Bilimsel Yaratılış Yanılgıları ve Akıllı Tasarımın Eleştirisi

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Makaleler kategorisinde faust tarafından oluşturulan Bilimsel Yaratılış Yanılgıları ve Akıllı Tasarımın Eleştirisi başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,594 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Makaleler
Konu Başlığı Bilimsel Yaratılış Yanılgıları ve Akıllı Tasarımın Eleştirisi
Konbuyu başlatan faust
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan faust
F

faust

Ziyaretçi
Behe’nin kullandığı bir örnek var: Bakterilerin kamçıları: Kamçı bakterinin hareket organı. Bakteride bu hareketi sağlayan mekanizmada çok kompleks bir yapıya sahip. Bu mekanizmada oluşabilecek bir değişiklik işlevsizliğe yol açmakta ve kamçı iş göremez olmaktadır.Öylese bu tür yapıların darwinci seçilimle oluşması mümkün değildir. O halde…bildiğiniz gibi: Tanrı.
Behe buna indirgenemez komplekslik adını vermekte ve bu tür kompleks yapıların ancak bir defada ortaya çıkmış olması gerektiğini savunmaktadır.
Yine buna benzer örnek 18.yy.’da yaşamış Cambridge’li William Paley’den gelmişti. Paley de 200 yıldır yaratılışçıların bir türlü aşamadığı bir düşünceyi dile getirmişti:” Şayet açık bir arazide yürürken, yerde duran bir saat bulsam, bu saati oluşturan parçaların karmaşık yapıları ve onların bir araya getiriliş biçiminden, onun belli bir hareket etkisi yaratmak amacıyla imal edildiği sonucuna varabilirim.”.. Paley bu saptamasından sonra konuyu doğal ve karmaşık organlara getirmişti. Ve söylemek istediği o, ıssız dağ başındaki saati imal eden biri nasıl ki varsa bu organları, bitkileri, ağaçları ve insanı var eden de akıllı bir yaratıcı olmalıydı.Hep dillendirilen konu: Resim varsa onu yapan bir ressam da olmalıdır.
Canlılık bugün çok karmaşık bir nitelik kazanmıştır.Basit organizmaların milyarlarca yıldır “rastlantısal olarak” geçirdikleri evrim bu karmaşık dünyanın oluşumuna (canlılığa) yol açmıştır. Hücrenin ve insan organlarının karmaşık yapısına baktığımızda bütün bunların “tesadüf” eseri olamayacağı açıktır. Bir İngiliz görüşü vardır. Bir kaç yüz maymunu bir daktilonun başına koysak, bu maymunlar da daktilonun tuşlarına gelişigüzel vursa ortaya çıkabilecek bir Şekspir romanının oluşabilme ihtimali nedir? Buna benzer bir görüştü ve bu görüş de yine tasarımcılar tarafından dile gitirilir. Yanıt elbetteki sıfıra yakındır. O halde…Yine Tanrı…
Yaratılış; bilimseli, dizaynı ve tasarımıyla aşağı yukarı bu görüşler etrafında kümelenir. Her toplum bu düşüncelere kendine özgü mistisizm’i ekleyerek kendi dinini öne çıkarır. Ve sözüm ona bilimsel gerçekleri çürüttükleri iddiasında bulunurlar. Amaçları bu konularda kamuoyu yaratmak, etkili ve yetkili çevreleri bir şekilde baskı altına almak ve savunageldikleri hurafeleri bilim adı altında yaygınlaştırıp, eğitim sisteminin içine sarkmaktır.
Oysa, Behe’nin iddiaları kolaylıkla çürütülmüştür. Yıllardır dillerden düşmeyen “göz kompleks bir organdır, küçücük bir parçası eksik kalsa işlevsiz olur. İndirgenemez.”iddiaları bilim adamları tarafından açıklığa kavuşturulmuştur.. Ama yaratılışçıların amaçları bilim yapmak değildir. Ne kadar çok kişiyi kendi yanıma çekersem o kadar iyi mantığı yalanı, çarpıtmayı ve kandırmayı” mübah” kılmıştır. Bunun örneklerini internetteki yüzlerce malum sitelerde görebilmek mümkündür.
Oysa gerçek, Behe’nin söylediğinin tersidir.
“Bakterinin kamçısı onlarca farklı proteinden oluşan bir moleküler motordur. Kamçı burada hareketi sağlayan bir pervane görevindedir.Bu pervane bazı bakterilerde saatin çalışma yönü ya da tersi doğrultuda çalışarak hareketi sağlar. Bakterilerde kamçı protein genlerinde yapılan mutasyon çalışmaları ile sisteme ait belli genlerde meydana getirilen bazı bozuklukların kamçının çalışmasını durdurmadığı, ama bakterinin, kamçının sağa ya da sola dönüş yönünü düzgün ayarlayamadığı görülmüştür. Yani bu mutant bakterilerde kamçı iş görmekte ama organizma kendisinden çok etkin yararlanamamaktadır.”
Karmaşık olduğu ve bir parçası bile olmasa hareket edemeyeceği söylenen organ, yapılan bilinçli değişikliğe rağmen sağa sola gitmeye devam etmiştir.
Aynı konuyu göz örneğinde de irdelemek mümkündür. Bir gözün “…renk ayırımında iş gören ışık algılayıcı protein moleküllerinin genlerinde meydana gelen bir mutasyon nedeniyle, renk körlüğü olarak bilinen bir durum oluşur. Fakat bu mutasyondan dolayı yaratılışçıların iddia ettikleri gibi kişilerin görme işlevleri son bulmaz, sadece çevrelerindeki kırmızı ve yeşil renkleri algılayamazlar. Burada sormak gerekiyor; hani o kadar mükemmel bir tasarım olan göz, tek bir parçası dahi zaafa uğrasa işlevini yerine getiremezdi?”
Michael Behe’nin ortaya attığı İndirgenemez Komplekslik, çoktan İndirgenebilir Kompleks’e dönüştü. Darwin’in doğal seçilimi belirleyici unsurlardan biri olmaya devam ediyor. Bu konuda bilimin söylediği çok fazla şey var. Ama ne yazık ki bunlar yaratılış ya da tasarımcılara pek uğramıyor.Okumayan, incelemeyen bilim dışı çevrelerin varlığı da bunların ekmeğine yağ sürmekte. Daniken nasıl ki Tanrıların Arabaları seri kitaplarıyla insanların merak duygusuyla oynayıp onlarca yıl gündemden düşmediyse, Behe de, insanlığın yumuşak karnı olan din ve inanç konularına ses yönelterek uzun bir zaman gündemde kalmaya devam edecek, anlaşılan; Darwin’in Kara Kutusu en çok okunanlar listesinde ilk 100′e girdi bile…
Bakteri kamçısı ve göz olayına biraz daha değinmekte yarar var.İndirgenemez komplekslik yani kompleks organların doğal seçilimle adım adım, kerte kerte oluşamayacakları iddiası bilim çevreleri tarafından çoktan çürütüldüğü gibi ciddiye de alınmamaktadır, artık. Hayat bunun tersini gösteren organizmalarla doludur.
“…bakterilerden daha yüksek bir hücresel organizasyona sahip, ama bakteriler gibi tek hücreli olan bazı protozoonlar hareket etmek için farklı bir kamçı kullanırlar.Örneğin bunlarda kamçının hücreye bağlandığı kök bölgesinde, bakterilerdeki gibi bir motor yapı bulunmaz.Diğer bir ifade ile kamçı hareketi daha az karmaşık ( İNDİRGENMİŞ ) bir sistem ile yerine getirimektedir.Şayet bakterideki kamçı “akıllı” bir tasarımcının indirgenemez karmaşıklıkta bir eseri ise, böyle “motoru” bulunmayan bir kamçıya ne gerek vardı.”
Örnekleri arttırmak mümkün. Karmaşıklığın da indirgenebilir bir özellik olduğunu doğa bize söylemekte. Örneklerini karşımıza çıkarmakta. Yapay yollarla yapılan değişiklik bile “bu karmaşık yapının” indirgenebilir bir özellik taşıdığını bize kanıtlamaktadır.Yaratılışçılar tarafından çok sık dile getirilen bir konu olan gözün kompleksliği konusunda son bir söz:
…gözler yaşamın tarihinde birçok kereler evrimleşmiş olabilir.Aşamalar, (bugün yassıkurtlarda görülen) ışığa duyarlı retinula hücrelerinin oluşturduğu basit bir göz noktasından başlayarak, böceklerdeki ışığı odaklayan mercekleri bulunan ayrı ayrı ışığa duyarlı birimlere ve son olarak retina üzerine görüntüyü odaklayan tek mercekli göze kadar ulaşır.İnsanlarda ve diğer omurgalılarda retina, yalnızca ışığı algılayan hücrelerden değil, aynı zamanda görüntüyü analize başlayan birçok değişik tipte sinir hücresinden oluşur. Böyle basamaklı aşamalar yoluyla basit ışığa duyarlı organlardan görme için karmaşık sistemlere kadar çok değişik tipte gözler evrimleşmiştir.”
Söylenecek ne olabilir? Bir bilim kitabını, Beagle gemisinin kaptanı gibi sallayarak seslenmek gerek: “Bütün gerçekler burada yazıyor.”
İnsanlar istediklerine inanabilirler, oysa. İstedikleri inancı savunabilirler. Ama inandıklarını bilim diye yuttrma hakkına sahip olamazlar.
Yaratılışı savunan kişilerin her yerde dile getirdikleri bir başka argüman da rastlantı ve olasılık kavramlarıdır. Bilim adamlarının evrim kuramını anlatırken kullandıkları tesadüf ya da rastlantı kavramını dillerine dolamışlardır. Bu kadar kompleks yapılar şansla, tesadüfle, rastlantıyla olabilir miymiş? Ya da, bir hesap yapsak şu kadar amino asit, şu kadar protein şöyle bir bağ oluşturabilmesinin ihtimali neymiş? Bir insan vücudundaki hücre sayısının bu şekilde oluşabilmesi için o ingiliz maymununun kaç defa daktilo tuşlarına basması gerekecek? Şansla, tesadüfle, rastlantıyla böyle karmaşık bir varlığın oluşabilme ihtimali nedir? Sıfır gibi mi gözüküyor? Sıfır mı?
Bir öğlen vakti, boynunuza Galatasaray atkınızı takıp Ali Sami Yen stadına gidiyorsunuz. Elinizde kapalı bileti var. Numaralı trübünün ortalarında da bir AMAÇSIZ silah pusuya yatmış, tribünlerin dolmasını bekliyor. Siz yürüyorsunuz. Onbinlerce insanla birlikte, köfte ekmeğinizi de alıp kapalı trübündeki yerinizi alıyorsunuz.Bütün tribünler dolduktan sonra maçın başlamasına yakın o AMAÇSIZ silah ateşleniyor ve siz vuruluyorsunuz. O tribünlerin on bin kişi kapasiteli olduğunu varsaydığımızda, bu konu olasılık hesabına göre nasıl yorumlanabilir? O kör kurşunun size isabet etme olasılığı kaçtır? Onbinde bir mi? Tribün çok daha kalabalık olsaydı, yirmi bin, otuz bin, elli bin, yüz bin…O kurşun yine kafanızda patladığında bu olasılık yüz bin de bir mi olacaktı?
Elinizde köşeli zar var. Yeşil çuhalı bir masanın üstüne yuvarladığınızda altı gelebilme ihtimali nedir? Altıda bir mi ? Elinize iki tane zar alsanız, attığınızda altıda altı gelme olasılığı nedir?. Elinize üç tane zar alsanız, yuvarladığınızda üçünün birden altı gelebilme ihtimali nedir. Hiç kuşkusuz her seferinde olay biraz daha zorlaşmakta ve ihtimal hesaplarına göre olasılık derecesi azalmaktadır. İşi daha da zorlaştıralım. Bu üç adet köşeli zarı fırlattığımızda, bu zarların üçünün de köşesinin üzerinde durma ihtimali nedir? Sıfıra yakın mı, Sıfır mı?
Evrimin bir amacı yoktur. Milyarlarca yıl boyunca madde, insanı meydana getirmek için değişip dönüşmedi. Madde değişim ve dönüşüm kapasitesine sahip olduğu için bunu yaptı. Amaçsız yaptı. Hiç bir amacı yoktu. Amacı milyarlarca yıl sonra oluşacak dünya adlı bir gezegende, insanoğlunu ortaya çıkarmak değildi. Dünya evrendeki milyarlarca gezegenden biri …Sadece Samanyolu ‘muzda 200 milyar yıldız ve bu yıldızların pek çoğunda gezegen sistemleri var .200 milyar yıldızın en az 150 milyarında ortalama yedili gezegen sistemi var olduğunu varsayarsak 150milyar x 7=1.050.000.000.000 yapar. Ortalama bir trilyon gezegen…Sadece bizim galaksimizde, üstelik. Evrendeki iki yüz milyar galaksiyi ve bunların sahip olduğu gezegenleri de işin içine soksak, evrendeki gezegen sayısının iki yüz milyar çarpı bir trilyon gibi bir gezegen sayısına ulaşmış oluruz. Evet, başlangıçtaki hidrojen atomunun evrim geçirirken meydana getirdiği bu kadar sayıdaki gezegenlerden hayatın dünya adındaki bir gezegende ortaya çıkması şanstı, tesadüftü. rastlantıydı. Aynı şey canlılığın evrimi içinde geçerlidir. Ortaya çıkan ilk molekül fiziksel ve kimyasal süreçlerle değişip dönüşürken hiç bir amacı yoktu. O çok karışık , çok kompleks dediğimiz canlı türlerini oluşturmak için hareket etmiyordu. Basit molekül daha karmaşığa yöneliyordu. Sadece bunu yapıyordu. Sadece kendini organize ediyordu. Amacı yoktu. Amacı canlılığı oluşturmak, insan denilen varlığı ortaya çıkarmak değildi. Madde böyle davranıyordu, çünkü. Mekanizma böyle işliyordu.
“…çakıl taşlarıyla dolu bir kumsalda dolaşırken, çakılların gelişigüzel dağılmadığını fark edersiniz. Küçük çakıllar diğerlerinden ayrı bir kuşak oluşturmuşlardır. Büyük çakıllar ise ayrı bir kuşak şeklinde dizilmişlerdir. (…) Dalgaların düzenli bir AMACI, tertipli bir ZİHNİ yoktur; aslında zihni yoktur. Dalgalar çakılları sadece oraya buraya sürükler. Bu işleme büyük çakıllar ve küçük çakıllar ayrı ayrı tepki verirler ve kumsalın farklı farklı yerlerinde toplanırlar. Düzensizlikten bir miktar düzen ortaya çıkmış”…tır
Basit molekül daha karmaşık moleküle evrilirken bu sadece yeryüzünde olabilen milyarlarca kombinasyonlardan biriydi…Birini yapıyor,birini bırakıyordu… Olmayınca terk ediyordu, oluncaya kadar deniyordu.Her başarısızlık yeni deneyimler kazanmasına neden oluyordu.; bir sonraki aşamada yine deniyordu.Yine milyarlarca kombinasyonlara giriyor, o anki koşullara uyabilenler ( doğal seçilim) devam etme hakkı kazanıyordu. Uyamayanlar yok oluyordu. Hayat böyle gelişti. Hiç bir amacı olmadan el yordamıyla,deneyerek, geniş zik-zaklar çizerek, zaman zaman yok olarak,( yeryüzündeki bu geniş çaplı yok oluşun sayısı üç ya da dörttür.) Canlılık hala değişmektedir. Hiç bir amacı olmadan değişmeye devam etmektedir.Doğayı harap ettiğimiz için pek çok tür hala yok olmaktadır.
Evrim kendi kendini organize etmektedir.
Evinden çıkan Galatasaraylı arkadaşımıza geri dönelim. AMAÇSIZ kurşuna hedef olan bu Galatasaraylı açısından ihtimal nedir, diye sormuştuk.Evet, nedir? Onbin-yüz bin kişilik bir tribünde kurşunun ona isabet etmesi herhalde onbinde bir-yüz binde birdir..Siz hayatı GS’li çocuk olarak ele alırsanız, bu ihtimal böyledir. Ama AMAÇSIZ kurşunun orada, herhangi birine isabeti nedir diye baktığınızda bunun bir ZORUNLULUK olduğu ortaya çıkar. Silahı her ateşlediğinizde orada bir kişinin vurulması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Her vurulan kişi de hayatın kendisidir. Vurulduktan sonraki kişinin yapabileceği olasılık hesabı, olayı bütünüyle değerlendirdiğizde hiç bir anlam ifade etmez. Orada bir kişinin vurulması da hayatın ortaya çıkması da bir zorunluluk ve gerekliliktir.
Canlılığın ortaya çıkışındaki tesadüfün gerçekte bir zorunlu bir tesadüfdü. Bu konularda yaratılışçıların sözüm ona alaycı yaklaşımları, bütünüyle çaresizliğin bir ifadesidir. Hiç bir bilimsel değeri yoktur. Her zaman yapıldığı gibi aldatmaya yöneliktir. Son olarak söyledikleri de, canlılığın ortaya çıkamayacağı ve bu ihtimalin sıfır olduğu.Bu konuda da hem demogoji yapmakta ve hem de okurlarını aldatmaktalar. Madde basitten karmaşığa giderken , önemli olan ilk canlı hücrenin oluşumudur. Canlılık oluştuktan sonra hayatın kendini geliştirmemesi için hiç bir neden yoktur. Bu başka bir yazının konusudur.
Canlılığın oluşması sadece bir rastlantı değildi; o, zorunlu bir rastlantıydı. Ama olabilirlik ihtimali neydi?
Yeşil çuhanın üstüne fırlatılan zarların tamamının da köşesinin üstünde durabilme ihtimali sıfıra yakındı. Sıfır olduğu da söylenebilir. Bu ihtimal dışı duruma biraz daha yakından bakalım. Dünyanın o ilk koşullarında kimyasal reaksiyona giren elementlerin sayısı kaç olabilir? Trilyonlarca mı? Yeryüzünün o cehennemi andıran koşullarında, sığ sularda, çamur birikintilerinde, okyanuslarında zar atan trilyonlarca element.Milyarlarca kombinasyon. Maddenin bir yığın birlikteliğe girmesi, denemesi, olmazsa yeniden denemesi, bir daha denemesi…Karmaşıklık kazanıncaya kadar, nükleik asitlerin, amino asitlerin proteinlerin…RNA DnA…oluşumu…Sonra, ilk prokaryot hücre…Milyarlarca, trilyonlarca kişi zar atıyordu. Evrendeki bütün gezegenlerde atılıyordu bu zar.İki yüz milyarx trilyon x trilyon kişi zar atıyordu. Ve yüz binlerce yıl, milyonlarca yıl, milyarlarca yıl böylece sürüp gitti.Durmadan zar atıldı…Her zar atılışta zar köşesini yuvarladı, masa belki çukurlaştı…Ve bildiğimiz kadarıyla piyango dünyaya isabet etti. Böylesi koşullar altında hayatın ortaya çıkması, sivriliğini kaybetmiş zarların köşesinin üstüne düşmesi kadar doğal bir şey olamaz. Yeterli koşullar varsa , evrende en inanılmaz şey bile gerçekleşir. Hayatın ilk bileşiklerinin sadece yeryüzünde değil, evrenin her köşesinde oluşma zorunluluğu vardır. Yapılan astronomik ölçümler sonucu yıldızlar arası uzayda aa.saptanmıştır. Ayrıca yeryüzüne düşen meteoritlerde organik moleküller olduğu bilinmektedir.


Canlılık trilyonlarca gezegenlerden birinde oluştu. Özellikle dünyayı seçmedi. Ona dünya adını koyan bizleriz. Kimyasal reaksiyonlar için o sadece zar atılan yeşil çuhalardan biriydi. Denedi ve oldu.Olması akla yakındı. Zorunluydu. Ve hayat oluştuktan sonra başarır. Madde artık yeni bir karmaşıklığı deneyecekti.
Hayatın amacı yoktur ve gelişip karmaşıklaşması için bir yolunu bulur.
Evrim sadece bir bir üstüne koymuştur. “Adım adım, kerte kerte ilerlemiştir.” Verilen örnekler hep gelişmiş yapı örneğidir. Oysa öyle olmamıştır. Karmaşıklık bir öncekine göre sözkonusudur. Üzerine bir koymuştur…Onu sağlamlaştırmış bir koymuştur. Bunu da hesabın içine dahil ettiğinizde, yaşamın ortaya çıkışı kaçınılmaz bir zorunluluktan da öte anlamlar taşımaktadır.
Sadece yeryüzünde değil, evrenin pek çok köşesinde, daha farklı koşullarda daha farklı yaşam biçimlerinin oluşması da bir zorunluluk gibi gözükmektedir. Canlılık yeryüzünde karbon ağırlıklı bir yaşamı seçmiştir. Bu başka bir gezegende silikat ağırlıklı olabilir. Bir başka yerde hiç bilemediğimiz kombinasyonlarda canlılık oluşması da kuvvetle muhtemeldir.
Yaratılışçılar ”…Darwin’i ve Evrim Kuramı’nı ortadan kaldırarak insan bilincinde boşluk yaratma çabasındalar. Böylece oraya kendilerinin yerleşeceklerine inanıyorlar. Bu yolla bilimsel bir kuram ortaya koymaları olanaksız. Şayet bir mücadele içinde iseniz hareketinizin ana eksenine öncelikle kendi tezinizi ortaya koymalısınız.”
.
Ömer MEREV

Kaynaklar
1) ABD Ulusal Bilimler Akademisi, Bilim ve Yaratılış.
2) Prof.Dr. Haluk Ertan, Akıllı Tasarım Hipotezi, Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı.19.
3)Dr. Andrew Berry, Makale.
4)Richard Dawkins, Kör Saatçi, Tubitak Popüler Bilim Kitapları.


 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst