- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 24 Haz 2014
- Mesajlar
- 636
- Tepkime puanı
- 5
- Puanları
- 18
Sok*rates'e göre her tür bilginin erdem olmadığı açıktır zira herhangi bir sanata, alana ya da konuya ilişkin bir bilgi, insanı zorunlu ola*rak mutluluğa götürmezken. erdem olan bilgi, insanı kendisini gerçekleştirmeye ve mutluluğa götürür. Bir insan iyi bir tüccar başarılı bir hekim ya da iyi bir bilim adamı olabilir, ama yine de mutlu olmayabilir. Böyle bir insan, mesleğiyle ilgili olarak her* şeyi bilebilir, fakat yine de mutsuz bir yaşam sürebilir. Buna göre, erdem olan bilgi iyi olmalı bizi iyi kılmalı, kısacık ya*şamlarımızı iyi bir hayat haline getirmeli*dir. Özel bilgi türleri, yaşamın çeşit çeşit iyilerini sağlayabilmekle birlikte, söz konu*su iyiler, onları nihai ve eri yüksek amacı*mız doğrultusunda, en bilgece nasıl kullana*bileceğimizi bilmediğimiz sürece, yalnızca zarar verebilir. Sokrates'e göre, insanın doğasını gerçek*leştirmesini ve mutluluğa ulaşmasını sağla*yan tek bilgi iyi ve kötüye, neyin gerçekten iyi ve neyin kötü olduğuna ilişkin bilgidir. Onun sophia ya da phronesis adını verdiği bu bilgi, tek gerçek bilgi ve bilgeliktir. Bu bilgi bir insanın birçok bilgi türü arasında, ilgisini çekiyorsa, kendisi ne yönelebileceği, kendisini ilgilendirmiyorsa da onunla uğraşmayı başkalarına bırakabileceği, bir bilgi türü değildir. Sokrates'e göre, tüm insanlar, doğaları gereği mutlu olmayı istediklerin*den ve neyin iyi, neyin kötü olduğuna iliş*kin bilgi zorunlulukla mutluluğa götüren tek yol olduğundan, bu bilgi tüm insanlar için kazanılması gereken bir bilgidir. Erdem olan bilgi, ikinci olarak insanın kendisine ilişkin bir bilgidir. Erdemi tanım*lamanın, şu halde, ikinci bir yolu, onu kendi*ni bilmeye eşitlemektir. Bu da, mutluluk amacı için kaçınılmaz olan bir bilgidir. Zira, bir insan kendisini tanımadıkça, neyin ken*disi için olduğunu, neyin kendisini, eksik ve kusurlu bir yaratık olarak bırakmak yerine, tam ve yetkin biri kılacağını bilmedikçe, iyi, yetkin ve mutlu biri olamaz. Kişi ne olduğu*nu neye ihtiyaç duyduğunu, hangi yetenek*lere sahip olup, hangi bakımlardan eksik ol*duğunu, eşdeyişle kendini bilmediği sürece, neyin kendisi için iyi ya da kötü, yararlı ya da zararlı olduğunu bilemez.
Erdem olan bilgi üçüncü olarak tek tek erdemlerin bilgisini de içerir, çünkü Sokra*tes, erdemlerin birliğini öne sürer. Örneğin, cesaret adını verdiğimiz erdem, ona göre, başıboş bir kahramanlık, anlamsız bir atıl*ganlık ve cüretkarlık, her tehlikeyi düşüncesizce göğüsleme olmayıp, neden korkulup neden korkulmayacağına, neyin göğüslen*meye değer olup neden kaçınmanın iyi ola*cağına ilişkin bilgiden başka bir şey değildir. Gerçek cesaret, uzun vadede neden daha çok neden daha az korkmak gerektiğine. neyin daha fazla, neyin daha az tehlikeli olduğuna ilişkin bir hesaplama, tartma ve ölçüp biçmedir. Aynı şekilde, adalette, bir bilgidir. Adalet, insanın kendi üzerine düşeni yapması ve kendisinin en iyi ve en uygun ol*duğu işi yapması, herkese hak ettiğini ver*mesidir. Bir insan bilgeliğe, kendine ilişkin bilgiye sahip olmadıkça, nasıl olur da, kendi*sine ait, kendisinin bir parçası olan şeyi, en uygun olan işi yapabilir? Bütüne, başkaları*na ilişkin bilgiye sahip olmadıkça, nasıl olur da, başkasının hakkını verebilir, bütünün adaletine katkıda bulunabilir?
O, aynı çerçeve içinde, yani etik alanında amacına ulaşabilmek, mesajlarını doğru ile*tebilmek için aynı zamanda dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dö*nemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun etik alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, vb, anlamının ne olduğu bilinmedikçe. bilgece, adil ya da cesurca ey*lemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kul*lanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokra*tes'in gözünde, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates'e göre hem entel*lektüel ve hem de ahlâki yönden olur. Ona göre, entellektüel olarak sözcük ve kavram*ları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlâki olarak da, söz konusu sözcükler ahlâki fikirlere karşılık geldiği zaman sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlâki gelişmelerinde yol göstermek için bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evren*sel değerlerin özünü ve gerçek anlamını orta*ya koymaya çalışmıştır.-alıntı-
Erdem olan bilgi üçüncü olarak tek tek erdemlerin bilgisini de içerir, çünkü Sokra*tes, erdemlerin birliğini öne sürer. Örneğin, cesaret adını verdiğimiz erdem, ona göre, başıboş bir kahramanlık, anlamsız bir atıl*ganlık ve cüretkarlık, her tehlikeyi düşüncesizce göğüsleme olmayıp, neden korkulup neden korkulmayacağına, neyin göğüslen*meye değer olup neden kaçınmanın iyi ola*cağına ilişkin bilgiden başka bir şey değildir. Gerçek cesaret, uzun vadede neden daha çok neden daha az korkmak gerektiğine. neyin daha fazla, neyin daha az tehlikeli olduğuna ilişkin bir hesaplama, tartma ve ölçüp biçmedir. Aynı şekilde, adalette, bir bilgidir. Adalet, insanın kendi üzerine düşeni yapması ve kendisinin en iyi ve en uygun ol*duğu işi yapması, herkese hak ettiğini ver*mesidir. Bir insan bilgeliğe, kendine ilişkin bilgiye sahip olmadıkça, nasıl olur da, kendi*sine ait, kendisinin bir parçası olan şeyi, en uygun olan işi yapabilir? Bütüne, başkaları*na ilişkin bilgiye sahip olmadıkça, nasıl olur da, başkasının hakkını verebilir, bütünün adaletine katkıda bulunabilir?
O, aynı çerçeve içinde, yani etik alanında amacına ulaşabilmek, mesajlarını doğru ile*tebilmek için aynı zamanda dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır. Yaşadığı dö*nemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun etik alanını da kapsadığını düşünen Sokrates, bilgeliğin, adaletin, cesaretin, vb, anlamının ne olduğu bilinmedikçe. bilgece, adil ya da cesurca ey*lemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir. Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kul*lanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokra*tes'in gözünde, bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşmadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates'e göre hem entel*lektüel ve hem de ahlâki yönden olur. Ona göre, entellektüel olarak sözcük ve kavram*ları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsanız ve ahlâki olarak da, söz konusu sözcükler ahlâki fikirlere karşılık geldiği zaman sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz. Sokrates işte bu kargaşayı sona erdirmek, insanlara ahlâki gelişmelerinde yol göstermek için bir tartışma ve öğretim yöntemiyle, bir tanım yöntemi geliştirmiş ve tartışmalarıyla, evren*sel değerlerin özünü ve gerçek anlamını orta*ya koymaya çalışmıştır.-alıntı-