- Konbuyu başlatan
- #1
Rengin Soysal - 23.01.2010
On sekiz yirmi yaşlarındaydım. Bir gece bir pubta, iki kadının birbirlerine fevkalade galiz küfürler savurarak kavga ettiklerine şahit oldum. Ayırmasalardı, aralarındaki küfürleşmenin vurdulu kırdılı bir dövüşe dönüşeceğine şüphe yoktu.
Daha önce kadınların hiç bu derece ‘erkekvari’ sövgüler ve vücut dili kullanarak dalaştıklarını görmediğim için tuhaf gelmişti bana.
O zaman, insan davranışlarını belirleyen ve yönlendiren asıl saikin kadın veya erkek olmak değil, içinde bulunulan ortam ile şartlar olduğunu düşünmüştüm.
Daha sonra çok kereler rastladım kadınlar arasında geçen bu türden sahnelere... Hemen hepsi de o ilk kanaatimin pekişmesini sağladı.
Geçenlerde Elif Şafak’ın, kadınlar arası ilişkileri “kız kardeşlik” kriterleri üzerinden değerlendiren yazısını okuyunca hatırladım o kavgaları. Çünkü Şafak, geleneksel ortamlarda var olan kadın dayanışmasının modern çevrelerde neden ortadan kalktığını, birbirlerine destek olmak şöyle dursun, niye inadına köstek olduklarını, hemcinslerini niçin acımasızca eleştirdiklerini sorguluyordu. Bence sorunun cevabı tam da burada saklıydı zaten: Sözünü ettiği modern, rekabetçi ve başarının tek kıstas, ‘görünür’ olmanın en büyük ihtiras olduğu çevrelerde.
Kadınlar sanat, siyaset ve ticaret alanlarında, akademik dünyada, medya sektöründe daha etkin rollerde var olmak isteyince benzediler erkeklere... Erkekler arasında rekabet yok demesin kimse bana... Ayak kaydırmaca, hile, iftira, önünü kesme, bel altı vurma, çekememezlik, hem de en ‘âlâsından’ mevcut erkek dünyalarında.
Sanmıştık ki kadınlar ‘erkeklere ait’ ortamlara girince, onlar da daha nazik, daha kontrollü, daha anlayışlı olmaya dikkat edecekler, en azından öyle görünmeye özen gösterecekler.
Ortaya çıkan sonuç, beklenenden farklı oldu. Kadınlar erkekleri ‘dönüştüremedi’ ama galiba kendileri değişti.
Maçları stadyumda izleyen kadınlar çoğalırsa, erkeklerin daha az küfredeceği öngörülüyordu, tribünlerdeki kadınların ağzı bozuldu.
Kadınlar içkili mekânlara gittikçe, erkeklerin aşırı içip sarhoş olmamaya itina edeceği varsayılıyordu, kadınlar ölçüyü şaşmaya, alkol duvarını aşmaya başladı.
Yönetim kademelerindeki erkeklerin, kadın meslektaşlarından, ılımlı, sakin ve olgun olmayı öğrenecekleri tahmin ediliyordu, kadınlar öfkeyi, acımasızlığı ve yırtıcılığı öğrendi.
Maksadım kadınları kötülemek, kadınlar arası hoşgörüsüzlüğe bir örnek de kendimden eklemek değil elbette. İnsanların bulundukları çevreye ve koşullara göre hareket ettiği görüşüme misal getirmek. Yoksa, bana kalsa, kadınlar erkeklerin özelliklerini taşıyacağına, erkeklerin bir parça kadınları taklit etmesini yeğlerim. Bazılarının yaptığı hataya düşüp ‘eşitliği’ yanlış yerde aramam...
Kadınlar da askere alınsın demek yerine, erkeklerin de, meslek olarak seçmedikçe, askerlik yapmayacakları bir düzene sıcak bakarım... Erkeklerin yaptığı her işi kadınlar da yapabilir iddiasıyla, mesela, madenlerde kadınların çalışmasına bir ‘hak’ diye bakmam... O işkolunda kimsenin istihdam edilmesini gerektirmeyen bir teknolojinin devreye girmesini, erkeklerin de o ağır şartlarda iş görmek ihtiyacı duymayacakları bir ekonomik düzeyin tutturulmasını talep ederim siyasetçilerden.
Ve tabii ki, erkeklerin daha kibar, daha barışçı, daha düşünceli olmalarını arzu ederim. Dahası bütün hepsinin bakımlı, temiz ve zarif olmalarını da beklerim... Şayet saydıklarım ‘kadınlara dair’ nitelikler ise... Zira bence her insanda olması gereken vasıflar bunlar ve çirkin sözler, yakışıksız davranışlar kadın ya da erkek olmaktan ziyade bir seviye ve karakter göstergesi. Ne kadınlar aşırı ‘kadınsı’ ne erkekler aşırı ‘erkeksi’ olmalı aslında; her ikisi de bir sahtelik saklar arkasında.
Bütün davası diğer kadınlarla yarışmak olan kadınlara sıkça tesadüf ediliyor şehirli, eğitimli sınıflarda gerçekten de. ‘Dar alanlarda’ tutunmak zorlu bir mücadele gerektiriyor. Erkekler bu vahşi rekabet ortamında bir de onlarla savaşmak zorunda kalmamak için kadınları birbirine kırdırıyor. Bu tuzağa düşen yahut böylesi kolaylarına gelen kadınlar, bir erkek onun yolunu açsın diye, hemcinsini harcıyor. Duygusal ilişkilerde de yapıyor aynısını. Yakınlaştığı adamın bir hayat arkadaşı varsa, o kadını aşağılamaya, kötülemeye, ekarte etmeye uğraşıyor. Erkeklere yaranmak, nihayetinde kadınları yaralıyor halbuki.
Hemcinslerinin mutluluklarına ve başarılarına memnun olacaksın; türbanlı veya mini etekli olmasına bakmadan. Ölçün adalet ve hakkaniyet olacak; kadınmış erkekmiş ayırmadan. Cinsiyetin ne olursa olsun, mesleğine, mevkiine, konumuna layık, ortamına yaraşır davranacaksın...
Hava soğuk, gündem sıcak... Ben de başka sularda dolaştım... Kendi feminist manifestomu böyle yazdım...
Rengin Soysal
On sekiz yirmi yaşlarındaydım. Bir gece bir pubta, iki kadının birbirlerine fevkalade galiz küfürler savurarak kavga ettiklerine şahit oldum. Ayırmasalardı, aralarındaki küfürleşmenin vurdulu kırdılı bir dövüşe dönüşeceğine şüphe yoktu.
Daha önce kadınların hiç bu derece ‘erkekvari’ sövgüler ve vücut dili kullanarak dalaştıklarını görmediğim için tuhaf gelmişti bana.
O zaman, insan davranışlarını belirleyen ve yönlendiren asıl saikin kadın veya erkek olmak değil, içinde bulunulan ortam ile şartlar olduğunu düşünmüştüm.
Daha sonra çok kereler rastladım kadınlar arasında geçen bu türden sahnelere... Hemen hepsi de o ilk kanaatimin pekişmesini sağladı.
Geçenlerde Elif Şafak’ın, kadınlar arası ilişkileri “kız kardeşlik” kriterleri üzerinden değerlendiren yazısını okuyunca hatırladım o kavgaları. Çünkü Şafak, geleneksel ortamlarda var olan kadın dayanışmasının modern çevrelerde neden ortadan kalktığını, birbirlerine destek olmak şöyle dursun, niye inadına köstek olduklarını, hemcinslerini niçin acımasızca eleştirdiklerini sorguluyordu. Bence sorunun cevabı tam da burada saklıydı zaten: Sözünü ettiği modern, rekabetçi ve başarının tek kıstas, ‘görünür’ olmanın en büyük ihtiras olduğu çevrelerde.
Kadınlar sanat, siyaset ve ticaret alanlarında, akademik dünyada, medya sektöründe daha etkin rollerde var olmak isteyince benzediler erkeklere... Erkekler arasında rekabet yok demesin kimse bana... Ayak kaydırmaca, hile, iftira, önünü kesme, bel altı vurma, çekememezlik, hem de en ‘âlâsından’ mevcut erkek dünyalarında.
Sanmıştık ki kadınlar ‘erkeklere ait’ ortamlara girince, onlar da daha nazik, daha kontrollü, daha anlayışlı olmaya dikkat edecekler, en azından öyle görünmeye özen gösterecekler.
Ortaya çıkan sonuç, beklenenden farklı oldu. Kadınlar erkekleri ‘dönüştüremedi’ ama galiba kendileri değişti.
Maçları stadyumda izleyen kadınlar çoğalırsa, erkeklerin daha az küfredeceği öngörülüyordu, tribünlerdeki kadınların ağzı bozuldu.
Kadınlar içkili mekânlara gittikçe, erkeklerin aşırı içip sarhoş olmamaya itina edeceği varsayılıyordu, kadınlar ölçüyü şaşmaya, alkol duvarını aşmaya başladı.
Yönetim kademelerindeki erkeklerin, kadın meslektaşlarından, ılımlı, sakin ve olgun olmayı öğrenecekleri tahmin ediliyordu, kadınlar öfkeyi, acımasızlığı ve yırtıcılığı öğrendi.
Maksadım kadınları kötülemek, kadınlar arası hoşgörüsüzlüğe bir örnek de kendimden eklemek değil elbette. İnsanların bulundukları çevreye ve koşullara göre hareket ettiği görüşüme misal getirmek. Yoksa, bana kalsa, kadınlar erkeklerin özelliklerini taşıyacağına, erkeklerin bir parça kadınları taklit etmesini yeğlerim. Bazılarının yaptığı hataya düşüp ‘eşitliği’ yanlış yerde aramam...
Kadınlar da askere alınsın demek yerine, erkeklerin de, meslek olarak seçmedikçe, askerlik yapmayacakları bir düzene sıcak bakarım... Erkeklerin yaptığı her işi kadınlar da yapabilir iddiasıyla, mesela, madenlerde kadınların çalışmasına bir ‘hak’ diye bakmam... O işkolunda kimsenin istihdam edilmesini gerektirmeyen bir teknolojinin devreye girmesini, erkeklerin de o ağır şartlarda iş görmek ihtiyacı duymayacakları bir ekonomik düzeyin tutturulmasını talep ederim siyasetçilerden.
Ve tabii ki, erkeklerin daha kibar, daha barışçı, daha düşünceli olmalarını arzu ederim. Dahası bütün hepsinin bakımlı, temiz ve zarif olmalarını da beklerim... Şayet saydıklarım ‘kadınlara dair’ nitelikler ise... Zira bence her insanda olması gereken vasıflar bunlar ve çirkin sözler, yakışıksız davranışlar kadın ya da erkek olmaktan ziyade bir seviye ve karakter göstergesi. Ne kadınlar aşırı ‘kadınsı’ ne erkekler aşırı ‘erkeksi’ olmalı aslında; her ikisi de bir sahtelik saklar arkasında.
Bütün davası diğer kadınlarla yarışmak olan kadınlara sıkça tesadüf ediliyor şehirli, eğitimli sınıflarda gerçekten de. ‘Dar alanlarda’ tutunmak zorlu bir mücadele gerektiriyor. Erkekler bu vahşi rekabet ortamında bir de onlarla savaşmak zorunda kalmamak için kadınları birbirine kırdırıyor. Bu tuzağa düşen yahut böylesi kolaylarına gelen kadınlar, bir erkek onun yolunu açsın diye, hemcinsini harcıyor. Duygusal ilişkilerde de yapıyor aynısını. Yakınlaştığı adamın bir hayat arkadaşı varsa, o kadını aşağılamaya, kötülemeye, ekarte etmeye uğraşıyor. Erkeklere yaranmak, nihayetinde kadınları yaralıyor halbuki.
Hemcinslerinin mutluluklarına ve başarılarına memnun olacaksın; türbanlı veya mini etekli olmasına bakmadan. Ölçün adalet ve hakkaniyet olacak; kadınmış erkekmiş ayırmadan. Cinsiyetin ne olursa olsun, mesleğine, mevkiine, konumuna layık, ortamına yaraşır davranacaksın...
Hava soğuk, gündem sıcak... Ben de başka sularda dolaştım... Kendi feminist manifestomu böyle yazdım...
Rengin Soysal