Günseli Özen Ocakoğlu - Reklami Mimleyen Zamanin Avci Okurlari

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Köşe Yazıları kategorisinde phi tarafından oluşturulan Günseli Özen Ocakoğlu - Reklami Mimleyen Zamanin Avci Okurlari başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,687 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Köşe Yazıları
Konu Başlığı Günseli Özen Ocakoğlu - Reklami Mimleyen Zamanin Avci Okurlari
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan phi

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Reklamcılar, yaptıkları reklam üzerine birilerinin söz söylemesinden pek hoşlanmaz. Hatta şirket sahibinin hazırlanan reklamı eve götürüp tüm ailesiyle seyredip de, "Yahu bizim baldız şurasından, hanım burasından, birader de öbür tarafından hoşlanmadı." dediği hikâye, sektörde epey meşhurdur. Hal böyle ama mesaj kutumda köşede konu ederim diyerek sakladığım okur mesajları birikince bu hafta işi kolayından alıp siz okurlarımızın reklam yorumlarına yer vermeye karar verdim: Ruhi Eriş, Turkcell ve Arçelik reklamları üzerine yorum yapmış. Turkcell Şahan-Tosun ve Yabancı Damat karakterleri ile bir dizi reklam yayınlıyor. Kızımın uyarısıyla benim de dikkatimi çekti. Bu yabancı damat yabancı dilde konuşuyor. İyi güzel de Türkçe ne söylense anlıyor, yani Türkçe anlıyor ama cevapları yabancı dilde veriyor; hem de Tosun gibi yarı argo konuşan birisinin Türkçesini! (Sayın Eriş, adı üstünde reklam. Reklamlarda mantık aramak doğru olmaz. Size, 'Biz de abarttık ama çikolatasını' diyen ve abartının dik alasını yapan Dankek reklamlarını hatırlatmak isterim.)
Arçelik'in anneleri kraliçe gibi gösteren reklamını mutfağımızdaki beyaz eşyaların tamamına yakını Arçelik olmasına rağmen kalbimiz buruk izliyoruz. Zira reklamlarda gösterilen genç, orta yaşlı ya da yaşlı anne kategorilerinde, ne benim annem ne de çocuklarımın annesiyle özdeşleştireceğimiz bir anne görüntüsü yok. Annem ve eşim gibi milyonlarca başörtülü anne Arçelik ürünlerini kullanırken neden onları temsilen bir başörtülü anne reklama konulmamış? (Sayın Eriş, bu soruyu sadece Arçelik'e sormak haksızlık olur. Bunu iletişim yapan tüm kurumlara sormak gerek. Ben başka reklamlarda da başı örtülü hanımlar görmüyorum. Yoksa yanılıyor muyum?)
"Bosch'un son reklamlarında 'Speed Tuşu'nu tanıtmaya çalışan bir oyuncu var." diyor psikolog Hasan Mellah. Pek televizyon izlemediğini ancak ekranın karşısına oturunca ayrıntılara takıldığını ifade ederek, "Çocuklar belli ki anlamıyor, adam uğraşıyor, çeşitli ifadeler, örnekler kullanmak zorunda kalıyor ve 'Sizin çok iyi bildiğiniz bir şey' ifadesini kullanıyor. Neymiş o çok iyi bildiğimiz şey? Hız! Hız efendim... Adamlar bizim ve çocukların çok iyi bildiği bir şeye, bilmediğimiz bir dilde 'Speed' ile anlam bulmaya çalışıyor. Makinedeki tuşun adı neden 'Hız' değil de, inatla 'Speed'? Bu reklamı incelemeniz ve sorgulamanız dileğiyle...", (Sayın Mellah, keşke tek Türkçe ile ilgili derdimiz cihazların üstündeki düğmelerde yazanlar olsaydı! Günlük dilde öyle çok yabancı kelime kullanıyoruz ki, hele bir de internet ile SMS dili var! Siz bunlara biraz takılsanız inanın psikolojiniz bozulur.)
Sevgili coğrafya öğretmenimiz Zekeriya, Turkcell'in İşTcell reklamında 'gerizekeriya' tabirinden dolayı öğrencilerinin diline düşmekten şikâyetçi. "İnsanların isimleri neden reklamlarda dalga geçme malzemesi olarak kullanılır?" diyen öğretmenimiz yorumumu öğrenmek istemiş. "Sevgili öğretmenim, Turkcell bildiğiniz üzere mobilde ürün ve hizmette pazar lideri. Bu pozisyonunu sürdürmek için de kesintisiz iletişim yapmak durumunda. İş iletişim olunca isim kullanılmadan reklam olmaz. Size bir örnek olarak benim ismimin de kullanıldığını söyleyeyim. Reklamda isim olmadan olmaz. Şimdi gelelim öğrencilerinize. Gençlik desek az olur. Rahatsızlığınızı dile getirin anlayacaklardır. Yok, olmadı, bu yazıyı kesip sınıf panosuna yapıştırın eminim anlayacaklardır."

Tarihe kayıt düşen Akın Öngör'e bankacılardan soru var!

Akın Öngör, 1990'lı yılların Türki-ye'sinde ismi efsaneleşmiş İbrahim Betil, Burhan Karaçam, Erol Aksoy ve Hüsnü Özyeğin gibi bankacılarla birlikte anılır. Garanti Bankası'ndaki 10 yıl süren genel müdürlük dönemini kapsayan 'Benden Sonra Devam' adını verdiği kitabını yazmaya karar verdiğinde bir telefon konuşması yapmıştık, yani bir kitap yazacağından haberdardım. Aradan uzun zaman geçmiyor, kitap yayınlanıyor. Epey de ilgi görüyor. Basından izliyorum, alıntı yapanlar, Öngör ile söyleşiler ve dahası... En son 5. baskısını yaptığını da okuyorum. 5. baskı haberiyle birlikte Uğur Necipoğlu imzalı bir de mesaj düşüyor ekranıma. Ancak bu defaki pek de masumane reklam eleştirisi değil. 'Çok değerli Günseli Hanım' diye başlayan mesaj Akın Öngör'ün kitabında değindiği bazı konulara 'sübjektif değerlendirmeler' olarak gönderme yapıyor. Mesajı ardı ardına birkaç kez okuyor ve biyografi söyleşileri yapan bir haberci olarak kişisel sorumluluğumu bir kez daha hatırlıyorum. Necipoğlu, mesajında pek çok konuya, ayrıntıya değinmiş. Öyle ki mesajın sahibi hem bankacı ve hem de Akın Öngör'ün ya yakını ya da yakından izleyen birisi.
Mesajdaki soruların söylenenden öte bir başka yere atıfta bulunduğunu da hemen fark ediyor ama yorumlayamıyorum. Bu nedenle de tarihe bir de aynı dönemin bankacıları açısından not düşmek üzere Uğur Necipoğlu'nun mesajına köşemde yer vermeye karar veriyorum. Elbette Akın Öngör'ün ve varsa başkalarının cevap hakkını bu köşeden vermek üzere saklı tutarak mesajın bazı bölümlerini yayınlıyorum; "Doğru söylemek gerekirse, akıcı bir üslupla ve üzerinde bayağı çalışılmış olduğu anlaşılan 'tarihe not geçme' işlevini yerine getiren bir eser ortaya çıkmış. İşin bu tarafı takdire şayan ama daha da fazlası yazılmalı ki, tek taraflı reklam kitabı olmasın ve o zamanı doğru anlatan gerçekler ortaya çıksın.
İbrahim Betil'in Akın Öngör'ü selef olarak düşünmesi ve Ayhan Bey'e lanse etmesine rağmen sonra arkasından da konuşacağı Betil, aslında onu İktisat'tan transfer edip sorumluluk veren kişidir. İlginçtir, Akın Bey'in daha önceki başarılarından bahsedeceğimiz pek bir işi de yok ve İbrahim Betil ona kimsenin vermediği bir şansı veriyor. Niye Garanti öncesi kariyeri ve deneme/yanılmaları hakkında kitapta hiç bahis yok?
Harvard Üniversitesi, Garanti için 'case study' yazmış ve bununla önsözün önemli bir kısmı da dâhil gurur duyuluyor. Bu güzel, ama acaba Harvard'a Ergun, Leyla, Can ve Saide de dâhil 10'a yakın yöneticisinin gönderilmiş olmasının ve bunun maddi yönünün bu işte bir rolü var mıdır ve hatta belki de anlaşmanın bir parçası mıdır? Harvard eğitimlerini İktisat Leasing'de çalışırken Erol Aksoy'dan mı öğrenmiştir? Erken emekliliği bu kadar özendiriyor iken niye ayrıldıktan sonra 3 yıl daha sadece (görevli üye de değil!) yönetim kurulu üyesi olarak kalmış, o dönemde ne yapmış? Bunu kitaptan pek anlayamıyoruz.
Kitaptaki en komik (belki de trajikomik demek lazım) hikâye ise Ergun'un sorumluluğunu üzerine aldığı 10 milyon dolarlık hazine zararı! O dönemleri bilen herkes çok iyi bilir ki, o zamanlar bu rakamlar, yani 5-10 milyonlar okyanusta damla boyutunda idi. Bankalar döviz ve kâğıt pozisyonlarından yüzlerce milyon dolar kazandıkları gibi, kaybedebilirlerdi de! Böyle bir kitap ortaya çıkınca, insan ister istemez Öngör-Karaçam ya da Garanti-Yapı Kredi karşılaştırması yapmak durumunda kalıyor. (İnşallah ileride İş Bankası ve Akbank yöneticileri de kitap yazar da, aynı dönemi farklı deneyimlerden okuma ve karşılaştırma yapma şansımız olur.)
Yazarın, narsizm örnekleri açısından Karaçam'ın kitabından pek de aşağı kalır tarafı yok. 'Hatalarım' diye zikredilenler okuyucuya 'bu kadarı kadı kızında da olur' dedirtecek cinsten, adeta aralara serpiştirilmiş ve pek gerçek hatalar gibi durmuyor. Akın Bey'in hiç mi gerçek (ağır) hatası olmamış? Kitabın iki yerinde (biri sunuş) Burhan Karaçam'ın kitabına ve zamanın rakibi Yapı Kredi'ye göndermeler var, ama Yapı Kredi'nin Akın Öngör'ün Garanti'nin başında olduğu yıllarda birçok ürünü piyasaya ilk kez tanıtan 'lider' ve 'yenilikçi' banka olduğu unutulmuş (nedense!) Ayrıca o zamanki Yapı Kredi yönetim takımının daha iyi olduğu ve o takımdan transfer için epeyi uğraşıldığından da bahis yok. Karaçam'ın kitabında görmeyip, Öngör'ün kitabında sıklıkla gördüğümüz bir diğer konu ise, Öngör'ün Ayhan Bey'e her fırsatta istifasını sunması. Neredeyse her 100 sayfada bir tekrarlanan bu ritüel, bir 'liderlik' özelliği olabilir mi?
Garanti Bankası'nın Intesa'ya ilk etapta 800 milyon dolar değerleme üzerinden önce yüzde 40, sonra da kontrol hissesi verme taahhüdüyle satış anlaşması yapıldığı (11 Eylül nedeniyle ertelendi ve iptal oldu), dolayısıyla aslında değer ayarlaması açısından 'net aktif değeri'nin kitapta övünülen değerlerin çok üstünde, onun tabiriyle 'şişik' olduğunun ortaya çıkması adeta unutulmuş.
Kitabın daha büyük bir yayıncılık firması tarafından basılması hem tanıtım hem dağıtım açısından fayda sağlamaz mıydı? Ve kitap neden 60 lira gibi fahiş bir fiyatla satılmaktadır? Bunu (geleceğin liderleri) öğrenciler nasıl alacak?"

zaman.com.tr
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst