- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 9 Nis 2012
- Mesajlar
- 14
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 31
İnsanları anlamaya çalışmak, onları izlemek ve empati kurmak en zevk aldığım şeydir. Bunu yapmayı severim, çünkü bazen kendimden uzaklaşıp farklı insanlar gibi düşünebilmek ve onların perspektifinden bugün ve yarına bakmak oldukça zevk verir bana. Bazen katı, somurtkan biri gibi düşünüyorum, bazen hayatı hep dolu dolu yaşama heveslisi olan gibi. Hepsinin gördüğü, hissettiği çok farklı ve bunları bizzat benim hissetmem ise apayrı bir olay. Eh biraz tehlikeli bir durum bu tabi. Bazen kendi benliğinden kopup iyice yapışabiliyorsun ötekinin benliğine bu da şizofrenik bir his yaratıyor.
Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim olgu, aslında hepimizin farkında olarak ya da olmayarak yaptığı bir şey. Kaç taneniz kişiliğinden, görünüşünden memnun ki zaten? Hep bir başkası olmaya çalışmıyor muyuz? Daha güzel görünmek, daha güzel konuşmak, daha düzgün oturup kalkmak. Bunların hepsi başkalarından görüp kendimize adapte ettiğimiz ve bunu yaparken de öznel bir şekilde yorumladığımız şeyler. Zaten kendimize göre yorumlamadığımız sürece sıkılacağımız, bize uymayacağını fark etmemiz de o denli olası oluyor. İlk olarak ailede başlayan adaptasyon süreci bireyin yeni yüzler, yeni olasılıklar keşfetmesi üzerine de daha geniş bir perspektife oturuyor. Özellikle ergenlik çağında en tavan noktasına ulaşan bu adaptasyon süreci ileride olacağımız kişiyi oluşturmada en önemli evre. Fakat ne yazık ki şuanki durum içler acısı.
Özellikle sosyal paylaşım sitelerinin iyice hayatımıza girdiği şu dönemde artık sadece iki tip insan var. Birisi daha rahat bir yaşam standartına sahip görünen insanları taklit etmeye çalışan kimliği meçhul, kişilik, öznellik ve taraflılıktan bir haber insan, öteki yanda da bunları sadece eleştirmek amacı güden tam olarak ne istediğini de bilmeyen insan.
İnsanları anlıyorum, bir şekilde ilgi odağı olmak, bir şekilde birileri tarafından fark edilmek istiyorlar. Fakat büyüklerinden gördükleri gibi araştırıp okuyarak ya da inceleyip sorgulayarak değil körü körüne bir doğru olarak kabul edilenin peşine düşerek. Nerede okuduğumu hatırlamam ama beni okuduğum andan itibaren beni derinden vuran bir cümle vardı. "Düşün ne düşünemediğini." Kimliğimi bulma sürecimin başında karşılaştığım bu cümle beni uzun uzun düşündürmüştü. İnsan neyi düşünemezdi ki sonuçta? Her şey olup bitiyordu. Biz de bu olanlara ayak uydurabilmek adına bir şeyleri kuruyor ve bozuyorduk kafamızda. Belki bir ay belki iki ay takıldım bu cümleye. Boş kaldığım her an cevap aradım düşünemediğim şeyi. Belki başka birisi başka bir anlam çıkarabilir bu cümleden. Fakat benim çıkardığım anlam şuydu. Olacak ya da olan şeyleri iki olasılıkla incelememek gerektiği. Olur ya da olmaz değil de olursa nasıl olur, olmazsa neden olmaz şeklinde düşünmek gerektiği. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. O kadar sığ olarak olasılıkları görüyoruz ki sadece birer taklitçi kukla olduğumuzu birisi kulağımızı çektiğinde anlayabiliyoruz.
Birisini örnek alıyor olabilirsin, birisi senin idolün de olabilir. Fakat bilmen gerekir ki sadece o olmaya çalışmak veya bir şeyleri onun gibi yapmaya çalışmanın sana ya da başkasına ya da o idol aldığın kişiye hiçbir faydası yok. Çünkü herkesi istediğin gibi görürsün. Bu gerçektir. Birisini gerçekten tanımaya asla çalışmazsın. Çünkü kafanda oluşturmuşsundur onun için bir şekil ve o kişi bu şeklin dışına çıktığı anda onu görmezden gelirsin. Gelirsin ki kafandaki kurguda lekelenmesin. İşte sıkıntı yaşadığımız şey de bu sosyal paylaşım sitelerinde. Çünkü orada herkes olmak istediği kişi, herkes yakışıklı, herkes manken, herkesin harika bir hayatı var. Sen hariç! Çünkü yaşam standartların onlar gibi olmaya elvermiyor. Bir yere kadar yarışabiliyorsun ötekilerle. Anladın mı şimdi yanlışını? Herkes senin gibi düşünüyor çünkü kimse dört dörtlük hayat yaşadığını düşünmüyor birileri onlardan daima daha güzel yaşıyor. Onlar gibi olamamanın verdiği stres de insanları tek tip olmaya yönlendiriyor. Peki nerede kaldı öznellik?
Bahsettiğim diğer insan tipi hani sürekli bir şeylerden yerinip, diğerlerini eleştirip kendini farklı bir klasmanda ve daha aydın bir kafaya sahip olduğunu düşünen topluluk. Topluluk diyorum çünkü buradaki insanların da aslında yapmaya çalıştığı, olmaya çalıştığı şey yukarıdakilerle aynı. İkisi de başka biri olmak istiyor. İkisi de öznel ve farklı olma çabası içerisinde. Zaten bu topluluğa mensup kalabalık da kısa süre sonra saf değiştirip ötekilerin yanına katılıyor. Bunu farkında olarak yapmıyor elbette. Çünkü öteki topluluktakiler farklı olanı kendilerine çevirip avama daha uygun şekle getiriyorlar. Bu yüzden de farklı olmak için şekilden şekile girmeye, kimsenin anlamadığı ve hatta kendinin de anlamadığı şeyleri okumaya, farklı olmak adına sürekli eleştirmeye çalışmanın da bir alemi yok. Yahu sen en nitelikli varlıksın, bir topluluğa girme amacı niye?
Benim bu karamsar tablo karşısında ise tek bir önerim var. Her yazımda da üstüne basa basa söylediğim şey zaten. Bencil olun. Bencil olun ki sapına kadar etkilenmeyin, bencil olun ki kendi duygularınız, kendi düşünceleriniz, kendi iziniz olsun. Yoksa öldükten birkaç sene sonra sizi tek bir kişi bile hatırlamayacak.
01/05/2012 14.29
Yukarıdaki paragrafta bahsettiğim olgu, aslında hepimizin farkında olarak ya da olmayarak yaptığı bir şey. Kaç taneniz kişiliğinden, görünüşünden memnun ki zaten? Hep bir başkası olmaya çalışmıyor muyuz? Daha güzel görünmek, daha güzel konuşmak, daha düzgün oturup kalkmak. Bunların hepsi başkalarından görüp kendimize adapte ettiğimiz ve bunu yaparken de öznel bir şekilde yorumladığımız şeyler. Zaten kendimize göre yorumlamadığımız sürece sıkılacağımız, bize uymayacağını fark etmemiz de o denli olası oluyor. İlk olarak ailede başlayan adaptasyon süreci bireyin yeni yüzler, yeni olasılıklar keşfetmesi üzerine de daha geniş bir perspektife oturuyor. Özellikle ergenlik çağında en tavan noktasına ulaşan bu adaptasyon süreci ileride olacağımız kişiyi oluşturmada en önemli evre. Fakat ne yazık ki şuanki durum içler acısı.
Özellikle sosyal paylaşım sitelerinin iyice hayatımıza girdiği şu dönemde artık sadece iki tip insan var. Birisi daha rahat bir yaşam standartına sahip görünen insanları taklit etmeye çalışan kimliği meçhul, kişilik, öznellik ve taraflılıktan bir haber insan, öteki yanda da bunları sadece eleştirmek amacı güden tam olarak ne istediğini de bilmeyen insan.
İnsanları anlıyorum, bir şekilde ilgi odağı olmak, bir şekilde birileri tarafından fark edilmek istiyorlar. Fakat büyüklerinden gördükleri gibi araştırıp okuyarak ya da inceleyip sorgulayarak değil körü körüne bir doğru olarak kabul edilenin peşine düşerek. Nerede okuduğumu hatırlamam ama beni okuduğum andan itibaren beni derinden vuran bir cümle vardı. "Düşün ne düşünemediğini." Kimliğimi bulma sürecimin başında karşılaştığım bu cümle beni uzun uzun düşündürmüştü. İnsan neyi düşünemezdi ki sonuçta? Her şey olup bitiyordu. Biz de bu olanlara ayak uydurabilmek adına bir şeyleri kuruyor ve bozuyorduk kafamızda. Belki bir ay belki iki ay takıldım bu cümleye. Boş kaldığım her an cevap aradım düşünemediğim şeyi. Belki başka birisi başka bir anlam çıkarabilir bu cümleden. Fakat benim çıkardığım anlam şuydu. Olacak ya da olan şeyleri iki olasılıkla incelememek gerektiği. Olur ya da olmaz değil de olursa nasıl olur, olmazsa neden olmaz şeklinde düşünmek gerektiği. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır. O kadar sığ olarak olasılıkları görüyoruz ki sadece birer taklitçi kukla olduğumuzu birisi kulağımızı çektiğinde anlayabiliyoruz.
Birisini örnek alıyor olabilirsin, birisi senin idolün de olabilir. Fakat bilmen gerekir ki sadece o olmaya çalışmak veya bir şeyleri onun gibi yapmaya çalışmanın sana ya da başkasına ya da o idol aldığın kişiye hiçbir faydası yok. Çünkü herkesi istediğin gibi görürsün. Bu gerçektir. Birisini gerçekten tanımaya asla çalışmazsın. Çünkü kafanda oluşturmuşsundur onun için bir şekil ve o kişi bu şeklin dışına çıktığı anda onu görmezden gelirsin. Gelirsin ki kafandaki kurguda lekelenmesin. İşte sıkıntı yaşadığımız şey de bu sosyal paylaşım sitelerinde. Çünkü orada herkes olmak istediği kişi, herkes yakışıklı, herkes manken, herkesin harika bir hayatı var. Sen hariç! Çünkü yaşam standartların onlar gibi olmaya elvermiyor. Bir yere kadar yarışabiliyorsun ötekilerle. Anladın mı şimdi yanlışını? Herkes senin gibi düşünüyor çünkü kimse dört dörtlük hayat yaşadığını düşünmüyor birileri onlardan daima daha güzel yaşıyor. Onlar gibi olamamanın verdiği stres de insanları tek tip olmaya yönlendiriyor. Peki nerede kaldı öznellik?
Bahsettiğim diğer insan tipi hani sürekli bir şeylerden yerinip, diğerlerini eleştirip kendini farklı bir klasmanda ve daha aydın bir kafaya sahip olduğunu düşünen topluluk. Topluluk diyorum çünkü buradaki insanların da aslında yapmaya çalıştığı, olmaya çalıştığı şey yukarıdakilerle aynı. İkisi de başka biri olmak istiyor. İkisi de öznel ve farklı olma çabası içerisinde. Zaten bu topluluğa mensup kalabalık da kısa süre sonra saf değiştirip ötekilerin yanına katılıyor. Bunu farkında olarak yapmıyor elbette. Çünkü öteki topluluktakiler farklı olanı kendilerine çevirip avama daha uygun şekle getiriyorlar. Bu yüzden de farklı olmak için şekilden şekile girmeye, kimsenin anlamadığı ve hatta kendinin de anlamadığı şeyleri okumaya, farklı olmak adına sürekli eleştirmeye çalışmanın da bir alemi yok. Yahu sen en nitelikli varlıksın, bir topluluğa girme amacı niye?
Benim bu karamsar tablo karşısında ise tek bir önerim var. Her yazımda da üstüne basa basa söylediğim şey zaten. Bencil olun. Bencil olun ki sapına kadar etkilenmeyin, bencil olun ki kendi duygularınız, kendi düşünceleriniz, kendi iziniz olsun. Yoksa öldükten birkaç sene sonra sizi tek bir kişi bile hatırlamayacak.
01/05/2012 14.29