- 19 Ağu 2008
- 3,589
- 179
- 63
- 61
Felsefe yaşayan bir düşünce sistemi midir? Yoksa salt düşüncelerin soyutlandığı bir alan mıdır? O, güncel ile ne kadar ilgilidir? Felsefe yaşamın kendisi olabilir mi?
Felsefeyi söz-yığınından ibaret saymamak gerekir. Ayrıca, bilim ve felsefe ayrılmaz ikilidirler. Bilimin olmadığı yerde felsefe, felsefenin olmadığı yerde bilim olamaz. "evren" nedir şeklindeki soru bilimsel bir yaklaşımla açıklanabilir. Salt soyut düşünce evrenin ne olduğunu açıklayamaz -salt düşünce yoktur aslında-...felsefe var-oluşun nedenini, oluşum şeklini bir yönden metayı zorlayarak, belki de sezgilerden de yararlanmak suretiyle açıklamaya çalışan, bunu yaparken anlamlı dizgelerden oluşan düşünceler/yargılar/değerlendirmelerden başka bir şey değildir. Onu, maddeden ayrıştırmak kendine yabancılaştırmaktan başka hiç bir şeye yaramaz; olsa olsa söz-yığını olur.
Evrene açılan pencere sayısı o kadar çoktur ki, neredeyse sonsuzluk ile eşleşecektir bu...Tek pencereden bakmak ile iki, üç,...pencereden bakmak bir-aynı sayılabilir mi?
Felsefeyi diğer bir yönü ile eklemlenen adımlara ve kesintisiz bir yürüyüşe de benzetebiliriz. Her adımın o anki yeri/konumu/duruş şekli ile öncekinden olan uzaklığı/öncekine göre konumu ve her ikisinin sonraki ile olan bağıntısını açıklayan/görmeye çalışan yöntemsel bir düşünce yürüyüşü...Doğrusu, bilgenin düşünceye açlığı/bilgiye açlığı tükenmediğinden olsa gerek hiçbir zaman en-mükemmel olunmayacağına dair bilgisi ile sınırlı biçimleri algılama ve kendisini/ötekini bunlar ışığında yorumlayarak anlama biçimi de sürekli değişmektedir. Böyle olunca o, hiçbir zaman ne bir adım önde olduğunu düşünür ne de geride. Sonsuzu görmek için açılan pencere sayısı arttıkça bir toz zerresi bile çok değerli hale gelebilir. Anlama çabası tarihsel bellek ile beslenirken anlamamaktan/anlayamamaktan uzaklaşır. Bu yönü ile felsefeyi canlı/cansız-doğaya dönüş olarak yorumlamak mümkündür. Her olgu var-olma şekli ile bir değer kazanır. Var-olma sorusu hiç unutulmaz
Felsefeyi söz-yığınından ibaret saymamak gerekir. Ayrıca, bilim ve felsefe ayrılmaz ikilidirler. Bilimin olmadığı yerde felsefe, felsefenin olmadığı yerde bilim olamaz. "evren" nedir şeklindeki soru bilimsel bir yaklaşımla açıklanabilir. Salt soyut düşünce evrenin ne olduğunu açıklayamaz -salt düşünce yoktur aslında-...felsefe var-oluşun nedenini, oluşum şeklini bir yönden metayı zorlayarak, belki de sezgilerden de yararlanmak suretiyle açıklamaya çalışan, bunu yaparken anlamlı dizgelerden oluşan düşünceler/yargılar/değerlendirmelerden başka bir şey değildir. Onu, maddeden ayrıştırmak kendine yabancılaştırmaktan başka hiç bir şeye yaramaz; olsa olsa söz-yığını olur.
Evrene açılan pencere sayısı o kadar çoktur ki, neredeyse sonsuzluk ile eşleşecektir bu...Tek pencereden bakmak ile iki, üç,...pencereden bakmak bir-aynı sayılabilir mi?
Felsefeyi diğer bir yönü ile eklemlenen adımlara ve kesintisiz bir yürüyüşe de benzetebiliriz. Her adımın o anki yeri/konumu/duruş şekli ile öncekinden olan uzaklığı/öncekine göre konumu ve her ikisinin sonraki ile olan bağıntısını açıklayan/görmeye çalışan yöntemsel bir düşünce yürüyüşü...Doğrusu, bilgenin düşünceye açlığı/bilgiye açlığı tükenmediğinden olsa gerek hiçbir zaman en-mükemmel olunmayacağına dair bilgisi ile sınırlı biçimleri algılama ve kendisini/ötekini bunlar ışığında yorumlayarak anlama biçimi de sürekli değişmektedir. Böyle olunca o, hiçbir zaman ne bir adım önde olduğunu düşünür ne de geride. Sonsuzu görmek için açılan pencere sayısı arttıkça bir toz zerresi bile çok değerli hale gelebilir. Anlama çabası tarihsel bellek ile beslenirken anlamamaktan/anlayamamaktan uzaklaşır. Bu yönü ile felsefeyi canlı/cansız-doğaya dönüş olarak yorumlamak mümkündür. Her olgu var-olma şekli ile bir değer kazanır. Var-olma sorusu hiç unutulmaz