doğru bilgi mümkün müdür?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde öznur92 tarafından oluşturulan doğru bilgi mümkün müdür? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 21,849 kez görüntülenmiş, 25 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı doğru bilgi mümkün müdür?
Konbuyu başlatan öznur92
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

öznur92

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
9 Kas 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
protagorasa göre 'insan herşeyin ölçüsüdür'.. 2 metre boyunda bir insan normal şartlarda uzundur.ama basketbol gibi bir spor dalı için idealdir hatta kısadır..

sokrata göre ise bilgiye salt akılla ulaşabiliriz.. peki sizce doğru bilgi mümkün müdür.? gerçekten insan herşeyin ölçüsü müdür.?
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
"insan her şeyin ölçüsü müdür?"

hem evet hem hayır; paradoks gibi; evet, çünkü bunu betimleyen insandır; hayır, çünkü ölçüyü belirleyen ölçü olamaz. Aleksander/Büyük İskender'in fethettiği topraklarda neolitik dönem sonrası rahipler yönetimindeki kentsel süreçlerini yaşayan toplumların o güne dek edindikleri bilimsel buluşlar rahip-kralların büyülerinden kurtulma şansı bulamadı; batı/yunan filozofları "insanı" merkeze koyduklarında aslında onlar "doğa felsefesi"nin de tohumlarını atmışlardı. Bu durum ayrıca önceki yapıya bir karşı-tez/düşünce olarak doğmuştur. zamanla ortasında kalındığında çağın/orta-çağın engizisyonları bilimsel gelişmeye ayak-bağı olmuş ve aydınlanmacı felsefe ile pozitivizme varılmıştır. teoloji hala varlığını sürdürmekten geri kalmamıştır. "yaratıcı akıl" kendisini doğa-üstü/üstün sandıkça da ölçüleri karıştırmayı sürdürecektir. canlı-türleri arasında hiyerarşi olmamalı derim.

"doğru bilgi mümkün müdür?"

bilgi, gözlem ve deneye dayanarak yinelenebilir bilgi birikimi olduğuna göre; karşı-tezi gelişene kadar "doğru" olarak benimsenir. bu durum onun kesin doğru olduğunu göstermez; yalnızca zaman/yer ölçeklerinde doğru olarak benimsendiğini gösterir. bu şu anlama gelir; "hiç bir şey aynı değildir, hiç bir şey aynı kalmaz".
 

Tupamaros

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
28 Eki 2009
Mesajlar
3
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Doğru bilgi mümkündür, fakat bilginin çıktığı tarihsel koşular içinde , kendi zamanı içinde doğru olarak kalır.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"İnsan her şeyin ölçüsüdür" sözü ne demektir önce buna bakmak gerekir. Sözün tamamını yazalım:

"Bütün şeylerin ölçüsü insandır, var olanların var olmalarının ve var olmayanların var olmamalarının. Herhangi bir şey bana nasıl görünüyorsa benim için öyledir, sana nasıl görünüyorsa senin için öyledir... Üşüyen için rüzgar soğuktur, üşümeyen için ise soğuk değildir" (bu sözün geçtiği yer Platon'un Theaitetos diyaloğudur, Türkçesi de vardır).

Yani burada tür olarak insan değil, bireysel insan kastediliyor. Dediği de, bilginin tek kaynağının duyular olduğu, bundan başka herhangi bir nesnel ölçütün bulunmadığı, duyular da kişiye göre değiştiği için kesin bilgi diye bir şeyin olamayacağıdır. Bu sözde insanı merkeze koymak ya da türler arası bir hiyerarşi düşüncesi yoktur.

Pozitivizm de işin içinden çıkabilmiş değildir. Metafiziği atalım derken bilim ellerinden gitmiştir. Bilimde de felsefede de kesinlik yoktur. Hatta kesin olmak bir yana, aynı ölçüde geçerli olabilecek kuramlar arasından seçim yapmak tamamen toplumun o anki bilimsel bakış açısına bağlıdır. Yani açıkça keyfidir. Kopernik'in, Galilei'nin, Faraday'ın, Einstein'ın ve onlar gibi sayısız bilim insanının karşılaştığı sert muhalefet bunu gösteriyor (bu isimlerin kuramları, bazıları uzun yıllar sonra olmak üzere deneyle doğrulanıp kabul edilmiştir ama aynı değerdeki iki kuram için bu söz konusu değildir). Bilimde kuramlar yanlışlanana kadar doğru kabul edilebilir. Ama bu da yeterli olmaz. Yanlışlamanın kriteri ne olacaktır? Bir kuramın tek bir dediği şey tek bir gözlemle uyuşmazsa bütün kuramı mı atmak gerekir?... gibi sorular sorulabilir, sorulmuştur da.

Peki bilimde bile keyfiyet olabiliyorsa, buradan hareketle her şey görelidir, herkes için doğru farklıdır demek mi gerekir? Bence bu konuda tek bir görüşe bağlı kalmamak, bazı ayrımlar yapmak gerekir. Mesela matematiğin doğruluğuna itiraz eden yoktur herhanlde aramızda. Çünkü o salt akılsal bir bilgi türüdür. Aksiyomlarını kabul ettikten sonra yanlış yoktur. Ama her yerde bu türden bir bilgi aramak da saçma olur. O halde bunun dışında kesinlik iddiasından vazgeçmek gerekir. Bununla beraber her şey görelidir demek de mutlak bir bilgi vardır demekle aynı şeydir benim için. O da genel olarak bilgi hakkında bir kesinlik iddiası taşır (her şeyin göreli olduğu yargısı kesin bir yargı olarak ortaya atılır). Yani ben her şeyin göreliliğine varmayı da doğru bulmuyorum.

Bence bilim sınırsız bir kuram üretme ve sınama (doğrulayıp yanlışlama) alanıdır. Onun özelliği budur. Bu şekilde bir yere gelir ama hiçbir zaman geldiği yer mutlak, son nokta değildir. Toplumsal konulardaysa insanlar arasındaki diyalog ve anlayış esastır. Bu anlayışın temelinde yatan ve uzlaşma imkanı verense, kesin olmakla ya da mutlaklıkla ilgisi olmayan bir şey, insanlıktır.
 

fudla

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
17 Kas 2009
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Bence eğer insanı herşeyin ölçüsü ve merkezine koyarsak doğru her insanın ayrı ayrı kabulüdür ve görelidir.insan merkezli her sistemde doğru kayar ve belirsizlerir kesin kabul ettiğimiz matematiği örnek alallım birisi 2+2=9 derse ve ısrala doğrunun bu olduğunu söylerse her halde onun deli olduğunu düşünürüz . Ama burda sorun karşımıza çıkar biz onu genel kabule karşı geldiği içinmi doğruyu reddetiği için mi deli olarak adlediyoruz.Kanaatimce insanlar mutlak doğrusuz yaşayamazlar bu yüzden eskiden kendi mutlak doğrularını tanrı buyruğu olarak görürlerdi şimdi işe bilimi tanrı yaparak işin içinden sıyrılılıyor.Bu bile yeterli olmuyor aslında dininin doğrularını çok iyi bilen her fırsatta inandığını söyleyen biri bu doğruların tam aksine haraket edebiliyor.bu örneğin benzerini bulmak her cihetten mümkün.kişi kendi doğrularını dahi çiğnerse son soru şu oluyor Ne doğrusu!
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
insan kendi ölçülerine benzeyeni sever... ideal oranlar göz önüne alındığında iki metre boyundaki kişinin kafa, bacak, beden oranları ideal ise o kişi uzundan ziyade güzel görünür. ince belli çay bardağı, şişe kola gibi eşyalar da göze güzel görünür(oranları kadın oranlarıyla benzerdir). eski yunan da yapılan binaların(sütunlar, sütun başlıkları, bina boyları...) çoğu da ideal insan oranlarını taşır. bu gün yaptığımız binaların da plansal ve kesitsel bazda insan ölçülerini esas aldıklarını görürüz. Neufert mimari olarak bunun en sıkıcı kitabını da yazmıştır :)
soğukluk ve sıcaklık olarak da vücut ısımıza uygun ısıyı severiz ve bu da aşağı yukarı herkeste aynıdır. renklerden bahsetmek gerekirse gene benzer durumlar söz konusudur.
aslında bunlar insandan insana, ırktan ırka değişiklik gösterebilir fakat genel olarak bakıldığında her insan için benzerdirler ve bu genel oranlara tüm insanlar kolayca uyum sağlayabilirler.
aslında insan kendini ölçü olarak kullanır ve bu ölçülere göre de çevresini düzenler. doğal olarak yapar bunu. insan nesli değiştikçe bu ölçülerde doğal olarak değişirler.
hayvanlar için yaptığımız kafesleri, parkları, bahçeleri bile kendimize göre ölçülendiriyoruz...

"Üşüyen için rüzgar soğuktur, üşümeyen için ise soğuk değildir""" demek ki birinin üzerinde ceket var diğeri de ince giyinmiş. iki çıplak insana(normal ve sağlıklı) rüzgar çarparsa ikisi de üşür ya da üşümezler. aradaki küçük farkları görmezden gelinmesi normaldir diye düşünüyorum. yoksa sonuca varılamaz.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
"Üşüyen için rüzgar soğuktur, üşümeyen için ise soğuk değildir""" demek ki birinin üzerinde ceket var diğeri de ince giyinmiş. iki çıplak insana(normal ve sağlıklı) rüzgar çarparsa ikisi de üşür ya da üşümezler. aradaki küçük farkları görmezden gelinmesi normaldir diye düşünüyorum. yoksa sonuca varılamaz.

Hayır, sağlıklı iki insan, ister giyinik olsun ister çıplak (ayrıca ısı algısını etkilediği için ister aynı kiloda olsun ister olmasın), aynı ortamda ısıya tamamen farklı tepkiler verebilir, verir de. Hatta aynı insan da sağlığı değişmediği halde ısıya ayrı zamanlarda ayrı şekillerde tepki verebilir ve verir. Zaten üşümek de sadece bir örnek. Onun yerine sayısız örnek verilebilir. Bütün örneklerde de sağlıklı insanlar aynı şeyi hisseder, aynı tepkileri verir dersen insan üstü varlıklardan söz ediyor olursun. Yok eğer bunu demeyeceksek, o zaman Protagoras'ın düşüncesine "biri ceket giyer diğeri giymez" cümlesinden daha farklı bir şekilde de karşı çıkmak gerekir. Çünkü Protagoras'ın dediği fiziksel bir şey değil. Burada mesele küçük farklar meselesi değil. Bunu diyen Protagoras da böyle bir cümleyle çürütülebilecek kadar aptal bir adam değil. Her şeyin kişiden kişiye değişebileceği düşüncesi, pek çok politik ve ahlaki sonuçları da doğuran çok boyutlu derin bir düşüncedir ve bugün de aydın denilen kişiler arasında pek çok savunucusu vardır. Protagoras'ın kendisi de bu düşünceyi bütün bu gönderimleriyle beraber ifade eder, bütün bu alanlara da farklı biçimlerde uygular.

İnsanın etrafındaki şeyleri kendine göre düzenlemesi, insan türünün bireyleri arasında hiçbir fark olmadığını göstermez. Kaldı ki hiçbir düzenleme yoktur ki hiçbir kişi tarafından olumsuz yönde eleştirilmemiş olsun. Konu başlığına da bağlı kalırsak bu söylem, bütün insanlar için tek bir doğru vardır, ona katılmayanlar küçük farklardır şeklinde bütün farkları küçük, önemsiz şeyler olarak gören bir düşünce haline gelir ve en iyi ihtimalle çoğunluğun diktatörlüğü olur. Bu nedenle farkları görmezden gelerek değil, tam tersine o farkları da dikkate alarak bir çözüme ulaşmak gerekir. Faklı olan bir şeyle, bir "öteki"yle karşılaşıldığında tek yol onu yok etmek ya da yok saymak olmamalıdır, çünkü asıl yok etmeye veya yok saymaya kalkışıldğında çözüme ulaşılamaz ve çatışmadan öteye gidilemez.
 

Euhemeros

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Şub 2010
Mesajlar
199
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
82
Doğru bilgi mümkün değildir. Gerçek bilgi mümkündür. Doğru bilgi dediğimiz şey gerçeklerin yorumlanmasıdır. Doğrular; toplum, insan, din vs. Bunların doğruları vardır.
İnsan herşeyin ölçüsüdür. Bu doğru. Fakat insan maddi herşeyin ölçüsüdür. İdealar alemini kanıtlıyoruz her an. Düşünüyoruz sürekli. Buda insanın maddi alanda herşeyin ölçüsü olduğunu. Akıl ya da düşüncelerde idealar alemin ölçüsü olduğunu çıkarıyorum.
 

Ferdinand Bardamu

Kahin
Yeni Üye
Katılım
30 Nis 2012
Mesajlar
1,302
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
42
Bilgi, bir nevi doğru inanç olarak anlaşıldığından--filozoflar bu şekilde anlamışlar--, yanlış bilgi ifadesi ,kendi içerisinde çelişiklik arz ediyor. Yani "bu bilgi yanlıştır" demek, "bu, yanlış bir doğru inançtır" manasına geliyor ki anlamlı değildir. Buradan hareketle bilgi, özü itibari ile doğrudur. Eğer ortada bir yanlışlık var ise, ona bilgi demek mümkün değildir.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Bilgiler zaman icerisinden niteligini kaybedebilir ve zamanin dogru sanilan bilgisi bir sure sonra aslinda oyle olmadigi su sekilde oldugu diye yeni bir bilgi seklinde karsimiza cikabilir.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
protagorasa göre 'insan herşeyin ölçüsüdür'.. 2 metre boyunda bir insan normal şartlarda uzundur.ama basketbol gibi bir spor dalı için idealdir hatta kısadır..

sokrata göre ise bilgiye salt akılla ulaşabiliriz.. peki sizce doğru bilgi mümkün müdür.? gerçekten insan herşeyin ölçüsü müdür.?

Doğru bilgi her konuda mümkün değildir. Bana göre, insan herşeyin ölçüsü değildir fakat bilgiyi şekillendirendir. Bazı konularda doğru bilgi mümkündür mesela bir pilot uçağı nasıl kaldırıp indireceği bilgisine sahip olmalı ki uçak kullanabilsin ya da bir cerrah ameliyatı nasıl yapmalı bunu bilmek zorundadır ve bu bilgi doğru bilgidir. Yukardaki örnekteki bilgi ise görecelidir yani yanlış da denemez doğru da sonuçta kişiye göre, koşullara göre değişkenlik gösterir.
Sonuç olarak bilgi insan tarafından sürekli şekillendirilir ve geliştirilir.
Kesin doğru bilgi her konuda mümkün olamaz.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bilgi, objektif dünyanın ( yani insan bilincinin dışında kalan, nesnelerin, olayların, olguların, süreçlerin... kendilerinin ya da birbirleriyle olan ilişkilerinin) insan bilincindeki sübjektif yansımasıdır... bilgi kavramının bir ayağı objektivitede, ama öbür ayağı sübjektivitede yer aldığı için, bilgi, ne tam olarak nesnel ne de tam olarak öznel olabilir; o nedenle, bilgiyi, (tıpkı eskilerin dediği gibi) objektif dünyanın sübjektif yansıması olarak kavramak/değerlendirmek doğru olur...yani bizim dışımızda bir gerçeklik vardır (ki bu durum, felsefeyi olanaklı kılan birinci ön koşulun kendisidir) ; ve bu gerçekliğin bizim bilincimizde ortaya çıkan bir yansıması ( yani, bilgi) vardır... insan bilincinde ortaya çıkan yansıma ( yani, bilgi) gerçekliğin aslına bir ölçüde 'uygun' olabileceği gibi, büyük ölçüde 'uyumsuz' da olabilir ; ve bu durum, bilginin doğruluk derecesini verir... eğer söz konusu olan bilgi, gerçeklikle birebir örtüşüyorsa, tam doğru bilgi ( yani, o konudaki 'hakikat') ortaya çıkmış demektir... burada eklemek gerekir ki, bilgi konusuyla ilgili en önemli kavramlardan objektivitede yer alan ikisi, eğer gerçeklik ve yanılsama kavramlarıysa, sübjektivitede yer alan önemli kavramlar da doğruluk ( hakikat) ve yanlışlık (hakikat dışılık) kavramlarıdır... yani, gerçeklik ve yanılsama kavramları dış dünyaya ait olduğu halde, doğruluk ve yanlışlık kavramları, insan bilincine aittir... inanç kavramı, nesnel planda yeterli dayanağı olmadığı halde, öznel nedenlerle bir yargıyı benimseyerek, ona gönüllü olarak bağlanmayı ifade eder... insanın tam olarak bildiği şeye ayrıca inanması ne gerekli ne de olanaklıdır... zaten bir insan için bir şeye inanmak ; o şeyin, -en azından o koşullar içinde ve o insan tarafından- tam olarak bilinemeyişinin ifadesidir.... anlatmaya çalıştığım nedenlerle, sn. bardamu'nun bilgiyi, 'doğru inanç' olarak değerlendiren yaklaşımına katılamıyorum... başlığa dönersek; doğru bilgi elbette olanaklıdır ve daha bugünden insanın elinde çok büyük ölçüde birikmiştir...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
yukarıdaki mesajı yazdıktan sonra, aslında giriş mesajına yeterince değinmiş olmadığımı fark ettim; ve şu düşüncelerimi de eklemek istedim : yalnız protagoras'a göre değil, çağdaşı diğer sofistlere göre de, 'insan her şeyin ölçüsüdür' ; onlar büyük bir keyifle 'panton metron antropos' diyerek, atina'da, megara'da ege kıyılarında ve adalarında dolaşıyorlardı.... ama bilgi sorununa bu yaklaşım, aşırı bir rölativizm vurgusuyla, bilginin objektiviteye basan (nesnel) ayağını görmezden geldiği ya da 'yok saydığı' için; sanki bilginin, insanın ya da daha doğrusu bireyin bilinci tarafından keyfi olarak 'yapılandırabilecek' bir şeymiş gibi düşünülmesine kaynaklık ediyor ve onun nesnel temellerini tahrip ediyordu... ve bana göre sokratesin, sofistler tarafından bilgi sorununun sübjektif yönünün abartılarak çarpıtılmasına karşı mücadelesi, bu çarpıtmanın, bilgi sorunu çerçevesini aşarak değerler felsefesini de olanaksız kılacağını sezmiş olmasından kaynaklanmıştır... felsefe tarihinin, sokrates'in bu mücadelesinde haklı olduğunu, gösterdiğini düşünüyorum... ikinci dünya savaşından sonra yaygınlaşan postmodernist bilgi anlayışı, rölativistik-sofistik-yapılandırmacı (rasyonalist olmayan ve hatta -ayıp olmazsa- irrasyonalist diyeceğim) bir tavrı benimseyerek ; sofistlerden çok daha kabul edilemez bir noktaya, yani yalnız bilginin değil de, gerçekliğin de ''bir çeşit yapılandırılmışlıktan ibaret olduğu'' ...vb... gibi bir saçmalığa sürüklenmiştir...
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Herşey değişiyor ve dönüşüyorsa ve bu değişim dönüşüm mutlaksa... ve yine bu değişimin ve dönüşüm sonsuza kadar devam edecekse...ve yine bu değişim ve dönüşüm rasgele ise yani sonrasında ne olacağına dair mutlak bir kaide yoksa (yani bilinçsiz ve sistemsizse).. o zaman herşey zamansaldır doğru bilgi diye birşey yoktur..

Düşününsene evren dondu ve insanlık mutlak yok oldu diyelim... bir zamanlar varolmamızın ne anlamı kalır..acıların,keyiflerin,gülüşmelerin sevginin,aşkın ,duyguların ne anlamı kalır.. bilgi dediğimiz şeyin ne anlamı kalır.. sonsuzlukta bir zamanlar varolduğumuz asla yankılanamaz...hiç birşey bilmemiş gibi..hiç birşey hissetmemiş gibi..tüm hafızamış silinmiş gibi... hiç varolmamış gibi oluruz..

Evreni ve İnsanlığı var eden şey doğru bilgi midir? veya insanlığı yok edecek şey doğru bilgi midir ? doğru bilginin olup olmadığını bu soruların DOĞRU cevabı değil MUTLAK cevabı belirler. bana göre.. ve o mutlak cevap yoksa doğru bilgide yoktur..
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Herşey değişiyor ve dönüşüyorsa ve bu değişim dönüşüm mutlaksa... ve yine bu değişimin ve dönüşüm sonsuza kadar devam edecekse...ve yine bu değişim ve dönüşüm rasgele ise yani sonrasında ne olacağına dair mutlak bir kaide yoksa (yani bilinçsiz ve sistemsizse).. o zaman herşey zamansaldır doğru bilgi diye birşey yoktur..

Düşününsene evren dondu ve insanlık mutlak yok oldu diyelim... bir zamanlar varolmamızın ne anlamı kalır..acıların,keyiflerin,gülüşmelerin sevginin,aşkın ,duyguların ne anlamı kalır.. bilgi dediğimiz şeyin ne anlamı kalır.. sonsuzlukta bir zamanlar varolduğumuz asla yankılanamaz...hiç birşey bilmemiş gibi..hiç birşey hissetmemiş gibi..tüm hafızamış silinmiş gibi... hiç varolmamış gibi oluruz..

Evreni ve İnsanlığı var eden şey doğru bilgi midir? veya insanlığı yok edecek şey doğru bilgi midir ? doğru bilginin olup olmadığını bu soruların DOĞRU cevabı değil MUTLAK cevabı belirler. bana göre.. ve o mutlak cevap yoksa doğru bilgide yoktur..

yanılıyorsunuz... zaman ve mekan kavramları (aslında bu kavramların ifade ettiği olguların kendisini kastediyorum), varlığın, varoluşunun tümel olarak kuşatıcı ve zorunlu ön koşullarıdır ; yani varlığın herhangi bir biçiminin (diyelim bir çınar ağacının) varoluşu, ancak ve ancak zaman ve mekan içinde olanak kazanır / gerçekleşir ; ve fakat varlığın (yani çınar ağacının) kendisi de var olmakla (tıpkı diğer varlıklar gibi), içinde yer aldığı zamanın ve mekanın yapısının (örneğin zamanın akış hızının ve mekanın eğrisellik karakterinin) belirlenmesinde, bir etken olarak, etkileyici rol oynar... maddenin (değişim ve dönüşümü de içerecek şekilde) en genel anlamda hareketi, aynı zamanda maddenin zorunlu varoluş tarzıdır ; fakat sonsuz çeşitliliği ve sürekliliği içinde sürüp giden bu hareket, asla -sizin düşündüğünüz gibi- rastgele değildir... doğada (ve maddenin hareket biçimlerinin gelişimi içinde) rastlantının olduğu kadar, nedenselliğin, zorunluluğun, karşılıklı koşullandırma ve etkileşimin de rolü vardır... sizin deyiminizle ''zamansallığın'' ; yani varlığın zaman içinde yer alma zorunluluğunun, doğru bilgiyi (hakikati) yok etme gibi bir niteliği ya da sonucu yoktur... varlığın, zaman içinde yer alıyor ve zamanla değişiyor olması, varlık hakkında doğru bilgi olanağını ortadan kaldırmaz... yoksa, bilinçli varlık ortaya çıkamaz ve şu her gün yaşadığımız pratik hayat, olanaklı olamazdı... örneğin, ''istanbul boğazı, marmara ve karadenizi birleştirir'' bilgisinin nesnesi (ve dolayısıyla konusu) elbetteki zaman içinde yer aldığı için, tırnak içine aldığım bilgi de zaman içinde sınırlı (kafadan atıyorum: sadece neojen ve kuarterner dönemde geçerli bir bilgi) olabilir ; ama bu durum, söz konusu bilginin 'doğru bilgi' olmadığı anlamına gelmez... istersek önermemizi biraz daha sınırlandırarak daha geçerli hale getirebiliriz: ''istanbul boğazı, kuarterner dönem boyunca marmara ve karadenizi birleştirmiştir'' .... insanlığın ve bütün yaşantıların yok olma olasılığının açık olması, doğru bilgi olanağını ortadan kaldırmaz ; ancak bilincin hiç bir biçiminin var olmadığı bir durum gerçekleşirse, bilgi ve dolayısıyla doğru bilgi, olanak alanının dışına çıkar ; ve fakat daha sonra, tekrar olanaklı hale gelebilir... elbette ki, evreni ve insanlığı var eden de, yok eden de 'doğru bilgi' değildir... 'mutlak cevap' ile neyi kastettiğinizi tam anlayamadım...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
Doğru bilgi her konuda mümkün değildir. Bana göre, insan herşeyin ölçüsü değildir fakat bilgiyi şekillendirendir. Bazı konularda doğru bilgi mümkündür mesela bir pilot uçağı nasıl kaldırıp indireceği bilgisine sahip olmalı ki uçak kullanabilsin ya da bir cerrah ameliyatı nasıl yapmalı bunu bilmek zorundadır ve bu bilgi doğru bilgidir. Yukardaki örnekteki bilgi ise görecelidir yani yanlış da denemez doğru da sonuçta kişiye göre, koşullara göre değişkenlik gösterir.
Sonuç olarak bilgi insan tarafından sürekli şekillendirilir ve geliştirilir.
Kesin doğru bilgi her konuda mümkün olamaz.

bilgi, son çözümlemede özne ile nesne arasında ortaya çıkan bir ''ilişki'' olduğuna göre ; nasıl olur da ''doğru bilginin mümkün olmadığı konular'' var olabilir... tam anlayamadım... acaba bu konulara örnek verilebilir mi... çünkü bana göre, henüz bilinemeyen şeyler olduğu halde, ilke olarak bilinemeyecek bir şey yoktur....
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
maddenin (değişim ve dönüşümü de içerecek şekilde) en genel anlamda hareketi, aynı zamanda maddenin zorunlu varoluş tarzıdır ; fakat sonsuz çeşitliliği ve sürekliliği içinde sürüp giden bu hareket, asla -sizin düşündüğünüz gibi- rastgele değildir... doğada (ve maddenin hareket biçimlerinin gelişimi içinde) rastlantının olduğu kadar, nedenselliğin, zorunluluğun, karşılıklı koşullandırma ve etkileşimin de rolü vardır

Maddenin hareket tarzı; ''rasgelelik olduğu kadar nedensellik,zorunluluk, karşılıklı koşullandırma ve etkileşimin''' diyorsunuz

İşte mutlak cevaptan kastım budur. bu yazdıklarınız maddenin hareket tarzının değişmez sıfatları mıdır? veya değişmez sıfatları varsa nedir?

ve eğer maddenin hareket tarzının değişmez sıfatları yok ise tüm sıfatları değişkense ; o zaman zamansal olmayan bir doğru bilgiden nasıl bahsedilebilir? dayanağınız nedir?

eğer değişmez sıfatları var ise bunları biliyor musunuz? cevap net bilmiyoruz . öylese doğru bilginin dayanağı yoktur.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
bilgi, son çözümlemede özne ile nesne arasında ortaya çıkan bir ''ilişki'' olduğuna göre ; nasıl olur da ''doğru bilginin mümkün olmadığı konular'' var olabilir... tam anlayamadım... acaba bu konulara örnek verilebilir mi... çünkü bana göre, henüz bilinemeyen şeyler olduğu halde, ilke olarak bilinemeyecek bir şey yoktur....

Bilinemeyecek şeyler vardır mesela ölünce insanlar nereye gidiyor, bunu asla yaşarken öğrenemeyeceğiz.
Ben bilginin sürekli değişmesi sebebi ile her konuda doğru bilgi mümkün olamaz yazmıştım. İnsanın şekillendirdiği son hali o an için en doğru bilgi gibi görünse daha sonradan değişmesi mümkündür.
Ben Tanrı var diyorum birileri yok diyor bu durumda doğru bilgi hangisi oluyor? Çoğunluğun dediği mi yoksa gerçekte ne olduğu mu önemli? Bu bilgiye nasıl ulaşacağız ve ulaşana kadar kimin bilgisini doğru kabul edeceğiz?
Doğruluk; bilginin nesneye uygunluğu şeklinde tanımlanıyor fakat ben nesnenin zihnimizdeki görünüşünü algıladığımızı düşündüğüm için gerçekliğe ulaşamadığımızı ve bu sebeple de doğru bilginin her konuda mümkün olamayacağını düşünüyorum.

 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
zaman ve mekan, varlığın var olabilmesi için kapsayıcı, kuşatıcı ve zorunlu ön koşullar olduğu gibi ; bu aynı zamanda eğer bir varlık varsa, bu var oluş (varlık ancak ve ancak en genel anlamıyla hareket halinde -ya da hareketli olarak- bulunabileceğinden) o varlığı kuşatıcı bir mekanı ve o varlığın hareketiyle bağlantılı bir zamanı zorunlu hale getirir ( zorunlu olarak var eder)... maddenin hareket biçimleri, en basit şekliyle mekan içinde yer değiştirme ya da bir eksen etrafında dönme hareketinden, çeşitli tepkimelerle kendini gösteren, karmaşık bileşiklerin oluşumu ve çözülüşünü belirleyen kimyasal hareketine ve daha ileriye, yaşamı ortaya çıkaran biyolojik süreçlere ve giderek bu hareketin en karmaşık ve en gelişmiş biçiminin fonksiyonu olarak ortaya çıkan insan bilincine kadar, çeşitlilik gösterir... en basit hareket biçimi olarak konum değiştirme hareketinde, örneğin serbest bırakılan bir kibrit çöpünün yere düşmesi sürecinde, biz yalnızca kibrit çöpünün yere düştüğünü algılıyor olsak da; aslında sadece yer kibrit çöpünü çekmekle kalmayıp, kibrit çöpü de yeri çektiğinden, kütleleriyle ters orantılı ölçüde birbirlerine doğru hareket etmişler ve dolayısıyla, kibrit çöpünün yere düştüğü gibi, yer de kibrit çöpüne düşmüş olur... ancak, burada düşme miktarı birbirini çeken cisimlerin kütleleriyle ters orantılı olduğu için, dünyanın kibrit çöpüne doğru yer değiştirme miktarı (aldığı yol), bizim algılayamayacağımız kadar az olabilir... maddenin çok çeşitli ve karmaşık hareket biçimlerinin herhangi bir değişmezliği olmadığı gibi, tersine birbirlerinden ve içinde konumlandıkları zamanın ve mekanın özelliklerinden etkilenerek, nispeten daha basit bir hareket biçiminin daha karmaşık bir hareket biçimine dönüşmesi (ve belki bu durumun tersi de) her zaman olanaklı olmalıdır... varlığın hareketliliği ve değişkenliği, onun bilgisinin doğruluğunun ölçüsü olmadığından; doğru bilgi, nesnesiyle örtüşmeye devam ettiği sürece, olanaklı olmaya da devam eder....
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bilginin, -a) bilen (ya da bilecek olan) bir öznenin var olması ; -b) bilinen (bilinecek olan) bir nesnenin ya da nesnel ilişkinin var olması ; -c) bilen özne ile bilinecek nesne arasında bir '' ilişkinin'' olanaklı olması ( yani duyu izlenimleri ve bellekteki eski bilgilerin birlikte işlenmesiyle elde edilecek algı olanağı için , bilecek özne ile bilinecek nesnenin aynı zaman ve mekan olgularının kapsamı içinde konumlanması) gibi olmazsa olmaz nitelikte ön koşulları vardır... yani bilecek özne yoksa, bilgi olamaz ; bilinecek nesne yoksa, yine bilgi olamaz ; her ikisi de var, fakat aralarında bir ilişkiye olanak verecek şekilde aynı zaman ve mekan olgusu içinde konumlanmıyorlarsa (deyimden kuşkuluyum ama, 'aynı boyutta' değillerse) , yine bilgi olanak alanına giremez... buradan anlaşılacağı gibi, tanrısal varoluş, öz niteliklerinin gereği olarak, ''aşkın'' olduğundan ; bilecek özne (yani burada insan) ile aynı zaman ve mekan olgusunun kapsamı içinde yer almadığından ; bir bilgi nesnesi olamaz... ölen insanların krematoryuma filan giden bazıları bir paranteze alınırsa, genellikle mezara gittikleri söylenebilir... ama bu bilgi, bizi yeterince doyurmuyorsa, yani bu konudaki gerçekliğe daha çok yaklaşma gereksinimi duyuyorsak, insan bilincinin ölümden sonra ne olduğu konusunda araştırmalarımızı derinleştirebiliriz...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst