Evrimsel Psikolojiye Giriş

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikoloji kategorisinde faust tarafından oluşturulan Evrimsel Psikolojiye Giriş başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,289 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikoloji
Konu Başlığı Evrimsel Psikolojiye Giriş
Konbuyu başlatan faust
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan faust
F

faust

Ziyaretçi
İnsanın olağanüstü çevresel çeşitliliğe sahip bir ortamda yaşamasına ve bu ortamdan yararlanmasına olanak sağlayan karmaşık ve gelişmiş bir makinedir zihin. İnsanlar; geniş çaplı işbirliği, sosyal takas, doğal ortamı düzenleme, tarım ve birikimli kültür gibi meseleleri de kapsayan değişik sosyo-ekolojik sorunların etkili bir şekilde üstesinden gelmişlerdir. Bizler besbelli ki, karmaşık ve sürekli değişen bir dünyada hayatta kalma ve üreme becerisine sahip zeki bir türüz. Burada konumuz kapsamında sorulması gereken soru şudur: Bütün bu becerilerine rağmen insan zihni kusurlu olabilir mi?
Beynin birincil işlevinin, doğru inançlar ve geçerli yorumlar üretmek olduğu fikri elbette ki tamamıyla yanlış değildir. Her zaman yararsız yargılara varan ve yanlış yorumlar yapan bir organizma pek de başarılı olamaz. Lakin bu görüş, beynin özü itibarıyla gerçeğe ulaşmak için uğraştığı iddiasından bütünüyle farklıdır. Evrimsel bakış açısına göre hakikat, ancak üreme ve hayatta kalma başarısına katkısı oranında önemlidir (Haselton ve ark., 2009).

İnsanlar belirsiz bir sosyal dünyada yaşamaktadırlar. Bizler, diğerlerinin niyetleri ve duygu durumları hakkında sürekli tahminlerde bulunmak zorundayızdır. Bir kız için nasıl bir erkek çekicidir? Onu bir erkeğe aşık eden şey nedir? Koridorda karşılaştığımız birinin bize çarpması bir kaza mıdır, yoksa düşmanca hisleri mi yansıtmaktadır? Cinsel sadakatsizlik ve cinayet gibi eylem niyetleri gizlidir ve bunlar hakkındaki yorumlar kesinlik taşımaz. Niyetler ve gizlenmiş fiiller konusunda, yalnızca ihtimallere ilişkin bir yığın ipucuna dayanarak tahminlerde bulunmak zorundayız. Sözgelimi, birinin romantik partneri üzerindeki yabancı bir koku, aldatılma işareti de olabilir, sıradan bir görüşmeden kaynaklanan zararsız bir koku transferi de (Buss, 2001). Hata Yönetimi Teorisi [HYT] (Error Management Theory; Haselton ve Buss, 2000) işte bu gibi belirsizlik durumlarında karar verici bilişsel aygıtın nasıl işlediğini açıklayan bir teoridir. Evrimsel psikolojik bir çerçeveye sahip ve bilim dünyasında yeni sayılabilecek bu teorinin temel savı, “bilişsel hataların, geçmişte insanların hayatta kalma ve üreme başarısına sağladıkları faydalar dolayısıyla günümüzde hala var olan adaptif eğilimlerden kaynaklandığı”dır (Haselton ve Buss, 2000).
Bir hüküm ya da kararın ardından ortaya çıkabilecek hatalı sonuçlar genel olarak iki tanedir: Söz konusu durumun, gerçekte doğru olmadığı halde doğruymuş gibi kabul edilmesi (pozitif hata [false positive]) veya gerçekte doğru olduğu halde yanlışmış gibi kabul edilmesi (negatif hata [false negative]). Pozitif hatalar aynı zamanda I. Tip (Type I) hata, negatif hatalarsa II. Tip (Type II) hata olarak ifade edilmektedir. Bu iki tip hatanın gerçekleşmesi neticesinde meydana çıkabilecek bedeller nadiren özdeş olmaktadır (Haselton ve Nettle, 2006). Örneğin duman alarmları 1. Tip hatalar yapmaya yatkındır; çünkü gerçek bir yangını fark edememenin bedelleri, yanlış alarmdan doğacak bedellerden çok daha şiddetli olacaktır. Bilimsel istatistik analizlerindeyse tam tersi geçerlidir, birçok bilim adamı I. Tip hataları, II. Tip hatalardan daha zarar verici olarak değerlendirmektedir (Haselton ve Buss, 2003).
HYT’ye göre, sosyal yaşamla ilgili öngörülerin sonuçlarındaki yarar-zarar asimetrisi –eğer evrimsel süreç boyunca yinelenirse– tahmine dayalı bilişsel eğilimler üreten seçilim baskıları yaratır. Tıpkı duman alarmlarının negatif hatalardan ziyade pozitif hatalar yapmaya daha meyilli olması gibi, evrilmiş bilgi işleme mekanizmaları da hata tiplerinden birini diğerinden daha çok yapmaya yatkındır (Buss, 2001). Getirileri bakımından hangi tip hata daha yararlı ve düşük bedelliyse insan zihni o tip hataya daha çok yönelmektedir. Hatta bazı hallerde nesnel gerçekliği bilmek hatalı bilgiden daha yüksek bedelli olabildiği için, hatalı yorum yapma eğilimi ağır basmaktadır. Bu eğilimin yönü ve ölçüsü, kuşkusuz büyük oranda bağlam ve cinsiyet gibi faktörlere bağlıdır. Örneğin potansiyel bir romantik partnerin cinsel niyetlerini yorumlamanın bedel-yarar hesabı, var olan romantik partnerin bağlanma düzeyini yorumlamanın hesabından farklıdır. Diğer taraftan, belli tip hataların bedel-yarar getirileri kadınlar ve erkekler için farklılaşmaktadır. Bunun neticesi olarak da kadınlarda ve erkeklerde değişik yorumlama eğilimleri ortaya çıkmıştır. Daha önceki psikolojik teoriler, bilişsel eğilimlerdeki bu cinsiyet farklılıklarını öngörememiştir (Buss, 2001).
Bu noktada, bazı durumlar üzerinde durup insan zihninin bunlarla karşılaştığında ne gibi değerlendirmeler yaptığını biraz yakından incelemek HYT’nin mantığını daha net anlamamıza yardımcı olacaktır.
Bu durumlardan biri, yılan ve örümcek gibi tehlikeli hayvanlarla karşı karşıya gelinmesidir. Bilindiği gibi yılanların ve örümceklerin bazı türleri zehirliyken bazıları değildir, dolayısıyla ısırmaları halinde organizmaya hayati bir zarar vermez. Ne var ki, bir insanın hangi yılanın veya örümceğin zehirli olduğunu, hangisinin olmadığını bilmesine çoğu zaman imkan yoktur. Bir yılanla veya örümcekle karşılaşması durumunda insanın içine düşebileceği pozitif hata, zehirli olmadığı halde ondan korkmasıdır. Bu hatanın bedeli o kadar da yüksek değildir; ancak negatif hatanın, yani zehirli bir yılanla veya örümcekle karşılaştığında ondan korkmamasının bedelini canıyla ödeyebilir. Bu nedenle insanlar bugünün modern yaşam ortamında dahi, yılanlar ve örümceklere karşı kolayca ve çabucak korku tepkisi göstermektedirler. Aynı örüntü yiyecekler için de geçerlidir. Zararsız bir besini zararlı olarak görüp yemekten kaçınmak, zararlı bir besini zararsız olarak görüp yemekten çok daha küçük bedellere sebep olur. İkinci durumdaki hatalı yorumun telafisi bazen mümkün olmayabilir.
Benzer bir durum insan ilişkilerinde göze çarpmaktadır. İnsanlara karşı çoğunlukla temkinli yaklaşmak, belki zararsız ve tehlikesiz kişilerden de ürkmeye yol açacaktır; fakat bu tip bir hatanın doğuracağı sonuçlar hayati değildir, belki insanlara daha az güvenmeye yol açacaktır. Öte yandan, gerçekten düşmanca niyetleri olan insanlara karşı ihtiyatsız ve yakın davranmak ciddi tehlikelere davetiye çıkartacaktır. Bu yüzden bireyler, sosyal hayatta karşılaştıkları yabancılara yönelik korku duygularını ve tehlike algılarını kolayca devreye sokmaktadırlar (Haselton ve Nettle, 2006).
Bu tip örnekleri çoğaltmak elbette mümkündür; ancak sadece yukarıda aktarılan durumları değerlendirdiğimizde, atalarımızın yirmi dört saatini geçirdiği doğal çevreye dair hatalı algılara sahip olmasının, mutlak doğru algılara sahip olmasından daha adaptif olduğunu söylemek zor değildir. Bu tespiti yaptıktan sonra bilimsel merakımızı kadın-erkek ilişkilerine çevirmekte yarar vardır. Acaba kadınlar ve erkekler birbirlerine dair değerlendirmelerinde de hatalı yorumlar mı yapmaktadırlar?
HYT’ye göre insan zihni, karşı cins üyelerinin aklından geçenleri okuma sürecinde birtakım yanlış yorumlar yapmaktadır. Bu hatalı yorumlardan biri, erkeklerin kadınların cinsel niyetlerine dair algılarıyla ilgilidir. Haselton ve Buss’a (2000) göre erkeklerin sahip olduğu bilişsel adaptasyonlar, cinsel ilişkiye girme fırsatlarından azami ölçüde istifade etmeye yönelik evrilmiştir. Bu tip fırsatları kaçırma riskini olabildiğince azaltabilmek adına erkekler, kadınların cinsel birlikteliğe yanaşma niyetlerini olduğundan daha fazla algılamaktadırlar. Bilindiği gibi erkeklerin üreme başarısı cinsel ilişkiye girdiği kadınların sayısına bağlı olarak artmaktadır; hal böyleyken bir erkeğin bir kadının cinsel niyetini olumlu olduğu halde olumsuz algılaması ve ilişkiden kaçınması üreme başarısına ciddi zararlar verebilir. Bunun tersi durumda ise, yani erkeğin kadının cinsel niyetini gerçekte olumsuz olduğu halde olumlu algılaması, yalnızca boşuna kur yapmaktan kaynaklanan zaman ve enerji kaybından başka bir bedel yaratmayacaktır. Haselton ve Buss’ın (2000) çalışmaları göstermiştir ki, erkeklerin karşı cinse ilişkin cinsel niyet algıları, hem kadınların diğer kadınlara dair algılarından, hem de kadınların kendilerine dair algılarından daha abartılıdır. Bununla birlikte aynı abartılı algı, erkeklerin kız kardeşleriyle ilgili değerlendirmelerinde geçerliliğini yitirmektedir. Erkekler kız kardeşlerinin cinsel niyetlerini diğer kadınlarda olduğu gibi yanlış tahmin etmemektedirler. Bu bulgu şaşırtıcı değildir, zira normal şartlarda hiçbir erkek kız kardeşiyle üreme maksadı gütmez, bunun hiçbir adaptif tarafı yoktur.
Kadınların ise erkeklerin cinsel niyetiyle ilgili algılarında abartı eğilimi ortaya çıkmamıştır; bunun yerine erkeklerin bağlanma niyetleriyle ilgili şüpheci değerlendirmeler yaptıkları görülmüştür. Kadınların algısal mekanizmaları, erkeklerin uzun süreli ilişkiye girme niyetlerini gerçekte olduğundan daha düşük algılamaya eğilimlidir. Böylece kadınlar, cinsel birlikteliğe razı oldukları erkeklerin, amaçlarına ulaştıktan sonra sürpriz şekilde kendilerini terk etme olasılığını en aza indirgemektedirler. Hakikaten bağlanmaya niyetlendiği halde bir erkeğin aksi yönde değerlendirilmesi ve reddedilmesi ise, kadınların üreme başarısı için çok büyük tehdit unsuru taşımaz; çünkü kadınlar eş bulma hususunda fazla sıkıntı çekmemektedirler. Bu bilgiye ek olarak Haselton ve Buss (2000), erkeklerin kadınların bağlanma niyetleriyle ilgili algılarında ise herhangi bir hata yapma eğilimine rastlamadıklarını belirtmektedirler.
Kadınların ve erkeklerin birbirlerine yönelik yukarıda aktarılan biçimdeki hatalı algılara sahip olduğu fikrini destekleyen çalışmaların (örn., Haselton, 2003; Koenig, Kirkpatrick ve Ketelaar, 2007) yanı sıra, bu fikrin yanlışlığına dair veriler sunan ve HYT’ye eleştirel bir gözle bakan çalışmalar da mevcuttur. Örneğin Geher (2009), Haselton ve Buss’ın (2000) bulgularının doğruluğunu test etmek amacıyla yaptığı çalışmasında, HYT’nin savunduğu bazı noktaları eleştirmiştir. Onun çalışmasının sonuçları, erkeklerin kadınlara dair abartılı cinsel niyet algılarının olmadığını, aksine kadınların erkeklerin cinsel arzularını çok güçlü şekilde abarttıklarını ortaya koymuştur. Buna göre kadınlar, karşı cinse ilişkin değerlendirmelerinde “erkekler her zaman aç gözlüdür” önyargısından hareket etmekte ve gerek uzun süreli, gerekse kısa süreli ilişkilerde erkeklerin yalnızca seksi umursadığını düşünmektedirler. Kadınların bu düşünce biçimi aslında, erkeklerin bağlanma niyetlerine yönelik şüpheleriyle örtüşmektedir.
Haselton ve Buss’ın (2000) bulguları, Quadros-Wander ve Stokes’un (2007) duygu durumundaki farklılaşmaları da değişken olarak hesaba kattıkları araştırmalarında da tekrarlanmamıştır. Ne erkekler karşı cinsin cinsel niyetlerini abartmaktadırlar, ne de kadınlar karşı cinsin bağlanma niyetlerini azımsamaktadırlar. Yazarlar bu neticeyi, insanların potansiyel eşlerdeki cinsel niyet ve bağlanma niyetiyle ilgili algılarının sabit olmadığı ve duygu durumlarındaki değişimlerden etkilendiği şeklinde yorumlamışlardır. Dahası, söz konusu niyetlerin doğru algılanması, algının hedefi olan kişinin duygu durumuna da bağlıdır.
Özetlemek gerekirse, HYT’nin temel görüşü birçok muhakeme mekanizmasının en doğruya ulaşmak için şekillenmediğidir. Bu kavrama biçimi, bilinen bilişsel hatalarla alakalı açıklamaları değiştirebilir ve yeni bilişsel hataların keşfedilmesine öncülük edebilir (Haselton ve Buss, 2000).

Kaynaklar

- Haselton, M. G., Bryant, G. A., Wilke, A., Frederick, D. A., Galperin, A., Frankenhuis, W. E., et al. (2009). Adaptive rationality: An evolutionary perspective on cognitive bias. Social Cognition, 27 (5), 733-763.
- Buss, D. M. (2001). Cognitive biases and emotional wisdom in the evolution of conflict between the sexes. Current Directions in Psychological Science, 10 (6), 219-223.
- Haselton, M. G. & Buss, D. M. (2000). Error management theory: A new perspective on biases in cross-sex mind reading. Journal of Personality and Social Psychology, 78 (1), 81-91.
- Haselton, M. G. & Nettle, D. (2006). The paranoid optimist: An integrative evolutionary model of cognitive biases. Personality and Social Psychology Review, 10 (1), 47-66.
- Haselton, M. G. & Buss, D. M. (2003). Biases in social judgment: Design flaws or design features? In J. Forgas, K. Williams, & B. von Hippel (Eds.) Responding to the Social World: Implicit and Explicit Processes in Social Judgments and Decisions (23-43). Cambridge: Cambridge University Press.
- Koenig, B. L., Kirkpatrick, L. A., & Ketelaar, T. (2007). Misperception of sexual and romantic interests in opposite-sex friendships: Four hypotheses. Personal Relationships, 14, 411-429.
- Geher, G. (2009). Accuracy and oversexualization in cross-sex mind-reading: An adaptationist approach. Evolutionary Psychology, 7 (2), 331-347.
- Quadros-Wander, S. & Stokes, M. (2007). The effect of mood on opposite-sex judgments of males’ commitment and females’ sexual intent. Evolutionary Psychology, 5 (3), 453-475.
 
F

faust

Ziyaretçi
Evrimsel Psikolojiye Giriş: Temel Kavramlar, Bulgular, Tartışmalar

Bu yazı Bilim ve Ütopya, Mayıs 2010 sayısında Hasan G. Bahçekapılı imzasıyla yayımlandı.

Evrimsel psikoloji geniş anlamıyla psikolojik konulara evrimsel açıdan yaklaşan, yani zihinsel ve davranışsal süreçlerin evrimsel kökenini araştıran her türlü disipline verilebilecek isim. Dar anlamıyla evrimsel psikoloji ise evrimsel biyolojideki adaptasyoncu yaklaşımı psikolojik konulara taşıyan ve psikolojik mekanizmalarla ilgili bazı ek varsayımlar yapan özel bir disiplinin adı. Özellikle son 20 yılda psikolojiye evrimsel yaklaşımın popülerleşmesine sebep olan dar anlamıyla evrimsel psikoloji olduğu için bu yazıda tanıtılacak olan bu özel disiplin olacak. Bu disiplinin önemli temsilcileri arasında birçok adaptasyondan oluşan modüler zihin anlayışının teorik temellerini ortaya koyan John Tooby ve Leda Cosmides’i, erkek ve kadınların eş seçimi kriterlerini inceleyen David Buss’ı, aile içi ilişkiler ve şiddet konusunda araştırma yapan Martin Daly ve Margo Wilson’ı ve psikolinguist Steven Pinker’ı sayabiliriz.

Tarihsel gelişim

Bütün modern evrimsel yaklaşımlar gibi evrimsel psikolojinin de çıkış noktası Charles Darwin’in doğal ve eşeysel seçilime dayalı evrim teorisi. Bunun yanında evrimsel biyolojide özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan teorik gelişmeler de evrimsel psikolojinin gelişimine zemin hazırladı. Bu gelişmelerin arasında William Hamilton’ın kapsayıcı uyumluluk (inclusive fitness) ve akraba seçilimi (kin selection) fikrini, George Williams’ın grup seçilimi fikrinin gerilemesine sebep olan ve adaptasyonların saptanma kriterlerini belirleyen kitaplarını, Robert Trivers’ın karşılıklı özgecilik (reciprocal altruism), ebeveyn yatırımı (parental investment) ve ebeveyn-yavru çatışması (parent-offspring conflict) teorilerini, ve John Maynard-Smith’in ekonomiden evrimsel biyolojiye taşıdığı oyun teorisini ve evrimsel açıdan dengeli strateji (evolutionarily stable strategy) kavramını sayabiliriz. Ayrıca yeni bir fikir içermese de Edward Wilson’ın sosyal davranışın evrimsel temelleriyle ilgili devasa bir sentez olan Sociobiology kitabının ve Richard Dawkins’in bütün bu fikirleri popülerleştirip yeni bir bakış açısıyla sunduğu The Selfish Gene kitabının da evrimsel psikolojinin gelişimini etkilediği söylenebilir.

Temel kavramlar

Bir araştırma programı olarak evrimsel psikolojinin temel amacı evrimsel sürecin ürünü olan ve davranışı yönlendiren psikolojik mekanizmaları saptamak. Psikolojik mekanizma denince kastedilen dil edinme becerisi, yılan korkusunu öğrenme eğilimi, akrabaları tanıma becerisi, karşı cinsin bazı özelliklerini çekici bulma eğilimi, başkalarının duygularını ve niyetlerini tahmin edebilme yeteneği gibi zihinsel kapasiteler. Evrimsel psikologlar bu psikolojik mekanizmaların çoğunun geçmişte hayatta kalmayla ve üremeyle ilgili sorunların çözümünü sağlamış adaptasyonlar olduğu varsayımından hareket ediyorlar.

Diğer bir varsayım zihnin bu türden birçok özelleşmiş psikolojik adaptasyondan oluşuyor olması. Evrimsel psikologlara göre insanlarda evrimleştikleri çevre şartlarında karşılaştıkları birçok farklı adaptif problemin çözümüne yönelik farklı adaptasyonlar ortaya çıktı. Bu yüzden zihin genel problem çözümüne yönelik tek bir mekanizmadan oluşmak yerine özel problemlerin çözümüne yönelik birçok farklı mekanizmadan oluşuyor olmalı. Bu görüş bilişsel bilimlerde “modüler zihin” denen görüşün bir uzantısı. Diğer bir ifadeyle, vücutta nasıl farklı işlevler göre farklı organlar varsa zihin de bu türden farklı adaptasyonlardan oluşuyor olmalı.

Evrimsel psikologların yaptığı kavramsal ayrımlardan biri de psikolojik (proximate) açıklama düzeyiyle evrimsel (ultimate) açıklama düzeyi arasında. Bunlardan birincisi mekanizmanın bilişsel ve beyinsel düzeyde nasıl çalıştığı sorusuyla ilgiliyken ikincisi neden var olduğu, neden evrimsel süreçte seçildiği sorusuyla ilgili. Mesela insanların afet durumlarında akrabalarını kayırma davranışı göstermelerinin arkasındaki psikolojik mekanizma duygusal yakınlık hissiyken bu davranışın evrimsel düzeydeki açıklaması genlerin devamını sağlaması olabilir. Evrimsel düzeydeki açıklama psikolojik düzeyde bir iddiada bulunmaz. Dolayısıyla bu davranışın genlerin devamını sağlamaya yönelik olduğunu söylemek insanların bilinçli veya bilinçsiz olarak böyle bir motivasyona sahip oldukları anlamına gelmez. Tatmin edici bir evrimsel psikolojik teori iki düzeydeki soruya da cevap verebilmelidir.

Evrimsel sürecin ürünleri: Adaptasyonlar, yan ürünler, rastgele ürünler

Evrimsel biyolojideki adaptasyoncu geleneğe göre evrimsel sürecin üç ayrı ürünü vardır. Biyolojik bir özellik ya doğal seçimin doğrudan ürünü olan bir adaptasyondur, ya bir adaptasyonun yan ürünüdür, ya da rastgele ortaya çıkmış bir üründür. Bunlara şöyle bir basit biyolojik örnek verebiliriz: Göbek bağı embriyon ile plasenta arasındaki kimyasal madde alış verişini sağlayan ve bunu sağladığı için evrimsel süreç içinde seçilmiş bir adaptasyondur. Göbek deliği özel bir işlevi olmamasına rağmen göbek bağına sahip bütün türlerde görülen ve onun yan ürünü olan bir özelliktir. Göbek deliğinin özel şekli ise bireyden bireye değişen, evrimsel ve gelişimsel tarih içinde kazayla ortaya çıkmış olaylara dayanan ve özel bir açıklaması verilemeyecek olan rastgele bir özelliktir. Bu üçlü ayrıma verilebilecek basit bir psikolojik örnek yılan korkusu olabilir. Yılan korkusu geçmişte hayatta kalma şansını arttırdığı için seçilmiş bir adaptasyondur. Yılana benzer cisimlerden (mesela kıvrılarak hareket eden bir hortumdan) korkmak ise o adaptasyonun herhangi bir yararı olmayan bir yan ürünüdür. Güneş ışığından korkmak ise türün üyelerinin çok küçük bir kısmında görülen, herhangi bir adaptasyonla ilişkili olmayan bir rastgele üründür.

Bir özelliğin adaptasyon olduğunun iddia edilmesi her zaman sorunlu olmuştur. George Williams’dan sonra kabul edilen kriterlere göre bir özelliğe adaptasyon diyebilmemiz için her şeyden önce genetik bir temelinin olduğunun ya doğrudan ya da dolaylı olarak gösterilmesi gerekir. Diğer bir kritere göre adaptasyonlar (belli bir cinse özgü olanlar hariç) genellikle türün bütün üyelerinde vardır. Adaptasyonların doğuştan var olması gerekmez ama gelişim sürecinde tutarlı olarak ortaya çıkarlar. Son olarak adaptasyonlar bir işlev için özel olarak tasarlanmış izlenimi verirler: Genellikle karmaşık yapıları vardır ve bir problemi etkili, ekonomik ve tutarlı bir şekilde çözerler.

Kriterler belirlenmiş olsa da bu kriterlerle ilgili verilerde önemli eksiklikler olduğu için birçok psikolojik mekanizmanın adaptasyon olup olmadığıyla ilgili tartışmalar sürmektedir. Bu tartışmaların en ünlülerinden biri dille ilgili olandır. Yaklaşık 20 yıldır psikolog Steven Pinker ve dilbilimci Ray Jackendoff gibi araştırmacılar dilin insanın ihtiyaç duyduğu türden etkili iletişimi sağlayan bir adaptasyon olduğunu savunurken dilbilimci Noam Chomsky ve psikolog Marc Hauser dilin daha temel bilişsel kapasitelerin bir yan ürünü olduğunu savunmaktadır.

Adaptasyon örnekleri

Teorik argümanlara ve ampirik bulgulara dayanılarak adaptasyon olduğu iddia edilmiş psikolojik mekanizmalara iki örnek verelim. Biri erkekte görülen romantik kıskançlık türü. Evrimsel başarı (fitness) açısından bir organizmanın başına gelebilecek en kötü şey yavru edinememek ve bilmeden başkasının yavrusuna yatırım yapmaktır. Özellikle döllenmenin dişinin vücudu içinde gerçekleştiği türlerde yavrunun babalığı konusundaki belirsizlik erkek için çözülmesi gereken bir adaptif sorundur. Bu yüzden bazı evrimsel psikologlara göre insanlarda erkek cinsinde eşin veya partnerin cinsel sadakatsizliğini saptamaya ve önlemeye yönelik bir mekanizma adaptasyon olarak ortaya çıkmıştır. Bu mekanizma tetiklendiğinde kıskançlık gibi duygular ve şiddet eğilimi gibi davranışlar üreterek eşin sadakatsizliğini önlemeye çalışır. Erkeklerin genellikle cinsel aldatmadan, kadınlarınsa daha çok duygusal aldatmadan rahatsız olması erkeğe özgü bu mekanizmanın varlığına destek olarak sunulmuştur.

İkinci bir adaptasyon örneği fikri teoriye dayalı akıl yürütmeden değil doğrudan bir günlük hayat gözleminden kaynaklanmıştır. Hamile kadınların özellikle hamileliğin ilk dönemlerinde sık sık midelerinin bulandığı ve bazı yiyeceklere karşı aşırı hassasiyet geliştirdikleri öteden beri bilinir. Bu durum genellikle hamilelik sırasında salgılanan hormonların istenmeyen yan etkisi olarak yorumlanmıştır. Fakat bazı evrimsel psikologlara göre bu durum aslında anneyi embriyona zarar verebilecek bazı yiyecekleri yemekten alıkoymaya yönelik, yeme davranışıyla ilgili bir adaptasyondur. Ayrıntıya girmeden özetlemek gerekirse, özel olarak embriyona zarar verebilecek yiyeceklere karşı bir hassasiyet oluşması, özel olarak embriyonun hayati organlarının gelişmekte olduğu dönemde bu hassasiyetin şiddetli olması, bu hassasiyetin incelenen bütün kültürlerde görülmesi, ve hassasiyetin daha şiddetli görüldüğü kadınlarda hamilelik başarısının daha yüksek olması bu adaptasyoncu teze destek sağlayan bulgular olarak sunulmuştur.

Evrimsel psikolojide analiz düzeyleri

Evrimsel psikolojideki teoriler, hipotezler ve tahminler arasındaki hiyerarşik ilişkilerle ilgili şöyle bir örnek verebiliriz: En temeldeki teori doğal seçilim yoluyla evrim teorisidir. Daha üst düzey teoriler bu teoriyle uyumlu olmak zorundadır ama doğrudan o teorinin bir sonucu değildir. Mesela Trivers’ın ebeveyn yatırımı teorisi böyle bir teoridir. Evrim teorisinin üstüne bazı ek varsayımlar yaparak ebeveyn yatırımı teorisini elde ederiz. Ebeveyn yatırımı teorisinin yanlış çıkması evrim teorisinin de yanlış olduğu anlamına gelmez. Ebeveyn yatırımı teorisinden de daha özel hipotezler türetilebilir. İkisi arasındaki ilişki gene aynıdır: Hipotez teoriyle uyumlu olmak zorundadır ama onun zorunlu bir sonucu değildir. Bu tür bir hipoteze örnek olarak kadınların eş seçimi sırasında kaynak aktarımı yapabilecek erkekleri tercih ettiği hipotezini verebiliriz. Son olarak hipotezden de doğrudan gözlem yoluyla test edilebilecek tahminler türetilebilir. Bu tür bir tahmin örneği kadınların toplumdaki yüksek statülü erkekleri çekici bulacağı tahminidir. Tahminin doğru çıkması hipotezi dolaylı olarak destekler. Hipotezin desteklenmesi de gene dolaylı olarak teoriye güvenimizi arttırır. Yukarıda saydığımız ilişkileri şematik olarak şöyle ifade edebiliriz:

Genel evrim teorisi (doğal seçilim yoluyla evrim)
à Ebeveyn yatırımı teorisi
à Kadınların kaynak aktarımı yapabilecek erkekleri tercih ettiği hipotezi
à Kadınların yüksek statülü erkekleri çekici bulacağı tahmini

Psikolojik mekanizmaların işleyişi

Psikolojik mekanizmaları çevresel etkiler tetikler. Bu mekanizmalar bilgi işleyen birimler olarak düşünülebilir. Her mekanizma ayrı bir problemin çözümüyle ilgili olduğu için değişik çevresel etkiler değişik mekanizmaları harekete geçirir. Bu mekanizmaların “Eğer à Öyleyse” şeklindeki karar verme kurallarına göre çalıştıkları söylenebilir. Yani mekanizmalar refleksler gibi her etkiye tek bir sabit tepki verecek şekilde çalışmazlar. Ortam şartlarına duyarlıdırlar. Mesela yılan korkusunun harekete geçmesi zorunlu olarak tek bir davranışa yol açmaz. Ortama göre kaçma, saldırma veya sessiz kalma davranışlarına yol açabilir. Bunların her biri yerine göre adaptif olabilir. Evrimsel psikologlara göre bu türden mekanizmaların sayısının fazla olması bu mekanizmaların tepkilerinin arasındaki olası uyumsuzlukları giderme zorunluluğuna yol açar ve bu da davranışta daha büyük bir esnekliği sağlar. Yani bu mekanizmaları bir tür içgüdü diye düşünürsek insanlar diğer hayvanlara göre daha az içgüdüye değil tam tersine daha çok içgüdüye sahip oldukları için çevresel ve sosyal şartlara daha kolay uyum sağlama becerisine sahiptirler.

Çevrenin, öğrenmenin ve kültürün rolü

Bazı eleştirmenlerin iddiasının aksine evrimsel psikoloji davranışın ortaya çıkmasında çevrenin rolünü yadsımaz. Çevrenin davranış üzerinde üç ayrı düzeyde vazgeçilmez bir etkisi vardır. Çevre ilk olarak evrimsel tarihte adaptasyonların oluşmasını sağlayan seçici faktördür. Aynı zamanda bireyin gelişim sürecinde adaptasyonun normal gelişimini sağlayan girdileri sağlar. Son olarak, adaptasyonu “şimdi ve burada” harekete geçiren girdiler de çevreden gelir.

Doğuştan gelen adaptasyonların önemini vurguladığı için evrimsel psikolojide öğrenme kavramı da zaman zaman tartışmalara neden olur. Bu konudaki en tutarlı görüş insandaki birçok davranışın doğuştan gelmeyip öğrenme sonucunda ortaya çıktığı, ama öğrenmeyi sağlayan şeyin evrimleşmiş psikolojik mekanizmalar olduğudur. Mesela yılan korkusu doğuştan gelmez. Öğrenme sonucunda ortaya çıkar. Ama evrimsel psikologlara göre yılan korkusunu kolayca öğrenmeyi sağlayan (ve bazı durumlarda patolojik davranışa yol açabilen) özel bir psikolojik mekanizma vardır. Dolaysıyla şu veya bu davranışın evrimin mi yoksa öğrenmenin mi ürünü olduğu sorusu anlamlı bir soru değildir. Cevap her zaman ikisinin de vazgeçilmez bir rolü olduğudur. Bu bakımdan evrimsel psikoloji davranış konusunda gerçek anlamda etkileşimci bir görüşü savunur.

Son olarak, davranışın ortaya çıkmasında çevresel etki önemli olduğundan evrimsel psikoloji kültürel farklılıklara da önem verir. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Erkek için prestij sahibi olmak önemlidir zira bu, kadınların eş seçiminde dikkate aldıkları kriterlerden biridir. Bu yüzden erkeklerde muhtemelen prestij sahibi olmaya yönelik bir psikolojik mekanizma vardır. Ama prestij kriterleri kültürden kültüre farklılık gösterir ve dolayısıyla herkes kendi kültürünün özel prestij kriterlerini öğrenmek zorundadır. Buna bağlı olarak prestij elde etmek için gereken davranışlar da kültürden kültüre değişir. Buradan görülebileceği gibi evrimsel ve kültürel açıklamalar birbiriyle çatışan açıklamalar olmak zorunda değildir. Tam tersine, birbirini tamamlayıcı açıklamalar olabilirler.

Sonuç

Evrimsel yaklaşım psikolojinin ve diğer davranış bilimlerinin bütün alt alanlarını ortak bir teorik temelde bir araya getirme ve bütünsel bir paradigma oluşturma potansiyeline sahip bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımın son yıllardaki en popüler şekli dar anlamıyla evrimsel psikoloji denen ve bu yazıda tanıtılan akımdır. Evrimsel psikolojinin bazı teorik varsayımları ve adaptasyonlarla ilgili bazı ampirik iddiaları zaman zaman eleştiriye uğramaktadır. Bu eleştirilerin bazan sertleşmesinde evrimsel psikologların ara sıra takındıkları dogmatik tavrın da rolü olduğunu kabul etmek gerekir. Fakat evrimsel psikoloji kendi meşruiyetini savunma aşamasını geçip diğer evrimsel yaklaşımlarla verimli işbirliğine girmeye başladığında hem ampirik bilginin gelişmesi hem de alanlar arasında teorik bütünleşmenin oluşması daha hızlı bir şekilde gerçekleşebilecektir.

Kaynaklar

Confer, J. C., Easton, J. A., Fleischman, D. S., Goetz, C. D., Lewis, D. M. G., Perilloux, C., & Buss, D. M. (2010). Evolutionary psychology: Controversies, questions, prospects, and limitations. American Psychologist, 65, 110-126.

Evans, D., & Zarate, O. (2004). Evrimsel psikolojiye giriş (Çeviren: Hakan Çetinkaya). Ankara: Türk Psikologlar Derneği.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst