- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 13 May 2008
- Mesajlar
- 1,906
- Tepkime puanı
- 174
- Puanları
- 63
Ziyaretçiler için gizlenmiş link,görmek için
Giriş yap veya üye ol.
Kitabına “sözünsel” diye hitap eden A.Can Türker bunun bir kitap olmaması için elinden geleni yaptığını belirtiyor.
Kitab, henüz hazırlık aşamasında iken görüşlerine başvurduğu bir okurun yorumuyla başlıyor, yazarın kitabı için nasıl bu kadar acımasız olabileceğini anlamakta güçlük çektik.
A. Can Türker, kendi hakkında bilgi verilmesini anayasanın olmayan bir maddesine göre suç saydığını söyleyerek kendisiyle alakalı hiçbir bilgi vermedi. Kitabın tamamını rüyasında yazdığını söyleyen yazar, "okurum kimse işte ben oyum dedi." kitabın satışından sağlanacak tüm gelirin kendi kurduğu teşkilat olan "ızdırap merkezi" ve kendini suçlu hisseden tüm muzdariplere bağışlayacağını açıkladı...
Kitapta her türlü ilginçlik mevcut, 30. sayfanın sonundaki notta “dikkat bağlantı koptu 70.sayfaya geç” notunu görünce bize hak vereceksiniz. Hemen ilgili sayfaya geçiyoruz ve 30. sayfadaki (“) işaretinin orada kapandığını görüyoruz.
Kendi kitabını basan Akis Kitap’a ve yayınevinin genel yayın yönetmenine bile hakaretler eden Türker hakaretlerini, kendine sorular sorup cevaplar vererek sağlam temellere dayandırıyor:
“Böyle bir yayınevinden neden kitabımı çıkarıyorum?
Daha kötü bir yayınevi bulamadığımdan olsa gerek.
Peki neden en kötü yayınevini seçmek zorundayım?
Çünkü size ulaşmak için “Kaynana kullanma kılavuzu” kitabını yayınlayan yayınevinden başka daha iyi bir yol olmadığına karar verdim. Günlük altı saatini borçlu edasıyla zevzek televizyon programlarının karşısında geçiren insanlar pek tabi ki, ciddi yüzlü bir yayınevinin kitaplarıyla ilgilenmeyecekti. Sanırım popüler kültürü, en iyi yine popular kültürün kitaplarını basan bir yayınevinin damgasıyla tahrip edecektim. (..)
"Kitap okumanın zararları" yılın kitabı olacağa benziyor! Bizden söylemesi, kitaptan (pardon sözünselden) sizin için seçtiğimiz bir bölüm:
Jurek Becker bir ifadesinde şunları söylemiştir:
"Benim görüşlerimin kitap okuma sayesinde etkilenmiş oldukları doğru olsa da yine de edebiyatın fazla etkili olabileceğini düşünmüyorum. Kitap sadece sıfırdan biraz büyüktür."
Kitapların ölçüsüz kategorisine, mahşeri bir yoğunluk içinde kan-ter ekseriyetle irin dolu gözlerle kendi hacminden küçük şablona oturtturulmak istenen okur elbet bunun hesabını soracaktır. Dahası omuzlara yüklenen bu vebal altında, gerçekte kalem uçlarından damlayan ıslaklık mürekkep değil kan rengi ihtiraslardır.
Kitap, ona duyulan ihtiyaçtan dolayı yazılmaz; yazarının böyle istemiş olduğundan dolayı yazılır. Okur kitaba hiçbir zaman ihtiyaç duymayacaktır; ona bu ihtiyacı hissettiren yazarlardır.
Korku, Marcel Proust'ta yakalanan zamandır. Kaybedilmiş hayattır. Burjuvanın içinden burjuvaya küfreden hoş bir sedadır. Bu bir tür yemek yediği tabağa tükürmektir.
Hem malzemeyi kullanan hem de malzemenin içindekileri devşiren güruh deriz bunlara. Bu kitle topluluk olmaktan öte "yığın"dır.
Hain okuru oluşturan Marcel Proust'tur. Şu an ben dahi böyle bir eylemi gerçekleştiriyorsam, kitapçıl dilde benim yaptığımın adına da hain okurluk denir. Bu sebep yıllardan beri okuduğum yazarlar ve onların melanet eserleridir.
Cüzzama bulaşan hasta nasıl ağrı çekmek için çaba sarf ediyor ve her geçen gün biraz daha fazla eriyorsa, kitabın da ruh dünyamızı "cüzzam karanlığı"yla mahvı perişan etmesi kaçınılmazdır.
Nedir bu kaçınılmazlık?
İçine girdikçe uzaklaşılan, uzaklaştıkça ise yakınlaşan mikro bir algılama biçimi.
Bu noktada kitap mahiyetini kaybetmiştir; cezbeye gelen artık ruhtur. Ruh dizlerine kapanıp ağlanacak başka bir ruha gebedir. Oysa kitaplar bu zemini asla hazırlamaz. Soyut düşünce başlamıştır artık okurun zihninde. Onu hangi nehrin kıyısında yıkayacaktır, bunun garantisini kimse veremez.
ALDATMA, YAZARIN VE KİTAPLARIN ASLİ GÖREVİDİR
Roger Garaudy'ye göre özgürlük; "Her türlü yabancılaşmanın dışında kalabilmek" durumudur. O halde başka birinin bize anlattığı -burada Roger Garaudy doğru söylemiş olsa bile kendisi de bir yabancıdır ve bu doğruluğu yine kendisi yalanlamış olur- her türlü şey bize yabancılaştırılmıştır ve ancak dışında kaldığımızda özgürlüğümüzü kazanabiliriz.
Kavramı içselleştirmek istemiyorum, çünkü her türlü dış etkiden bağımsız olarak insanın kendi iradesine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, özgürlüktür.
Hangi yazar (buna ben de dahilim) kendi düşüncesine dayanarak karar verir. Aslında yazarların bir şeyleri anlatmaya ihtiyaçları yoktur, bu da bir tür aldatma şeklidir.
Olsa olsa kendilerini tatmin etme dürtüleri vardır ki, bu dürtü çoğu kere hayvani dürtüler gibi komplike gelişir. Verdiğim örneklerde yazarlardan alıntılar yapıyorum, o halde kitap okumanın zararından bahseden "ben", nasıl oluyor da bu kadar çok yazardan istifade ediyorum (paradoks). İşte şu an anladınız ki, ben de bir yazarım ve şu an okuduğunuzda bir kitap, yani ben de aldatıyorum, tıpkı diğer yazarlar gibi. Aldatma, yazarın ve kitapların aslî görevidir.
Özgürlük tanımına uymuyor yazdıklarım; çünkü kendi fikirlerimden çok alıntıladığım yazarların fikirlerini size sunuyorum. İnsan erkin (serbest) olduğunda tefekkür ile her şeyi anlayabilir. Zihninizi boşaltın ve bir tür meditasyon filminin sekansında hissedin kendinizi.
A.Can Türker