"Kilitlemek/Kilitlenmek" Ne Demek?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan \"Kilitlemek\/Kilitlenmek\" Ne Demek? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 7,996 kez görüntülenmiş, 70 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı \"Kilitlemek\/Kilitlenmek\" Ne Demek?
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Mor ve Ötesi
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Yazdigim mesajlarin, kullandigim kavramlarin, yazinin konusu, icerigi, ya da sordugum sorularin icerigi temelinde, bunu okuyan bir yazarin, halk arasinda gecen bir kullanimmis, "kilitlenmesi" ne demek?

Gerci burada da bir birey bilinci yok. Cunku, birey bilinci olan kendisinin kilitlenmesini, baskasi onu kilitliyormus olarak degil; kendi kilitlenmesi olarak ortaya koyar.

Bir kisinin kilitlenmesi, kendi insiyatifinde degil midir?

"Kilitlenen" ne?, yazarin, kisinin akli mi, bilgisi mi, yazacaklarinin ne olduguna karar verememesi mi v.s.?

Ben hic dusunce dile getirimi ve bilgi dile getirimi konusunda, "kilitlenmedigim" icin bilmiyorum. Cunku, beni bir kisi, ben istemesem "kilitliyemez"," kilitlenmek", benim insiyatifimdedir.

Bu konuda beni aydinlatirsaniz ve nasil "kilitlendiginizi" izah ederseniz, sevinirim.

Boylece ben de, sorunun ne oldugunu ve neden onun sorun oldugunu algilamis olurum.

Bu konuyu, seyduna lakapli yazar arkadas dile getirmis.

Konunun ne oldugunu algilayanlardan da, cevap gelirse, sevinirim. Mesela, fides ve donkisot'tan.

Bu konuda gayet samimiyim.

Cunku "kilitlenen" dogal ve egosal olarak, konuyu kisisellige ve kisilik degerlerine tasimaya, ekrana oynamaya, aklinca "alay etmeye" ve hatta kisisel satasma ve atismaya ve belki hakarete kadar yonelerek, hem yazismayi dusunceden kisisellige cekmek, hem de aklinca kendi egosal aklinin tatmini icin, herseyi mubah kilma durumuna gecer. Bu genel bir gozlemdir, yukarida adi gecen yazar arkadaslarla bir ilgisi yoktur.

Benim bu durumda yaptigim, konunun dusunce dile gelimi duzeyinde yurumeyecegini algilayip, dusunce dile getirimine son vermektir.

Cunku kendince kilitlenen yazarin getirdiklerine karsi, sirf yazarin ne demek istendigi daha iyi algilansin diye sorulan sorular da cevapsiz kalmaktadir.

Konu kilitleyen acisindan degil; kilitlenen acisindan bir egosal icerige tasinir.

Zaten kilitleyen konumunda olan da, karsisindakini daha iyi algilamak icin sordugu sorularacevap alamamakla, hem onun bu konudaki bilinc ve bilgi duzeyini, hem de ortaya koydugu sey hakkinda ne kadar farkinda olup olmadigini algilar.

Burada bir de kilitlenenin, kilitliyene yaptigi ilginc bir oneri vardir. "dediklerin anlasilmiyor, daha anlasilir, yaz" ya da bir mudahele vardir "boyle/soyle deme, de" icerikli.

Yani kisaca, ortada kilitlenenin kurnazca, kendini kilitleyeni mudahele altina alma egosu soz konusudur ve ustelik bu kilitlenen kisi, bunu yaptiginin bilinci ve farkinda degildir.

Cunku neyi savunup savunmadigi hakkinda, bilincli ve farkindalikli bir yanasimi yoktur, yani savunu bilgisi, bir sabit temele dayanir ve onu da zaten sorgulamamistir.

Onu kilitleyenin yaptigi da tam budur, kilitleneni kendine sorgulatmak. Tabi burada da, sabit ve sahiplenilen ve sorgulanmayan seyin, kaybedilmesi korkusu, kilitleneni sarar.

Butun mesele, kilitlenen acisindan egosal ve akilsal bir rahatligin bozulmasi ve bundan dogan memnunsuzluktur.

Bu kilitleme ve kilitlenme konusunu bir analiz yaparsaniz, ne derdiniz?

Yazim polemiklere, kisisel satasma, etiketleme, itham ve suclamalara acik degildir.

Yazinin amaci konu hakkinda bilgi alis verisidir.
 

cemozen

Üye
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2011
Mesajlar
240
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
47
Ya evladım bu kişiselleştirme işinden sen şikayet etme bari. Ayıptır.

Her defasında tartışmalara işin içinden çıkmadığın vakit başımıza psikolog kesilen sen değil misin?

Ki senin ne çapın karşılar bu işi, ne de haddine zaten.
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
Gerci burada da bir birey bilinci yok. Cunku, birey bilinci olan kendisinin kilitlenmesini, baskasi onu kilitliyormus olarak degil; kendi kilitlenmesi olarak ortaya koyar.

senin ölçülerine göre hiç birimizde birey bilinci yok,bize bunu kazandıracak bilgi ve beceride sende yok,
inancımız ve ideolojimiz ne olursa olsun biz anlaşabiliyor-iletişim sağlayabiliyor ve birbirimize saldırmıyorken,
araya sen girdiğinde hemen hemen hepimizin ayranı kabarıyor ise;
dostum,
sorun bizde değil sende,
onun için al şu birey bilincini bizden uzak yerlere direk yap;
biz komünist-ülkücü-türkücü bilincimizle,
inancımız ile,
yaşayışımız ile halimizden memnunuz,her yazdığın yazıda birey bilincinden dem vurarak bizi aşağılamaktan vazgeç,
suyun kaynama derecesi çoktan geçti,
birey bilincine de sana da başlamadan evvel ayağını denk al...

NOT: Yazının içeriğine ses çikarılmadığında tepki koyacağımı söylemiştim...
ben bir örnek aldım ama yazı tümden hakaret...
 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
sayın evrensel-insan,
aslında sizden alıntı yapmama konusunda kararlıydım. nedeni sizinle sorunlu olmam değildir, felsefi duruşunuzda bir ortak pay bulunamayacağına olan inancımdandır. ancak bu konuya bir iki kelam etmem gerekiyor.
Yazdigim mesajlarin, kullandigim kavramlarin, yazinin konusu, icerigi, ya da sordugum sorularin icerigi temelinde, bunu okuyan bir yazarin, halk arasinda gecen bir kullanimmis, "kilitlenmesi" ne demek?

Gerci burada da bir birey bilinci yok. Cunku, birey bilinci olan kendisinin kilitlenmesini, baskasi onu kilitliyormus olarak degil; kendi kilitlenmesi olarak ortaya koyar.
buna pişman olacağıma eminim. bende belirli bir önyargı luşturmuş durumdasınız. :) yine de birey bilinci farklı bir kavramdır. bu kişinin sürü bilincinden çıkıp birey olarak insiyatif alabilmesi ile ilgilidir. bahsettiğiniz şey daha çok ezoterik anlayışta "kendini bil" yahut "kendini bilen rabbini bilir" sözü ile ifade buluyor. bir çeşit psikolojik bilinç... kişi önce kendine eğilerek davranışlarını ve sebeplerini anlamlandırıyor. daha sonra başkalarının davranışlarını ve sebeplerini anlamlandırıp bu bilinçle hareket ediyor.
devam edelim...

Bir kisinin kilitlenmesi, kendi insiyatifinde degil midir?

"Kilitlenen" ne?, yazarin, kisinin akli mi, bilgisi mi, yazacaklarinin ne olduguna karar verememesi mi v.s.?

Ben hic dusunce dile getirimi ve bilgi dile getirimi konusunda, "kilitlenmedigim" icin bilmiyorum. Cunku, beni bir kisi, ben istemesem "kilitliyemez"," kilitlenmek", benim insiyatifimdedir.

Bu konuda beni aydinlatirsaniz ve nasil "kilitlendiginizi" izah ederseniz, sevinirim.
aslında sorun kırmızı ile işaretlediğim kısımda. kişi kilitlendiğinde bunun bilincinde olamayacağı için kilitlenmediğini düşünebilir. bunu genele yayarak "ben hiç kilitlenmediğim için" şeklinde ki bir cümle ile ifade eder. oysa hepimiz az ya da çok hayatımızın belirli bir evresinde kilitleniriz. düşünce paylaşımı algılarımızı paylaşıp bundan ortak sonuç çıkarmak üzerinedir. yoksa evde oturup kendi kendimize anlatır kendi kendimize katılır, kendi kendimizi tebrik edebilirdik eğer düşüncemizi dayatmaya çalışmıyor yahut sosyal stasü edinip egomuzu tatmin etmeye çalışmıyorsak. ve eğer sadece kendi düşüncemizi sunup başkasının algısını anlamaya çalışmıyorsak bu fikir dayatması anlamına gelir zaten. bunun için silah dayamaya gerek yoktur. ve her ne kadar sert görünen siz değilsenizde sertliğin kaynağı olmuş olursunuz. zira bu tutumunuz kişileri itecektir. insan sesini duyurbilmek için bağırır. bunu uzaktaki birine seslenmek olarak algılamayın. bu sizi dinlemeyen birine kendinizi dinletmeye çalışmak yahut sadece konuşan birine kendinizi ifade etmek için onun sesini bastırmaya çalışıp bağırmak anlamında algılayabilirsiniz. çocukların neden ağladığını sanıyoruz ki?

sizinle sorun yaşayanların hatasızlığını ve sorunun sadece sizden kaynaklandığını söylemiyorum elbette. ancak eğer dinlemeyecekseniz(bunu kulak kabartmak değil söyleyenlerin söylediklerini anlamaya çalışmak olarak algılayabilirsiniz) ve onlardan alıntı yapacaksanız bu durumda tepki göstermemelerini de bekleyemezsiniz.

belki yanılıyorumdur ama bu düşünmeye değmez mi sizce de?

muhabbetle ;)
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sokrates, kendisini, atinalılar için, ''rahatsız edici bir at sineği'' olarak değerlendiriyordu... ama onun yönteminde bellibaşlı iki yönelim vardı, birincisi bildiklerinin doğruluğundan,kesinliğinden hiç kuşku duymayan atinalıları sorgulayarak, aslında bir şey bilmediklerini kanıtlıyor ... ve ikinci olarak da -bilgi ebeliği, bilgi doğurtma vb. şeklinde türkçeye çevrilebilecek bir yöntemle- belirli bir konu hakkında hiç bir şey bilmediğini sanan bir insana, doğru yönledirilen sorularla, bilgi doğurtturarak aslında bildiğini gösteriyordu... platon'un diyaloglarında örnekleri çoktur....evrensel dostumuzun duruşu, uzaktan sokrates'i çağrıştırıyorsa da, sokratik yöntemi çok da bilinçli ve başarılı bir şekilde kullanmadığını belirlemek gerekiyor...tartışmalarımızda bir kilitlenme algısından çok, sanki kuzey sibiryada , geniş ve çatlaksız bir granit kayasının üzerinde orkide yetiştirmeye çalışmanın çaresizliğini hissettim ; sanırım kilitlenme noktası , sonsuz çeşitliliği ve değişkenliği içindeki gerçekliğin bilgisinin hiç kimsenin tekelinde olamayacağını ve her zaman daha başka türlü bakış açılarının bulunabileceğini - ve eğer iyi niyetli bir yaklaşımla, temiz ve düzeyli bir paylaşımda bulunulabilirse- yeni bakış açılarıyla kendimizi zenginleştirebileceğimizi, forumun aslında bu yönde bize bir olanak ve fırsat sunduğunu kabul ederek aşılabilir... yalnız evrensel değil, bütün taraflar , forumun bir özgürlük alanı olduğunu, ama aynı zamanda ,yazana bir sorumluluk yüklediğinin farkında olmalıdır...
 

Nağme

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 Ara 2011
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
sonsuz çeşitliliği ve değişkenliği içindeki gerçekliğin bilgisinin hiç kimsenin tekelinde olamayacağını ve her zaman daha başka türlü bakış açılarının bulunabileceğini - ve eğer iyi niyetli bir yaklaşımla, temiz ve düzeyli bir paylaşımda bulunulabilirse- yeni bakış açılarıyla kendimizi zenginleştirebileceğimizi, forumun aslında bu yönde bize bir olanak ve fırsat sunduğunu kabul ederek aşılabilir... bütün taraflar , forumun bir özgürlük alanı olduğunu, ama aynı zamanda ,yazana bir sorumluluk yüklediğinin farkında olmalıdır...

İşte budur! Tebrikler...
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Kilitleme ve kilitlenme durumu mevcuttur fakat durumun oluşacağını düşündüğümüz ortam bir forumdur, internet üzerinde bir paylaşım alanıdır, dolayısıyla bilgi aktarımı yavaş gerçekleşmektedir. Buna bir de duyguların aktarımının imkansızlığı eklenmektedir ve hem yavaşlık hem de bu eksik sebebiyle, konuşulan konu ne olursa olsun, tadı eksik bir iletişim ortaya çıkmaktadır. Sadece bu forumda olmamak üzere çok sefer hatırlarım ki, yazarlara cevaben detaylı ve mümkün olduğunca açıklamalı yazılar yazmam gerekmiştir ve sırf yazının uzunluğu nedeniyle içimde kalmış, yazılamamıştır. Halbuki karşılıklı konuşmada olsaydı, aynı yazının içeriği beş dakikada aktarılabilirdi ve vakit yeterli gelirdi, ayrıca üşenilmezdi. Eğer anlatılan anlaşılmamış ise, bu gözlerinden belli olurdu karşı tarafın, farklı bir yol hızlıca denenebilirdi. İnternet üzerinde insanları kilitlenme noktasına sürdüğünü düşünmek kolaydır. Gerçek hayatta ve ego tatmini yapılan işten tamamen uzak tutularak insanları o noktaya incitmeden ulaştırabilmek kolay değildir. İnternet üzerinde ise her söz saldırı gibi gözükmektedir.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Evrensel-insan, bu konuda gerçekten düşüncelerimi merak ediyor musun? Biraz uzun bir yazı olacak ve bazı üyeleri de kapsayan genel düşüncelerimi de belirtmiş olacağım aynı zamanda... Buradan yazmamı istersen eklerim buraya. "Yok" dersen özel mesaj yoluyla bazı kısımlarını gönderebilirim.Sadece belirtmen yeterli. Buraya eklediğim zaman polemik haline dönüşmesini istemiyorum. Çünkü sadece kendi düşüncelerimi samimi bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Evrensel-insan, bu konuda gerçekten düşüncelerimi merak ediyor musun? Biraz uzun bir yazı olacak ve bazı üyeleri de kapsayan genel düşüncelerimi de belirtmiş olacağım aynı zamanda... Buradan yazmamı istersen eklerim buraya. "Yok" dersen özel mesaj yoluyla bazı kısımlarını gönderebilirim.Sadece belirtmen yeterli. Buraya eklediğim zaman polemik haline dönüşmesini istemiyorum. Çünkü sadece kendi düşüncelerimi samimi bir şekilde anlatmaya çalışacağım.

Merak etme polemige donusmez. Icinde kalmis ne varsa, dok; dok ki rahatla. Oyuzden sadece seni ilgilendirecek olan aciklamalarini yapmakta hic birt sorun yok. Yeterki kisisellik temelli bir itham, suclama, etiketleme, satasma icermesin.

Dile gelen yazilar ile ilgili istedigin gorus ve yorumunu paylasabilirsin.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
sokrates, kendisini, atinalılar için, ''rahatsız edici bir at sineği'' olarak değerlendiriyordu... ama onun yönteminde bellibaşlı iki yönelim vardı, birincisi bildiklerinin doğruluğundan,kesinliğinden hiç kuşku duymayan atinalıları sorgulayarak, aslında bir şey bilmediklerini kanıtlıyor ... ve ikinci olarak da -bilgi ebeliği, bilgi doğurtma vb. şeklinde türkçeye çevrilebilecek bir yöntemle- belirli bir konu hakkında hiç bir şey bilmediğini sanan bir insana, doğru yönledirilen sorularla, bilgi doğurtturarak aslında bildiğini gösteriyordu... platon'un diyaloglarında örnekleri çoktur....evrensel dostumuzun duruşu, uzaktan sokrates'i çağrıştırıyorsa da, sokratik yöntemi çok da bilinçli ve başarılı bir şekilde kullanmadığını belirlemek gerekiyor...tartışmalarımızda bir kilitlenme algısından çok, sanki kuzey sibiryada , geniş ve çatlaksız bir granit kayasının üzerinde orkide yetiştirmeye çalışmanın çaresizliğini hissettim ; sanırım kilitlenme noktası , sonsuz çeşitliliği ve değişkenliği içindeki gerçekliğin bilgisinin hiç kimsenin tekelinde olamayacağını ve her zaman daha başka türlü bakış açılarının bulunabileceğini - ve eğer iyi niyetli bir yaklaşımla, temiz ve düzeyli bir paylaşımda bulunulabilirse- yeni bakış açılarıyla kendimizi zenginleştirebileceğimizi, forumun aslında bu yönde bize bir olanak ve fırsat sunduğunu kabul ederek aşılabilir... yalnız evrensel değil, bütün taraflar , forumun bir özgürlük alanı olduğunu, ama aynı zamanda ,yazana bir sorumluluk yüklediğinin farkında olmalıdır...

Yukaridaki alintiniz da; "sanki kuzey sibiryada , geniş ve çatlaksız bir granit kayasının üzerinde orkide yetiştirmeye çalışmanın çaresizliğini hissettim ; sanırım kilitlenme noktası , sonsuz çeşitliliği ve değişkenliği içindeki gerçekliğin bilgisinin hiç kimsenin tekelinde olamayacağını ve her zaman daha başka türlü bakış açılarının bulunabileceğini - ve eğer iyi niyetli bir yaklaşımla, temiz ve düzeyli bir paylaşımda bulunulabilirse- yeni bakış açılarıyla kendimizi zenginleştirebileceğimizi,"

Sizce bunun gerceklestirilememesinde benim ya da evrensel-insan zihniyetinin bir payi oldugunu dusunuyorsaniz, bunu aciklar misiniz? Sonucta "gercekligin bilgisinin kimsenin tekelinde olmadigini" ben zaten gereken yazilarimda belirttim. Cunku gercekligin ne oldugu bir algi, bilgi ve bakis acisinin bir urunudur. Ayrica bilimin bilimselligi bunu gercek olarak degil; olgu olarak dile getirir e olguda yanlislanabilenene kadar evrensel onay almis bir gecerliliktedir. Ayrica sizin kendinizi "Kuzey Sibirya" tasviriyle baslayan hissetmenizdeki nedeni de tam algilayabilmis degilim. Sonucta evrensel-insan zihniyeti adi ustunde en genis mekan olan evren ve insanoglu turunun butunlugunu kapsar. Sizin buradfaki vermek istediginiz algi, Turkiye'ye yoneliklik, topluma ve ulkeye yoneliklik ise; bunu da ben gereken yerlerde bir gozlem olarak ve bazan de bireysel gorus olarak dile getirdim.

O acidan baska bakis acilarinin bulunabilecegi ve ve kendimizi zenginlestirebilecegi konusunda olanask ve firsat sunulmasinda evrensel-insan zihniyeti yada sahsimin dile getirdikleri ile ilgili sizce bir sorun mu var?

Zaten kitlesel platformunda amaci bu degilmi, farkli dusuncelerin ve bakis acilarinin dile gelmesi ve bilgi alis verisi.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
ne yazık ki problemin bir ucu size bağlı gibime geliyor... ''kuzey sibirya...'' betimlemesi/benzetmesiyle; tartışılan konu hakkında, karşı düşüncenin ne söylemek istediğini anlamaya çalışmak konusunda neredeyse hiç çaba harcamadığınızı,dile getirilenlere kendinizin 'nötr algı' dediğiniz tarzda yaklaşmadığınızı ve 'acaba haklı yönleri olabilir mi?' diye düşünmeden, neredeyse otomatiğe bağlanmış gibi, genelde türkçe olan ama kendinize özgü bir kavramlar dizisiyle ve bir okuyuşta anlaşılması zor, sakin ve açıklayıcı olmayan bir üslupla , insanları bunaltıyorsunuz...ve bu tavır , karşı tarafta bir çaresizlik duygusu ve buna bağlı bir saldırganlık oluşturuyor...demeye çalışıyorum.... bence, düzeyli ve verimli paylaşımların gerçekleştirilemeyişinde; (gerçekliğin bilgisinin kimsenin tekelinde olmadığını söylem olarak belirtmiş olduğunuz halde; tartışmalarınızda tavır/üslup olarak yansıtmadığınızdan) , yazılarınızın payı vardır... üslubunuzla insanlara,gerçeği birlikte bulma niyetinde olduğunuz konusunda bir işaret vereceğiniz yerde; yanılmaz bir öğretmen,karşı konulmaz bir bilgi otoritesi olarak ve zaten belirttikleri gibi ''bir duvar gibi'' dikilirseniz; verimli bir paylaşımı olanaksız kılarsınız...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
açıklayıcı olmak adına bir örnek vermek gerekirse,anlayabildiğim kadarıyla felsefenin ana sorunu olan, varlık sorununun üstünden atlıyor, ve ikincil sorun olan bilgi sorununu ön plana çıkarıyorsunuz...( bana göre,kantçı, yapısalcı, yapılandırmacı..)bir bilgi teorisi anlayışına bağlısınız ya da her neyse ...ama bu bilgi teorisi anlayışınızı ; birçok giriş yapıp yazı yazdığınız halde, sitede okuyan/ yazan herhangi bir arkadaşa net olarak anlatabildiniz mi... evet sokrates, ''ekilen tohumun bire kaç vereceği biraz da toprağın cinsine bağlıdır'' diyor ama biraz da diyor, yani tamamen demiyor....
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
açıklayıcı olmak adına bir örnek vermek gerekirse,anlayabildiğim kadarıyla felsefenin ana sorunu olan, varlık sorununun üstünden atlıyor, ve ikincil sorun olan bilgi sorununu ön plana çıkarıyorsunuz...( bana göre,kantçı, yapısalcı, yapılandırmacı..)bir bilgi teorisi anlayışına bağlısınız ya da her neyse ...ama bu bilgi teorisi anlayışınızı ; birçok giriş yapıp yazı yazdığınız halde, sitede okuyan/ yazan herhangi bir arkadaşa net olarak anlatabildiniz mi... evet sokrates, ''ekilen tohumun bire kaç vereceği biraz da toprağın cinsine bağlıdır'' diyor ama biraz da diyor, yani tamamen demiyor....

Birincisi varlik sorununun ustunden atlamiyorum. Metafizigin ontolojik ve/veya teolojik varlik sorununu epistemolojik olarak insanoglunun dili ile ortaya koydugu bir sosyal/fiziksel bilgiye tasiyorum. Yani varlik bir bilgidir, turevdir ve insanoglunun kendi dahil kendine yansiyan ya da gozlem veren (fenomen-madde-nesnel) ya da numenal yetisinin algisiyla aklinda tasarladigi (numenal-dusunsel-oznel) algiyi kavramlastirarak algiyi veren ile ozdeslestirmesidir.

Ayrica varligin ne oldugu bilimin bilimsel bir olgsu degildir. Bilim bilimselolarak fenomenal/numenal varligi degil; onun gozlemini ortaya koyar. O yuzden de varlik tartismasina girmez.

Bunu benim net olarak anlatabilmem icin, yazilani okuyanlarin anlamak ve algilamak istemesi ve bunun icin de neresi net degilse, onun ile ilgili sorular sormasi ve yazarin dile getirdiklerini detaylandirmasina yardimci olmalari gerekir. Sonucta bir yazi sadece yazarin her turlu duzeyi ile dile gelir.

Iste bu temelde evrensel-insan zihniyeti kendine has matematiksel/mantiksal bilgi, bilinc ve farkindalik olarak kullandigi her yeni kavrami konuyu ya da kullanilanin ne oldugunu kendi verdigi anlam ve icerik olarak aciklar.

Cunku kavramlar evrensel olsa bile, onlara verilen tanim, tarif, anlam ve icerik; her beynin kendi algi, bilgi v.s. duzeyince farklidir.

Tabi evrensel-insan zihniyetinin ortaya koydugu bir kavram ve konudaki numenal insanligin sorununa bir yanit gelmedikce de yazinin oldugu gibi kalmasi normaldir. Ama bir konu/kavram ancak farkli duzeydeki beyinlerin dile getirmesi ile detaylanir ve acikliga netlige kavusur.

Buradaki en buyuk avantaj, evrensel-insan zihniyetini dile getiren vucut ve oznenin de bulunmasidir. Bu acidan dile gelen konu/kavram ile ilgili her turlu yanitin yanitlayicisi ilk eldir.

Bir marxizm icin bu nu soyleyemeyiz. Sonucta her beyin kendi duzey ve algisinca marxizmi algilar ve tartisir. Ne yazikki marxizmi dile getiren vucut ve ozne de yoktur. O yuzden marxizm ile ilgili kim ne dile getirirse, bu sadeceonun algisi olur ve bunun aslinda marxin vermek istedigi algi olup olmadigini da anlamak mumkun degildir. Iste tam da bu nedenden iki marx olmayan beynin marxist tartismasi sadece o iki algi arasindaki tartismadir.

Umarim aciklamadaki ne verilmek istendigi algilanmistir.

Ayrica ben zaten sokrates olmadigimdan sokrates gibi dusunmem ve ona dile getirim olarak benzemem de mumkun degil. Bu aslinda evrensel-insan zihniyeti olarak tarihin her kitleye mal olmus karakterleri icin gecerli. :)

Sokrates'in de ne dile getiriminde neyi vermek istedigini ancak kendisi bilir. Baskalarinin bu konudaki yorum ve gorusleri ise sadece o yorum ve gorusu yapana aittir.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
ne yazık ki problemin bir ucu size bağlı gibime geliyor... ''kuzey sibirya...'' betimlemesi/benzetmesiyle; tartışılan konu hakkında, karşı düşüncenin ne söylemek istediğini anlamaya çalışmak konusunda neredeyse hiç çaba harcamadığınızı,dile getirilenlere kendinizin 'nötr algı' dediğiniz tarzda yaklaşmadığınızı ve 'acaba haklı yönleri olabilir mi?' diye düşünmeden, neredeyse otomatiğe bağlanmış gibi, genelde türkçe olan ama kendinize özgü bir kavramlar dizisiyle ve bir okuyuşta anlaşılması zor, sakin ve açıklayıcı olmayan bir üslupla , insanları bunaltıyorsunuz...ve bu tavır , karşı tarafta bir çaresizlik duygusu ve buna bağlı bir saldırganlık oluşturuyor...demeye çalışıyorum.... bence, düzeyli ve verimli paylaşımların gerçekleştirilemeyişinde; (gerçekliğin bilgisinin kimsenin tekelinde olmadığını söylem olarak belirtmiş olduğunuz halde; tartışmalarınızda tavır/üslup olarak yansıtmadığınızdan) , yazılarınızın payı vardır... üslubunuzla insanlara,gerçeği birlikte bulma niyetinde olduğunuz konusunda bir işaret vereceğiniz yerde; yanılmaz bir öğretmen,karşı konulmaz bir bilgi otoritesi olarak ve zaten belirttikleri gibi ''bir duvar gibi'' dikilirseniz; verimli bir paylaşımı olanaksız kılarsınız...

Yukarida dile getirdiklerinizi site basliklarindan ornekler vererek aciklamaya calisirsaniz, konu daha pratik ve anlasilir olur. Burada "bunalmak" kisiye ozgudur. Ya da bunalan okumayabilir. Siz disarida satilan her kitabi alip okuyor musunuz? O yuzden yukaridaki getirdiginiz sizce olumsuz olan algilari, siteden ornekleri ile sunabilirseniz, belki daha aciklayici olur ve ben de algilayarak nerede neden o sekilde dile getirim yaptigimi aciklayabilirim. Ayrica bahsettiginiz icerikteki konu ya da kavramlar evrensel-insan zihniyeti de olmayabilir.

Size tavsiyem, eger mumkun ise evrensel-insan zihniyeti basligindaki ilk iki ya da uc giris mesajini okumaniz. Cunku bu dedikleriniz ve endiseleriniz orada gayet acik ve net sekilde zaten gozlem olarak dile gelmis.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
varlık sorunun üstünden atlamaya çalıştığınız çok belli oluyor... ''varlık bilgidir,türevdir'' diyerek, sizi, öznel idealizme sürükleyen en ağır hatayı yaptığınızı düşünüyorum... burada çok belirgin bir şekilde varlığı onun bilgisine indirgiyor ve bilgisiyle özdeş tutuyorsunuz...ölümcül bir hata.../... tarihsel ve stratejik bir hata... bu hatadan dönmedikçe, berkeleycilikten(bu bir hakaret ya da aşağılama olarak alınmamalıdır, sadece yaklaşım tarzını yerine oturtmaya çalışıyorum),öznel idealizmden, kant'ın ''ding an sich'' yani kendinde şey'inden,bilinemezcilikten ve daha sonra solipsizmden kurtuluş yoktur...aynı mantığı sonuna kadar götürmek bizi solipsizme sürükler... ''varlığın ne olduğu, bilimin bilimsel bir olgusu değildir'' diyorsunuz...evet ... varlık bilimin konusu değildir ve olamaz... çünkü bilimin daraltılmış bakış açısını da, kendi kavramlarını da, kullandığı yöntemi de aşar... çünkü varlık bir kategoridir, yani bilimin etkinlik alanına sığmayacak kadar geniş kapsamlı ve genel bir kavramdır... varlık felsefeye ait bir kavramdır... ve burası da bir felsefe platformu olduğundan, onun bilimsel olmayan bir kavram olduğu gerekçesiyle , varlık sorununun üzerinden atlanamaz...siz bilim tarafından, ve bilim adına konuşuyorsanız...buna bir itirazım olamaz ama biz felsefe yapmaya çalışıyoruz... sizin de taktir edeceğiniz gibi önemli bir soru soruyorum; kendi bilgi kuramı anlayışınızı neden örneğin, bütün iyi niyetime rağmen bana anlatamıyorsunuz... sizin öznel idealist,...vb.. olduğunuzu düşünüyorum, eğer yanılıyorsam, burada bütün eksiklik bende mi... eleştirmeye çalıştığım üslubunuzun
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bir hata oluştu... evet eleştirmeye çalıştığım üslubunuzun sizi bir yere götürmeye uygun olmadığıdır... beni bir yana bırakın, diğer katılımcılardan herhangi birine kendi ''evrensel insan zihniyeti'' anlayışınızı, açık bir şekilde anlatabildiz mi; buna yönelik birçok yazı yazdığınız halde... yapıcı bir üslupla, gerçeği birlikte bulmaya hazır bir tavırla işe başlasaydınız, hem paylaşımınızın verimliliği artardı ve hem de sonuç alıcı olurdunuz... yani ekilen tohumun, ürün verip vermeyişi biraz da ekenin, nasıl ekdiğine bağlıdır.....
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sokrates'in '' ekilen tohumun bire kaç vereceği biraz da toprağın cinsine bağlıdır'' deyişinin ne anlama geldiği; gidip sokrates'e sormayı gerektirmeyecek kadar açık değil mi... ve benim bu sözle size '' ama biraz da diyor, tümüyle demiyor'' şeklindeki serzenişim, -geri kalanıyla da eken kişiye/ kişinin ekme tarzına bağlıdır- anlamını yeterince açık bir şekilde ver miyor mu... yani sizin ekdiğiniz tohumlar hiç ürüne dönüşmüyorsa, toprak kadar kendinizi de /ekme tarzınızı da sorgulamak zorunda olduğunuzu hissetmez misiniz.....
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
varlık sorunun üstünden atlamaya çalıştığınız çok belli oluyor... ''varlık bilgidir,türevdir'' diyerek, sizi, öznel idealizme sürükleyen en ağır hatayı yaptığınızı düşünüyorum... burada çok belirgin bir şekilde varlığı onun bilgisine indirgiyor ve bilgisiyle özdeş tutuyorsunuz...ölümcül bir hata.../... tarihsel ve stratejik bir hata... bu hatadan dönmedikçe, berkeleycilikten(bu bir hakaret ya da aşağılama olarak alınmamalıdır, sadece yaklaşım tarzını yerine oturtmaya çalışıyorum),öznel idealizmden, kant'ın ''ding an sich'' yani kendinde şey'inden,bilinemezcilikten ve daha sonra solipsizmden kurtuluş yoktur...aynı mantığı sonuna kadar götürmek bizi solipsizme sürükler... ''varlığın ne olduğu, bilimin bilimsel bir olgusu değildir'' diyorsunuz...evet ... varlık bilimin konusu değildir ve olamaz... çünkü bilimin daraltılmış bakış açısını da, kendi kavramlarını da, kullandığı yöntemi de aşar... çünkü varlık bir kategoridir, yani bilimin etkinlik alanına sığmayacak kadar geniş kapsamlı ve genel bir kavramdır... varlık felsefeye ait bir kavramdır... ve burası da bir felsefe platformu olduğundan, onun bilimsel olmayan bir kavram olduğu gerekçesiyle , varlık sorununun üzerinden atlanamaz...siz bilim tarafından, ve bilim adına konuşuyorsanız...buna bir itirazım olamaz ama biz felsefe yapmaya çalışıyoruz... sizin de taktir edeceğiniz gibi önemli bir soru soruyorum; kendi bilgi kuramı anlayışınızı neden örneğin, bütün iyi niyetime rağmen bana anlatamıyorsunuz... sizin öznel idealist,...vb.. olduğunuzu düşünüyorum, eğer yanılıyorsam, burada bütün eksiklik bende mi... eleştirmeye çalıştığım üslubunuzun

Bakin bir daha soyluyorum. Varlik konusu metafizigin konusudur ve ideolojileri olarak "budur" temelli tartismasidir. Bu tartismayi insanoglu bildi bileli yapmaktadir ve bu tartismanin "budur/bu degil, budur" temelli bir bilimselligi de yoktur. Sizin buradaki idealizm dediginiz, sizin metafizik ve materyalist bakis acinizdan kaynaklanir. Sizin benim ne dedigimi degerlendirmeniz icin, bilgisel yani epistemolojik bakmaniz gerekir. Cunku ayni bakis aci temelini kullanmiyoruz. Siz metafizigin ontolojik tabanlarindan ve tartismalarindan birinden bakarken; ben epistemolojiden bakiyorum. Metafizik olarak bakmiyorum. Eger bu farki algilayasmazsaniz, dile getirdigimin ne anlam ve icerik icerdigini de algilayamazsaniz. Yani armut ile elmayi topluyamazsiniz, cunku farkli meyvalardir.

Ayrica "hata" derken, hata olan nedir?, ya da size gore "hata" olan nedir. Bence bu hata alginiz, elma/armut farkindfan kaynaklaniyor. Elma armuttameyva olarak bir bilgidir. Ama siz bilgiyi hic hesaba katmiyor ve varlik ile iliskisini kurmuyorsunuz? Bilimin bakis acisi daraltilmis degil, bilimsel olmustur. Cunku eski klasik ve metafizik bilimsel bakis acisinda ideolojiler ve inanclar mevcuttur. Bilim ise bilgi olarak tartismaya yer vermez. Ya yanlislar ya da yanlislanana kadar gecerli kilar. Bilimsellikte kesinlikte suphe de yoktur. Gecerlilik ve yanlislanabilirlik vardir. Bu konuda acilmis bir baslik var, okuyabilirsiniz.

Bir daha soyluyorum. Varlik bir bilgidir ve insanoglunun turevidir. Yani insanogluna kendi dahil yansiyan ve gozlem verenin, beynin duyusal ve duyumsal algisinin kavram ile ozdeslesmesidir. Eger siz varlik bu degil diyorsaniz da, tartisalim. Ben bilim adina ve bilim tarafindan dile getirilen konunun varligin insanoglunun ne oldugu uzerine bir tartismasi oldugunu soylememdir. Buna da bir itiraziniz varsa, tartisalim.

Ayrica sizden ricam, kimseyi kendi alginizla, ustelik elma/armut temelli yanlis ve kulvar farki alginizla, etiketlemeyiniz. Ben ne oldugumu soyluyorum zaten. Ben bir serbest dusunur ve yapilandirmaci epistemolojistim. Eger sizin dediginiz gibi "oznel idealist" olsaydim, oyle derdim, ya da materyalist derdim. Cunku ben bir birey olarak ne oldugumun hem bilincinde, hem farkinda hem bilgisinde hem de algisindayim. Oyuzden aklinizin bakis ufku olan metafizik ile denilenleri degerlendirip, yine kendi alginizca, hakkimda bir etiketlemeye yonlenmeyin. Sorun soyliyeyim.

Konu eksiklik v.s. degil; ufuk farkidir. Siz ufkunuzu epistemolojiye yonlendirirseniz, en azindan benim varlik ile ilgili olan soylemlerimin metafizik/ontolojik degil; epistemolojik oldugunu algilarsiniz. Bu konuda da bilginin ne oldugu basligina bakabilirsiniz.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
bir hata oluştu... evet eleştirmeye çalıştığım üslubunuzun sizi bir yere götürmeye uygun olmadığıdır... beni bir yana bırakın, diğer katılımcılardan herhangi birine kendi ''evrensel insan zihniyeti'' anlayışınızı, açık bir şekilde anlatabildiz mi; buna yönelik birçok yazı yazdığınız halde... yapıcı bir üslupla, gerçeği birlikte bulmaya hazır bir tavırla işe başlasaydınız, hem paylaşımınızın verimliliği artardı ve hem de sonuç alıcı olurdunuz... yani ekilen tohumun, ürün verip vermeyişi biraz da ekenin, nasıl ekdiğine bağlıdır.....

Size dedim, dile gelenlerin verildigi gibi algilanamamasinda dile getirenin degil; dile geleni okuyanin sorunu vardir. Eger okuyan dile geleni algilamak istemez ve bunun icin caba harcamazsa; dile getirenin yapacak bir seyi yoktur. Ama okuyan ve algilamak isteyen, neyi neden ve nasil algilayamadigini diule getirirse, en azindan dile getiren algilanmadiginin ve nedeninin ne oldugunu algilar ve aciklamaya yonelir.

Iste burada konu kisinin kendi kendisini sorgulamasidir. Ben sizin yerinizde olsam ve bir seyi algilamazsam; once kendimi sorgularim ve algilamak icin, yazara kendimce algilamama yardimci olacak sorularla veya yanitlarla yanasir ve algilamaya calisirim. Sonucta ben bir seyi nasil algiliyorsam, bu benim sorunumdur, yaziyi dile getirenin degil. Onun dile getirdigini kendimce daha algilanir kilacak olan da ben olurum ve ona gore soru sorar, yanit veririm.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
sokrates'in '' ekilen tohumun bire kaç vereceği biraz da toprağın cinsine bağlıdır'' deyişinin ne anlama geldiği; gidip sokrates'e sormayı gerektirmeyecek kadar açık değil mi... ve benim bu sözle size '' ama biraz da diyor, tümüyle demiyor'' şeklindeki serzenişim, -geri kalanıyla da eken kişiye/ kişinin ekme tarzına bağlıdır- anlamını yeterince açık bir şekilde ver miyor mu... yani sizin ekdiğiniz tohumlar hiç ürüne dönüşmüyorsa, toprak kadar kendinizi de /ekme tarzınızı da sorgulamak zorunda olduğunuzu hissetmez misiniz.....

Ben onun acik olup olmadigini degil; "bir seyi dile getirenin ne vermek istedigini en tutarli ve uygun bir bicimde ancak kendisinden ogrenebilirsiniz." dusuncesini vermek icin yazdim. Benim ektigim tohumlarin urune donusup donusmemesi bir surec ve zaman isidir. Hic bir ekilen tohum ha deyince urun vermez. Mesela evrimsel bir degisimi gozlemlemek icin insan omru bir nokta kalir.

Buradfa onemli olan dusuncenin dile gelmesidir. Meyva verip vermemesi ise surec isidir. Ama en azindan bir seyin meyva vermesi icin, meyva verecek agacin yani dusuncenin once dile gelmesi gerekir.

Ben herzaman kendini sorgulayan bir bireyim. Oyle olmazsa, su birkac gundur olan olaylari degerlendirip, basliklar acamazdim. Ayrica bir kisinin kendini sorgulayabilmesi kendini degerlendirebilmesi ile paraleldir. Bu da zaten benim her zaman vurguladigim birey bilincidir. Cunku ancak bu bilinc kisiye kendi varliginin bilinc ve farkindaligini verir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst