Kapitalist Sistem Ne Kadar Demokratik?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde İdeolojiler kategorisinde Ferdinand Bardamu tarafından oluşturulan Kapitalist Sistem Ne Kadar Demokratik? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,950 kez görüntülenmiş, 13 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı İdeolojiler
Konu Başlığı Kapitalist Sistem Ne Kadar Demokratik?
Konbuyu başlatan Ferdinand Bardamu
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan leprechaun

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Kapitalist sistem günümüzde demokrasi ile iç içe geçmiş bir şekilde anılmaktadır. Liberalizmin ekonomik hayata uygulanması olarak tarif edebileceğimiz kapitalist sistemin, demokrasi ile bu sarmaş dolaşlığı ilk planda akla yatkın gelmekte. Ancak bu ne kadar doğru? Günümüzün kapitalist sistemleri esasında ne kadar demokratikler? Devlet otoritesi kimin menfaatlerini kollamaktadır? Halkın mı yoksa egemen sınıfların mı?
Kapitalizmin, iddia edilenin aksine demokratik olmadığını, bir azınlığın haklarını halkın genelinin aleyhine koruyan bir kurum olduğunu ifade etmek için, duygusallıktan daha fazlasına sahibiz.Eski zamanlara uzandığımızda, devletin henüz toyluk zamanlarına şöyle bir baktığımızda gördüğümüz şeyin kesinliği, adaletsiz davrandığını düşündüğümüz günümüz devletinin karanlık sicilini gözler önüne sermektedir. İnsanlar artık farklılaşmaya , ayrışmaya başladıklarında, kimi mülklü kimi mülksüz bir biçimde sınıflara ayrıldıklarında, geçmişin kollektif mülkiyeti de yıkılmış oluyordu. Üretim fazlası, yani zenginlik belli insanların elinde toplanıyor ve çoğalıyordu. Ancak bu mülklüleşme o kadar kolay olmadı,çünkü insanların ahlaki değerleri ile uyuşmuyordu bu adaletsizlik, zira halkın büyük çoğunluğu özel mülkiyeti ahlaksızlık sayıyor, tepki duyuyordu ortak mülkleri gasp edenlere. Üstelik, kollektif toplumun üst yapı kurumları hala etkinlerdi ve esasında özel mülkiyete duyulan tepkinin meşru zeminini oluşturuyorlardı. Oysa kollektif mülklere el koyanların bir dayanağı yoktu henüz ve meşrulaştıramamışlardı hükümleri altındaki bu özel mülkiyet kavramını. Ancak bu uzun sürmedi ve üretimin fazlasına el koyan bu hakim sınıf kendini ve özel mülkünü koruyacak kurumu ortaya koydu "DEVLET"... Devlet,hakim sınıfın özel mülkünü, mülksüz yığınlara karşı koruma iradesidir. Kollektif mülkiyetin kurumlarına karşı özel mülkiyetin savunucusudur. Tarih bize, devletin doğuşunu böyle tarif etmektedir. Antik Yunan devletinde yönetimde söz sahibi olanların zengin sınıf arasından seçilmesi makbuldü ve esasında Polis dediğimiz organizasyon halkın geneline karşı zenginlik sahibi olanların malını mülkünü koruyan bir güvenlik görevlileri topluluğukonumunda idi.Platon'un Devlet'inde ifade ettiği gibi (Sokrates'in ağzından) devlet seçkin bir azınlık tarafından yönetilmeli ve totaliter bir yöntem izlemeliydi..Roma İmp bakıldığında da kişilerin oy hakkı manidardı, zira ne kadar kalabalık olurlarsa olsunlar toplumun ezilmiş kesimlerini temsil eden vasıfsız piyadelerin oyları, azınlıkda olan süvarilerin ve zırhlı piyadelerin oylarından daha düşük sayılmaktaydı. Peki günümüze kadar hiç birşey değişmedi mi? Elbette değişti ancak temelden değil..Nereden mi biliyoruz ?

"Diyelim ki, Washington'a gidiyorsunuz ve hükümetinizle görüşmek istiyorsunuz. Sizi nezaketle dinleseler bile, asıl sözü geçer kimselerin büyük bankerler, büyük imalâtçılar, büyük tüccarlar, demiryolu şirketleri ile denizyolları şirketlerinin başındaki kimseler olduğunu göreceksiniz. ... Birleşik Devletler Hükümetinin efendileri, Birleşik Devletler kapitalistleri ve imalâtçılarıdır." Woodrow Wilson

"Sivil hükümet, mülkiyetin güvenliğini korumak için kurulduğu sürece, aslında zenginin yoksula karşı veya biraz malı mülkü olanın olmayana karşı savunulması için kurulmuştur." Adam Smith

Peki kimdir Woodrow Wilson? Amansız bir sosyalist, iflah olmaz bir marksist yahut bir anarşist mi?.Hayır, kendisi eski Amerika Birleşik Devletler Başkanıdır..Wilson Prensiplerinden tanıdığımız.. Ya Adam Smith, hayır O'da değil. Zira kendisi Klasik Liberal İktisadın kurucusu sayılır..
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Kapitalist Sistem Ne Kadar Demokratik?

Ana başlıktaki kelimeleri dikkatle incelersek:

Demokrasi:
Çoğunluğun yönetimi[6]
Azınlık haklarını güvenceye alan yönetim;
Fakirin yönetimi;
Sosyal eşitsizliği yok etmeye çabalayan yönetim;
Fırsat eşitliği sağlamaya çalışan yönetim;
Kamu hizmetinde bulunmak için halkın desteğine dayanan yönetim.

Kaynak :

Bu tanım ile kendi ülkenizin demokrasisini aynı görebiliyor musunuz?


Kapitalizm: özel mülkiyetin, üretim araçlarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olduğu ve işlettiği; yatırım, dağılım, gelir, üretim, mal ve hizmet fiyatlarını piyasa ekonomisinin belirlediği sosyal ve ekonomik sistemdir. Bu sistemde genellikle bireylerin ya da grupların oluşturduğu tüzel kişiliklerin ya da şirketlerin emek, yer, üretim aracı ve para (bkz: finans ve kredi) ticareti yapabilmeye hakkı vardır.

Kaynak:

Şimdi kıssadan hisseye geçelim. Demokrasi tanımıyla bizim yaşadıklarımız tutmuyorsa demek ki demokrasi ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. Aba altından sopa göstermenin tek kelime ile ifadesidir. Faşizm bile daha samimi bu demokrasi denilen şeyden. Faşizmi savunuyorlarsa faşistçe davranıyorlar ama bu demokrasi pek samimiyetsiz bir şey. Yıllardan beridir öyle demokratiğiz böyle demokratiğiz dediler bir türlü sözlük anlamını göremedik.
Kapitalizm, pek iyi bir şey değilse demokratiktir kesinlikle(!)
 

Kemancı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Kapitalizmin sonu İslamiyettir. Böylesine acımasız ve katı kuralları olan bir sistemi tam anlamıyla hayata geçirdikten sonra ayakta tutabilmenizin tek yolu vardır oda aynı bu sistemi kurduğunuz gibi aç gözlüleri, hırsızları, vicdansızları, gaddarları sistemden uzak tutmaktır. Bunun da tek yolu şükretmeyi bilen, aza kanaat getiren, isyan etmeyen, birbirlerinin hakkına hukukuna ne olursa olsun saygılı ve çalışkan bir nesil yetiştirmektir. Kan ile elde ettiklerinizi Hoşgörü ile ancak elde tutabilirsiniz. Armagedon, Mehdi, Mesih, 11 Eylül, ardında İslamiyetin yükselişi, Başbakanın Dindar Nesil çıkışı, Altın Nesil Projesi, Dinler Arası Diyalog, Din Eksenli Bir Dünya Oluşturma Çabası... En baştada dediğimiz gibi Kapitalizmin son evresi İslamiyettir.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Kapitalizmin sonu İslamiyettir. Böylesine acımasız ve katı kuralları olan bir sistemi tam anlamıyla hayata geçirdikten sonra ayakta tutabilmenizin tek yolu vardır oda aynı bu sistemi kurduğunuz gibi aç gözlüleri, hırsızları, vicdansızları, gaddarları sistemden uzak tutmaktır. Bunun da tek yolu şükretmeyi bilen, aza kanaat getiren, isyan etmeyen, birbirlerinin hakkına hukukuna ne olursa olsun saygılı ve çalışkan bir nesil yetiştirmektir. Kan ile elde ettikleriniz Hoşgörü ile ancak elde tutabilirsiniz. En baştada dediğimiz gibi Kapitalizmin son evresi İslamiyettir.


İslamiyet ile Kapitalizm bağdaşmaz mı diyorsunuz böylece?
 

Kemancı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Çirkin bir vücudunuz var ise bunu kapatmanın en güzel yolu üzerine sizi daha hoş gösterecek güzel bir elbise giymektir. Kapitalizmin bu çirkinliğini kapatacak güzellik ise İslamiyettir. Bağdaşmaz demiyorum aksine bu sistemi kuranların bu sistemi devam ettirebilmelerinin tek yolu İslamiyettir diyorum.
 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
Kapitalizmin sonu İslamiyettir. Böylesine acımasız ve katı kuralları olan bir sistemi tam anlamıyla hayata geçirdikten sonra ayakta tutabilmenizin tek yolu vardır oda aynı bu sistemi kurduğunuz gibi aç gözlüleri, hırsızları, vicdansızları, gaddarları sistemden uzak tutmaktır. Bunun da tek yolu şükretmeyi bilen, aza kanaat getiren, isyan etmeyen, birbirlerinin hakkına hukukuna ne olursa olsun saygılı ve çalışkan bir nesil yetiştirmektir. Kan ile elde ettiklerinizi Hoşgörü ile ancak elde tutabilirsiniz. Armagedon, Mehdi, Mesih, 11 Eylül, ardında İslamiyetin yükselişi, Başbakanın Dindar Nesil çıkışı, Altın Nesil Projesi, Dinler Arası Diyalog, Din Eksenli Bir Dünya Oluşturma Çabası... En baştada dediğimiz gibi Kapitalizmin son evresi İslamiyettir.
katılmıyorum. öncelikle tarihen İslamiyet değerlendirmesini eksik yaptığınıza inanıyorum. İslamiyet'in bugün egemen olan bir yorumunu İslamiyet tarihinden ayrı olarak yazmanız doğru değildir. İslamiyet şükretme, aza kanaat getirme dini değildir. bunun en bariz örneği kendi tarihinde yatmaktadır. tersine çok eleştirilen İslamiyet çıkışında Mekkeli Aristokratlara karşı kölelerin hareketi olarak başlamıştır. çoğu noktada fikirlerinden taviz vermediği gibi uğruna savaşmıştırda. isyan etmeyen kısmına da katılmıyorum. İslamiyet kendi içinde bile tarihte belki de hiçbir toplumun yaşamadığı kadar isyan yaşamıştır. ancak Karmatileri, İsmailileri, İslam'ın heteredoks batıni nüvelerini İslam'dan ayrı tutup İslam ortodoksisini yegane İslam kabul eden bakışa göre İslamiyet değerlendirmesi nesnel olamadığı gibi kısır bir tartışmanın da esaslı sorunlarını yaşamaktadır. İslamiyet esasında bile mülkiyet konusunda tartışmalar yaşanmıştır. Ebu Zerr ile Muaviye'nin tartışmasını okumak yeterlidir.

tekelci kapitalizmin yayılmacılık için İslamiyet'i yahut herhangi bir dini kullanması yahut çarpıtması başka bir şeydir, kapitalizmin sonu İslamiyet'tir demek başka bir şeydir.
 

Kemancı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Ebu Zerr ile Muaviye döneminde kapitalist sistem olduğunu pek sanmıyorum. Genel anlamlarıyla her ekonomik sisteme empoze etmeniz gereken bir dini sisteme mutlaka ihtiyaç duyulacaktır. Kapitalist sistemin eğer bir kural koyucuları yada sistemi ortaya çıkaran, geliştiren veya bugünkü haline getirine bir grup olmamış olsaydı dediklerine katılırdım. Bir binayı yapmak değil mesele, asıl sorun onu ayakta tutabilmek ve yarına taşıyabilmekte. Eğer Kapitalist sistem kendisini koruyacak, ana kolanlar arasına yardımcı, güçlendirici katmanlar katmak istiyorsa bunu sadece ve sadece inanç sistemi olarak İslamda uygulayabilir. Kapitalist sistemin tıkandığı aşikar, belli bir elit grubun oluşması için acımasız katı kurallar ve savaşlara ihtiyaç vardı. O elit şimdi oluştu, yine belki savaşlar olacak, yine çıkar çatışmaları olacak ama günün teknolojisinde ucu açık bir savaşı kimse istemez. Avrupa'nın değer yargılarına baktığınızda gün doğmadan iş için yollara düşmek, kesin bir adalet, herkesin kanunların önünde eşit olması, sosyal bir devlet yapısına sahip olmakla en önemlisi şeriatın kestiği parmak acımaz misali kanunların sıfır tolerans ile zengininden fakirine toplumun her kesimine sıkı sıkıya uygulanması. İslamiyeti gerçek anlamıyla yorumlarsanız Avrupa'nın bunu nasıl uyguladığını daha rahat görürüz. Güçsüz toplumların örnek alacağı tek yer kendisinden güçlü ve kendisine hükmeden toplumların değer yargıları ile yönetim şekilleridir. Osmanlı 700 sene Avurapa'da sadece askeriyle kalmadı, tüm değer yargıları ile kaldı. Avrupalı çok şey öğrendi Türklerden. Kapitalist sistemi sadece elitlerin tekelinden kurtarır daha alt katmanlara yayabilirseniz bu sistemi ayakta tutarsınız. Yoksa kırılma noktası geldiği zaman bir gecede tüm bankaların yakıldığına, rejimlerin çöktüğüne, para akışının tıkandığına, parlamentoların basılarak iç savaşların çıkması hiçte kaçınılmaz değil. Türkiye'de çok ciddi krizlerde kimse başka ülkelerdeki gibi her tarafı yakıp yıkmadı, sokaklara dökülmedi, yağma yapmadı. Bunun sebebi sizce Müslümanlığımızla hayata bakış açımızla hiçmi alakalı değil. Olmayan komşusuyla paylaştı, birbirine destek çıktı, kader dedi, kısmet dedi, bir kuru soğan dedi. Bugün çokmu iyiyiz, hayır değiliz ama eskisine göre daha iyiyiz. Biz bu ülkede herşeye alıştığımız için sıradan geliyor bazı şeyler, bize sıradan gelen şeylere ise dışardan bakanlar ağzı açık izliyor. Göreceksiniz kapitalist düzenin aktörleri İslamiyet'in önünü açacaklar, açmak zorunda kalacaklar.
 

Kemancı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Hadi bir adım daha öteye götürelim tartışmayı. Ben diyorumki Assolistler en son çıkar. Kapitalis sistemin asıl kurucuları dünyaya İslam'ı egemen kılmak isteyen kişilerdir. Çünkü onlar sistemin tıkanma noktasını ve sonunda ne olacaklarını çok iyi biliyorlardı. Bizim asıl aktör sandığımız kişiler bu sistemin sadece figüranları, asıl kuranlar ise sıranın kendilerine gelmesi için bir köşede sessiz sedasız, sabırla bekliyorlar.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
kapitalist toplumda demokrasi kavramı söz konusu olunca, hemen ''kimin için?'' diye sormak gerekir... ekonomik, sosyal ve siyasal çıkarları birbirine taban tabana zıt olarak iki temel sınıfa bölünmüş olan bir toplumda; üstelik devlet aygıtı bu sınıflardan birinin elinde bir egemenlik aygıtı olarak kullanılırken, toplumun tümü için demokrasi istemek/beklemek/hayal etmek...vb...tümüyle ve tam anlamıyla ''olanaksızı'' istemek, demektir... eğer herkes için demokrasi isteniyorsa, bunu sağlamanın olanaklı tek yolu, toplumdaki, nesnel olarak uzlaşmaz sınıfları ortadan kaldırmaktır... kapitalizm, asla gerçek anlamda demokrasiyle uzlaşamaz... ama toplumun diğer sınıf ve katmanları üzerinde kurduğu diktatörlüğü, hukuk devleti,insan hakları,sosyal devlet..vb..çeşitli söylemlerle allayıp pullayarak 'demokrasi' diye yutturabilir...
 

fikri hür

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 May 2012
Mesajlar
6
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
islamiyet ile kapitalizm arasında bir ilgi göremiyorum. en basitinden müslümanın malı müslümana helal diyoruz mesela. bu ne demektir? bu şudur; islamiyet aslında mal mülk ayrımı gözetmiyor. tabiki şahsi bir takım eşyalarımız olacaktır ancak islam fazla olan malınızı paylaşın diyor aslında. kapitalizm ise sömürü düzenidir. güçsüzler ezilir, güçlüler kazanır. dolayısıyla islamiyet ile kapitalizm bağdaşmaz. teorileri birbirinden çok farklı çünkü. islamiyet hümanist felsefeye dayanır ama kapitalizmde pragmatizm vardır. elma ağacının altında armut aramaya benziyor bu.
 

Kemancı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 May 2012
Mesajlar
11
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Ekonomik şartlar bu kadar acımasız devam ederse yakında herkes aldığı maaşı direk banka kredilerine, kredi kartlarına ve zorunlu faturalarına yatırmak mecburiyetinde kalacak. İnsanlar zorunlu temel ihtiyaçlarını dahi en asgari düzeye çekecekler. Kimse yırtılmadan kıyafet almayacak, ikinci bir takım, ikinci bir gömlek, bayramlık seyranlık almayacak, mobilyaların değiştirilme süresi iki katına çıkacak, teknolojik olarak sadece işini gören ürünlere yönelecek, lüks tüketimden isstese bile uzak durmak mecburiyetinde kalacak. Bunun sonucunda devamlı bir sirkülasyon olmaması sebebiyle büyük teknoloji şirketleri batacak, gıda sektörü büyük darbe alacak, tekstil sektörünün büyük kısmı batacak, turizm sektörü beklenenin çok altında olacak, kendi geçim derdine düşen kişiler başkaları pek umrunda olmadığından eskisi gibi kimseyi sokaklara düşürüp savaşta çıkartamayacaklar, belli süre sonra büyük bankalar geri ödenmeyen krediler sebebiyle batacak, herkes birbirine borçlu olduğundan artık kimin ne kadar borcunun olduğu kimsenin umrunda da olmayacağından piyasalardaki güven sarsılacak, insanlar daha bir boş vermişlik içine düşecek, mevcut şartlar içerisinde istediği hayat standardına ulaşamayacağını anlayan kitleler kısa yoldan zengin olmanın yolunu arayacaklar, suç oranlarında patlama yaşanacak, ekonomik çıkmazdan başını kaldıramayan aileler çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamaktan çok günü döndürmenin derdinde olacaklarından gereken ilgiyi gösteremeyecekler, aile düzeni temelinden sarsılacak, aile baskısı ve yönlendirmesinden eksik kalan kişiler kendi bildiklerini okuyacaklar, kızlar popüler kültürün etkisiyle daha iyi bir yaşam standardı için en kestirme yoldan bedenlerini satışa çıkaracak, fuhuş artacak, uyuşturucu kullanımı artacak, fakirin üstü denilen kısım çok sıkışınca orta kesimdeki yakınlarından destek isteyecek, bir müddet sonra orta kesimde aynı duruma düşecek, her sınıf bir üst sınıfı kendine doğru çekince sınıf farklılığı ortadan kalkacak, tüm toplum geliri ile doğru orantılı olarak aynı borç miktarına sahip olacak, kimse kimseye misafirliğe gitmeyecek, kimse kimsenin derdini dinlemeyecek, derdini anlatacak kimsede bulamayacak, insanlar arasındaki güven bitecek, ilişkiler çıkara dayalı olacak, toplum siyasetten, ekonomiden herşeyden elini ayağını çekecek, yönetim belli elit grupların eline geçecek, sendikalar önemsizleşecek, insanlar tamamen bir kronik deprasyon haline bürünecek... Alttakilerin verecek üsttekilerin ise alacak birşey kalmadığında sistem tıkanacak, tüm para akışı duracak. Herşey kilitlenecek. İşte bu noktada yeni bir dünya düzenine ihtiyaç duyulacak. Elitler toplanarak yeni düzeni konuşacaklar. Aynı alt tabakanın üsttekini aşağıya çekmesi gibi, bu sefer tabakalar değişim için birbirlerine baskı yapacaklar. Dünyanın en üst tabakasına karşı alt tabakalar birleşerek kralı öldürmeye karar verecekler. Üçgen yapılanması yerine yatay dikdörtgen yapılanma modeline, birden fazla denetçinin ve aktörün olduğu, daha paylaşımcı, daha şeffaf, insanları ekonomik olarak sistemin dönmesi için ihtiyaç olan düzeyde tutmaya yönelik önlemler alınaacak. Bozulan aile yapısını, toplum yapısını, ekonomik yapıyı, siyasi yapıyı, ahlaki yapıyı yeniden inşa etmek için ise maneviyata yani dine yönelinecek. Dinler arasında tüm bu hepsine hitap edecek tek sistem İslam olduğundan İslam Ahlakı üzerinden yeni bir dünya düzeni kurulacak. Kapitalizmin sonu İslam derken herkes elbetteki Müslüman olmayacak. Kapitalizmin kökü İslam Ahlakıyla kazınacak...
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
..üzerinden yeni bir dünya düzeni kurulacak. Kapitalizmin sonu İslam derken herkes elbetteki Müslüman olmayacak. Kapitalizmin kökü İslam Ahlakıyla kazınacak...

Önceki mesajınızda islamı kapitalizmi güzel gösteren bir elbise olarak betimlemişsiniz..Yani süslü bir kabuk..Şimdi de kapitalizmin kökünü islam ahlakı kazıyacak diyorsunuz?Üstelik tek sistem hangi açıdan , hangi ölçüte göre "İslam"?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Burada demokrasiden ne algilandigi onemlidir. Bir somuru yoneten yonlendiren ve verilen haklar ozgurlukledr ve de taninan olanaklar acisindan kapitalist sistem; emperyalizmin dis olanaklarini somuru olanagini bulabildigi anlamda havuc donemini yasar. Ne zaman bu olanagi bulamaz iste o zaman sopa yani diktator yuzunu gostermeye baslar.

Cunku algi olarak demokrasi, taninan hak ve ozgurlukler demektir. Eger ortada bunu taniyan bir otorite ve guc varsa; bu zaten demokrasi degil; onun tanidigi demokrasidir. Buradaki demokrasi anlayisi, sadece otoritenin ve gucun izin verdigi kadar olan bir demokrasidir.

Bu demokrasi de, ulkeden ulkeye toplumdan topluma emperyalist sistemde aldiklari yere konuma gore degisir.

Burada onemli olan ve algilanmasi gereken; emperyalist olan kapitalizmin iki farkli demokratik yuzudur. Kendi ulke ve toplumunu sorunsuz yonetmek adina disa acilimda demokrasiyi politik ve ekonomik saldiri ve cikar araci olarak kullanir ve bunu da sanki o ulkelere disaridan demokrasiyi getiriyormus gibi gostererek yapar.

Butun bunlarin isiginda sistemlerin degil; zihinlerin demokrasi algisi onemlidir. Sonucta zihinlerde cikar, sadece kendini dusunme ve baskasinin sirtindan gecinme varsa; sistem ne olursa olsun ortada gostermelik ve demokrasiyi taninan adina bir demokrasi vardir.

Zaten demokrasinin varligi onun veren icin gecerlisdir. Ustune demokrasi uygulanan zaten bu sinirlarin bunyesinde hareket etmeye mahkum edilir.
 

leprechaun

Üye
Yeni Üye
Katılım
15 Ocak 2012
Mesajlar
150
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
40
kemancı' Alıntı:
Ebu Zerr ile Muaviye döneminde kapitalist sistem olduğunu pek sanmıyorum. Genel anlamlarıyla her ekonomik sisteme empoze etmeniz gereken bir dini sisteme mutlaka ihtiyaç duyulacaktır. Kapitalist sistemin eğer bir kural koyucuları yada sistemi ortaya çıkaran, geliştiren veya bugünkü haline getirine bir grup olmamış olsaydı dediklerine katılırdım. Bir binayı yapmak değil mesele, asıl sorun onu ayakta tutabilmek ve yarına taşıyabilmekte. Eğer Kapitalist sistem kendisini koruyacak, ana kolanlar arasına yardımcı, güçlendirici katmanlar katmak istiyorsa bunu sadece ve sadece inanç sistemi olarak İslamda uygulayabilir. Kapitalist sistemin tıkandığı aşikar, belli bir elit grubun oluşması için acımasız katı kurallar ve savaşlara ihtiyaç vardı. O elit şimdi oluştu, yine belki savaşlar olacak, yine çıkar çatışmaları olacak ama günün teknolojisinde ucu açık bir savaşı kimse istemez. Avrupa'nın değer yargılarına baktığınızda gün doğmadan iş için yollara düşmek, kesin bir adalet, herkesin kanunların önünde eşit olması, sosyal bir devlet yapısına sahip olmakla en önemlisi şeriatın kestiği parmak acımaz misali kanunların sıfır tolerans ile zengininden fakirine toplumun her kesimine sıkı sıkıya uygulanması. İslamiyeti gerçek anlamıyla yorumlarsanız Avrupa'nın bunu nasıl uyguladığını daha rahat görürüz. Güçsüz toplumların örnek alacağı tek yer kendisinden güçlü ve kendisine hükmeden toplumların değer yargıları ile yönetim şekilleridir. Osmanlı 700 sene Avurapa'da sadece askeriyle kalmadı, tüm değer yargıları ile kaldı. Avrupalı çok şey öğrendi Türklerden. Kapitalist sistemi sadece elitlerin tekelinden kurtarır daha alt katmanlara yayabilirseniz bu sistemi ayakta tutarsınız. Yoksa kırılma noktası geldiği zaman bir gecede tüm bankaların yakıldığına, rejimlerin çöktüğüne, para akışının tıkandığına, parlamentoların basılarak iç savaşların çıkması hiçte kaçınılmaz değil. Türkiye'de çok ciddi krizlerde kimse başka ülkelerdeki gibi her tarafı yakıp yıkmadı, sokaklara dökülmedi, yağma yapmadı. Bunun sebebi sizce Müslümanlığımızla hayata bakış açımızla hiçmi alakalı değil. Olmayan komşusuyla paylaştı, birbirine destek çıktı, kader dedi, kısmet dedi, bir kuru soğan dedi. Bugün çokmu iyiyiz, hayır değiliz ama eskisine göre daha iyiyiz. Biz bu ülkede herşeye alıştığımız için sıradan geliyor bazı şeyler, bize sıradan gelen şeylere ise dışardan bakanlar ağzı açık izliyor. Göreceksiniz kapitalist düzenin aktörleri İslamiyet'in önünü açacaklar, açmak zorunda kalacaklar.
bu yazdıklarınızda doğruluk payı hatırı sayılır cinsten olsa da bana cevap omuş olmuyor gibi gözüküyor.

siz kapitalizmin sonunun İslamiyet olduğunu söylediniz, sebep olarakta: "Bunun da tek yolu şükretmeyi bilen, aza kanaat getiren, isyan etmeyen, birbirlerinin hakkına hukukuna ne olursa olsun saygılı ve çalışkan bir nesil yetiştirmektir." cümlesini sundunuz. benim Ebu Zerr ve Muaviye örneğim sizce kapitalizm ile İslamiyet ilişkisi üzerine midir? yoksa sandığınız gibi İslamiyet'in sadece sizin tanımladığınız gibi olmayıp, şükredip aza kanaat getirmek yerine isyan eden, yönetime başkaldıran bir yönününde olduğunu göstermek için midir?

araştırın bakalım, Hıristiyan toplumlarında ki dini görünümlü ayaklanmalar mı fazladır müslüman topraklarda ki dini görünümlü ayaklanmalar mı fazladır?

gelelim bu yazdıklarınıza. Osmanlı'nın Avrupa'da asırlarca kalması elbette ki askeri başarısı ile değil değer yargılarıyladır. ancak sizin bundan ne anladığınızı merak ettim. siz değer yargıları ile neyi kastediyorsunuz?

ve Türkiye'de ekonomik krizlede halkın yağma yapmamaları ile isyan etmemelerini karıştırmayınız lütfen. Türkiye geleneğinde isyan çok eskilere dayanan bir gelenektir. yakın tarihimizde de ekonomik krizler sonrası isyanlar ve örgütlü eylemler çokçadır. yağma bu toprakların geleneğinde yoktur. bir Arap adeti olarak Anadoluya sokulan yağma kültürü Cumhuriyet ile Türk geleneklerinin öne çıkarılmasından sonra neredeyse kalmamıştır.

katılıyorum, Türk töresinde idareciye bağlılık, isyankar olmamak, kıt kanaat yaşamak vs var. ancak Anadolu'yu sade Türk kültüründe sanmakta, meseleyi sadece bir toplumun genlerinde aramakta hatalı olacaktır. İslam'ın ortodoks akımı kapitalizm için elverişli gözüksede bu topraklarda kadim heteredoks İslam geleneği de kapitalizme karşı potansiyel bir tehdit olarak da durmaktadır. İslam ateşiyle oynamaya kalkan Batı kapitalizminin bundan önce aleviliği asimile etme çabaları da bundandır.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst