Konsantre Yönetim

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde birebir tarafından oluşturulan Konsantre Yönetim başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,449 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Konsantre Yönetim
Konbuyu başlatan birebir
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan birebir

birebir

Üye
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
115
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
56
Bana göre devlet,ortak toprak üzerinde yaşayanların sevk
ve idaresinin bir otorite olarak kabul görmüş halidir.
Bizim yönetim şeklimiz nedir diye sorulduğunda alacağımız
cevap çoğunluk tarafından şudur,biz demokratik bir
devletiz,yani egemenlik halkta.

Peki gerçekten öyle mi?

Diğer tanımlardan bazılarına bakalım..

monarşik,teokratik ve oligarşik.

monarşik,egemenlik tek kişide,teokratik din adamları
tarafından din kaynaklı yönetim,oligarşik ise sınıf veya
gurup tarafından yönetim.

Memleketimizin yönetim şekli,şimdi şu yukarıda anılmış
olanlardan hangisine uymaktadır?Halkın egemenliğine mi?
,din adamlarının egemenliğine mi,tek kişinin egemenliğine
mi yoksa bir gurup veya sınıfın egemenliğine mi?

Benim şahsi kanaatim,bizim yönetimimiz zaman zaman bu
sayılanların tümünü de kapsamaktadır biri hariç,halkın
egemenliği..

Özellik adı sosyal cumhuriyet olan bir yönetimde,tabanı
dindarlar tarafından ortaya gelmiş yönetim biçimi
teokrasidir,yani demokrasi içinde teokrasi.

Ve çeşitli söylemlerle halkın içinden büyük çoğunluğun
oylarıyla tek adamın sivrilmesiyle ortaya çıkan yönetimde
monarşidir,yani demokratik yönetim içinde monarşik
yönetim.

Ve halkın büyük katılımıyla ortaya çıkmayan zaten ortada
olan ve sonuç ne oran olursa olsun bir sınıfın veya
gurubun sadece ''yeni ve temiz sayfa''safsatasıyla
sürdüregeldiği yönetim yani demokratik yönetim içinde
oligarşik yönetim.

İşte bu kadar çok yönü ve yüzü olan bir yönetim şeklidir
demokratik yönetim.Aslında hazırda yalın anlamda
demokratik bir yönetim tam anlamıyla ortada yoktur sadece
o isim altında,süreç gereği halkın ''yönetimde pay sahibi
olduklarının zan ettirilmesi''vardır.

Türkiye'de bugün var olan yönetim,gerçekte epey zamandır
bir sınıfın veya gurubun yönetiminden başka bir şey
değildir,her ne kadar şimdilerde bu tek adam şeklinde
olsa da aslında her ikisini de içinde
barındırmaktadır.Devlet yönetimine aday kişinin,lider
popüleritesini yakalamış olması sivrilmesi,demokatik
yönetim adı altında,oligarşik yönetim erkinin kontrolünde
ortaya monarşik yönetimin çıkmasına sebep olur ama bu
kontrollüdür,bu kontrol asla halkta değildir,kontrol bir
gurup veya sınıfın her daim elinde bulunmaktadır.
Öyleyse seçimler ve verilen sözler sadece göz boyamaktan
öte gitmemektedir,halk birinden bulamadığı varlığı,
diğerlerinin söylemlerine umut bağlayıp durarak elde
edeceği zannıyla sandık başına gider ve tv'lerde evlerde
kahvelerde iş yerinde bir mücadele başlar,benim adamım
senin adamını döver babında ama gerçekte dayaktan
nasibini alacak olan yine halkın ta kendisidir.Seçimler
ve süreci bu sistem içinde sadece bir göz boyama ve
uyutmadan ibarettir.Çok mu iddialı konuştum yoksa?Öyleyse
ilk kısımlarda andığım yönetim biçimlerine tekrar bir göz
atın,bakalım iddiamız çok mu iddialı?Sizce?

Yani sandık başlarında veya sokaklarda,yaşasın cumhuriyet
söylemleri gerçekte bir anlam ifade etmemektedir.Çünkü
halkın büyük çoğunluğu bu sistemin ASİL'liğine hala bel
bağlamış durumdadır.İşte asil olan bu sistem,bu özgürlük!
içinde halkı da gütme işini gayet güzel yerine
getirmektedir.Seçimden bir gün evvel yerin dibine
soktukları partiyi,galip gelmesinin idrakına varıldığı
anda göklere sığdıramayan yine bu yönetim erkinin
maymunlarıdır.Bu maymunların başını medya
çekmektedir.Demokrasinin kutsanma aracı! medya.
Ve sonrasında küpünü doldurmakla meşgul karizmatik
meddahlar,ekranda boy gösteren birbirinden kıymetli
aydınlar!ve sanatçılar!
Hani deseniz ki size şurada geleceğiniz için gözünüzü
açacak çok değerli bir ilim adamı öğüt verecek..o sıralar
asla dolmaz ama bir fb-gs maçı için elli bin adamı orada
ve en az elli katını tv veya radyo başında ve süreciyle
sonucu hakkında merak duyan,fikir yürütecek olan en az
bir yüz katını da bu sayıya ilave edin.İşte vaziyet.

Kitlesel aydınlanmanın önündeki en büyük engel bu
sihirbazların illizyonunu anlamamaktır.Anlamamanın baş
sebebi ise ilimsizliktir.Siz değil yüz bin düşünür
isterseniz bir milyon düşünür getirin önlerine,sonuç
değişecek gibi görünmüyor.Hani bir ayet vardı,toplum
hangi tıyniyette ise baştakiler de aynısıdır diye,işte
aynen böyle.Düşünürler yerine göre güçlüdürler
sistemlerin kurulum ve yıkımlarında önemli payları vardır
ama bu pay,o sürecin bir şekilde bir noktadan başlamış
olmasıyla alakalıdır.Süreç başlamamışsa etkisiz eleman
konumundadırlar.Süreci bana göre gerçekte başlatan
bireysel yıkımların artık ortak hale gelmesidir.Ortak
sömürülme,ortak yoksulluk vs.Ve işte bu bireysel noktalar
bir araya toplandığında işte orada onlar,düşünürlere
kulak verirler çünkü anlarlar ki düşünürlerde onların
tarafında ve mücadelesinde.Neden böyle?
Çünkü siz her ne kadar alim ötesi bile olsanız
karşınızdaki size kulak vermediğinde söylediklerinizin
bir anlamı yoktur,bir nevi sağırlara hitabet gibi.Kuran
bilenlere önem atfederken onların Allah rızası için
savaşa bile katılmaması gerektiğini belirtir.Onlar her
durumda değerlidir ancak onların kıymetini açığa
çıkaracak olanlar,o düşünürlere kulak verecek
olanlardır.Ancak bu demek değildir ki bir bilen kendine
kulak verilmese de sussun.Asla! sabır gerekiyor bu sabır
onlardan bazılarının ortak noktaları bir araya
getirmesini sağlayacak olan bağın belki küçük bir yüzdesi
ama o olmadan da helvanın olacağı pek yok gibi çünkü
ortak noktaların bir araya toplanma sürecini
hızlandırıyor.Fark için marjinal düşünmek lazım.

Tv de sac ayağı konumuna gelmiş,çoğunluk tarafından
izlenen kişiyi gördüğünüzde o şahsın o değerli zamanı
heba ettiğine şahit olursunuz.Elbet o duruşuyla bir
konuma gelmiştir ama onun vicdanında bir DUR,YETER diyen
düşünce hasıl olmamaktadır.Aynen halkta olduğu
gibi.Onlardan bir çoğu üst sınıfa tırmanmışlar olsalar da
leylek misali hayatı anlamaktan öte gitmezler.Her
fırsatta birlik ve beraberlikten dem vurulur,sanırım bu
zamana kadar bu boyutta belkide bir birlik beraberlik
sağlanamamıştı.Halk yoksullaştı ve ortak nokta
bu.Şimdilerde Ebu Zer Gıfari ve düşüncesi dile
getirilmekte.Sanırım bir yerlerden başlanıyor.Allah
bilir.Tabi muhataplar,ebuzerleşmeyelim inşallah
demezlerse.

Devlet denen kurumun bir örneğide istisna değil ki,gerçek amacı halka hizmet olsun.Öyleyse halka hizmet derken,halkın imkanlarının birbirinden devinimle tüme yayılımını kastediyorum.Tüme yayılımın önündeki en beter engeli şu duruşu son raddeye gelmiş demokrasiyi kastediyorum.Demokrasi çoğunluğu dikkate alırken bireyi çok olarak görmüyor ve onun söz hakkını elinden almış oluyor.İbrahim birey olarak tek, yürek olarak bir ümmetti.İşte bu ümmet bireyleride kapsayacak YENİ anlayışın önüne engel yine bu yunancadan devşirme kelimenin ifade ettikleridir.

Fikir adamları ne yazık vicdanlara hitap edecek bir sistem için hala ayağa kalkmış değiller,bunlara göre iş olup bitmiş ve gelinecek son tepeyede ulaşılmıştır ve artık eşşeği arayacak başka tepe ardı yoktur,ya ağlamaya devam edin ya da kafanızı biraz daha yukarı kaldırın ki tepeden büyük dağlar var.

Bireyleri dikkate almayan vicdansız bir,serbest çoğunluktan söz edilebilir mi?Yolculuğunuzun artık bir noktasında bu çoğunluktan birinin kapısını tanrı misafiriyim diye çaldığınızda kesinlikle birinden biri size VİCDANLI davranacaktır.Peki bu çoğunluğun içinden uyanık sivrilenlerin ''herşey sizin için''söylemiyle etki altına yani boyunduruk altına aldığı çoğunluğun imkan ve onayıyla kurduğu ve beslediği saygı duyup kutsadığı sistem niçin her haliyle vicdansızdır?Öyleyse bu sistem,çoğunluğun içindeki vicdanları yani tek birey ümmetleri kapsamıyor,bu doğru mu,elbet değil..

Çoğunluğun ''hizmetin ve imkanın tüme yayılımı'' söylemiyle kutsadığı bu kurum gerçekte vicdanı devre dışı bırakıyor çünkü tarzı bu.Senin verginle yetime bakılırken aynı zamanda ırkçı söylemle silah alınıyor asker besleniyor ve burada sezarın hakkı sezara,tanrının hakkı tanrıya denirken tanrının hakkından diğerine hep bir pay alıkonuyor hatta söz havada kalıyor.Burada olan VİCDAN SAHİPLERİ'ne oluyor,onlar çoğunluğa uymanın yoldan çıkmak olduğunu bilselerde kurulmuş olan düzen onların itirazında ya onları içeri tıkarak iyi iş yaptığını düşünüyor veya kendine uymaya zorluyor.Geçenlerde bir haber okumuştum,kamu hizmeti çalışması yaplırken bir mağaraya geliniyor ve orada bir ailenin yaşadığı görülüyor ve sistem vicdan adına o aileyi anında bir eve taşıyarak iyilik ediyorlar ama ne iyilik?

Kurana baktığınızda iyilerin bir tarafta kötülerin bir tarafta toplandığını görüyorsunuz,ortada bir vicdan topluluğu var oysa bugün örnek olsun diye tekel işçileri aç kalmamak adına,çoğunluğun ORTAK! vicdanıyla oluşturulmuş kutsal kurum eliyle ölüm orucuna başlıyorlar.Öyle ortak bir vicdan ki bu,gerçekte hep problem dert sorun çıkarmasına rağmen hala baş tacı ediliyor ve aynı baş tacı,kendisi 20 bin tl maaş alırken diğerinin aldığına yetimin hakkının yenmesi diyebiliyor.

Dünya her ne kadar mekanize bir hale gelmiş olsa da savaşlarda hammadde olarak kullanılmaktan kendini kurtarabilmiş değil.İnsan bir meta mı?İnsan denen varlık kendi cinsinin bir malı mı?

Doğan her birey,içine doğduğu sistemin koşulsuz elemanı ve destekçisi mi?Öyleyse eğer insan olmanın ne anlamı var?

Elbet tepelerin üzerinden çok rüzgarlar esti ama işte gel gör ki gelinen nokta ortada,kapış kapış bir döngüye hapsolmuş insanoğlu,batış bu durumda hak ama illa bir fırtına kopacak ve illa gemi su alacak,bizim boya öyle süper kalitedeki siz su ekledikçe sırıtıyor ve hala kaliteden bahsediyor.

Uçurum kenarlarından yolculuğa devam etmek zorundayız,tonla korkular var.Uçumun kenarında hala kapış kapış zihniyeti sonlanamadı sonu gelesice.İlla sırtında bir çuval altınla yardan uçacak ama yükseklere çıktılar ya,hani bilim ve teknolojide artık ilah oldular ya bu korkuları dizginliyor.Bakalım denizin ortasında gemi batmaya yüz tuttuğunda sırtındaki altını elması ne yapacak?Bırakacak mı yoksa onunla dibi mi boylayacak?Hani suda yükünü bırakmayı akıl edenler acep karada bu yüklerinin kendilerini kurtaracağı zannıyla mı kapışmaktalar?Oysa bizim şu halimiz karada bir batış değil mi?
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst