Anarşizm – Peter Kropotkin (1910)

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Makaleleri kategorisinde Ascaso tarafından oluşturulan Anarşizm – Peter Kropotkin (1910) başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,536 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Makaleleri
Konu Başlığı Anarşizm – Peter Kropotkin (1910)
Konbuyu başlatan Ascaso
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan felsefehayat

Ascaso

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
24 Mar 2011
Mesajlar
2
Tepkime puanı
0
Puanları
1
Yaş
34
Anarşizm (Grekçe åv, ve aoxn’den, yetkeye karşı), toplumun devletsiz olarak
tasarlandığı yaşam ve yönetim ilkesine veya kuramına verilen ad. Böylesi bir
toplumda uyum, yasaya boyun eğerek ya da her türlü yetkeye itaat ederek değil,
üretim ve tüketim amacının yanısıra, uygar bir varlığın sonsuz çeşitlilikteki
gereksinim ve isteklerinin de yerine getirilmesi amacıyla özgürce oluşturulmuş
çeşitli bölgesel ve mesleki gruplar arasında varılan özgür sözleşmeler yoluyla
elde edilecektir. Bu çizgiler boyunca gelişecek bir toplumda, insani etkinlik
alanlarının tümünü kapsamaya başlayacak gönüllü birlikler, devletin tüm
işlevlerinin yerini almak üzere daha da büyük bir yayılım kazanacaklardır.


Bunlar, –geçici ya da az çok süreli– sonsuz çeşitllilikteki yerel, bölgesel,
ulusal ve uluslararası, her büyüklük ve düzeyden, grup ve federasyonlardan
oluşan, içiçe geçmiş bir ağ örgüsünü andıracaktır; olası bütün amaçlar için
biraraya gelebileceklerdir: üretim, tüketim ve değişim, haberleşme, sağlık
düzenlemeleri, eğitim, karşılıklı (mutual) koruma, alan savunması ve dahası; öte
yandan sürekli artan bilimsel, sanatsal, yazınsal, ve toplumsal gereksinimlerin
yerine getirilmesi için de çalışacaklardır. Dahası, böylesi bir toplum değişmez
olan hiçbirşeyi temsil etmeyecektir. Aksine –genellikle organik yaşamda
görüldüğü gibi — uyum, güçlerin ve etkilerin çokluğu arasındaki dengenin sürekli
değişen düzenlenmesi ve yeniden düzenlenmesinden kökenlenecektir ve hiçbir
gücün, devletin özel koruması altında olmaması nedeniyle, bu düzenlemeyi
sağlamak daha kolay olacaktır.


Toplum bu ilkeler çevresinde örgütlendiği zaman, üretici çalışma sırasında
insanın kendi güçlerini özgürce kullanması devletçe sürdürülen bir kapitalist
tekel tarafından kısıtlanmayacaktır. Kişinin isteklerinin yerine getirilmesi,
inisiyatif çöküntüsüne ve aklın köleleşmesine yol açan ceza korkusuyla ya da
bireylere veya metafizik varlıklara boyun eğme ile de kısıtlanmayacaktır.


İnsan, kendi benliği ile çevresinin etik kavramları arasındaki özgür eylem ve
tepkinin izlenimini ister istemez taşıyarak, kendi eylemlerine kendi anlayışıyla
yön verecektir. Böylelikle insan, tekelciler yararına aşırı çalışma tarafından
ya da çok sayıdaki akıl tembelliği ve akıl köleleşmesi ile engellenmeksizin
zihinsel, sanatsal, ahlaksal, tüm yeteneklerinin tam gelişimini elde
edebilecektir. Bu sayede, modern bireyci sistemin altında ya da Volksstaat (halk
Devleti) denilen bir Devlet sosyalizmi sistemi altında olanaklı olmayan, tam
bireyleşmeye ulaşabilecektir.


Ayrıca, anarşist yazarlar, kavramlarının, bir kaç zorunluluğun koyut olarak
kabul edilmesiyle, öncel (a priori) bir yöntem üzerine kurulmuş bir ütopya
olmadığını da düşünürler. Devlet sosyalizmi reformlarla geçici bir saygınlık
kazanabilse de, anarşizmin halen iş görmekte olan eğilimlerin çözümlenmesinden
türevlendiğini ileri sürerler. Yaşamın bütün gereksinimlerini şaşılacak denli
yalınlaştıran modern teknikteki ilerlemeler; gelişen bağımsızlık ruhu; ve
–önceleri Kilise ve Devlet’in gerçek niteliği olarak düşünülenleri de kapsayan–
tüm etkinlik dallarında özgür inisiyatif ve özgür kavrayışın hızla yayılması,
devletin olmaması eğilimini kararlı biçimde güçlendiriyorlar.


Anarşistler ve Devlet



Ekonomik kavramlara gelince; anarşistler, beraberce sol kanadı oluşturdukları
tüm sosyalistlerle birlikte, egemen özel toprak mülkiyeti sisteminin ve kar
amacıyla yapılan kapitalist üretimin, adalet ve yararlılık ilkelerine aykırı
biçimde işleyen bir tekel oluşturduğunu ileri sürerler. Bunlar, modern
tekniklerin genel refahı sağlamak üzere herkesin hizmetine girme başarısını
önleyen esas engellerdir. Anarşistler ücret sistemini ve kapitalist üretimi
ilerlemeye bir engel olarak görürler. Bunun yanı sıra, Devletin, toprakları
tekellerine almaları için bir avuç insana ve yıllık birikmiş üretim fazlasının
oldukça orantısız büyük bir bölümünü kendilerine ayırmaları için kapitalistlere
izin veren esas aygıt olduğunu da belirtirler. Sonuçta, toprağın tekelleşmesine
ve kapitalizme karşı bütün olarak mücadele ederken, Anarşistler devletin belirli
bir özel biçimine karşı değil, ister monarşi olsun, isterse de referandum
aracılığıyla yönetilen bir cumhuriyet olsun bütünüyle Devlete, bu sistemin temel
desteği olarak Devlete karşı aynı enerji ile mücadele ederler.


Hem antik çağda hem de modern çağda (Makedonya İmparatorluğu, Roma
İmparatorluğu, modern Avrupa Devletleri özerk kentlerin yıkıntıları üzerinde
yükselmişlerdir) her zaman yönetici azınlıklar yararına tekeller kurma aracı
olmuş olan Devlet örgütü, bu tekellerin yıkılması için çalışamaz. Bu nedenle,
Anarşistler ekonomik yaşamın tüm temel kaynaklarını –toprak, madenler,
demiryolları, bankacılık, sigorta vb.– ve aynı zamanda halen elinde tuttuğu tüm
işlevlere (eğitim, Devlet-destekli dinler, ülkenin savunması vb.) ek olarak
sanayinin tüm temel dallarının işletilmesini Devletin kontrolüne vermenin yeni
bir zorbalık aygıtı yaratacağı anlamına geleceğini düşünürler. Devlet
kapitalizmi sadece bürokrasi ve kapitalizmin gücünü arttıracaktır. Hakiki
ilerleme, hem toprak hem de işlev bakımından merkezileşmenin yıkılması
(decentralisation) doğrultusunda, yerel ve kişisel inisiyatif ruhunun
gelişiminde ve merkezden çevreye doğru olan mevcut hiyerarşi yerine, yalından
karmaşığa doğru olan özgür federasyonun gelişiminde yatmaktadır.


Pekçok sosyalistle ortak olarak anarşistler de, doğadaki tüm evrim gibi,
toplumun yavaş evrimini ara sıra, devrimler adı verilen hızlandırılmış evrim
dönemlerinin izlediğini bilirler; ve devrimler çağının henüz kapanmadığını
düşünürler. Hızlı değişim dönemlerini yavaş evrim dönemleri izleyecektir ve bu
dönemler devlet gücünün arttırılması ve genişletilmesi için değil, her yörede
örgütlenme ya da yerel üretici ve tüketici grupları komünleri aracılığıyla, aynı
zamanda bu grupların bölgesel ve sonuçta uluslararası federasyonları
aracılığıyla Devlet gücünün azaltılması için kullanılmalıdır.


Yukarıdaki ilkelerden dolayı, anarşistler mevcut devlet örgütlenmesine parti
olarak katılmayı ve ona taze kan şırınga ederek desteklemeyi reddederler.
Parlementoda siyasal partiler oluşturmaya ne kendileri yanaşır ne de işçileri
teşvik ederler. Buna uygun olarak, parlementer yaşamaya güvenmeyerek, 1864′de
Birinci Uluslararası İşçiler Birliği’nin (I. Enternasyonal) kuruluşundan beri
düşüncelerini doğrudan emek örgütleri arasında yaymaya ve bu birlikleri
sermayeye karşı doğrudan mücadele içine sokmaya çabalamışlardır.

 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Anarşizm harika.Ama ben insan doğasının anarşizmin ruhuna uymadığı kanısındayım.Keşke daha olumlu bakabilseydim insana (kendim dahil) İnsan egosu doymaz.Bu doyumsuzluktur onu bilgi çağına taşıyan.Anarşizm, egosundan arınmış insanlar-insanötesi-ler , sanayi atıklarıyla, kanla , mayınla kirlenmemiş topraklar, yemyeşil doğa, tok ve sağlıklı insanlar, mutlu çocuklar vs vs ile resimlenmiş bir peri masalıdır.
 

felsefehayat

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
11 May 2011
Mesajlar
46
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Baskı ve barbarlık içindeki bir geçmişin mirasıyla oluşturulmuş, ister seçilmiş olsun, ister devralınmış herhangi bir otorite tarafından dayatılmış yasalarla değil, kişiler arası ilişkilerin özgürce başlatılmış ve her an bitirilebilir olan karşılıklı yükümlülükler ve özgürce onaylanmış gelenekler ve alışkanlıklar ile düzenlenmiş olduğu bir toplum hayal ediyoruz.
......-kropotkin-

devamı için ...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst