[FONT="]I
Geçmiş zaman,1985 veya 86 yazı, Menteş dağlarındayım.
Çavdar köyü. Sarp ve kayalık bir bölge.
Köye 5-6 km uzaklıktaki maden sahasının yaklaşık bir hafta süren arazi çalışmalarını bitirmiştik.
Köyün kahvesinde yorgunluk çaylarımızı içmek üzereydik.
Masamıza 60 yaşlarında bir kişi yaklaştı ve eliyle masadaki sigara paketini işaret etti.
Hemen paketten bir sigara çıkararak uzattım.
Gülümseyerek aldı ve ağzına götürdü. Bir daha işaret etti.
Şaşırdım.
Bir sigara daha uzattım.Aldı ve kulağına iliştirdi.
Bir daha işaret etti.
Gülerek bir sigara daha çıkardım ve öteki kulağına ben iliştirdim.
Birden kendi etrafında dönmeye başladı.
Ne kadar döndü hatırlamıyorum.
Sonra yavaşça yandaki masaya ilişti.
Ağzındaki sigarayı yakması için çakmağımı uzattım.
Oralı bile olmamıştı. Sanki bizler yoktuk.
Baka kalmıştım.
Meraklı gözlerle incelemeye başlamıştım.
Üzerinde eski yamalı buruş buruş bir giysi vardı.Ama tertemizdi.
Tam bu sırada kahveci çaylarımızı getirdi ve masaya koyarken gülerek,
Çay olmadan sigarasını yakmaz dedi.
O’nada getir o zaman dedim.
Kahveci O’na çayı getirdi ama yanında bir avuç kesme şekerle birlikte.
Merak içersindeydim.
Şekerlerden bir tanesini çaya koydu ve karıştırdı.
O sırada çakmağı uzattım,yine oralı olmadı.
Tekrar şekerlerden birini çayına koydu karıştırmaya başladı.
Tüm şekerler bitene kadar tekrar tekrar aynı hareketleri yaptı.
Çayından bir yudum aldı ve tekrar karıştırdı.
Sonra bana dönerek;
İspiteni vecenmi dedi.
Çakmağı uzattım.
Aldı sigarayı yaktı ve derin bir nefes çekti.
Yüzünde gülümsemeyle çakmağımı masamıza yavaşca koydu.
Seyre dalmıştım.
Sigaradan bir nefes,ardından bir yudum çay ve tekrar karıştırma.
Birden,
Buralarda ne yapıyorsunuz dediğini duydum.
Dalgınlığımdan kurtulmaya çalışarak;
Sizin köyle Karakaya köyü arasında Çakmak taşı madeni var ya,
işte o madenin çıkarılması için çalışmalar yapıyoruz dedim.
O’da; Senmi çıkarcan dedi.
Bende; Yo hayır ben mühendisim ruhsat sahibi çıkartacak dedim.
Tekrar çayından yudum aldı ve tekrar karıştırdı ve sustu.
Çayı bitince sigarasını baş ve işaret parmağı arasında
söndürdü ve izmariti tekrar dudakları arasına yerleştirerek kalktı.
Masamızın önüne geldi ve tekrar dönmeye başladı.
Dönerken de bir taraftan;
Sizin patron Kuveyt emiri mi diye tekrar tekrar söyleniyordu.
Birden dönmeyi bırakarak kahveden çıkıp gitti.
Bakakalmıştım.
Kendimize birer çay daha söyledik.
Çaylarımız geldiğinde kahveciye Kim bu diye sordum.
Kahveci gülerek; Ha o’mu,bizim köyün delisidir.
Ama buradan değildir,üç dört yıl önce geldi köyümüze.
O gün bu gün bizlerle beraber dedi.
Çaylar bitince kalktık.Nazilliye doğru yola koyulduk.
Koyulduk koyulmasına da.
Bir taraftan 1952 model kısa belli cipi kullanıyorum, bir taraftanda köyün delisinin söylediği,
sizin patron Kuveyt emiri mi sözü aklımdan çıkmıyordu.
Ne demek istemişti,neden öyle demişti.
Birden.
Tabi ya diyerek direksiyonu yumrukladığımı hatırlıyorum.
Tabiki o madeni işletmek için sarp ve gnayslarla kaplı kayalık arazide madene kadar yüklü kamyonların gidip geleceği 4-5 km uzunluğunda bir yol gerekliydi.
Bunu yapabilmek içinde,Kuveyt emiri gibi zengin olmak gerekiyordu.
Jipi sağa çekerek durdum.
Sigaramı yaktım. Gülmeye başlamıştım.
Sigaram bitinceye kadar gülmüştüm.
Hayretle beni izleyen ekibime dönerek,
biliyormusunuz, hani Çavdar da kahvede gördüğümüz deli varya dedim demesine de,
tekrar kahkahalarla yerlerdeyim.
Kahkahalarım bir ara kesilir gibi oldu.
Hemen su istedim. Jipteki bidondan uzattıkları suyla elimi yüzümü yıkadım.
Biraz olsun kendime gelmiştim.
Tekrar bir sigara daha yakarak hareket ettim.
Ekiptekilerin şaşkın şaşkın bana baktıklarını hissediyordum.
Yüzümde muzip bir gülümsemeyle,
Hani o deli varya o deli, işte hepimizin iyi bir mühendis olabilmek
için onun yanında staj yapmamız gerekiyor dedim.
Bu sözüme,ekipten isyankar sesler, karşı çıkmalar başladı.
Ha bu arada,ekibim;
Ben başlarında olmak üzere,maden,jeoloji,harita mühendisi
ve iki işci olmak üzere altı kişiden oluşuyordu.
Mühendis arkadaşım;
Neden bizlerin bir delinin yanında
staj yapmamızı istiyorsun diye sordu.
Bende;
Eeeee onuda siz bulun artık dedim ve Nazilli’ye kadar da hiç konuşmadım.
Daha sonraki günlerde arazi çalışmalarımızı büro çalışmaları
izledi ve fizibiliteyi tamamlayıp sundum.
Tabiki köyün delisinin öğrettiği daha doğrusu hatırlattığı,bir gerçeği,
maden işletmesi için olmasa olmaz olan birinci koşulun ‘ulaşımın’ maliyetini de belirterek.
[/FONT]II
[FONT="]Aradan uzun bir zaman geçmişti...
90 lı yılların başı, yolum Çavdar köyüne düşmüştü.
Yine o kahveye gittim çay içerim hem de laflarım diye.
Kahveyi başka biri çalıştırıyor.
Çayım geldiğinde hemen köyün delisini sordum,
Yaşıyor mu, nerde, napıyor,
Yok beyim dedi,kayboldu,sağmı değilmi bilmiyoruz dedi.
Nasıl olur diye sordum.
Beyim dedi, Köy hizmetleri bizim köyle Karakaya köyü arasına yol yapmaya başlayınca,devletin mühendisiyle kavga etti onları taşladı cıngar çıkardı o günden
sonra bir daha onu görmedik.
Şaşırmıştım.
Yol yapılmış ve bizim deli kavga etmiş.
İnanılır gibi değildi.
Bizim köyün delisi neden kavga etmişti?
[/FONT][FONT="]
[/FONT]
Geçmiş zaman,1985 veya 86 yazı, Menteş dağlarındayım.
Çavdar köyü. Sarp ve kayalık bir bölge.
Köye 5-6 km uzaklıktaki maden sahasının yaklaşık bir hafta süren arazi çalışmalarını bitirmiştik.
Köyün kahvesinde yorgunluk çaylarımızı içmek üzereydik.
Masamıza 60 yaşlarında bir kişi yaklaştı ve eliyle masadaki sigara paketini işaret etti.
Hemen paketten bir sigara çıkararak uzattım.
Gülümseyerek aldı ve ağzına götürdü. Bir daha işaret etti.
Şaşırdım.
Bir sigara daha uzattım.Aldı ve kulağına iliştirdi.
Bir daha işaret etti.
Gülerek bir sigara daha çıkardım ve öteki kulağına ben iliştirdim.
Birden kendi etrafında dönmeye başladı.
Ne kadar döndü hatırlamıyorum.
Sonra yavaşça yandaki masaya ilişti.
Ağzındaki sigarayı yakması için çakmağımı uzattım.
Oralı bile olmamıştı. Sanki bizler yoktuk.
Baka kalmıştım.
Meraklı gözlerle incelemeye başlamıştım.
Üzerinde eski yamalı buruş buruş bir giysi vardı.Ama tertemizdi.
Tam bu sırada kahveci çaylarımızı getirdi ve masaya koyarken gülerek,
Çay olmadan sigarasını yakmaz dedi.
O’nada getir o zaman dedim.
Kahveci O’na çayı getirdi ama yanında bir avuç kesme şekerle birlikte.
Merak içersindeydim.
Şekerlerden bir tanesini çaya koydu ve karıştırdı.
O sırada çakmağı uzattım,yine oralı olmadı.
Tekrar şekerlerden birini çayına koydu karıştırmaya başladı.
Tüm şekerler bitene kadar tekrar tekrar aynı hareketleri yaptı.
Çayından bir yudum aldı ve tekrar karıştırdı.
Sonra bana dönerek;
İspiteni vecenmi dedi.
Çakmağı uzattım.
Aldı sigarayı yaktı ve derin bir nefes çekti.
Yüzünde gülümsemeyle çakmağımı masamıza yavaşca koydu.
Seyre dalmıştım.
Sigaradan bir nefes,ardından bir yudum çay ve tekrar karıştırma.
Birden,
Buralarda ne yapıyorsunuz dediğini duydum.
Dalgınlığımdan kurtulmaya çalışarak;
Sizin köyle Karakaya köyü arasında Çakmak taşı madeni var ya,
işte o madenin çıkarılması için çalışmalar yapıyoruz dedim.
O’da; Senmi çıkarcan dedi.
Bende; Yo hayır ben mühendisim ruhsat sahibi çıkartacak dedim.
Tekrar çayından yudum aldı ve tekrar karıştırdı ve sustu.
Çayı bitince sigarasını baş ve işaret parmağı arasında
söndürdü ve izmariti tekrar dudakları arasına yerleştirerek kalktı.
Masamızın önüne geldi ve tekrar dönmeye başladı.
Dönerken de bir taraftan;
Sizin patron Kuveyt emiri mi diye tekrar tekrar söyleniyordu.
Birden dönmeyi bırakarak kahveden çıkıp gitti.
Bakakalmıştım.
Kendimize birer çay daha söyledik.
Çaylarımız geldiğinde kahveciye Kim bu diye sordum.
Kahveci gülerek; Ha o’mu,bizim köyün delisidir.
Ama buradan değildir,üç dört yıl önce geldi köyümüze.
O gün bu gün bizlerle beraber dedi.
Çaylar bitince kalktık.Nazilliye doğru yola koyulduk.
Koyulduk koyulmasına da.
Bir taraftan 1952 model kısa belli cipi kullanıyorum, bir taraftanda köyün delisinin söylediği,
sizin patron Kuveyt emiri mi sözü aklımdan çıkmıyordu.
Ne demek istemişti,neden öyle demişti.
Birden.
Tabi ya diyerek direksiyonu yumrukladığımı hatırlıyorum.
Tabiki o madeni işletmek için sarp ve gnayslarla kaplı kayalık arazide madene kadar yüklü kamyonların gidip geleceği 4-5 km uzunluğunda bir yol gerekliydi.
Bunu yapabilmek içinde,Kuveyt emiri gibi zengin olmak gerekiyordu.
Jipi sağa çekerek durdum.
Sigaramı yaktım. Gülmeye başlamıştım.
Sigaram bitinceye kadar gülmüştüm.
Hayretle beni izleyen ekibime dönerek,
biliyormusunuz, hani Çavdar da kahvede gördüğümüz deli varya dedim demesine de,
tekrar kahkahalarla yerlerdeyim.
Kahkahalarım bir ara kesilir gibi oldu.
Hemen su istedim. Jipteki bidondan uzattıkları suyla elimi yüzümü yıkadım.
Biraz olsun kendime gelmiştim.
Tekrar bir sigara daha yakarak hareket ettim.
Ekiptekilerin şaşkın şaşkın bana baktıklarını hissediyordum.
Yüzümde muzip bir gülümsemeyle,
Hani o deli varya o deli, işte hepimizin iyi bir mühendis olabilmek
için onun yanında staj yapmamız gerekiyor dedim.
Bu sözüme,ekipten isyankar sesler, karşı çıkmalar başladı.
Ha bu arada,ekibim;
Ben başlarında olmak üzere,maden,jeoloji,harita mühendisi
ve iki işci olmak üzere altı kişiden oluşuyordu.
Mühendis arkadaşım;
Neden bizlerin bir delinin yanında
staj yapmamızı istiyorsun diye sordu.
Bende;
Eeeee onuda siz bulun artık dedim ve Nazilli’ye kadar da hiç konuşmadım.
Daha sonraki günlerde arazi çalışmalarımızı büro çalışmaları
izledi ve fizibiliteyi tamamlayıp sundum.
Tabiki köyün delisinin öğrettiği daha doğrusu hatırlattığı,bir gerçeği,
maden işletmesi için olmasa olmaz olan birinci koşulun ‘ulaşımın’ maliyetini de belirterek.
[/FONT]II
[FONT="]Aradan uzun bir zaman geçmişti...
90 lı yılların başı, yolum Çavdar köyüne düşmüştü.
Yine o kahveye gittim çay içerim hem de laflarım diye.
Kahveyi başka biri çalıştırıyor.
Çayım geldiğinde hemen köyün delisini sordum,
Yaşıyor mu, nerde, napıyor,
Yok beyim dedi,kayboldu,sağmı değilmi bilmiyoruz dedi.
Nasıl olur diye sordum.
Beyim dedi, Köy hizmetleri bizim köyle Karakaya köyü arasına yol yapmaya başlayınca,devletin mühendisiyle kavga etti onları taşladı cıngar çıkardı o günden
sonra bir daha onu görmedik.
Şaşırmıştım.
Yol yapılmış ve bizim deli kavga etmiş.
İnanılır gibi değildi.
Bizim köyün delisi neden kavga etmişti?
[/FONT][FONT="]
[/FONT]