"maddeyi tanımak"

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde turko29 tarafından oluşturulan \"maddeyi tanımak\" başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 6,615 kez görüntülenmiş, 44 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı \"maddeyi tanımak\"
Konbuyu başlatan turko29
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan turko29

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
"MADDEYİ TANIMAK" sf-36-38
“ Maddeci düşünmek ile Diyalektik Materyalist düşünmek arasında bir fark var mıdır?”

Bir insanın maddeci düşünmesi, onu, o maddenin yasalarının işlerliğine ve toplumlarla olan gelişimindeki aldığı role götürmez. Bunun için kişini maddenin genel evrensel yapılanmalarını da öğrenmesini gerekir. Maddenin önce ya da sonra gelip gelmediği onun oluşumunu ve iç yasalarını anlatmaz. Sonuçta ilk de gelse bunun bir oluşum biçimi vardır. Bu yasaların dışına çıktığınızda son aşamada metafizik yönelişlerin içerisine, maddenin yaratılışı düşüncesinin içerisine girersiniz.

Oysa maddenin tarihsel diyalektik sürecine girerek çözüme yöneldiğinizde her oluşumun bir nedeni olduğunu, bu nedenin hiç birinin kendiliğinden değil diğer bir çok unsur ile bağıntılarını, maddenin hızı yavaşlamış bir enerji oluşumu olduğunu, değişimler ve gelişimlerde her bir gelişimin yeniye rahim görevi yaptığını görürsünüz. Evrendeki dinamizm ancak diyalektik tarihi materyalist düşünce ile takibinde netlik kazandırılır.

Bugün keşif olarak kabul ettiğimiz her düşüncenin altında tarihsel miras yatar.Bu sadece bugünün eseri değil milyarlarca yıllık bir oluşum sürecinin devinimidir.

“Metafizik düşünce nasıl oluşmuştur?”

İnsanın maddelerle olan ilişkisinde ilk öncelik çözüm konusunda doğum ve ölümlerle ilgilidir. İlk düşünce sürecinde doğumun, anne karnından çıkan bebek, annenin yaratıcılığı olarak algılanması aynı zamanda da anneyi kutsal hale getirir. Bu ilk toplumun anaerkil olmasındaki en önemli unsuru oluşturur. Annenin çocuğu yetiştirirken, (ki en uzun sürede erişkin hale gelen canlı türüdür insan) bir çok konuda yavrunun zayıf olduğu dönemlerde kullandığı yöntemlerle bir otorite oluşturması, bu otoritenin kutsallıkla birleşmesi anaerkin gücünün en büyük nedenidir. Süreç içerisinde doğumlardaki erkeğin fonksiyonunun ortaya çıkması kutsallığı zayıflatır. Yetiştirme süresindeki otorite devam eder. Erkek de kadın kadar doğumda pay sahibidir, cinsellik tabulaşır, basit kurallaşmalar başlar.

Düşünebilme yetisinin farkındalığına varılması insanı bedenle düşünce arasında bir sınıra zorlar. Ölümler sonrası tepkisellik bedenden tepkiyi oluşturan yapı olan ruhun çıkması olarak nitelendirilir. Bunda da anlamı çözülemeyen rüyaların etkisi büyüktür.

İnsanı en fazla meşgul eden konu, düşüncenin bir beden bularak onun içine girmiş olduğu kanısıdır. Milyonlarca yıl ruh olarak nitelendirilen bu yapı ölümsüz olarak kabul edilir ve bunun çözümü ve bu çözümler üzerine yaşamsal işlevleri kurulur. Aranan en büyük ruhtur, bu doğrultuda ruhları yanına alana tapılmaya başlanılır. Kimi toplumlarda bereket veren şeyler algılanırken kimi toplumlarda korkulan, özümlenemeyen yıldırım gibi, güneş gibi güçler kutsal sayılır.

Metafizik düşünce, yaratılma bilinci, düşüncenin gireceği maddeyi yaratan bir olgunun varsayımı ile başladı. Bu yaratan diye tanımlanan olgu onların yeryüzündeki temsilcileri tarafından toplumu yönetmeye tayin edildi. Ve her şey onun denetiminde ve arzusunda şekillendi sonucuna varıldı. Üretim ilişkilerinin çeşitlenmesi ve gelişimine paralel bu inançlar da şekillendi ve gelişti. İnsanlık var olduğu sürece de devam edeceği, her çözümsüzlükte dönemin ilkel kalan düşünce yapılarında var olmasını sürdürmesi, kaçınılmaz olacağı açıktır.

Bu bölümde bence tartışılması gereken ya da bir başka deyiş ile açığa çıkarılması gereken konuları şöyle özetleyebiliriz:

- Kadının yönetimdeki yeri ile toplumsal yapının paylaşımdaki konumu,
- Üretim araçları ve beslenme biçiminin gelişimi ile akıldaki gelişim,
- Güç kullanımının ortaya çıkış nedeni ve ortaya çıkan yapılanmalar,
- Korkunun belirginleşmesi ve korkunun erk tarafından kullanım amaçları ve büyü ile tapınmaların başlaması,
- Kadın ve çocukların erkil yönetimdeki değişimlerle aldıkları konumlamalar,
- Yerleşik düzene geçişteki kan bağı zayıflaması ve ilkel uluslaşma,
- Avcılık aletlerinin gelişimi ile başlayan bireyin tek başına dolaşımının başlaması ve getirdiği bağımsız yapılanmalar yağmacılar ve mübadeleciler,
- Koruyuculuk sistemi ve verimli arazilere yerleşebilme koşullarının oluşumu.

Burada genel olarak bir toparlama yaparsak, doğal süreç ile başlayan anaerkil dönem, süreç içerisinde sayının ve ihtiyaçların artımı ile yeni istemlerin getirdiği yeni yapılanmaları ortaya çıkarır. Ataerkil ve bunun farklı biçimlerini, doğal sürecin bozulması, insanın işini kolaylaştırıcı aletlerin gelişimi, insanın özellikle de güçlü olanın topluluk dışı dolaşım işlevini kazanması, düşünsel anlamda bireyciliğin ve paylaşımdan bu farklılığını kullanarak farklı pay almanın alt yapısını oluşturur.

Sadece bir topluluğa bağlılık değil, topluluklardan, ortamın gelişimine göre takas alan ve benzer yöntemlerle zaman zaman büyü, zaman zaman da güç kullanarak, üretmeden, üretimden pay almaya başlayan bir katman ortaya çıkar. Bu, toplumlarda karakteristik bir yapı olmaması nedeniyle - buna sömürü diyemesek de-ileriki dönemlerde üretmeden erk veya başka yöntemlerle yaşamsal tarzın oluşmasının ilk kıvılcımlarını oluşturur.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Maddeyi madde olarak kendini yansittigi gibi tanimak insanoglu olarak mumkun degildir. Cunku insanoglu maddeyi degil, onun gozlemini ortaya koyar ve bu her turlu bilimsel/inancsal bilgi de bir turevdir.

Insanoglu bilimsel olarak genelde fenomen olarak adlandirdigi ve bu fenomenin ne oldugu tartismasini metafizigin varliksal tartismasina biraktigi, fenomeni degil; onun gozlemini bildirir. Bu da bir turevdir.

Insanoglunu madde ile ozdestirme hatasi da insanoglunun bugune kadar kendi buntesinde verdigi her turlu iktidar, guc ve otorite savaslarinin,her turlu cikar ve ayrimciligin temelini teskil eder.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Aklın en fazla uğraştığı konulardan biri de yaşamın başlangıcı ve evrimleşmedir.

-Nasıl başlamıştır?
-Nerde başlamıştır?
-Evrimin tek merkezli başladığını düşünmek canlıların evrimleşerek oluşumuna ne oranda uyar?

Bu soruları örneklemelerle ve genel bilgi ile bir muhakeme yapmada yarar var.

Denizlerdeki canlı patlaması denizlerin yükselmesi ve çekilmesi ile karaya sıçramıştır. Bitki patlaması ve diğer etmenler, volkanik patlamalar,gaz bulutlarının güneş ışınlarına yaptıkları filitrasyon, fotosentez sonrası oksijenin bollaşması, süreç içerisinde yağmurlar ve ozon tabakasının oluşması, atmosfer aracılığı ile koruyucu ozon diye tanımlanan tabakayı oluşturması karalarda da canlı patlamasının artışının olduğu bilimsel çıplak gerçekler biçimine dönüşmüştür.

Darvin’in evrim teorisi, tarihsel süreç içerisinde ayağa kalkan bir canlı türünün maddelerle olan ilişkiler sarmalında geçirdiği mutasyonlar ve evrim süreci tartışılmaz bir biçimde bilimsel temellerdedir.

Bu evrim şemasının geçirdiği evrelerin aksine görüş getirmek mümkün gözükmüyor, fakat yeni gelişmeler ve çağın teknolojik katkıları evrim teorisinin tek merkezli mi çok merkezli mi olduğu, sorusunu ortaya koyuyor.

İnsanın gelişiminin ayağa kalkış ve materyal kültürle ortaklaşa bir devinimden geçtiğini var saydığımız yerde milyonlarca yıl içinde canlı patlaması ile bu özelliklere sahip başka başka merkezlerin de olduğunu düşünmek ve sorgulamak bilimsel temelerde düşünmenin diyalektiği gereğidir.

Primatlar, zoolojik sınıflandırmada memeliler sınıfı içerisinde yer alan takımlardan biridir. Primatlar takımının iki alt takımı vardır:

- Prosimiyenler ve antropoidler.
- Bu gün yaşayan yaklaşık 200 tane primat türü vardır. İnsan da temel biyolojik özellikleri ve genetik bakımdan diğer primatlarla çok yakındır. Bu genetik yakınlığın sebebi, bütün primatların ortak bir kökenden evrimleşmiş olmalarıdır.
- İlk primatlar, günümüzden yaklaşık 55 milyon yıl önce eosen dönemde ortaya çıkmışlardır.
- Bu tarihten itibaren geçen milyon yıllar içerisinde pek çok yeni primat türü ortaya çıkmış ve her tür kendi evrimsel sürecini izlemiştir.
- Bu yüzden fiziksel ve genetik benzerliklerine göre bir sistem içerisinde sınıflandırılır.*

Moleküler düzeydeki benzerliklere dayanan bir sınıflandırmaya göre insanın ataları ve modern insanlar Homini adı verilen bir tribusun üyeleri olup kısaca hominler olarak adlandırılmaktadırlar.


*Uygarlık Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2007

– Australopibecus,
– Hoo babilis (ve Homo rudolfensis),
– Homo erectus (ve Homo ergaster),
– Homo beidelbergenesis, Homo neanderbalensis ve
– Homo sapiens türleri hominleri oluşturur.
Hominleri diğer primatlardan ayıran en önemli özellik bipetalizmdir.*


* Uygarlık Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2007

Bipetalizm iki ayak üzerine kalkma olarak tanımlanır. Ayağa kalkmanın görüş mesafesi ve çeşitliliğini arttırışı, aynı zamanda da iç organların aktivitesindeki değişikliklerin yolunu açmadaki önemi açısından önemli bir olgu olması özelliği vardır.
"Maddeyi Tanımak" sf31-32
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Canlının tek hücreden çok hücreye ve daha sonra bazı canlıların ayağa kalkması ile madde -düşünce ilişkisi arasındaki bağlantının ve beslenme yapısındaki değişimin insanı oluşturduğunu yani bu evrimleşmeyi kabul ediyorsak; o zaman kendimize sormamız gereken soru şudur: “Bu bir rastlantısal olgu mudur yoksa evrimleşmenin içindeki mutasyonun ürünü müdür?”

Arkeolojik kazılarda yapılan bulguların tamamı bu görüşün doğrulanması doğrultusundadır. Canlının ayağa kalkışı ve madde ile ilişkileri, onun beslenmeden muhakeme yeteneğine kadar bir çok yönden gelişiminin araştırılması ve yanıtlanmasına olanak sağlaması temelinde geliştirilmiştir.

Bu genelleme ışığında bakıldığında tek merkezli ya da çok merkezli olması evrimleşmenin ve tarihsel sürecin değişik yorumlanmasında önemli bir faktör oluşturmayacaktır.

Maddenin tarihsel yolculuğunun incelenmesinde ele alınması gereken temel unsur, bilimden başka bir şey olamayacağı gibi, tek noktadan hareketle sabit bakış çerçevesi içerisine sokulamaz, bilim her geçen gün insanoğlunun önünü daha fazla aydınlatmakta, bu doğanın milyarlarca yıllık yaşamı inşa deneyimlerinin geleceğe yönelik tuttuğu ışıkla, geleceğinde şekillenmesinde rol alımını sürdürmektedir.

Bu düzlemde süreç içerisinde topluluk yaşantılarının bir birleri ile kaynaşması, kan bağının ve soy devamının ortak ülküler biçimine dönüşmesine bakıldığında, topluluk yaşantılarının kan bağının dışına çıkmasının sağladığını görürüz. Süreç içerisinde de metanın önemi bu ilişkileri rant çevresine yöneltmiştir. Bu açıdan bakıldığında tarihsel sürecin incelenmesindeki en önemli olgunun emek eksenli üretim yapılanması ve üretimin şekillenmeleri süreci tarihi olduğunu görürüz.

“İlk insanların incelenmesinin günümüze katkısı olur mu ?”

İlk insanın düşünce yetisini anlatırken, materyal zenginleşmesinin ve gıda çeşitlemesinin düşünce ve muhakeme yapısına katkısından bahsetmiştik. Aynı olguyu çocuk eğitiminde de düşünmek, çocuğun bebeklik sürecindeki önüne konacak maddelerin çeşitliliğinin gelişimindeki katkısını göstermede bir artıdır. Bu aynı biçimde toplumsal yapılanmalarda da geçerlidir ki bu inceleme toplumsal yapının gelişimi ise, toplumsal yaşamı oluşturan kurum ve yapılanmaların oluşumundaki derinlik aynı biçimde çözümlemelerimizde rehberlik yapması kaçınılmazdır.

Egemenliğin hangi ihtiyaca istinaden oluştuğunu bilmeden egemenliğin gerçek yapılanmasını ve çözümlemesini algılayamayız. Bu da bizi temelsiz yapılanmalara götürür. “Diyalektik Tarihsel Materyalizm “geçmişteki karanlık bir nokta değil geleceğe ışık tutan bir rehberdir.

Gen biliminin çözümlenmesi nasıl canlı kimya-sının çözümlenmesinde ileri aşamalarını oluşturuyorsa, tarihsel materyalizm de toplumlar kimyasının ileri aşamalarını aydınlatacak unsurdur.

Elbette ki bu gelişmeler ve bilgi edinimleri bir anda oluşan ortaya çıkan bir olgu değildir. Milyarlarca yıllık evrenin ve canlıların evrimindeki bir sonraki nesillere aktarılan kültür birikimleridir ve yeniye gidiş o kültür birikiminin üzerinde gelişir. Gerek toplumsal yaşamların incelenmesinde gerek oluşturulan kültürlerin incelenmesinde görüyoruz ki, her şey birbiri ile bağıntılı ve etkileşime dayalı bir gelişme içerisindedir.

İlk başlarda başlayan korkuya dayalı tapınma, süreç içerisinde kendini bu tapınma duygusunu kullanma biçimine bırakırken, ateşe, toprağa ve benzer şeylere olan tapınma biçimi kültür birikimi ve doğanın çözümlenmeleri karşısında, tapınma duygusunun çıkar amaçlı kullanımları daha karmaşık hale sokularak egemen sisteminin bir parçası haline sokulur.

Diyalektik tarihsel materyalizm bilimin ışığında bu oluşumların neden ve niçinlerini ortaya koyarken, bir çok köhneleşmiş düşünceyi de tarihin tozlu sayfalarına atar.
"maddeyi tanımak" sf 32-34
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Diyalektik ve tarihsel materyalizm, adindan da algilanacagi gibi, metafizik ve varliksal ideolojilerden materyalizmin bir ideolojisidir ve ne bilimin konusudur ne de bilimseldir.

Burada iki ana sorun vardir. Diyalektik monizm sorunu. Hegelin diyalektik idealizmini, Marx ve Engels diyalektik materyalizme tasimislardir.

Bugun bilimsel olarak herhangibir fenomenin kesin olarak sadece maddeden olustugunu soylemek, bilimselligi inancsalliga tasimaktir.

Ayrica diyalektik mantik, bir monist mantiktir. Ya hegelci, ya da Marxci olarak fenomenin ne oldugu konusunda bilimsel olmayan bir teke indirgeme ideolojileridir.

Tarihsel materyalizm ise, etik temelde bir inancsal ve ideolojik yonlendirim ve yaptirimdir ve tarihe insanoglunu bir madde yerine koyarak bakar. Kisaca ne insanoglunun numenal yetisini ve bunun insanoglunu her turlu yonlendiren ve hareket ettiren etken oldugunu, ne de fenomenonumenal kavramsal temelli insanoglunun herseyi ortaya koyumunu algilayamaz. Bu temelde de cognitive science, yani bilissel bilimden yoksundur. Bilinc, bilgi, farkindalik v.s. temelli hegel idealizmini maddeye monte eder ve insanoglunun maddesel/dusunsel ve kavramsal alternatifsizligini ve epistemolojik olarak tek tur olduggunu algilayamaz.

O yuzden de tarihi her turlu yapilanma ve gelismeyi maddesel temelde alir ve insanoglunun bu tarihi gelisimdeki numenal yetisini madde onculugunde goz ardi eder.

Ayrica diyalektik mantik, diyalektigi veren temel ve tabandan da yoksundur.

Neyin diyalektigi dendiginde maddenin diyalektigi olarak madde temelli iletisimin sadece bir yonunu ele alir ve insanoglu yapi ve isleyisinin yapilandirmaci birlikteligini teke ve maddeye indirger.

Bugun bilimin felsefesi epistemolojidir ve metafizigin materyalizm dahil hic bir varliksal kesinlikci ideolojilerinin bilimsel olmadigi ortaya konmustur.

Ayrica zamansal ve evrensel gercekligin olamayacagi temelinde maddenin ilkligi ve onceligi sorunu ve kisir dongusu mevcuttur.

Iste bu temelde madde numenal olarak bir degere sahip degildir, ama insanoglu sahiptir. Dolayisiyle insanoglu bir madde degildir. Bilim ve bilimsel olarak materyalizm, diyalektik materyalizm ve tarihi materyalizm bir anlam ve icerik tasimaz.

Butun bunlar varliksal ve etik ideolojilerdir, tartismalidir ve kesinlik icerir. Bilimde ise ideoloji yoktur, olgu temelinde tartisma yoktur ve bilimsellik temelinde konuya varliksal ve kesin yanasmaz.

Bilimsellik gozlem ve onun yanlislanabilirligi uzerine kurulur. Gozlemin teorisi test edilebilir ise, olgu halini alir ve bu olgu baska bir gozlem ile yanlislanabilene kadar da bu bir evrensel onaydir ve insanoglundan bagimsiz ve tartisma disidir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Düalizmden...monizme.. bir dik üçgen..*:)

Ucgen olamiyor ki. Eger insanoglu olarak uclemi yani madde, dusunce ve kavrami beyinler algilasa; zaten metafizigin ontolojik teke indirgeme tartismalari otomatikman durur. Ayrica uclem algilansa, ikllem ve karsitlik celiskisi ve her turlu teke indirgemeci algi noksanligi da algilanir.

Maalesef toplum olarak cagin cooook gerisindeyiz ve dile gelenler 18. yuzyildan kalma.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Bu açıdan av aletlerinin gelişimi ve silah olarak kullanılmaya başlanması bir yandan üretimin artmasına neden olurken diğer yandan da, üretimin paylaşımındaki adaletsizliğin ilk adımlarının ortaya çıkmasına neden olur.

Bu yapılanma süreç içerisinde yerleşik düzene geçişte erkin temel taşlarını oluşturur. Bu oluşum erk olgusundan egemen yapılanmaya giden yolun ilk aşamasıdır, yani devlet yapılanmasının habercisidir.

EGEMENLİK işlediğimiz konu kapsamında; ister istemez başlı başına bir konu haline dönüştü.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, sözü de uzun süre beni düşündüren tümcelerdendir. Yasama ve yürütme dururken, meclis dururken, ordu dururken egemenliğin neden kayıtsız şartsız milletin olduğu söylenir? Bunun için de egemenliğin ne olduğunu her ne kadar bilsek de, kavram olarak ortaya çıkışına bir göz atmada yarar olduğuna inanıyorum.

İlkel toplumlarda özellikle anaerkil dönemi incelerken bir otoritenin varlığından bahsederiz. Benlik anlamına gelip gelmediği ile ilgili fazla bir sorgulamaya gerek yok sanırım.

Güdüsel başlayan bu otoritenin ve gücün kullanış biçim ve amacının egemenlik olgusunun tamamen dışında kaldığı açıktır. Otoritenin nerden kaynaklandığına bakıldığında farklı biçimlerini görürüz.

Anaerkil topluluklarda erkin doğurgan olduğunu, toplulukta yetişmesi ve büyütülmesi sürecinde otoritenin doğal bir biçimde geliştiğini, ataerkil topluluklarda bunun biraz farklılık gösterdiğini, erk olmanın güç veya maharetle ilintili olarak şekillendiğini görürüz.

Neden anaerkil ve ataerkil otorite farklılığı var?

Oluşumun sosyolojik boyutuna girdiğimizde canlı doğasının içine dalmamız gerekir. Annenin güdüsel davranışları ve babanın güdüsel davranışları…

Bilincin henüz oluşmadığı süreçlerin içerisine girdiğimizde; insan toplulukları ile diğer canlı toplulukları arasında fazla bir farkın olmadığını düşünmemiz yanlış olmaz. Ana doğurganlığın verdiği güdü ile yavrularını besleme ve koruma içgüdüsüne sahiptir. Yavrularının ihtiyaçlarını güdüsel olarak gözlemler ve paylaşımda bunu göz ardı etmez. Yavrularının hareketlerini kendi algılaması doğrultusunda şartlandırarak zaman zaman şiddete başvurarak belirli bir güdülemenin içerisinde uyulması gereken kurallara dönüştürür. Topluluktan uzaklaşması durumunda, diğer yavruya zarar verdiğinde, veya benzer olaylarda ortaya koyduğu cezalarla, yapılması ve yapılmaması gereken davranışlarda bir otoritenin olduğunu konusunda onları şartlandırır. Süreç içerisinde bu şartlanma yavrunun büyümüş ve erkten daha güçlü bir konuma gelmiş olmasına rağmen otoriteye bağlılık ve otorite güdüsüne biat etme biçimine dönüşür. Bu durum tabii ki istisnaların oluşmayacağı anlamını taşımaz.

Ataerkil yapıda ise erkin oluşturduğu otorite güç ile elde edildiği için, sürekli olarak güç mücadelesi varlığını sürdürür. Babalık güdüsünün analık güdüsüne göre zayıflığı, erkeğin sahip olma arzusu, bu tip toplumlarda erk yapısının daha fazla dinamik olaylarla dolu olması, buradaki kuralların daha farklı olmasına neden olur. Topluluk içerisinden çıkacak daha güçlü birinin erki ele geçirmemesi için, erki elinde tutanın çevresinde ayrıcalıklı topluluk üyeleri oluşturma ihtiyacı yetişkin çocuklarını güç olarak kullanılmasına, yani çıkar amaçlı düşünülmesine neden olur. Bu durum sadece kan bağına dayalı değildir. Avcılıkta maharet kazananlara farklı statüler tanınır, çeşitli hediyeler verilir ve böylece kan bağı olmayanlar da gücün etrafında toplanarak asıl güç sağlamlaştırılır. Benzeri işlevler ataerkin sadece güç ile değil aynı zamanda varlık edinimlerini de kullanması gerekliliği ve bunu yaşama geçirmesi ile erkinin sürekliliğini sağlayış biçimindeki farklılık iki erk yapılanmasındaki farkı oluşturur.

Doğa olaylarıyla ilgili çözümlenemeyenler kişilerin bu olaylardaki korkuları kullanılarak denetim altına alınmalarında etkili olmuştur. Erk tarafından inanç bağlılıkları ve denetimleri oluşturma yöntemlerini geliştirenler, bunları farklı biçim ve statüde kullanmışlardır.

"maddeyi tanımak" sf 38-41
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Algiladigim ve de gozlemledigim kadariyla, basligi acan ve mesajlari ileten yazar arkadas, sadece bir kitaptan alinti yapmaktadir ve kendi kisisel gorusu temelinde de bir iletimde bulunmamaktadir.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
"Maddeyi Tanımak" - Gelişim Sanat Yayınları Yazar Türk Öğer KOÇ guruptaki Rumuzu turko29 yaşı 54
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Hücre Aile Ulus kitabından.

"Hücre oluşumu

- ilk hücrede çekirdek bulunmuyordu
- her türlü organelden yoksundu
- protoplazma gövdesinde inşa planının depolandığı ribonükleik asidin yanı sıra bu inşa planının talimatlarına uygun hareket edecek enzimler yer alıyordu
- hücre oluşumunun tamamlanmasındaki en önemli unsur iç ve dış dünyadan yalıtılmış olması idi

Hücre, kendi enerjisini sağlarken ve yapısını sürekli yenilerken girmiş olduğu kimyasal reaksiyonların, cansız dış ortamın tetikleyici etkisinde uzak kalması zorunluydu, dışarıdaki çok karmaşık yapıdaki sürekli akışkan olan fiziksel ve kimyasal reaksiyon alış verişine girmemesi gerekliydi, ancak bu bir izolasyonla mümkündü, ancak bu durum iç ve dış arasındaki sınırların oluşturulması ile hücrenin kimliği iç belirginleşe bilir, iç yapılanmasındaki reaksiyon el gelişim bozulmaya bilir ve evrimini sürdürebilirdi. Bu temelde yaşamın ilk attığı adım bu ilkel yeni oluşumun sürekliliğinin korunmasına yönelik bağımsız iç yapılanma için koruyucu bir kabuğun oluşturulması gereği idi. Bu sayede cansız ortamın reaksiyonel etkilerinden uzak yeni bir evrenin başlangıcı olacaktı.
Bu nedenle net olarak söyleyebiliriz ki yaşamın ilk tetikleme eylemi bağımsızlaşma, ve kimlik oluşturma eylemidir, ortamından kopmadan ve uygunluğu temel alarak.

Burada bağımsızlığın ne anlama geldiği ve gerekliliği kadarda beraberinde getirdiği sorunları ele almak özünde günümüzde geniş kesimlerin bu kavramında içine girmesi açısından sık sık ele almamız, bağımsızlık dendiğinde ne anlamamız gerektiğini de ortaya koyacaktır. Bu tanım ve atılan adım milyarlarca yıllık bir yaşam deneyimin kendi tanımıdır. Bu açıdan bakıldığında da yaşamın önümüze sunduğu bu formülasyonların toplumsal yaşamımız için ne kadar önemli olduğunu görüyoruz, bu bağlamda yaşamdaki “tek gerçek yol göstericinin bilim” olduğu tüm çıplaklığı ile ortaya çıkıyor.
Bu ve benzer nedenlerle hücre-aile-ulus en küçük nüveden büyüğe doğru gidişin yol haritası olması kaçınılmaz olmuştur.

Canlı organizmanın kendisi ile çevre arasına sınır koyma işlemi, kapanma anlamı taşımaması gerekiyor, bu kapanma, yaşamsal işlevlerini sürdürebilmek, bu işlevlere zarar verecek dış etmenlere karşı önlem alma işlevidir.

Bir yandan kapanma ihtiyacı, diğer yandan yaşamsal işlevi koruma geliştirme bir birlerine zıt iki yaklaşım gibi görünse de bu sadece yüzeysel yaklaşımla başlamamızdan kaynaklanır, zıtlıkların oluşturduğu bu birliktelik, kavramsal olarak bile ele alınsa doğanın en temel yasalarından biridir, zıtların birlikteliği.yasasıdır.
Kapalı yapılarda sistemin içerisindeki bütün enerji farklılıklarının dengeye gelmesi esastır, bunun aksi durumda sistem devre dışı kalır. Bu açıdan baktığımızda evreni kapalı bir sistem olarak değerlendirdiğimiz gibi ilk hücreyi de kapalı bir sistem olarak değerlendirip araştırmalarımızda bu yasalara riayet etmemiz gerekliliği kaçınılmaz olur. Eğer bu gün mevcut durumdaysak bu milyarlarca yıl süren bu yasaların işleyişi sayesinde olmuştur."
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
zıtların birlikteliği ve denge kapalı olmayı gerektirmez. sentezlenen olgu açık olmayı gerektirir. öyle ise evren, kapalı değil açık olmalıdır.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Kavramın oluşabilmesi için kabuğunda oluşması gerekir, kabuğun şekli ve niteliği farklı bir konudur, denge kurulmadan statik yapı, statik yapı olmadan dinamik yapı dönüşümlerini tamalayamaz, tüm formilasyonlar doğanın oluşturduğu bu yasalara tabi olarak çözümlenir, evrendeki bitmek bilmeyen çeşitlilikteki reaksiyonel ortamda her hangi bir yapılanma oluşumu gerekiyorsa ilk görevleri kendilerine bir kabuk oluşturma işlevi olur, hücre-aile-ulus ve bir çok benzerleri, denklemin oluşmasıda çözümlemeside eşitlikler üzerinden oluşur, hiç bir şey diğerlerinden bağımsız oluşamadığı gibi diğerlerinede belirleyici olarak karışamaz, belirleyici biçimde karışım oluşumun mevcut oluşum olmasından öte bir şey olmasını sağlar bu nedenle sistemlerin kendilerini dışa karşı izole etme işlevi devamlılıkları için zorunlu bir hal biçimine dönüştürmüştür.
Konu: Kalıtım ve Evrim, Organik Kimya, Genel Biyoloji....
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Kavramın oluşabilmesi için kabuğunda oluşması gerekir, kabuğun şekli ve niteliği farklı bir konudur, denge kurulmadan statik yapı, statik yapı olmadan dinamik yapı dönüşümlerini tamalayamaz, tüm formilasyonlar doğanın oluşturduğu bu yasalara tabi olarak çözümlenir, evrendeki bitmek bilmeyen çeşitlilikteki reaksiyonel ortamda her hangi bir yapılanma oluşumu gerekiyorsa ilk görevleri kendilerine bir kabuk oluşturma işlevi olur, hücre-aile-ulus ve bir çok benzerleri, denklemin oluşmasıda çözümlemeside eşitlikler üzerinden oluşur, hiç bir şey diğerlerinden bağımsız oluşamadığı gibi diğerlerinede belirleyici olarak karışamaz, belirleyici biçimde karışım oluşumun mevcut oluşum olmasından öte bir şey olmasını sağlar bu nedenle sistemlerin kendilerini dışa karşı izole etme işlevi devamlılıkları için zorunlu bir hal biçimine dönüştürmüştür.
Konu: Kalıtım ve Evrim, Organik Kimya, Genel Biyoloji....

Doga yasa olusturmaz. Yasalar, dogayi gozlemleyen insaoglunun bilgi olarak ortaya koyduklaridir. Doganin yasasi yoktur, dogayi gozlemleyen insanoglunun doga uzerine verdigi yasalar vardir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
zıtların birlikteliği ve denge kapalı olmayı gerektirmez. sentezlenen olgu açık olmayı gerektirir. öyle ise evren, kapalı değil açık olmalıdır.

Zitlari birlestiren ve veren ana bir ucuncu temel vardir. Bu temel zitlari olusturan em pozitiftir, mesela hak, mesela varlik, mesela inanc. Ayrica bunlarda ikilemdir. Seyin hakki, varligi, inanci.

Oyuzden eger zitlarin birligi olarak aklin ufku bitiyorsa, akil em pozitiften kurtulamiyor ve em pozitifin zitliklari arasinda birini secerken, digerine ters dusuyor ve ayni em pozitif temelinde kisir dongu olarak tartisiyor, demektir.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
zıtların birlikteliği ve denge kapalı olmayı gerektirmez. sentezlenen olgu açık olmayı gerektirir. öyle ise evren, kapalı değil açık olmalıdır.

Evrenin kapalı- devre bir sistem olduğunu ve bileşik kaplar yasasına göre çalıştığını düşünmüşümdür..Bilimsel verilere göre değil, rasyonel bir bakış (sanırım) benimkisi..Yanılıyor olabilirim de..Ama denge ve yeniden-üretim için kapalı olmalı...Değişim/dönüşüm, denge için elzemdir.Açık bir evrende bunun nasıl olacağını kestiremiyorum..Not:Kapalı evreni,bağımsız; evrensel olgu/oluşumları bağımlı değişken ..miş gibi tasavvur ediyorum..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrenin kapalı- devre bir sistem olduğunu ve bileşik kaplar yasasına göre çalıştığını düşünmüşümdür..Bilimsel verilere göre değil, rasyonel bir bakış (sanırım) benimkisi..Yanılıyor olabilirim de..Ama denge ve yeniden-üretim için kapalı olmalı...Değişim/dönüşüm, denge için elzemdir.Açık bir evrende bunun nasıl olacağını kestiremiyorum..Not:Kapalı evreni,bağımsız; evrensel olgu/oluşumları bağımlı değişken ..miş gibi tasavvur ediyorum..

"Evren kapali" derken, tam neyi kastediyorsun? Evrenin sinirlari oldugunu mu?, ya da evrenin de baska bir butunun parcasi oldugunu mu? Bu temelde de "acik" sifatindan verilmek istenen nedir?
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
"Evren kapali" derken, tam neyi kastediyorsun? Evrenin sinirlari oldugunu mu?, ya da evrenin de baska bir butunun parcasi oldugunu mu? Bu temelde de "acik" sifatindan verilmek istenen nedir?

Sınırlı ve sonlu olduğunu ifade ediyorum...Bir balon gibi...Gökcisimlerinin birbirlerinden uzaklaşmakta olduğunu biliyoruz..Ben bundan sonsuz-sınırsız genleşen ve/veya sonunda büzüşüp küçülen değil,(kendi içine çöken değil, patlayan) yeniden kendini doğuran bir evren tasavvuru kurguladım..Evren, bütünün kendisi..Bunlar kurgu..Bilimsel bilgim çok kıt bu konuda..Bilgim arttıkça tasavvurum daha bilim-kurgu olacak...*:)
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Biçim ile biçimlendirilen olguların onların oluşumuna etken tüm materyallerin, enerjinin, itme ve çekmenin, kuvvetlerin ve kaotik dengenin o biçim ile sınırlandırılması kendi üzerine kapanması ile mümkündür. Bu durum, o biçimin özden kopmasını ifade eder ve fakat öz olanın kendisini kapalı hale getirmez.

Toplumsal yapılar söz konusu ise orada artık fizik yasalarından söz etmek ve bu yasaları toplumsal dokulara uyarlamaya kalkışmak, aralarında dolaylı ve doğrudan bir parallellik kurmak hem bilimsel bir yönelim değildir ve hem de mümkün değildir. Tüm olguların etkileniş içerisinde olmaları demek, su molekülünün oluşması gibi toplumsal olayaların yaratılabilecekleri anlamına gelmez.

Tüm kavramlar tarihsel/sosyal/ekonomik temellidir ve atom-altı parçacıklar ile aynı sayılmazlar. Bir uranyum elementinin yarı-ömrüne bakarak bir toplumun yarı-ömrü (!?) hesaplanamaz.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Sınırlı ve sonlu olduğunu ifade ediyorum...Bir balon gibi...Gökcisimlerinin birbirlerinden uzaklaşmakta olduğunu biliyoruz..Ben bundan sonsuz-sınırsız genleşen ve/veya sonunda büzüşüp küçülen değil,(kendi içine çöken değil, patlayan) yeniden kendini doğuran bir evren tasavvuru kurguladım..Evren, bütünün kendisi..Bunlar kurgu..Bilimsel bilgim çok kıt bu konuda..Bilgim arttıkça tasavvurum daha bilim-kurgu olacak...*:)

Istersen evren konusuna, asagidaki basliktan devam edebiliriz. Cunku konu evreni hersey gibi bir parca mi, ya da parcalari bunyesinde barindiran ve insanoglunun ortaya koyabildigi en genis mekan mi?, olarak degerlendirmeye bagli. Eger parca olarak degerlendiriyorsan, o zaman mutlaka o parcayi bunyesine alan baska bir butunu ortaya koymak gerekir. Bu butun bilimsel olarak ortaya konamadikca da, evreni parca olarak degerlendirmek hem bilimsel hem de mantiksal degildir.

http://www.felsefe.net/bilimsel-makaleler/5243-bilimin-evren-quotcikmazi-celiskisiquot.html
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst