Kuranda kadına şiddet emri geçmiyor

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde Sahte filozof tarafından oluşturulan Kuranda kadına şiddet emri geçmiyor başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,425 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Kuranda kadına şiddet emri geçmiyor
Konbuyu başlatan Sahte filozof
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

Sahte filozof

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
20 Kas 2012
Mesajlar
52
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
34
Kadına karşı şiddet konusunun televizyonlarda ve gazetelerde daha önce hiç olmadığı kadar çok yer kaplıyor olduğu şu günlerde, İslam dininin bu konuda söyledikleri de tartışma konusu olmuş durumda. Kulaklarımıza çalınan iki ana görüş var bu konuda ama maalesef ikisi de son derece yüzeysel. İlk görüş dine saygılı olma gayesiyle, her din gibi İslam’ın da renk, dil, ırk, cinsiyet gözetmeden her bireyi eşit gördüğünü ve koruduğunu söylüyor. Örnek vermekten, dinin içeriğine girmekten ise maalesef kaçınıyor. İkinci görüş ise dinler hakkındaki olumsuz önyargılarını tartışmaya yansıtıp kulların hatalarını dine mal ederek İslam’ın kadını saymadığını, hatta kadının şiddet görmesine cevaz verdiğini iddia ediyor. Bu tartışmayı gerçekten anlamlı ve değerli kılmanın yolu ise gerçek İslam’ın yani Kuran’ın bu konuda ne dediğini dikkatle incelemek ve ortaya koymaktır.

Diyanet’ten bir yetkilinin geçen gün yaptığı açıklama ne kadınlar için tatmin ediciydi ne de İslam dininin kadını ne derece koruduğunu ortaya koymak isteyenler için. Bu yetkili “İslam dininde kadın, ayağının altına cennet serilen annedir” açıklamasında bulundu. Bu ifadeyi neresinden tutsak elimizde kalır. Bir, Kuran’da cennetin annelerin ayağının altında olduğuyla ilgili bir ifade yoktur. Cennet iman edip hayra ve barışa yönelik işler yapan tüm kullara açıktır. Takva dışında hiçbir özellik de bir kimseyi bu açıdan diğerlerinin önüne koymaz.

Erkek veya kadın, inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işler yapanlar cennetegireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uğratılmayacaklardır. (4 Nisa Suresi -124)

Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. (49 Hucurat Suresi -13)

İki, İslam dini anneyi böyle övüyor olsa idi bile bu kadını övdüğü anlamına gelir miydi? Ya anne olmayan ya da olamayan kadınlar ne olacak? Bu ifade nasıl da buram buram geleneksel İslam kokuyor değil mi? Kadın annedir ya da anne olunca kıymetlidir…

Oysa Allah kadını bir birey olarak korur. Onun anneliğinden, doğurganlığından, çocuklarından bahsetmeden kadının haklarından, ona iyi davranılmasından, hakkının verilmesinden bahseder. Bakara Suresi’nde arka arkaya gelen pek çok ayet Kuran’ın bu yaklaşımını, İslam dininin, uygulamadaki örneklerin pek çoğunun aksine, kadını saydığını, koruduğunu gözler önüne serer. Buna en iyi örneklerden biri geleneksel İslam tarafından kadının elinden alınmış olan boşanma hakkının aslında en başta Kuran tarafından kadınlara verilmiş olmasıdır. Kuran’da geçen “Boşanan kadınlar” tipi ifadeler (2-Bakara Suresi-228, 241) yalnızca kadın ile erkeğin boşanmış olduğunu ifade eder, kimin kimi boşadığından bahsetmez. Kuran, bir tek erkek boşayabilir demediğine göre, demek ki kadın da erkek gibi kendi rızası ile başlattığı evliliği kendi rızası ile bitirebilir. Boşanan kadının yaşayacağı zorlukları bilen Rabbimiz bu konuda aşağıdaki ayetleri ve daha pek çoğunu indirmiştir.

Boşanan kadınlar, bekleme sürelerini tamamladılar mı ya onları örfe uygun olarak tutun yahut da örfe uygun olarak serbest bırakın. Onları, zulmetmeniz için, zararlarına bir biçimde, tutmayın. Bunu yapan, öz benliğine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetlerini eğlence aracı yapmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini ve kendisiyle size öğüt vermek için indirdiği Kitap’ı ve hikmeti hatırlayın. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah her şeyi çok iyi bilmektedir. (2 Bakara Suresi -231)

Boşanan kadınlar bekleme sürelerini tamamladıklarında, kendi aralarında örfe uygun olarak anlaşmışlarsa eski kocalarıyla nikâhlanmaları hususunda onlara engel çıkarmayın. Bu, sizin Allah’a ve âhiret gününe inanmış olanınıza verilen öğüttür. Bu sizin için daha isabetli ve daha temizdir. Allah bilir ama siz bilmezsiniz. (2 Bakara Suresi -232)

Yukarıdaki ayetlerden ilki erkeklerin boşandıkları kadınları sokağa atamayacaklarını ama aynı zamanda zorla da yanlarında tutamayacaklarını söylüyor. Boşandıktan sonra tamamlamaları gereken süreyi (iddet) bekleyen kadınlar istedikleri an eski kocalarının yanından ayrılıp yeni bir yere gidebilir ve pek tabi başka biriyle evlenebilirler. Günümüzde yaşananlara baksanız bu olgunluğu gösterecek pek de fazla erkek bulunamayacağını kolaylıkla fark edersiniz. Erkeklerin pek çoğu boşandıkları karılarına bekleme süresi boyunca bakmak, onların yanlarında yaşamalarına izin vermek istemeyeceklerdir. Bunu kabul eden erkek de bekleme süresi geçtikten sonra bir gün “ben artık gidiyorum başka birisiyle evleneceğim” diyen eski karısının gitmesine olgunluk ve sakinlik ile izin vermeyecektir. Günümüzdeki kadına karşı şiddet vakalarının pek çoğu ya kadının boşanmak istemesi sonucu ya da boşanmış olan kadının bir erkekle görüşmesi, sokakta birlikte yürümesi sonucu gerçekleşiyor. Yukarıdaki ikinci ayet ise bu anlamda daha da ilginçtir. Bekleme süresinden sonra boşandığınız kadın ben eski kocam ile evleneceğim dediğinde ona zorluk çıkarmayın diyor Allah. Oysa erkeklerin pek çoğu böyle bir durumda “demek sen biz evliyken de o adamı düşünüyordun hala”, “demek sen biz evliyken de onla görüşüyordun zaten” diyerek kadını dövmeye hatta belki öldürmeye yeltenecektir.

Kuran’dan örnekleri çoğaltmak mümkün. Öyleyse bundan sonra İslam dininin kadına bakışı hakkında yorum yaparken daha dikkatli olmak gerekir. Bugün sözde modern toplumlarda sözde modern erkeklerde görülemeyen olgun tavrı Allah 1400 yıl önce mümin erkekler üzerine farz kılmış, kadını erkeklerden, toplum baskısından korumayı hedeflemiştir. İslam hakkında yorum yapanlar kadar sözde İslam’a göre yaşayanların da bu hususta dikkatli olmaları gerekir. “Kocasından boşanan kadına cennet kokusu haram olur” (Kadınlara Dîni Bilgiler sayfa 61) tipi din adına uydurulan ifadeler hem kadının bunca yıldır çektiği çileye, zorluklara vesile olmuş hem de İslam dininin karalanmasına, aşağılanmasına yol açmıştır. Mümin erkekler, Allah’ın her sözünün namaz, oruç gibi üzerimize sorumluluklar verdiğinin bilincinde Allah’ın gözetilmesini istediği sınırları gözeterek yaşamaları gerektiğini unutmamalıdırlar. Hem böylece din ve bilhassa İslam aleyhine kanıtlar arayanların eline de malzeme vermemiş olurlar. Bu konuda yazmaya devam edeceğim inşallah…

Konuyu daha da açalım:

İslamda kadını dövme yoktur ve nisa 34 yanliş tefsir. Bunu ilk defa yaşar nuri öztürk dile getirdi. Yaşar Nuri tarafından yorumlanmış Kuranda şöyle veriyor. Nisa 34:Erkekler; kadınları gözetip kollayıcıdırlar. Şundan ki, Allah, insanların bazılarını bazılarından üstün kılmıştır ve erkekler mallarından bol bol harcamışlardır. İyi ve temiz kadınlar saygılıdırlar; Allah’ın kendilerini koruduğu gibi, gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden korktuğunuz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın/bulundukları yerden başka yere gönderin! Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, sınırsızca büyüktür. Burada onları dövün yok evinden çıkarın veriyor. Genellile yorumcular Peygamberin hayatına bakıp Kuranı yorumlar cünki arapcada bir söz bir kaç manaya sahip. Peygamberimiz Hz. Aişeye zina ile iftira atılanda önce öğüt vermiş, yatakta yalnız bırakmış, evinden başka yere göndermiş. Bu kitapı yorumlayanlar da bal gibi Kuranın ne demek istedigini anlamış ama kendine lazim olan kadına şiddet etmek ya ona göre de kendi kafsına göre Kuranı yorumlamış peygamberin hayatına ve bir sözün başka manalarına bakmamış. Ama arapcada söz bir kaş mana bildiriyor.
Konuyu bir az da açayım:

1.Kavramın kendisi üzerinde görüşler.

a.Darb kavramının dövme anlamında olduğunu söyleyenler
b.Darb kavramının uzak bulundurma, boşanmaksızın mekansal ayrılık olduğunu söyleyenler.

a.Darb kavramının dövme anlamında olduğunu söyleyenler

Bunlarda kendi arasında üçe ayrılır.

a. Dövmenin tarihsel bir tedbir olduğunu söyleyenler
b. Dövmenin sembolik olduğunu söyleyenler.
c. Evrensel ve gerçek bir tedbir olduğunu söyleyenler.

Şimdi bunları açıklayalım. Ardından uzak bulundurma ile ilgili görüşlere yer vereceğiz.

Gerçi burada dördüncü bir görüş de eklememiz mümkün olacaktır. Çünkü kendisi bunun bir emir değil de “yapamayacakları bir şeyi gösterme” bağlamında kullanmış olabileceğinizi söylemektedir. Yani bu kadar aşama geçtikten sonra dövseniz dövün bakalım anlamında olması ihtimalini düşünmektedir. Ayetin gidişatından böyle bir anlamın çıkarılmasının zor olduğunu düşünmekteyim. Elbette dövme olayının üçüncü sıraya yerleştirilmesi olayın aslında dövme değil de uzlaşma olduğunu göstermesi bağlamında önemlidir. Fakat yine de bu görüşe uzak olduğumu söylemek durumundayım.

a. Dövmenin tarihsel bir tedbir olduğunu nihai anlamda dövmenin olmadığını söyleyenler

Eski âlimlerden Ata, Ebu Bekir ibni Arabî ve yeni âlimlerden ibni Aşur’a göre böyledir. İkinci nesil âlimlerinden Atâ, hukuku çiğneyen kadına uygulanacak müeyyide ile genel olarak kadın dövme konusundaki hadisleri birlikte değerlendirmiş ve şu sonuca varmıştır: Erkek, namusu lekeleyecek bir davranışta (fahişe) bulunmayan, yalnızca başkaldıran karısını dövemez, ancak ona karşı öfkesini ortaya koyabilir.. Bunlardan Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye göre Atâ, âyette geçen dövmenin ibâha (serbest bırakma) ifade ettiğini, genel olarak karı dövmeyi yasaklayan hadislerin ise kerahet (mekruh ve çirkin görme) hükmü getirdiğini tesbit etmiş ve sonuç olarak “Koca, karısını dövemez” demiştir (Ahkâm, 420)

Çağdaş tefsircilerden İbn Âşûr’a göre dövme izni bazı toplulukların veya toplum tabakalarının örf, âdet ve ruh hallerine riayet edilerek verilmiştir, her zamanda ve her durumda geçerli değildir. Kocanın karısını dövebilmesi için aralarında yaşadıkları toplumda dövmenin ayıp, anormal, aşağılayıcı, zarar verici, hukuka aykırı telakki edilmemesi, kocanın öfkesinin karısı tarafından ancak bu vasıta ile hissedilir olması gerekir, izin böyle topluluklar ve durumlar için geçerlidir. Hz. Ömer’in Mekke halkı İle Medine halkını, kadınlara hâkimiyet bakımından karşılaştırdığı şu sözleri de toplum değiştikçe ilişki ve davranışların da değişebileceğini göstermektedir: “Biz muhacirler kadınlarımıza hâkimdik, sözümüzden çıkmazlardı, Medine’ye gelince gördük ki, Medine’nin yerli kadınları kocalarına hâkim durumdalar, bu defa bizim kadınlarımız da onlara benzemeye, onlar gibi davranmaya başladı.

b. Dövmenin sembolik olduğunu söyleyenler.

Birçok âlim ayetteki dövme kavramının sembolik olduğunu düşünmüştür. Bunlar hadislerden ve yola çıkarak bu vuruşun gerçekte bir dayak olmadığını sadece onları engelleyecek bir hareket olduğunu düşünmüştür. Hiç acıtmayacak şekilde dövüleceğini, yüzünden sakınılacağını, misvak ağacıyla vurulabileceğini söyleyen bu âlimler adeta bu vuruşun gerçek bir vuruş ve dayak olmadığını kabul etmiş sayılırlar. Bunlar da Hz. Muhammed’in hayatını ve hadisleri göz önünde bulundurarak dövmenin sadece sembolik bir anlamı olduğunu düşünmüşlerdir. Çağdaş İslam hukukçularından Abdülkerim Zeydan bu görüştedir.

c. Evrensel ve gerçek bir tedbir olduğunu söyleyenler .

Bunlar da dövmeye sebep olan unsurlar ve dövmenin niteliği konusunda çeşitli görüşlere ayrılmışlardır. Bunun gerçek bir anlam ifade ettiğine dair rivayetler de getirmişlerdir. İbni Kesir’in tefsirinde geçen ifadeye göre bu ayet bir kadın kendisini döven kocasını peygambere şikâyet etmesinin ardından inmiştir. Peygamber kadının şikâyeti üzerine kocasına kısas yapılmasını istemiş fakat ayet inerek kocası evin yönetici olduğu için kadının dövme konusunda kısas yapamayacağını gösterdiğini ifade etmektedir. Hatta peygamberin kadına” Sen bir iş istedin, ama Allah onun gayrisini istedi,” dediğini aktarmaktadır. Bu rivayete göre dövme gerçek anlamıyladır. Ancak gerçek anlamıyla olduğunu düşünenler bile peygamber uygulamasına göre hoş bakılmadığını kabul etmişlerdir. Hatta inen ayetten sonra dövülen kadına ”Allah senin istediğin dışında bir şekil istiyor” demiştir. Yine” kadını eşek döver gibi dövüp de günün sonunda onu koynunuza alıp yatmanız olacak şey midir?” diyerek dövme meselesine olan memnuniyetsizliğini dile getirmiştir. Dövme olayının doğru olması durumunda bile bunun ailenin reisinin erkek olmasından dolayı kerhen(istemeyerek) ruhsat verilmiş bir uygulama olabileceğini düşünebiliriz.

Dövmeyi Gerektiren Unsur

Dövmenin gerçek anlamıyla olduğunu düşünenler de dövemeye sebebiyet veren unsur konusunda değişik görüşlere ayrılmışlardır.
Müslimin sahihinde geçen bir hadise göre kocaya dövme hakkını veren, iffetsizliktir. Buna göre peygamber” Kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Onlar sizin yanınızda size yardımcıdırlar. Sizin onlar üzerinizdeki hakkınız; sizin hoşlanmadığınız birini evinize ayak bastırmamalarıdır. Şayet bunu yaparlarsa; incitmeksizin onları dövünüz. Onların da sizin üzerinizdeki haklan; uygun şekilde geçimlerini ve giyimlerini sağlamanızdır.” diyerek bunun ancak yabancı erkekleri eve alıp dedikodulara ve yanlış anlamalara meydan vermekle olabilecek bir hal olduğunu göstermiştir. Eğer bu doğruysa şöyle bir yoruma gidilebilir. Yabanacı erkeği evinde gören kocanın ya hemen şiddetli bir şekilde dayak attığı veya belki bazen öldürdüğü bir toplumda en azından dövmenin üçüncü sıraya düşürüldüğünü, bu dövmenin de incitmeksizin bir seviyeye getirildiğini bildirerek dövmeyi bir kalıba soktuğunu düşünebiliriz veya öldürmeye karşı dövmenin daha hafif bir ceza olabileceğini düşünebiliriz.

Ayetin yaptırım içermeyen bölümünde iyi kadınların özelliklerinden bahsederken kullandığı ifade de dövmenin namus gibi önemli bir olaydan sonra mümkün olabileceğini göstermiştir. Fakat nüşuz ise sadece iffetsizliğin değil büyük sayılabilecek her türlü suçun bu kategoriye gireceğini göstermektedir. Bu sebeple her türlü anlaşmazlık dövmeye gitmez, hatta yatak ayırmaya bile gitmez.

Bu açıdan anlaşılana göre ayet genel bir hüküm değil özel bir hüküm bildirmektedir. Genel hüküm birinci şekil söylendiği gibi karşılıklı nasihat sevgi ve saygıdır. Ayet, dövme olayını, bu saygı ve sevgi unsurunu tek yönlü olarak bozan ve istismar eden, şirret kadınlar için sınırlandırmıştır. O halde, özel şartlar için geçerli olan dövme olayını “erkek, eşini dövebilir” şeklinde genelleştirmek yanlış olur.
b.Darb kavramının uzak bulundurma, boşanmaksızın mekansal ayrılık olduğunu söyleyenler

Yaşar Nuri Öztürk, Edip Yüksel, İhsan Eliaçık, tefsir profesörü Bayraktar Bayraklı ve bir kısım mealci başta olmak üzere birçok kişi tarafından ciddi delillerle gündeme getirilmektedir. Bunlara göre, Kuran’da geçen “fa’dribûhunne” emrindeki “darb” kelimesinin ayetlerde sadece dövme anlamında değil, çok farklı anlamlarda kullanıldığından yola çıkılarak, Zuhruf sûresi 5. âyette olduğu gibi, bu âyette de uzaklaştırmak, uzakta tutmak anlamında olabileceğini söylemektedirler. O takdirde bu âyetteki “fa’dribûhunne” emri “dövün” anlamında değil; “onları bulundukları yerden uzaklaştırın!” manasındadır. Ayetin gidişatı üzerine değerlendirme yapan bu kişiler, ayetin eşler arasında önce üç aşamalı bir çözüm planının ardından hakemlerin devreye girmesini önermiş ve en son çözülecek bir şey kalmadığında boşanmaya sebebiyet vereceğini düşünmüşlerdir. Eşler arasındaki üç aşamalı çözüm planını modern kavramlarla Dr. Ahmet Emin Seyhan dile getirmiştir. Kendisi; nasihati etkili iletişim, yataklarda terk edilmeyi cinsel yalnızlık ve darb kavramını da mekânsal ayrılık olarak tanımlamıştır.

Bu görüş te kanıtlarını birkaç çeşit dile getirmiştir. Birincisi Hz. Peygamberin hayatı ikincisi darb kavramının anlamı üçüncüsü aile geçimsizliği için önerilen çözüm planına uygun düşmesini delil getirmişlerdir. Aslında Hz. Peygamberin hayatında böyle bir olay vuku bulmuş ve peygamber de üçüncü aşama olarak mekânsal ayrılığı uygulamıştır. Çünkü bilindiği üzere Hz. Aişe bir defasında iffetsizlikle suçlandırılmıştır. Bu olaydan sonra Peygamber onu dövmemiş, Hz. Aişe’de üzüntüden hastalanarak babası Hz. Ebubekir’in evine taşınmıştı. Bu görüşte olanların delilleri çok yerindedir. Çünkü peygamber ona başta çok nasihatte bulunmuştur. Sonra bilindiği üzere eşlerle bazı zamanlarda yataklarını ayırmıştır. Hz. Aişe bu süreçte babasının evine taşınarak mekânsal ayrılığı uygulamıştır. Oysa ayetin çözüm planına göre yatak terk etme sonrasında durumu temize çıkmayan Aişenin peygamber tarafından dövülmesi gerekiyordu. Ama o dövmemiş ama mekânsal ayrılığa başvurmuştur.

Sonuç olarak ilgili ayetten şiddet kullanmanın anlaşılamayacağı yönünde önemli bir görüş çıkmış ve bunun da en büyük kanıtı Hz. peygamberin uygulaması olmuştur. Bu açıdan konuya değişik bakanların görüşlerin daha da çok analiz edilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Konuyu biraz daha açalım:



“Şiddetli geçimsizlik yaşadığınız eşlerinizle önce oturup konuşun, olmazsa yataklarında yalnız bırakın, yine olmazsa bir müddet ayrılın. Barışıp anlaşırsa hala işi yokuşa sürüp bahaneler aramayın. Yücelik ve büyüklük Allah’a mahsustur; bundan hiç şüpheniz olmasın.

Eğer eşlerin arasının iyice açılıp işin boşanmaya doğru gittiğini görürseniz tarafların ailelerinden birer hakem çağırın. Niyetleri gerçekten barışmaksa Allah niyetlerini boşa çıkarmaz. Allah her şeyi biliyor, her şeyi duyuyor; bundan hiç şüpheniz olmasın…”(Nisa; 4/-35).

Bu ayet kadınları “dövmeyi” emreden ayet olarak bilinir.

Yaptığımız çeviride görüldüğü gibi ayette geçen [ve'dribuhunne] ibaresi “Onları dövün, vurun” yerine “Onlardan bir müddet ayrılın” olarak tercüme edilmiştir. Çünkü kelime bu anlama da gelmektedir.

Şöyle ki:

Sözlükte [DRB] kökü mastar olarak “vurmak, dövmek, yapmak, bırakmak, ayrılmak, göstermek, etmek, eylemek, koymak” vb. birçok anlama gelir. Bu kelime Arapça’nın “aspirin” gibi neredeyse her derde deva bir sözcüğüdür. Türkçe’deki etmek, eylemek veya İngilizcedekiget sözcüğünü çağrıştırır.

Örneğin empoze etmek, baskı yapmak, zorlamak (darb), kota uyguladı (darabe hıssa), iğne yaptı (darabe hagn), çadır kurdu (darabe heyme), vergi koydu (darabe darîyb), misal verdi, örnek gösterdi (darabe mesel), para pastı (darabe nugt), telefon etti (darabe’l-hatife), vuruşmak, dövüşmek (tedârub), kıvranmak, çırpınmak, bocalamak, telâşlanmak, çalkalanmak (idtırâb), grev, iş bırakma, işi terk etme, ayrılma (idrâb), çalkantı, kriz (idtırâb), sınıf, cins, nevi, (darb), vurguncu, spekülâtör (müdârib), ticarî rekabet, ticarî ortaklık (müdârebe) gibi birçok kelime bu kökten türetilmiştir…

Sözlükte [NŞZ] kökünden ise mastarı “yükselmek, şişmek, ortaya çıkmak, meydana gelmek, ayağa kalkmak, normalin dışına çıkmak, isyan etmek, karı-koca birbirine karşı gelip kavgaya meydan vermek” olan manalar gelmektedir. Yerinden kaldırmak (inşâz), yüksek, yerinden dışarı fırlamış, şişmiş, uygunsuz müzik ritmi, geçimsiz, huysuz (nâşiz), ortaya çıkmış, diğerleri seviyesine çıkan şey (neşâz), tepe, çıkıntı, yüksek (neşz) kelimeleri bu köktendir… Türkçe’de aile mahkemelerinde sıkça kullanılan ve boşanma nedenleri arasında sayılan “şiddetli geçimsizlik” dediğimiz şeyle aynı manayı çağrıştırır. Burada kadından kaynaklanan şiddetli geçimsizliğin kastedildiği anlaşılıyor.

Görüldüğü gibi ayette geçen darb ve nuşûz sözcükleri Arap muhayyilesinde bu manalar etrafında dönüyor.

Keza (darabe) kelimesinin Kuran’da “sefere çıkmak, bir yerden bir süreliğine ayrılmak, açmak, ayırmak” anlamında kullanıldığı yerler vardır;

“Yeryüzünde ‘sefere çıktığınızda’ düşmanın üzerinize ani saldırı düzenlemesinden korkarsanız, namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur” (Nisa; 4/101).

“Sonra Musa’ya şöyle vahyettik: ”Kullarımla geceleyin yürü, onlara denizde kuru bir yol ‘aç’, yakalanırız diye korkup kaygılanma.”(Taha; 20/77).

Zaten Kur’an’da 10 civarında yer var ki hepsinde de, ihtilaf, bu “darabe” fiilinin çok anlamlı olmasından kaynaklanıyor. Örneğin: Musa’ya asanı taşa vur mu dedi, işaret et mi dedi? İneğe vurun mu dedi, onu uygulayın mı dedi? Kadınları dövün mü dedi, bir müddet ayrılın mı dedi? vb.

***

Şu halde “Kadınları dövün” ayeti olarak meşhur olan bu ayet, “İkişer, üçer, dörder…” ayetinin evliliklerin giderek çoğaltılmasını değil giderek azaltılmasını amaçlaması gibi,kadın dövme olaylarının terk edilmesini amaçlamaktadır…

Hz. Peygamber’in“Bütün gece, Muhammed ailesinin etrafında her biri kocasından şikâyet eden yetmiş kadın dönüp dolaştı. Hâlbuki sizler, o kadınlarını dövenlerin hayırlılarınız olduğunu göremezsiniz.” (İbni Mace, Ebu Davud) hadisinden de anlaşılacağı gibi, o dönemde de kadınlar dövülmektedir. Artan şikâyetler üzerine inen ayetlerde, dayak başta olmak üzere şiddeti yegâne çözüm yolu görenler bu işten vazgeçirilmeye çalışılmaktadır.

Zaten kadınlarını dövmekte olan, bu yüzden de koşup peygambere gelen ve bütün gece onun evinin etrafında şikâyetlenen “mağdur” kadınlar için, bir de gelen ayetlerde “Onları dövün, dövmeye devam edin” denir mi? Olacak şey midir? Bu, Kuran’ın daimamağduru koruyup kollayan ruhu ile bağdaşıyor mu?

Burada, oturup konuşmadan, bir müddet yatağını veya odasını ayırma gibi gayet insanî yöntemlere başvurmadan, tek bildiği “Karnından sıpayı başından sopayı eksik etmeyeceksin” olduğu anlaşılan o günkü Arap toplumunu medenîleştirmeninamaçlandığı apaçık ortadadır. Tabi günümüz yobaz din adamları ile müritleri de bu medenileşmemiş müşrik mantığındadırlar hala… Yahudi ve hristiyan kıblesinde Atalar dininin sadık takipçileri….

Bu ayetten sonra ne gibi gelişmelerin olduğuna baktığımızda, bizzat Hz. Peygamber’in ömrü boyunca evli olduğu hanımlara tek bir kez bile el kaldırdığını göremiyoruz. Bir ara hanımlarıyla sorun yaşayınca önce onlarla konuşmuş, sonra yatağını ayırmış ve bir müddet (iki ay kadar) onlardan ayrılmıştır. Sonra anlaşma sağlanınca tekrar dönmüştür. Ayete verdiğimiz meal onun bu uygulamasına da dayanmaktadır.

Yine ayette geçen (darb) kelimesine vurma manası verilince, bunu yumuşatmak için kılı kırk yaran “utangaç” yorumlar yapıldığını, sonunda bunun artık bildiğimiz anlamda “evire çevire dövme” olmaktan çoktan çıktığını görüyoruz.

Örneğin “Etki ve iz bırakmayacak, kemiğini kırmayacak, herhangi bir uzvunu çirkinleştirmeyecek, dürtmek ve benzeri şekilde olacak (Kurtubi)… Peş peşe aynı yere vurulmayacak, güzellik mahalli olan yüze vurulmayacak, kırk vuruştan fazla olmayacak(Şafi)… Asla ölümüne sebebiyet vermeyecek, kamçı ve sopa ile olmayacak, bükülmüş mendil gibi bir şeyle olacak” (Razi) vs…

Şimdi ister istemez mantık şu soruyu sordurur: Bir adam sinirli bir halde bunlara nasıl dikkat edecek? Eğer böyle olacaksa dövmenin caydırıcılığı kalır mı? Bu, bir anlamda “dövmecilik oynama” gibi bir şey olur.

Böyle yapmak yerine, kelimenin içeriğinde zaten var olan “bir müddet ayrılma, ayrı kalma” (boşanma değil; henüz boşanma yok) manası verilmeye neden yanaşılmıyorlar? Üstelik dövmenin hiç de hayırlı bir şey olmadığını söyleyen ve Bu din adamlarının ayet gibi gördükleri yığınla rivayet ve görüş varken… Bizzat Hz. Peygamberin kendisi “bir müddet ayrılma” olarak uygulamışken… Hiçbir zaman hanımlarına tek bir “fiske” bile vurmamışken…

***

Şu halde tıpkı evlenme, içki, zina ayetlerinin aşama aşama ve belirlenmiş bir hedefe doğru gitmesi gibi, şiddetli geçimsizlik yaşayan ailelerin nasıl tekrar anlaşacağını düzenleyen bu ayet de, “kadınlarını döven” her hangi bir toplumu aşama aşamadövmeden vazgeçirip gayet medenice ilişkilerini düzenlemeleri öğütlüyor. Ve bunu beş aşamaya bağlıyor:

1-Konuşun, anlaşın…

2- Olmazsa (ev içinde) yatakları/odaları ayırın…

3- O da olmazsa bir müddet (evleri) ayırın…

4- O da olmazsa hakemler çağırın…

5- O da olmazsa boşanın, onu da iki ile sınırlandırın, üçüncü bir geri dönme hakkınız da vardır…

Bugün şiddetli geçimsizlik yaşayan bir ailenin arasını bulmak için devreye giren birisi, akl-ı selim ile düşünse bundan daha güzel bir yol yordam bulabilir mi?

Ayette geçen “yatağında yalnız bırakmak/uzaklaşmak” ifadesi o dönemde çokeşli bir adam için, eşlerinden birisine yaptırım uygulaması anlamına gelmekteydi. Çünkü nasıl olsa başka eşleri vardı. Ama genellikle tekeşli olan günümüz insanları için böyle bir uygulama, adamın kendisine yaptırım uygulamasına dönüşeceğinden bunu, evin içinde şiddetli kavga ve geçimsizlik halinin durdurulması, bir müddet kendilerini dinleme, olayın üzerine gitmeme, alttan alma, fazla yüz göz olmama şeklinde yorumlamak gerekir. Zaten tabiî olarak ev içinde bundan başka yapılacak bir şey de yoktur.

Şiddetli geçimsizlik yaşayan aileler için yukarıdaki “beş aşamalı çözüp plânının”sadece Müslüman aileler için değil, bütün insanlık aileleri için evrensel çözümler önerdiğini söyleyebiliriz. Zaten dünyanın neredeyse tüm hukuk mahkemelerinde uygulanmaya çalışılan bundan başka bir şey midir?

Kadına şiddetin alabildiğine arttığı bugünlerde bir kez daha hatırlamakta fayda var ki Kadını dövmenin dinde yeri yoktur. Ne Allah bunu emretmiş, Ne de kuran dışında bir şey tebliğ etmemiş olan rasul bir kez olsun böyle bir şey yapmış olabilir.…

Nitekim, kendi anlayışlarını Kur’an’a söyleterek, bu ayetin “dövmeye” işaret ettiği sonucuna ulaşanların ve yıllarca aynı yanlış uygulamayı savunanların bugün dünyada İslam’ın doğru tanıtılmasına ne gibi olumlu veya olumsuz katkılar sağladıklarını yeniden gözden geçirmelerinin zamanının gelip geçtiğine inanmaktayız.

Bu düşünceden hareketle; bu ayette ifade edilenler vebu sıralama şu şekilde olmalıdır diye düşünmekteyiz.

1. ETKİLİ İLETİŞİM…

2. CİNSEL YALNIZLIK…

3. MEKANSAL AYRILIK….



Konuyu biraz daha açıklamaya çalışalım.

1. ETKİLİ İLETİŞİM. Yani; güzel öğüt:

eşiyle karşılıklı iyi ve etkili bir iletişim kurma, güzel güzel konuşma, güzel örnekler verme, ona değer verdiğini hissettirme, samimi olma, sevgisini en iyi şekilde gösterme, bu yuvanın yıkılmasını istemediğini en güzel şekilde ona anlatma, onu düşünmeye sevk edecek sorular sorma, hatasını kavramasını sağlama, onun anlayacağı şekilde konuşma, eşini dinleme, onu da anlamaya çalışma, ona sevgi ve merhametini gösterme, ona kendi sadakatini ispatlama, yuvanın önemini kavratma… vs. vs…

2. CİNSEL YALNIZLIK. Yani; yatakta yalnız bırakma:

Onu aşağılamadan, kızmadan, küstürmeden, kırmadan, hakaret etmeden, küçük görmeden cinsel birliktelikten uzaklaşma, gerekçesini iyi bir şekilde ona açıklama, kendisini onun yanlış davranışlarının üzdüğünü ona hissettirme, onun yanlış tavırlarının (nüşüz) aile yuvasını tehlikeye attığını ona fark ettirme, böyle bir uygulama ile onu derin düşünceye sevk etme, işin ciddiyetini ona anlatma, bu fiilî durumu anlamasını, idrak etmesini sağlamaya çalışma… vs. vs…

3. MEKANSAL AYRILIK. Yani; evden uzaklaştırma:

Babasının evi olabilir, kadın sığınma evi olabilir. Veya kendi imkanlarıyla taşınacağı bir başka ev olabilir. Eğer kadının hiç gidecek bir yeri yoksa, bu takdirde koca evden ayrılabilir. O bir başka yere taşınabilir. Bir kaç ay da bu şekilde düşünebilirler. Birbirlerinin değerini belki o zaman çok daha iyi anlayabilirler…

Kanaatimizce “darebe” fiili bu ayette ”dövme” anlamında değil,”evden uzaklaştırma” anlamında kullanılmıştır.

Hala sorun çözülmüyorsa, tayin edilmiş hakemler de bu konuda başarılı olamamışlarsa, o karı-kocanın ayrılmaları artık elzem olmuştur. Mahkeme kararı ile boşanırlar ve herkes kendi yolunu kendisi seçer. Kimse artık bir diğerini suçlayamaz. Çünkü bütün haklarını her iki tarafta kullanmış ve kendi kararlarını kendileri özgür iradeleriyle vermişlerdir.

Özetle ifade edecek olursak, etkili iletişim sorunu çözemediği zaman, kadının cinsel yalnızlığa terk edilmesi ona değer verilmemesi (bu arada erkeğin de kendini sorgulaması) ve hatasını anlaması tavsiye edilmektedir. Bu da sonuç vermediğinde ise, daha iyi düşünmelerini sağlayacak “mekansal ayrılık” maddesi devreye girmektedir. Bunun Kur’an’da verilen sıralamaya da uygun olduğunu düşünmekteyiz. ”Hayır biz döveriz. Kadın milleti dayaktan anlar. Dövüyorsak aile yuvasını kurtarmak için dövüyoruz. Onun iyiliğine yapıyoruz. Dövmek Kur’an’da vardır. Dayak cennetten çıkmıştır. Bazı sahabeler de dövmüştür. Peygamber dövmese de biz döveriz kardeşim” diyenler kıyamete kadar elbette olacaktır. Bu da bir vakıadır. Böyle tipleri değiştirmek de oldukça zordur. Bu da o kişilerin kanaatidir. Bize göre ise son derece yanlıştır.

Dolayısıyla bu tür söylemler, şu an ”olan”lardır ve “yaşananlar”dır. Bizim yukarıdaki tespitlerimiz ise ”olması gereken”lerdir diye düşünmekteyiz.Medeni müslümanlara yakışan da budur. Adaletli olandır. Zulümden uzak bulunandır. Bütün dünyanın örnek alabileceği uygulamalardır.

Bir de paygamberin hayatına bakalım, Çünki Kuranın en güzel yorumcusu o, Kuranın en güzel yorumu ise peygamberin hayatıdır:

Peygamber Efendimiz (sas) şefkat kahramanıdır. Aile içi anlaşmazlıklarda hiçbir zaman şiddet yolunu öğütlememiştir. Kur’an-ı Kerim’in ilk müfessiri ve yorumcusu Peygamberimiz (sas)’dir. Kur’an’da geçen emirleri O’ndan daha doğru ve net şekilde anlayan birini düşünmek mümkün değildir.
Öyle ise kadın dövme konusunda Peygamberimiz (sas)’in aile hayatına bir bakalım. O’nun örnek aile hayatında var mı böyle bir kadın dövme olayı?
Efendimiz (sas)’in aile hayatında kadın dövmeyi teşvik değil, ayıplama sözlerini okumak mümkündür.
Hanımına karşı şiddet kullananlara, akşam yatağına alıp da birlikte yatacağı ailesini gündüz döven adamı ayıplayan ikazdan sonra sözlerini şöyle bağlamıştır:
- Bana göre sizin hayırlınız, ailesine karşı hayırlı olandır!
Bundan sonra ailesine karşı hayırlı olma örneğini de bizzat kendi aile hayatında vermiştir.
Nitekim bir defasında Aişe validemizle bir konuda anlaşamamışlar, farklı düşünmüşler.
Aişe validemiz öyle değil şöyle, demiş. Efendimiz de hayır öyle değil böyle, demiş.
Akla gelir ki Efendimiz (sas) sert bir karşılık vererek hanımını susturup sonucu kendi dediği şekilde bağlamıştır. Hayır, gerçek öyle değildir. Efendimiz’in teklifi şöyle olur:
- Aişe! sen öyle değildir böyledir diyorsun; ben ise hayır öyle değil şöyle, diyorum. Bu işin sonu nasıl olacak? Senin dediğin mi olacak benim dediğim mi? İstersen babanı çağır, durumu ona anlatalım, onun hakemliğine razı olalım. O ne derse öyle olsun. Razı mısın?
- Elbette!.. diyen Aişe validemizin babası Hz. Ebu Bekir (ra) gelir, aralarında hakem olur. İşte bu sırada ibretli bir karşılıklı konuşma geçer.. Efendimiz (sas):
- Sen mi önce anlatacaksın ben mi? diye sorar. Aişe validemiz:
- Sen önce anlat; ama doğru anlat! deyiverir. Bu doğru anlat! Sözcüğü baba Hazreti Ebu Bekr’in beyninde şimşek gibi patlar ve der ki:
- Allah’ın Rasûlü eğri de anlatır mı ki böyle bir şart ileri sürüyorsun? Bundan sonra elini kaldırıp kızına ikaz darbesini indirmek üzere iken Efendimiz (sas)’in şefkatli gönlü razı olmazda der ki:
- Ya Eba Bekir, biz seni buraya aramızda hakem olasın diye çağırdık, yoksa kızını dövesin diye değil!
Böylesine haklı bir zeminde bile Efendimiz (sas)’in şefkatle dolu kalbi, dövmeye de, dövülmeye de izin vermemiş, rıza göstermemiştir. Kendi sünnetinde, özel hayatında da asla kadın dövme örneği vermemiştir. Tekrar ettiği sözü hep aynı olmuştur:
- Bana göre sizin hayırlınız, ailesine de hayırlı olandır!.
Daha ayrıntılı bilgi için
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst