlerine bakarak.Kulaklarım kapalıydı.Duymadım.Bir ara gözlerim karardı hatta.Sonra bir serinlik ...bir su birikintisindeydim.Rahatlamıştım ama bu kadar zamandır boğulmamıştım da .Yüzümü dondüm sırt üstü yattım uzadım upuzun yalnız suyun içinde gökyüzüne baktım ,--maviydi parıldıyordu--Bir solucanın boğulma ihtimalinin olmayışı ne güzel.çok güzel.
 

karamel

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
21 Tem 2013
Mesajlar
307
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Mavi Kuş'a yazarsam büyüsü bozulur mu diye çekindim. Ama amaç sadece paylaşım olduğu için yazıyorum.
Güzele ulaşmak var hep insan oğlunda, içsel güzellikler bile bir süre sonra,bir eksikliğin verdiği kişisel gelişim tamamlamaları gibi.
Güzele aşık olmak ise zaten kaçıınılmaz, tüm arayışlar hep güzele, sanki işiçimizde de bu şifre var.Yaradanın çok güzel olduğunu bildiğimizden her halde en güzeli arayıp duruyoruz. Burda tabi solucan gibi kimiz, neyiz sorgusunu da yapmıyoruz.Aşık oluyoıruz o güzelliğe, belki de mümküm olmayana ulaşmak daha da acıtıyor bizi ama acımız aşkımızı daha da güzel kılıyor.

Sonrası ise malum, derin maviler de boğulduk mu boğulmadık mı?
 

nesimi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
69
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Mavi Kuş'a yazarsam büyüsü bozulur mu diye çekindim.

ne demek sayın karamel ilginiz mutlu eder aksine.nacizane herkes kadar masal dı öyküydü karalıyoruz ,ufak bir sunum olsun açılış niyetine diyelim dedim.eleştiri yaparsanız ,olası yayın hayatım açısından tolerans kapasitemide ölçme imkanı bulurum.
 

karamel

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
21 Tem 2013
Mesajlar
307
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Estafurlah ben bu sayfa sayfa yazı döşenen ulema ve seçkin grup içinde ne yaza bilirim ki..Bir iki düşünce kırıntısı.
Tasfirler tabii çok can alıcı yaşanmışlık var canlandırmalarda.Solucan, mavi kuş aşkı sofistike olmuş.Merak öğesini uyandırıyor insanın içinde.
Bence nacizane okunmakta ki en büyük handikap ilk cümlelerde.CÜmleler hem merak uyandıracak, samimi olacak hemde itimamlı olunduğunu hissettirecek okuyana.Hissiyat olarak richard bach yalınlığı, bir çocuk romanı kahramanları ve mistik aşk..

Çalışmalarınızı bekilyoruz, teşekkürler...
 

nesimi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
69
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
MAVİ KUŞ II

Bir bulutdum bir vakitler,şöyle bembeyaz salınıp giden.Gökyüzünün nazlı gelini,duvağım dağların zirvesine uzanırdı.Tanrıların hükmü ancak öfkelendiklerinde geçerdi üstümden ben istemeden.Şimşek olup inerdim,deryaları dökerdim yeryüzüne. emrin hükmüne gözyaşlarım karışırdı toprağa.
Ama baharda gör beni birde.Sandığımda sakladığım bereketi serperken , mutluluğumu.Güneş bir yandan ben öbür yandan yeryüzünü seyrederiz sevinçle.Genelde anlaşamayız ,o ateşinden kurtulmanın derdinde aslında, biliyorum.Kim neden cezalandırdı böyle onu hiç anlatmaz .Öyle yanar susar.sustukça dahada yanar.Acıyorum çoğu zaman.Kim demişti hatırlamıyorum belki Polaris ,çok kötü bir suçmuş yaptığı sonra yan demişler Tanrılar kurulu .
Öyle yalnız olduğumu düşünmeyin yücelerde geziniyorum diye ,çok dostum var benim.Aykız mesela.Çocukların ona aydede dediğini duyduğu zaman halini görmeliydiniz.O nu da sürmüşler yurdundan ben buraya gelmeden önce.Sürgünler diyarı sanki gökyüzü,mavinin güveniyle süslenmiş.Ne önemi var bunların ben mutluyum.İşte rüzgar esmeye başladı bile,tüm hücrelerimden geçiyor serin serin ,başlıyor yeni bir yolculuk.Belki gökkuşağını bile görürüm bu gün.
Uzun sürdü bu kez...yoruldum da üstelik.Güneş yine öfkeli bir gününde.Etrafta kimsede yok .Gözlerim kapanıyor...Uyumak istiyorum...
Bu seslerde ne böyle ,ah şu kuşlar biraz dikkat etseler seslerine.Öyle hızlı kanat çırpıp nereye gidebilirler sanki,dönüp aynı yere gelmeyecekler m?Özgürlermiş sözümona peh.Her kanat çırpışları bir meydan okuyuş sanki, rüzgara mecburiyetimi yüzüme vurmaktan nasıl mutlu oluyorlar.Bak şu en başta olan yeşil başlı ,iyi lider,ne derse onu yapar arkasındakiler.İşte kötü nimbus gibi saldırgan ve burnu dik bir tüylü tayfa.Ama şu mavi olanı daha önce hiç görmemiştim.Nasıl parıldıyor tüyleri açtıkça kanatlarını.Ne işi var ki onların arasında.Ayrıldı yanlarından üstüme geliyor son hızla.--Buralarda bir dağ varmış biliyor musun. Simurg u bulmam gerek üzerimdeki büyüyü çözmek için bana yardım et---Hayretle baktığımı biliyorum sadece .dedikleri çok sonra beynimde yankılandı da anladım.Minik bir gagası vardı.Sarıya çalan,ipekten tüyleri,kara gözleri sürmeli.Neydi her zerremi birbirinden ayıran böyle dağıtan tüm zihnimi yüreğimi.Uçtu gitti ,baktım peşinden.Tek dileğim rüzgarın benide sürüklemesiydi peşinden.Sanki dileğimi ilk kez duymuştu ,thyphon öyle bir savruldum anlatamam.İşte yanındaydım ,hemen gözümün önündeydi ama nasılsa kaybettim o kayalıklarda izini.Bekledim günlerce aykız sordu ,güneş bile merak etti bekleyişimi.Güneşi de anlıyorum şimdi,yanmayı da.Mevsimler geçti yıllar geçti ama mavi kuş geçmedi buralardan.Bırakmadım umut etmeyi ,karardım yağdım öfkeyle ,şimşekler çaktım acımadan.Olmuyordu işte umutla yanmak aynı gönülde.---Ey Thyphon nasıl gönderdiysen beni öyle yok et artık.Geçmesin hüznümün gölgesi yeryüzünden.Serinletmesin hiçkimseyi ben böyle yanarken.----
Son görevin dedi Thyphon yok et ne varsa benliğinde kalan.Öyle düş toprağa dönme artık.Çatırdadı sanki ruhumun sesini duydum.Acımıyor ama, düşmektende korkmadım üstelik son umut mavi kuşun kanadına düşer belki bir damlam diye yağdım yeryüzüne kalan ne varsa bende.
 

nesimi

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
13 May 2013
Mesajlar
69
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
BEN KUSAY,MAVİ KUŞ YANİ...



Evet benim bahsettikleri Mavi Adım Kusay.Maddeyi cihan varolmamıştı ben olduğumda.Annem yok babam,kardeşlerim yok.Dünya dedikleri öfkeli bir ateş topuydu bekledim.Sakinleşip yeşerdi sonra kocaman ama yalnız bir dünyaydı önceleri,hazırlandı ağlayarak yıkan yokeden ins ü cinne.Kocasını istemeyen tazecikler gibi duvağında hüzünle.Havvanın katledilen oğluna ağlayışında omzundaydım,pençemde kardeş kanı.
Süleyman beni öldürdü,diriltti omzundaydım,bastonu düşene kadar,
Yusuf u bekledim kuyunun başında,
Nuh beni gönderdi,ikinci bahar umuduna,
İsa yı çarmıha germek için koşuşturanların tozunu yuttum,
Hacer öyle koşuyordu ki analığın acısıyla öleceğimi bilsem kanımı sunardım su yerine,
Hüseyin le Hasana sunduğum gibi,içmedikleri gibi.Pençemde kan ,kardeş kanı.Geçtim serden, sıladan...
Şimdi buradayım hep olucam ,lanet mi lutuf mu ebedi olmak artık sormuyorum kendime bile..Bir ağacım var benim gibi vakti bilmeyen.Gül ağacı belki görmüşsünüzdür benzeyenini.Her yanı pembe minik güllerle bezeli.Ölmeyen, solmayan fırtına kar boran bilmeyen.
Ben evet gördüm o solucanı, öyle bakışını,öyle yalın üryan ruhunu, ağzı bile yok.Pembecik garip biriydi.Konuşmadı hiç ,nasıl konuşsundu zaten. ama ben gördüm yüreğini.Acısını ,yandı gözlerimin önünde.Pençemde kan var sürmem hiçbir canlıya gagamla taşıdım onu oracıkta birikmiş bir yağmur suyuna.Baktım canlanıyor bıraktım sonra, serin suyun yüreğine serpimesini diledim Tanrı dan O beni var eden ve aynı zamanda beni sonsuzluğuna mahkum edene dilendim,garip solucanın şifasını.
Evet gördüm bembeyaz bulutu öyle güvende sana kendini,hayatın her efsununa hakim,bilmenin seyri sefere hayrı varmış gibi kibir dolu halini.Yeşilin arkasında uçuyordum,derdinin dermanı var dediler umut işte ben gibi ebedi sürüklendim lokmanıma.Buldum ne çare.Ölümün dışında herşeyin çaresi var dediler. oysa ben ölmeyi diledim çare diye.Bulut mu haklısın ona sordum yolu öyle bir dağın ucunda seyirdeydi.Ama hiçbir soruma cevapta vermedi.Gözlerime bakıyordu öyle.Kapkara benim gözlerim eskiden maviydi ama.Gördükçe karardı,ama solmadı hiç.Arkamdan geldi gördüm bekledi uzunca ben lokmanı beklerken.Sonra yoktu yerde her zerrenin içinde ab-ı hayat niyetine sudan başka birşey.
Lokman dediki bana --aşkı kalbinden silmeden gidemezsin bu dünya nehrinden öteye---Gözlerim karaydı daha artık bu nasıl bir lanet dedim içimden.Ruhuma aşkını üfleyen almadıça benden bunu nasıl yok olacaktım bu sürgünden.Ağacım nasıl kuruyacaktı.Uçtum bıkkın,öfkeli,atamıyorum bile kendimi.Yuvama döndüm.Pembe dikenlerime her yanı cennet rayihasıyla donanmış kabrimde,seyreyle Kusay yine cihanı, acıyı çek burnuna yansın için .
Döndü bir atmaca üstümde boş bir heves uğruna.Doğruldum aklıma ilk geleni yaptım, küfrettim. Aklıma gelen tüm lisanlarda aşkı var edene,ruhumu böyle zaptedene,nefesimi kesmeyene..Nefret kustum ezelden birikmiş tüm acılarım için.Onu da sevmediğimi söyledim.Aşkı var edene ,seven sevdiğine mutidir deyip and içtiğim halde,sevdiğine böyle zulmedene.Bir serinlik duydum ilkin sol kanadım altında.Bir keskin acı ne güzel,korkmadım çıkıcağım yoldan yüzümde öyle bir tebessümle kara gözlerimin zifir olduğunu bildim.
Yokedici bir rüzgar esiyordu.Sıcaktı hava..Ağacımdan bir gül düştü yere.
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
DERİN MAVİ..


Duvarın üstünde oturuyorum,ayaklarım yere değmeyecek kadar yüksek burası.Briketten yapılmış tek katlı, iki odadan ibaret evin kalan tek duvarı bu.Aslında önce bu duvarın yıkılması gerekirdi.Kayalığın en korunaksız ,rüzgarla ilk çarpışan,batan güneşin kızıl hüznüne her gün bakan duvar,yalnız ve uğultu içinde, uzun yıllar geçirir de nasıl yıkılmaz..İçinde bir tılsım olmalı ve bu tılsım duvarın üzerine çıkarken kullandığım oyuklardan, ucu açık terliğimle başparmağıma ,hızla beynime hucum etmiş olmalı.
Yıllardır burdaki en küçük koyun, en küçük evinin,kocaman bahçesinin iki üç kırık tahtasını atlayıp, kendi oluşturduğum patikamla gelirim buraya.Tılsım bana geçmiş olmalı çünkü siyah saçlarım artık sarı oldular ,inanmayacaksın biliyorum ama gözlerim mavi oldu hatta.Babam denizden oldun böyle diyor,ben biliyorum ama sebebini.
Yine babamın açıldığı bir sabahtı,güneş doğmamıştı,cırcır böcekleri bile uyanmamıştı daha ,bir serçe düşmüştü yuvasından ,avucumda ve zifir karanlıkta beraber çıkmıştık tepeye.Babamın motorunun sesinin uzaklaşmasını dinledik duvara yaslanıp,çok üşüdük beraber ,saçlarım yüzümü kamçılar gibi vurdu rüzgarla, duvar sıcaktı ama.Sırtım öyle ısınmıştı ki,gözümü kapatıp anne demek istedim.Dilim bilmediğim bir lisan için dönmeye çalıştı,avucumda sakinleşmiş minik bir gaganın gıdıklar vuruşuyla açtım gözümü..Hala çok karanlık,çok soğuk,belki çok koca yürekli insan için, korkunç bir vakit ve yerdi.Ama bu duvar sıcak,yumuşak ve beni seviyordu .hatta bu miniğide..Ve biz konuşabiliyoruz ona herşeyi anlatabiliyorum.En çokta Slvia nın okulda yaşadıklarını bana anlattığında duyduğum acı,kıskançlık,özlem,isyan,kabullenişin verdiği son suskunluk hallerimi anlatırken hiç ses çıkarmadan dinler beni.Ben bağırır çağırırım son sesimle; aslında Slvianın sümüklü,cılız ve aptalın teki olduğunu ve bunu herkesin bildiğini. Benim söylemekten korkmadığımı biliyor duvar.Adı Slvia olan ve şimdilerde 5 yaşında olan küçük kardeşimi aslında nasıl özlediğimi de biliyor.Hep sorarım ona annemin neden beni de götürmediğini,annemin kutsallığını bozmamak için hiç konuşmuyor biliyorum.Ben onu çok özlüyorum dediğimde onun yerine kucaklıyor beni sadece.kardeşimin hatırlamaya çalıştığım ama yapamadığım yüzü,annesinin göğsüne bastırlmış bir parça kumaşla sınırlı kalıyor.Ben eteğinden tutabilecekken ve yanında mızmızlanmadan yürüyebilecekken dönüp giden, zayıf ,düşük omuzlu bir kadın silüeti anne diye hatırlamaya çalıştığım.
En iyi bildiğim ve her defasında bunu söyleyenleri, Tanrının gözlerime bakarak cezalandırmasını istediğim bir dedikodu,yalan,iftira var ki imkansız.Annemin beni ve babamı ayyaş bir denizci için bırakıp gittiği ,hatta hakkında hiçbirşey bilmediği bu adam için emzikteki bebeği bile bırakabileceğini arkadaşı Suzi ye söylediği falan falan ....bunların bir uydurma olduğunu biliyorum ben.Öyle olmasa babam anlatırdı bana ,bunca yıl evime tepeden bakmış bu duvar herşeyi bilirdi ,benden saklamazdı.

Artık dönsem iyi olacak.güneş doğmak üzere.Şu zavallı elimde ölmeden yuvasını bulmalıyım üstelik,Bir sürü şey yapmam gerek.yırtılan ağlar,toparlanması gereken tabaklar,küçük Matt ten öğrendiğim kelimeleri tekrar etmek, yazmak ve kağıtlarımı yatağımın altına tekrar saklamak.Belki birazdaha deniz kabuğu bulabilirm herbiri ayrı renk ve şekilde, koleksiyonum için.Büyük bir okula gittiğimde ,yani babamı ikna etmesi için çokça yalvardığım, evini temizlediğim Rahip Jason birgün babamı benim okula gitmem için ikna ettiğinde ;tüm bu deniz kabuklarıyla büyük bir resim yapmayı düşünüyorum.
8 Yaşında okuyabilen ,yazabilen ve çok güzel resimler yapabilen mavi gözlü kız.Slvia nın kıskançlıkla bakacağı,beni tanıdığını söylediğinde kimsenin Ona inanmayacağı başarılı öğrenci.
Kumlara uzanmış hayal ediyor olabilirim şu an ama olacaklar bunlar biliyorum.Minik kuşun yuvasını bulduğum o akçaağacın ucundan inerken kanattığım avuç içim kadar gerçek.
Babam gelmeden eve gidip akşamki çorbayı hazırlamalı,masayı kurmalı,birkaç odunla odayı ısıtmalıyım.Muhtemelen çok konuşmadan geçecek bir akşam yemeğinden sonra elinde hiç içemediği kahvesiyle uyuya kalacak olsada,bu gelenek bozulduğunda çok sinirli olduğunuda biliyorum.Koştum ,bahçe kapısındaki karartı babamın başka bir yerden benden önce gelme ihtimalini düşündürünce durup kaldım olduğum yerde.Karartı bana doğru döndü,uzun ve zayıftı.Bitkin ve sallanıyordu,umutsuzluğu karartısını karartıyordu.Ama bana bakıyor ve bekliyordu,dizlerim tutuldu sandım koştum,çekilmedi kenara,iç çeken ve kollarını açan bir kartala benzedi ,ben onun göğsüne korkuyla çarptığımda,kokusu korkumu ,acımı,açlığımı alacak;sert kemikleri sağ yanağımdaki beni seven elin sıcaklığıyla yumuşacık gelecek ve bu belirsiz ışıkta beni hiç korkutmayacak bu kadın ancak annem olabilirdi.Ellerimin yettiği kadar sıkı ve güçlü sarıldığımda emin oldum.Aslında benden hiç ayrılmadığını ,belki duvar kılığında yaralarımı sardığını ,omzuna alıp dolaştırdığını düşündüm.Acıyan her yerim iyileşti ellerimi tuttuğunda,rüzgar kucağına aldı sanki, hiç yürümedim o kadar uzak yolu...
Kandille aydınlanmış odanın camında sadece parıldayan gözler ve kıvırcık saçların belli belirsiz sevinci ;sümüklü,cılız ve aptal Slviaya olan öfkemi silmişti tamamen.
Babamın motoru burdan neden geçsin ki...ama rüzgar da o olduğuna emindi.Bağırsam duymazdı .Elini tuttum annemin,hiç girmediğim evin eşiğine çektim onu,ayağımı attığımda artık motor sesi uzaklaşıyordu..Ben büyüyordum ikinci adımda,bir anda ..
31.10.2013 perşembe 01:57
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
Geçiş..Tekrar..

Kendi canından dalından, Yapılmış tek gözlü Bir kulübeyi köşelerinde durup koruyan Iki çınar; fazlaca güngörmüş.Kulübede korunan bir yalnız adam üçbeş insan görmüş.Bu Adı yüce Sanı Kara Dağ da hepsini esirgeyen saklayan kurttan, kuştan, borandan, bir, yatır; alemi görmüş .Kalas oyuklarından ışık sızan tek gözlü evin telle kapatılan kapısının hemen arkasında, birkac bakır tencere kullanılmadığı ve yıkanmadığı için tozlanmış.Bir koca demlik ucu akıtan; baba evinin çay
içilip sohbet edilmeyecek kadar suskun günlerinin hatırına kapkara.Bir uykusuzluk eskisi divan üstü sünger yatak.Yerde , yeni, bağışıyla evi ferahlattığı sanılan, cömert eskisi yeşil kareli, bir, kilim.Duvarda Kirli gözyaşlı ellerle silinip üzerine daireler işlenmiş gibi duran bir resim.Kadın siyah adam beyaz ya da resim siyah beyaz.Kulübenin hemen arkasında İlyas Baba Türbesi;
Konaklı
köyüne yarım saat traktörle, tepe üstünden saldın mı kendini 10 dakika .

Kimse saat tutmadı ama Murtaza biliyor işte.Tütün ve kaçak çay almaya gittiğinde 10 dakikanın ne kadar adımla aşıldığını.
37 Yaşında Bugün 16 Nisan da, saçlarının tam önü alnından tepesine varana kadar sakar
beyazı bebeklikten. Biraz toz biraz tütün sarısı şimdi.Kaşları muntazam bir yay , simsiyah. Gözlerini kısmasa hep; birde bir bakan olsa gözlerine yaprak gibi yeşil. Burnu irice olsada genis ağzın uzerinde tek farkedilen bir ben sağ göze yakın gülümsediğinde kaybolan Uzunca boyu.Evinin kapısı kadar .Evinin kapısı eski bekçinin boyu kadar.

Adını; babası göç edip geldiginde bu köye, cümle ahali anasının kucağına yolda gelmiş olan bebesini kabul etsin diye Murtaza koymuş.Pek kimse kullanmaz da zaten .Birkaç yaşlı, köy kahvesinde önlerinden başıyla selam verip Gecen bu adamı dalgın bakışlara saklanıp; selamını tebessümle dahi almayi İstemeyen Bir tavırla, artık sırtını görünce;
--Göçün Murtaza mı bu?
demek için kullanır.Cevabı beklenmez hicbir ilgisiz yüzden .Evet yada galiba için değmez O mu gerçektene gerek yok.Böyle gölgesiz başka kimsede geçmez.Buruşuk gözaltlarıyla bakışlar yine, Karşı masadaki gençlerin eski günlerden hatırlattığı zafer dolu oyun kağıtlarına dalar.Ağız kenarını kaydıran yamuk bir tebessüm soğuk çayı zafer için kaldırmaya yeter.

Murtaza nın tek tanıdığı, O nu da tek tanıyan bakkal Ali Dayı .Kimdir, Soyu Sopu nedir, hırlı mıdır, ya da bu adam neden Hiç konuşmaz bilir.Yarım kilo en pahali tütünü onbeş Günde Bir Sürü bozuk parayla Almaya Gelen Adam İlyas Baba nın bekçisi , oğulcuğu.25-30 Sene ÖNCE Büyük orman yangının ortada koyduğu ufacık oğlancıkta işte bu adam.11 YASINA KADAR Zaki nenenin yanında Kalıp işe güce
bakmış.İneğine orağına koşmuş, E vakit tamam Olup Zaki nenede göçünü toplayınca Murtaza ağlayarak kaçtığı İlyas Baba nın oğlu olmuş.Ali Dayı TÜM Köyün vicdanını Temsil için günler SONRA İlyas Baba nın kucağında Buldu O nu.Yıkılmayı Murtaza için reddetmiş odun yığınını oğluyla elden geçirip evvela Bir gaz lambası ayarlayıp aydınlattı ÜÇ orman Gecesinin korkusunu.Yaptı.Onardı. Eliyle duvardaki lambayı gösterip;
kaşlarını da merhametine ragmen çatıp, duyduğunu bildiği sessiz çocuğa 'Dikkat et emi, yakma Kendini de buraları da.Sabah da gel vereceklerim var sana' dedi.Gitti.Babalı Bir oğul, anneli kardeşli Bir eve doğru.Ayak sesleri de .Bir kaç kez de Olsa çekiç sesi günlerce Kurdu kuşu ürkütsün diye yankılandı.Lambayı yakmayı Göze alamıyordu Murtaza, uzaklardan Işığı görülmesin .en Iyi çare Sabaha KADAR evinin köşesine
sinip mümkünse Küt küt atan kalbini Dinlemeden beklemekti.Kulaklarından kalbinin sesi çıkıyordu .Ne yapmalı ki Üstüne çekmesin Kara Dağın karalarını .Uyumadan Ne Kadar beklenir. Acıkmışsan ve güneş dünyanım obur tarafına KADAR gitmişse ne yapabilirsin uykunun kollarına teslim Olup gitmekten Baska.
Gözyaşlarıyla bıraktığı Izler uzerinden Ali Dayı nın Yanina Gitmek için Kapıyı açtığında.Keskin bir sabah soğuğu, TÜM Gece kanatlarını birbirine vurup ses çıkarmaktan bitkin düşmüş cırcır böceklerinin sesi, Biraz gönülsüz günışığı doldu içeri.Çınarlar dallarını birbirine uzatmış rüzgarın uğultusunda fısıldaşıyordu. Ilyas Baba, Basini çevirmekten korktuğu yönde upuzun yattığı yerden O na bakıyordu.Keşke koşarken bağırabilse, arkasına, bakmadan kaçtığı Ağaç, ev, yatırdan Baska
kulaklarında çınlayan Baska bir ses olsa.Kendi çığlığı yüregini ferahlatsa, tepelere korku salsa.
Evin karşısındaki tepeye tırmandığında kan ter içindeydi.Son adimi Bir keven yardımıyla Attı Bir dizini Yere koyup, dönüp Yanina oturdu.Pembe çiçek ACMIS bir demet dikenin hep yaptıgı Gibi geldiği yerleri seyretti.Önce, tırmandığı meşeliklerin arasinda Yol Aradi gözleriyle, SONRA İlyas Baba nın yeşil külahını gördü. Kafasını kaldırıp surekli ağaçlıkta Onu Arayan çınarlara Bakti.
----- İşte Baba İlyas Çınar Ana, çınar kardeş şu da ocağım.
Parmağıyla gösterdi tek tek kevene.Keven hep evin arkasından Gecen yeşilırmağa bakıyordu ya; yine de üzülmesin çocuk diye sallandı.

---- Evet öyle Murtaza üzülme.
Nefesi düzeldikçe DAHA derin doldurup ciğerlerini Sagini solunu incelemeye başladı.Komşularını tanımalı insan TÜM ağaçların Adını bilmeli hatırını sormalı.Allah ın Selamını almalı.Zaki nenenin damüstüne yaptıgı gibi sulayıp süpürmeli.Şu Gelen gidenden Kalma Çöpleri toplamalı.güzel koksun.Toplayıp Bir Nefes DAHA Kalktı yerinden.Tepenin obur tarafında, Bir Avuç ovaya serpilmiş evler, HEMEN ÜÇ Büyük ekin tarlasından SONRA koşarsa yakalanabilecek Koyun sürüsü.Hiç bilmesede SU patikanın sonu Meydana çıkardı burdan bakınca.Ali Dayı uyanmıştır coktan diye geçti içinden.Uykulu gözlerle sofraya Oturan çocukları arasinda Murtaza ya da Bir yer ayırmıştır.İki lokma yese bari demistir.
Umut işte
kuş KADAR hafifletip konduruveriyor Bir kapının eşiğine.Kapı tokmağının sesinden ürküp kaçıveriyor sonra.Birinci tak sesinde benim Olmayan Bir evin imrenilen huzuru, İKİNCİ takta Istenmeyen Bir çocuğa Bakan Baska çocuk Gözleri düşüyor zihnine.Ali Dayının Karısı tebessümden ibaret yuvarlacık Yüzünü göstermese yeşil gözler damlalara teslim olacak.Eliyle 'gel' diyor.Yavrum gir içeri diyor ana yüreğiyle.Sobanın önüne Sıcak çorba ekmek koyup odaya dolan Minnet acısından kaçıyor dışarı.Bir yorgan, yatak, ufak tefek ev eşyası, bir, deste çıra, Zaki nenenin evinde bulduğu Bir resim kari koca omuzomuza yaslanmış bakarken.Çözünülemeyecek KADAR çok duyguyu kapsayan karakalem bozması bir hayat özeti . resmi sarıyor yatağın YUMUŞAK yerine Sıcak olsun Ana'nın kokusu sinsin niyetine.
Odaya girince Ayakta Bekler
buluyor çocuğu tombacık teyze, eliyle gel diyor yine.Gidiyor PeşiSıra Murtaza dışkapının Yanina sarılmış Kalın Bir iple bağlanmış mal varlığına doğru.
---- Haydi bakalım oğlum bak burda ne lazımsa var, yinede ihtiyacın OLURSA Bir Seye iste Dayından. Dara Düşme, kahırlanma Oldu mu?
Elini öpmek için eğildiğinde Murtaza, ter kokan Bir sinenin icinde buluyor kendini.Sonra alnından öpüyor Sıcak dudaklar.İşte demince duran gözyaşı Artık Bir busenin sıcaklığında isyan ediyor.İki Küçük omuzun Üstüne ÖNCE Iki Parça bez koyup urganla sarılmış dengi yükledi .KAdın Kapıyı kapatmıyor HEMEN Umudunu kesmesin diye çocuk.Ardından dua etsede
------ İlyas Baba SAHİP ÇIK garibe diyor fısıltıyla, sana, emanet.
Adımlar; dikleştikçe Yol, yuku ağaçlara takıldıkça Sağa sola kayıyor.Evlerin çatıları Çıkacak KADAR Yol Alınca sırtından indirse yüklenemez bildiği için Bir taşa yaslanıp dinleniyor.Güneş vurmuş dağa, tasa, çocuğun alnına.Susuzluktan yeşilırmağın hayaliyle kurtuluyor.Diliyle dudaklarını ıslatıyor.Bir DAHA ki durak yeni evim hadi bakalım diyor .Sabah ki rüzgar esse yine, serinlesem Biraz.
Dışarıda çınarın ananın altına Attı kendini.Devirdi yükünü.Dinlenmeye Zaman yok Akşam Olmadan eşyalarını Hale yola koymalı.Bir güzel toprak kokutmalı evi.Delikler çamurla sıvanmalı.Yiyecek bişeyler bulmalı.Yapmalı işte yaşamalı yani ölünemiyorsa.
Çınar baktı altında yatan küçüğe,ak saçlarına başını sağa sola
sallayışına.Uğuldadı önce tüm yaprakları sallanıp, bir ağızdan ninniler söylediler.Murtaza yorgun ,hava sıcak,gölge serin,yarını serim uyudu ilk düşüne.
Uyandı silkinerek ,böyle kendinden geçebilir düşkünlüğünden ürküp.Sesleri dinledi sakin ,aynı tonda ve kısa cümleleri.Olduğu yerde sırtını ağaçtan ayırmadan kalktı.Tüm çalıları ağaçları tepeleri taradı gözleriyle.
---Murtaza hiç beni görmedin,bir gelsen bir konuşsak.Korkma benim İlyas Baban.Bir gelsen bir konuşsak.Beni hiç görmedin.
Dönüp durdu etrafında korkuyla.Bu kadar büyük yalnızlığı bir O bilirdi.Murtaza en iyi bunu öğrendi.Hecelerin arasına sinmiş tekilliği ve bir zaman sonra kimsenin dokunamayacağı kadar büyük bir boşluğa dönüşeceğini.Ses vermek istedi.
----Nerdesin ?kimsin ?ortaya çık senden korkmuyorum.Konuş ne diyeceksen!
Demek istedi ses ağzının içinde o'lara u'lara s'lere dolaştı kaldı.Anlamış olmalıydı herkimse ,çünkü susmuştu.Belki anlamak için ara vermişti.Ama devam etti işte, korku salmayı sever gibi.
----Evime gel,ikramımı gör..
Nereye kaçsın ki dağ başında.Ayağa kalkarken avucuna sakladığı taşı kime savursun.
Derin bir nefesle uyandı.Başını kaldırıp toz içindeki simli garip yazılarla bezenmiş örtüyü görünce kabusundan çıkamadığını düşündü.Bağırsa uyanırdı belki,denedi kocaman bir A sesi boyu kadar duvarlara çarpıp yuvarlak tavanda dönüp yere düştü.Yeşil duvarların parmaklıkla kapalı penceresinden kaçan
solgun çığlık parçasınıysa kuşlar bile önemsemedi.Boynunu çeviren iki güvercin güldü.
Kapıdan çıkmak istedi topladığı tüm güçle.Kapıya baktı ve durdu.Durduğu yerden kapıyı kaplayan binlerce beyaz kelebeğin sahte gözlerini gördü.Kırpışıp duran bin göz,bini de bir şey görmez.Yetmez mi kapıdan ümit kesmeye.
---Murtaza korkma bu korkuyla büyümez hiçbir çocuk.Örtümü kaldır beni gör.
Murtaza denileni yapmaktan başka bir yol bulamadı.Tembihle küçülen korku dalgası teslimiyetle yok oldu gitti.Ayak ucundan tuttuğu örtüyü titreyen dizlerine düşene kadar çekti.Çektikçe halının üzerine düşen yuvarlak demirlerin dönüp düşmesini izledi.
...................
11Eylül 2014
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
Derinmavi yi Birazdahaderinmavi dostuma ithaf etmiştim,nerelerdedir ki acaba diye bana sorduğu arkadaş gücenir korkusuyla o kısmı kaldırdım,nostalji yaparken aklıma gelen detayı da belirtmek isterim.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
Derinmavi yi Birazdahaderinmavi dostuma ithaf etmiştim,nerelerdedir ki acaba diye bana sorduğu arkadaş gücenir korkusuyla o kısmı kaldırdım,nostalji yaparken aklıma gelen detayı da belirtmek isterim.

Nerelerde @sakal:smile:
Tahminimce sakaldan bahsediyorsunuz:)O dönem görmüş olsaydı 3 gün konuşmazdı:)

Sakal bu sene benim de 30 Ağustos'umu kutlamadı, her sene kutlardı halbuki 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs'ı hiç atlamaz, 10 Kasım'da da taziyelerini iletirdi bu vesile ile ben de ona sitemlerimi iletmiş olayım.:)
 
Son düzenleme:
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst