Güneş Hüzünlü Batar (Deneme)

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kültür ve Sanat kategorisinde turko29 tarafından oluşturulan Güneş Hüzünlü Batar (Deneme) başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,477 kez görüntülenmiş, 14 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kültür ve Sanat
Konu Başlığı Güneş Hüzünlü Batar (Deneme)
Konbuyu başlatan turko29
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan turko29

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]Yazarın Önsözü:[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Yazım özgürdür, anlatımının bir çok insana farklı bir pencere açacağı gibi bir çok insan tarafından da eleştiri alacağı kaçınılmazdır.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bir konunun işlenirken,gerek araştırma ve alıntı seçimleri konusunda, gerekse de şiirsel işlenimlerle tamamlanmasın da, konunun bütünlüğünü ayakta tutabilmenin zorlukları dikkate alınmalıdır, kolay olanı seçmedim.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Okuma alışkanlığının azaldığı günümüzde, özelleştirme-lerle ilgili bir çok yayının kitapçı raflarını süslediği şu dönem de, bunu kaleme alırken; sıkıcı olarak görünen; bu siyasi ve ekonomik sorunu, şiirlerle işlenmesinin okuyucuya okuma hevesi sağlayacağı düşüncesiyle, okuma isteksizliğini yeneceğimi düşündüm.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Neden şiir denirse: Şiirin özgürlüğü kullanabilmek içindir. Bir çok insan gibi “şiir anarşisttir” diyemiyorsam, şiire ve özgürlüğe bakış açımın farklılığındandır.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Şiir duygunun satırlara dökülerek etkileşimleşmesiyse eğer, her yönü ile üretkendir, şekil tanımaz,buna rağmen tüm kurallara isyan ederken, yazanının belirlediği kuralsallaşmanın içerisine girer, önce yazanda, sonra okuyanda sorumluluk oluşturur, doğurgandır.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Şiiri düz yazının içerisine yerleştirmemde de bu doğur-ganlık yol göstermiştir[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bu konuda ilk olup olmadığımı bilmiyorum ama son olmayacağım muhakkak…[/FONT]




[FONT=Arial, sans-serif]Türk Öğer KOÇ[/FONT]​
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]GİRİŞ-I-[/FONT]


“…[FONT=Arial, sans-serif]O halde diyebiliriz ki, ulusal bir devir yaşamıyorduk. Ulusal tarihe sahip bulunmuyorduk. Osmanlı tarihi padişahların, hakanların, zümrelerin destanları içeriğindeydi. Mazinin tarih diye uzattığı kitabın içeriği bundan ibarettir…[/FONT][FONT=Arial, sans-serif][/FONT][FONT=Arial, sans-serif]([/FONT][FONT=Arial, sans-serif]M. Kemal Atatürk [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]İzmir İktisat Kongresinden)[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Kahramanlıklar destanı ile dolu bir devrin Atatürk tarafın-dan kısa bir özetlemesi ile başlarsak, yanlış olmaz sanırım. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Ceddin deden, neslin baban
Hep kahraman Türk milleti
Orduların, pek çok zaman
Vermiştiler dünyaya şan.
[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Kulaklarımızdan hiç eksik olmayan övünç kaynakları, saban ve kalem tutan ellerin karşısında gerilerken ; 1938’ler den sonra ekonomik olarak teslimiyeti, adım, adım yeniden getirmiştir.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Osmanlının geride bıraktığı miras bu satırlardan öte bir şey olmadı.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]1938’lerden sonra yeniden toparlanan mandacı ve himayeci anlayış, hızla Lozan’ın yeni kapitülasyon anlaşmaları ile Sevr’e doğru yolculuğa dönüştü, Osmanlıda başlayan süreç, aynı anlayışla yenileniyordu.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Padişahların kahramanlık destanları arasında, her aşamasında biraz daha üretimsel anlamda yabancılaşan, üretmekten uzaklaşan bir devletin, fetihlerinin bitmesi ve ganimet paylarının ve fethedilen ülkelerden alınan vergiler-in yok olması ile ekonomik çöküntünün içine girmesi, daha önce bahşedilen imtiyazlar, yok oluşun başlangıcını getirir-ken, günümüzde de Özelleştirme, AB, ABD ve İMF kriter-leri adı altında aynı yolla girildi.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bir yandan verilen tavizler, diğer yandan atılan nutuklarda ki, sözüm ona eş güdüm başkanlıkların, üretimsizliğimizin her geçen gün biraz daha esaretimizi pekiştirdiğini ve Sevr’e doğru yol aldığını gören gözlerden gizleyemiyordu. 1940’lar dan sonra başlatılan ABD ilişkileri ve Avrupa’ya açılış, Osmanlının kaderi ile ortak bir rota izletiyordu.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Kuruluşundan kısa bir süre sonra, İstanbul’un fethi bu konuda, önemli bir ışık kaynağıdır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]1453'te İstanbul'u fethi, sadece siyasi yapıda bir el değişimi olmaktan öteye geçmemiştir. Ekonomik anlamda tüm alt yapı ilişkileri mevcudiyetini korumuş-tur. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bizans döneminde imtiyazlı halde olan tüccarlar imtiyazlı konumlarını devam ettirmişlerdir. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bu durum İstanbul fatihinin bahşettiği bir ödündür. Görüntüde Osmanlının olan kent ekonomik anlamda Bizanslı olarak kalmaya devam ettiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Geçen süreçler ve yeni fetihlerde en güçlü olunduğu dönemlerde bile ganimet ve vergi alma dışında, ekonominin sürekli olarak yabancıların yönetiminde bırakılması 1500’lü yıllarda Venediklilerle ve Fransız-larla girilen yakın ilişki ve verilen ticari imtiyazların bunları Osmanlı topraklarında ekonominin efendileri haline getirmesi gibi.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Süreç ilerledikçe görülen; [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]tüm ekonomisini ve hazine-sinin idaresini yabancılara teslim etmeye kadar gitmiş-tir.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Kapitülasyonlar ise bu gidişin bir son olacağının başlangıç işareti olması, Bu günün gözü ile bakıldığında ana neden olarak görünse de özünde bitişin başlangıcı, üretimi fetihlerde ganimet ve vergiye bağlama olarak gören zihniyet değilmidir? [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Yabancıyı vergi muafiyetine sokarak yerliden aldığın vergi ile yabancının sermayesine bekçilik yapmak, Atatürk tarafından İzmir iktisat kongresinde altı çizilen noktalardı.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Üretimini ve ticaretini, kısacası Ekonomisini yabancıların eline bırakmış bir devlet yapılanmasının, sanayinin hızla atak yaptığı, ve üretim ilişkilerinde belirleyici olduğu bir dönemde, sanayileşmiş devletlerin karşısında ne kadar şansı olabilirdi ki, olmadı da bu günde olmayacağı gibi. [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Fetihlerden ve savunma savaşlarından ülkelerinin kalkınmasına yönelik kılıç sallamanın ötesine geçemiyen Osmanlı, üretimden uzaklığı, üretimdeki modernizasyonu sağlaması beklenemezdi, bu durumda tabi ki batıdaki sanayi devrimi silindir gibi geldi geri kalmışlığın üzerine, bu anlamda geçmişten ders almamak aynı hatayı kaçınılmaz kılar.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Atatürk’ün 19 Mayıs 1919 Samsuna çıkışı bu nedenlerle bir refleks harekatı değildir, bir başka deyiş ile sadece anti Emperyalist değildir, bir değişimin başlangıcıdır.[/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]Anti Emperyalist olduğu kadar, Anti himayeci ve anti mandacıdır,[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] kişisel teşebbüslere karşı olmasa da, kişisel teşebbüslerin sıkı denetim altında tutulması gerektiğini bilir, bu nedenle de anti liberaldir. [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Kalkınmanın temelinde Devletin önemini Halk örgüt- lenmelerinin ve katılımcılığının önemini bilir. Uygulama-larının rotasını bu yönde çizer,[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]farklı medeniyetlerden oluşmuş ortak karaktere sahip olan Anadolu insanını ortak bir ülkü altında birleştirerek ulus devletinin oluşumuna büyük önem verir. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Devrimlerinin temeli ümmetten millete gidişin yoludur,[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] bunu gerçekleştirecek olanda kurtuluşun önemli mihenk taşı olan müdafaayı hukuk cemiyetinin kadrolarıdır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Anadolu’nun o dönemlerde ki ümmetçi yapısı ne yazık ki bu savaşın bir ulusal halk kurtuluş savaşı olmaktan çok halk destekli bir ulusal savaş olmasına neden olmuştur. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Savaş sonrası oluşumda yönetimlerin askeri ve şeyh, bey, ağa niteliğinde şekillenmesini sağlamıştır, Atatürk bu konuda yalnızlık çektiğini, ve bir çok halk çıkarına olan yasayı geçirmede yaşadığı zorlukları, Meclis tutanakların-da açık bir biçimde görürüz…[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Bursa nutkun da, [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Gençliğe hitabe de, [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Savcılara seslenişin de, [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Nutku yazışında görürüz ki; [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Halka ve gençliğe güvenci, çevresindekilere olan güven-den çok daha fazladır. Cumhuriyeti gençliğe emanet edişi bunun göstergesidir.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Hakimiyetin kayıtsız şartsız millette olduğunu söylemesi, gerekirse istifasını verip çizmelerini giyebileceğini söyleme-si bunların işareti değil midir? [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]kılıcı tutan bileğin [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]katkısı yoksa [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilgece üretkenliğe[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kibir sarar [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]dar gelir görüntüsü[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]aynalara [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ter sulamadıkça toprağı[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]uzaklaşır şafaklar[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]gün doğumuna [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]özlem kaplar içimi[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Tarihsel süreç izlenirken, izlenen ulusal yapılanmalarda, tüccar yapılanmaların, İmparatorlukları parçalamada mis-yonerlik faaliyetlerini ön plana çıkardıkları görülür.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]kılıcın yerini tatlı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]vaatler alır [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]örtülür sömürünün [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]namahrem yerleri[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]dalınca içine maddenin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]soyunca hayalin örtüsünü[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çıplaklaşır gerçekler[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]kaybedenler ve kazananlar [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]tere karıştırmışlardır kanı[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]hükmediyorsan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]üretim araçlarının[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]mülkiyetine [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]hükümsüz bırakırsın[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]emeğin yarınlarını[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]hırsın zincirini kırsan ne fayda[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]hükümran olmak[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]hükümranlığın doğasında[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]hükümran gibi yaşamak[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yaralar beni[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]pelteleşse de sızıntılar[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]akarken [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yakar tenimi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ülkeler zaptetsen [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kâr etmez [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]işletemedikçe üretkenliğini [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kirlenir duygular[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]adil biçimde [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]pay edemedikçe üretilen [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]akıtırken kan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kardeşidir terin [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilinç beslemedikçe[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]fetihler uğruna [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]dökerken kanı[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]kahramanlık ezgileri[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]avutursa seni[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]avuntudur özgürlük[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]dişlilerin arasında[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ezilen bir parçam vardır[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yok ederken yok olan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yoksunluklar içerisinde[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]emeğin kendi değeri[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne garip[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]emektir [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]emekçinin doğurganı[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]üretim araçların[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]üretimken erdemi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]özgürlükken üretene armağanı[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]palangasıdır da [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yoksunken bilinçten[/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]Fransız tüccarlarına sağlanan vergi muafiyeti, önemli ölçüde gelir kaybı idi, ekonomideki bu bağımlılık siyaseti de etkiliyordu, bu doğrultuda tüccarların des-teklediği misyonerlik faaliyeti, hızla Osmanlı toprak-larının dört bir yanına dağılıyordu[/FONT][FONT=Arial, sans-serif], diğer ülke tüccarları da bu yarışın içerisine girmişlerdi, yandaş oluşturmak yöne-ticiler yaratmak için okullar açmışlardı bu gün de olduğu gibi. [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]İngiltere’nin de bu imtiyazlı duruma katılması fazla uzun sürmemişti, ardından Belgrat Anlaşması, Avusturya ve Rusya’yı da katmıştı aralarına. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Peş peşe gelen bu anlaşmalar, Balta Limanı Anlaşması ve Sevr’le son bularak ülkenin tam bir esir ülkesi haline dönmesine neden oluyordu.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]1866’da kurulan Jöntürkler kısa süre sonra Avrupa’ya kaçmak zorunda kalıyorlardı. Örgütlenme faaliyetlerini Avrupa’dan yürütmek zorunda kalmaları nedeni ile, bu ülkelerin etki alanlarına girmeleri de kaçınılmaz oluyordu. 1893’te tıbbiyeli öğrenciler tarafından kurulan ittihat ve terakki örgütünün de farklı bir sonu olmayacaktı. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Batının etkisinde ilerici bir hareket olarak ortaya çıkan bu yapılanmalar, öncelikle geçmişin şatafatlı yıllarına erişmek için yenilenmeyi isterlerken, bu isteklerinin çağdaşlaşma değil de yenilenme sınırında kalacağını görmeden mücadele edeceklerdi.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Süreç içerisinde de, I. ve II Meşrutiyetlerde ortaya koy-dukları pratikleri bunları gösterecek, her sıkıştıklarında çıkar yol olarak manda ve himaye diyeceklerdi, Turanlarını şiar yaparak…[/FONT]






[FONT=Arial, sans-serif]kuruyorsan hayalleri[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]fetihler için[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]koparak kainattan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kuralıdır oyunun[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]gücü gücü yetene[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne kar eder dostça yüzler[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ne medet sunar[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]başlamışsa [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çalışmaya çarklar[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ezilirsin[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]yoksunluğundan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilginin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]köleleşir emeğin[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]sırça köşkler[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]saraylar ise hayalin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kulu olursun [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kendi düşlerinin[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]gücü gücü yetene[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]koparırsan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]gücünü[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]köklerinden[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Fransa, Almanya, İngiltere, Rusya ve son dönemlerde ABD tutkuları ekonomik bağımsızlığın ne denli ekonomik [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]temellere dayandırılması gerektiğini göremeyeceklerdi…[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Ve kısa bir süre sonra bu anlayışın kaçınılmaz sonuçları yaşam içerisinde kendini gösterecekti.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bir yandan Devletçiliği savunurlarken diğer yandan Turan ülkülerinden vazgeçmeden yabancı himayesini de bir tarafa bırakmadan, Hilafetin ve Saltanatın gölge-sinde hayaller kuracaklardı. [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Bu hayallerin sonucunda:[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Böyle başlamıştı Serv’e giden yol.[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Böyle Başlamışt; 19 mayıs’ a giden yol [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Böyle başlamıştı Lozan[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] (18 Ocak 1919)[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Yunanlar İngilizler'in desteği ile kısa sürede Balıkesir, Nazilli, Karamürsel ve Mudanya'yı ele geçirmiş ve Bursa-Uşak çizgisinin doğusuna kadar ilerlemişlerdir.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Yunanlar bundan cesaret alarak Doğu Trakya'da ilerleye-rek ve İstanbul'a yaklaşmışlardır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Başkenti bile kaybetme korkusuna kapılan Osmanlı, ümit-sizlik içerisinde Sevr Antlaşması'nı imzalamıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Mebusan Meclisi dağıtıldığından dolayı antlaşmayı Dar-ı Şura-yı Saltanat imzalamıştır.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]A) [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Sevr Antlaşması'nda Sınırlar[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Yunanistan'a Trakya ve Batı Anadolu[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Fransa'ya Sivas, Malatya, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Suriye[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]İngiltere'ye Musul dahil Irak ve Arabistan[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]İtalya'ya Güneybatı Anadolu verilecek.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Giresun, Ordu, Samsun, Tokat, Amasya, Sinop Çorum, Kayseri'nin doğusu, Çankırı, Ankara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak ve Bilecik Osmanlı Devleti'nde kalacak.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Adalar'dan İtalya'ya Rodos ve Oniki Ada, Yunanistan'a; Diğer adalar bırakılacak.[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Doğu Anadolu'da Ermeni Devleti ve Kürt Devleti kurula-cak.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]B) [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Siyasi Hükümler[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Boğazlar ve İstanbul: İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti olacak. Osmanlı, azınlıkların haklarını koruya-mazsa İstanbul Osmanlı'nın elinden alınacak.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Boğazlar, savaş ve barış zamanında bütün devletlerin gemilerine açık olacak., Boğazlar Komisyonu tarafından yönetilecek, komisyonun ayrı bir bayrağı ve bütçesi olacak.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Azınlıklara her milletten ve Türkler'den fazla hak veri-lecek.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]C) [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Askeri Hükümler[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Mecburi askerlik kaldırılacak.Asker sayısı 50,700'ü geç-meyecek.Orduda ağır silah bulunmayacak.Deniz gücü 13 küçük gemiyi geçmeyecek.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]D) [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Ekonomik Hükümler[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Osmanlı Maliyesi, İtilaf Devletleri'nin kontrolünde bulunacak.Bütçeyi İngiliz, Fransız, İtalyan ve Türkler'den oluşan bir komisyon belirleyecek. Osmanlı üyeleri bu komisyonda yalnızca danışman olarak bulunacak.Osmanlı Devleti savaş tazminatı ödeyecek.Kapitülasyonlar yeniden yürürlüğe girecek ve bütün devletler yararlanacak.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Sevr Antlaşması ile, Osmanlı Devleti başka devletlerin yönetimine bırakılmıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Galip Devletler Osmanlı'yı aralarında paylaşmışlardır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Azınlıklara geniş haklar verilmiş, Türkler'in kendi vatanın- daki hakları kısıtlanmıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Mebusan Meclisi dağıtıldığından antlaşma onaylan-mamış ve uygulanamamıştır. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bu yönüyle Sevr, 1878 Yeşilköy (Ayastefanos) antlaş-ması'na benzer.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Yunanlar antlaşmayı onaylatmak için Batı Anadolu'da ve Trakya'da ilerleyişe geçmişlerdir. İngilizler Bandırma ve Mudanya'ya asker çıkarmıştır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Sevr'in imzalanması, 19 mayıs 1919’un artık kaçınılmaz olduğunun da bir göstergesi olmuştur. Samsunda tutuşturulan ateş hızla Anadolu’ya yayılacaktır.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Bu anlayış Kurtuluş Savaşı sürecinde ve sonrası da devam edecekti.[/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]Bu anlayışa karşı yükselen tek bir ses vardı…[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]1906 yılında Selanik’te bir gizli toplantıda Mustafa [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Kemal Arkadaşlarına şunları söylüyordu;[/FONT]


“[FONT=Verdana, sans-serif]Arkadaşlar,[/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Bu gece burada sizleri toplamaktan maksadım [/FONT]
[FONT=Verdana, sans-serif]şudur; Memleketin yaşadığı vahim anları size söylemeye lüzum görmüyorum. Buna cümleniz müdriksiniz.[/FONT]

[FONT=Verdana, sans-serif]Bu bedbaht memlekete karşı mühim vazifelerimiz vardır.Onu kurtarmak yegane hedefimizdir. [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Bugün Makedonya’yı ve tekmil Rumeli kıtasını vatan camiasından ayırmak istiorlar.[/FONT]
[FONT=Verdana, sans-serif]Memlekete ecnebi nüfuz ve hakimiyet kıs-men ve fiilen girmiştir. Padişah zevk ve saltan-atına düşkün, her zilleti irtikap edecek menfur bir şahsiyettir.Millet zulüm ve istibdat altında mahvoluyor.[/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlal vardır[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif].[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir.[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] Tarih bu gün biz evlatlarına bazı büyük vazifeler tahmil ediyor. Ben Suriye’de bir cemiyet kurdum. İstibdat ile mücadeleye başladık. Buraya da bu cemiyetin esasını kurmaya geldim. Şimdilik gizli çalışmak ve teşkilatı taarruzuv ettir-mek zaruridir.[/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Sizden fedakarlıklar bekliyorum.Kahhar bir istibdada karşı ancak ihtilal ile cevap vermek ve köhnemiş olan çürük iradeyi yıkmak, milleti hakim kılmak, hulasa vatanı kurtarmak için sizi vazifeteye davet ediyorum[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif].”([/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Mustafa Kemal Atatürk Der ki - [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Akil Ansan Kültür Bakanlığı Yayınları sf-1)[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ve bir yıl sonra;…[/FONT]

[FONT=Verdana, sans-serif]Bir gün gelecek, hayal zannettiğiniz bütün bu inkılapları başaracağım. Mensup olduğum millet bana inanacaktır. Saltanat yıkılmalıdır, Devlet yapısı mütecanis bir unsura dayan-malıdır. Din ve devlet, bir birinden ayrılmalı[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif],[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] doğu uygarlığından benliğimizi sıyırarak, batı uygar-lığına aktarmalıyız. [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Kadın ve erkek arasındaki fark silinerek yeni bir sosyal nizam kurmalı-yız, batı uygarlığına girebilmemize engel olan yazıyı atarak, Latin kökünden bir alfabe seçmeli, kılık kıyafetimize kadar her şeyimizde batılılara uymalıyız.Emin olunuz ki bunların hepsi bir gün olacaktır. [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif].”[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]([/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Mustafa Kemal Atatürk Der ki[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] Akil Ansan Kültür Bakanlığı Yayınları sf-2)1906[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bulgar Türkoloğu İ.Manolof ile yaptığı görüşmede altını çizerek böyle diyordu. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]beslenmek istiyorsan [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]üretmelisin[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ya da aç kalabilirsin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]istemiyorsan çalmak[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne kadar [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]dayanabilirsin açlığa[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ya da [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]üretimsizliğe[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]uzak durdukça[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]köle olmaktan[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çözümsüzlük değildir[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]problemin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çetrefilliğini görmek[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]başlangıçtır çözüme[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilgilenmeye[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]emeği doğru yere [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]vermek için[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]İşgal güçleri Anadolu’dan çıkarılmıştı, ordular ilk hedefine ulaşmıştı, sıra ikinci hedefteydi, işgal güçleri, Emper-yalizmin silahlı gücü ülkeden atılmıştı, sıra ekonomik gücüne gelmişti, 1923 İzmir İktisat Kongresinde geçmiş ve geleceğin harmanlamasını yaparken yeni hedefler konuyordu Anadolu’nun önüne.[/FONT]



[FONT=Arial, sans-serif]Diyordu ki, açılış konuşmasında: [/FONT]


“…
[FONT=Arial, sans-serif]Arkadaşlar;[/FONT]


… [FONT=Verdana, sans-serif]bu kudretli ve azametli padişahlar, dış siyaset-lerini; emelleri, arzuları ve ihtiraslarına dayamışlar ve teşkilat ve iç siyasetlerini, bu yeni doğmuş tutku olan dış siyasetlerine göre, düzenleme zorunlulu-ğunda kalmıştır. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Halbuki iç örgütlenmenin, iç siyasetin genişliği ve dayanma derecesinde bir dış siyaset izlemek mec-buriyeti vardır. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Aksi takdirde felaket ve hüsran muhakkaktır…[/FONT]


…[FONT=Verdana, sans-serif]Diğer taraftan asıl etkeni, uzun seferlerde, fetih alanlarında dolaştırttılar ve bu suretle kendi kendini tahrip etmiş oluyordu. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Bu itibarla ulus, yani asıl etken kendi evinde, kendi yurdunda yaşamsal araçlarını üretmek için çalışmaktan yoksun bir durumda bulunuyordu. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Bu hükümdarlar, ulusu böyle diyar diyar dolaştırmakla yetinmiyorlar; belki fetihler dairesi içine giren halkı memnun etmek, yabancıları memnun etmek için, asıl etkenin hukukundan iktisadi kaynaklarından bir çok şeyleri (hediye) olarak onlara bahşediyorlardı. Sözgelimi Fatih zamanında Cenevizlilere verilen imtiyazlar bu kabildendir… [/FONT]




[FONT=Verdana, sans-serif]Efendiler; [/FONT]

[FONT=Verdana, sans-serif]Osmanlı fatihleri, hakanları, yayılmacıları asıl etken ile birlikte sapanın önünde mağlup olup, geri çekilmeye başladıktan sonra asıl felaketlerin büyüğü başladı. Padişah bağışı olarak yabancılara bahşedilmiş olan ve ülke içindeki Müslüman olmayanlara verilen her şey kazanılmış haklar kabul edildi[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif].[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Fakat yabancılar bununla yetinmediler,her gün bunun genişletilmesi için çare aradılar ve buldular[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]İç öğeler, korumaya gücü oldukları imtiyaz-lara dayanarak ve dışarının tertibat ve korum-asına sığınarak siyasi bir varlık elde etmek için çalışmaktan geri durmadılar.[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif][/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Yabancılar bir taraftan içteki öğeleri özendirme, diğer taraf-tan müdahale ile devlet ve ulus aleyhine yeni imtiyazlar alıyorlardı.[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Bu sürekli baskı altında zaten yoksul düşmüş olan anayurdu ve asıl öğe, devlete verebilecek parayı güç sağlayabiliyorlardı. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Fakat, padişahlar , saraylar bab-ı aliler deb-debeyi sürdürme için paraya muhtaçtılar. Bunun için, bunu sağlama çarelerine başvur-muştur. O çareler de dış borçlanma anlaşması oluyordu.[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Fakat borçlanma koşullarını o denli kötü yapıyor-lardı ki, bazılarını ödemek mümkün olmamağa başladı. [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Ve sonunda bir gün devletler Osmanlı Devleti’nin iflasına karar verdiler ve düyun-u umumiye (genel borçlar) belasını başımıza çöktürdüler…[/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Arkadaşlar;[/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Bir devlet ki, uyruklularına koyduğu vergiyi yabancılara koyamaz; bir devlet ki gümrükleri için gümrük vergisi işlemi vesaire düzenleme hakkından yasaklanmıştır, bir devlet ki yaban-cılar üzerinde yargı hakkını uygulamaktan yoksundur, o devlete bağımsız denilemez.[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Devletin ve ulusun yaşamına yapılan müdahaleler bundan daha fazladır. Ulusun ekonomik gereksiniminden olan sözgelimi şimendifer (tren yolu) inşası, sözgelimi fabrika yapmak için devlet serbest değildi! Böyle bir şeye teşebbüs olunursa hemen müdahale olurdu. [/FONT]


[FONT=Verdana, sans-serif]Yaşamını sağlamaktan aciz olan bir devlet bağımsız olabilir mi ? [/FONT]


…[FONT=Verdana, sans-serif]O halde diyebiliriz ki, ulusal bir devir yaşamıyorduk. Ulusal tarihe sahip bulun-muyorduk. Osmanlı tarihi padişahların, hakan-ların, zümrelerin destanları içeriğindeydi. Mazinin tarih diye uzattığı kitabın içeriği bun-dan ibarettir… [/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Verdana, sans-serif]... Özellikle Mondros Ateşkesiyle açılan devrin [/FONT]
[FONT=Verdana, sans-serif]görünümünü bir an düşünecek olursanız baştan aşağı bir dağılma görünümünden başka bir şey olmadığını anlarsınız. [/FONT]

[FONT=Verdana, sans-serif]Devletler her türlü insanlık hukukundan soyunmuş, ülkemizin en değerli ve en verimli yerlerini çiğnediler. İzmir, Bursa, Eskişehir, Sakarya, Anadolu, Trakya, İstanbul vesaire gibi en aziz yerlerimizi çiğnediler. Fakat düşmanların bu hareket tarzından daha üzücü bir nokta varsa, o da bu ülkenin yüzyıllarca başında bulunan insanların da düşman saflarına geçmiş bulunmasıdır[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif].[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif](kahrolsun sesleri)” [/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]([/FONT][FONT=Verdana, sans-serif]Atatürk[/FONT][FONT=Verdana, sans-serif] İzmir İktisat Kongresi Açılış Konuşma-sından)[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]diyordu ki kurucu[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]düşünün [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bir devlet ki[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çıktığı kurtuluş savaşın da[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]haberleşmenin önemini[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]haberleşmenin gizemini[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]verdiği şehitlerle [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilincine kazımış olsun[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ve [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]düşsün aynı tuzağa[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]yabancısı olmadık [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]hiç bir haberlerin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]o nedenledir ki[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]haberleşme tekeliydi devletin[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne garip, ne gariptir ki[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yunanistan da [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]milli güvenlik meselesi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kabul edilirken[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]fesedilirken özelleştirilmesi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]haberleşmenin[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]aynı paralelin de [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]zamanın[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]özelleşir haberleşmemiz[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yabancılaşarak[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]canım acıyor[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]canım acıyor[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]aynı izi taşırken[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]farklıdır izleri yaranın[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yabancı gelme di ise konular[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ne garip [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]sessizlik[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne garip[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bırakılan iz[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]oysa [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]birbir yaşanmıştı[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kurtuluş savaşı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]süresince[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]verilirken şehit[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]telgrafçılar[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ulaklar[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]onun içindir ki [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Haberleşme devletin tekelinde olmalıydı. Devlet halkı-nın mahremiyetini, kendi güvenliğini bırakamazdı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bir başkasının eline.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]neler oluyor[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]onca yaşanmışlığı[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]dururken [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]gözler önün de[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]fetihlerden esarete [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]esaretten destana[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]giden yolun ilerisinde[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bugün neler oluyor ülkemde, Tam Bağımsızlık için her karışı kan ve ter ile sulanmış ülkemde…[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Bugün neler oluyor, ne söylerken önderi, neler yapılmış, izindeyiz derken birileri…[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne kadar zordur[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilir misiniz[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]duyarsızlaşmışsa duyular[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]algılamak[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne kadar zordur[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilir misiniz[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]uyuşmuşsa ten[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]acıyı algılamak[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]ne kadar zordur[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilir misiniz[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]gözünüze tutuluyorsa[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ışığın kaynağı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]görmek[/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]GİRİŞ-II-[/FONT]




[FONT=Arial, sans-serif]Sümerbank, Seydişehir, Erdemir, Tekel, Basma Sanayi, THY, Tüpraş, Türk Telekom ve diğerleri bir zincir gibi özelleştirildiler ve çoğunu, özelleştirmelerde yakın geçmişe kadar işgal güçleri olarak bilinen ülkelerin şirketleri aldı.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Özelleştirmeler ile ilgili, birçok gerekçeler sunuldu.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Zarar eden işletmeler milletin sırtında kambur olmama-lıydı.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Devlet sosyalleşmeliydi,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Neydi bu kambur, neydi Devletin sosyalleşmesi? Her kes bu konuda bir şeyler söylüyordu, bir şeyler yazıyordu, tüm kavramları sil baştan yazıyorlardı, bırakın kişilere yönelik doğruların değişmesini, aynı kişinin çıkarları doğrultusunda zamana uyduruluyordu…[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Özelleştikçe bu kurumlar, sosyalleşmenin nasıl gerçek-leştiği ve milletin sırtında kambur olarak gösterilen oluşum-ların yapısı, elden çıktıkça daha da net anlaşılıyordu.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Türk Telekom’un iki yıllık geliri karşılığı yabancılara veriliş hikayesi anlatılırken, bu gelirin ülkede kalm-aması, gayri menkul değerinin satılış fiyatının çok, çok üzerinde olup olmadığı bir yana, sosyalleşmenin nasıl oluştuğu tam bir bilinmezliğe(!) dönüşmesi ve ardından tele kulak hikayelerinin efsaneleşmesi kaçınılmazdı[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] ve Bilgilerin ulu orta olması ve bu yetmiyormuş gibi, özel-leştirme adı altında yabancılaşma beraberinde de istihdam-da yarattığı sıkıntı, işsizlik oranının yükseltilmesine yol açması ile, sosyalleşmenin söylendiği gibi halka bir şey getirmediği de ortaya çıkmıştı.[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Bu süreçte merkezi yerlerde ki işletme binalarının hızla üretime yönelik yapılanmalardan çıkarak, ithalata ve tüketime dayalı iş merkezlerine dönüşmesi, soysal-leşmenin, yabancıya pazar olma anlayışının [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]perdelerini araladı…[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Tüpraş, Sümerbank, Erdemir, Limanlar ve diğerleri.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Sosyalleşme denilen söylevlerin ardındaki sloganın her geçen gün kaybedilen bir üretim devinin, üretim dışı bırakılması son derece net olarak tüccarlarımızın devleti olacağız mesajı olmuyor muydu?[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Sanayisi gelişmemiş bir ülkenin üretimden uzaklaşması, bu alanda devletin aradan çekilmesinin getireceği sonuç-ların ortaya çıkması fazla zaman almayacaktı ve almadı da…[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Haberleşmemizi kimler sağlıyor sorusu sorulur oldu.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Kimlere kaldı sanayileşmemizin can damarı enerjinin denetimi?[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Çuvallarımızı kimler diker oldu,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Başlarımıza kimler geçirdi?[/FONT]


“[FONT=Arial, sans-serif]Kimlere” sözleri uzayacak bırakırsak kendimizi.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Özelleştirmeler sürerken, kimse kimseye bir şey sormadı, yaparız dediler yaptılar.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Atatürkçüyüz, diyenler sessizdiler.[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Sessiz olmadıklarını söyleseler de, alanlarla sınırlı kalan sesler halkın kulağına erişmediği 2007 seçimlerinde kendini gösterdi.[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Oysa Türkiye Cumhuriyetin kuruluş temelini oluşturan taşlardı bu değerler; [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Sustular da, susmuyor gibi göründüler;[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Halkın kendi kendini yönetebilmesi için, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olabilmesi için kurulmuştu bunlar, bu değerlerin ayakta kalması gerekiyordu, bu kurumların temeli atılırken hedeflenen tam bağımsızlıktı.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Tam Bağımsızlık için bunlar yeterli görülmeyebilinirdi, ama bu yolda atılan bu adımların, bu yolun ilk taşları olacağını kimse itiraz edemezdi.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bakın ne diyordu devletçilik için bu şirketlerin kurucusu[/FONT]


“…[FONT=Arial, sans-serif]Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini esas tutmak; büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almaktır.”.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] [/FONT][FONT=Arial, sans-serif](Utkan Kocatürk, [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri[/FONT][FONT=Arial, sans-serif], Ankara 1969, s. 113.)[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Fertlerin hususi teşebbüslerinin esas almak ama memle-ket ekonomisini devletin elinde tutmak.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bununda en güzel örneğini veriyordu:[/FONT]


“…[FONT=Arial, sans-serif]19 Mart 1924 tarihinde, 444 sayılı Bütçe Kanunu görüşülürken, Ziraat Bankası'nın yapısında çok önemli değişiklikler yapıldı.... [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Ziraat Bankası, bu kanunla anonim şirket haline dönüştürüldü, sermayesi de köylülerden aşarla toplanan paylar olduğuna göre, sahipleri de köylüler oluyordu. [/FONT][FONT=Arial, sans-serif].[/FONT][FONT=Arial, sans-serif][/FONT][FONT=Arial, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Banka sahiplerinin temsilcisi olarak, genel kurul tarafından seçilen bir yönetim kurulunca idare edilecekti. Böylece [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Ziraat Bankası'nda Cumhuriyet Halk Fırkası'nın benimsediği "Halkçılık" ilkesine uygun bir düzenlemeye gidilmek isteniyordu.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] Yasada öngörülen bu değişikliği 26 Temmuz 1926 tarihli Ziraat Bankası Nizamnamesi'yle işlerlik kazandırıldı. [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Bu nizamname ile, Ziraat Bankası'nın 30.000.000 liraya çıkartılan sermayesi 100'er liralık hisse senetlerine ayrılmıştı.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] Bankanın 1924 yılındaki ödenmiş sermayesi, ilçelerin hükmî şahsiyetlerine ait olacaktı. [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Bu hisselerin başka-larına devredilmesi, söz konusu değildi.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Aşarın kaldırılmasından sonra, arazi vergisiyle birlikte alınmaya başlayan menafi hisselerinin toplanması, sermaye 30.000.000 liraya ulaşıncaya kadar sürecekti. Menafi hissesi veren çiftçiler ödedikleri para miktarı 100 lirayı bulunca bir hisse senedi alacaktı.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] Kuşkusuz bu şekilde oluşacak paylar, ise bankayı gerçekte yine bir devlet bankası olarak bırakıyordu. [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]. . [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]
[/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Ziraat Bankası'nın görev alanının genişletil-mesinden sonra, tarım dışında, kredi verme ve mevduat toplamanın dışında şeker fabrikaları, nebatî yağ fabrikaları gibi tarım ürünlerini değerlendiren sanayi şirketlerinin kurulmasına da katılmıştır[/FONT][FONT=Arial, sans-serif]. Ziraat Bankası tarımın gelişmesi ve çiftçilerimizin ziraî kredi ile desteklenmesi konusunda önemli katkıları olmuştur[/FONT][FONT=Arial, sans-serif].”[/FONT][FONT=Arial, sans-serif](İ. Tekeli - S. İlkin, [/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Para ve Kredi Sisteminin Oluşumunda Bir Aşama,[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] Ankara 1997 s. 189-190..)[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Eğitim ve Sermayenin halk birlikteliği ile bütünleşmesi, Devletin öncülüğü; Atatürk Devrimlerin özü idi,[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] bunun gerçekleşip gerçekleşmemesi, kırıldığı dönemler kadrolarla ilgili konular tarihin içerisinde yatı-yordu. günümüzde neden, niçin soruları kısır tartışmalar içerisinde şekilci bir yapıda sürüyor.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Bu devrim hangi öz veriler ile gerçekleştirilmişti, Afyona yolunuz düştüğünde Çiğiltepe’ye çıktığınızda orda bulunan anıt mezarlardaki kitabelerde Okuyacak- larınız, bir kez daha bunları düşündürecektir[/FONT][FONT=Arial, sans-serif].[/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
[FONT=Arial, sans-serif]Büyük Taarruzun ikinci gününde, savaşın gidişatına yön [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]verecek Çiğiltepe'nin bir an önce alınması gerekmektedir. Tepenin önemi iki taraf içinde bilinmektedir,Yunan Başkomutanı Trikopis en önemli ağırlığını bu noktada top-lamıştır. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]"... 27 Ağustos 1922 sabahı 57. Alay bu tepeyi kuşatmış, saat 10.30'da Mustafa Kemal telefonda komutana;[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]-Reşat Bey, bu önemli tepeyi ne zaman alacaksiniz?[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]-Komutanım, yarım saat sonra alacağız.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]-Başarılar diliyorum.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]10.45 Mustafa Kemal: [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]- Düşmanın halen direndiğini görüyorum. Gözümüz o tepede, çok önemli.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]-Komutanım tepeye düşman bir tümen yığmış direniyorlar. Ama alacağız komutanım, mutlaka alacağız.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]11.00 Mustafa Kemal: [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]- Reşat Beyi istiyorum.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]-Komutanım Reşat Bey size bir mesaj bırakarak intihar etti. Okuyorum, komutanım.[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]-Yarım saat zarfında bu tepeyi almak için söz verdiğim halde sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam komutanım. [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Mustafa Kemal'in gözlerinden yaşlar boşanır:[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]-Allah rahmet eylesin, Reşat Bey büyük bir vatan-severdir.[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]11.45 Baş komutanın telefonu çalar:[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]- Çiğiltepe alınmıştır komutanım. Yüzlerce ölüsünü bırakan düşman Sincanlı Ovasına doğru kaçmaktadır, arz ederim".[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Başkomutan [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]"Türk Askerine,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] Her zaferin mayası sendedir. Her zaferin en büyük payı senindir. Burada şehit olan kahraman evlâtlarımızı minnetle anıyorum, ruhları şâd olsun. Başkomutan Mustafa Kemal".[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Reşat Beyin bu onurlu davranışı ile ardında bıraktığı şevk ile düşman püskürtülmüştür, gözlerini kırpmadan ölüme doğru koşan bu yiğitler, bizler ve bizden sonra gelecekler için canlarından vazgeçmiş Anadolu yiğitleridir!.. Başkumandanları tam Bağımsızlık ya da Ölüm şiarı ile yola çıkmış…[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Ana kayıtta:[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]"[/FONT][FONT=Arial, sans-serif]Bu vatan toprağın kara bağrında[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Sıradağlar gibi duranlarındır.[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Bir tarih boyunca onun uğrunda,[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Kendini tarihe verenlerindir.[/FONT][FONT=Arial, sans-serif][/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]İleri atılıp sellercesine, [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Göğsünden vurulup tam ercesine,[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Bir gül bahçesine girercesine,[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Şu kara toprağa girenlerindir."[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]yazıyordu…[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]anlaşılamamak [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]doğal [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]karşılanabilinir di [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]o dönemi [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yaşayanlar da[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yinede yaşayanı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]falezlerin tepesinde [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]tek başına olmaktan [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kurtaramadan[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]öğrenmek [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]durmadan öğrenmek [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ve öğrendiğini [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yaşamın içerisinde [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]görmek isteği [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bilincin gelişimi [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yalnızlaştıran insanı. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]yaşanmışlıklar;[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]farklı yaşayanlar tarafından[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çok yazıldı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çok çizildi [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]yeterli görülmedi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]hiçbir zaman[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]her gelişen süreçte [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]farklı açıldı pencere [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]farklı bir esinti [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]girdi içeri[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]üzeri örtülen[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ne çok bilgi korlandı[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Ülkeler Reşat bey gibi onurlu insanlar tarafından kurtarılırlar iken, kimler tarafından çökertildikleri de, sergilidir tarihin gizemli sofrası üzerinde. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]her inceleme [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çıkarıyor falezlerin [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]tepesine insanı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bir yanda deniz [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bir yanda yaşanmışlıklar [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kaderine terk [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]edilmişlikle dolu [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kentler [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]zaman kentlere vurur [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]dalgalar falezlere [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]her vuruş [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]binlerce parçacığa [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bölünerek dağılır [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]üzerlerine[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Anlaşılamamak geçmişi yaşamayanlar için doğal olsa da,[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bugün yaşananlar, falezlerin tepesinde yalnız kalanlar yok mu?[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Yalnızlık ya da başka bir oluşum kader olmasa da, süre-cin zaman içerisinde işlediği olgu. [/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]Yalnızlığı anlatmak, yaşanmışlıkları anlatmak değil mi?[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Sanayinin değeri,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Cephe de bir kovanı onlarca kez kullanarak, [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]Kağnılarla yaralılarını taşıyarak,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Merminin üzerine süngü ile giderek,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Keşif uçaklarından, teleskoplardan dürbünlerden yoksun kalarak,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Cepheden cepheye haber ulaştırmak için yalın ayak koşarak,[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Aç kalarak, susuz kalarak öğrenildi. [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Toprağın kıymetini her bir karışını kanları ile sulayarak…[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Öğrendiler ve var gücü ile yerli sanayi, yerli malı, yerli üretim dendi. [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]Onun için oluşturuldu yoktan bu değerler…[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]garip[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]garip bir biçim de [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]haberimiz olmuyor [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]olan bitenden[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]almışız kafamızı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kabuğumuzun içerisine [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bizim olmayan seslerin [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]geçip gitmesini [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bekliyoruz [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yeniden [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yürümek için [/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]kaplumbağa misali[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]bir şeyler olurken[/FONT][FONT=Arial, sans-serif] [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]bir şeyler gizliyor [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]tüm oluşumları[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]kapatmışız[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]pencerelerimizi kapılarımızı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]çekmişiz perdelerimizi [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]her şeyi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]herkesten iyi bildiğimizi[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]söylüyoruz [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]havası ağırlaşmış[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]loş odalarımızda [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]her şeyin üst düzeyde [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]söylevini yapıyoruz[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]oysa[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]sessizleşiyor [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]her şey[/FONT]

[FONT=Arial, sans-serif]ahhh [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]şu bilinç yok mu [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]umarsız yaralar açan [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]gören anlayan [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]insanı [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]duyarsız bırakmadan [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]değeri sevdiren[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]ve [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]falezlerin tepesinde [/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]kendi kendisi ile[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yalnız bıraktıran[/FONT]


[FONT=Arial, sans-serif]sayı olmaktan kurtaran[/FONT]
[FONT=Arial, sans-serif]yurttaş yapan[/FONT]
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Sorun Atatürk’çü olma ya da olmama sorunu değildir. Sorun ne olduğunu ne istediğini bilme ve bunu ortaya koyma sorunudur.

Kurtuluş Savaşında ve sonrası dönemde kazanılmış her değer, Anadolu insanının teri ile kanı ile inşa edilmiştir, Atatürk’ün başlattığı Tam Bağımsız Türkiye şiarı, bu ülke insanının karakteristik en önemli özelliğidir, Devrimler doğma değildir, süreklilik arz eder, yatağında yol aldığı sürece.

Bu yatak Tam Bağımsızlık ve gerçek anlamda Halk İkti-darıdır…

Atatürk 19 Ocak 1923 te İzmit konuşmasında şunları söyler:

“…mali ve ticari gücü yüksek tüccar, sanayi yatırımı yapacak milli sermaye yoktur, İşveren ve işçi gibi modern sınıflar ortaya çıkmamıştır. Çıraklar da sayılsa ülkede tüm işçi sayısı, yirmi bini geçmemektedir. Aydın ve sanatkarlar çok azdır ve aydınların çoğunluğu halkın sorunlarından habersizdir. Büyük öz veri ile düşmanı yenen ordunun gereksinimleri çoktur, her düzeyden komutan geçim sıkıntısı içindedir. Halk büyük bir yoksulluk içindedir, Eğitim düzeyi çok düşüktür. Gerçek bir halk hükümetinin kurulduğunu söylemek yalancılık olur.” (M.Kemal Atatürk)

Tam Bağımsızlıktan bahsedilirken hangi konumda olduğumuz ve ne istendiği de net bir biçimde ifade ediliyordu, 1938 lere kadar bu doğrultuda alınan yol daha sonra değişecekti.

Ekonomi ve siyaseti denge politikaları ile liberalizme doğru yol alacak, Batı’nın fen ve bilimi yerine Batı’nın kendisi örnek alınmaya başlanacaktı, Halk İktidarı yerine, güçlü olanların iktidarları oluşturulacaktı.

İkinci Dünya Savaş’ında izlenecek yol, geleceğe yönelik yeni şekillenmelerin yönünü belirleyecekti.

Osmanlının son dönemlerindeki bir şeylerin parçası olarak, hükmetme olan ittihatçı anlayış, kendine ve halkına güvenme anlayışı ile savaşacaktı.

düşüncelerim

sıkılıyor

büyük
sessizlik
kaplarken
dört yanı

bir çitlembik
kanat çırpsa
yıldızlara ulaşıyor
esintisi

sessizliğin
gölgesin de
birikiyor cellatlar

karaya çalan
hükümsüz kılınan
yarınlar

Tam Bağımsızlık olan Cumhuriyetin kuruluşundaki parola, Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın bileşkesi idi.

İkinci Dünya savaşının ardından bıraktığı buhranlar gerekçe gösterilerek yerini batının talepleri doğrultusunda terk ederek karma ekonomiden liberal ekonomiye geçişin adımları, bu durum adım adım ekonomide yeniden kapitülasyon şartlarının oluşumunu hızlandırıyordu,

19 mayıs 1919 tarihinde başlayan tam bağımsız Türkiye şiarı, hiçbir manda ve himayeyi kabul etmeyen düşünce, yerini 10 kasım 1938 den başlayarak geriye doğru bir seyre
bırakacaktı…

Devletin öncülüğü ve liderliği, yerini gücünün dış bağlantılardan alan, bağımlı girişimcilerin eline bırakacaktı.

Ekonomideki halk harekatı yerini sermaye sahiplerine terk edilecekti, ve bu sermayelerin yapısı da ilginç olacaktı. Askeri anlamda ülkeden atılanlar, Lozanda kazanılan ekonomik haklar, yeniden bu girişimcilerin anlaşmaları ile liberal ekonomi anlayışı içerisinde, İtalyan, Fransız, İngiliz, Amerikan, Alman firmalarının önce ticari, sonra siyasi imtiyazları ile şekillenecekti. 1938’lerden sonra.

Ülkedeki askeri ekonomik ve siyasi işgallerine son vermek için verilen ulusal kurtuluş savaşında elde edilen kazanımların korunması amacı için Atatürk ne diyordu bakalım;

“Devletçiliğin bizce anlamı şudur: kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak.” (1936) Atatürk

Liberal ekonomiye bakışı da çok açık ve netti
“Bizim izlediğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizm'den başka bir yoldur"M.K. Atatürk

Açıkçası farklı idi Liberalizmden, kayıtsız şartsız Milletin olan hakimiyet sahiplerine, kayıtsız kalamazdı Devlet.
Bu nedenledir ki Devlet üretecekti, ürettirecekti, ürettiğini ve ürettirdiğini koruyacaktı ve adil olarak paylaştıracaktı, Devletin asri görevi olmalıydı bu, özel teşebbüsün yerine geçmemekle birlikte başı boş bırakmayacaktı ekonomiyi, Ekonomi halkın olmalıydı ve planlanmalıydı.

bir fırtına esti
deniz karıştı
kıyılardan öte
sakinlik
okunacaktı hüküm
okunacaktı da
yüreğinde sevgi olan
kıyamadı
kıyılmaya hazır
ne güzel de düşler vardı

martıların seslerini
kırdı dalgalar
hırçın deniz
fısıltılar gibi hırçın

dalgalar vurdu kayalara
köpükler uçuştu
ak umutlar gibi
kaybolmuşluklarla
kucaklaştı
dilimde dolanan
nakarat
bir türlü
dışa vurulamadan
isyan olan ağırlığı ile
oturanlaraydı
pimi çekilmeye hazır
kelimeler gibi

“Tam Bağımsız Türkiye”
derken

dar ağacına
gidecek
üç fidanın

alıntı gibi
patlayan sözleri
bilincim de

şavkı gibi vurulgan düşlerle
kucak kucağa
yaralıyım dik ve kırılgan

ödemeye hazır
bedelleri

sözler
hırçın dalgalar gibi
dövüyor
geleceği


darağacına giden yolda,
savunmasına düşerken
pimi çekilen
sözler
yargılanan kim
konmamıştı adı
sadece verilmişti hüküm

Diyordu ki her ortamda kurucu;

Tam Bağımsız Türkiye için

Ya ölünecekti ya gerçekleştirilecekti.

Bu doğrultuda hedeflerini Gençliğe emanet ettiğini “Gençliğe Hitabe”sinde belirtiyordu.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Gençliğin içinden yükselmeye başlamıştı, yanlış giden bazı şeylerden sonra “Tam Bağımsız Türkiye” sesleri.
Sahip çıkıyorlardı emanete…

Diyordu ki, Üç fidandan biri.

Türkiye’nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim. ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı da ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün. Ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye’nin bağımsızlığına arma-ğan etmekten onur duyuyorum. Bu bağımsızlık düşüncesini mezara kadar götüreceğiz.

Sayın Savcı,


1. Amerikan emperyalizmi gayrî millîdir. .


2. Ona ortaklık edenler ulusumuza ihanet etmişlerdir. .


3. Emperyalizme karşı mücadele suç değildir, silahlı müca-dele ise Anayasayı ihlâl değildir. .


4. Gayrî millî olan emperyalizm ve ortaklarının sömürüsü, Anayasaya aykırıdır.


Buna göre iki şey var:


1. Eğer belli bir hata sonucu, iddianame ve mütalaayı hazırladınızsa, dikkatli olunuz; idamını istediğiniz kişiler kasaplık koyun değildir ve siz savcısınız. .


2. Yok eğer yaptığınızın bilincinde iseniz; yolunuz açık olsun.

Diyordu ki kurucu:

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkes-ten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, “Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır” deme-yecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarma-yacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ‘demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’

Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını iste-meyecek. Diyecek ki, ‘ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.’

İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği!

verilmişti karar
dar ağacına
giderken fidanlar
Mustafa Kemalin sözleri
çınlıyordu
kulaklar da

sessizlik kaplıyordu
caddeleri

birbir boğuluyordu
şiarlar

bir bir satılıyordu
kurumlar

yeni mayıslaraydı özlem

ahh sevgili babam
küfre alıştıramadın beni

yağmalanan şehirler değil artık
sessizleşen ülkem
kan revan içinde
bilincim

falezlerin tepesinden
ufka bakmak

göremesen de birgün
görebileceğini düşleyerek
falezlerin
tepesinden
kucaklamak yalnızlığı

birbir düşerken mevziler
şafağı beklemek

mavzerin
gecenin sessizliğini
yırtarken
namludan çıkan şavkı gibi

falezlerin tepesinde
şafağın
karanlıkları yırtacak
kızlığını beklemek
yaralıyor beni
sessizliğe
bürünmüşken kent
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Diyordu ki manşette:

“Telekom halkındır, satılamaz!”

diyordu da
batıyordu ünlem işareti

yakarken değdiği yeri
düşüncelerim uzuyordu
bırakmadan köklerini

Kurtuluş Savaşı boyunca bir destan gibi anlatılıyordu, haberleşmeyi sağlayanlar, telgrafçılar, telgrafhaneler, elden ele ulaştırılan şifreli bilgiler, sıkıntılı bir dönemdi haberleşme, düşman işgali altında bir ülkede, her ele geçen bilgi, birçok yiğitçe mücadele eden vatan evladının yok olmasına neden oluyordu. Bu nedenle savaş sonrası ilk oluşumların başında geliyordu. Haberleşmenin temellerini oluşturma. Bilginin gizemi bu sistemin milli olmasını gerektiriyordu. Devletin güvencesi olmazsa olamazlardandı.

sızlatıyordu
ünlem işareti
bir hançer gibi

sızlatıyordu
yüreğimi

Haberleşmenin Kurtuluş Savaşı süresince takip ettiği seyiri
Doç. Dr. B. Işık ÖZKAYA satırlara dökerken bir kez daha
vurguluyordu, iletişimin önemini ve mahremiyetini. .


Kuvayı Milliyeci Telgrafçılar. ..

Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında, dönemin en ileri haberleşme aracı olan telgrafla yürütülen çok çetin bir kavganın rolü yadsınamaz. .

Fatsalı Halim Efendi , Telgrafçı Hamdi Bey gibi çok sayıda isimsiz telgrafçı, İstanbul'daki İngiliz haberalma kaynaklarının akıl almaz baskı ve kuşatmasını kırarak Anadolu'ya gizli bilgileri sızdırmıştır. .

Mustafa Kemal , savaşın seyrini, haberleşmenin başında bulunarak, bilgi akışını izleyerek kontrol altına almış, dönemin en hızlı iletişim olanağını kullanarak zamanın en çağdaş teknolojisinden yararlanmıştır. .

Atatürk, Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenmesini, vali ve ordu komutanlarıyla yaptığı eşgüdümü telgrafla gerçekleştirmiş, Saray'a karşı geliştirdiği stratejiyi kendisine bağlı telgrafçılarla yürütmüştür. Posta-Telgraf idaresinin İngilizlerin elinde olmasına karşın, en olumsuz koşulların aşılmasını isimsiz kahraman telgrafçılarla başarmıştır. .

Telgraf hatlarının tahrip edildiği, telgrafhanelerin basılıp dağıtıldığı bir ortamda yurtsever telgrafçılar, Mustafa Kemal'in hizmetinde yer almış; O'na bilgi aktarabilmek, iletilerini yerine ulaştırabilmek uğruna canlarını hiçe sayarak çalışmışlardır. .

Osmanlı Harbiye Bakanı Süleyman Şefik Paşa'nın, kolorduların kendi aralarında şifreli telgraf gönder-emeyeceklerine ilişkin yasağına, Kâzım Karabekir Paşa , ''Seferber düşmana karşı askeri sırları açıklamanın kanunlara göre cezası idamken, siz askeri sırların açıklanması emrini veriyorsunuz. Bilcümle kumanda makamlarının da hudutlara varıncaya kadar şifre muhaberatının men edilmesi, ancak Ermenistan'ın ve mevcudiyetimize düşman olanların menfaatına kayde-dilebilir'' şeklinde karşı çıkmıştır. .

Yine Ali Fuat Paşa, Şefik Paşa 'yı telgraf başına çağırtarak kendisine ihtarda bulunmuş ve şifre yasağının 24 saat içinde kaldırılmasını, aksi takdirde bütün postaneleri askeri işgal altına alarak şifre ile haberleşmeye devam edileceğini bildirmiş ve bu uyarıya bütün kolordular destek vermişlerdir. Düşman yandaşlığının ezici baskı ve teslimiyet ortamında az sayıda telgrafçı, savaşın iletişim kanallarının açık kalması için mücadele etmiş, kesilen telleri onarmış, direkleri yenilemiş, postaneleri İngiliz işgaline, kontrolüne karşı canıyla korumuş, Atatürk'ün ''telgraf savaşı''na cepheden katılmıştır.

Ali Kemal'in şahsında mandacılığı savunan İstanbul basını ve uzantıları, bütün kinlerini Mustafa Kemal'e karşı yöneltmişler, her türlü ihaneti haber olarak aktarmışlar, emperyalizmin iliştirilmiş (embedded) gazete-cilik örneğini vermişlerdir. .

Mandacı Rauf Ahmet'in gazetesi İstiklâl, gençliğin yayımladığı ''bağımsızlık'' yanlısı bildirilere karşı çıkmış, onları ''sükûnete'' davet etmiştir. Üniversite gençliğinin, ''Her türlü manda şeklini reddeder ve buna uymayacak barış antlaşması maddelerine boyun eğmeyeceğimizi ilan ederiz'' şeklinde yayımladıkları bildirileri, heyecanla verilmiş kararlar olarak nitelemişti. .

İçişleri Bakanı Ali Kemal, aynı zamanda Harbiye Bakanı gibi davranıp Mustafa Kemal'i azletmiş ve durumu tüm vilayetlere bildirmiştir. Sabah gazetesi de desteğini gecikmeden açıklamış; Ali Kemal'in emirlerine uymanın bir ''vatan borcu'' olduğunu, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının, düşmanın oyununa geldiğini yazabilmiştir. .


Karartılmış ve her türlü psikolojik savaşın yürütüldüğü bir ortamda bir grup yurtsever telgrafçı, Atatürk'ün haber alma kanallarının açık kalması için savaş vermiştir. İşte bunun içindir ki, Kurtuluş Savaşı bir anlamda ''telgraf savaşı'' olarak da kabul edilebilir. Atatürk, bütün yapmak istediklerini, yaptıklarını, talimatlarını, savaş şifrelerini telgrafla yürütmüş; her an ve her koşulda ona başvurmuş; tarihin sayfalarını, yarı beline kadar eğilmiş, yorgun ve ahşap direkler arasında sarkıp duran tellere aktaran telgrafçılara emanet etmiştir.

Bugün, ülkemizin kamusal alanlarıyla birlikte, haber kanalları da ''küreselleşme'' savlarıyla yabancıların eline geçiyor. Kurtuluş Savaşı'nda mütareke basını, düşmanın haber alma kaynağı gibi çalışmış, ihbarcılık yaparak milli mücadeleye katılanların düşman eline düşmesine neden olmuş ve vatana ihaneti kendilerine yakıştırabilmişlerdir.

Lozan görüşmelerinde, iletişimin yeterli olmaması nedeniyle sıkıntı yaşanmıştır. Ankara'dan Lozan'a bilgi ve talimatlar şifreli telgraflarla, önce ''Köstence'' telgraf merkezine, oradan da Lozan heyetine gönderildiği için, İngilizler tarafından şifreler ele geçirilip çözülmüş ve bu durum onların üstünlük sağlamalarına yol açmıştır.

Heyetin yapacağı konuşmalardan haberdar olmuşlar ve önce Kerkük petrollerini ele geçirmişler, daha sonra Musul sorununu erteleyerek siyasal üstünlük sağlamışlardır. Lozan görüşmeleri esnasında sağladıkları haber alma üstünlüğüyle ve Doğu'da, Kürt ayaklanmaları çıkartarak Musul ve Kerkük'ün savunulmasını güçleştirmişlerdir.

İşte bütün bu olumsuzluklar dikkate alınarak, PTT'nin ulusal olmasına daima özen gösterilmiş, İngilizlerin elinde olan Posta-Telgraf İdaresi'ne karşılık Ankara'da, TBMM Hükümeti Posta Müdürlüğü kurulmuştur (1920). .

Sonuç:

Bugün çok sayıda ülke, haberleşme başta olmak üzere özelleştirmeleri terk etmektedir. Brezilya, Arjantin, Venezüella kamu kaynaklarını yeniden halkın hizmetine iade ediyor. ABD, AB ve İngiltere, haberleşme kanallarının yarıdan fazla hissesini kamuda bırakmaktadır. Ülkeler, haber kanallarını yabancılara devretmemektedir. Bağımsız El Cezire televizyonu olmasa, ABD'nin Irak'taki katliamları öğrenilemeyecek… .

Ülkemizde, ''TELEKOM'' satılarak iletişim kanallarımızın dünya çapındaki gücü yabancıların eline geçmiş oldu. Oysa yakın tarihimiz bize, emperyalizme karşı yapılan savaşların, iletişim ve haber alma savaşını da tetiklediğini göstermektedir. Haber kanallarımızı kamu yararı, ülke güvenliği ve stratejik önem açısından ele almak ve özelleştirmekten vazgeçmek zorundayız.
( Doç. Dr. B. Işık ÖZKAYA) Kaynakçaları:1- Nutuk.2- Şu Çılgın Türkler, Turgut Özakman.3- MİT, Tuncay Özkan.4- Meydan Larousse, cilt 10. 5- İstiklal Harbi Gazetesi (15.05.1919-11.10.1919 arası)

Bu nedenlerle diyordu ki,
Kurtuluş savaşının önderi:

Devlet
Türkiye cumhuriyeti
Devleti olacaktı

Siyasette Bağımsızlık
Ekonomide Bağımsızlık
Ülkede Bağımsızlık
Devletin güvencesinde olacak
Hiçbir himaye ve manda kabul edilmeyecek

Güçlünün değil
Halkın Devleti olacak
Halkçılık
Devletçilik ve laiklik temel ilkelerdi

Diyordu ki bu nedenle;

“ Bizim takip ettiğimiz yol görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur” M.Kemal Atatürk

batarken gün
sessizleşirken sokaklar
örtse de ne kadar
taşıyorsan bilincinde izi

görürsün
tüm çıplaklığı ile
yüreğine saplanan
bir hançer gibi acır bilincin
karabasan olur gerçekler
falezlerin tepesinde geçer
uykusuz geceler

Biribir kurulan işletmelerin o yokluk dönemlerinin karan-lığını, nasıl aydınlığa çıkardığını, üretmekten yoksun bir imparatorluğun nasıl yok olduğunu.

çıplaktır tüm gerçekler

görmek istedikçe
çalıştırmak gerekir
beş duyu organı ile bilinci

her konan taş aydınlığa gidişte
sökülürken yerinden birer birer
çığırtkanlaşıyorsa eğer
karanlığın içindekiler
canımız acıyacaktır

Acıyacaktır…

“Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.” M.K.Atatürk

ses değişimi
oluşturmasa da
yeni kimlikleri

tanırsın bedbahtları

tanırsın da tanımak yetmez

“İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” M.K.Atatürk

limanlarımız tersanelerimiz
her türlü iletişimimiz

verilirken yabancılara
işgal edilirken ekonomimiz

yetmez
sessiz sokaklarda
haykırış

koptukça
üretkenliğin
kaynağından değişimler
düşerken sütunlara

içim kanar

içim kanar
akşam sessiz
çöker ışığın üzerine

adına ne derler bilinmez
her dönem
kendi içinde saklar
köleliğin adını

geçişleri vardır ülkemin
destanları
kanla sulanmış
toprakları
Bedeli ödenmeden; savaş sonrası esaret karşılığı, tek mermiye bile ihtiyaç duyulurken,

Fransızların cephane teklifinin kabul edilmeyişi.

Cumhuriyetin temel taşları oluşturulurken

Hiçbir kredi ve hibenin, kara bir leke gibi düşecekse geleceğe, kabul edilmeyişi gibi.

Geçişleri vardır ülkemin, renkten renge boyanışı.

değişir
üretkenliğin tembelliğinde
değişimin rotası

uluorta saçılır karanlık
neonlarda değişim
neonlarda kalmaz

içimi kapladığında
yaşanmışlıklar
bir buruk hüzün sarar

kaybedilenler gelir
aklıma

bu vakitlerde
adımlara bırakırım
kendimi

Marşal yardımı ve borçlanmalarla ilgili neler söyleniyordu eskinin savunucuları tarafından bile:

“Avusturya Başbakanı, “İşte Osmanlı şimdi bitti” derken, Osmanlı’ya büyük bir darbe vurulduğunu daha işin başında söylemekten kendini alamamıştı. Aradan 20 yıl geçtikten sonra 1858’de anlaşmanın tesirlerini anlatan İngiliz Edward Michelson ise, “Yabancı ülkelerde büyük ünü olan Türk sanayinin birçok kolları şimdi tamamen yok olmuştur. Bunlar arasında pamuk sanayi başta gelir ki, bunlar tamamıyla İngiliz sanayi tarafından sağlanmaktadır. Şam’ın çelik bıçakları, Kıbrıs’ın şekeri, İznik’in çinisi hep yok olmuştur. Bütün bu sanayi kollarının Türk topraklarında artık izi bile kalmamıştır.” derken Türk sanayinin içine düştüğü acı durumu dile getirmiştir. Bu anlaşmalar, devlet hazinesini önemli masrafları karşılayamaz hale getirdi ve Avrupa’dan borç alma yolu açıldı. Böylece dışa bağımlılık devri başlamış oldu…

“…Abdülmecid Han: “Borçlanmadan vazgeçilmezse saltanattan vazgeçerim”

Maliye ve Hariciye Nazırları, Sultan’ı borçlanmaya ikna etmeye çalıştılar. Sultan, “Ben bu devleti selefimden nasıl buldum ise halefime de öyle vereceğim. Eğer bu borç-lanmadan vazgeçilmezse saltanattan vazgeçerim” diyerek borçlanmayı önledi.”08.06.2005 Milli Gazete

Abdülmecid Han borçlanmayı engelleyebilmiş mi, yoksa saltanattan mı vazgeçmiş, bu tarih önünde duruyor, durmasına da, ya göz önünde duran diğerleri?
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Kurtuluş Savaşı boyunca Osmanlının içine düştüğü borç batağının Osmanlıyı köleliğe ve yok olmaya götürüşünün ışığı, uzak tutuyordu, yeni Türkiye Cumhuriyetini el kapılarından, biliyordu ki kurtuluşun önderi, İktisadi bağımsızlık olmadan Tam Bağımsızlık olamaz. Ne yazık ki yol arkadaşları öyle düşünmüyordu, 1938 sonrası Balta Limanı anlaşmasından Serv Anlaşmasına giden yolların taşları yenilenmeye başlıyordu. Suda balık misali balık hafızası ile zokalara takılını yordu.

İkinci paylaşım savaşında izlenen denge politikası, hızla sağlam toprakları ayağın altından kaydıracak, planlı izlenen ekonomik yapılanmalar, güdümlü ekonomini içine atacaktı, ABD ile 23 Şubat 1945 Borç Alma ve Kiralama anlaşması 27 Şubat 1946 Kredi Anlaşması 7 Mayıs 1946 Borçların Tasfiyesi 6 aralık 1946 Kahire ek anlaşması 12 temmuz 1947 ve 27 aralık 1949 Askeri Yardım Anlaşmaları ve son olarak Ülkenin belkemiği Petrol tekeline yönelik Max Bell in hazırladığı 1959 anlaşması ekonomik bağımsızlığa gidiş yolunun yok edilmesinde atılan önemli tuzaklardı…

Bu yasanın en belirgin teslimiyetciliği; 136 madde deki yabancıların izni olmadan bu yasanın değişme-eceği maddesi idi.

23 Haziran 1954 yılında, Türkiye ile Amerika Birleşik devletleri arasında Vergi Muafiyetleri Anlaşması imzalandı. Yalnızca Amerikalıların yararlandığı bu anlaşma, Türkiye’deki ABD varlığını adeta devlet içinde devlet haline getiriyor ve ABD şirketlerine vergisiz, gümrüksüz, denetimsiz ve yargı organlarından uzak, yasa üstü bir statü tanıyordu.

Türkiye hızla yeniden Osmanlılaştırılıyordu, bir yandan siyasi ve ekonomik anlaşmalarla esaretin içerisine itilirken diğer yandan ulusal bilincin oluşturulmasında atılan adımlarda yapılan rutuj hareketleri ile yeniden ümmet toplumunun önü açılmaya başlanıyor ve ulus kavramı yerini ırksal kökenli bir kimliğe bırakıyordu…

Ortaya atılan Kominizm tehlikesi ile de Ulusal Bağımsızlık mücadelesi veren hareketlerin yok edilme işlemleri bir sisle kapatılıyordu…

Bu sürecin sonucu; kaçınılmaz olarak özelleştirmeleri getirecekti, elbetteki.

maddeyi
tanımamak
ufkun
derinliklerinden
doğacak güneşi
görememek
ürünüdür
bilgi eksikliğinin
sahibi olmadan bilginin
fikir üretmek
nasıl yanılgılara
sürüklerse kişiyi
esarete sürüklediği gibi
toplumu da
kâr etmez bilgelik

Osmanlı örneği dururken göz önünde cehaleti sergi-lemektir, bu gidiş, her yönü ile.

atatürkçü olmak
ayrı bir konu
olunabiliniyorsa eğer
devrimlerini
kenara koyarak
yol haritasını
yırtarak
şartları zorlayacak
bilgi birikiminden
yoksun olarak
liderliklere soyunup

teslim etmek ülkeyi
bu olmasa gerek

bu olmasa gerek

Atatürk’ün kurduğu parti diyerek, yola çıkıp liberal ekonominin bekçiliğini yapmak, AB nin insan haklarını ve medeniyetini yakalamak için boyunduruğuna kafa uzatmak, yol haritasında olmasa gerek…

Kim atabilirdi Atatürkçü olduğunu söylerken ikinci paylaşım savaşında Almanlara silah sanayinde kullanacağı kromu veren anlaşmanın altına imzayı…

Kim atabilirdi Amerikanın savaş artığı malzemeleri alırken Tam Bağımsızlık hedefinin rafa kaldırma anlaş-masına imzayı…

Kim atabilirdi Atatürkçü olurken AB nin Gümrük Birliği adı altında teslimiyet anlaşmasının altına imzayı?

Kim Atatürkçü olurken esarete karşı başkaldıran gençliğin yok edilişine karşı toplumu uyuturdu…

atatürkçüyüz diyerek
atıldıysa imzalar
atatürkçüyüz diyerek de
yok ediliyor
tüm üretici güçler

bir hastalıktır
gırtlağı tıkayan
haykırır gibi görünmek
ya da bir başka deyiş ile
parçası olarak ortaoyunun,
oyunculuktan
öte olduğunu düşlemek

kırılgan sözler
şarapnel etkisinde,
vurur gibi dalgaların
kayaya
erişememesi gibi
enerjisinin

yorgun düşlere
uyku ekerler
söylevlerde.
ne gariptir
ne garip

ezilmişliğin
anlamını düşünürken,
kaybederken birçok şeyi
kurulurken
darağaçları

haklı olsam bile;
garip görünse de
o kadar basit değil
bulmak yanıtını

ne kadar bilsem de
örter kuşkular
karmakarışık
kısaca duygularım

yol uzun
engebeli ve sarp
garip duyguların adı
yolda yalnızlık

dalga dalga düşüncelerim

falezlerin eteklerin de
deniz hırçın
savurur dalgalarını
derinliklerinden

ıslatır kayaları

Tüm bu özelleştirilen kuruluşların temelini atan Önder , bugünleri görürcesine anlatıyordu;

“Oysa bu güç ve kuvvet Türkiye’de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır.

Bunun etkisi altında kalarak, milletin, en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur.

Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı.

Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihat-leriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilir?

Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir; tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır.

İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.

Vasilik ve himaye altına giren bir devlet bağımsızlığını yitirir.

Egemenlik hakkı teslim olunamaz, ayrılık kabul edilemez. Bağımsızlık bir bütündür.

Ya vardır, ya yoktur, yok ise devletin kimliği ortadan kalkmış demektir.
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Mandacılar diyorlar ki, bizi bağımsız bırakmayacaklar. Onlar ne düşünürlerse düşünsünler ortada bir gerçek var. Her ulus bir devlet halini alıyor ve bir Türk ulusu vardır. Bizi bağımsız bırakmazlar düşüncesi maneviyat bitkinliğinden doğan bir iman eksikliğidir. Bir an için kabul ve teslim edelim ki, bizi devlet olarak yaşatmayacaklar, o halde bunu biz mi isteyelim?

Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için bütün bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk bağımsızlığını feda ediyorlar.

Oh ne ala! Mücadele yerine mandayı kabul edeceğiz ve rahata kavuşacağız!

Bu ne gaflet, bu ne körlük, bu ne budalalık. İstanbul’un yüce kişileri de bu fikirde. İçlerinden biri çıkıp da ya istiklal ya ölüm diyemiyor.

Batıya yaklaştığımızı zannettiğimizde asıl mayamız olan Doğu maneviyatından soyutlanıyoruz.

Kurtuluş için, bağımsızlık için eninde sonunda düşmanla, bütün varlığımızla vuruşarak onu yenmekten başka karar ve çare yoktur ve olamaz. Ordu ile, savaş ile, inat ile bu işin içinden çıkılamaz biçimindeki kaynağı dışarıda bulunan öğütlere uymakla bir vatan, bir ulus bağımsızlığı kurtarılamaz. Emperyalistlerin pençesine düşen bir kuş gibi yavaş, sefil bir ölüme mahkum olmaktansa babalarımızın oğlu sıfatıyla vuruşa vuruşa ölmeyi tercih ederiz.Bunun tersini düşünerek hareket edeceklerin, acılı sonuçlarla karşılaşacakları kuşkusuz-dur.

İşte böyle yanlış görüşlü, yanlış anlayışlı kişiler yüzünden Türkler her yüzyıl biraz daha gerilemiş, biraz daha çökmüştür.

Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu.

Ne yazık ki, Türkiye ve Türk halkı, ahlak bakımından da düşüyor. Durum incelenirse görülür ki Türkiye Doğu maneviyatı ile sona eren bir yol üzerinde bulunuyordu. Doğuyla Batının birleştiği yerde bulunduğumuz, Batıya yaklaştığımızı zannettiğimiz taktirde asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki, bu büyük memleketi, bu milleti çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka bir sonuç beklenemez bundan.

Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan bir takım insanlar, galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkummuş gibi, Türkiye’yi atıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektirdiğini yapmakta korkak ve müte-reddit idiler. “

vuruyordu kelimeler
her biri
diğerinden keskin

lime lime bilinç
suskunluklar sürecin de
korkunun esareti
yok edeceğini umarak
kapatırlarken kulaklarını

bir bir düşürüyorlardı
tam bağımsızlık için konan
surların taşlarını

aydını vekili

“Türkiye’de fikir adamları, adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, “biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur”. Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımız, bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. Onlar bizi idare etsin diyorlardı.

Türkiye’yi böyle yanlış yollarda boğulma ve yok olma uçurumuna sürükleyenlerin elinden kurtulmak gerekir. Bunun için bulunmuş bir gerçek vardır, ona uyacağız.

O gerçek şudur: Türkiye’nin düşünen kafalarını büs-bütün yeni bir inançla donatmak...

Bütün ulusa sağlam bir maneviyat kazandırmak.” (Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak. Atatürk)

söylevleri
koyarak bir yana,

gömülmek
yalızlığın içine
değiştirirken yaşam
her dönemde
kendi manifestosunu
yazdırsa da
yazdırmasına

okuyan kim
kuruluşun da
önderliği yapanın
tek tek çıkarken söyledikleri
kafasını kuma gömen
deve kuşunun bilgeliği
çare değildir

çare değildir bağırmak,
tek tek ayak izlerine basmak

bir bir giderken
mevziler
ardından söylenen
kahramanlık türküleri
ya da ağıtları
çözümlerde
üretmek çözümsüzlükleri

yani
bir başka deyiş ile

okuyor görünmek
alışkanlık

gazetelerde
kitaplarda
patlamış gözbebeklerinde
insanların
cehaleti görmek
acı

birlikte söylemek türküleri
birlikte üretirken
birlikte tüketmek
hakça kardeşçe
örgütlemek emeği
çıkmak yalnızlığın çemberinden
ya da çemberine almak
yalnızları

bir ağacın kökleri gibi
uzatabilmek için
sürgünleri gökyüzüne

hani tek başıma olsam
duygulardan arıtsam kendimi

içine doldursam
sistemin
tüm empoze edilmiş
etiklerini

yine de
dik duracağımı biliyorum
konu dik durmaktan öte

yaşarken;
yaşadım diyebilmek
yaşatmanın erdemini
üstlenmeden
yaşamın
içerisinde
yaprak gibi
hafif

ve gerekli olduğumu
bildiğim kadar
gereksinimlerini
bilmek
yetmiyor
yetmiyor
dalın kırıklığı
ya da kuruluğu

kökün çürümüşlüğü
gelip buluyor

önemsememek
bir karıncayı
ya da yaban arısını
yerdeki su birikintisini
ya da tozu

yetmiyor tek başına olmak
Aydınlarımızla başlayan liberalleşme istekleri, Batının medeniyeti değil de, batılılaşma isteği, sanayileşmeyi oluşturmadan kapitalistleşme arzusu Osmanlıyı getirdiği uçurumun kenarı gibi hızla bizleri de getirmekte…

Dur demek için öncelikle nedenleri çok iyi kavramak gerekiyor, bizi sömürgeleştiren kuruluşların satılması değil, satılmasına neden olan anlayıştır, bir yandan Avrupa birliğine evet, İMF yardımlarına evet denirken, devlet üretimde olmamalı derken diğer yandan bağırmak bunlara anlamsızlaşıyor, anlamsızlaşmasına da, canı yanan bağırıyor sadece.

kavramlar
karışmış birbirine
çığırtkanlık
insanı yüceltmese de
dikkatleri
çekiyor üzerine
çıkmak için yükseklere
kullanılan
kulak kültürü ise
yol çetrefilli
ve uzun

dalgalar vuruyor
falezlere

dalgalar vuruyor
falezlere
ıslanıyor kayalar
ıslanıyor bir şeyler
bilincimden öte artıkları

yıkayamıyor
su tanecikleri
falezler ıslak
düşen
denizin göz yaşları
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
“…Demokratik kitle örgütleri ve sorumlu bireyler olarak, büyük medya çevrelerinin duyarsızlığına ve toplumun yanıltılmasına karşı, tarihsel bir görev olarak, ülkemizin sömürgeleştirilme girişimlerinin en önemli safhalarından biri olan T. Telekom'un satış sürecinin hemen durdurulmasını talep ediyoruz,”(Basın Açıklaması)
Haber-Sen
Elektrik Mühendisleri Odası
Makina Mühendisleri Odası


talepler gelse de birbiri ardı sıra
yapıla bilirliklerden uzak kaldıkça
girer kara basanlar uykulardan içeri

girerde girdiğinde sen
manşetten içeri
daldığında içine derinliğin
çöker hüzün

yersin vurgunu hançer misali
keser kınını çeliğin soğukluğu
vurur yüreğine

"Geçmişte, Tanzimat devrinden sonra yabancı serma-ye ayrıcalıklı bir duruma sahipti. Devlet ve hükûmet, yabancı sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Her yeni ulus gibi Türkiye de buna izin vermez. Burasını esir ülkesi yaptırmayız..."M.Kemal Atatürk Türkiye İktisat Kongresi, A. Gündüz Ökçün, S: 253) .


Bugün farklı olan ne kaldı…
Ne yapmaya soyunuyoruz, Büyük Orta Doğu Proje’sinin eş güdümlüğüne dikerken gözü…

Geçmişe tekrar dönmedik mi, Kurtuluş savaşında dökülen onca kan, her giden değerde biraz daha bilincimizi, vicdanımızı hırpalamıyor mu ?


Marşal Yardım Anlaşmalarının Balta Limanı anlaşma- larından farkı var mı, anlaşmaların altına imza atanların isminden farklı. Kurtuluş Savaşı bu Anlaşmaların getirdiği çıkmazlar nedeniyle gerçekleşmemiş miydi? Devletin ekonomide aldığı görevler bunların bir daha başımıza gelmemesi için değil miydi? Cumhuriyetin kurucusu söylevlerinde; Emperyalizme, Kapitalizme ve Liberalizme karşı tutumunu açık, net ifade etmemiş miydi…

Etmişti etmesine ve ne demişti, “Bu emelden seni mahrum etmek isteyecek harici ve dahili bedbahtların olacak”

Kim söyleyebilir olmadığını;
Harici ve dahili bedbahtların.

izin vermez
izin vermesine de
esir ülkesi olmasına

bağlanan elleri olsa
ayakları olsa
dokunulmasa bilinçlere
bir masal gibi
kelimelerde kalır söylevler

satırlar kaplar içini karanlığın
düşünceler
düşünceler kararır

düşündükçe söylenenleri
falezlere vurur
dalgaları denizin

bölünür parçacıklara
her vuruşta
damlacıkları denizin
“Tam bağımsızlık demek, elbette, siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamı ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir. Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden başarıya ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz...”M. Kemal Atatürk

Kaybediyoruz birer birer kazanımları, atarken uluslar arası imzaları, ne kültür kalıyor, ne siyaset, teslim ediyoruz birer birer dev şirketlerimizi yabancıların ellerine, ne diyor bu durum için.

Mustafa Kemal:

“Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamı ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.”

Ve ekliyor
Çok açık net ifadelerle:

“Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden başarıya ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz...”Atatürk

Ve elde etmek için kurulan PTT, Sümerbank, Etibank ve diğerleri, birer birer açık arttırmalarla satılıyorlar.

Kurtuluş Savaşının verildiği emperyalist güçlerin serma-yelerine.

görebilmek
acı veriyor

bugünden yarını
bugünden dünü
hangi yana baksam
falezlerin tepesin de
yalnızlık

isyanlar mum misali
dibinde karanlık

düşmeli ateş toprağa
tutuşmalı çalı çırpı

yayılmalı
yayılmalı da

kararırken düşünceler
benim ya da senin dışında biri
ayağından çamuru esirgetmedikçe

girerken kapıdan içer
bulaştırırken dağıtarak
kaçınmak boşuna
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Toplumsal yaşam içerisindeki bağımlılıklar zinciri, hiç kimseyi, bana neci yapamaz, binanın görmediğimiz bir yerinde iptal ediliyorsa kolonu, ben görmemiştim demek kurtarmıyor göçük altında kalmaktan insanı.

alışkanlıklar ve hareketi,
birgün mutlaka başka biçimde
bir başka biçimde
çıkarıyor karşıma
bilmediğimi

süslerken
söylevler gerçeği
ardında kalıyor
her şey

yıldıza dönüşürken
hedefler
yoksunlaşıyor sıcaklığı

karanlık bir pelte gibi
duygular üretiyor

yıldızlara yapılırken besteler
uykuya dalıyor
tüm maddeci yönler

Söylevler; söylevleri takip ediyor, talepler talepleri izliyor, yollar yürümekle aşınmaz derken bir bilen, bildikleri ile söyledikleri arasında açılıyor mesafeler, sele dönene kadar akıntıya, duyarsız kalanlar sellerin ardından, ardından atılan çığlıklar, süprüntü olmaktan kurtarmıyor, ne seni, ne de beni.

ayakta durmak
konu değil

dik olmak da,

içinden çürütür
ağacın kurdu çınarı
dik olmak
çare değil

"Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini savunamayan ekonomimizi bir de iktisadi kapitülasyon zinciriyle bağladı. İktisat alanında bizden kuvvetli olanlar yurdumuzda bir de imtiyazlı durumda bulunuyorlardı. Rakiplerimiz, bu suretle, gelişmeye elverişli sanayimizi de mahvettiler. İktisadi ve mali gelişmemizin önüne geçtiler." (Atatürk, 1.2.1922, Söylev ve Demeçler, C: I, S: 228)

Avrupa Birliğinin açtığı serbest ticaret devri diye başlasam şimdi sözlerime, kendini savunamayan ekonomimizin, iktisadi yeni kapitülasyonlar zincirine neden olduğunu söylesem, sanayimizin bu nedenle yok olduğunu, çalıntı mı olurdu bu sözlerim…

Ya da ihlalden bir şeyleri mi kesilirdi hükmümün?

Ne garip onca verinin birbiri ile bu kadar örtüştüğü bir ortamı görmediğimizi düşünmek, ne acı görüyorsak eğer bu zincirin halkasına takılmış olmayı…

katabilmek
söylevlerin içerisine
üretkenliği
insan olmak,
filozofluktan öte
insan olmanın
erdemini anlamak

üretkenliğin içinde
yalnız olmak

bir başka deyişlle

bilincin aşamasını gererek
yalnız olduğunu hissetmek,
çoğullukta kendin olmak,
hüzünlü tat…

hep bir ağızdan
türkü söylemeler
var iken
söyleyememek
açtığında ağzını
isyana dönüşmesi
kelimelerin
“İngiliz kumaşında, Fransız kravatında, İskoçya viskisinde, İtalyan şapkasında, Batı medeniyetini başlatıp bitiren zavallı.

Bir gardrobun eni boyu ve yüksekliğinde dünyası çizilen entelektüel... “

Halkı hor gören, Batı’nın üstünlüğüne körü körüne inanan.

Atatürk’ün milli kurtuluş savaşını, Amerikan kapitaliz-mine, emperyalizmine satmakta mezat memuru...(İlhan Selçuk/ Gardrop Atatürkçülüğü)(9 Eylül 1966, YÖN)

ne garip

ne garip ki
bu gün
daha farklı değil dünden

hükümsüz
kılınıyor
yarın

hükümsüz kılınıyor
bugünden
NTV haberde 21.03.200

“İSTANBUL - Cumhuriyet Gazetesi’nin imtiyaz sahibi İlhan Selçuk’un, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınmasına okurları tepki gösterdi. Aralarında Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk ve DSP ile CHP’lilerin de bulunduğu bir grup, Şişli’de bulunan Cumhuriyet Gazetesi önüne gelerek, “Hepiniz İlhan Selçuk’uz” yazılı dövizler açıp sloganlar attı.”

diye atıyordu başlığını
ilhan selçuk değiliz
hiç birimiz

ya da bir başkası
olmaya da çalışmamalıyız
ne aslı
ne imgesi

ben ben olmalıyım
benlerin bileşkesi biz

ilhan selçuk
bunu diyor
demesine de

demiş olanın o ya da
olması bir başkası
değiştirmez
doğrunun duruşunu

kuralı olmalı her dövüşün

bilinmeli
kuralsızlığında
kural olduğu
limanlarımız
haberleşmemiz
enerji kaynaklarımız
yabancılaşırken birer birer
sıraya alınanlar
acıtıyor canımı

bir haber başlığını okuyorum
tutuşuyor yüreğim
yakan aslında
birlerden oluşmuş
birikintilerimiz
“Eğer Batı büyüyorsa işte böyle büyüyor. Para bir civa gibidir. Kendisi için uygun zemin neresiyse oraya konar. Şimdi bakıyorum bazıları zevkten dört köşe. Ne diyorlar? “Geçen yıla göre yabancı sermayede yüzde 85 azalma var”. Korkuyorlar. Sermaye ürkektir. Bana soruyorlar. Keşke bana sormasalar. Misaki Milli sınırları içinde kendilerini hapsedenler, 40'ların Türkiyesine takılıp kalmışlar. Bunlar Ankara'ya İstanbul'a sıkışıp kalmışlar. Kuyu kazamakla, engel çıkarmakla meşguller." (19 Nisan 2008 Hürriyet R.T Erdoğan)
Yabancı sermayenin ülke içerisinde azalması, IMF’de kredi notumuzun yükselmesi, Avrupa Birliği ve Orta Doğudaki konumlanmamız…

ne garip
çoban nefesini
kavala verince
sürünün
sese uyması

koyun olmaktan
uzak hislerim
ne garip
ne garip
nakkaşın işçiliği
tüccarın zihniyeti
törpüsünde

çimen toprağı delse
başı çarıklarla dertte

söylevlerden öte
uzat hayallerini

kucaklaşmak için
sevgi ile
boş kalmış
görünse de kolların
salacaktır sıcaklığı
uluorta
kıpırtıların üzerine

örtü olacaktır
tohuma
korumak için
kırağının
donundan

“Son yılların olayları iyice ortaya çıkıyor ki, Atatürk’ün bağımsızlık ve kurtuluş hareketini yabancılarla ortak çıkarlarla eritenlerin başında gardrop Atatürkçüleri gelmektedir. Bunların menfaatleri uğruna yapmayacakları hiçbir şey yoktur. Çünkü onlar gerçekte Atatürkçü değil, Osmanlı tenperestidirler. Atatürk’ün bükülmez iradesi altına girip hizmet görmeyi hiçbir zaman için çıkarlarına uygun bulmamışlardır. Batılılaşma sandıkları hareket, yüzde yüz kompradorların Batılılaşma anlayışlarına uygundur.

Milliyetçiliği milliyetsizlerin, müslümanlığı sahtecilerin elinden kurtarmak gerektiği gibi Atatürkçülüğü Atatürk-çülüğün A'sından nasipsiz bu Osmanlı tenperestlerinin dilinden kurtarmak gerekir. “ (İlhan Selçuk/ Gardrop Atatür-kçülüğü)(9 Eylül 1966, YÖN)


1966 da dökülürken yazı
beyaz sayfalara

belli ki sıkıntı
anlaşılamamak
gün olup devran döndüğünde
gelindiğinde bu güne
tekrarlamak yeni sözcüklerle
üretkenlikten uzak olduğu sürece
Tekrar edersin bu sözleri, Tekrar edersin etmesine de, her sözün bir bedeli olur, ödersin, seyircilerinin önünde…

Coşar, konu söylev dinlemek olunca yiğitler! Yiğitlik bir garip bilmece gibi sarar bilinçleri.

yıllar eklendikçe
doldurdukça
zaman çıkınını

mutlu olabilmekten
uzak kalmak
özgürlükten

ezilmek
ne garip duygu
bakarken geçmişe
söylevlerde kalması tespitlerin

alamamak yolu

anlamamak
üretkenliğin gücünü

hüzün

sokakların doluluğu
meydanların bolluğu

sayıya vurdukça toplumu

koptukça benliğin
oluşumundan kişi

boşuna
sayılara erdem yüklemek
boşuna
isimlerin ardına gizlenmek
o ya da bu olmak
insan olmanın
erdeminden uzaklaşmak
sürüye çevirirse seni
sürünün zenginliği
çobana yükler nimeti

boşuna sayılarda
aramak kerameti

görmedikçe
görülmesi gerekeni
görülmesi gerektiği zamanda
boşuna avuntular

avuntudur
acılardan kam almak
dikilirken ayağa
yüreği dik tutmalı

bilinci dolu
açlığa çare

olmak için
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst