Kişilik ve Tek Tip Toplum

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde Mad_Kimblee tarafından oluşturulan Kişilik ve Tek Tip Toplum başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,728 kez görüntülenmiş, 7 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Kişilik ve Tek Tip Toplum
Konbuyu başlatan Mad_Kimblee
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan birazdahaderinmavi

Mad_Kimblee

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2012
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
İnsanları anlamaya çalışmak, onları izlemek ve empati kurmak en zevk aldığım şeydir. Bunu yapmayı severim, çünkü bazen kendimden uzaklaşıp farklı insanlar gibi düşünebilmek ve onların perspektifinden bugün ve yarına bakmak oldukça zevk verir bana. Bazen katı, somurtkan biri gibi düşünüyorum, bazen hayatı hep dolu dolu yaşama heveslisi olan gibi. Hepsinin gördüğü, hissettiği çok farklı ve bunları bizzat benim hissetmem ise apayrı bir olay. Eh biraz tehlikeli bir durum bu tabi. Bazen kendi benliğinden kopup iyice yapışabiliyorsun ötekinin benliğine bu da şizofrenik bir his yaratıyor.

Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim olgu, aslında hepimizin farkında olarak ya da olmayarak yaptığı bir şey. Kaç taneniz kişiliğinden, görünüşünden memnun ki zaten? Hep bir başkası olmaya çalışmıyor muyuz? Daha güzel görünmek, daha güzel konuşmak, daha düzgün oturup kalkmak. Bunların hepsi başkalarından görüp kendimize adapte ettiğimiz ve bunu yaparken de öznel bir şekilde yorumladığımız şeyler. Zaten kendimize göre yorumlamadığımız sürece sıkılacağımız, bize uymayacağını fark etmemiz de o denli olası oluyor. İlk olarak ailede başlayan adaptasyon süreci bireyin yeni yüzler, yeni olasılıklar keşfetmesi üzerine de daha geniş bir perspektife oturuyor. Özellikle ergenlik çağında en tavan noktasına ulaşan bu adaptasyon süreci ileride olacağımız kişiyi oluşturmada en önemli evre. Fakat ne yazık ki şuanki durum içler acısı.

Özellikle sosyal paylaşım sitelerinin iyice hayatımıza girdiği şu dönemde artık sadece iki tip insan var. Birisi daha rahat bir yaşam standartına sahip görünen insanları taklit etmeye çalışan kimliği meçhul, kişilik, öznellik ve taraflılıktan bir haber insan, öteki yanda da bunları sadece eleştirmek amacı güden tam olarak ne istediğini de bilmeyen insan.

İnsanları anlıyorum, bir şekilde ilgi odağı olmak, bir şekilde birileri tarafından fark edilmek istiyorlar. Fakat büyüklerinden gördükleri gibi araştırıp okuyarak ya da inceleyip sorgulayarak değil körü körüne bir doğru olarak kabul edilenin peşine düşerek. Nerede okuduğumu hatırlamam ama beni okuduğum andan itibaren beni derinden vuran bir cümle vardı. "Düşün ne düşünemediğini." Kimliğimi bulma sürecimin başında karşılaştığım bu cümle beni uzun uzun düşündürmüştü. İnsan neyi düşünemezdi ki sonuçta? Her şey olup bitiyordu. Biz de bu olanlara ayak uydurabilmek adına bir şeyleri kuruyor ve bozuyorduk kafamızda. Belki bir ay belki iki ay takıldım bu cümleye. Boş kaldığım her an cevap aradım düşünemediğim şeyi. Belki başka birisi başka bir anlam çıkarabilir bu cümleden. Fakat benim çıkardığım anlam şuydu. Olacak ya da olan şeyleri iki olasılıkla incelememek gerektiği. Olur ya da olmaz değil de olursa nasıl olur, olmazsa neden olmaz şeklinde düşünmek gerektiği. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. O kadar sığ olarak olasılıkları görüyoruz ki sadece birer taklitçi kukla olduğumuzu birisi kulağımızı çektiğinde anlayabiliyoruz.

Birisini örnek alıyor olabilirsin, birisi senin idolün de olabilir. Fakat bilmen gerekir ki sadece o olmaya çalışmak veya bir şeyleri onun gibi yapmaya çalışmanın sana ya da başkasına ya da o idol aldığın kişiye hiçbir faydası yok. Çünkü herkesi istediğin gibi görürsün. Bu gerçektir. Birisini gerçekten tanımaya asla çalışmazsın. Çünkü kafanda oluşturmuşsundur onun için bir şekil ve o kişi bu şeklin dışına çıktığı anda onu görmezden gelirsin. Gelirsin ki kafandaki kurguda lekelenmesin. İşte sıkıntı yaşadığımız şey de bu sosyal paylaşım sitelerinde. Çünkü orada herkes olmak istediği kişi, herkes yakışıklı, herkes manken, herkesin harika bir hayatı var. Sen hariç! Çünkü yaşam standartların onlar gibi olmaya elvermiyor. Bir yere kadar yarışabiliyorsun ötekilerle. Anladın mı şimdi yanlışını? Herkes senin gibi düşünüyor çünkü kimse dört dörtlük hayat yaşadığını düşünmüyor birileri onlardan daima daha güzel yaşıyor. Onlar gibi olamamanın verdiği stres de insanları tek tip olmaya yönlendiriyor. Peki nerede kaldı öznellik?

Bahsettiğim diğer insan tipi hani sürekli bir şeylerden yerinip, diğerlerini eleştirip kendini farklı bir klasmanda ve daha aydın bir kafaya sahip olduğunu düşünen topluluk. Topluluk diyorum çünkü buradaki insanların da aslında yapmaya çalıştığı, olmaya çalıştığı şey yukarıdakilerle aynı. İkisi de başka biri olmak istiyor. İkisi de öznel ve farklı olma çabası içerisinde. Zaten bu topluluğa mensup kalabalık da kısa süre sonra saf değiştirip ötekilerin yanına katılıyor. Bunu farkında olarak yapmıyor elbette. Çünkü öteki topluluktakiler farklı olanı kendilerine çevirip avama daha uygun şekle getiriyorlar. Bu yüzden de farklı olmak için şekilden şekile girmeye, kimsenin anlamadığı ve hatta kendinin de anlamadığı şeyleri okumaya, farklı olmak adına sürekli eleştirmeye çalışmanın da bir alemi yok. Yahu sen en nitelikli varlıksın, bir topluluğa girme amacı niye?

Benim bu karamsar tablo karşısında ise tek bir önerim var. Her yazımda da üstüne basa basa söylediğim şey zaten. Bencil olun. Bencil olun ki sapına kadar etkilenmeyin, bencil olun ki kendi duygularınız, kendi düşünceleriniz, kendi iziniz olsun. Yoksa öldükten birkaç sene sonra sizi tek bir kişi bile hatırlamayacak.

01/05/2012 14.29
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Hatırlanıp hatırlanmamak,iz bırakmak ve benzerleri umrumda değil ama bu anlamda ki bencilliğine katıldım arkadaş bak bu sefer:)
 

Mad_Kimblee

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2012
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Ortak bir noktada birleşebildiysek bu sefer ne mutlu bana. :)
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Hep bir başkası olmaya çalışmıyor muyuz? demişsiniz ..Hayır çalışmıyoruz...Kimse kendini yadsıyarak bir başkası olmaz, böyle bir eğilim de eşyanın tabiatına ters düşer ve marjinaldir kanımca.. söylediğiniz kişinin kendini nesneleştirmesini zorunlu kılar, kendini red etmesi anlamını taşır,kimse kendini red etmez..sanki sizin buna örnek olarak verdiğiniz şeyler biraz kendilik ya da olmamakla ilgili değil de,kişinin maddi yaşam koşulları ile ilgili özlemleri gibi geldi bana..Kişi değişmek ister, bu onun bir başkası olması anlamına gelmez..kişi bir başkasının belli bir davranış kalıbını kopyalayabilir ancak bu da kişinin kendisi olmadığı yahut başkası olmak istediği anlamına gelmez..kişi kendinden vazgeçmeden yani öznelliğini koruyarak başkası olmak ister..aksi halde zaten bu kendi isteği değildir ...
 

Mad_Kimblee

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2012
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Belki biraz daha açmam gerekirdi o cümleyi. Aslında sizin söylediğinizden farklı bir şeyi düşünmüyordum. Sonuçta sadece kendi tecrübelerimizle bir birey haline gelmek olası değil. O paragrafta da belirttim birilerinden öğrenip, görüp doğru geleni kendimize göre yorumlayıp parçamız haline getiriyoruz. Eleştirdiğim nokta şu yorumlama kısmının geçilmesi. Direkt olarak benimsenmesi. Yorumunuz için de ayrıca teşekkür ederim. :)
 

gizlisaklı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
2 Tem 2012
Mesajlar
18
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
28
Bugün çok güzel bir yazı okudum bu konuyla ilgili.Elif Şafak'ın en son çıkan Şemspare adlı kitabında.Denemelerle dolu ve gerçekten çok güzel bir kitap tavsiye ederim.Herneyse tek tip haline gelen ve zamanla bireylerini kaybeden toplumların zamanla ne kadar gerilediklerini anlatmış biraz.Bireysiz toplumların ne sanatta ne bilim de başarılı olamayacaklarını dile getirmiş.Eğer insanları tek tip haline getirirseniz zamanla çok verimsiz bir ortam yaratırsınız.Yaşayan robot sürüleri gibi garip bir şeyler çıkar ortaya.
 

Mad_Kimblee

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2012
Mesajlar
14
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
yaratıcılığın ve benliğin önündeki en büyük engeller aslında sosyal topluluklar. 17. 18. yüzyıldaki sosyete ve benzeri toplulukların getirdikleriyle şimdiki daha büyük toplulukların getirdikleri arasında hiçbir fark göremiyorum...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sn. bardamu'nun bağışlayıcılığına sığınarak birazcık (hatta daha da az, yahut azıcık) idealizm yapalım diyorum... ister kimlik/kişilik kazanma sürecinde olsun, isterse kendi omurgasını üretmiş bir yetişkin olsun, yaşamının her aşamasında insanın, fiilen yani eylemli olarak bir ''zaten olan kendi'' , bir de potansiyel olarak ''hedef kendi'' ve ayrıca ''olanaklı en tam kendi'' vardır... ve insan, bütün eylemleri ve etkinlikleri aracılığıyla, daha doğuştan getirdiği potansiyelleri, bir bir hayata geçirerek, yani gerçekleştirerek; sürekli değişen ''hedef kendinin'' bir kısmını daha sürekli olarak ''zaten olan kendine'' katar ve böylece ''olanaklı en tam kendine'' doğru ilerler... gerçekte çoğu kez karşımızda gördüğümüz, tanıdığımız bir ''sinan'' vardır, ama hiç sormayız, o aslında ne kadar sinan'dır... ve ne yazık ki çoğu kez, pilav üstü az döner gibi, azaltılmış, çarpıtılmış, kısırlaştırılmış, şekli bozulmuş, yaratıcılığı engellenmiş ve bir bakıma karikatürize edilmiş bir 'sinan' dır... bu durumunu tam olarak kavrayıp bilince çıkaramasa da bir yerlerde bir terslik olduğunu sezmekte, ama çoğu toplumsal ayakbağlarını kırıp atamadığından bir türlü 'özgür' ve 'kendi' olamamakta ve dolayısıyla, mutlu da olamamakta nasıl ve ne için yaşaması gerektiğini açıkça kavrayamamakta ve yabancılaşmanın girdabında sürüklenmektedir...ve iyimser bir yaklaşımla, sinan durumunun farkına varıp; kendi potansiyel yeteneklerini gerçekleştirerek, hayata aktarmaya, önce ''hedef kendini'' ve giderek ''olanaklı en tam kendini'' üretmek/ varlamak/gerçekleştirmek için atılımlar yapsa bile, o oranda bukağıları, kelepçeleri güçlenmekte ve bileklerini kanatmaktadır... durum hüzün vericidir..... bir an için mimar sinan'ın bir çok dış etkenin zoruyla, bir keçi çobanı olarak yaşayıp ölmek zorunda kaldığını düşünelim... keçi çobanı olarak sinan, doğuştan getirdiği mimari dehayı gerçekleştirememiş ve olanaklı en tam kendinden çok uzakta 'kendi' olamadan, belki kendinin kötü bir karikatürü olarak harcanıp gitmiş olacaktı... o nedenle insan, bir başkası olmaya değil de, bir başkası olmamaya çalışır.... diyeceğim...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst