- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 19 Ağu 2008
- Mesajlar
- 3,589
- Tepkime puanı
- 179
- Puanları
- 63
- Yaş
- 60
ÇİRKİNLİK
Güzel ve çirkin bir-birlerine hep karşı durmuşlardır; gece ile günün, iyi ile kötünün, karanlık ve aydınlığın karşı duruşları gibi...Çelişir ve çatışırlar; hepsinin de göreceli tanımları vardır. Biri olmadan diğeri olamayacağı gibi bir-birlerine ne kadar muhtaç iseler de bir diğerine asla benzemezler. Hiç birinin kesin evrensel ve değişmez bir tanımı yapılamaz. Bu çıkarımdan hareketle güzel ve çirkin asla tanımlanamaz, bilinemez ve gösterilemez anlamı çıkarılmamalıdır. Bu çıkarım mutlak doğrunun olmadığını gösterir ve tam da bu noktada “en” anlamını yitirir. Buradan genel-geçer bir sonuç çıkartabiliriz artık.
“en” sözcüğünün başına geldiği her olgu çirkindir/değersizdir/boştur.
Nietzsche bir yazsında şunu söylüyor; birilerinin oturup da yazdıklarımı okumasından ziyade kendi erdemlerini bulabilmek için düşüncelerine dönebilmelerini, ve düşüncelerini yaratabilmelerini daha çok istemişimdir, diye bireyin kendisini tanımasına ve düşüncenin özgünlüğüne/özgürlüğüne atıf yapmıştır.
Aynaya bakan herkes kendisini güzel/iyi görmektedir. Her zaman çirkin/kötü bir öteki olmuştur. Aynaya bakan kişi karşısındaki görüntüden bir öteki kişiliğini ne kadar görebilir acaba? Aynaya bakan kişi bir yabancıyı görüp kendisine dönemiyorsa o maskeli bir çirkindir artık. Mask/maskeler tarih boyunca ilgi odağı olmuşlardır. Bu insanın hayvansal güdülerini denetleyememesi, onların egemenliğine girmesi demektir. Hayvansal güdü insana aittir, hayvanların böyle bir güdüsü yoktur. Hayvanlar güdüsel davranışlarda bulunsalar da bunu maskelemedikleri için onları yargılayamayız/yadırgayamayız/çirkin göremeyiz. Hayvansal güdü demek ki sosyolojik/biyolojik bir olgudur ve insana ilişkindir.
Gözlemlerim bana şunu doğruluyor ki doğadaki tüm canlı türlerinin yavruları sıcak/sevecen/güzeldirler. Demek ki çirkinlik/kötülük kalıtsal değildir. Belki antropologlar, biyologlar buna karşı da gelebilirler; ancak “doğuş kötü değildi ve her canlı doğduğunda güzeldi” fikrimde ısrarlıyım. Çirkinlik sosyolojik bir olgudur.
Hayvansal güdülerimizi yenebildiğimiz ve onları denetleyebildiğimiz ölçeklerde insanlaşır/sosyalleşiriz. “insan” tanımı da sosyolojik bir tanımdır. Biyolojik olarak canlı türleri tür olarak ayrılırlar; o kadardır...
Çirkinlik ve kötülük ikiz kardeştirler; ancak tek yumurta ikizi değillerdir. Barışı tanımlarken nasıl savaşı görmek gerekiyorsa çirkini tanımlarken güzeli de görmek gerekiyordu.
Güzel neydi acaba?
Güzel tanımı erkek egemen düşüncesi ile kadına yöneltilen şekilsel ve içeriği boşaltılmış bir kavramdır. Güzel derken hemen kadınının fizyolojisinin akıllara gelmesi bundandır. Ne de görkemli oluyor ya güzellik yarışmaları?! Doğrusu bundan iki-bin yıl önce her-hangi bir toplumda diyelim Grek site devletinde yada Mısır’da çirkinlik/kötülük yarışması düzenlense katılım sayısı onu geçmezdi; ama günümüzde böyle bir yarışma düzenlense kötülükten/çirkinlikten/süper-egosunu kanıtlamak için milyonlarca katılım olacaktır. Öz-ünde güzel olan insanın kendisini çirkinleştirmesi/kötüleştirmesinin doğası nedir?
Güzel tanımının kadına ilişkin olması her şeyden önce ortadan kaldırılmalıdır. Yerine şu konulmalıdır .” Her canlı güzeldir”. Denenmeli derim.
Her canlı güzeldir
Güzellik de çirkinlik gibidir bir açıdan. Fiziksel güzellik, ruh güzelliği, davranış güzelliği, söz güzelliği vs. uzatılabilir. Bunlar da görecelidir aslında...Öz-de ise güzellik hepsini içine alan bir olgudur. Her doğan ve doğuran ne kadar güzelse çirkinlik onun uzağında olmalıdır.
Çirkinlik/kötülük kalıtsal değilse eğer – ki hiçbir bebeğin yüzünde bakışlarında sesinde görülemiyorsa, kim ne derse desin kalıtsal değildir iddiasındayım- bu kırılmanın sebebini bulmak zorundayız. “insan” sosyolojik bir olgudur. Saf güzel içten bebek/yavru nasıl olur da çirkin/kötü olur?
Bu soruyu yanıtlamak oldukça zordur.
İnsan sosyalleşme sürecinde iki ögeyi içinde barındıran canlı türüdür. Her insanın içerisinde denetleyemediği duygu ve düşünceleri ve kışkırtılmış algılamaları vardır. Bu duygular bebeklik döneminde aşılanır. Bireye nasıl olması gerektiği dikte edilir. Bebek bunu saf doğal ve sıradan bir şekilde alır. Çünkü o aşamada sorgulama gücü yoktur. Yabancısı olsa da bunun kendisine ait olduğuna inanır ve bu düşünceler ile büyür. Doru yanlış, güzel çirkin, savaş barış
İyi kötü bu şekilde kuşaklar-arası kendi dilince aktarılır. Bireyin yaşaması için gerekli olanlardan yoksun olması/şartların dayatması/koşullar bir yönü ile doğal seleksiyon iç-güdüsüyle bazı olguların yaratılması sonucunu doğurmuştur. Mesela Km kare başına düşen nüfus/kişi sayısına baktığımızda batı ülkelerindeki insan sayısının fazlalığı göze çarpar; ama nedense hep doğu insanının nüfus planlaması yapmadığından ve artışından söz edilir. Örneğin Kanada’da km kareye düşen insan sayısı Çin’deki insan sayısından fazladır. Demek ki sorun başkadır.
İnsan güzel doğar ve sevgiyle doğar. Çirkinleşen yüzümüz bir yönü ile ekonomik/politik ve diğer yönümüz ile de kişisel kaprislerimiz ile beslenirler. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki çirkinlik ekonomik/politik yapımız ile sınırlı değildir. Başka bir anlatım ile çirkin olmak için ekonomik olarak farklı olmak da gerekmiyor. Çirkinlik bunlar dışında bir olgu olsa gerek.
Bir dağ başında bir çoban gördüm, sermayesi bir kaval ve kepenek; oturdum ve dinledim. Sözlü olarak anlattı bana; sevdayı , insanı, yokluğu, varlığı; insanı dinledim, açlığı, susuzluğu, sevinç ve öfkeyi, güzel ve çirkini, ne kadar kötü olsam da sen güzelsin dediğini, emeğini elinden aldım işini ondan ve yine sen güzelsin dediğini duydum; utandım ve kavalını geri verdim. Bir de efendinin yanına vardım ki her şeyin yaratıcısı benim diyen; onu da dinledim .
Gel dedi bana yanımda ol yeter ve seni göklere çıkartacağım, anlamadım...Aldırma dedi. Ben sorguladım. Gökler senin olsun efendi dedim ve çobanın yanına gittim. Biz egolarımıza yenik düştükçe çirkinleşiyorduk dedim çobana, güldü...Biz hayvanız dedim çobana gülümsedi...Biz çobanız dediğimde ise kalkıp kucakladı...
Saf yürek çobana selam olsun diyorum.
Kirlenmeyene selam olsun diyorum
İnsana selam olsun diyorum
Küçüksu
30 Ağustos 2008
Güzel ve çirkin bir-birlerine hep karşı durmuşlardır; gece ile günün, iyi ile kötünün, karanlık ve aydınlığın karşı duruşları gibi...Çelişir ve çatışırlar; hepsinin de göreceli tanımları vardır. Biri olmadan diğeri olamayacağı gibi bir-birlerine ne kadar muhtaç iseler de bir diğerine asla benzemezler. Hiç birinin kesin evrensel ve değişmez bir tanımı yapılamaz. Bu çıkarımdan hareketle güzel ve çirkin asla tanımlanamaz, bilinemez ve gösterilemez anlamı çıkarılmamalıdır. Bu çıkarım mutlak doğrunun olmadığını gösterir ve tam da bu noktada “en” anlamını yitirir. Buradan genel-geçer bir sonuç çıkartabiliriz artık.
“en” sözcüğünün başına geldiği her olgu çirkindir/değersizdir/boştur.
Nietzsche bir yazsında şunu söylüyor; birilerinin oturup da yazdıklarımı okumasından ziyade kendi erdemlerini bulabilmek için düşüncelerine dönebilmelerini, ve düşüncelerini yaratabilmelerini daha çok istemişimdir, diye bireyin kendisini tanımasına ve düşüncenin özgünlüğüne/özgürlüğüne atıf yapmıştır.
Aynaya bakan herkes kendisini güzel/iyi görmektedir. Her zaman çirkin/kötü bir öteki olmuştur. Aynaya bakan kişi karşısındaki görüntüden bir öteki kişiliğini ne kadar görebilir acaba? Aynaya bakan kişi bir yabancıyı görüp kendisine dönemiyorsa o maskeli bir çirkindir artık. Mask/maskeler tarih boyunca ilgi odağı olmuşlardır. Bu insanın hayvansal güdülerini denetleyememesi, onların egemenliğine girmesi demektir. Hayvansal güdü insana aittir, hayvanların böyle bir güdüsü yoktur. Hayvanlar güdüsel davranışlarda bulunsalar da bunu maskelemedikleri için onları yargılayamayız/yadırgayamayız/çirkin göremeyiz. Hayvansal güdü demek ki sosyolojik/biyolojik bir olgudur ve insana ilişkindir.
Gözlemlerim bana şunu doğruluyor ki doğadaki tüm canlı türlerinin yavruları sıcak/sevecen/güzeldirler. Demek ki çirkinlik/kötülük kalıtsal değildir. Belki antropologlar, biyologlar buna karşı da gelebilirler; ancak “doğuş kötü değildi ve her canlı doğduğunda güzeldi” fikrimde ısrarlıyım. Çirkinlik sosyolojik bir olgudur.
Hayvansal güdülerimizi yenebildiğimiz ve onları denetleyebildiğimiz ölçeklerde insanlaşır/sosyalleşiriz. “insan” tanımı da sosyolojik bir tanımdır. Biyolojik olarak canlı türleri tür olarak ayrılırlar; o kadardır...
Çirkinlik ve kötülük ikiz kardeştirler; ancak tek yumurta ikizi değillerdir. Barışı tanımlarken nasıl savaşı görmek gerekiyorsa çirkini tanımlarken güzeli de görmek gerekiyordu.
Güzel neydi acaba?
Güzel tanımı erkek egemen düşüncesi ile kadına yöneltilen şekilsel ve içeriği boşaltılmış bir kavramdır. Güzel derken hemen kadınının fizyolojisinin akıllara gelmesi bundandır. Ne de görkemli oluyor ya güzellik yarışmaları?! Doğrusu bundan iki-bin yıl önce her-hangi bir toplumda diyelim Grek site devletinde yada Mısır’da çirkinlik/kötülük yarışması düzenlense katılım sayısı onu geçmezdi; ama günümüzde böyle bir yarışma düzenlense kötülükten/çirkinlikten/süper-egosunu kanıtlamak için milyonlarca katılım olacaktır. Öz-ünde güzel olan insanın kendisini çirkinleştirmesi/kötüleştirmesinin doğası nedir?
Güzel tanımının kadına ilişkin olması her şeyden önce ortadan kaldırılmalıdır. Yerine şu konulmalıdır .” Her canlı güzeldir”. Denenmeli derim.
Her canlı güzeldir
Güzellik de çirkinlik gibidir bir açıdan. Fiziksel güzellik, ruh güzelliği, davranış güzelliği, söz güzelliği vs. uzatılabilir. Bunlar da görecelidir aslında...Öz-de ise güzellik hepsini içine alan bir olgudur. Her doğan ve doğuran ne kadar güzelse çirkinlik onun uzağında olmalıdır.
Çirkinlik/kötülük kalıtsal değilse eğer – ki hiçbir bebeğin yüzünde bakışlarında sesinde görülemiyorsa, kim ne derse desin kalıtsal değildir iddiasındayım- bu kırılmanın sebebini bulmak zorundayız. “insan” sosyolojik bir olgudur. Saf güzel içten bebek/yavru nasıl olur da çirkin/kötü olur?
Bu soruyu yanıtlamak oldukça zordur.
İnsan sosyalleşme sürecinde iki ögeyi içinde barındıran canlı türüdür. Her insanın içerisinde denetleyemediği duygu ve düşünceleri ve kışkırtılmış algılamaları vardır. Bu duygular bebeklik döneminde aşılanır. Bireye nasıl olması gerektiği dikte edilir. Bebek bunu saf doğal ve sıradan bir şekilde alır. Çünkü o aşamada sorgulama gücü yoktur. Yabancısı olsa da bunun kendisine ait olduğuna inanır ve bu düşünceler ile büyür. Doru yanlış, güzel çirkin, savaş barış
İyi kötü bu şekilde kuşaklar-arası kendi dilince aktarılır. Bireyin yaşaması için gerekli olanlardan yoksun olması/şartların dayatması/koşullar bir yönü ile doğal seleksiyon iç-güdüsüyle bazı olguların yaratılması sonucunu doğurmuştur. Mesela Km kare başına düşen nüfus/kişi sayısına baktığımızda batı ülkelerindeki insan sayısının fazlalığı göze çarpar; ama nedense hep doğu insanının nüfus planlaması yapmadığından ve artışından söz edilir. Örneğin Kanada’da km kareye düşen insan sayısı Çin’deki insan sayısından fazladır. Demek ki sorun başkadır.
İnsan güzel doğar ve sevgiyle doğar. Çirkinleşen yüzümüz bir yönü ile ekonomik/politik ve diğer yönümüz ile de kişisel kaprislerimiz ile beslenirler. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki çirkinlik ekonomik/politik yapımız ile sınırlı değildir. Başka bir anlatım ile çirkin olmak için ekonomik olarak farklı olmak da gerekmiyor. Çirkinlik bunlar dışında bir olgu olsa gerek.
Bir dağ başında bir çoban gördüm, sermayesi bir kaval ve kepenek; oturdum ve dinledim. Sözlü olarak anlattı bana; sevdayı , insanı, yokluğu, varlığı; insanı dinledim, açlığı, susuzluğu, sevinç ve öfkeyi, güzel ve çirkini, ne kadar kötü olsam da sen güzelsin dediğini, emeğini elinden aldım işini ondan ve yine sen güzelsin dediğini duydum; utandım ve kavalını geri verdim. Bir de efendinin yanına vardım ki her şeyin yaratıcısı benim diyen; onu da dinledim .
Gel dedi bana yanımda ol yeter ve seni göklere çıkartacağım, anlamadım...Aldırma dedi. Ben sorguladım. Gökler senin olsun efendi dedim ve çobanın yanına gittim. Biz egolarımıza yenik düştükçe çirkinleşiyorduk dedim çobana, güldü...Biz hayvanız dedim çobana gülümsedi...Biz çobanız dediğimde ise kalkıp kucakladı...
Saf yürek çobana selam olsun diyorum.
Kirlenmeyene selam olsun diyorum
İnsana selam olsun diyorum
Küçüksu
30 Ağustos 2008