- Konbuyu başlatan
- #1
P
Pyramos
Ziyaretçi
İmandaki şüphe unsuru, Kierkegaard’ın sisteminde varoluşsal bir değere sahiptir.
Dinamik bir iman anlayışını benimseyen Kierkegaard için şüphe, insanın imanın objesiyle
sürekli ve canlı bir ilişkiye girmesini sağlamaktadır. Şüphe, cesaret, risk ve gerilim öğelerini
de içinde barındırmaktadır. Genel anlamda Kierkegaard sisteminde iman önermelerinin
yapısının da getirdiği bir zorunlulukla dinamik iman anlayışını benimsemiştir.
İmanın iki ucu vardır. Bir tarafta imanın objesi olan Tanrı, diğer taraftan bu ilişkiyi
gerçekleştiren insan. Bu iki uçlu ilişki hem kesinlik taşımakta hem de içinde bir şüpheyi
barındırmaktadır. Tillich’e göre, “imanın ilişkide olduğu Sonsuz, bir sonlu varlık tarafından
tecrübe edildiği sürece iman kesin değildir.. Suje tarafından idrak edilen Sonsuz, kesindir.
Bunda bir şüphe yoktur. Şüphe, onu idrak eden sujeden kaynaklanmaktadır. Sujenin sınırlı
kapasitesiyle iman objesini tüm gerçekliği içinde idrak etmesi mümkün değildir. Bundan
dolayı iman ilişkisinde bir taraf hep sınırlı olacağından şüphe de onun ayrılmaz bir parçası
olacaktır.
İman, geçici yaradılışlı insanın eylemidir. İnsanın fâni özellikleri dolayısıyla bir takım
sınırlamaları vardır. Bu sınırlamalar, iman eyleminde şüphe öğesinin doğmasına neden
olmaktadır. İman, hem kesinlik öğesini hem de şüphe öğesini içinde barındırır.
Kişinin, görünmeyen Aşkın Varlık ile girdiği ilişki var olan her şeye bir meydan
okumadır. Meydan okuma bir cesarettir. Ve onda başarısızlık imkanı da vardır. Meydan
okuma, alınan bir risktir. Bu eylemin sonunda kişi, umutsuzluğa düşebilir. İman eyleminin
başarısızlıkla sonuçlanması insan için büyük bir yıkımdır. Meydan okuma ile kişi büyük bir
risk almıştır. Alınan riskin artması imanın derecesini yükseltmektedir. İmanın yapısında
sürekli bir tetikte olma vardır. “Ne kadar çok risk alınırsa o kadar yoğun iman olur. Ne kadar
nesnel güvenlik varsa o kadar az içsellik olur...
Sürekli bir ihtimal durumunun devam
etmesi söz konusudur. İman elinizde duran kumların, parmaklarınızı fazla açtığınızda
elinizden kayması halidir. İman, kumların elinizden kaymaması için sürekli harcanan bir çaba
halidir. “Kesinlik imanın, en kötü düşmanıdır.. Kesinliğin, iman alanında işlevsellik
kazanması imanın yapısı itibariyle mümkün değildir.
Kierkegaard’ın sisteminde iman, sürekli bir oluş halidir. Her adımın varoluşsal bir
önemi vardır. Bunun için yapılan her hamle alınan bir risktir. Bu riskin imana yönelip
yönelmeyeceği konusunda bir kesinlik yoktur. “Risksiz iman olmaz. İman özellikle nesnel
belirsizlik ve bireyin içindeki sonsuz tutku arasındaki zıtlıktır..
İmanın objesinden değil de
imana yönelen sujeden kaynaklanan risk, imandan ayrı düşünülemez. Kierkegaard’da
bilinmeze yapılan hamle değerlidir. İnsan, bilmediği bir alana yalnızca Tanrı’ya duyduğu
güvenle hamle yapmaktadır; ancak bu adımın imanla sonuçlanacağı yönünde bir garanti
yoktur.
Kierkegaard’ın iman anlayışında cesaret, önemli bir yer tutmaktadır. Cesaret, iman
riskiyle ilişkili olan bir unsurdur. İmanda mevcut bulunan risk, cesareti de beraberinde
gerektirmektedir. Cesaret olmaksızın şüphe imanda bulunmaz. Şüpheyi iman unsuru olarak
kabul edebilmek için mutlaka cesaretin bulunması gerekmektedir. İmandaki cesaret, şüpheye
rağmen iman önermelerinin kabul edilebilmesidir. Bir anlamda büyük bir risk alınarak imanın
objesine teslim olmaktır. Yani bu kişinin, “Tanrı olamaz, bütün deliller onun aleyhine; fakat
ben yine de inanıyorum diyerek risk alması ve Tanrı’ya teslim olmasıdır.
Kierkegaard için alınan risk, imanın bir göstergesidir. “En büyük risk en büyük
imandır.
Böylesi bir iman anlayışı iman önermelerinin makul zeminde izahının
yapılamıyor olmasından kaynaklanmaktadır.
İmanın yapısında olan şüpheyi hem Descartes’in ortaya koyduğu metodik şüpheden
hem de septiklerin ortaya koyduğu şüpheden ayırmak gereklidir. Metodik şüphe bilimsel
araştırmalar için gereklidir ve Kierkegaard’ın sisteminde benimsediği şüpheden farklıdır.
Septik şüphe ise mantık örüntüsüyle çürütülemeyecek olan bir tavır alıştır. Bu şüphenin temel
özelliği, “fark ettirici” olmasıdır. “Her iman eyleminde zımni (olarak var) olan şüphe ne
metodolojik ne de septik şüphedir. O, her riske eşlik eden şüphedir.
kadar götürebilmektedir.
Kierkegaard’ın kullandığı şüphe ise egzistansiyalist şüphedir. Bu,
mahiyetin içindeki şüphedir. Yani iman önermelerinin bünyesinde taşıdığı, onun asli unsuru
olan şüphedir.
Bu şüphe, yani egzistansiyalist şüphe, imanın mahiyetinde bulunduğu için zihin,
sürekli bir gerilim halindedir. Kierkegaard’a göre bu durum zihnin her an tetikte olmasını
sağladığı için yararlıdır. devamlı yaşamasını sağlar. Şüphenin, iman önermelerinin içinde bulunması iman eyleminde
her zaman var olan bir öğe olarak düşünülmelidir….
Dinamik bir iman anlayışını benimseyen Kierkegaard için şüphe, insanın imanın objesiyle
sürekli ve canlı bir ilişkiye girmesini sağlamaktadır. Şüphe, cesaret, risk ve gerilim öğelerini
de içinde barındırmaktadır. Genel anlamda Kierkegaard sisteminde iman önermelerinin
yapısının da getirdiği bir zorunlulukla dinamik iman anlayışını benimsemiştir.
İmanın iki ucu vardır. Bir tarafta imanın objesi olan Tanrı, diğer taraftan bu ilişkiyi
gerçekleştiren insan. Bu iki uçlu ilişki hem kesinlik taşımakta hem de içinde bir şüpheyi
barındırmaktadır. Tillich’e göre, “imanın ilişkide olduğu Sonsuz, bir sonlu varlık tarafından
tecrübe edildiği sürece iman kesin değildir.. Suje tarafından idrak edilen Sonsuz, kesindir.
Bunda bir şüphe yoktur. Şüphe, onu idrak eden sujeden kaynaklanmaktadır. Sujenin sınırlı
kapasitesiyle iman objesini tüm gerçekliği içinde idrak etmesi mümkün değildir. Bundan
dolayı iman ilişkisinde bir taraf hep sınırlı olacağından şüphe de onun ayrılmaz bir parçası
olacaktır.
İman, geçici yaradılışlı insanın eylemidir. İnsanın fâni özellikleri dolayısıyla bir takım
sınırlamaları vardır. Bu sınırlamalar, iman eyleminde şüphe öğesinin doğmasına neden
olmaktadır. İman, hem kesinlik öğesini hem de şüphe öğesini içinde barındırır.
Kişinin, görünmeyen Aşkın Varlık ile girdiği ilişki var olan her şeye bir meydan
okumadır. Meydan okuma bir cesarettir. Ve onda başarısızlık imkanı da vardır. Meydan
okuma, alınan bir risktir. Bu eylemin sonunda kişi, umutsuzluğa düşebilir. İman eyleminin
başarısızlıkla sonuçlanması insan için büyük bir yıkımdır. Meydan okuma ile kişi büyük bir
risk almıştır. Alınan riskin artması imanın derecesini yükseltmektedir. İmanın yapısında
sürekli bir tetikte olma vardır. “Ne kadar çok risk alınırsa o kadar yoğun iman olur. Ne kadar
nesnel güvenlik varsa o kadar az içsellik olur...
Sürekli bir ihtimal durumunun devam
etmesi söz konusudur. İman elinizde duran kumların, parmaklarınızı fazla açtığınızda
elinizden kayması halidir. İman, kumların elinizden kaymaması için sürekli harcanan bir çaba
halidir. “Kesinlik imanın, en kötü düşmanıdır.. Kesinliğin, iman alanında işlevsellik
kazanması imanın yapısı itibariyle mümkün değildir.
Kierkegaard’ın sisteminde iman, sürekli bir oluş halidir. Her adımın varoluşsal bir
önemi vardır. Bunun için yapılan her hamle alınan bir risktir. Bu riskin imana yönelip
yönelmeyeceği konusunda bir kesinlik yoktur. “Risksiz iman olmaz. İman özellikle nesnel
belirsizlik ve bireyin içindeki sonsuz tutku arasındaki zıtlıktır..
İmanın objesinden değil de
imana yönelen sujeden kaynaklanan risk, imandan ayrı düşünülemez. Kierkegaard’da
bilinmeze yapılan hamle değerlidir. İnsan, bilmediği bir alana yalnızca Tanrı’ya duyduğu
güvenle hamle yapmaktadır; ancak bu adımın imanla sonuçlanacağı yönünde bir garanti
yoktur.
Kierkegaard’ın iman anlayışında cesaret, önemli bir yer tutmaktadır. Cesaret, iman
riskiyle ilişkili olan bir unsurdur. İmanda mevcut bulunan risk, cesareti de beraberinde
gerektirmektedir. Cesaret olmaksızın şüphe imanda bulunmaz. Şüpheyi iman unsuru olarak
kabul edebilmek için mutlaka cesaretin bulunması gerekmektedir. İmandaki cesaret, şüpheye
rağmen iman önermelerinin kabul edilebilmesidir. Bir anlamda büyük bir risk alınarak imanın
objesine teslim olmaktır. Yani bu kişinin, “Tanrı olamaz, bütün deliller onun aleyhine; fakat
ben yine de inanıyorum diyerek risk alması ve Tanrı’ya teslim olmasıdır.
Kierkegaard için alınan risk, imanın bir göstergesidir. “En büyük risk en büyük
imandır.
Böylesi bir iman anlayışı iman önermelerinin makul zeminde izahının
yapılamıyor olmasından kaynaklanmaktadır.
İmanın yapısında olan şüpheyi hem Descartes’in ortaya koyduğu metodik şüpheden
hem de septiklerin ortaya koyduğu şüpheden ayırmak gereklidir. Metodik şüphe bilimsel
araştırmalar için gereklidir ve Kierkegaard’ın sisteminde benimsediği şüpheden farklıdır.
Septik şüphe ise mantık örüntüsüyle çürütülemeyecek olan bir tavır alıştır. Bu şüphenin temel
özelliği, “fark ettirici” olmasıdır. “Her iman eyleminde zımni (olarak var) olan şüphe ne
metodolojik ne de septik şüphedir. O, her riske eşlik eden şüphedir.
kadar götürebilmektedir.
Kierkegaard’ın kullandığı şüphe ise egzistansiyalist şüphedir. Bu,
mahiyetin içindeki şüphedir. Yani iman önermelerinin bünyesinde taşıdığı, onun asli unsuru
olan şüphedir.
Bu şüphe, yani egzistansiyalist şüphe, imanın mahiyetinde bulunduğu için zihin,
sürekli bir gerilim halindedir. Kierkegaard’a göre bu durum zihnin her an tetikte olmasını
sağladığı için yararlıdır. devamlı yaşamasını sağlar. Şüphenin, iman önermelerinin içinde bulunması iman eyleminde
her zaman var olan bir öğe olarak düşünülmelidir….