insanın gerçek doğası bireyde mi yoksa türde mi saklıdır?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde cogito tarafından oluşturulan insanın gerçek doğası bireyde mi yoksa türde mi saklıdır? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,794 kez görüntülenmiş, 6 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı insanın gerçek doğası bireyde mi yoksa türde mi saklıdır?
Konbuyu başlatan cogito
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan cogito

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
varoluşun türsel boyutuyla birey olma boyutu arasındaki kaçınılmaz tezatın sonucu şekillenen bir varlık insan.bu da insanın kötü bir kaderi...

Meşa Selimoviç 'in Derviş ve Ölüm adlı kitabından alıntıdır;
Uzamın yalnız gözle görebildiğimiz kadarı bizimdir; biz ise bütünüyle ona aitiz. O bizi yorar, korkutur, çağırır, kovar.Bizi gördüğünü sanırız, o ise bizimle ilgilenmez bile.Ona egemen olduğumuzu söyleriz, oysa, yalnız bize gösterdiği hoşgörüden yararlanmışızdır.Yeryüzünün bize eğilimi yoktur.Şimşekler, dalgalar bizim için değildir.Biz onların içindeyiz. Kendi öz yurdu yoktur insanın.O, kör güçlerden aşırır yurdunu.Yeryüzü mutsuzluktan başka bir şey vermeyen şaşılası nesnelerin konutu olabilir yalnız, kimsenin olmadığı gibi, bizim de değildir. Ele geçirdiğimiz dünya değil, ayağımızı koyacak bir parça yer, dağ değil, gözümüzdeki resim, deniz değil, oynak sertliği ve üzerindeki yansımasıdır.
Bir şey içinde bir şey değil, çevremizdekilerle eşit olamayn, aynı olmayan, birleşmeyen varlığımızla bir şey içinde bir hiçiz biz. İnsanın gelişimi, insanın kendisi hakkındaki bilincinin yitirilmesine doğru ilerlemeliydi. Dünya da ay gibi yerleşilip barınılabilecek bir yer değildir. Başka yapılacak bir şey olmadığı için, gerçek brınağımız dünyadır diye, kendikendimizi aldatıyoruz. Anlayışsız ve obur kimseelr için iyi bir yerdir dünya. Belki de geri dönmek, yalnızca göç etmektedir insanın çıkış yolu.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
insan ve doğa çok ayrı olmadıkları gibi yan yana geldiklerinde farklı bir olguya dönüşüyorlar; "insan doğası" denildiğinde ise iş tamamen karmaşık bir hal alıyor; "insan" ve "doğa"
..
küçük bir atıf yaptım yalnızca, siz formunuzda söylemek istediklerinizi sürdürün ve izleyeceğim. saygılarımla
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Belkide yaşam insana uygun değildir.Çünkü doğasından gelen her türlü özelliği, iradesiyele sınırlaması veya yok etmesi gereken özellikler haline gelmiştir.Aşkın salt nedeni üreme ihtiyacı mıdır? Yoksa gerçekten de duygu, düşünce, fikir birliği vs.. şeklinde açıklanabilir mi? Ya da doğru olan hangisidir.Yeme içme yaşamamız için gereken bir eylem olmak yerine insanların dünyasında önemli bir zevk unsurudur barınma da keza öyle.
Yani insan içgüdüleriyle hayata bağlanırken içgüdülerine yüklediği anlamlarla hayattan kopuyor.Kimisi için varoluştan kopmak belki de insan olmanın önkoşulu geride kalan mutsuz azınlığın aksine. Varlığı çitlerle koruyayım derken dönüp dolaşıp o çitlere dayanmak koltuk değneği yapıyor yarattığımız anlamları. Onlarsız yürüyemez oluyoruz.Sanki ince bir çizgi var salt bir canlı olmakla insan olmak arasında.Çitin içindekiler ve dışındakiler çatışmaya başladığında koltuk değnekleri alıp başını gidiyor. O zaman bir boşluktur geriye kalan tek şey.Çıplak varoluşu, boşluğudur insanın ancak alışkanlıklarıyla doldurabileceği.Alışkanlıklar da anlamıdır yaşamın anlamı da koltuk değnekleridir bir gün apansız kaybedebileceğimiz.Ya da koltuk değneksiz ayakları üzerinde özgürce yürüyüşüdür insanın özüne doğru.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Bu soruyu biraz daha acabilir misiniz? Insanin gercek dogasi bireyde mi yoksa turde mi derken bireyi anlayabiliyorum da turden kastiniz nedir?
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Sevgili Majör,
İnsan bir canlı türüdür ve aynı zamanda bireydir de.Hem bir tür olan topluluğun üyesi hem de ayrı bir birey.Dolayısıyla tür olmasından getirdiği birtakım özellikler ve birey olmasından getirdiği birtakım özellikler vardır.Örneğin;
Schopenhauer aşk konusu hakkında şöyle demiş; Bütün aşk serüveninin gerçek amacı, her ne kadar söz konusu kişiler bunun farkında olmasa da, belli bir varlığın dünyaya getirilmesidir.Bu bakış açısına göre ki ben buna katılıyorum, aşık olmamızın arzu duymamızın nedenini(yani bir canlı dünyaya getirmeyi) biz bir sonuç ve kendi bilişsel tercihimiz olarak yaşıyoruz.
Schopenhauer bakış açısıyla, bizler gerçekte sadece genel amaçları takip ederken bireyi ilgilendiren amaçları mı takip ettiğimizi zannediyoruz?
Doğamızdan getirdiğimiz her türlü içgüdümüzü kontrol ederek, doğamıza aykırı kurallar koyarak, sınırlandırarak ve daha da önemlisi anlamlandırarak mı yaşamalıyız yoksa bu insan doğasına aykırı mıdır?
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Insan ozunde iyi ve yetkin bir varlik degildir. Tatminsiz, merhametsiz, tamahkar ve kotucul bir varliktir. Insanin butun uzlasimsalliginin ve buna bagli olarak ortaya cikartilan tum degerler, dunyanin asil gercegini gormemizi engellemek icin gelistirilmis araclardan baska birsey degildir. Insana gore gorusunun arkasindaki ciplakligi gormekten ziyade, dunyanin amacsiz, anlamsiz, bos ve hayatin gerceklerini teshis etmekten kacindigi icin; yuzeysel kalmayi, rahatlik veren dusunceleri siginmayi, ortalama degerlerle yasamayi yegeler.
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Erich fromm dan alıntıdır

''İnsanın doğası için yeterli bir tanım bulmanın zorluğu şu ikilemde yatmaktadır: insanın özünü oluşturan belli bir madde olduğunu varsayarsak, ortaya çıktığı andan itibaren insanda hiçbir temel değişikliğin olmadığı anlamına gelen evrimci ve tarihsel olmayan bir görüşü kabul etmeya zorlanırız. En ilkel atalarımızla tarihin son dört ile altı bin yılı içinde ortaya çıkan uygar insan arasında korkunç bir fark olduğu gerçeği karşısında bu görüşü savunmak zordur. Öte yandan evrimci bir kavramı benimseyip insanlığın sürekli olarak değitiğine inanırsak, insanın doğası ya da özü denen şeyden geriye ne kalır? Bu ikilem, insanın siyasi hayvan(Aristotle), ümit veren bir hayvan(Nietzsche) ya da öngörü ve hayal gücüyle üretebilen bir hayvan(Marx) olarak nitelendiği tanımlarla da çözülmez; bu tanımlar, insanın temel niteliklerini dile getirir, ancak insanın özüne gönderme yapmaz.
Bu ikilemin, insanın özünün belli bir nitelik veya madde(öz) olarak değil, insan varoluşuna yapısal olan bir çelişki olarak tanımlanmasıyla çözümlenebileceğine inanıyorum. Bu çelişki iki olgular grubunda bulunur: 1-İnsan hayvandır, ama içgüdüsel donanımı, diğer bütün hayvanlara kıyasla, eksiktir ve nesnek ihityaçlarını giderecek araçları üretmediği ve dili ve aletleri geliştirmediği sürece yaşamını sürdürmesine yeterli değildir.
2-İnsan, diğer hayvanlar gibi, anlık, pratik amaçlarına ulaşması için düşünce sürecini kullanmasını sağlayan zekaya sahiptir; ama insanın, hayvanlarda bulunmayan bir başka bir başka zihinsel özelliği daha vardır. o kendinin, geçmişinin, geleceğinin(ölümünün), küçüklüğünün, güçsüzlüğünün farkındadır; başkalarının (dostlar, düşmanlar ya da yabancılar olarak) farkındadır. Diğer yaşam biçimlerini aşmıştır, çünkü yeryüzünde ilk kez o, kendinin farkında olan bir yaşamdır. İnsan, kazalarına ve yasalarına tabi olduğu doğanın içindedir, yine de hayvanı doğanın bir parçası (doğayla bir) kılan farkında olmama durumunda olmadığı için doğayı aşar.İnsan, hem doğanın tutsağı olup, hem de düşüncelerinde özgür olma aarsındaki; hem doğanın bir parçası, hem de sanki bir hilkat garibesi olma; doğanın ne tam içinde, ne de tam dışında olma aarsındaki ürkütücü çatışmayla karşı karşıyadır. Kendinin farkında oluşu insanı dünyadan kopuk, yalnız ve korkak bir yabancı yapmıştır.'' ERİCH FROMM- Sevgi ve Şiddetin Kaynağı-
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst