Dr. Hikmet Kıvılcımlı Hazinesi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe kategorisinde Granma tarafından oluşturulan Dr. Hikmet Kıvılcımlı Hazinesi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,318 kez görüntülenmiş, 9 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe
Konu Başlığı Dr. Hikmet Kıvılcımlı Hazinesi
Konbuyu başlatan Granma
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan ls2

Granma

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Kas 2012
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Ekli dosyayı görüntüle 1135
Doktor Hikmet Kıvılcımlı, sadece Türkiye Sosyalist Hareketi’nin eski liderlerinden biri değil. Aynı zamanda, özellikle tarih, sosyoloji, antropoloji ve dilbilim alanında nitelikli eserler vermiş, özgün tezler ortaya atmış, dahası bilimsel sosyalist kuramı Türkiye toprağından yola çıkarak geliştirmiş bir bilim insanı. Eserleri tarihsel materyalizmin gücünü kanıtlıyor. İslam ve dinler tarihi üzerine araştırmaları taransa, materyalist bir “Kuran Ansiklopedisi” ortaya çıkabilir. Bu, Aydınlanmacı Turan Dursun’un yarım bıraktığı büyük eserin, Sosyalist Hikmet Kıvılcımlı ile tamamlanması anlamına gelir. Zaten Dursun’ları ancak Kıvılcımlı’lar tamamlayabilir. Ne yazık ki genç kuşaklar Kıvılcımlı’yı, ne politik ne de bilimsel yönüyle tanıyor. Bizim gibi orta yaşını sürenler bile onun çalışmalarını yeterince bilmiyor ve yeni yeni değerlendiriyorlar. İşte gördüğünüz gibi, 50 yıl önce yazılmış bir makaleyi, bir define bulmuş gibi heyecanla alıp Bilim ve Gelecek’te kapak yapıyoruz. Bu, bir yönüyle, Türkiye’nin ve tabii bizim bir ayıbımız. Fakat okuduğunuzda anlayacaksınız, bu makale, Kıvılcımlı’nın çoğu diğer çalışması gibi, gerçekten bir hazine değerinde. Okudukça ve üzerinde düşündükçe büyüyen bir hazine.

Tabu yıkanlar
Türkiye’de İslam dini, İslamiyet tarihi ve özellikle Kuran üzerinde bilimsel ölçütlere sadık kalarak çalışmak, her zaman “tabu konu” olmuştur ve cesaret isteyen bir iştir. Tabii Genç Cumhuriyet dönemini farklı bir yere koymak gerekir. Osmanlı’yı yıkan ve gericilikle hesaplaşan bir devrimin verdiği ivmeyle ve bizzat devrim liderinin “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” şiarının yol göstericiliğiyle yola koyulan dönemin araştırmacıları, son derece radikal tezlere imza atmışlar, bizim bugün bile çekinerek yanaşabileceğimiz tartışmalar yapmışlar. Fakat 1940’lardan itibaren devrimin hız kesmesi, giderek donması ve karşı-devrim güçlerinin hâkim hale gelmesiyle birlikte, din araştırmaları yeniden “tabu” haline gelmiş. Bu tabuyu, 1980’lerde, bir İskender kılıcı keskinliğiyle yerle bir eden kişi Turan Dursun’dur. Dursun, “dinciler”in içinden gelerek, tartışılmaz bir “din âlimi” niteliğiyle gerçekleştirmiştir bu atılımı ve bu yüzden çok etkili olmuştur. Bu ekolü devam ettirenler arasında, Prof. Dr. İlhan Arsel’i, konunun çok önemli bir yanını, kutsal kitapların daha eski dönemlerdeki kaynaklarını ortaya seren Sumeolog Muazzez İlmiye Çığ’ı, ve tabii, çalışmalarını sık sık Bilim ve Gelecek’te de okuduğunuz Prof. Dr. Mehmet Dağ ile öğrencisi Yard. Doç. Dr. Hasan Aydın’ı özellikle belirtmek gerekir.
Peki, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın yeri neresidir? O, faklı bir ekoldür. Öne çıkan yönü din araştırmaları değil, ideolojik-politik kimliğidir. Kıvılcımlı’nın, sosyalist hareketin önünü açmak, bilimsel sosyalist düşünce ile ülkenin emekçi halkı arasında köprüler kurmak amacıyla İslamiyet araştırmalarına yöneldiği anlaşılıyor. Doktor’un bazı farklı özellikleri var:

Ateist değil, tarihsel materyalist
Kıvılcımlı ateist değildir; tarihsel materyalisttir. Dünyaya ve tarihe dincilik-dinsizlik zıtlığı perspektifiyle değil, sınıf çelişkileri açısından bakar. Bir üstyapı kurumu olan dinleri, sosyolojik ve tarihsel birer olgu olarak ele alır ve temelindeki sınıfsal süreçleri analiz etmeye çalışır. Tarihsel materyalist yöntem Kıvılcımlı’ya, araştırdığı toplumsal olguyu ve süreci (konumuz bağlamında İslamiyet’i) tarih içinde yerli yerine oturtma, zaman içindeki değişimlerini doğru olarak değerlendirme ve çok daha köklü bir tahlil yapma olanağı sağlar. Örneğin “Allah var mıdır?” veya “Cennet diye bir yer var mıdır?” gibi sorular, Kıvımcımlı’nın soruları değildir. Doğaldır ki, temel bilimsel bakış açısına sahip her kişi bu sorulara “yoktur” diye yanıt verecektir; ama esas sorun bu değildir. Kıvılcımlı, “Allah imgesi hangi koşullarda, hangi sınıfların ihtiyacı olarak ortaya çıkmıştır? Hangi işlevi görmüştür? Zamana ve mekâna göre hangi değişimlere uğramıştır ve neden uğramıştır? Cennet imgesi, kimlerin hangi ihtiyaçlarının sonucunda gündeme gelmiştir?” gibi sorulara yanıt bulmaya çalışır. Kıvılcımlı, dönüştürmeye çalıştığı maddeye sadece “reddiye” yazmakla yetinmez; o maddeyi derinlemesine kavramaya, anlamaya çalışır. Köklü ve sonuç alıcı dönüştürücülüğün yöntemi de budur zaten. Tıpkı, kapitalizmi yok etmeyi amaçlayan Marx’ın, kapitalist sistemi en iyi çözümleyen kuramcı olması gibi.

Tarih Tezi’nin ışığında…
Kıvılcımlı sıradan bir tarihsel materyalist değildir; onun özgün bir “Tarih Tezi” vardır. O, Marx ve Engels’in esas olarak Avrupalı halkların tarihsel süreçlerini analiz ederek ortaya attıkları tarihsel materyalizmi, dünyalılaştırmaya çalışır. Burası son derece önemli; çünkü uygarlıklar tarihine en az 6 binyıllık bir derinlikle bakıldığında, Avrupa tarihi bunun küçük ve ana damarın kenarında kalmış bir parçasıdır. İnsanın uygarlaşmasının sırlarını çözümleyebilmek için, esas olarak bugün “Doğu” dediğimiz coğrafyanın halklarının binlerce yıllık geçmişini masaya yatırmak gerekir. Gerek ilk uygarlıkların (Mezopotamya, Anadolu, Mısır, Hint ve Çin) yeşerdiği, gerekse barbarlıktan uygarlığa geçişin binlerce yıl süren atılımlarının yaşandığı esas tarih laboratuvarı bu coğrafyadır. Kıvılcımlı, Marx ve Engels’ten devraldığı yöntemle bu laboratuvara girmiş ve sonuçta hem çok daha kapsamlı sonuçlara ulaşmış hem de tarihi okumaya yönelik kuramsal katkılarda bulunabilmiştir.
“Tarih Tezi”, Kıvılcımlı’nın her kapıyı açan anahtarıdır. Denebilir ki, Dr. Hikmet Kıvılcımlı, insanlığın barbarlıktan uygarlığa geçiş sürecinin dünyadaki en olgun teorisyenlerinden biridir. Bir devrim teorisyenidir. Çalışmaları köklü dönüşüm dönemlerine yoğunlaşmıştır; tarihin kritik dönemeçlerini olabildiğince derinlemesine tahlil etmeye yöneliktir. Devrimler tarihini, en genel anlamda iki başlık altında inceler: Tarihsel Devrimler ve Sosyal Devrimler. Tarihsel Devrimler, insan topluluklarının sınıfsızlıktan sınıflılığa, barbarlıktan medeniyete geçiş atılımlarıdır. Sosyal Devrimler ise, sınıflılıktan (daha üst bir anlamda) sınıfsızlığa geçiş atılımları. Kıvılcımlı’ya göre, büyük insanlık yürüyüşü, insanlığın yükselişinin ana hattı (seyri) budur.
Kıvılcımlı, Tarihsel Devrimler ile Sosyal Devrimler arasındaki sürekliliği vurgulamış ve bu ikisini aynı zincirin halkaları olarak, “insanlığın ileriye doğru büyük yürüyüşü” üstbaşlığı altında toparlamıştır. Çoğu sosyalistin ve bilimcinin kavrayamadığı bu bakış açısı, insana büyük bir tarihsel derinlik, bir tarih bilinci kazandırır. Doktor’u farklı bir ekol yapan da budur. Bir örnek vermek gerekirse: Osmanlı’yı kuran serhat beyleri de, bu kuruluşu çürümüş Bizans’a son darbeyi vurarak tamamlayan Fatih Mehmet de, Osmanlı’yı yıkan Mustafa Kemal de aynı yolun yolcusudurlar. Osmanlı’yı kuran da devrim yapmış ve insanlığın ileriye dönük yürüyüşüne katkı koymuştur, Osmanlı’yı yıkan da. Devleti kuran da devrimcidir, yıkan da. Roma’yı kuranlar da ilericidir, yüzyıllar sonra Roma İmparatorluğu’na karşı ayaklanan Spartaküs ve arkadaşları da. Çürümüş Mekke Medeniyeti’ni yıkarak İslam Devleti’ni kuran Hz. Muhammed de devrimcidir, hilafeti kaldıran da... Tarihsel Devrimler ile Sosyal Devrimler’in bir ortak noktası var: Her ikisi de çürümüş medeniyetleri süpürmekte, insanlığın geleceğe yönelik yolunu temizlemektedirler. Kıvılcımlı bu kavrayışıyla, bütün tarihsel olguları doğru bir biçimde yerli yerine koyar. Bir zamanlar ilerici olanın zamanla nasıl gericileştiğini, onu kuranın da yıkanın da nasıl devrimci olabildiğini net bir şekilde açıklar.

Günümüzdeki ve tarihteki safları ayrıştırmak
Tarih Tezi’nin (daha doğrusu tarihsel materyalizmin) güncel politik bir önemi de var. Tarihin bu kavranışı bize (ilericilere), dönüştürmek istediğimiz toplumun maddesi ile nasıl birleşebileceğimizin de yolunu gösterir. Kısacası, ilerici aydınlar ile emekçi halkın birliği sorununun çözümü için kuramsal bir temel ve perspektif sağlar.
Bazı sorular ortaya atarak açıklamaya çalışalım: Günümüzün iktidarı ele geçirmiş din bezirgânları, Hz. Muhammed’e mi benzemektedirler, yoksa Muhammed’in savaştığı Mekkeli yöneticilere mi? Hangisinin soyundan gelmektedirler? Günümüzün “Yeni Osmanlıcılar”ı ile, çürümüş Bizans’ı adım adım Anadolu’dan sürüp sonunda ininde basarak Osmanlı Devleti’ni kuran serhat beyleri arasında bir ortaklık var mıdır? Bizans’ı yıkan Osmanlı ile, donup, gericileşip, fethettiği tarafından fethedilip “Yeni Bizans” haline gelen Osmanlı birbirine taban tabana zıttır. Bu anlamda, günümüzün “Yeni Osmanlıcılar”ı aslında “Yeni Bizansçılar” değil midir? Her zaman emperyalizmin maşası ve gericiliğin odağı olmuş günümüzün etnik milliyetçileri ve Türk-İslam sentezcileri ile, 20. yüzyılın başında bir ümmet toplumundan modern bir ulus yaratmaya çalışan Mustafa Kemal ve arkadaşları arasında bir ortaklık olabilir mi?
Tarihsel materyalizm (Tarih Tezi), sınıfsal saflaşmaları tarihin derinliklerine giderek ayrıştırır ve netleştirir. Muhammed’i, Osman Bey’i, Fatih’i, Bedreddin’i, Mustafa Kemal’i ve günümüzün ilericilerini-sosyalistlerini, yani Tarihsel Devrimcilerle Sosyal Devrimcileri, “çürümüş sistemleri yıkan devrimcilik” temelinde, tarihsel anlamda birleştirir (Şu noktaya dikkat: “tarihsel anlamda birleştirir” diyoruz, “uzlaştırır” değil. Uzlaşanların karşı tarafa savrulduklarını görüyoruz). Kimlere karşı? Mekkeliler’e, Bizans’a, “Yeni Bizans”a, çürümüş Osmanlı’ya, günümüzün emperyalistleri ve işbirlikçilerine karşı. Deyim yerindeyse, bizler, günümüzün ilericileri-sosyalistleri, Muhammed’in, Osman Bey’in, Fatih’in, Bedreddin’in ve Mustafa Kemal’in onları aşan torunlarıyız. Bu tarihsel çizginin ve safın, geleceğe açılan kanalının inşaat ustalarıyız. Var mı böyle bir tarihsel birikimi bu coğrafyadan söküp atabilecek bir güç!

Halkın damıtılmış refleksi, devrimcinin anasıdır
Emekçi halk, aydınlar gibi teori yapamaz. Ama bu tarih tezini sezer (aslında tarih tezinin kendisidir, vücut bulmuş halidir), kritik dönemeçlerde safını ona göre tutar. İlginçtir, (kritik noktada) hiç yanılmaz. “Kalın hat” dediğimiz, “omurga” dediğimiz budur. Bir refleks gibidir; tarihin derinlerinden damıtılarak oluşmuş ve en zor koşullarda gündeme giren bir refleks. Bu, halkın -belki kendisinin bile farkında olmadığı- bilgeliğidir. Bu tarihsel birikim ve bilgelik, coğrafyamızın halkının, en zor koşullarda dahi, nasıl olup da başını kaldırabildiğini, bu enerjiyi nereden bulduğunu da açıklar. Devrimci, bu enerjiye güvenmelidir; zaten başka sermayesi de yoktur. Emekçi aydın, özellikle de kafası karıştığı zaman, bu reflekse (halk bilgeliğine) baş vurmalıdır; yoksa aydınlığını kaybetmez belki ama emekçiliğini kaybedebilir. Büyük devrimcilerin “halka güven” derken kastettikleri de budur. Bir kişinin her koşul altında güvenebileceği, hiçbir zaman bilinçli bir kötülük beklemeyeceği tek insan kimdir? Anası! İşte, halkın damıtılmış refleksi dediğimiz şey, devrimcinin anasıdır. En umutsuz anda koşup gelen, umutsuzluğu umuda çeviren güç.
Tarih Tezi, günümüzün ilericilerine, bu yok edilemez bilgelik ve enerji ile birleşebilmenin anahtarını sunar. Kıvılcımlı’nın hem bir bilimci hem de bir politik lider olarak önemi buradadır. Toplum ile bütünleşerek, kaynaşarak toplumu dönüştürmenin, ileriye taşımanın teorisini yapmış ve bu tarzın ipuçlarını miras bırakmıştır Doktor Kıvılcımlı. Sözünü ettiğimiz halk refleksini özümseyip, bunu bilinçli eyleme dönüştürmeyi (bu da emekçi aydınlarının görevi) becerebildiği zaman günümüz ilericileri-sosyalistleri, yenilmez olacaklardır. Tarihsel Devrimlerin topluma kazandırdığı potansiyel enerjiyi, Sosyal Devrimlerle kinetik enerjiye dönüştürmek… Devrim mühendisliği budur.

Masallar, masal anlatmıyor!
Kıvılcımlı’nın Tarih Tezinin ışığında oluşturduğu bir orijinal tezi daha var. Doktor der ki: “Barbar yalan bilmez”. Kıvılcımlı, insanlığın binlerce yıl önce oluşturduğu söylenceleri, efsaneleri, destanları, masalları, mitolojik metinleri, kutsal kitapları bu gözle okur. Büyüsel düşünüş biçiminin etkisiyle yazılmış bu sözlü ve yazılı söylencelerin, mistik örtüsü atındaki “yalan bilmez gerçeğe” ulaşmaya çalışır. Doğaüstülüğün örtüsü altındaki çıplak doğayı, metafiziğin örtüsü altındaki saf fiziği keşfetmeye uğraşır. Bu bakış açısı ve çabası ona, son derece keskin bir analiz gücü kazandırmıştır. Bu söylenceler Tanrılarla, cinlerle, perilerle, meleklerle, yarı-Tanrı varlıklarla, peygamberlerle, yarı-insan yarı-hayvan yaratıklarla, devlerle, cücelerle, cennetler ve cehennemlerle, tufanlarla, mucizelerle vb. doludur. Kıvılcımlı bütün bunların, saf gerçeğin, mistik bir dille (kutsallaştırarak) oluşturulmuş ifadeleri olduğunu düşünür. Örneğin Enuma Eliş Destanı’nı, Gılgamış Efsanesi’ni, Tufan Efsanesi’ni, Tevrat’ı ve Kuran’ı bu yöntemle ve tabii Tarih Tezinin ışığında okur. Bambaşka ve şaşırtıcı sonuçlara ulaşır (Elinizdeki sayıdaki “Cennet” adlı makalede bu yöntemin çarpıcı bir uygulanışını bulacaksınız).
Örneğin ona göre, tufanlar en eski Tarihsel Devrimlerdir; peygamberler ise, yukarı barbar halkların medeniyete geçiş devrimlerinin önderleri. Yaratılış ve İlk Başlangıç efsaneleri ilk uygarlıkların (devletlerin) kuruluşunu anlatır. İlk Cennetler, medeniyete, daha üstün bir toplumsal örgütlenmeye geçen, ama medeniyetin kaçınılmaz sonucu olan keskin sınıfsal farklılaşmayla (efendi-köle, zengin-yoksul zıtlaşmaları) da tanışan barbarın, eski dayanışmacı, paylaşmacı, efendilik kölelik bilmez toplumuna duyduğu özlemini anlatır. Tevrat’ın cenneti daha somuttur ve geçmişteki altın çağa (barbar topluma) gönderme yapar; yüzlerce yıl sonra oluşturulan Kuran’ın cenneti ise çok daha soyuttur ve geleceğe dönüktür. İlk Allahlar, aslında uygarlık kurucusu yöneticilerdir; daha sonraları soyutlaşırlar ve tekleşirler. Allah, en komplike biçimini Kuran’da bulur. İlk Tanrılar insana daha çok benzerler, insana yakındırlar, taş çatlasa dağda otururlar. Bu nedenle peygamberler onlarla dağlarda temas ederler. Sonraları Tanrılar göğe yükselmişler, insandan uzaklaşmışlardır; cennetlerini ve cehennemlerini de yanlarına almışlardır. Bunlar aynı zamanda sınıflaşmanın giderek derinleştiğinin ve uygar toplumun olgunlaştığının göstergeleridir. İlk cennetler Irak Çölü’nün kuzeyindeki yeşil vadilerdir; daha sonra göğe terfi ederler. Adem, medeniyete sürüklenen barbarı temsil eder; cennetten kovuluş, medeniyete geçiştir. Tevrat’ın anlattığı “Hayır ve Şer Ağacı” çürümüş medeniyeti temsil eder; korkulan, ama meyvesini yemeden de edilemeyen medeniyet. Şeytan, medeniyetin kendisidir; yılan da tarıma dayalı örgütlenmenin (bereket) sembolü, yani yine medeniyet. Oğul kurban etme yerine koyun kurban etme, avcılıktan çobanlığa geçişi anlatır. Kuran’da geçen Allah’ın 99 ismi, Kıvılcımlı’ya göre, o dönemin düşünürünün toplumsal determinizminin ilkelerini ifade eder. Ve daha birçok örnek…
Hepsi gerçeği yansıtır, der Kıvılcımlı; yeter ki okumayı bilelim. Derin tarih ve antropoloji bilgisinin yanı sıra, sadece çok sayıda dile değil dilbilimine de hâkimiyeti, bu okumaları çok daha rafine kılmıştır.

Tarihsel materyalist bir Kuran tefsiri
Turan Dursun’un Tabu Can Çekişiyor ve Kuran Ansiklapedisi adlı eserlerinin nasıl devrimci bir etki yarattığı biliniyor. Aslında Hikmet Kıvılcımlı’nın bütün çalışmaları tarandığında, onun da tarihsel materyalist bir “Kuran Ansiklopedisi” yazmış olduğu anlaşılır. Bilim ve Gelecek’in bu sayısında yayımladığımız makalesini, ansiklopedinin “Cennet” maddesi olarak da okuyabiliriz. Özellikle Tarih Tezi Işığında Allah-Peygamber-Kitap adlı eser, bulunmaz bir kaynak ve bir başyapıttır. Bu kitaptan biraz söz edelim.
Eser ilk olarak Kuran’ın kaynaklarına yoğunlaşıyor. Kıvılcımlı’nın deyimiyle “Kutsallaştırma Prosesi”nin Kuran’a ve Hz. Muhammed’e kadarki gelişimini analiz ediyor. Doktor, İslamiyet’in esas kaynağının İbrahim Peygamber olduğu kanısındadır. Kıvılcımlı bu bölümlerde, Ortadoğu toplumlarının ve kadim uygarlıklarının düşünüş biçimlerindeki gelişimi, sosyoekonomik temelleriyle çok çarpıcı bir biçimde çözümlüyor.
Eserin giriş bölümünde ve “Kutsallaştırmanın Son Halkası Kuran ve Hz. Muhammed” başlıklı ikinci bölümünde Kıvılcımlı, Allah’ın Kuran’da geçen 99 adını ve Kuran’ın bütün ayetlerini teker teker ele alarak, yukarıda özetlediğimiz yöntemle analiz ediyor. Bu bölümün her altbaşlığı, bir “Cennet” makalesi değerinde. Denebilir ki Hikmet Kıvılcımlı, tarihsel materyalist bir Kuran tefsiri yazmıştır.
İşte Kıvılcımlı’nın özellikle bu eseri ve diğer kitaplarındaki bazı makaleler taranarak çok değerli bir “Kuran Ansiklopedisi” ortaya çıkarılabilir. Belki bir gün bir Bilim ve Gelecek ekibi bu işi üstlenebilir. Böyle bir çalışma, Aydınlanmacı Turan Dursun’un yarım bıraktığı büyük eserin, Sosyalist Hikmet Kıvılcımlı ile tamamlanması anlamına gelir. Zaten Dursun’ları ancak Kıvılcımlı’lar tamamlayabilir. Bu da, Türkiye toplumunun ulaştığı aşamanın bir gerçeğidir.
Dahası var: Hikmet Kıvılcımlı’nın yukarıdaki çalışmalarının yanı sıra Tarih Tezi, Komün Gücü ve Dinin Türk Toplumuna Etkileri adlı eserleri “İnsanlığın Kutsallaştırma Prosesinin Serüveni” başlığı altında toplanabilir. Müthiş bir çalışma olur.
Kıvılcımlı’nın Tarih Tezi ve söylenceleri okuma yöntemi, Türk mitolojilerine uygulanabilir (Kıvılcımlı aslında buna bir ölçüde girişmiştir de). Ergenekon Efsanesi’nin, Türklerin Türeyiş Efsaneleri’nin, Oğuz Destanı’nın, Türk Yaratılış Destanları’nın, Manas Destanı’nın ve irili ufaklı yüzlerce söylencenin bu yöntemle okunması ve altındaki gerçeklerin ortaya çıkarılması, Türkler’in tarihine ilişkin çok değerli bilgilere ulaşmayı sağlayabilir. Böylelikle bu alanı tekellerine alan gericilerin ve onların etkisi altında kalanların yalanları ve zırvalıkları yerle bir edilebilir. Gericiler yalan söyler, ama Kıvılcımlı’nın vurguladığı gibi “barbar yalan bilmez”.
Kısacası Doktor Hikmet Kıvılcımlı bir hazine. Genç ve yaratıcı araştırmacıları bekliyor.

 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Hayatta gözlemlediğim 2 sakat mantaliteli insan var. hani bir ankara oyun havasında dediği gibi ; '' neyin kafasını yaşıyorsun senn'' türünden 2 insan :) biri namaz kılan insanlar bunların -çoğundan- negatif enerji fışkırıyor , iyi insan kokusu gelmiyor bu tiplerden. zaten rasyonel olarakta menfaatleri söz konusu olduğunda hak ve helal kavramlarını nasıl ezip geçtiklerini, kendilerine yonttuklarını, gözlemleyebiliyoruz. işte bu yüzden sakat mantaliteli diyorum bunlara. digeride sol/sosyalist tipler. kardeşim neyin kafasını yaşıyorsunuz siz. şu topluma bakın bakalım bi..halkın gözlerine bakın ve size karşı olan nefreti görün ! bu nefret ideolojinizin toplumsal değerlere uygunsuzluğundan kaynaklanmıyor..bu nefret davranış ve düşüncelerinizin nasıl çeliştiğinden kaynaklanıyor. en basitinden sol (!)bir belediyede çalışan gariban bir işçi ile konuşun ve o anlatmaya çalıştığım nefreti görün !! eyy olmayan bir dünyanın olmayan kahramanları :) hepiniz anti kahramansınız kardeşim, ayıkın artık:)
 

Granma

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Kas 2012
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Kendince ''politik-sosyalogluk'' yapmışsın. Fakat senin aslında halktan biri olarak sosyalistlerde gördüğün eksikliklerin tamamını tahlil edendir kıvılcımlı. Sen bir iki eksiklikle yetinmişsin fakat solun hata ve eksiklği bir veya iki değildir. Kıvılcımlı bunun gibi yüzlerce eksiği bilimsel olarak tahlil etmiş bir insandır. Tabi seni ikna etmek gibi bir derdim yok zaten kalıplaşmış düşünceler küçük burjuva gururdan kaynaklı kolay yıkılamaz. Bu bilimsel bir psikoloji kuralıdır. Tabi kvılcımlı hakkındada en ufak bilgi sahibi olmadığın malum. Şimdi tabiki bu senin bu şekilde düşünmen sıradışı değil, sınıflı toplumun doğasının bir sonucu. Kıvılcımlıyı değil, Kıvılcımlı'nın yazdığı kitap sayısı kadar sıradan kitaplar dahi okumuş olsan aslında önyargılarını yıkarsın, her ütopik gibi görünen geleceğinde bir gün şartlar oluşup insan beyni gelişince kaçınılmaz olduğunu az çok fark edersin. Yani sorun aslında şu. Her önüne gelen anti manti kavramlarını öğrenip sosyalist iddasıyla piyasaya çıktığı için halk ila bütünleşilemiyor. Kıvılcımlının bir sözü var. ''Bıyığını takan stalin'' der. Kıvılcımlı senin düşündüğün gibi bir önder değil onu anlatmaya çalışıyorum. Çin'in yada Sovyet'lerin mücadele modelini ithal edip ahkam kesmemiş, Türkiyeyi, Ortadoğuyu tahlil edip bilime çok büyük katkı yapmış biridir. Sokaktaki insanların sola nefretide sebepsiz değil tabi yine kıvılcımlıyı okumak gerekiyor.


Tarih Tezi
Tarih-Devrim-Sosyalizm
İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere
İlkel Sosyalizmden Kapitalizme Son Geçiş: Japonya
Toplum Biçimlerinin Gelişimi
Osmanlı Tarihinin Maddesi Cilt I
Osmanlı Tarihinin Maddesi Cilt II
Osmanlı Tarihi ("Hüseyin Himmet Kırşehirli")
Fetih ve Medeniyet
Dinin Türk Toplumuna Etkileri
Türkiye'de Kapitalizmin Gelişimi
27 Mayıs ve Yön Hareketinin Sınıfsal Eleştirisi
Allah - Peygamber - Kitap
Finans Kapital ve Türkiye
Genel Olarak Sosyal Sınıflar ve Partiler
Üretim Nedir ?
Şeyh Bedreddin
Metafizik Sosyolojiler
İnkilapçı Münevver (Devrimci Aydın) Nedir?
Deccal Kapımızı Nasıl Çalıyor ?
Vatan Partisi Tüzük ve Programı
İşçi Sınıfı Partisi'ne giriş
İşçi Sınıfının Tarihçil Görevi
Eyüp Sultan Konuşması
Uyarmak İçin Uyanmalı - Uyanmak İçin Uyarmalı
Oportunizm Nedir ?
Halk Savaşının Planları
Devrim Zorlaması, Demokratik Zortlama
Türkçenin Üreme Yolları ve "Dil Devrimciliğimiz"
Bilimsel Sosyalizmin Doğuşu
Türkiye Köyü ve Sosyalizm
Ho Amca'nın Düşündürdükleri
Diyaletik
Komün Gücü
Yol1
Yol2
Anılar
Brejnev'e Mektup


Bunlar zamanında cıa ve siyasi polis tarafından imha edilmekten kurtarılan kısımı. İmha edilenler maalesef bilim tarafından ileride tekrar kaleme alınacak.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Sanırsam 30 yıldır 0.005 civarında oy alabiliyorsunuz.. ee böyle bir öncünüz var madem 0.005'e rağmen dinleyen yok mu bilimsel tesbitlerini :) güldüğüm için kusura bakma arkadaşım.. önyargım falanda yok, sosyalistlere hala sempatim var.. gördüğümü söylüyorum o kadar.. olmayan ve olmayacak şeylerin peşinden koşmayı bıraktım artık.. hayalini bile bıraktım.. İnsanların nefsleri yıkanmadan hiçbir adil dünya düzeni kurulamaz..
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Bir fikrin değerli olup olmadığı aldığı oy oranı, çok kişi tarafından benimsenmesi ve ya eylemleştirilmesi kısacası nicelik ile mi ölçülür? Öyle ise, Hitlerin faşizmine şapka çıkaracaksın, porno sektörünü de kutsayacaksın, esrar ve alkol tüketimini de destekleyeceksin zira faşizm zaten iktidar olmuştur üstelik oylanarak. Diğerlerinin izleyenleri ve kullananları parti kursalar tek başlarına iktidar olurlar.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Bir fikrin değerli olup olmadığı aldığı oy oranı, çok kişi tarafından benimsenmesi ve ya eylemleştirilmesi kısacası nicelik ile mi ölçülür? Öyle ise, Hitlerin faşizmine şapka çıkaracaksın, porno sektörünü de kutsayacaksın, esrar ve alkol tüketimini de destekleyeceksin zira faşizm zaten iktidar olmuştur üstelik oylanarak. Diğerlerinin izleyenleri ve kullananları parti kursalar tek başlarına iktidar olurlar.

Nicelik ile ölçülmez elbet, ancak demokrasi içinde meşru iktidarın tek yolu bu oylama yoludur. halk isyanından veya devrimden bahsediyorsanız orası ayrı. ancak halk isyanı içinde fikirlerinizin halkta taban bulması gerekiyor. 0.0005 bunun olmadığını gösteriyor.

Benzetme ve bağlantılarınızda beni doğruluyor, Granma arkadaşta yazınızı beğenmiş bu da benim sosyalistler sakat mantalite içinde savımı doğrular.işte sağlıksız mantaliteniz ortada . iktidar ve üretim araçları ile ilgili ekonomik bir sistem olan ve sınıfsız bir toplumsal yapıyı hedefleyen sosyalizmi ;tamamen bireysel haz/tercih/ zaafiyet vs içeren yönelimlere bağlamışsınız. bu mantık zincirlerini kıran örtüştürme çabanız sağlıksız mantalitenizin resmidir.

Sosyalist sistemin çöküşü ne ekonomik ve ne de teknokratiktir.Sovyet sistemi öncelikle politik ve bunun içinde etik nedenlerle çöktü.. çünkü sosyalist insanı yaratamadı. Yalçın Küçük.

Bir İnsan klasigi..Sayın Granmanın imzasında dediği gibi..düşünce ve davranış birbirinden ayrıldı.. nefs her insanı çıkarlarının faşisti yaptı..halkın kurtuluşu diye birşey olamaz artık..bu bireysellik çağında sosyalist insan olmak yüksek karakter ister..nefsini yenmek ister..Che gibi fakirler için ölmek ister..che bakanlıkta kalsaydı sonunda nefsinin faşisti olacaktı... kısacası sosyalizm bitti. insanlığın büyük değişimi için büyük felaketlerin olması gerekiyor bana göre..başka türlü bu bireysellik çağı asla bitmeyecektir..
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Bu kadarı yeterli.Demek ki 4. mesajınız anlamsızdır. Amacım mesajınızın anlamsızlığını göstermekti.Teşekkür ederim.

Haklı olduklarını düşündüğümde insanlara haklısın demeyi öğrendim. bunu sizde öğrenir/gayret ederseniz. daha sade/verimli/ fikir alış verişleri olur. sosyalizmin halklarda/toplumda yer bulamamasını etkileyen o kadar çok sebep var ki ...ben sadece kıyısından kendimce birşeyler yazdım.. bu bütünlük içinde ve kişisel bakış ölçüsü / açısına göre mesajımın anlamsız bulunmasına da itiraz edemem.
 

Granma

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
8 Kas 2012
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Sosyalizmin halk içinde yer bulamamasının nedeni sadece senin düşündüğün gibi ''sosyalistlerin eksikliği''yle sınırlı değildir. Senin düşünemeyip, hafızana kendi işine geldiği gibi aldığın bilgilerin dışındada bir dünya sebep vardır.
Sosyalizm neden kitleler arasında yer bulamadı sorusuna cevap olarak:



kitabını öneririm. Korkma kafanı yıkamaya çalışmıyorum, cevap veriyorum. Oku netliğe kavuşturursun.
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Sosyalizmin halk içinde yer bulamamasının nedeni sadece senin düşündüğün gibi ''sosyalistlerin eksikliği''yle sınırlı değildir. Senin düşünemeyip, hafızana kendi işine geldiği gibi aldığın bilgilerin dışındada bir dünya sebep vardır.

Bir üstteki yazımda şöle demiştim;

sosyalizmin halklarda/toplumda yer bulamamasını etkileyen o kadar çok sebep var ki ...ben sadece kıyısından kendimce birşeyler yazdım..

Kendi işime geldiği gibi yorum yapmam. beni sayın Ferdinand ile karıştırdınız ellam:)

kitabını öneririm. Korkma kafanı yıkamaya çalışmıyorum, cevap veriyorum. Oku netliğe kavuşturursun.

Teşekkürler. ancak okumam. bütün siyasiler yalancı ve hırsızdır. bütün ideoloji ve siyasi bakış açılarıda öyle:)

Seyrediyorum dünyada olup bitenleri..kan,ölüm,gözyaşı,zulum..devletler,derin devletler,örgütler, gizli örgütler, gruplaşmalari entikalar vs vs....

Bu görünen hakkında kime sorsam kendi hikayesini anlatacak..katil ben değilm o ! hırsız ben değilim şu ! yalancı ben değilim bu !

Benim sizler gibi DOĞRUYU bilme/biliyorum iddiam yok. nietzschenin dediği gibi ; dogru diye birşey yoktur yorum farkı vardır.

Kıssadan hisse benim kafam bu konularda netliğe ulaşmaz arkadaşım,sizin gibi ideoloji sahiplerinin kafası nettir, benim değil. ve bu nettik bana göre tehlikelidir...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst