Faşizme karşi mevzi savaşi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Gündem (Dünya\/Türkiye) kategorisinde evrensel-insan tarafından oluşturulan Faşizme karşi mevzi savaşi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 647 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Gündem (Dünya\/Türkiye)
Konu Başlığı Faşizme karşi mevzi savaşi
Konbuyu başlatan evrensel-insan
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan

evrensel-insan

Kahin
Yeni Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
3,434
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
68
‘Daha ne desin’ dedirtecek içerikte bir konuşma. Konuşmanın tamamı vahim, adeta bir din devletinin lideri konuşuyor.

İki gün önce Halkevleri Genel Merkezi’ne bir telefon geldi. Kanada’nın Toronto kentinden arayan bir Türkmüş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Endonezya’daki konuşması karşısında kapıldığı kaygıyı dile getirmek ve bu konudabir şeyler yapmamızı istemek için aramış. Bir Cumhurbaşkanı’nın böyle bir konuşma yapmasının doğurabileceği sonuçların, Türkiye’nin tarihinden edindiği deneyimlerden de vahim olacağını ısrarla vurguluyordu.
Ne demişti Erdoğan?
“Bakıyorsunuz şu anda, Müslüman olduğunu söyleyen, fakat farklı mezhepten olduğu için, ülkemdeki terör mücadelesinde ateist olanları dahi savunanların olduğunu gördüğümüz bir dünya var. Böyle bir yaklaşım tarzını görüyoruz. Ama lafa geldiği zaman “Müslümanız” diyorlar. Ama öbür tarafta terörist, aynı zamanda ateist olan örgütleri bu mezhep farklılığından dolayı savunanları görüyoruz. Öyleyse bunlara karşı uyanık olmak zorundayız, duruşumuzu buna göre sergilemek durumundayız.”
‘Daha ne desin’ dedirtecek içerikte bir konuşma. Konuşmanın tamamı vahim, adeta bir din devletinin lideri konuşuyor.
Cumhurbaşkanı makamına kadar yükselmiş devleti ‘AKP Devleti’ olarak restore etmiş, siyasi yaşamının ta başından beri halkın bir kesimine karşı korku duymuş, bu fobi dolayısıyla da düşmanlık beslemiş bir zat. Her korkunun doğal sonucu olarak da korkulandan bir tehdit algılıyor ve korkulana karşı bir düşmanlık besliyor. Böyle bir durumda yapması gereken devleti yönetmeyi bırakmasıdır; yoksa düşmanlık beslediklerinin de O’nu kendilerine tehdit olarak görmeleri, dolayısıyla düşman görmeleri kadar doğal-insani bir şey olamaz. Bir konuşma içinde hem ateistleri hem de Alevileri, ilkini terörist, ikincisini terör destekçisi olarak düşman ilan ediyor. Cumhurbaşkan’ı Endonezya’dan açıkça halkın bir kesimini diğer kesimine karşı kışkırtma suçu işliyor.
Kısacası Erdoğan devletin en tepesinde oturan biri olarak açıkça mezhepçilik yapmakta, Alevileri ve ateistleri hedef göstermektedir. Alevilerin yapması gereken ise Sivas, Maraş, Malatya, Çorum’u hatırlamak ve bir kez daha mezhepçi-faşist katliamlara kurban gitmemektir. Çünkü devletin en tepesinde oturan biri tarafından düşman ilan edildiğinizde anlamanız gereken şey devletin bırakın sizi saldırılardan korumasını bizzat saldırıları organize edeceğidir.
* * *
Türkiye iki aydır Recep Tayyip Erdoğan tarafından tek başına yönetilmektedir. Ortada bir hükümet var ama yarısı seçilmiş milletvekili bile değil. Bir meclis, 550 milletvekili var ama işlemiyor, dolayısıyla hükümeti denetlemiyor. Geçici bir hükümet, ülkeyi savaşa sokmaya varacak adımlar atıyor. Mitingleri, yürüyüşleri, basın açıklamalarını yasaklıyor; kitle örgütlerini, sendikaları basıyor. Gazeteleri gazetecileri tehdit ediyor, haber sitelerini kapatıyor. Onbeş günlük bir sürede gözaltı sayısı binbeşyüze yaklaştı, bombalamalarda, çatışmalarda yaşamını yitiren asker, gerilla ve sivil sayısı elliyi geçti. Sözde IŞİD’e karşı operasyon başladı. Ama saldırıya uğrayan solcular, Aleviler, Kürtler.
* * *
ABD Ortadoğu politikasını dolayısıyla Suriye politikasında İran’la anlaşmasına bağlı olarak yeniliklere gitti. Bu yenilik bir dizi şeyin yanı sıra başta IŞİD olmak üzere ‘kullanışlı olmaktan’ uzaklaşan cihatçı örgütlerin etkisini sınırlandırmayı planlamış görünüyor. Türkiye’yi de buna bağlı olarak işlevlendirmeye çalışıyor. Suruç Katliamı’nın ardından (Erdoğan-Obama telefon görüşmesinin ardından) ABD dışişlerinden “IŞİD karşısında Türkiye ile birlikteyiz” mealinde açıklama geldi. Bu açıklamaya ne Cumhurbaşkanı Erdoğan ne de Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan itiraz geldi. Türkiye adına ABD sözcüsü konuşmuştu. Bu açıklama Türkiye’nin (AKP’nin) bu pozisyona mecbur edildiği anlamına da gelir.
Erdoğan, bu pozisyonun AKP’yi hem ideolojik hem de politik bir krize sokacağının farkındaydı ve savaş politikaları ile bu krizi atlatmaya çalışıyor.
Desteklediği mezhepçi-cihatçı örgütlere ve IŞİD’e karşı ABD ile ittifak halinde savaş başlatması ve böyle bir savaştan alacağı karşılıklar (bombalamalar vb) Erdoğan’ın hançeresini yırtarak “tek derdimiz İslam İslam İslam” dediği siyasal islamı krize sokacaktı. AKP iktidarının ilk döneminden sonra dış politikayı iç politikanın kaldıracı olarak (mavi Marmara, van minut, Rabia, dünya 5’ten büyüktür vs) etkili ve başarılı bir biçimde kullandığını da hatırlarsak; bunun içerdeki sonuçlarının en hafifiyle oy kaybı olacağı öngörülebilir. Bunun önlenmesinin yolu olarak sola, muhalefete bu durumdan yararlanma olanağı vermemekti. O da bunu yaptı. MHP’yi destekçi durumuna sokarak, CHP’yi koalisyon oyalamalarıyla etkisiz kılarak, Kürtleri, sosyalistleri, Alevileri ise düşman ilan ederek; muhalefeti baskı altına alarak siyasi krizi kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.
* * *
Faşizme karşı hatt-ı müdafa yoktur, sath-ı müdafa vardır.
AKP; faşist baskı aygıtlarını tahkim ederek ve hukuku çiğneyerek, yolsuz, kirli iktidarını korumaya çalıştığını ve bu uğurda ülkeyi kan gölüne çevirmekte tereddüt etmeyeceğini, Davutoğlu’nun “evlatlarımızı da kendimizi de feda etmeye hazırız” demeciyle de gösterdi. (Evlatlarının para sayma makinelerini ve sıfırlanamayan paralarını bile feda etmeyeceklerinden hiç kimsenin kuşkusu yok).
Tahmini hesap şudur: hükümet kurma süresi dolana kadar savaşı tırmandırarak siyasal pozisyonun güçlendirilmesi hedeflenecek. Eski deneyimlerde Kürtlerle savaşta toplumun Kürt olmayan kesimleri merkez etrafında toparlanabiliyor. Bu tekrar mümkün olursa, yani Ağustosun sonuna kadar sürecek tatbikatın sonucu istenildiği gibi olursa erken seçim kararı alınacak ve erken seçim süreci de savaş ve faşizmle geçirilecek ve başarıya (tek başına iktidar) ulaşılacak. Bunun yapılabilmesinin temel koşulu bu savaşı Kürtlere karşı bir savaş olarak sunabilmeyi başarmaktır. Yani Kürt olmayan muhalefet dinamikleri susturulmalı, devre dışı, siyaset dışı bırakılmalıdır.
Solun ve sosyalistlerin buna verecekleri yanıt devre dışı kalmamak, siyaset dışı kalmamak; bu sürecin kirli iktidarı kurtarmaya çalışan bir savaş, faşizm süreci olduğunu batıdan gösterebilmektir.
Başarısız direniş yoktur!
Ülkenin dört tarafında AKP’ye karşı mevzi direnişleri yürümekte ve AKP bundan fena halde rahatsız olmaktadır. Kentlerde süren rant projelerine karşı direnişler, Karadeniz’de Yeşilyol’a karşı direniş, birçok kentte ve kırsalda talan projelerinin ÇED süreçlerine gösterilen direnişler. Solun başını çektiği ve savaşa, faşizme karşı kentlerde süren irili ufaklı direnişler. Özetle AKP bunları bastırmak, susturmak üzere tüm baskı aygıtlarını devreye sokmuş durumdadır. Hiçbir eyleme izin verilmiyor, tüm eylemleri başarısızlığa mahkum etmeye çalışıyorlar.
Ancak sürecin özgünlüğü bastırılan, başarısızlığa uğratıldığı düşünülen eylemler direnişe dönüştürüldüğünde başka bir durum ortaya çıkıyor: başarısız direniş yoktur. Tek kişilik de olsa, binlerce kişi ile de olsa yasaklara, baskılara, faşizme karşı her direnme çabası milyonların ilgisini çekmekte ve mücadele sürüyor duygusu yaratmaktadır. Ankara’da “Barış Meclisi” tarafından gerçekleştirilmek istenen bin-ikibin arası insanın katılması beklenen kısa mesafeli yürüyüş copla, gazla engellenince saatler süren başarılı bir direnişe dönüştü. Yargısız infaz edilen devrimcinin cenaze töreninin Gazi mahallesinde engellenmesi başka güçlü bir direnişe dönüştü. Sendika.Org ve çok sayıda haber sitesi kapatılarak etkisizleştirilmesi hedeflenirken; yasağın delinmesi başarılı bir direnişe dönüştü. Bu örnekler çoğaltılabilir. Nerde engellenen bir eylem varsa hepsi irili ufaklı direnişlere dönüştürülebiliyor ve hepsi de AKP’nin diktatörlük, faşizm, savaş, yağma politikaları karşısında direnişin mümkünlüğünü ve haklılığını geniş yığınlara gösterebiliyor.
Erdoğan ve Hükümeti, savaş ve faşizm politikaları ile Türkiye siyasetinde yeniden tek belirleyici pozisyon tutmak için bir süreç planladı. Erken seçime kadar bir zaman dilimini kapsayan sürecin başarısızlığa uğratılması mümkün. AKP faşizmini tek başına iktidar kılmayı hedefleyen bu sürece karşı her direniş anlamlıdır, başarılıdır. Her yerde her biçimde demokratik direnişleri yayınlaştıralım. Tüm ülke sathını faşizme karşı direnişin mevzileri haline getirerek; AKP’nin korumaya çalıştığı şeyin yolsuz, rantçı, kirli iktidar olduğunu göstererek, ülke sathına yayılmış irili ufaklı direnişleri, çoğaltarak faşizm başarısızlığa mahkum edilebilir.
Samut Karabulut
Halkevleri Genel Başkan Yardımcısı


 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst