Ermenilerin yok edilmesi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Güncel ve Son Dakika Haberler kategorisinde Mezopotamya tarafından oluşturulan Ermenilerin yok edilmesi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 926 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Güncel ve Son Dakika Haberler
Konu Başlığı Ermenilerin yok edilmesi
Konbuyu başlatan Mezopotamya
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Mezopotamya

Mezopotamya

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Ağu 2017
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Uzun yıllar önce tanışmıştık onunla. Başlangıçta, hemen hemen her gün, sabah akşam görüşürdük. İskelenin yakınında beni bekliyor olurdu. Ayaküstü laflardık. İlk günden beri bir sıkıntısı varmış, bir şeyleri söyleyemiyormuş gibi gelirdi bana. Belki de bendim kararsız suallerimle onu susturan.

Bir garip Melamet yolcusu gibiydi. Üstünde bir redingot, elinde bir rovelver vardı. İn mi, cin mi, iyi mi, kötü mü belli etmezdi. İskele uzaklara taşınınca görüşemez olduk. Uzaklaşmadık fakat! Geçtiği yollarda müsaadesi sürdüm ve yıllar sonra dilini ve yolunu, sanırım biraz anladım.

Paris’te yüksek öğrenimdeyken politik mücadele içine girmiş. Bir suikast teşebbüsünde yakalanıp Bükreş’te mapus yatmış, feleğin çemberinden geçmiş bir delifişek. Otuz yaşında, Bolşevik Devrimi’inden bir sene, başka bir deyişle dünya tam bir çağ yangını içindeyken bu şehre gelmiş, “İnsan Hakları” isimiyle bir gazete çıkarmaya başlamış. Geçtiği yollarda müsaadesi sürmekten kastettiğim, bu gazetedeki yazıları. O yazıları okuyunca tanımaya başladım onu. Mutlak bu yalnız adamı tanımakla kalmadım; yüz yıllık İttihatçı anlayışın, yalnızca şiddet ile ilgili değil, bu arada “sahtekarlık” konusunda da hudut tanımadığını anladım.

Anlatayım: Selanik’te çocukluğunu yaşarken, yani 1908 öncesinde şimdi geldiği bu şehir hemen hemen tüm mektep ve medrese görmüş insanlarıyla “hürriyet, uhuvvet, adalet”ten, yani İttihat ve Terakki’den yanadır. Oysa bu fikirlerin tek menbaı Selanik imiş gibi öğretilmişti bana. Aynı şehir, 1912 “Sopalı Seçim”inden ve bilhassa 1913 Babıali Baskını’ndan sonra, yeniden “hürriyet, uhuvvet, adalet”ten yanadır ve lakin, İttihat ve Terakki’ye (kısaca İT) açıktan karşı durmaya başlar. O bu şehirde böyle bir siyasi ortama gelir ve İT’e karşı saflarda yerini alır. Genç bir avukatla, Avni Muhyiddin ile 11 Kasım 1918’de “Hukuk-u Beşer” (HB) [İnsan Hakları] gazetesini hayata geçirir. 15 Mayıs 1919 gününde can veresiye kadar! Bu yedi ay yeter “basın mensubu” olarak ünlenmesine.

Gazetedeki başyazılar onundur. Yazılarında “İT’in ciğeri”ni bilen biri olarak memlekete ettiği ve hali hazırda etmeye kalkıştığı kötülükleri hedef alır. O, bu gazeteyi çıkarasıya kadar, Enver-Talat çetesinin fikrine hizmet eden bir silahlı eylem adamıdır. Günümüz diline aktarılmış olarak, başyazılarındaki bir takım satırlarından takip edelim (koyulaştırmalar bana ait):

“Taparcasına sevdikleri cemiyetin ve partinin (İT) yahut politik imanın meblağ bir yeri kaldı mı? Cemiyet’in (İT) politik hayatında bütün eylemlerinde kan ve cinayet, zulüm ve suistimal, muasırlığı küçümsemek, kainata alan okumak gibi haksızlıklar, kötü ve memleketin temeli için, içinde bulunduğumuz asır için birer ayıp olan pek çok fasıllar dururken, şimdi beyaz kağıt üzerinde yüz kızartacak kara tümcelerle kimin hesabı görülmek ve kimin onur ve değeri kurtarılmak isteniyor?”

“Şimdi İttihat ve Terakki daha önceki genel sekreteri Celal Bey (Bayar-T.U.), Manisa ve etrafında dönüp dolaşıyor. Gazeteler kendisinden İttihat ve Terakki’nin genel sekreteri diye söz ediyorlar. Son İttihat kurultayında Talât, İttihat ve Terakki’nin paydos borusunu çalmamış mı idi? ÖYLEYSE şimdi taşra örgütlerinin eylemleri nasıl devam ediyor? İttihat ve Terakki ya var ya yok! Bunu anlamak istiyoruz. Varsa nasıl oluyor da memlekete bu kadar zulüm ve ihanette bulunan bir örgütün devamına destur veriliyor..”

“İttihadın kılıç artıklarının haber sayfaları alakalı oldukları daha önceki örgütün memleketi kan ve fakirlik içinde batırdığını, pek çok aydını tam ve yarım şehit yaparak ailelerin başlarına siyah bir tül gerdiğini, en sonra adi hırsızlar gibi ehemmiyetli bir serveti alarak bilinmeyen bir yere def olup gittiğini anımsasalar ve sussalar.” (HB, 11 Aralık 1918)

“… Rakiplerimiz emin olsunlar ki, her aracı kullanacak ve fakat İttihat ve Terakki Örgütü’nı, onun taraftarlarını yok etmeye çalışacağımız, memleketi yok olmaya sürükleyen, bütün alemi perişan İslamiyete, bahtı kara Türklüğe çaresiz Osmanlı tacına düşman eden uğursuz, katil, kan dökücü, sefil, kalpsiz, hırsız, haydut… İttihat ve Terakki’nin bugün varlığından söz etmek, onun hesabına dil dökmek, onun içinde bulunmuş olmakla öğünmek, herhalde kendi kendinin idam kararını vermektir…”(HB, 29 Mart 1919)

Hani eskiler anlatırdı ya “bu memleket okumuş evlatları diye. O, eskilerin bu ifadesinin kaynağını başyazılarında çok açık dile getiriyor:

“Yazık ki şimdiye kadar yedek subaylara Enver ve kumpanyası pek sert, pek kaba davranmıştı. Zekanın en büyük düşmanı, ilim ve hünerin, ilerlemenin yaman bir cahili olan Enver, yedek subayları mitralyöz ve top atışları altında kırdırma(k)tan büyük bir zevk duymuştu…”(HB, 30 Aralık 1918)

Lutfen dikkat: Milleti oldu bittiye getirip sonu mağlubiyetle biten bir savaşa sokan İttihatçı anlayışın laik ve dindar takipçileri, bugün bile Enver kumpanyasının sahtekarlığıyla girilen ve mağlubiyet ile biten bir savaşın içinden zafer çıkarma hokkabazlığından bir türlü vazgeçemiyorlar. Yedek subayları ve eratı ile 250 bin canın telef edildiği Çanakkale ve 90 bin canın telef edildiği Sarıkamış üzerinden . Niye?

Bu hokkabazlığı “milliyetçi hisler”ini tatmin için yapmıyorlar. Ermeni kırımının yüzüncü yıldönümüne hazırlık olarak milliyetçi paranoyayı azdırıyorlar, Hocalı örneğinde olduğu gibi. Ama “üzgünüm”, bu defa muvaffak olamayacaklar. Zira Ermeni tehcir ve kırımının bir şahidi var! Bu şahit bir heykel. İzmir’in Konak Alanı’na 1974 seneninde dikilen bir heykel: Basın mensubu Hasan Tahsin heykeli. Yukarıdaki bütün başyazı alıntıları ve aşağıdaki şahit ifadesi “Yunan’a ilk mermisi atan”(!) kahramanın gazetesi Hukuk-u Beşer’den:

“Anadolu’da Rumların ve Ermenilerin yok edilmesini buyuran ve memleketlerini Almanların eline bırakan bu adamlar Abdülhamit politikasının adli varisidirler…” (HB, 2 Aralık 1918)
Hasan Tahsin, Ermeni milletin kökünü kurutanları çok iyi biliyordu ve o katillerle ilişkisini bütünüyle kemişti. Yaşasaydı, gazetesindeki yazılardan dolayı ya “fail-i bilinmeyen”e kurban gider, ya idam edilir, veyahut “150’likler listesi”ne katılıp ülke dışına sürülürdü. 9 Eylül’den sonra öldürülen, idam edilen, sürgün edilen İzmirli aydınlar gibi…

O güne kadar, başka bir deyişle 12 Mart 1971 Darbesi’nin ertesinde, İzmir Atatürk’ten başka ikinci bir kahraman arayışına girdiğinde, İzmir medyanında sert tartışmalar olmuştu. Nihayetinde Hasan Tahsin’i buldular. Bugün önünde hazırola geçtiği bu kahramana, şayet yaşasaydı yazdıklarından dolayı İttihat Terakki artıkları kesinlikle “hain” derlerdi! Hasan Tahsin can verdi ve kahraman oldu! Kaderin cilvesi dedikleri bu olsa gerek.

 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst