- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 30 Nis 2012
- Mesajlar
- 1,302
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
Kapitalist sistem günümüzde demokrasi ile iç içe geçmiş bir şekilde anılmaktadır. Liberalizmin ekonomik hayata uygulanması olarak tarif edebileceğimiz kapitalist sistemin, demokrasi ile bu sarmaş dolaşlığı ilk planda akla yatkın gelmekte. Ancak bu ne kadar doğru? Günümüzün kapitalist sistemleri esasında ne kadar demokratikler? Devlet otoritesi kimin menfaatlerini kollamaktadır? Halkın mı yoksa egemen sınıfların mı?
Kapitalizmin, iddia edilenin aksine demokratik olmadığını, bir azınlığın haklarını halkın genelinin aleyhine koruyan bir kurum olduğunu ifade etmek için, duygusallıktan daha fazlasına sahibiz.Eski zamanlara uzandığımızda, devletin henüz toyluk zamanlarına şöyle bir baktığımızda gördüğümüz şeyin kesinliği, adaletsiz davrandığını düşündüğümüz günümüz devletinin karanlık sicilini gözler önüne sermektedir. İnsanlar artık farklılaşmaya , ayrışmaya başladıklarında, kimi mülklü kimi mülksüz bir biçimde sınıflara ayrıldıklarında, geçmişin kollektif mülkiyeti de yıkılmış oluyordu. Üretim fazlası, yani zenginlik belli insanların elinde toplanıyor ve çoğalıyordu. Ancak bu mülklüleşme o kadar kolay olmadı,çünkü insanların ahlaki değerleri ile uyuşmuyordu bu adaletsizlik, zira halkın büyük çoğunluğu özel mülkiyeti ahlaksızlık sayıyor, tepki duyuyordu ortak mülkleri gasp edenlere. Üstelik, kollektif toplumun üst yapı kurumları hala etkinlerdi ve esasında özel mülkiyete duyulan tepkinin meşru zeminini oluşturuyorlardı. Oysa kollektif mülklere el koyanların bir dayanağı yoktu henüz ve meşrulaştıramamışlardı hükümleri altındaki bu özel mülkiyet kavramını. Ancak bu uzun sürmedi ve üretimin fazlasına el koyan bu hakim sınıf kendini ve özel mülkünü koruyacak kurumu ortaya koydu "DEVLET"... Devlet,hakim sınıfın özel mülkünü, mülksüz yığınlara karşı koruma iradesidir. Kollektif mülkiyetin kurumlarına karşı özel mülkiyetin savunucusudur. Tarih bize, devletin doğuşunu böyle tarif etmektedir. Antik Yunan devletinde yönetimde söz sahibi olanların zengin sınıf arasından seçilmesi makbuldü ve esasında Polis dediğimiz organizasyon halkın geneline karşı zenginlik sahibi olanların malını mülkünü koruyan bir güvenlik görevlileri topluluğukonumunda idi.Platon'un Devlet'inde ifade ettiği gibi (Sokrates'in ağzından) devlet seçkin bir azınlık tarafından yönetilmeli ve totaliter bir yöntem izlemeliydi..Roma İmp bakıldığında da kişilerin oy hakkı manidardı, zira ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar toplumun ezilmiş kesimlerini temsil eden vasıfsız piyadelerin oyları, azınlıkda olan süvarilerin ve zırhlı piyadelerin oylarından daha düşük sayılmaktaydı. Peki günümüze kadar hiç birşey değişmedi mi? Elbette değişti ancak temelden değil..Nereden mi biliyoruz ?
"Diyelim ki, Washington'a gidiyorsunuz ve hükümetinizle görüşmek istiyorsunuz. Sizi nezaketle dinleseler bile, asıl sözü geçer kimselerin büyük bankerler, büyük imalâtçılar, büyük tüccarlar, demiryolu şirketleri ile denizyolları şirketlerinin başındaki kimseler olduğunu göreceksiniz. ... Birleşik Devletler Hükümetinin efendileri, Birleşik Devletler kapitalistleri ve imalâtçılarıdır." Woodrow Wilson
"Sivil hükümet, mülkiyetin güvenliğini korumak için kurulduğu sürece, aslında zenginin yoksula karşı veya biraz malı mülkü olanın olmayana karşı savunulması için kurulmuştur." Adam Smith
Peki kimdir Woodrow Wilson? Amansız bir sosyalist, iflah olmaz bir marksist yahut bir anarşist mi?.Hayır, kendisi eski Amerika Birleşik Devletler Başkanıdır..Wilson Prensiplerinden tanıdığımız.. Ya Adam Smith, hayır O'da değil. Zira kendisi Klasik Liberal İktisadın kurucusu sayılır..
Kapitalizmin, iddia edilenin aksine demokratik olmadığını, bir azınlığın haklarını halkın genelinin aleyhine koruyan bir kurum olduğunu ifade etmek için, duygusallıktan daha fazlasına sahibiz.Eski zamanlara uzandığımızda, devletin henüz toyluk zamanlarına şöyle bir baktığımızda gördüğümüz şeyin kesinliği, adaletsiz davrandığını düşündüğümüz günümüz devletinin karanlık sicilini gözler önüne sermektedir. İnsanlar artık farklılaşmaya , ayrışmaya başladıklarında, kimi mülklü kimi mülksüz bir biçimde sınıflara ayrıldıklarında, geçmişin kollektif mülkiyeti de yıkılmış oluyordu. Üretim fazlası, yani zenginlik belli insanların elinde toplanıyor ve çoğalıyordu. Ancak bu mülklüleşme o kadar kolay olmadı,çünkü insanların ahlaki değerleri ile uyuşmuyordu bu adaletsizlik, zira halkın büyük çoğunluğu özel mülkiyeti ahlaksızlık sayıyor, tepki duyuyordu ortak mülkleri gasp edenlere. Üstelik, kollektif toplumun üst yapı kurumları hala etkinlerdi ve esasında özel mülkiyete duyulan tepkinin meşru zeminini oluşturuyorlardı. Oysa kollektif mülklere el koyanların bir dayanağı yoktu henüz ve meşrulaştıramamışlardı hükümleri altındaki bu özel mülkiyet kavramını. Ancak bu uzun sürmedi ve üretimin fazlasına el koyan bu hakim sınıf kendini ve özel mülkünü koruyacak kurumu ortaya koydu "DEVLET"... Devlet,hakim sınıfın özel mülkünü, mülksüz yığınlara karşı koruma iradesidir. Kollektif mülkiyetin kurumlarına karşı özel mülkiyetin savunucusudur. Tarih bize, devletin doğuşunu böyle tarif etmektedir. Antik Yunan devletinde yönetimde söz sahibi olanların zengin sınıf arasından seçilmesi makbuldü ve esasında Polis dediğimiz organizasyon halkın geneline karşı zenginlik sahibi olanların malını mülkünü koruyan bir güvenlik görevlileri topluluğukonumunda idi.Platon'un Devlet'inde ifade ettiği gibi (Sokrates'in ağzından) devlet seçkin bir azınlık tarafından yönetilmeli ve totaliter bir yöntem izlemeliydi..Roma İmp bakıldığında da kişilerin oy hakkı manidardı, zira ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar toplumun ezilmiş kesimlerini temsil eden vasıfsız piyadelerin oyları, azınlıkda olan süvarilerin ve zırhlı piyadelerin oylarından daha düşük sayılmaktaydı. Peki günümüze kadar hiç birşey değişmedi mi? Elbette değişti ancak temelden değil..Nereden mi biliyoruz ?
"Diyelim ki, Washington'a gidiyorsunuz ve hükümetinizle görüşmek istiyorsunuz. Sizi nezaketle dinleseler bile, asıl sözü geçer kimselerin büyük bankerler, büyük imalâtçılar, büyük tüccarlar, demiryolu şirketleri ile denizyolları şirketlerinin başındaki kimseler olduğunu göreceksiniz. ... Birleşik Devletler Hükümetinin efendileri, Birleşik Devletler kapitalistleri ve imalâtçılarıdır." Woodrow Wilson
"Sivil hükümet, mülkiyetin güvenliğini korumak için kurulduğu sürece, aslında zenginin yoksula karşı veya biraz malı mülkü olanın olmayana karşı savunulması için kurulmuştur." Adam Smith
Peki kimdir Woodrow Wilson? Amansız bir sosyalist, iflah olmaz bir marksist yahut bir anarşist mi?.Hayır, kendisi eski Amerika Birleşik Devletler Başkanıdır..Wilson Prensiplerinden tanıdığımız.. Ya Adam Smith, hayır O'da değil. Zira kendisi Klasik Liberal İktisadın kurucusu sayılır..