Bilinçaltı diye bir şey yok! (Haşmet Babaoğlu..gazete vatan)

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikoloji kategorisinde Pyramos tarafından oluşturulan Bilinçaltı diye bir şey yok! (Haşmet Babaoğlu..gazete vatan) başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,073 kez görüntülenmiş, 6 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikoloji
Konu Başlığı Bilinçaltı diye bir şey yok! (Haşmet Babaoğlu..gazete vatan)
Konbuyu başlatan Pyramos
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan evrensel-insan
P

Pyramos

Ziyaretçi
Bilinçaltı” kavramını işitmeyen, bilmeyen var mıdır? Sanmam.

Hemen herkes bu kavram hakkında az çok bir fikir sahibidir. Hatta gündelik konuşmalarda bile mutlaka laf döner dolaşır “bilinçaltı” na gelir.

Üstelik güçlü bir kavramdır.

Bazen her kapıyı açacak anahtar gibi kullanılır bazen karşımızdakini boş yere kurcalamaya yarar, bazen gerçeklerden saklanma bahanesi olur!

Ama...

Gerçek şu ki, “bilinçaltı” kavramı bunca şöhretine karşın geçen yüzyılda patlak vermiş bir yanlış anlamanın, yanlış bir çevirinin ürünü.

Freud’la hep yan yana getirilir bu kavram.

Ondan ilk söz edenin de, onu teorileştirenin de Freud olduğuna inanılır.

Yanlış! Hem de çok yanlış!

Freud hiç “bilincin altında bir yerler” den söz etmemiştir.
***


Daha önce de birkaç kez değindiğim bu konuya niye geri döndüm?

Şundan..

Dün Sabah Gazetesi’nin iç sayfalarında kocaman bir başlık vardı: “Freud’un psikanaliz yöntemine sınırlama.”

İngiltere’deki bir psikanaliz derneğinin açıklaması haber yapılmıştı ve altbaşlıkta şöyle deniyordu: “Uzmanlar karara tepkili: Bilinçaltına inmeden, hastayı nasıl tedavi edeceğiz?”

Oysa adım gibi eminim ki, Sabah dış haberler servisinin çevirdiği metinde “unconscious” kavramı vardı. Yani İngilizce’de hem “bilinçsiz” anlamına gelen hem de psikanalitik anlamda “bilinçdışı” nın karşılığı olan sözcük.

Çünkü bu kavramı insanlık tarihine hediye eden adam olarak görebileceğimiz Freud’un özgün tercihi de böyle: “Unbewusste.”

Yani sokaktaki adam için öyle olsa bile uzmanlar için “altına inilecek” bir bilinç yoktur.

Yani “bilinçaltı” diye bir şey de yok!

Ne var?

Bilincin dışında kalan bir alan var. Bilincin egemen olmadığı bir alan...

Freud’a göre sadece rüyalarımız, sürçmelerimiz, şakalarımızla varlığını belli eden bir alan...

Yarı karanlık, koskoca bir uzay!..
***


Ama garip şey! Biz Türkler (ve bir ölçüde de Amerikan popüler kültürü) “bilinçaltı” kavramını çok seviyoruz.

Bir türlü “bilinçdışı” kavramına içimiz ısınmadı gitti.

Tamam! Osmanlı’nın son günlerinde yapılmış bir Freud çevirisinde “unbewusste” her nasılsa “Laşuur” yerine “tahtelşuur” diye çevrilmiş ve bunun etkisi pek kuvvetli olmuş!

E, iyi de bunca yıl yanlış bir çeviri de ısrar etmek niye?

Bilinci bir halı gibi düşünmeyi ve birçok şeyi altına süpürmeyi yani “bilinçaltı” kavramını kullanmayı neden bu kadar seviyoruz? Nasıl oluyor da her kesimden insan bu kadar doğru ve kendine yakın buluyor bu kavramlaştırmayı?

Üzerinde durulması gereken asıl nokta bence bu!

Yeni Yüzyıl zamanından beri bu konuda ara ara yazıyorum. Ama hâlâ beni tam tatmin eden bir cevap bulabilmiş değilim.

Bazen biz Türklerin aslında bilincimize “saman altından su yürüten” bir şey olarak baktığımızı, o yüzden bir de “bilinçaltı” kavramına ihtiyaç duyduğumuzu düşünmüyor değilim. (Sartre’ın varoluşçu psikanaliz mirasının kulağını çınlatmak isterim tam bu noktada!)

Ya da “bilinç” denilen şey bizim kültürümüzde kafayla bel arasındaki bölgeye tekabül ediyor da, geri kalanı bir tür “belaltı” çağrışımlar alanı!

Bilmiyorum artık!

Biraz daha düşünelim bu konuda!

Haşmet Babaoğlu.. Gazetevatan
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Bilinç / Bilinçdışı İle İlgili Linkler



Bilinç, bilinçaltı





Bilinç ve bilinçdışı





Bilinçaltı dostum musun, düşmanım mı ?





Bilinçaltı - bilinç - bilinçüstü





Bilinçaltı reklamlarla beyniniz nasıl yıkanır





Bilinçaltı ve güdüler





Bilinçaltı zihin: Duyulmamış kahramanımız





Bilinçaltının yasası





Bilinçaltınız nasıl devreye giriyor ?





Bilinçdışı





"Bilinçdışı"na yolculuk





Bilinçöncesinde bir gezinti

 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Şöyle düşünelim;

bilincimize etki eden geçmişimizden ve yaşanmışlıklarımızdan kurulu bir bilinçaltımız var..hatta bazıları biz çok küçükken bizden habersiz oraya gizlenmiş ve haberimiz yok..diğerlerinin çoğuda kontrolümüzün ve farkındalığımızın dışında beynimizde yer etmiş..

Sonra diyorlarki bunlar bizim düşüncelerimize davranışlarımıza kararlarımıza v.s etki ediyor..hemde tesiri bayagı güçlü..

Sorunların altında onlar var..sıkıntıların altında onlar var ve hatta bizi hasta bile edebiliyorlar...

bunun bilimsel yönünü bilmem ben ama şu benzetmeyi yaparım şu şoruları sorarım..

Bilinçaltı bir nevi kader mi? (madem çogu benim dışımda gelişiyor)

Hukuk yaptığım fiillerde (özellikle suç saydıklarında) neden bilinçaltımın tesirini açıkça kaale almıyor? (davranışa tesir eden psikolojik faktörlerde ne kadar yer tutuyor)
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
verdiğim linklerde konu direkt gelmiyor aramanız gerekiyor..bazılarını ise arama ile bende bulamadım:)bu linkleri bir yerden copy yaptımdı şimdi düzeltemiyorumda kusura bakmayın..
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
verdiğim linklerde konu direkt gelmiyor aramanız gerekiyor..bazılarını ise arama ile bende bulamadım:)bu linkleri bir yerden copy yaptımdı şimdi düzeltemiyorumda kusura bakmayın..

H.Babaoglu, benim bildigim spor, futbol yorumcusudur. Bu konular futbola benzemez. :)

Ayrica bilinc, bilinclilik/bilincsizlik temelli alginin suur dan olan farkinin da bilincine varmak gerekir. Cunku suur ve suursuzlukta bilissel olarak bilinclilik ve farkindalik yoktur.

Mesela bir bebek yemek yeme suurundadir. Ama ne yediginin farkinda ve bilincinde degildir. Buyuyunce ne yediginin farkina da varabilir, ama bilincine varmak ancak yedigini sorgulamasi ile mumkundur. Mesela "dengeli/saglikli beslenme" bilincliliktir. Ama "abur/cubur yeme, ayakustu yeme, hazir yeme" aliskanlik, zamansizlik v.s. temellidir ve beslenme konusunda bilinclilik degildir. Mesela bunun boyle oldugunun bir hastalik ve rahatsizlikta farkina varilabilir, ama bilincine varilmaz. Cunku builinclilik, sorgulama, arastirma, bilgilenme, sorunu algilama v.s. gerektirir.

Bir kisi isci olabilir, ama isci oldugunun farkina varmak ve isci bilincine sahip olmak farkli seylerdir. Oyuzden ulkemizde cogu kisi "ben isciyim" demekten, gocunur, utanir.

Mesela dini bilinc dinsizligi ya da dinciligi getirir. Ama bir dindar dini builince sahip degildir, sadece alisilagelmis olarak kendisinden istenileni uygulamaktadir.

Mesela milliyetcilik bilinci, enternasyonalizmi ya da ulusalciligi/fasizmi/irikciligi getirir. Ama "ben Turkum/kurdum" v.s. diyen herkes bu bilincte degildir.

Ornekler cogaltilabilir. Bu konuyla ilgilenen bilim bilissel bilimdir. Ama aciklamalarin gozlem veren, olgusal ve bilimsel olmasi onemlidir. Aksi, tarihte bir suru isim yapmis kisinin yaptigi gibi, insanoglunu her yonuyle dogaya, evrene, varolusa, maddeye, tanriya, yaraticiya teslim etmektir. cunku "bu budur" temelli her turlu kesin, mutlakci, degismez, sabit akilci yanasim;ideolojik inanctir.
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
evet spor yazarlığıda yapıyor:) başlığıda ilgi çeksin diye atmış bende aynı sebebden değiştirmedim :)


yazısını ; ..Biraz daha düşünelim bu konuda!... diye bitirmesi bir alternatif olarak sunması toparlıyor bence herşeyi....

Freud gibi doğrulanamıyor ama yanlışlanamıyorda.)
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Freud gibi doğrulanamıyor ama yanlışlanamıyorda.)

Iste tam da yukaridaki cumlenin nedeninden H. Babaoglu adina dile gelenler, gozlemsel/olgusal/bilimsel degil; akilci/dogrusal/inancsaldir. Sadece akili ile dile gelenleri kendine dogrulayanlar icin gecerlidir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst