Deniz Görmeyen Bulut

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Düzyazı kategorisinde Laetna tarafından oluşturulan Deniz Görmeyen Bulut başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 409 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 2 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Düzyazı
Konu Başlığı Deniz Görmeyen Bulut
Konbuyu başlatan Laetna
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Laetna

Laetna

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
30 Tem 2008
Mesajlar
443
Tepkime puanı
6
Puanları
18
Yaş
34
Dağlar mis kokulu kekiklerini efil efil esen rüzgarlarla hafızamın derinliklerine kadar getiriyordu. Hiç unutmam askerliğimi bitirip türlü bunalımlardan muzdarip kendimi güzel ülkemin merhametsiz dağlarına atmıştım. O sağda solda gördüğüm güzel, şevkatli doğa manzaralarına aldanıp. İşte o gün tanıştım bu kekik kokusunun hatırlatını bırakan izle.
Yirmi iki yaşında insan bedeninin zirve noktalarını keşfediyor. O günlerde istesem dünyayı tek elimle birkaç dakika durdurabilirdim herhalde. O dağ senin, o ova benim... Sırtımda çanta, bir lokma, bir hırka gezerken ne şimdiki gibi yorulmakla tanışıktım ne de şeker denen, kalp denen illetle.

Henüz dağların ardından gün ışırken siyahtan kahverengiye oradan yeşile dönen tepeleri izliyordum. Birden bulut sürüsü çimlerin üzerine çökmüş de ağır ağır bana doğru geliyor sandım. Bembeyaz ak ak koyunlar, kuzucuklar... Birkaç köpek irilikleri ve renkleriyle aradan sıyrılıyordu. Gerçi manzarama manzara katmıştı, bu olay. Ben mesut ve mutlu çay için çalı çırpı başlamıştım ki dibimde bitiverdiler, aldırmadım. Dağ başlarında çok bulut indi tepeme, çok kaybettim sisler altında duymaktan usandığım sesleri ama hiç çadırıma kafasını sokmaya çalışan ayakkabı bağcığımı kemiren meraklı bir sise denk gelmemiştim. Bitmek bilmeyen bir sürü koyun çişinin ve boncuk boncuk pisliklerinin arasında yarı olmuştu suyun kaynama noktası. Ne zaman nerede alırsam alayım bu kokuyu tanırım, anneannemin yemeğinin korkusundan. Onun sıcak sarılışından kuzum diyerek.

Sürü bitip de çadırımın az ilerisinde durunca içine kalkan tozla beraber demlemeye başlamıştım ki çayımı cılız küçük bir ses ki nasıl neşeli; "Silav hûn çawa dikin". Sesin geldiği yöne doğru çevirdim kafamı. Küçük bir çalı parçası gibi hangisinin ne olduğunu çözemediğim siyahtan, griden, yeşilden, kahverengiden bozma elbiseleriyle bir kız çocuğu. Suratında o gülümsemeye verebileceğim sözlü bir cevabım yoktu. Suçlu bir çocuk gibi kalakalmıştım. Mahcubiyetten gülümseyen bir yüzle kafamı eğip selam verdim. anlamadığımı fark etti mi bilmem ama sürekli o heyecanı ve bitmeyen nefesiyle bir şeyler söyleyip durdu. Sadece dinliyordum. Koyunların çan sesleri arasında yabanıl bir kuş gibi şakıyordu. Bir ara durunca beni dilsiz sanmasın diye "ben seni anlamıyorum, çay" deyi verdim. Sanırım o vakit anlamadığımı fark etmiş olacak ki konuşmaları dahada yavaşlayarak seyrekleşti. Yüzünde hala o çocuklara has masumluktaki gülüşü duruyordu.
"çay?" bardağı uzattım. Çekingen bir tavırla duruyordu. "çay ama bu şekersiz" diyerek ikici defa uzattım. Sanki bir suç işliyormuş gibi ki tahminim beni kırmamak için çekine çekine aldı bardağı. İki avucunun arasında duran çayının buharı yüzüne doğru gelmeye başladığında çoktan susmuştum. Sadece mahçup ve az heceli bir gülümseme vardı suratında. Bir gözü sürekli koyunlarda ve koyunların yanında yatmış kulakları dik dik bekleyen köpeklerindeydi.
Biz onunla anlaşıyorduk. Bizim sustuğumuz yerde doğanın dili girmişti devreye. Gerçekten mutluydum. Kaç gündür insan yüzü görmemiştim ve gelip yüzüme garip bir tebessüm yerleştirmişti. Usulca çaylarımızı hiç konuşmadan içtik. Arada bir kafasını kaldırıp masmavi gözleriyle bir şeyler sormaya yeltenip susuyordu. Ben ikinci bardağı doldururken usulca "sen deniz gördün hiç?" dedi. Lise yıllarımda sözlülerde dilimin tutulduğu çok olmuştur. Cevap veremediğim soruların nasıl acıttığını iyi bilirim. Onlara cevabım olmadığı için susuyordum, ya şimdi. Bana bu soruyu soran masmavi gözleri nasıl diyebilirim ki "tabi ki gördüm, hatta ondan beslendim balık tuttum, bir ana gibi bağrında konakladım..." Elimde olmayan bir suçluluğun hiç sahip olmadığım bir günahın acısını çeker gibi hissettim kendimi. Usulca mahçup bir ifadeyle kafa salladım yukarı - aşağı. Suskun yüzü iyice gülümsedi. Yine şakırdayarak konuşmaya başladı oturduğu yerden kalkıp bardağı bana uzattı. Koşa koşa koyunlarının yanına giderken bir türkü tutturdu. Bence içinde hiç görmediği denizler olan o türküyle kaldırdı bulut tarlasını ve dik kulaklı köpekleri. Hiç yağmur bırakmayan bulutlar gördüm, çok yağmur bırakan bulutlar gördüm ama yüzüme tatlı bir tebessümle yağmurlar yağdıran bulutların ilki oldu sanırım.

06.07.2021
Tuzla
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst