Filozoflar sıradışıdır...

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde asil tarafından oluşturulan Filozoflar sıradışıdır... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,630 kez görüntülenmiş, 14 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Filozoflar sıradışıdır...
Konbuyu başlatan asil
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan asil

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Sokrates idama mahkum edilince kendisini her zaman üzen eşi ağlamaya başlamış. Sokrates'in "niçin ağlıyorsun?" sorusuna eşi; "seni haksız yere öldürüyorlar, ona ağlıyorum "
Sokrates ölüm döşeğinde iken bile sıradışıdır. " Ne yani, yoksa haklı olarak mı öldürülmemi isterdin?
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Ünlü filozof Diogenes, bir gün halk arasında önemli bir konudan söz etmek istediğinde kimse ilgi göstermemiş. Bunun üzerine Diogenes , kuş gibi ötmeye başladığında büyük bir kalabalık toplanmış.Sözünü esirgemeyen diogenes hemen yapıştırmış ; " Demek siz ciddi şeylerden değil de, ancak böyle saçma sapan şeylerden hoşlanıyorsunuz."
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Arkadaşı Diogenes'e sormuş; "Öldüğün zaman seni nasıl gömelim?

Diogenes'in cevabı her zamanki

gibi sıradışı olmuş; "Yüzü koyun gömün. Nasıl olsa yakında herşey alt üst olacak "
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Descartes; "Sağduyu, dünyada en iyi paylaştırılmış şeydir, çünkü her insan kendi payının en iyi olduğunu sanır. "
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Arkadaşlar buyrun paylaşalım.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
başlıkla bir bağlantısı var mı bilemeyeceğim ama ben de, aklıma gelen bir hikayeciği paylaşmak istedim : atinalı demostenes, yaklaşan savaş tehlikesine karşı, agorada bir konuşma yaparak halkı uyarmak istemiş... ama halk kendisini dinlemek istememiş ve 'indirin şunu' filan diye, bağırmaya başlamışlar... 'kısa bir hikaye anlatacağım ve ineceğim' diyen demostenes; hemen anlatmaya başlamış: vaktiyle atina'dan megara'ya gitmek isteyen bir genç bir eşek kiralamış; eşeğin sahibinin de megara'da işi olduğundan beraber yola çıkmışlar... yolda öğle sıcağında mola verip yemek yemek istemişler; fakat ne bir su başı ne de bir gölge olmadığından, eşeği kiralayan genç, eşeğin gölgesine sığınmak istemiş... ama eşeğin sahibi, 'eşek benim olduğuna göre, gölgesine oturmak da benim hakkımdır' demiş... eşeği kiralayan genç de, 'eşeği ben kiralamış olduğuma göre, gölgesi benim hakkımdır' demiş... ama eşeğin sahibi, ben sana eşeği kiraladım; gölgesini değil, deyince; aralarında kavga çıkmış... ; diyen demostenes, kürsüden inerek yürüyüp gitmeye başlamış... oradaki halk, eee sonra ne olmuş, dur yahu gitme; anlat şunun gerisini... filan diye bağırarak arkasından yürüyerek, demostenes'i tekrar kürsüye çıkarmak istemişler... tekrar kürsüye çıkan demostenes, ''utanın ulan ey atinalılar...'' demiş; şurada karşı karşıya olduğunuz gerçek bir tehlikeyle ilgili söz söylemek istedim, dinlemek istemediniz de; uyuz bir eşeğin gölgesini mi merak ediyorsunuz...
 

alpi

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
416
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
47
Bu da uygun mudur bilemem ama bir kısa hikaye de benden.

Şems halk tarafından sevilmeyen bir kişidir. Onun Konya yı terk etmesi için bin bir yola başvuran halk bunu başaramamıştır.

Konya'nın İleri gelenleri bir gün Mevlana ve Şems'i bir yemek ziyafetine çağırırlar. Amaçları Şems'i rezil edecek bir oyun oynamaktır.

Şems , İleri feraseti ile olayı anlar ama yinede ziyafete katılır.

Şems ve Mevlana ziyafet yerine gelirler çok iyi karşılanırlar. Yemekten önce yapılan hasbi halden sonra bir meczup Konya ileri gelenlerin tembihlediği şekilde ayağa kalkarak der ki;
-Şems hazretleri namınızı, ilminizi ve ferasetinizi duydum bana ancak sizin yardım edebileceğinizi söylediler. Bir hacetim var sizden isteğim bana yardım etmeniz, ben eşeğimi kaybettim günlerdir arıyorum fakat bir türlü bulamadım, lütfen eşeğimin nerede olduğunu bana söyler misiniz?" der. Tabi ortada kaybolmuş bir eşek yoktur. amaç Şems'i rencide etmek.

Şems eli ile meczuba işaret ederek oturmasını söyler. Devamla sorar,
-İçinizde hiç aşık olmamış olan var mı?
Eşekle aşk arasında bir bağlantı kuramayan insanlar cevap vermemiş. Şems soruyu tekrar etmiş
-İçinizde hiç aşık olmamış olan var mı? Eşeği bulmak için soruyorum içinizde hiç aşık olmayan varsa bana söylesin demiş.
İleri gelenlerden üç kişi el kaldırmış. Üçü de ben hiç aşık olmadım demiş.
Şems;
-İşte buldum demiş hemde üç tane. Sen bana bir eşek sormuştun ben sana üç tane eşek buldum . demiş.
 

varlık

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
26 May 2015
Mesajlar
10
Tepkime puanı
0
Puanları
1
aşk bu dünyada tadılacak en güzel şeydir..bana göre..
 

esekherif

Filozof
Yeni Üye
Katılım
3 Nis 2015
Mesajlar
907
Tepkime puanı
5
Puanları
18
Biraz önce Salih Mirzabeyoğlu sokrat için ; Genç ikin ruh daralır , yaşlanınca genişler dedi.
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kant olağanüstü düzenli bir insanmış. Her yaptığı işin belirli bir saati varmış. Öyle ki, yaşadığı küçük kasabada insanlar saatlerini Kant'ın üç buçukta yaptığı yürüyüşe göre ayarlarmış. Yağmurlu günlerde hizmetçisi filozofun şemsiyesini tutarmış.
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Zenon, bir kere isyancılıkla suçlanmış ve tutuklanmış, itirafta bulunması istenince bunu ancak Kralın kulağına fısıldayarak yapacağını söylemiş.

Kralın huzuruna çıkartılan Zenon haksız yere suçlanmasının hıncını fısıldamak için yaklaştığı kralın kulağını ısırıp kopartarak çıkartmış (Gerçekten zenon sıra,sıradışıymış :)
 

alpi

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
416
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
47
Ali Şeriati

Namı diğer Anarşist Müslüman. Müslümanlar tarafından düşünceleri sebebi ile anarşist ilan edilmiş, din karşıtları ve filozoflar tarafından ise aşırı dinci ilan edilmiş garip bir şahsiyet. Onu ne müslümanlar ve nede müslüman olmayanlar sevmemiştir. Nereye gittiyse orayı, hangi konuda konuştuysa o konunun muhataplarını hep rahatsız etmiştir. Bunu kendi sözü ile de teyit eder. Varlık sebebini rahatsızlık vermek olarak değerlendirir.

"Sizi rahatsız etmeye geldim" (Ali Şeriati)

Sartre; "Benim dinim yoktur ama seçmem gerekseydi Ali Şeriati'nin dinini seçerdim" demiştir.

Batıcılıkla suçlanan Şeriati İngiliz işbirliği ile Savak militanları tarafından şehid edilmiştir.
 

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Staocu filozof Seneca İmparator Neron'un kaprislerine yenik düşer ve bileklerini, dizlerini ve topuklarını keserek intihara kalkışır ve üstüne bir de zehir içer ve tabii ki ölmüş.

(Not= stoacılar yaşamı olduğu gibi ölümü de insanın belirleme hakkı olduğunu ileri sürdüklerinden , bunun için intiharı günah olarak görmezlermiş)
 

alpi

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
29 May 2014
Mesajlar
416
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
47
İbn Haldun

Kimileri ilk Müslüman sosyolog der fakat gerçekte ilk sosyolog dur.

Bazı Sözleri

-Kentliler, kendilerini rahatlık ve kaygısızlığın döşeğine salıvermişler, mutluluk ve bolluğa gömülmüşler, mallarını ve kendilerini koruma işini, yönetenlerine, valilerine, yargıçlarına ve sürekli koruma görevlilerine bırakmışlardır. ve çevrelerini kuşatan kale duvarlarının, önlerinde dönüp dolaşan bekçilerin ve nöbetçilerin sağladığı güvenceyle uykuya dalmışlardır. hiçbir kaygı, uyarı heyecanlandırmaz onları. ellerinden kaçabilecek avları da yoktur. alabildiğine iyimserlerdir ve kendilerini güvenlik içinde bulurlar. bu nedenle silahlarını bırakmışlardır.

-İnsanı açlık öldürmez, alıştığı tokluk öldürür.

-Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.

-Şehirlerin de bir ruhu vardır. Bir şehirde yaşayan insanlar zamanla yaşadığı şehrin ruhuyla karakteristik açıdan özdeşleşirler.

-Bil ki mantık ilminde esas, ispat etmektir.

-İnsan, alışkanlıklarının çocuğudur.
 
Son düzenleme:

asil

Düşünür Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Nis 2015
Mesajlar
522
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Hayatını Allah'a Yaklaşmaya Adayan Sıra Dışı Filozof: FERÎD KAM
Prof. Dr. Ömer Ferîd Kam; felsefe, din ve edebiyat alanında ender yetişen değerlerden biridir. Düşüncesi, olaylara bakış açısı, kendinden önceki ve sonraki birçok düşünce adamının çizgisinden bariz farklılıkları, onu hayırla anmaya değer kılmaktadır.

1928 yılında, dinde reform ve modernleşmeyi görüşen bir kurula alındı. Bu kurul, oturacak sıraları, gardıropları olan câmilerden, câmilere ayakkabılarla girilmekten, ibâdet dilinin tamamen Türkçe olmasından söz eden bir kararı raporlaştırdı. Millî Eğitim Bakanlığı'na iletilen raporda birçok ilahiyatçının, psikologun ve mantık profesörünün imzası olmasına rağmen Babanzade Ahmed Naim ve Ömer Ferîd Kam bu rapora imza atmamıştı. Bu rapor öyle ilginç tekliflerde bulunuyordu ki maddeleri arasında câmilerde görevli olacak müzisyenlerden ve câmilerde kullanılacak müzik âletlerine duyulan ihtiyaçtan da bahsediyor, "Modern ve kutsal sözsüz müzik ihtiyacı acildir!" deniyordu. Bu karara karşı çıkmak cesâret istiyordu. Bu anlamlı duruşunu, yeni kurulacak üniversitelerden, aynı görüşteki arkadaşlarıyla birlikte uzaklaştırılmakla ödeyecekti. Darülfünun'daki görevi bu kurumun 1933'te lağvedilip yerine yeni üniversitelerin kurulmasıyla son buldu. Yükseköğretim alanındaki bu yapı değişimiyle 69 yaşında köşesine çekilmek zorunda kaldı. Ruh hâli artık "Sermâye-i hayatım iflâsa oldu müncer / Arz ettiğim metâı bir akçeye alan yok" dizelerinde anlattığı gibi karamsardı. Artık zamanı eski öğrencilerine yardımcı olmakla, araştırmalarla; ama hüzün ve yalnızlık içinde geçiyordu. Bu durum on yıl sürdü. 1943'te Millî Eğitim Bakanlığı Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ne Fars Edebiyatı profesörlüğüne atandı.

Seksen yıllık verimli ömrü boyunca hep ilim peşinde koşmuştu. Zihni, bilgiye, sekiz yaşında da seksen yaşında da açtı. Öğrendikleri onu doyurmuyordu. Her öğrenme başka öğrenmelere kapı aralıyordu. Cami derslerinden kotardığı Islâmî bilgileri, Batı'nın felsefe birikimi ile harman ediyordu. Temelleri sarsılmış bir düşünce zemininde yetişen Ferîd Kam, kafasında onlarca şüphe olduğunu hissediyordu. Bir şüphe ateşini söndürmek için okuduğu metinler zihninde daha farklı soru işaretleri oluşturuyordu. Bu kez bunları yok etmek için okumaya devam ediyordu. Bu bir fikir fırtınası demekti. Kafası karmakarışık hâle gelmişti. "Akşamları eve geldiğinde başını göstererek, hanım burada kıyametler kopuyor, korkuyorum, dediği zamanlar olmuştu." Bu kıyametleri sakinleştirmek için çalışıp çabaladı, şeyhlerin, hocaların, felsefe adamlarının mekânlarını yol eyledi. "Bu elem yurdu denî dünyanın / Derdine mihnetine gayet yok / Bir çürük diş gibidir bende bu can / Çıkmadan sahibine rahat yok" dizeleri bu ruh ve zihin çalkantılarının sonucuydu. Uzun araştırmalarının sonunda Mevlana'nın Mesnevi'sine ulaştı. Ruhundaki çalkantılar ve zihnindeki kargaşa, bu büyük eser ile sükûn buldu.

Eğildiği felsefî konuların başında "Allah'ın varlığı" geliyordu. Bunun ardından "yaratılış, Allah'ın vahiy yoluyla, insanla irtibat kurması, ruh, ölüm sonrası hayat, kader" gibi mevzulara ilgi duyuyor, bunları derinlemesine araştırıyordu. "Ferîd Kam, felsefede süreklilik anlayışını edebiyata da uygulayarak yeni Türk edebiyatını anlayabilmek için önceki edebiyatı kronolojik seyir içinde incelemek ve aralarındaki sebep-sonuç ilişkilerini ortaya koymak gerektiğini ileri sürmüştü. Âsâr-ı Edebiyye Târihi başlıklı eserinin önsözünde böyle bir incelemenin, tarihin yol göstermesiyle milletin içtimaî, ahlâkî karakterini ve medeniyetteki yerini ortaya koyacağını belirtmişti. Bu düşünceden yola çıkarak sanatla ahlâk arasında sıkı bir münasebet kurmuş ve edebî çalışmalarıyla bu düşüncesini kanıtlamaya çalışmıştı."

Onun fikirleri diğer filozoflardan çok önemli noktalarda ayrılmaktadır. Meselâ ister eski ister yeni olsun diğer filozoflar kendi fikirlerinin özgünlüğünü iddia etmekte, başkalarının düşünmediği noktalarda kafa yorduklarını ima etmektedirler. Oysa Ferîd Kam filozofların düşüncelerinin kaynağı hakkında alışılmış yaklaşımın tam tersini düşünmekteydi: "Ferîd Kam'a göre ahlâkın ilk öğreticileri büyük peygamberlerdi. Çünkü çeşitli zamanlarda yetişen filozofların fikir ortaya attığı yer ve zaman, ya bir peygamberin zuhur ettiği vakte yahut zuhur ettiği zamanın hâkim ve etkili bir devresine rastlamaktaydı." Onun bu yaklaşımı, düşünce dünyamıza önemli ve cesur bir katkı olarak düşünülmelidir.

Eserlerinde dinî bütün bir filozofinin izlerini çok yerde apaçık görürüz: "Ya Rab! Bana sen âlemi zindan etme / İdrakimi hem hâlet-i nîrân etme / Mâdâm ki iman ile ettin âbâd / İklim-i dili küfr ile vîrân etme"

Dinî ve felsefî eserlerinde ele aldığı konulara göz gezdirildiğinde onun, yaşadığı zamanda imanlara musallat olan birçok soru işaretine merhemler, ilâçlar hazırladığını görürüz: "Kur'ân'nın tertibi iyi değil mi?", "Âlemdeki gizli intizam", "Yaradılışta noksanlık var mı?", "Din ortadan kalkarsa", "Az çoğa delalet eder, bir damla da bir göle", "Basit cisimlerdeki kemal nereden gelir?", "Maddeyi noksandan kemale sevk eden nedir?", "Âlemde bir'e, bir müessire olan ihtiyaç", "Allah kendini insana neden doğrudan doğruya bildirmedi?", "İnsan peygamberlik güneşinden ayrılırsa", "Çirkinlik hikmete aykırı değildir", "Akıl dürbünü tek başına hakikati tam göremez".

Sarsılan iman binasını onarmak için zihnini çatlatırcasına çabalaması özellikle bu başlıkların alıntılandığı eser olan"Dinî Felsefî Sohbetler" adlı kitabında görülmektedir. Burada onun bu kitabından bir pasajı alıntılamak yerinde olacaktır: "Acaba yaratılışa noksanlık isnat edenler, yaratılışın noksanını idrak edecek bu mükemmelliği nereden elde etmişler? Kendileri de o noksan yaratılışın parçalarından oldukları hâlde, yaratılışın noksanı hakkında verdikleri bu hükmün doğruluğunu bize ne ile ispat edecekler? Hâşâ, noksan olan bir yaratıcının yarattığı şeylerin de noksan olması lazım gelir. Zîrâ eğri bir şeyin gölgesi de eğri olmak gerekir. Eğer kendilerinde yaratılışın noksanlığına hükmedecek bir mükemmellik varsa, onların bu mükemmelliği mutlaka, onun üstünde olan bir mükemmelliğin eseri olması gerekir. Çünkü noksandan, noksansız olan bir şey çıkmaz. Öyle mükemmel varlıkları yaratan bir yaratıcının, yaratma ve kudretinin de noksan olamayacağı aşikârdır." Ferîd Kam'ın mantık vadisindeki bu tarzdaki sohbetleri ve yazıları birçok insanın sarsılan imanına yeniden güç vermiştir.

Yapılan değerlendirmeler, örnekler, tespitler, hele hele felsefî düşünce yolunu tevhidî bir çizgiye göre ayarlaması göz önüne alındığında Ferîd Kam'ın özellikle felsefe dünyasında tevhidî inanca özgün katkısının kayda değer olduğu görülecektir. Pozitivizmin her alanı sardığı bir zaman diliminde tevhit düşüncesinin bayraktarlığını yapan bu değerli insanı yâd etmek en azından bir vefa borcu olsa gerektir.

dergiden alındı.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst