Feminist manifesto

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde nilüfer tarafından oluşturulan Feminist manifesto başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,786 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Feminist manifesto
Konbuyu başlatan nilüfer
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan nilüfer

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Rengin Soysal - 23.01.2010

On sekiz yirmi yaşlarındaydım. Bir gece bir pubta, iki kadının birbirlerine fevkalade galiz küfürler savurarak kavga ettiklerine şahit oldum. Ayırmasalardı, aralarındaki küfürleşmenin vurdulu kırdılı bir dövüşe dönüşeceğine şüphe yoktu.

Daha önce kadınların hiç bu derece ‘erkekvari’ sövgüler ve vücut dili kullanarak dalaştıklarını görmediğim için tuhaf gelmişti bana.

O zaman, insan davranışlarını belirleyen ve yönlendiren asıl saikin kadın veya erkek olmak değil, içinde bulunulan ortam ile şartlar olduğunu düşünmüştüm.

Daha sonra çok kereler rastladım kadınlar arasında geçen bu türden sahnelere... Hemen hepsi de o ilk kanaatimin pekişmesini sağladı.

Geçenlerde Elif Şafak’ın, kadınlar arası ilişkileri “kız kardeşlik” kriterleri üzerinden değerlendiren yazısını okuyunca hatırladım o kavgaları. Çünkü Şafak, geleneksel ortamlarda var olan kadın dayanışmasının modern çevrelerde neden ortadan kalktığını, birbirlerine destek olmak şöyle dursun, niye inadına köstek olduklarını, hemcinslerini niçin acımasızca eleştirdiklerini sorguluyordu. Bence sorunun cevabı tam da burada saklıydı zaten: Sözünü ettiği modern, rekabetçi ve başarının tek kıstas, ‘görünür’ olmanın en büyük ihtiras olduğu çevrelerde.

Kadınlar sanat, siyaset ve ticaret alanlarında, akademik dünyada, medya sektöründe daha etkin rollerde var olmak isteyince benzediler erkeklere... Erkekler arasında rekabet yok demesin kimse bana... Ayak kaydırmaca, hile, iftira, önünü kesme, bel altı vurma, çekememezlik, hem de en ‘âlâsından’ mevcut erkek dünyalarında.

Sanmıştık ki kadınlar ‘erkeklere ait’ ortamlara girince, onlar da daha nazik, daha kontrollü, daha anlayışlı olmaya dikkat edecekler, en azından öyle görünmeye özen gösterecekler.

Ortaya çıkan sonuç, beklenenden farklı oldu. Kadınlar erkekleri ‘dönüştüremedi’ ama galiba kendileri değişti.

Maçları stadyumda izleyen kadınlar çoğalırsa, erkeklerin daha az küfredeceği öngörülüyordu, tribünlerdeki kadınların ağzı bozuldu.

Kadınlar içkili mekânlara gittikçe, erkeklerin aşırı içip sarhoş olmamaya itina edeceği varsayılıyordu, kadınlar ölçüyü şaşmaya, alkol duvarını aşmaya başladı.

Yönetim kademelerindeki erkeklerin, kadın meslektaşlarından, ılımlı, sakin ve olgun olmayı öğrenecekleri tahmin ediliyordu, kadınlar öfkeyi, acımasızlığı ve yırtıcılığı öğrendi.

Maksadım kadınları kötülemek, kadınlar arası hoşgörüsüzlüğe bir örnek de kendimden eklemek değil elbette. İnsanların bulundukları çevreye ve koşullara göre hareket ettiği görüşüme misal getirmek. Yoksa, bana kalsa, kadınlar erkeklerin özelliklerini taşıyacağına, erkeklerin bir parça kadınları taklit etmesini yeğlerim. Bazılarının yaptığı hataya düşüp ‘eşitliği’ yanlış yerde aramam...

Kadınlar da askere alınsın demek yerine, erkeklerin de, meslek olarak seçmedikçe, askerlik yapmayacakları bir düzene sıcak bakarım... Erkeklerin yaptığı her işi kadınlar da yapabilir iddiasıyla, mesela, madenlerde kadınların çalışmasına bir ‘hak’ diye bakmam... O işkolunda kimsenin istihdam edilmesini gerektirmeyen bir teknolojinin devreye girmesini, erkeklerin de o ağır şartlarda iş görmek ihtiyacı duymayacakları bir ekonomik düzeyin tutturulmasını talep ederim siyasetçilerden.

Ve tabii ki, erkeklerin daha kibar, daha barışçı, daha düşünceli olmalarını arzu ederim. Dahası bütün hepsinin bakımlı, temiz ve zarif olmalarını da beklerim... Şayet saydıklarım ‘kadınlara dair’ nitelikler ise... Zira bence her insanda olması gereken vasıflar bunlar ve çirkin sözler, yakışıksız davranışlar kadın ya da erkek olmaktan ziyade bir seviye ve karakter göstergesi. Ne kadınlar aşırı ‘kadınsı’ ne erkekler aşırı ‘erkeksi’ olmalı aslında; her ikisi de bir sahtelik saklar arkasında.

Bütün davası diğer kadınlarla yarışmak olan kadınlara sıkça tesadüf ediliyor şehirli, eğitimli sınıflarda gerçekten de. ‘Dar alanlarda’ tutunmak zorlu bir mücadele gerektiriyor. Erkekler bu vahşi rekabet ortamında bir de onlarla savaşmak zorunda kalmamak için kadınları birbirine kırdırıyor. Bu tuzağa düşen yahut böylesi kolaylarına gelen kadınlar, bir erkek onun yolunu açsın diye, hemcinsini harcıyor. Duygusal ilişkilerde de yapıyor aynısını. Yakınlaştığı adamın bir hayat arkadaşı varsa, o kadını aşağılamaya, kötülemeye, ekarte etmeye uğraşıyor. Erkeklere yaranmak, nihayetinde kadınları yaralıyor halbuki.

Hemcinslerinin mutluluklarına ve başarılarına memnun olacaksın; türbanlı veya mini etekli olmasına bakmadan. Ölçün adalet ve hakkaniyet olacak; kadınmış erkekmiş ayırmadan. Cinsiyetin ne olursa olsun, mesleğine, mevkiine, konumuna layık, ortamına yaraşır davranacaksın...

Hava soğuk, gündem sıcak... Ben de başka sularda dolaştım... Kendi feminist manifestomu böyle yazdım...

Rengin Soysal
 

Orcun Ayata

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Şub 2010
Mesajlar
7
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
30
Kadınların hiçbir zaman rekabete alışabileceklerine inanmıyorum..Erkekler kadınların sadece değişken kişiliklerini alabilse yüce bir varlık olurdu herhalde
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
Bizim toplumsal yapımızda erkek gibi kadın omak bir meziyettir. Bu çok küçük yaşlardan itibaren kafamıza işlenir.Oysaki kadın gibi erkek olmak en utanç verici durumdur.Zaten doğrusu da kadının kadın erkeğin de erkek gibi olmasıdır.Fakat gözden kaçırmamamız gereken en önemli unsur bu iki cinsin de insan oluşudur.İnsanlık gibi bir ortak paydada buluşmalarıdır.Kadına özgü birtakım nitelikelrle( anaçlık, şefkat, nezaket..vs.) bir yere varılmayacağını bunların sadece birtakım süslemeler, çeşitlilik olarak kullanılabileceğini aşılayan zihniyet kadını erkeksileştirmektedir( özellikle de siyasal yaşamda).
 

cogito

Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Ocak 2010
Mesajlar
198
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
45
'' 'Sapına kadar' erkeklerin çoğu, kadın elbisesi giydirildiği zaman soğuk terler dökecektir. Kızların, Marty, Ronnie veya Lenny gibi erkekçe gözüken isimler kullanma konusunda rahat gözükmesine karşın, Sally, Sue veya Wendy gibi bir kız adıyla hiçbir erkek rahat edemez, hatta yaşayamaz. Kız kardeşi babasının davranışlarına rahatlıkla özenebilir ama onun annesine özenip onu taklit etmesi tabudur. Kadının özgürleşmesi, onu, bir zamanlar geleneksel olarak erkeksi davranış ya da tarz olarak değerlendiren her türlü işe ve uğraşa yönelmekte neredeyse tamamen serbest bırakmıştır. Buna karşın içindeki kadınsı bileşeni dile getirmekten korkan erkek, hala katı erkek rolündedir. Rol katılığı erkeğin yaşamını tehlikeli bir temele oturtur. Kadınların giderek artan ölçülerde geleneksel erkek işlerine yöneldiği değişen dünyada bu rol ona çok az seçenek bırakmaktadır.
Çocukken ona verilen mesajlar güçlü ve nettir. Sadece kız-oğlanlar ya da 'pısırıklar' kızlarla oynar. Evcilik oynamak, yemek pişirmek, dikiş dikmek, bir oyuncak bebeği giydirmek, ip atlamak, erkek çocuğu, her türden alaya ve aşağılamaya maruz bırakacaktır.
Kendi içindeki kadınlık bileşeninden korkması ayrıca onun 'güçsüz' bir tarzda davranan diğer erkeklere karşı acımasız olmasına yol açma eğilimi de gösterir.Erkek çocukların, davranışlarında kadınsı olan diğer erkek çocukları alaya alma ve maço tarzı davranış sergileme eğilimi, tamamen öz-yıkıcı ve yabancılaştırıcı eğilimdir.''

Herb Goldberg ( Erkek Olmanın Tehlikeleri)
 

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Hırs, kişilik değişkenliği vs bunların cinsiyete bağlı olan ayrımlar değil de karakter özelliği olduğu konusunda yanılıyor muyum?
Yani hırslı bir bayanda olabilir ve kariyerinde ilerlemek için rekabete girebilir rakipleriyle aynı şekilde hırslı bir erkek de olabilir kariyerinde ilerlemek için rekabete girebilir rakipleriyle.
Değişken kişilikli bir erkek fikride bana yüce bir varlık gibi görünmedi açıkçası. Erkeğin yüce bir varlık olması ya da kadının yüce bir varlık olmasından ziyade her iki cinse de eşit seviyede bakılsa daha iyi olmaz mı?

'Erkeğin kadından üstün olduğu düşüncesini yaratan insanın kendisidir, dolayısıyla bu fikri değiştirebilecek olanda yine insandır.' (Locke) .Nasıl oluyor da Locke bunları söylerken, Aydınlanmanın temel düşüncesini formüle eden Kant ‘Kadınlar her zaman büyük çocuklardır, yani belirli bir amaçları yoktur; bir şuna bir buna merak salarlar ve önemli amaçları hiç dikkate almazlar; bu sonuncusu yalnızca erkeğin işidir.’ Diyebilmiştir? Kadın ve erkek ayrımını toplumsal baskılar ve inançların etkilediğini söyleyebilir miyiz?
Bu sorular daha ne kadar çoğaltılabilir ve bu ayrım daha kaç yüzyıl devam edebilir, sonsuz dünya görüşüne göre sonsuza kadar, sonlu dünya görüşüneyse bir yerde bitecek mi?
Sonsuza kadarda gitse bir yerde bitse de umarım Locke’un dediği gibi bu fikir yaratıldığı gibi değiştirilmiş olunur.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst