Karagöz

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Tiyatro kategorisinde mavimor tarafından oluşturulan Karagöz başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,052 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Tiyatro
Konu Başlığı Karagöz
Konbuyu başlatan mavimor
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan chimera

mavimor

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,456
Tepkime puanı
3
Puanları
38
Yaş
44
KARAGÖZ

Karagöz, bir gölge oyunudur. Bu oyun, deriden kesilen ve tasvir adı verilen birtakım şekillerin (insan, hayvan, bitki, eşya vb.) arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılması temeline dayanır.

Gölge oyununun önce Çin'de (M.Ö. 2. yüzyıl) veya Hint'te çıktığı söylentileri vardır. Evliya Çelebi ise Karagöz ile Hacivat'ın Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında (13. yüzyıl) yaşamış gerçek kişiler olduğunu belirtir.

Halk arasındaki bir söylentiye göre ise Karagöz ile Hacivat, Sultan Orhan (14. yüzyıl) zamanında Bursa'da bir cami yapımında çalışmış işçilerdir. İkisi arasındaki nükteli konuşmalar, diğer işçileri oyaladığı için Sultan Orhan tarafından öldürtülmüşlerdir. Daha sonra Şeyh Küşteri, Hacivat ve Karagöz'ün deriden yapılmış tasvirlerini oynatmış ve onların şakalarını tekrarlamıştır. Bu nedenle Karagöz perdesine Küşteri Meydanı da denir.

İslâm dünyasında 11. yüzyılda sözü edilmeye başlanan bu oyuna hayal-i zili (gölge hayali) adı verilmiştir.

Karagöz oyunu, özellikle 17. yüzyıldan sonra oldukça yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda Karagöz, kısaca, hayal oyunu diye anılmış, bu oyunu oynatan sanatçılara da hayalî (hayalci, Karagözcü) denmiştir.

Karagöz oyunu, halk kültürünün ortak ürünüdür. Bu oyunlarda işlenen çeşitli konuları kimin düzenlediği belli değildir. Karagöz, tuluata dayandığı için oyunun sözlerini, her sanatçı, oyun sırasında kendine göre düzenler. Karagöz oyunları 19. yüzyılda yazıya geçirilmeye başlanmıştır.

Karagöz oyununun bölümleri:

• Mukaddime (Giriş): Oyunun başlangıç bölümüdür. Perdede görüntü verilmeden önce müzik başlar. Sonra konuya uygun olarak bir görüntü verilir. Hacivat Of... hay, Haak! diyerek perde gazeline başlar.

• Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat arasında geçer. Muhavere iki bölüme ayrılır: Bunlar, fasılla ilişkisi olan ve fasılla ilişkisi olmayan bölümlerdir. Muhaverede yalnız, Hacivat ve Karagöz bir oyun oynar. Bu oyun, önce olmayacak bir olayın gerçekleşmiş gibi anlatılmasıyla başlar, sonra bunun düş olduğu anlaşılır.

• Fasıl (Oyun): Oyunun kendisidir. Hacivat ve Karagöz'den başka oyun kişileri fasılda görünürler. Karagöz oyunları genellikle adlarını bu bölümün içeriğinden alır.

• Bitiş: Bu bölüm çok kısadır. Karagöz, oyunun bittiğini haber verir, kusurlar için özür diler, gelecek oyunu duyurur. Karagöz'le Hacivat arasında kısa bir söyleşme geçer. Bu söyleşmede oyundan çıkarılacak sonuç da belirtilir.

Karagöz oyununun kişileri:

Karagöz oyununun en önemli kişileri Karagöz ile Hacivat'tır. Karagöz okumamış halkı; Hacivat ise aydın ya da yarı aydın kimseleri temsil eder. Oyunda konuya göre türlü meslek, yöre ve uluslardan kişiler, kendi şiveleriyle taklit edilir. Karagöz oyununun diğer önemli kişileri şunlardır:

Çelebi (Genç, züppe bir mirasyedi) Kürt (Hamal, bekçi)

Altı Kulaç Beberuhi (Cüce ve aptal) Arnavut (Bahçıvan, korucu, bozacı)

Tuzsuz Deli Bekir (Sarhoş, zorba) Acem (Zengin tüccar)

Efe (Zorba) Ak Arap (Dilenci, kahve dövücüsü)

Matiz (Sarhoş) Zenci Arap (Lala, köle)

Zenne (Kadın) Yahudi (Bezirgan)

Kastamonulu (Oduncu, bekçi) Ermeni (Kuyumcu)

Bolulu (Aşçı) Frenk ve Rum (Doktor, terzi, tüccar, meyhaneci)

Kayserili (Pastırmacı) Lâz (Kayıkçı, kalaycı)

Rumelili (Pehlivan, arabacı) Tiryaki (Lâf ebesi)

Karagöz oyununun dağarcığı:

Bilinen Karagöz oyunlarının sayısı çoksa da Karagöz oyununun klâsik dağarcığı yirmi sekiz tanedir.
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Karagöz

Karagöz Oyununda Metafizik Boyut

Güneydoğu Asya kökenli gölge oyunları ve kukla geleneğinden gelen Karagöz’ün, oyun olarak değilse bile giysi benzerliği açısından ilk izine M.Ö.2300 yıllarına dayanan Elamların Sus kentinde yapılan kazılarda rastlıyoruz. Sus’ta bulunan kabartmalardaki Güneş tanrısı Şamas’ın başındaki külah, Karagöz’ün kullandığı ışkırlak adı verilen başlığın aynısıdır. Yine İvriz’de bulunan Hititlere ait bir kabartmadaki Tanrı Oğlu’nun başındaki külah da Hacivat’ın başındaki ucu sivri külahın aynısıdır.
Gölge oyunlarının kökenini araştıran Dr.George Yakob’un bulgularına göre Çin’deki ilk örnekler M.Ö. 140 yılına kadar gitmektedir. Bu tarihte Çin imparatoru olan Vu, çok sevdiği eşi Wang’ı kaybeder. Karısının ölümü üzerine büyük üzüntü yaşayan krala Sav Vöng adlı bir çiftçi yardımcı olacağını söyler; kraliçeye çok benzeyen bir tasvirin gölgesini perdeye düşürerek ve kraliçenin sesini de taklit ederek kralı teselli etmeye çalışır.
Yine Çin’de XI.yy’da pazar yerlerinde gösterilen bir tür gölge oyununda da iyilik ve kötülüğü temsil eden AHLAK ve ŞEYTAN tasvirlerinin kulanıldığı görülmektedir.
Güneydoğu Asya’da gölge oyunlarının en zengin örneklerine Hindistan’ın Cava adasında rastlan-maktadır. Genel olarak Wayang diye adlandırı-lan bu oyunların Moğollardan sonra İslam dünyasına geçti-ği, Osmanlı döneminde de Karagöz adını aldığı sanılmaktadır.
Orta Asya Türkle-rindeki Kol Korçak adı ile karşımıza çıkan gölge oyunlarının A-raplar ile Acemlerde de oynatıldığına ilişkin bel-geler vardır. Yeni Mecmua Dergisi’nin 1 Mayıs 1923 tarihli 75. sayısında Ziya Bey “Karagöz’ün Kökeni Hakkında” adlı mektubunda şunları yazıyor:”Muhyiddin-i Arabi adlı bir alim Futuhat-ı Mekkiye (Mekke’nin Fethi) başlıklı eserinde hayal oyunundan söz etmektedir”. Aynı alim hayal oyununu tasavvuf fikirlerine de örnek göstererek, Hz. Şeyh’ten1 şu düşünceleri aktarır: “Bizim bu meseledeki amacımız, ima ettiğimiz şeyin gerçeğini bilmek isteyen, hayal perdesi-ne, oradaki suretlere ve o suretlerden söylenene baksın! Küçük çocuklar bu perdenin mahiye-tinden, perdedeki suretleri oynatan ve onların dilinden konuşandan habersizdirler. Gerçek hayatta da hakikat bunun aynıdır. İnsanların çoğu farz ettiğimiz küçük çocuklar gibidir. Bunun sebebi aşikardır”.
Muhyiddin-i Arabi, perdeye ilk vuran şeklin daha sonra perdeden kaybolmasını yaratılış ve ölüm olarak değerlendirmektedir. Bu da tasavvufun özüne uygun bir yaklaşımdır. Nitekim eserin 317. bölümünde gölge oyununun evreni bilmek ve anlamak isteyenler için açık bir kanıt olduğu ve bundan ibret alınması gerektiği açıkça belirtilmektedir.
Hayal oyununun tarihi açısından Harranlı yazar İbn-i Danyal’ın Tayf-ı Hayal adlı eseri önemlidir. Bu eser 1450’de Mısır’da egemen olan Türk beylerinden Taşboğa için yazılmıştır ve gezen, dolaşan hayal anlamına gelmektedir. Dramatik kurgu açısından Karagöz’e çok benzeyen Tayf-ı Hayal oyununda da temel iki kişilik vardır: Tayf-ı Hayal adlı bir kambur ve Reis.
Gölge oyunları bir teknik uygulamanın çok ötesinde toplumların kültürel birikimlerini, insanın varoluşundan beri hep merak ettiği yaratılış ve varoluşa ait sorunları yansıtan etkinliklerdir. Bunun sonucu olarak da yaratılış efsaneleri, ezoterizm ve mistisizm gibi evrenin gizli sırlarını araştıran konular gölge oyunlarının çıkış nedenlerini oluşturmuşlardır.

Yaratılış efsaneleri ve mitolojiler gibi mistik konular ancak sembollerle açıklanabilir ve anlaşılabilir. Mistik olmayanlar için bu imge ve semboller anlaşılmaz ve karanlık gelebilir. İşte bu nedenledir ki mistisizmde, önemli ölçüde bir yeterlilik ve birikime sahip anlatıcılar, aracılar zorunludur. Bu işlevi yerine getirecek olanlar da hocalar, şeyhler, mürşidler olacaklardır. Bu durum başından beri temel olarak sembol ve tasvirler kullanan gölge oyunları için de geçerlidir. Ağaç ve taşlara tasvirleri yontulan ATA’lara tapınmadan, deri üzerine efsane kahramanlarının tasvirlerinin çizimine kadar teknik bir süreç izleyen hayal oyunları, bir bakıma insanla birlikte varolmuş bir ibadet biçimidir. Bu çerçevede bakıldığında da gölge oyunu oynatıcılarının birer kutsal kişilik, yarı tanrı rolü üstlenmeleri son derece doğaldır. Güneydoğu Asya’da Dalang’ların (oynatıcı) temsilden önce dua etmeleri, adakta bulunmaları, tasvirlerini tütsü ile kutsamaları ve temsillerini ruhların daha özgür olduğu gece boyunca yapmaları da bunun bir göstergesidir. Ayrıca bunun sonucu olarak gölge oyunları Atalara tapınma açısından ataların ruhunun yardımının gerektiği çocuğun doğumu, evlenme, hastalık ve afet gibi durumlarda oynanmaktaydı.

Mitolojiler ve destanlar ile birlikte, dinsel konuların kutlanması da gölge oyunları için etkili bir araçtır.2 Tapınakların yıldönümleri, yerel koruyucu ruhların doğum günleri, Ramazan ayı vb.

Tayland’da bir hastalığın iyileştiril-mesi, çocuğun sınav kazanması, Java’da bizde olduğu gibi sünnet törenleri, gölge oyunları için önemli nedenlerdi. Java’da doğumla ilgili tören-ler gebeliğin yedinci ayında ve çocuğun göbeğinin düşmesiy-le yapılırdı. Bu törenlerde Arjuna-nın ya da ilk karısı Lara İreng’in doğum öyküleri oynanır, böylece doğan çocuk oğlansa Arjuna gibi kahraman, kızsa Lara gibi güzel olması sağlanmış olurdu.

Ayrıca Java’da Wayang adı verilen gölge oyunları, bir büyü gibi şu durumlarda sahnelenirdi: Bir pirinç tenceresi ateşe düşürülünce; bir değirmen taşı ya da çarkı kırılınca; ikiz çocuk olunca; hiç çocuk olmadığında vb.

Güneydoğu Asya’da özellikle Java gölge oyunlarında İslamiyet’in etkisi oldukça yoğun olmuştur. Bu nedenle Ramayana’nın Malay dilin-deki metinleri Arapça’ya çevrilmiş, Hindu ritüellerin-deki özellikle reenkarnas-yona ilişkin bölümler çıka-rılmış, destan kahramanları-nın isimleri Büyük İskender, Emir Hamza, Muhammed Hanefia gibi isimlerle değiştirilmiştir.3

Evrende zaten varolan dualizmi(ikilik) gölge oyun-larında da açıkça görmek-teyiz: Wayanglarda Pandava-larla Kruvaların savaşındaki gibi (Evrenin tüm eylemini yansıtan bu savaş Pandavaların temsil ettiği iyilik güçleri ile Kruvaların temsil ettiği kötülük güçleri arasında geçmektedir).; Karagöz oyunlarında eskiden giriş kısmında oyna-nan kedi ile farenin, leylek ile yılanın mücadelesinde; Tayland’ın gölge oyunları Nang Yai ile Nang Taluğ’da kara ile beyaz maymunun mücadelesinde;(Kötülüğü simgeleyen kara maymun, iyiliği simgele-yen beyaz maymunu hileli bir şekilde yener. Beyaz maymunu üç kez üst üste yenen kara maymun kıskıvrak yakalanarak Rishi’ye getirilir; O iyilik ve kötülük üzerine bir ders verir; kara maymun pişmanlık belirtir ve sonunda bağışlanır).

İnsanın içsel dünyasında gerçekleşen bu simgesel savaşlarda, kötülük her türlü istek ve tutkuları, iyilik ise doğruluk, adaletli olmak gibi yüksek erdemleri ve mistik duyguları temsil etmektedir.

İslamda da kukla ve gölge oyununa, tasavvuf açısından oldukça zengin bir yaklaşım vardır. İran Şairi Asadi’nin oğlu Asadi 1066’da tamamladığı Cerşasbname adlı destanında Eflatun’un “Yasalar” ve “Mağara Mitosu”nda olduğu gibi kukla ile evren arasında bir paralellik kurmuştur. İran’da kuklanın varlığına ilişkin en eski belge El-Gazzali’nin İhya-ul Ulum adlı eseridir. Burada Gazzali “Nasıl gecenin karanlığında kuklacı iplerini çektiği bezden yapılmış kuklaları oynatıyorsa, insanoğlunun hareketleri de bir üst evrenden öyle yönetilir” diyor. Gazzali bunu derken İran’da geceleri oynatılan Hayme-i Şebbazi adlı ipli kukladan söz etmektedir.

Feridun Attar’ın Üştürname adlı mesnevisinde söz edilen kukla oyununda ise kukla oyuncusunun yedi perdesi ve yedi yardımcısı vardır. Kuklacı kendi yarattığı kuklaları kırar, perdeyi yırtar, yardımcılarını sırlarını öğrenmemeleri için dört bir yana gönderir. Bu aynen Tanrı’nın yarattıklarına son vermesi gibidir.

Ayrıca Nizami “Mahzen-ül Esrar” (Esirler Mahzeni) adlı eserinde, Hüseyin Va’iz Kaşifinin “Fütüvvetname-i Sultani” adlı eserinde, Ömer İbn-ül Farız’ın, “Ta’iyet-el Kübra” adlı eserinde ortak bir yaklaşım olarak insan ruhu, görüntüleri perde arkasında oynatan hayalciye, görüntüler ise insan bedenine benzetilir. Tanrının izni olmadan hiçbir hareket taklit edilemez, dış evren bir oyuncağa benzer ve bu oyuncağın hareketi bir ustanın elindedir teması işlenir.

Kukla oynatmak için çadır ve pişbend (önlük) kullanılır. Pişbend insan kalbini simgeler; tüm acayip ve tuhaf şeylerin saklı olduğu bir sandıktır adeta. Kalp gibi her zaman değişen istek ve arzuları anlatır. Tanrı da kalp gibi yaşamın sandığını harekete geçirmektedir. Tanrı’nın gücü olmazsa kalp harekete geçmez.

ŞEYH KÜŞTERİ VE PERDEDE TASAVVUF

Hayal oyununu Osmanlı’larda Karagöz haline dönüştüren kişinin Şeyh Küşteri olduğu ve bu kişinin tüm hayalilerin piri olduğu yaygın dile getirilen bir gerçektir. Bu nedenle tüm hayaliler oyun sırasında: “Ehli hal olmayana bilmek muhal, pirimiz üstadımız Şeyh Küşteri eylemiş böyle hayal” derler. Şeyh Küşteri Horasan’dan Bursa’ya gelmiş, mutasavvıf, alim bir şeyhtir. Bursa’da Karaşeyh mahallesine yerleşerek yüzlerce müride ders vermiştir.

Ünlü Hayali Küçük Ali’den Küşteri ile ilgili bir anı:

Küşteri bir gün dersini bitirdikten sonra müritlerinden birisi sorar:

“Üstad bize, irşatlarınızla hak yolunu anlattınız. Biz bunlarla uhrevi alemi anladık. Fakat bu dünyevi alem ve hayat nedir?”
Bunun üzerine Şeyh Küşteri başındaki sarığı çözerek,odanın bir köşesine bir perde kurar ve müridlerine dönerek: “Bu perdenin dört köşesi: Şeriat, Tarikat, Hakikat ve Marifet köşeleridir. Ayrıca her köşeyi üçer parçaya bölerek 12 bölüm yaptığımızda bunlar da 12 imamdır”, der. Sonra perdenin arkasında bir meşale yakarak, elini perde ve meşale arasında tutar ve gölge yapar. “İşte şu gördüğünüz perde dünyadır. Arkasında yanan meşale ise ruhtur. Şu elimin gölgesi de cisimdir.” der ve meşaleyi söndürür. Sonra meşale yani ruh sönünce de cisim yani gölge kaybolur. Bunun üzerine: “İşte hayat budur. Ruh sönerse cisim de yok olur. Yalnız baki kalan perdedir. Perde dünyadır. İşte insanlar bu perdede oynayan birer hayaldirler.” diyerek tasavvuf felsefesini açıklar.

KARAGÖZ VE HACİVAT’IN KİŞİLİKLERİ

Karagöz ve Hacivat’ın kişiliklerine, yaşayıp yaşamadıklarına ilişkin herhangi bir kaynak yoktur. Sadece Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nin 1.cildinde konuya ilişkin biraz bilgi vardır. Ancak en güvenilir kaynaklar dilden dile söylenerek aktarılanlardır. Eskiden Ramazan günlerin-de huzurda gösteri yapılırken Karagöz’ün kendi ağzından hayatını anlattırdıkları söylenir. Tüm bu aktarmalardan bilindiği kadarıyla Karagöz’ün yaşamı şöyledir:

Karagöz Selçuklu Türklerinden Bali Çelebi Kambur Ahmet Efendi adında birisidir. Esmer, tıknaz ve dazlaktır; Kambur, kalın kaşlı ve zeki bir halk adamıdır. Çelebilik ailesinden gelmektedir. Bir süre Konya sarayında kalan Kambur Ahmet, Selçukilerin sonu ve Moğol saldırısı üzerine İstanbul’a gelir. Bizans İmparatoru ile tanışır. Sonunda Kırkkilise (Kırklareli)’ye gider. Burada Samakof bölgesinde demir çıkarmaya başlar. Osmanlı İmparatorluğu kurulunca da Bursa’ya yerleşir.

Asıl adı Börkçe Halil olan, Bursa Kayıhanlılar tarafından alınınca buraya yerleşen Hacivat da Selçuklu Türklerin-dendir. Okumuş, zarif ve nüktedan birisidir. Birkaç kez hacca gittiği için Hacı İvad ya da Hacı Evhad lakabı verilmiştir. Karagözcüler Hacivat’ın Hacı Evhad’dan geldiğini söylerler.

Bektaşi olan Karagöz tok sözlü, hep gerçeğin peşinde koşan bir halk tipidir; öz dilinde konuşur ve olduğu gibi görünür. Nakşilik tarikatına mensup Hacivat ise bir Osmanlı tipidir. Arapça ve Farsça karışımı ağdalı bir saray dili konuşur, Türkçeyi kaba bulur.

Zaman zaman Şeyh Küşteri’nin dergahına gidip gelen Karagöz ve Hacivat, Orhan Gazi’nin Bursa’da yaptırmakta olduğu cami inşaatında birlikte çalışıyorlardı. Hacivat mimar, Karagöz ise demirci ustasıydı. Söylenceye göre, son derece hoşsoshbet ve birbirini tamamlayan bu iki insanın kendi aralarındaki atışma ve şakalaşmaları diğer işçileri de oyaladığı için cami inşaatı çok yavaş ilerliyordu. Şikayetler üzerine inşaatı denetlemeye gelen Orhan Gazi, işi bırakmış işçilerin kahkahalarla Karagöz’ü izlediklerini görünce, çok sinirlenip Karagöz’ün hemen idam edilmesini emreder.

İLK KARAGÖZ OYUNU

Orhan Gazi Karagöz’ü idam ettirdikten sonra bu kötü kararın halk arasında olumsuz etki yaratmasından dolayı vicdan azabı duymuştur. Giderek büyüyen bu vicdan azabı sonucu Hacivat’ı çağırır, oysa Hacivat üzüntüsünden hacca gitmiş ve hac yolunda ölmüştür. Bir gün Orhan Gazi’ye Karagöz’le Hacivat’ı tanıyan Şeyh Küşteri’den söz edilir. Şeyh Küşteri de her ikisini hayal perdesinde anlatmak ister. Perdenin arkasına bir şema yakarak ayağındaki sivri uçlu pabuçlarla Karagöz ve Hacivat’ı canlandırır.

Oyundan etkilenen padişah, Kara-göz’ün sarayda oynatılmasını buyurur. Bu ilk Karagöz’den sonra Küşteri papuçları yerine renkli deve derisinden bugünkü figürleri yapar. Karagöz oyunları hep dönemlerin iyi ya da kötü yanlarını yansıtmış, yeni kuşakların gereksinim duydukları terbiye ve kültürün taşıyıcısı olmuşlar ve hep ahlak, doğruluk, iyilik gibi erdemleri savunmuşlardır.

Karagöz oyunları ayrıca nitelikli müzik eğitimini de üstlenmiş ve halk müziği sevgisini özellikle çocuklara taşımıştır. Örneğin yine Evliya Çelebi’nin anılarından tanıdığımız Osmanlı’nın ilk dönemlerinin iki önemli karagözcülerinden birisi Kör Hasan diğeri ise Şeyh Şazilili’dir. İlki ulemadan birisi olup Yıldırım Beyazıt’ın Karagözcülerindendi. Farsça ve Arapça bilen Kör Hasan hem hattat hem de iyi bir bestekardır. Şeyh Şazilili ise Karagöz’e taklit unsurunu katmış, Arnavut, Arap, Acem, Laz, Kürt tiplemeleri eklemiştir. Ayrıca dönemin en ünlü kabadayısı Tuzsuz Deli Bekir de onun tiplemesidir. Herkesin hakkından gelebilen bu kabadayıyı sadece Karagöz istediği gibi kullanarak hilebazları, düzenbazları, sahtecileri cezalandırır.

Orhan Gazi’den II. Mehmet dönemine kadar şairler ve sanatçılar elinde oldukça seçkin bir yere sahip olan Karagöz, 17. yüzyılda hokkabazların, mugallitlerin, elinde sıradan bir kazanç aracı durumuna düşerek 18.yüzyıldan itibaren bir şehvet ve rezalet örneğine dönüşür. Bu olumsuz gidiş 19. yüzyılda daha da artar.

Fransız elçilerinden Marquis De Nointel yazdığı Sefaretnamenin 202. sayfasında “Şark’ta temaşanın yegane enmuzeçi son derece gayri ahlaki olan Karagözdür” demiştir. Bu gözlem doğru-dur. Tıpkı Romanın çöküş dönemindeki o korkunç şehvet ve hayvansal güdülere dayanan davranış ve düşünüş biçimleri Osmanlı’da da aynı yıkımı gerçekleştir-miştir. Bir terbiye aracı olan ve seçkin bir ahlak yaratan Karagöz, İttihad döneminde ahlaksız ve düşkün bir biçim ve öze dönüşerek düzeysiz sahnelerle dolu bir seyirlik olmuştur.

Erol KARACA
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst