Anarşistler Neden Özel Mülkiyete Karşıdır?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde "ictenlik" tarafından oluşturulan Anarşistler Neden Özel Mülkiyete Karşıdır? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,394 kez görüntülenmiş, 17 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Anarşistler Neden Özel Mülkiyete Karşıdır?
Konbuyu başlatan "ictenlik"
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Arkadaşklar belki asılması gereken konu bu değil
yani belki de şöyle yapılmalı
"Genel Tartışma Alanı"na ; mülkiyet ve sahip olma istencinin irdelenmesi üzerine tartışma koymak ve sesli sözlü tartışmak ,üzerine düşünmek
ancak yine de copy-paste çağı
izninizle;

özel mülkiyet (/özel sahip olma ya da bireysel sahip olmanın irdelenmesi, tartışılması ve anlanması kavranması üzerine istem) istem-getiri olarak sunuldu..

Aşağıda sanırım şöyle yorumlanıyor...
her mülkiyet ve sahip olma aynı zaman da ; diğerleri için- ve sahip olunan için ; diğerlerinin ona sahip olmasını dışlama ve diğerlerini hak sahipliğinden dışlama-mahrum bırakma ve mülkiyeti tekeline alarak geneli ve diğerlerini o mülkiyetten yoksun bırakma da içerir,

Yani sonuçta mülkiyet kavramının barışı ve dengesi, sanırım herkesin eşit oranda benzerine ya da tam bir aynısına sahipliği ya da aynı şeyden-şeylerden herkeste bulunması ya da ortak miraslık ve ortak sahip olma gibi bir kavramda kurulabilirdi..

Doğa açık özgür bir mülktür ve mal sahibi mülk sahibi yok.. o halde bölüşen biziz sanırım...
ya da bölüşemeyen...
ya da öyle ya da böyle bölüşen biziz....

---
ANARŞİSTLER NEDEN ÖZEL MÜLKİYETE KARŞIDIRLAR?

B.3.1 Özel Mülkiyet ile Zilyetlik Arasındaki Fark Nedir?
B.3.2 Devlet Hangi Tür Mülkiyeti Korur?
B.3.3 Mülkiyet Neden Sömürücüdür?
B.3.4 Özel Mülkiyet Meşrulaştırılabilir mi?

Kapitalizm, anarşistlerin karşı çıktığı iki şeyden birisidir. Kapitalizme iki ana özellik damgasını vurmuştur: "özel mülkiyet" (veya bazı durumlarda, devlet-sahipliğindeki mülkiyet) ve ücretli emek. Ancak, bu ikincisi ilkine dayanmaktadır --yani ücretli emeğin olması için işçilerin kullandıkları üretim araçlarına sahip olmamaları veya [onları] kontrol etmemeleri gerekir. Bunun için, üretim araçlarının özel (veya devletçe) sahipliği ancak --mülkiyet sahibi sınıfların emrinde olan örgütlü zor mekanizması demek olan-- devlet varsa mümkündür

Anarşistler özel mülkiyete (yani kapitalizme) karşı çıkarlar, çünkü [kapitalizm] baskıcı, hiyerarşik otoritenin ve elitlerin ayrıcalığının kaynağıdır (Proudhon'un sözleriyle, "Mülkiyet ... dışlama [ing. exclusion, yoksun bırakma] hakkıyla eşitliği; ve despotizmle ise özgürlüğü ihlal eder ... (ve) hırsızlıkla tam bir özdeşliği (vardır)", What Is Property?, s. 251). Ve böylece özel mülkiyet (kapitalizm), yaşamsal araçlara sahip olmayıp onları kullananların katılımını, etkisini, denetimini zorunlu olarak dışlar.

Bu nedenle, tüm gerçek anarşistler için, mülkiyete bir otorite, aslında despotizm, kaynağı olarak karşı çıkılır. Bu konuda Proudhon'dan alıntı yapacak olursak:

"Mülk sahibi, hırsız, kahraman, egemen --bu ünvanların hepsi eşanlamlı olduğu için-- kendi iradesini yasa olarak dayatır, ve ne çelişkiden ne de denetimden muzdariptir; yani, aynı anda hem yasama hem de yürütmeymiş gibi davranır ... (ve böylece) mülkiyet despotizmi ortaya çıkarır ... Mülkiyetin özü o kadar belirgindir ki, ona inanılması için sadece ne olduğunun hatırlanması ve çevrede olup bitenleri gözlenmesi yeterlidir. Mülkiyet, kullanma ve suistimal etme hakkıdır ... eğer metalar mülkiyet ise, o zaman neden mülk sahipleri krallar, ve despotik krallar --facultes bonitaireslerine göre krallar-- olmasınlar? Ve eğer her mülk sahibi kendi mülkiyeti alanı dahilinde egemen olan bir lordsa, kendi arazisi içinde mutlak kralsa, mülk sahiplerinin hükümeti kaos ve karmaşadan başka bir şeye nasıl yol açabilir?" (Op. Cit., s. 266-7)

Diğer bir deyişle, özel mülkiyet, mülk sahibinin kendi mülkiyeti üstünde "egemen bir lord" olarak davrandığı --ve böylece onu [kendi mülkünü] kullananlar üstünde mutlak bir kral [olduğu]-- küçük bir devlettir. Tüm monarşilerde olduğu gibi, işçi onların [kapitalistlerin] mülkiyetini [kullanırken] onların emirlerine, yasalarına ve kararlarına itaat etmek zorunda olan kapitalistin kuludur [tebaasıdır]. Bu, açıktır ki, hürriyetin (ve görebileceğimiz üzere emirlere itaat etmek aşağılayıcı olduğu için şerefin) reddi demektir. Anarşi, "efendinin, egemenin olmaması" (Op. Cit., s. 264) demekken, ve kapitalizmi özünde olduğu şekliyle ücretli kölelik olarak adlandırıyorken, anarşistlerin özel mülkiyete karşı çıkmalarına şaşmamak gerekir.

Keza, kapitalizm özel mülkiyete ideolojik olarak geri alınamaz bir "hak" tanıyarak, aynı zamanda da dışsal kaynakların bölüşümünde de eşitsizliklere neden olur; ve kaynakların bölüşümündeki bu eşitsizlik mülklüler ile mülksüzlerin göreceli pazarlık konumlarında daha fazla eşitsizliğe yol açacaktır. Kapitalizmin müdafileri [özürcüleri] özel mülkiyeti meşru çıkarmak için genellikle "öz-sahiplik"in [ing. self-ownership] "evrensel bir hak" olduğunu iddia etseler de (bakınız Kısım B.4.2 - "Kapitalizm öz-sahipliğe mi dayanır?"), kapitalizmin gerçek anlamıyla evrensel öz-sahipliği aslında imkansız bir hale getirdiği aşikardır. Çünkü gerçek öz-sahiplik ilkesi, insanların, kendi [kişisel] iradelerinin aksine başka şekillerde kullanılamayacakları anlamına gelir. Ancak kapitalist sistem bu ilkenin temelini çürütmektedir, ve alaylı bir şekilde bunu yapmanın "mantıksal" temeli olarak da "öz-sahiplik" terimini kullanmaktadır. Kapitalizmde --Kısım B.4'de göreceğimiz üzere-- insanlar öyle bir duruma getirilmiştirler ki, [önlerindeki] en iyi seçenek gerçek bir öz-sahiplikle mantıksal olarak tutarlı olmayan şekillerde kullanılmalarına izin vermektir.

Bu nedenlerle, anarşistler şunları söylerken Rousseau'ya katılırlar:

"Bir toprak parçasını çitle çevirip 'Bu benimdir' demeyi ilk düşünen ve kendisine inanacak kadar saf insanları bulan ilk insan sivil toplumun gerçek kurucusudur. Küreğe mahkum edilen veya [ölüsü] hendeklere atılan; ve 'bu sahtekarı dinlemeyin; yeryüzünün meyvelerinin herkese ait olduğunu ve yerkürenin hiç kimseye ait olmadığını unutursanız, mahvolursunuz' diye arkadaşlarına bağıran kişi [dinlenmiş olsaydı], insan ırkının karşılaştığı bunca suç, savaş, cinayet, bu kadar sefalet ve dehşet engellebilirdi?" ("Eşitsizlik Üstüne Tartışma", The Social Contract and Discourses, s. 84).

Sadece liberter sosyalizm, onu güvenceye alacak koşulları meydana getirirken, [böylece] öz-sahipliği geçerli kılmaya devam edebilir. Ancak özel mülkiyetin yıkılmasıyla, herkesin yaşam araçlarına erişimi sağlanabilir; böylece de yaşamın her yönünde kendinden yönetimi genelleştirerek öz-sahipliği bir gerçeğe dönüştürülebilir.
Kapitalizmin anti-liberter yönlerini tartışmadan önce, "özel mülkiyet"i [ing. private property] "kişisel zilyetlik"ten [ing. personal possession, tasarruf, kullanma hakkına sahip olma] ayrı olarak tanımlamak; ve ilkinin neden devlet korumasını gerektirdiğini ve sömürücü olduğunu ayrıntılarıyla göstermek gerekecektir.

B.3.1 ÖZEL MÜLKİYET İLE ZİLYET ARASINDAKİ FARK NEDİR?

Anarşistler "özel mülkiyeti" (veya kısaca "mülkiyet"i), diğer [insanları] sömürmek için kullanılan belli nesne ve imtiyazların devlet tarafından korunan tekelleri olarak tanımlarlar. "Zilyetlik" ise öte yandan, diğerlerini sömürmek için kullanılmayan şeylerin sahipliğidir (örn. araba, buzdolabı, diş fırçası vb.). Yani pek çok şey nasıl kullanıldıklarına bağlı olarak mülkiyet veya zilyetlik olarak nitelendirilebilir. Örneğin, bir kimsenin içinde yaşadığı ev bir zilyetliktir, ancak başka birisine karla kiralanırsa mülkiyet haline gelir. Benzer şekilde, bir kimse eğer testereyi yaşamını sürdürdüğü [kendi işi olan] marangozlukta kullanıyorsa testere bir zilyetliktir, ancak kendi karı için, testereyi kullanmak üzere ücretle başka birisini çalıştırıyorsa bir kimse, o [testere] mülkiyettir.

Bu ayrımı yapmak başlangıçta biraz kafa karıştırıcı olsa da, [bu ayrım] kapitalist toplumun mizacını anlamak için oldukça kullanışlıdır. Kapitalistler, "mülkiyet" kelimesini --toplum üzerinde oldukça farklı etkileri olan iki farklı şey olan-- diş fırçasından ulusötesi şirketlere kadar her yerde kullanma eğilimindedirler. Bu nedenle Proudhon [şöyle yazar]:

"İlk başlarda mülkiyet kelimesi uygun [ing. proper] veya bireysel zilyetlikle aynı anlamdaydı. ... Ancak bu kullanma hakkı ... etkin ve üstün hale geldiği --yani intifa hakkına sahip olan [ing. uusufructuary, başkasına ait olan mülkiyetten (veya zilyetlikten) faydalanma/kullanma hakkı olan kimse]-- kişi, şeyleri kişisel olarak kullanma hakkını komşusunun emeğiyle kullanma hakkına dönüştürdüğü-- zaman, mülkiyetin doğası değişti ve bu düşünce karmaşık bir hale geldi." (What Is Property?, s. 395-6)
Alexander Berkman bu ayrımı şekillendirdiği üzere, anarşizm "üretim araçlarının ve bölüşümün özel sahipliliğini, ve böylece de kapitalistik işleri ortadan kaldırır. Kişisel zilyetlik yanlızca kullandığınız şeylerde var olur. Yani, saatiniz sizindir, ancak saat fabrikası halka aittir. Toprak, makinalar, ve tüm diğer kamusal hizmetler kolektif mülkiyette olacaktır; ne alınacak ne de satılacaktır. Fiili [şimdiki] kullanım tek tasarruf hakkı olacaktır --mülkiyet değil zilyetlik." (The ABC of Anarchism, s. 68) (Anarşist mülkiyet kuramı hakkında daha fazlası için P.J. Proudhon'un What Is Property'sine bakınız. William Godwin, Enquiry Concerning Political Justice'de, mülkiyet ile zilyetlik arasındaki ayrıma ilişkin aynı noktaları belirtir --ki bu [mülkiyet kuramının] anarşist düşüncedeki merkezi yerini göstermektedir). Proudhon, bir aşığı zilyetlik sahibi ve bir kocayı ise mülkiyet sahibi olarak [birbirleriyle] karşılaştırarak bu ayrımı belirgin bir biçimde göstermiştir!

Mülkiyet ve zilyetlik arasındaki fark, her birinin ortaya çıkardığı otorite ilişkilerinden görülebilir. Kapitalist bir işyeri örneğini ele alırsak, işyerinin nasıl kullanılacağına asıl işi yapanların değil, [işyeri] sahibinin karar verdiği açıktır. Bu neredeyse tamamen totaliter bir sisteme yol açar. Noam Chomsky'nin belirttiği üzere, " 'totaliter' kelimesi oldukça yerindedir. Bir işalemi şirketi kadar totaliterliğe yakın başka bir insani kurum yoktur. Demek istediğim, güç tamamen yukarıdan aşağıyadır. İçinde bir yerlerdesinizdir, yukarıdan emirleri alırsınız ve onları aşağıya iletirsiniz. Nihayetinde, bu sahipler ve yatırımcıların elindedir."

Anarşist toplumda, değinildiği üzere, fiili kullanım tek tasarruf hakkı olacaktır. Bu, işyerinin orada çalışanlar tarafından örgütleneceği ve işletileceği anlamına gelir; böylece hiyerarşi azaltılacak, toplumdaki özgürlük ve eşitlik artacaktır. Yani anarşistlerin özel mülkiyet ve kapitalizme olan karşı çıkışları, doğal olarak temel ilke ve düşüncelerinden kaynaklanır.

B.3.2 DEVLET HANGİ TÜR MÜLKİYETİ KORUR?

Kropotkin, devletin "yönetici azınlıklar lehine tekeller kurmanın bir aracı" olduğunu belirtmişti (Kropotkin's Revolutionary Pamplets, s. 286). Bu monopollerden bazıları oldukça aşikarken (örneğin tarifeler, devletçe sağlanan piyasa tekelleri ve vb. --devletin kapitalizmi geliştirmedeki roolü için Kısım F.8'e bakınız), çoğu "sahnenin gerisinde"dir ve kapitalist hakimiyetin sürmesi için aşırı güç kullanımı gerekmemesini sağlamak üzere çalışır.

Devlet, bu nedenle, işçilerin "doğal ücret"lerini, emeklerinin tüm ürününü ele geçirmemelerini sağlamak üzere çeşitli türde (Tucker'ın deyişiyle) "sınıf tekelleri" muhafaza eder. Devletin koruduğu dört ana türde mülkiyet, veya sömürücü tekel vardır:

(1) kapitalist bankacılığın temeli [olan] kredi açma ve para basma gücü;
(2) toprak ağalığının temeli [olan] toprak ve yapılar;
(3) endüstriyel kapitalizmin temeli [olan] üretken aletler ve teçhizat;
(4) telif hakkı ve patent ("entelektüel mülkiyet") ödentilerinin temeli [olan] fikir ve buluşlar.
Kapitalizm, bu mülkiyet biçimlerini dayatarak, (işçilerin özerklilerinden vazgeçme ve itaat etme sözü verdikleri, baskıcı ve sömürücü sözleşmeleri kabul etmek ya da sefalet ile yoksullukla yüz yüze kalmak arasında özgür kaldıkları [bir durumda]) ekonomideki objektif koşulların kapitalisti kayırmasını sağlar. Herhangi spesifik bir sözleşmenin imzalanmasının öncesince yapılan bu "kuvvet seranomileri" nedeniyle, kapitalistler serbest sözleşmeyle alay edip, bizim zararımıza kendilerini zenginleştirirler (bakınız Kısım B.4). Tabii ki, bu gibi "objektif" [nesnel] baskıların işçi sınıfını kontrol etmekteki güya kurnazca rolüne rağmen, işçi sınıfı direnişi kapitalistlerin --doğrudan ve dolaylı-- devletin güçlerinden asla vaz geçememesine neden olur. "Nesnel" kontrol araçları başarısız olduğunda, kapitalistler "doğal" düzeni tekrar sağlamak için daima devlet baskısına yönelirler.
Devletçe desteklenen bu tekellerin önemini göstermek için, onların etkisini kabataslak resmedeceğiz.

Devletin kimin para ödünç alıp alamayacağını denetlediği kredi tekeli, işçilerin kapitalizme karşı kendi alternatiflerini yaratma yetisini azaltır. [Devletin] krediler üzerinden yüksek miktarda faiz alması (ki bunun yegane sebebi rekabetin kısıtlanmış olmasıdır) nedeniyle, ancak az sayıdaki kişi kooperatifler veya tek-kişilik şirketler kurabilir. Ek olarak, kapitalist bankalara yüksek faizlerle borç ödemek zorunda olunması, kooperatiflerin bu amaçları yerine getirmek için sıklıkla kendi ilkelerini çiğneyerek ücretli emek istihdam etmesine neden olur (bakınız Kısım J.5.11). Bu nedenle, Bask Ülkesi'nde oldukça başarılı [olan] Mondragon kooperatiflerinin, --deneyimlerinin başarılı olmasında büyük payı olan-- kendi kredi birliğini kurmalarına şaşmamak gerek.

Ücretlerin arttırılmasının kapitalizmde önemli bir mücadele olması gibi, kredi meselesi de [önemlidir]. Proudhon ve takipçileri Halk Bankası fikrini desteklemişlerdi. Eğer işçi sınıfı giderek daha miktarda parayı eline geçirir ve kontrol ederse, kendi alternatif toplumsal düzenini kurarken kapitalist iktidarı da baltalayabilir (para en nihayetinde emek gücünü satın almanın ve böylece de emekçi üzerindeki otoritenin aracı olduğu için --ki bu artı değer üretiminde anahtardır). Proudhon, kredinin maliyetine (yani idari masraflarına) düşürülmesiyle, işçilerin gereksindikleri üretim araçlarını satın alabileceklerini umuyordu. Çoğu anarşist, işçi sınıfının krediye erişiminin artmasının ücretleri arttırmaktan daha fazla kapitalizmi yıkmayacağını öne sürse de; tüm anarşistler, daha yüksek ücret gibi daha fazla kredinin de, ve ücret mücadelesi gibi kredi mücadelesinin de, kapitalizmde işçi sınıfının gücünü geliştirmekte yararlı bir rolü olacağını kabul eder. Akla gelen belli durumlar, paranın işçiler tarafından sermayeye karşı verilen mücadeleleri finanse etmek için kullanılmasıdır (grev fonlarından, silahlardan, yeterince yüksek ücret geliri sayesinde mümkün hale gelen dönemsel olarak işten kaçınmaya [kadar çeşitli durumda]). Ucuz krediye daha fazla erişim, işçi sınıfına hürriyetlerini satma ile sefaletle yüzleşme [arasındaki seçimden] biraz daha fazlasını sunacaktır (aynen yükselen ücretler ve işsizlik yardımlarının bize daha fazla seçenek sunması gibi).

Bu yüzden, kredi tekeli, kapitalizmdeki (genellikle kapitalist şirketlerden daha üretken olan) kooperatiflerden gelen rekabeti azaltırken, aynı zamanda da --emek talebi aksi durumdakine göre daha düşük olacağı için-- tüm işçilerin ücretlerini düşmeye zorlar. Bu ise, kapitalistlerin, çalışanlardan daha yüksek bir artı değer edinmek için işten atılma korkusunu kullanmalarına, böylece kapitalist iktidarın (hem işyerinde hem de dışında) yerleşmesine ve genişlemesine (iş kurma maliyetlerini yükselterek ve böylece de birkaç şirketin hakim olduğu oligarşik piyasaların yaratılmasına) olanak verir. Ek olarak, yüksek faiz oranları, geliri üreticilerden bankalara doğrudan aktarır. Kredi ve paranın her ikisi de sınıf mücadelesinde birer silah olarak kullanmıştır. İşte bu nedenle yönetici sınıfın, paranın kapitalizmdeki doğasına (ve rolüne) ilişkin tehditler karşısında merkezileşmiş bankacılığı ve (paranın bizzat doğrudan düzenlenmesinden akışının yönetilmesine kadar [çeşitli şekillerde]) devletin harekete geçmesini talep ettiğini tekrar tekrar görüyoruz.

Böylece kredi tekeli, kendimiz için çalışma seçeneğini suni bir şekilde kısıtlayarak, patronlar için çalışmamızı garanti altına alır.

Toprak tekeli, kişisel işgale [ing. occupancy, kullanmak amacıyla ikamet etme] ve ekip-biçmeye dayanmayan toprak tapularının hükümetçe dayatılmasından ibarettir. Ek olarak, bu, terk edilmiş konutlara ve diğer mülkiyet biçimlerine yerleşmenin yasadışı olmasını da içerir. Bu, toprak sahiplerinin, --fiilen ekmedikleri toprakları-- başkalarının kullanmasına izin vermeleri karşılığında bir ödenti (arsa kirası [ing. ground rent]) edinmelerine yol açar. Bu tekel (giderek daha az insan nasıl çiftçilik yapılacağını bildiği için) modern kapitalist toplumda az önemli olsa da, kapitalizmin yaratılmasında önemli bir rol oynadı (keza bakınız Kısım F.8.3). İktisatçı William Lazonick bu süreci şöyle özetliyor:

"Tarımsal toprağın yeniden örgütlenmesi (çitleme hareketi [ing. enclosure movement, ilk olarak İngiltere'de başlayan, toplulukların ortak kullanımında olan arazilerin krallık tarafından özel şahısların mülkiyetine verilmesi hareketi]) ... kaçınılmaz bir şekilde geleneksel köylü tarımının mahfına yol açtı; ... (bu), toprakla çok zayıf bağları olan, mirasdan mahrum kalan köylülerden [oluşan] epeyce büyük bir emek gücü ortaya çıkardı. Yaşamlarını sürdürmek için köylülerin çoğu 'eviçi sanayi'ye (kendi kulübelerinde malların üretimine) yöneldi. ... Britanya Endüstriyel Devrimi'nin temellerini atan eviçi sanayinin onsekizinci yüzyıldaki genişlemesiydi. Emek tasarrufu sağlayan makinelerin ortaya çıkışı ... tekstil imalatının biçimini dönüştürdü ... ve fabrika hakim üretim yeri olarak aile evinin yerini aldı." (Business Organisation and the Myth of the Market Economy, s. 3-4)
İnsanları "kendi" mülkiyetlerinden "yasal olarak" men edebilen toprak sahibi sınıf, toprak tekelini kullanarak emeklerinden (yani hürriyet[lerinden]) başka satacak hiçbir şeyleri olmayan bir insan sınıfın ortaya çıkmasını sağladı. Toprak, ortak haklar çiğnenerek, geleneksel olarak onu kullananların elinden alındı; ve toprak sahibi tarafından kendi karı için üretim yapacak şekilde kullanıldı (daha yenilerde, benzeri bir süreç Üçüncü Dünya'da da sürmekte). Toprak sahipliği ve tarımsal ücret köleliliğinin kişisel işgalin yerini aldı, ve "Çitleme Kanunları ... tarımsal nüfusu sefalete itti ve onları toprak sahiplerinin insafına terk etti; [onları] proleterler olarak orta-sınıf imalatçıların insafına terk edilecekleri kentlere büyük sayılarda göç etmeye zorladı." (Peter Kropotkin, The Great French Revolution, s. 117)
Bu, toprak tekeliydi işbaşına geçmesiydi (keza bakınız Kısım F.8.3); ve buradan (eviçi sanayi, sanayi kapitalizmi karşısında varlığını sürdüremediği için) alet ve teçhizat tekeli ortaya çıktı. Alet ve teçhizat tekeli, --kullanması karşılığında işçinin sahibine haraç vermediği sürece-- kapitalistin sermayesine işçilerin erişimini engellemesine dayanıyordu. Sermaye, "ödentisini halihazırda tamamen almış olan stoklanmış emekten başka bir şey" değilken ve böylece "sermayenin sahibi getirisini dokunulmaksızın alma hakkına sahipken --bundan fazlası değil" (Tucker'ın sözleriyle)--, yasal ayrıcalıkları yüzünden kapitalistler onun kullanımından bir "ödenti" [ing. fee] edinme konumundadırlar. Bunun sebebi, --emekçi sınıfların hem topraktan hem de mevcut sermayeden (yaşam araçlarından) yasal olarak men edilmesiyle-- bu sınıfın üyelerinin, kapitalistlerin teçhizatlarını kullandırma karşılığı bir "ödenti" elde etmelerine olanak tanıyan ücret sözleşmelerini kabul etmekten başka şansları olmamasıdır (bakınız Kısım B.3.3).

Endüstriye yatırılan ilk sermayenin kaynağı denizaşırı [yerlerdeki] zenginliklerin yağmalanması veya feodal/derebeysel sömürü olmakla beraber, devletin mülkiyeti koruması gerçeği imalatçının emek üstünden tefecilik yapmasını güvence altına aldı. Ücretlilerden kesilen "ödenti" kısmen yeniden sermayeye yatırıldı (bu ise malların fiyatlarını düşürdü, eviçi endüstriyi çökertti). Ek olarak, yatırımlar potansiyel rakiplerin [iş] kurma maliyetlerini yükseltti; piyasalara girmenin önündeki bu "doğal" engeller [işçi] sınıfının pek az üyesinin uygun büyüklükte kooperatif işyerleri açacak gerekli fona sahip olabilmesine neden olduğu için, işçi sınıfının üretim araçlarından yoksunlaşmasını devam ettirdi. Böylece toprak tekeli kapitalizmin yaratılmasında esasken, ondan hasıl olan "alet ve teçhizat" tekeli kısa zamanda sistemin baş sebebi haline geldi.

Görünürdeki "serbest değişim" kapitalist hakimiyetin var olmasını sağlayan araçken, bu yolla tefecilik kendini devamlı kılar. Diğer bir deyişle, "geçmişteki zor girişimleri"yle birleşen güncel mülkiyetin devletçe korunması, yanlızca "savunmacı" kuvvet (yani sendikalara, grevlere, işgallere karşı mülk sahiplerinin iktidarını korumakta kullanılan şiddet) kullanımıyla toplumdaki kapitalist hakimiyetin devam etmesini sağlar. Geçmiş işçi kuşaklarından kopartılan "ödentiler", mevcut [işçilerin] "serbest rekabet" çerçevesinde yaşam araçları etrafında tekrar birleşmelerinin engellenmesini sağlar (diğer bir deyişle, aşırı faiz ödenmesi tefeciliğin devam etmesini sağlar). Söylemek gereksiz, bu kuşak tarafından üretilen artık, sermaye stoğunun arttırılmasında kullanılacak; böylece gelecek kuşakların mülksüzleştirilmesini sağlayacak ve böylece de tefecilik kendini idame ettirir bir hale gelecektir. Ve, tabii ki, devletin "mülkiyet"i işçi sınıfının "hırsızlığı"ndan koruması, mülkiyetin hırsızlık olarak kalmasını ve gerçek hırsızların yağmalarını sürdürmelerini sağlar.

"Fikir" tekellerine gelince, bu genel kamunun ve mucidin zararına kapitalist şirketlerin zenginleşmesi için kullanılmıştır. David Noble'ın belirttiği gibi, "patent sisteminin asıl odağı olan mucit, giderek şirket senedi karşılığında patentini "bırakma" eğilimindedir; ya patent haklarını endüstriyel şirketlere satar veya lisansını verir, ya da ücret için dehasını pazarlık [konusu yaparak], [patent haklarını] çalışanı olacağı şirkete tahsis eder. Ek olarak, satın alma, konsolidasyon, patent havuzları ve karşılıklı lisans anlaşmalarıyla olduğu gibi sistematik endüstriyel araştırmalar yoluyla da düzenlenen patent üretimiyle patent denetimini sağlayarak, şirketler "tekellerini tekeli" [olma özelliklerini] devamlı surette genişletirler." Bunun yanısıra, şirketler "patentleri anti-tröst yasalarını delmek için" de kullanırlar. Tüketiciler zararına tekelci karların bu toplaşması, 1900 ile 1929 arasında "çok ileri gitmiş" ve "o boyuta ulaşmıştı ki, ardından --oldukça geç ve yetersiz olsa da-- patent denetimiyle [oluşan] şirketler tekelini kısıtlamak için hukuki ve yasal yaptırımlar ortaya çıkarmıştı" (American by Design, s. 87, 84 ve 88)

Kapitalistler, "yasal" tekeller yaratarak ve bunların yarattığı aşırı karlara el koyarak, yanlızca diğerlerinin zararına kendilerini zenginleştirmekle kalmadılar, aynı zamanda piyasadaki hakimiyetlerini de güvenceye aldılar. Yasal tekeller sayesinde el konulan aşırı karların bir kısmı tekrar şirkete yatırıldı, [bu ise] potansiyel rakipler için çeşitli engeller yaratarak şirketin avantajlar edinmesini sağladı.

Dahası, yönetici sınıf --devlet aracılığıyla-- suni kıtlıklar ve tekeller yaratarak yeni özel mülkiyet biçimleri geliştirmeye çalışmaktadır (örn. radyo yayıncılığı gibi belli faaliyetlere katılmak için pahalı lisanslar getirerek). "Enformasyon Çağı"nda, --son GATT anlaşmalarında telif haklarını kuvvetlendiren mekanizmalara gösterilen ilgiden ve ABD'nin (Çin gibi) yabancı ülkelere telif haklarına karşı saygılı olmaları yönünde yaptığı baskılardan görüleceği üzere-- entelektüel mülkiyet üstünden tefecilik (kullanım ödentileri) seçkinler için giderek çok daha önemli bir gelir kaynağı haline geliyor.

Diğer bir deyişle, kapitalistler, hukukun kendi çıkarlarını --yani "mülkiyet hakları"nı-- yansıtmasını ve korumasını güvenceye alarak, "serbest piyasalar"daki rekabeti sınırlama arzusundadırlar. Bu süreç sayesinde, [kapitalistler] toplum içindeki kooperatif eğilimlerin devlet tarafından desteklenen "piyasa güçleri" tarafından ezilmesini sağlayacaklardır. Noam Chomsky'nin ifade ettiği üzere, modern kapitalizm "zenginler için devlet koruması ve devlet desteği, yoksullar için ise piyasa disiplini demektir." ("Roll Back, Part I", Z Magazine) ["Serbest piyasa"yı] gerçekten de destekleyen bir azınlık yanlızca modern kapitalizmin "kamusal destek" yönüne saldırıp, mülkiyet hakları için devlet korumasını mutlu bir şekilde desteklerken, "serbest piyasa"nın kendinden tahvilli avukatları aslıdna hiç de öyle değildirler [serbest piyasacı değildirler]. (Devlet tarafından korunan tekellere dayanan kapitalizm hakkında daha fazlası için, bakınız Benjamin Tucker, Instead of a Book by Man Too Busy to Write One).

Tüm bu tekeller, işçi sınıfından insanların zararına kapitalistleri zenginleştirmeyi (ve onların sermaye stoğunu arttırmayı), [işçi sınıfından insanların] yönetici seçkinlerin güç ve zenginliğini zayıflatma yetilerini kısıtlayamayı amaçlar. Tümü, oyuna hile karıştırarak kendimiz için çalışma (bireysel veya kolektif olarak) seçeneklerinin kısıtlanmasını, emeğimizi "serbest piyasa"da satma ve sömürülme haricinde başka hiçbir seçeneğimiz olmamasını sağlamayı amaçlar. Diğer bir deyişle, çeşitli tekeller, kapitalizme karşı alternatifler bir kenarda marjinalleştiririp ekonominin zirvelerini büyük işalemi denetiminde bırakırken, [piyasaya] girişin karşısında "doğal" engellerin (bakınız Kısım C.4) yaratılmasını garanti altına alırlar.

Bu tip mülkiyet ve otoriter toplumsal ilişkileri korumak için devlet vardır. Özel mülkiyetin devlet sahipliliğine dönüştürülmesinin (yani ulusallaştırmanın) mülkiyetin tabiatını değiştirmediğine dikkat edilmelidir; bu, yanlızca özel kapitalistleri uzaklaştırır ve onların yerine bürokratları geçirir.

B.3.3 MÜLKİYET NEDEN SÖMÜRÜCÜDÜR?

Bu soruyu cevaplamak için, üretken "alet ve teçhizat" üzerindeki tekeli ele alınız. Endüstriyel kapitalistler sınıfı tarafından elde edilen bu tekel, bu sınıfa tekelleştirilmiş alet ve teçhizatı kullanmak [isteyen] işçilerden "ödenti" alma ayrıcalığı sunar.

Bu, mülkiyetin işçi sınıfını (Proudhon'un deyişiyle) "afaroz etmesi" yüzünden olur. Devlet toprakta, işyerinde vb. mülkiyet haklarını dayatır; [böylece] sahibi başkalarının bunları kullanmasını engelleyebilir ve "mülkiyetlerini" kullanmasına izin verdiklerine kendi kurallarını dayatabilir. Böylece patronlar "size iş vermektedir: yani kendileri tarafın değil de sizin gibi başka işçiler tarafından kurulan fabrika ya da imalathanede çalışma izni. Ve bu izin yüzünden, ... onun için çalıştığınız sürece onun beslenmesine yardım edersiniz." (Alexander Berkman, What Is Communist Anarchism?, s. 11)

Bu nedenle, nüfusun büyük bir kesiminin yaşamsal araçlardan mülksüzleştirilmiş olmaları nedeniyle, kapitalistler sahip oldukları --ancak ne ürettikleri ne de kullandıkları-- sermaye için "kullanım ödentisi" kesecek ideal konumdadırlar. Fazla bir seçeneği olmayan işçiler, çalışma sırasında özerkliklerinden ve çalışmalarını ürününden vazgeçecekleri sözleşmeleri kabul ederler. Bu, kapitalistlerin ücret olarak ödenenden potansiyel olarak daha fazla bir üretebilecek bir "meta"ya (emeğe) erişimlerini sağlar. Çalışma saatleri boyunca, sahibi işin seviyesini, süresini ve yoğunluğunu (endüstrideki veya ülkedeki işsizlik seviyesi gibi nesnel koşulların yanısıra işçilerin direnci ve dayanışmasınca da saptanan belli sınırlar dahilinde), ve böylece de (üretmemiş olsa da tek başına [el koyma] hakkının olduğu) ürün miktarını dikte edebilir. Böylece sahibin, işçilere, firma için emekleriyle yarattıkları ürünlere veya hizmetlere yaptıkları katma değerden daha az bir [ücret] ödemesiyle, bir "ödenti" (veya "artı değer") yaratılmış olur. Kapitalistin karı, böylece, emek tarafından yaratılan ve [emekten] gasp edilen "artı değer" eksi firmanın genel masrafları ve hammaddelerin maliyeti olur (keza bakınız Kısım C.2, "Kar nereden kaynaklanır?").

Mülkiyet sömürücüdür, çünkü artığın sahip tarafından tekelleştirilmesini mümkün kılar. Mülkiyet işyerinde hiyerarşik ilişkiler yaratır ("alet ve teçhizat üzerindeki tekel" belki de "güç tekeli" olarak daha iyi adlandırılanbilir); ve herhangi hiyerarşik bir sistemde olduğu gibi, güce sahip olanlar çıkarlarını korumak ve diğerlerinin zararına [bu gücü] daha da geliştirmek için kullanırlar. İşyerinde işçilerin baskı ve sömürüye karşı direnişi vardır; [ve] "kapitalist işletmenin hiyerarşik ... ilişkileri, bu çatışmayı sermayenin temsilcileri lehine çözüme kavuşturmak için tasarlanmıştır" (William Lazonick, Op. Cit. s. 184)

Söylemek gereksiz ancak, mülksüzleştirilmişlerin eylemleri karşısında mülkiyet haklarını ve yönetimi korumak için devlet daima orada hazırdır. Suyu ısındığında, bunların var olmasını sağlayan [şey] devletin "iktidar tekeli"nin koruyucu varlığıdır.

Yani, kapitalistler, kendileri üretken bir iş yaparak kazandıklarından değil, sadece üretim araçlarına sahip oldukları için işçilerden artı değer elde edebilmektedirler. Tabii ki bazı kapitalistler de üretime katkıda bulunabilirler; bu durumda, kendi emekleriyle yaptıkları katma değer miktarını adalet adına firmanın ürününden almaya hak kazanırlar; ancak sahipler tipik olarak bundan çok daha fazlasını elde ederler, ve bunu devletin mülk sahipleri olarak onların bu hakkını garanti altına alması sayesinde yapabilirler (ki bu hiç de şaşırtıcı değildir, çünkü firmaların girdi ve çıktıları hakkında yegane bilgisi olanlar onlardır, ve hesap verilmeyen konumdaki her insan gibi bu iktidarı [gücü] suistimal ederler --anarşistlerin özgür sözleşmenin asli bir tamamlayıcısı olarak doğrudan demokrasiyi desteklemesinin bir nedeni de budur, çünkü iktidardaki bir kimsenin, aldığı kararlarla kendi çıkarlarını [kendisine] tabi olanların üstünde tutmayacağına güvenilemez). Ve tabii ki pek çok kapitalist işlerini yürütmeleri için yöneticiler tutar, böylece de sahip olmaları dışında hiçbir şey yapmadan gelir kazanırlar.

Kapitalistlerin karları bu nedenle devlet destekli bir sömürü biçimidir. Bu, bankerlerin topladığı faizler ve toprak sahiplerinin edindikleri kiralar için de aynı şekilde doğrudur. Bir biçimde devlet olmazsa, bu sömürü biçimleri imkansız olurdu, çünkü bunların dayandığı tekeller korunamazdı. Örneğin, devletin askeri kuvvetlerinin ve polislerin yokluğunda, işçiler gidip fabrikaları ele geçirerek onları kendileri adına işletir, ve böylece de kapitalistlerin kendi yarattıkları artıktan adaletsiz bir pay edinmelerini engelleyebilirlerdi.

B.3.4 ÖZEL MÜLKİYET MEŞRULAŞTIRILABİLİR Mİ?

Hayır. Kapitalizmin destekçilerinden az bir kısmı özel mülkiyetin (özellikle toprak üstündeki) kuvvet kullanımıyla yaratıldığını kabul etse de, çoğu özel mülkiyetin adil olduğunu savunur. Özel mülkiyetin genel bir savunusu ("serbest piyasa" kapitalizminin destekçisi olan) Robert Nozick'in çalışmasında bulunur. Nozick'e göre, kuvvet kullanımı kazanımı gayri meşru kılar ve bu nedenle mülkiyetle ilgili mevcut herhangi bir hak gayrimeşrudur (diğer bir deyişle, çalma ve çalıntı mallarla ticaret yapmak bu mallar üstündeki sahipliği meşru kılmaz). Bu nedenle, toprağın başlangıçta ele geçirilmesi gayrimeşruysa eğer, o takdirde tüm mevcut haklar da gayrimeşru olacaktır. Ve toprak üstündeki özel mülkiyet kapitalizmin temeli olduğu için, kapitalizmin kendisini gayrimeşru kılacaktır.

Bu meseleyi halletmek için, Nozick aşağıdaki şekilde özetlenebilecek olan Locke'ın çalışmasından ("Lockeci Şart") faydalanır:

1. İnsanlar kendilerinden sorumludur.
2. Dünya başlangıçta ortaklaşa sahiplenilmişti (veya Nozick'in deyişiyle sahipsizdi).
3. Eğer diğerlerinin koşullarını kötüleştirmiyorsanız, dünya üstünde ortalama paydan daha büyük bir [pay] üstünde mutlak haklar edinebilirsiniz.
4. İnsanlar bir kez özel mülkiyeti ele geçirdiği zaman, sermaye ve emek için serbest piyasalar [oluşması] ahlaki olarak gereklidir.
Toprağı paylaşan iki birey örneğini ele alalım. Nozick, "artık şeyleri kullanma hürriyetleri olmayanların konumları, bundan dolayı kötüleşmediği müddetçe, sürecin --daha önce sahipsiz olan bir şey üstünde-- normal olarak kalıcı miras bırakılabilecek bir mülkiyet hakkına yol açması nedeniyle" (Anarchy, State and Utopia, s. 178), bir bireyin [ortaklaşa kullandıkları] toprak üstünde hak iddia etmesine izin verir.
Ancak, eğer bir kişi toprağı ele geçirirse, diğeri kalan toprakla hayatını idame ettiremez. Ancak, yeni toprak sahibi topraklarını işlemesi için diğerine bir ücret teklif ederse ve bu [ücret] yeni ücretli kölenin ilk başta ürettiğini aşarsa, bu "Lockeci Şartı" yerine getirir. Tabii ki, yeni ücretli kölenin başkası için çalışmaktan başka bir seçeneği yoktur, ancak bu Lockeci Şart açısından konu dışı bir şeydir.

İlginçtir ki, kendisini "liberter" olarak adlandıran bir ideoloji, Nozick'in kuramı "kötü olma"yı [ing. worse off] --ortak kullanıma dayanan bir toplumda var olan koşullara nispetle-- tamamen maddi zenginlik anlamında tanımlamaktadır. Diğer bir deyişle, hürriyet anlamında (örn. öz-sahiplik veya kendinden-hükümet gibi) "kötü olma" Nozick için konu dışıdır --oldukça anlamlı bir konumlanma.

Nozick ideolojisinde öz-sahipliğe önem verdiği iddiasındadır, çünkü artık her birimiz kendi yaşantısını yönlendirmesi gereken ayrı bireylerizdir. Bu nedenle, Nozick'in kendine mal etme açıklamasında, insanların kendi anlayışları doğrultusunda hareket etme yetilerine vurgu yapmaması gariptir. Aslında, bir kimseyi başkalarının iradesine tabi ve boyun eğen bir konuma, gereksiz ve istenmeyen [bir konuma] indiren bir mal etmeye hiçbir itiraz yoktur.

El koymanın adaletliliğini değerlendirirken, bireylerin diğer bireylerin kararlarına tabi olmasının Nozick tarafından dikkate alınmadığı olgusuna dikkat edin. Özel mülkiyetin yaratılması olgusu, ücretli köleler için bazı önemli özgürlüklerin reddedilmesiyle sonuçlanır (adıyla, ücretli kölenin kullandığı toprağın statüsü hakkında bir şey deme [hakkı] yoktur ve emeklerinin nasıl kullanıldığı hakkında söz söyleme [hakkı] yoktur). Özel mülkiyetin yaratılmasından önce, herkes kendi işini idare ediyordu, yaşamlarının tüm yönlerinde kendinden-yönetme [özerklik] vardı. El koymanın ardından, yeni ücretli kölenin böylesi bir özgürlüğü yoktur; ve gerçekte, zamanlarının çoğunu nasıl harcayacakları üstündeki denetimlerinden vazgeçtikleri çalışma koşullarını kabul etmek zorundadırlar.

Nozick'in öz-sahiplik taraftarı olan ve bunun neden önemli olduğu [konusundaki] birçok iddiasını ele alın; yeni mülksüzleştirilen ücretli kölenin özerkliğinin onun için önemli olduğunu düşünürsünüz. Ancak, bu yönde hiçbir kaygı yoktur --ücretli kölenin özerkliği tamamen konu dışıymışçasına ele alınır. Nozick, insanların kendi yaşamlarını sürdürme özgürlüğüne olan ilginin, sınırsız mülkiyet hakları kuramının temelini oluşturduğunu iddia eder, ancak açıktır ki bu ücretli köleliğe uygulanmamaktadır. Özel mülkiyetin yaratılmasını meşrulaştırması yanlızca toprak sahibinin özerkliğini [konuyla] ilgili görür. Ancak, Proudhon'un doğru bir şekilde belirttiği gibi:

"Eğer insanın hürriyeti kutsalsa, bu bütün bireyler için eş derecede kutsaldır; eğer [bireyin] nesnel eylemi, yani yaşaması için mülkiyete ihtiyacı varsa, maddelerin ele geçirilmesi tüm herkes için eş derecede gereklidir ... Eğer bir birey, bir diğerini kendisininkine eşit madde miktarına el koymaktan alıkoyamazsa; ... bu, bireylerin gelmesini artık engellemeyeceği anlamına gelmez mi?" (What Is Property?, s. 84-84)
Kapitalizmde insanların kendilerini [kontrol ettikleri] öne sürülür, ancak insanların çoğu kaynaklara bağımsız erişime sahip değilken bu tamamen biçimseldir. Ve başka insanların kaynaklarını kullanmak zorunda kaldıkça da, giderek kaynaklara sahip olanların denetimi altına girerler. Diğer bir deyişle, özel mülkiyet nüfusun çoğunluğunun özerkliğini azaltır, ve kölelikle pek çok benzerliği olan bir otorite rejimi yaratır. John Stuart Mill'in ifade ettiği gibi:
"Artık yasanın gücüyle köleleştirilmeyen veya bağımlı kılınmayan büyük çoğunluk, [bu sefer] mülkiyetin gücüyle [köleleştirilir veya bağımlı kılınır]. [H]ala bir yere, bir işe ve işverenin arzusuna zincirlidir; ve hem diğerlerinin hiçbir çaba göstermeden ve hak etmeden miras edindikleri zihinsel ve ahlaki avantajlardan, hem de zevlerden doğuştan mahrum edilir. Bunun, insanlığın bugüne kadar mücadele etmiş olduğu şeytanlara denk bir şey olduğuna inanmakta yoksullar hatalı değiller." (Principles of Political Economy, s. 377-8)
Kapitalizm, resmi öz-sahiplik iddiasında olsa bile, aslında işçi sınıfından insanların özbelirlenim hakkını sınırlamakla kalmaz, aynı zamanda onları başkaları için bir kaynak yapar. Diğerlerinin mevcut mülkiyeti ele geçirmesinden sonra piyasaya girenler, ya hayır işlerine [muhtaç] kalırlar veya diğerleri için çalışırlar. Bu sonraki, Kısım C'de tartışacağımız üzere, diğerlerinin zenginleştirmek için işçinin emeğinin sömürülmesine yol açar. Emekçi insanlar mevcut mülkiyet tasarımıyla işbirliği yapmak zorundadırlar ve diğerlerine faydasına [buna] zorlanırlar. Bu, öz-belirlenimin kaynaklar kadar bir kimsenin fiziki ve zihinsel mevcudiyeti üzerinde de hakları olması gerektirdiği anlamına gelir. Öz-belirlenim (yani anlamlı bir öz-sahiplik) için kaygı, bizi ortak mülkiyet artı işçilerin üretimi kontrolü, ve böylece bir tür liberter sosyalizme götürür --özel mülkiyet ve kapitalizme değil.
Ve, tabii ki, toprağa el konulması, devletin mülksüzleştirilmişlere karşı bunu savunmasını ve devamlı olarak insanların yaşamlarına müdehale etmesini gerektirir. İnsanlar, kendi hallerine bırakılırlarsa, başkaları tarafından adaletsizce ele geçirildiğini düşündükleri etraflarındaki kaynakları serbestçe kullanacaklardır, ve yanlızca devamlı devlet müdehalesi onların Nozick'in adalet ilkesini ihlal etmelerini engeller (Nozick'in kendi terminolojisini kullanırsak, "Lockeci Şart" [modellenmiş] bir kuramdır, aksi takdirde [Nozick'in] iddiaları ayakta kalamaz).

Ek olarak, bir kişinin özel mülkiyetinin diğerlerinin sahip olmamasını gerektirdiğine ("bizler proleterya sınıfına aitiz, mülkiyet bizi afaroz eder" (Proudhon, Op. Cit. s. 105); ve böylece herhangi ekonomik bir sistem gibi, "serbest piyasa"nın da özgürlüğü yarattığı kadar onu sınırladığına dikkat etmeliyiz. Bu nedenle, kapitalizmin "ekonomik hürriyet" oluşturduğu iddiası açıktır ki yanlıştır. Aslında, büyük çoğunluğun iş saatleri sırasında hürriyetlerinin reddedilmesine dayanmaktadır (toplumda zenginliğin yoğunlaşması nedeniyle aynı zamanda iş dışındaki hürriyete de önemli etkileri vardır).

Belki Nozick, özel mülkiyetin artan maddi faydalarının ele geçirmeyi meşrulaştırdığını öne sürebilir. Ancak, "hürriyet"i destekleyen bir kuramın iyi hallice köleleri, yoksul erkek ve kadınlardan daha iyi durumda görmesi garip gözüküyor. Nozick'in ücretli kölelerin rızasının başlangıçtaki ele geçirme için gerekli olmadığını iddia etmesi gibi; belki de maddi zenginlikteki kazançların özerklik kaybını telafi edecebileceğini öne sürebilir, ve böylece bu ilk eyleme ataerkilliğin [ing. paternalism] bir eylem olarak izin verebilir. Ancak Nozick, özel mülkiyet haklarını kısıtladığı zaman ataerkilliğe karşı çıktığı için, bu hakları yaratmak için gerektiğinde ona güçlükle başvurabilir. Ve eğer ataerkilliği dışlar ve özerkliği vurgularsak (Nozick'in kuramında sıkça yaptığını iddia ettiği üzere), o halde özel mülkiyetin başlangıçtaki gelişimini meşrulaştırmak, imkansız değilse bile oldukça zorlaşır.

Ve eğer her bir sahibin mülkiyetleri üstündeki hakkı, el koyma hakkındaki Lockeci Şartı içerirse, o zaman bu haklar geçersizdir. Eşitsiz kaynaklar üstünde insanların sahip olduğu herhangi bir hak, "mülkiyet hırsızlıktır" ve "mülkiyet despotluktur" gerçekleriyle nitelendirilecektir. Özel mülkiyetin "güç haktır" haricinde başka bir şeyle meşrulaştırılabileceği iddiası gibi, özel mülkiyetin ekonomik hürriyet olduğu da açıkça yalandır.

Özel mülkiyet ve bunun (işgal etme, emek, doğal kaynaklar veya başka bir şey olsun) neden meşrulaştırılamayacağı hakkında daha fazla anarşist inceleme için, Proudhon'un klasik What Is Property? çalışmasına bakınız.

Çeviri: Anarşist Bakış

link;

 
Son düzenleme:

wallpaper

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
İngilizce kaynak geçersiz yani sayfa açılmıyor, kimin görüşü bu bilmeden nasıl yorum yapacağız?
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
İngilizce kaynak geçersiz yani sayfa açılmıyor, kimin görüşü bu bilmeden nasıl yorum yapacağız?




kimin görüşü?
???

-------

genelde anonim bir türkü dinlerken biz kimin türküsü diye merak ederiz ve şöyle deriz.. kimin türküsü nasıl dinleyeceğim
olmadı ama şöyle deriz o zaman.. türkü hakkında nasıl yorum yapacağım;
buyrun benden/bizden farzedin ve nasıl istiyorsanız öyle yorum yapın..buyrun. hoşgeldiniz!

--

hocam siz yapmadan ben bi yorum sonra üstüne isterseniz devam edelim ve sizin yorumunuza katalım

Ben felsefe tarihi, düşünce tarihi, pek bilmem öyle okuyup araştırmadım. Sonra yaşantımda oluşan çarpıklıklar üzerine, kendi yaşantım ve bireysel sorunlarım, edimlerim, bireysel mülkiyete ve kamusal mülkiyete (ve kamu haksahipliğine) dayanınca ve bu işinden içinden çıkılmaz bi hal alıp boğucu bir özgürlüksüzlüğe dönüşünce benim için, bu gibi kavramları geçmişte irdelemiş ve mülkiyetsiz-lik kavramını sunmuş ya da savunmuş arkadaşlara internette bi gözgezdireyim dedim ve bu satırları hızlıca bulup getirdim paylaştım çünkü dikkat çekme ,itki, fikir farkındalık ve sorugulama için ;

Sonra okudum ki, yukarının temel dayanaklarında biri olan Proudhon adında bir arkadaş.... o da bir çoban bu arada kimmiş demiştiniz... "mülkiyet hırsızılıktır" diyen arkadaş Proudhon arkadaş ve bi çobanın görüşleri yani bu doyasıya eleştirin

Her neyse bu arkadaş Marks'la sonradan tanışık olmuş ve ilgili cümlesinin geçtiği kitabını Marks'a yolluyor ve sert bi eleştiri istiyor. Marks'ın yazdığı mektubu okudum dün ve hayli ilginçti. felsefe depresyonu... ama orayı kısa kesip şunu söyleyeyim.

Marks özetle demiş ki; Proudhon "Mülkiyet hırsızlıktır "derken daha mülkiyetin varlığını ortaya koyuyor ve mülkiyeti kabul edip olguluyor.. oysa mülkiyet hiç tir ve ya da yoktur... zaten yoktur.. mülkiyet hırsızlıktır demek bile abesle iştigal; mülkiyetin varlığı değil yokluğu olgu ve yani mülkiyet olgusuzluğunu mülkiyet olmayanı baştan hiçlemek yoklamak/yoksamak ve tanımamak ...iyi bir yol-felsefe...

Bu tanrının olmaması gibi bi şey bu mülkiyet. aslı hiç yok yani...
Olmayan tanrı var mıdır? diye tartışılır mı? olmayan mülkiyet hırsızlık olsun demekte

Marks burda haklı ama tabi ama mülkiyetin olmayacağını, olmadığını ve çarpıklığını sonradan yarı farketmiş Proudhon sanırım onu anlıyorum şimdi..,

her neyse siz buyrun... yazan/derleyen kim bilmiyorum ne farkeder ama .Anarşizmin fikir kondüktörlerinden biri sayılan çoban arkadaş-Proudhon'a söyleyin isterseniz
ama Marks bunu yapmış zaten-tarihte yapmış.

"Mülkiyet sahte Tanrıların sonuncusudur. -proudhon"

olmayan mülkiyetin hırsızlığı
mülkiyet dolaylı bi toplumsal gasp ve doğasal istismar ve diğerlerinden alıkoyma ...bu anlamda diğerlerinden belki de hırsızlık -bilmem... öyle de yorumlanabilir ki zaten belli dir ki o lafı Proudhon etki ve tepki için üretmiş sanırım...

Mülkiyet, özgürlüğe (vurulan bir damga ve özgürlüğe damga vurma) ve özgür istence karşı bir savaş ve gasp ..ama toplumsal bir yasaysa mülkiyet tartışılabilir...
ben bu yasayı artık tanımadığımı söylersem ?

yine de mülkiyetin (-tüm ortak uyulan-- ve kabul gören tam geçerli barışçıl bir yasa değilse-) diğerlerinin haklarına karşı gasp/saygısızlık içerip içermediği tartışılabilir? ancak bize göre mülkiyet özünde olmayacaktır ve -sözde- yasayla -ve kabulle- koyulmuş tanınmış bir iradedir ya da güç despotizmi.. bu da tartışılabilir-bu kisinden biri

--
Bedrettin varidatta diyor ki; yarin yanağından gayrı herşeyde ortak hep beraber...

-
özünde mülkiyet kavramı biraz irdelenmelidir. gerçeğin çakıl taşlarından biri...
sahip olma sahiplik ve aitlik, aidiyet içerir... her türlü sahip olma ve ait olma istenci özgürlük karşıtı bir sınırlamadır da özünde...
-
mülkiyet kavramı ya da hak sahipliği ve edinme kavramı ki geçici eğreti bağ ama yine de doğaya çözümlenerek, doğaya indirgenerek ve doğal gözlem ile çözümlenebilir
kuşların anavatanı örn. bölünemez bir özgür gökyüzü ve belki ama konduğu konacağı dallardır

insan topluluklarının bir dairenin üzerine çizilen çizgilerle bura buranın içindekilerindir demesi hoş bir alaydır-gerçeklé!

---------- Mesajlar Birleştirildi at 19:25 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 18:29 ----------

Köylerde hala tel ve kazık/sınır kavgaları olur. Yaşlı amcalar gazuğu (kazık) bi garış (bir karış) öte çektin beri çektin diye jandarmalık-adliyelik polislik ya da mezarlık olur.. Yola iki ağaç kesip beş metre yer vermezler iki ağaçları gider diye.. patron denen amcaları da gördük biz...
kıtlık ekonomisi oysa kıtlık yoktur her neyse çözümlenecek
büyümekle ilgili-öğrenmekle bakmakla -zaman işi...

bunun geniş ölçeği gerçekteki olan ve
İnsan denilen büyümemiş çocuk ya da varlık gerçeği;
 
Son düzenleme:

wallpaper

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Kaynak sordum çünkü anarşistlerin hepsi mülkiyete karşı değildir madem Proudhon üzerinden genel yorum yapacağız şu şekilde açıklamakta fayda var; Bireysel anarşistler bireysel mülkiyeti, sosyalist anarşistler ise bireysel mülkiyete karşı toplumsal mülkiyeti savunurlar. Proudhon ise mülkiyete karşıdır ve toplumsal eşitliği bozduğunu savunur. Mülkiyet bazılarına anadan babadan miras kaldığı gibi bir çoğu da bu kazanımı çalışmadan elde eder. Türkiye'de çok sayıda plaj,koy var fakat tüm bu doğal güzellikler tüm toplumun malı iken bazılarının tek elinde tutulmaktadır böylece de herkes eşit şekilde faydalanamamaktadır.
Kolektif mülkiyet ile bireysel mülkiyet dengelenmedikçe hem özgürlükler kısıtlanır hem de adalet sağlanamaz.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Kaynak sordum çünkü anarşistlerin hepsi mülkiyete karşı değildir madem Proudhon üzerinden genel yorum yapacağız şu şekilde açıklamakta fayda var; Bireysel anarşistler bireysel mülkiyeti, sosyalist anarşistler ise bireysel mülkiyete karşı toplumsal mülkiyeti savunurlar. Proudhon ise mülkiyete karşıdır ve toplumsal eşitliği bozduğunu savunur. Mülkiyet bazılarına anadan babadan miras kaldığı gibi bir çoğu da bu kazanımı çalışmadan elde eder. Türkiye'de çok sayıda plaj,koy var fakat tüm bu doğal güzellikler tüm toplumun malı iken bazılarının tek elinde tutulmaktadır böylece de herkes eşit şekilde faydalanamamaktadır.
Kolektif mülkiyet ile bireysel mülkiyet dengelenmedikçe hem özgürlükler kısıtlanır hem de adalet sağlanamaz.

özünde mülkiyet diye bi şey yoktur... mülkiyet bi geçici bir kavrama ya da geçici bir konum, konumlamadır ve aslı itibariyle batıl o halde yok sayılan mülkiyet nedir? sayısal sözedişsel bir kurumdur.. insan kurması ve çatması dermesi bir yalan ve özünde saf-sahte ve boş bir kurumsal -boş binadır

yine de mülkiyetin (-tüm ortak uyulan-- ve kabul gören tam geçerli barışçıl bir yasa değilse-) diğerlerinin haklarına karşı gasp/saygısızlık içerip içermediği tartışılabilir mi? tartışılmaz mı?

ancak bize göre mülkiyet özünde olmayacaktır ve -sözde- yasayla -ve isimsiz bir kabulle- koyulmuş tanınmış bir irade ve binadır. ya da güç despotizmi.. bu da tartışılabilir-bu ikisinden biri

--
Mülkiyet anlamı özgürlüğe vurulan bir damga ve baltadır

istence karşı bir kör savaş ve güç, gasp ve alıkoyma diretmesidir ..o halde savaştır!

insan topluluklarının -ya da birilerimizin çıkıpta - bir dairenin üzerine çizilen çizgilerle bura buranın içindekilerindir demesi hoş bir yalandır/alaydır-gerçeklé!

mülkiyete karşı olmakta bu anlamda marks proudhon mektuplaşması gibi yorumalanabilir-çürük ifadedir!
-

çünkü anarşistlerin hepsi mülkiyete karşı değildir
Kolektif mülkiyet ile bireysel mülkiyet dengelenmedikçe

eğer yukardaki ifadeleri söyler ve sözedersek olayın felsefeyle ilgili bir boyutunu ya da boyutsal özünü ıskalamış oluşumuzu bize felsefe geri sözedebilirdi

hayır örneğin devletin varolduğunu olacağını yadsımıyoruz ancak devlet özünde insan kurması dermesi çatması şimdilik bir bina değil midir?

bir kabile, devleti olmayan antidevletli kamusal topumda ?
ormanın malı olmayan ağaçlar

brezilya yağmur ormanlarında yaşayan ve helikopterlere ok fırlatan insanlar da var? anlıyor musunuz?
hepsi toplumsal gerçekliğe ilişkin paradigmalar ya da söylemler bunu kastediyoruz
özünde mülkiyet kuramının dayanağı toplumsal gerçeklikten öteye gidemez...

----
brezilya o insanlara sahip mi? brezilya vatandaşılar mı?
-
peki size bize göre o insanlar brezilya vatandaşılar mı ve mülkiyet kuramlarını tanımlar mısınız?
-

şimdi ben yukardaki sözlerimi brezliyadaki vatandaşlar ya da arkadaşlar için yineliyorum
bir çelişme var mı? geçerli mi?
şimdi bu durumda?

Kolektif mülkiyet ile bireysel mülkiyet dengelenmedikçe
kolektif mülkiyet kolektif mülkiyettir-olgu mülkiyetsizliktir; tüm varoluş mülktür -bölünemez;

---------- Mesajlar Birleştirildi at 20:13 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 20:01 ----------

Marks'ın adını/sanını duymuştuk ama Proudhon'la dün tanıştık o yüzden kimin nelere karşı olacağı değilde felsefe diyoruz...

---------- Mesajlar Birleştirildi at 20:25 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 20:13 ----------

hayır özünde sahip olma gerçeği ve tırnak içindeki mülkiyet hakkı, eğer insanın sahip olma istencine ve iradesine (istemine) bağlamlanmazsa, toplusmal yasalara indirgenebilir ve çözümelenebilir

ki eğer sanırım onu toplumsa yasalara indirgeyebilseydik arkasında güçler ya da tiranlar bulurduk -güç dağıtan objeler
devlet eliyle ve kamu otoritesi eliyle dağılan sözde toprak parçaları ya da güç tiranları ve baronları ya da erk egemenler

doğada sahiplik yok yeme var-
hiç bir hayvan hiç bir hayvanı kontrolüne almıyor-beslemiyor ve gıdasını -özgürce yiyor tüketiyor avlanıyor ve yiyor
konakladığı/barındığı yer gecelik -günlük aylık yıllık değişken
ama ölüm ve geçicilik var
insanın toplum olarak çattığı bina ya da bugünkü düzenin yansıttıkları sadece bunlar -olgu değil-
olgu kökü değil ve kökensel bi inceleme değil-
doğasal gerçek bi inceleme ve olgulama değil bu anlamda

Kolektif mülkiyet ile bireysel mülkiyet dengelenmedikçe .
bireysel mülkiyetin dengesi?
eğer bir çölü paylaşıyor olsaydık herkese eşit ve aynı kum verilebilirdi?
bu denge midir?

ya da sırayla kulanım hakkı?

---------- Mesajlar Birleştirildi at 20:41 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 20:25 ----------

ben karadenizliyim ve şunu söyleyebilirim-biliyorum
burada herkesin öyle ya da böyle az-çok benzer arazisi var diyelim
genellikle kimse kimsenin arazisini kıskanmaz ve kendi yerini ocağını benimser -ileri ve öte benimser hatta... başkasının yerini versen bile sahiplenemez ya da yarı sahiplenir ve oturamaz,benimseyemez ve konaklayamazdı -onu mülk görürdü ancak düşük mülk ve gelir getiren öge mülk

ama baba yeri evi ya da doğulan ve üstünde büyünen çocukluk tşaınan ilk ocak denilen olgunun benimsenmesi ve aitlenmesi sahiplenmesi tanınmışlığı uyulmuşluğu o çok ötedir o kolay kolay kırılamaz sökülemez

ben dahil burda mülksüzlük yazarken (felsefe bi yana o bi yana) dünyanın tüm geri kalanına 3-5 dönüm yerimi ve orayı mülk olarak değişmem... bu noktalı bir ifade ..satmam savmam aç açık kalsam yine de

ha paylaşıma açar mıyım o başka? öyle bir bilinçte, günde tabi

bunun dışında komşunun arazisi belki kıskanılmaz ama kardeş kardeşe paylaşamaz
bu da bi gerçek

---
ama şunu düşündüm arabın çölü var ,çölbistanı var; ve gözü üstümüzde sahte cenneti ya da gerçek cenneti burası ve dünya vatandaşı o sonuçta -bu dünya
ve arabı benim toprak kültürümle gelsin yerimi bağışlarım yarım yarım ölçekler pay ederim varsa bende
ya da ben burda haksızım ve ya da yarınlar ona o kültürü de belki doğuracaktır...orda bir kaç yaşamda bilmem
yani o toprakta yaşayacağı gelecek belki onu özgür açık kılacak-bilmem ve
yani bir arap olarak bile toprağıma gelse belki üç nesil sonra bilmiyoruz

çölbistan kötü bir yer onu biliyoruz

ve insan çöl toprağında yaşatılan
var....ve yağmur ormanları boş aslında ve kabileler felan yaşıyor orda:::

insanın toprak kuramını anlamıyorum-ülke kuramını da ,
çölbistan da insan yaşamaz-yaşatılmaz

---------- Mesajlar Birleştirildi at 20:58 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 20:41 ----------

Şimdi burda mülkiyet yazan ve yazacak arkdaşların çoğu yukardaki anlamda mülkiyeti bilmiyorum biliyor mu?
-esinçli gür baba toprağı ve ata toprağı,çocukluk örgüsü ile tüm zaman ile bileşmiş huzur yeri öbeği ve sakin sade yaşam anlamı -diğer dünya yok kopuk resmen
dünyadan başka bi yere gitmek gibi gidilen yer şimdi
eğer tüm dünya mülkiyeti öyle olacaksa bunu bugün hemen yapalım
eğer tüm insanlar böyle -yakın- hissedecekse on dakka durmayalım ben koşa koşa herşeye varım öyle sözedeyim
eğer bir kolektif mülkiyet böylesine bir izlenim uyaracaksa insanlıkta onu hemen yapalım
bi tür kolektif insanlık
ben insanları izliyorum yerken içerken, hülasalar yaşamıyorlar farkında değiller ve yoklar. yoklar sözünün altını çiziyorum abi yoklar gerçekten yoklar.beden gezdiren a-robotlar felan onlar...
çalışırken hele...atla eşşek görüyorum ben insan değil yani. buna yalan diyen.,insan yüzünde eşşek görmeye başladım ben

ben köyüm diye gittiğim yerde (tanıklık olarak) resmen başka bir evrene/boyuta ,yere ve yer örgüye ziyarete ve feraha gidiyorum taşınıyorum arkadaşım
gittiğim yer ;kelimeler öyle anlatmaz; kaçışımı gidişimi orda oluşumu şimdi....
zaman sakin ve rahat ;
benim ordaki rahatımı huzurumu -nothings gonna change my world olayı -hiç bi şey bozamaz
ha bunu insanlığa veririm-bunu insanlıktan da savunurun ikisi bi arada; takas örgü,
rahatımı alan kültürümü de alsın taşısın eğer taşıyacaksa gelsin yağmayla alsın canımı da alsın götürsün.... üç nesil sonra biliyorsam ben doğacak ordan,, alsın canım malım alsın yağma olsun -hür olsun/doğsun! yeter ki!

nothings gonna change my world....
 
Son düzenleme:

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
özünde mülkiyet diye bi şey yoktur... mülkiyet bi geçici bir kavrama ya da geçici bir konum, konumlamadır ve aslı itibariyle batıl o halde yok sayılan mülkiyet nedir? sayısal sözedişsel bir kurumdur.. insan kurması ve çatması dermesi bir yalan ve özünde saf-sahte ve boş bir kurumsal -boş binadır

brezilya yağmur ormanlarında yaşayan ve helikopterlere ok fırlatan insanlar da var? anlıyor musunuz?
hepsi toplumsal gerçekliğe ilişkin paradigmalar ya da söylemler bunu kastediyoruz
özünde mülkiyet kuramının dayanağı toplumsal gerçeklikten öteye gidemez...
----
brezilya o insanlara sahip mi? brezilya vatandaşılar mı?
-
peki size bize göre o insanlar brezilya vatandaşılar mı ve mülkiyet kuramlarını tanımlar mısınız?
Marks'ın adını/sanını duymuştuk ama Proudhon'la dün tanıştık o yüzden kimin nelere karşı olacağı değilde felsefe diyoruz...

Proudhon'u ben de pek bilmem fakat internette biraz araştırınca "mülkiyet kesinlikle olanaksızdır."sonucuna varmış ve "mülk sahiplerinin kendi mülklerinden kendi iradeleri ile vazgeçmelerini" önermiş. İyi hoş da var mı bu dünyada böyle bir insan? Kim elindeki mülkü devreder?

Sanalmanik sen de "özünde mülkiyet diye birşey yok" demişsin, üstüne tapulu olan ne varsa başkasına devredebilecek misin?

Aslında olması gereken budur yani çok mal sahibi olmadan gönülden paylaşabilmek fakat şu çağda hayalden öte gitmez.

İnsanlar çalıştıkları şirketin malı gibi işveren tarafından bile kullanılıyorken bu tip sorunlara cidden bir çözüm var mı yoksa birileri sadece hayal mi kuruyor?
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Şu gerçeği iyi biliyoruz: toprak insana değil, insan toprağa aittir! Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine bağlayan kan gibi, ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır!.. Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş. Yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş! İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı başlamış olacak..."

Şef Seattle
“...sahip olma isteği onlarda bir hastalık olmuş. Bu insanlar, zenginlerin bozabileceği ama fakirlerin bozamayacağı birçok kural koymuşlar. Yönetici olan zenginleri güçlendirmek için fakirlerle güçsüzlerden vergiler alıyorlar. Bizim annemizin, toprağın, kendilerinin olduğunu söylüyor, komşularını çitler yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar; toprağı binalarıyla ve diğer süprüntüleriyle çirkinleştiryorlar. Bu ulus, baharda yatağından taşarak, yoluna çıkan her şeyi yok eden bir ırmağa benziyor...”

Tatanka İyotake

"Bir Kızılderiliyim ve anlamıyorum...

Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilirsiniz ya da satarsınız? Bunu anlamak bizler için çok güç! Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormanlardaki ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız! Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp yıldızlar alemine göç ettiği zaman, doğduğu topraklarını unutur. Bizim ölülerimiz ise bu toprakları unutmaz çünkü kızılderili gerçek anasının toprak olduğuna inanır.

Şef Seattle

buyrun digital; burdan devam edelim;

-----

70 milyon bizon/buffalo (500 ile 1500 kg lık) ve yine yetmiş milyon yerli insan (60 ile 80 kg lık) öldürmüş bir medeni (karmaşım) kabilenin kurduğu bir dünya ülke ve yine onun medeniyetinin ve kültürün başaktör olduğu medeni dünya ve onun ve ticari ve diğer sanrısal güçle güç oratağı ve denetçisi ya da fonlayıcısı ....

çözüm? yiyin için keyifinize bakın.. bunları siz düşünmeyin....
ya da
çözüm bir soruna ya da problematiğe ilişkin sevgili digital bana sorunu gösterin
ya da nerde bir sorun gördüğünüzü iletin ve birlikte çözümleyelim.. ve bu durumda -ben/biz- bir çözüm önerisi sunayım o halde...

---

burda 100 milyon öküz diyor.

Derisi için öldürülen 100 milyon Buffolo’nun
--
bazı yerde 50 milyon...

---

100 milyon ton eti-doğasal kütleyi ve kassal canlıyı/canlılığı-doğal canlılığı, itlaf eden
siyah insan beyaz insan gibi garip kavramları olan, ki aynı dönemde Avrupa da sınırlı da olsa felsefe varken, avrupadan taşmış taşınmış bu yağmacı grup ve halk ve insan kimdir?
bugünkü kimdir? bir farkı var mıdır? olacak mıdır?
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Sanırım bir kaç yüzyıl önce Amerika'ya gitsem ya da Amerika'yı bulsam şöyle derdim. Burda ne çok Bizon var (Öküz var. her yer öküz dolu..Amerikan öküzü...) . Sanırım bunla tüm dünyayı besleyebilirdik ve bi kaç yüzyıl aç kalmayacağız...
Ben ve neslim nesiller boyu

Avrupada ki kardeşlerimize haber verelim ve bayram yapsınlar. ve gelmek isteyenler gelsin yerleşsin ve kentleşsin çünkü doğa sınırsız ve çok besin kaynağı
burada çok az yerli var ve tüm Avrupa nüfusunu doyuracak kadar toprak ve besin var
-bence tüm dünyayı besleyecek kadar
ve bu topraklar sanırım hepimize yetebilir.. barış içinde yerlilerle kaynaşabilir ve uyuşabiliriz.

Burası dünya insanın aradığı ikinci cennet olabilir. Dünyanın açlık ve kıtlık çeken bölgelerinden insanlar taşıyabiliriz...

(bir milyardan az insan var o zaman dünyada ... ve öldürülen yerli sayısını oranlayın lütfen bilmiyoruz ve dünyanın yüzde onu ve canlı dünya mirasının da besinsel doğasal katledişinde ölçüsünü -ölçütünü bilmiyoruz.. sanırım...)

---

gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz ?
ya da satabilirsiniz ?
ya toprakların sıcaklığını?

havanın taze kokusuna; suyun pırıltısına sahip olmayan biri onu nasıl satabilir ?

insan hayat dokusunun içindeki bir liftir sadece...
beyaz adam neyi satın almak istiyor ?
gökyüzü ve toprakların sıcaklığını mı ?
koşan antilopların çabukluğunu mu ?
biz size bunları nasıl satabiliriz ?
ve siz nasıl satın alabilirsiniz ?

bir kağıt parçasını imzaladığımız ve beyaz adama verdiğimiz için her şeyi yapabileceğini mi zanneder beyaz adam ? havanın tazeliğine ve suyun pırıltısına sahip değilsek, bunu nasıl satabiliriz size ?
son buffalo da öldüğünde onları tekrar nasıl satın alabilirsiniz ? beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendini her şey zannetmektedir . bir insan annesine sahip olabilir mi ?

babalarının mezarını geride bırakır beyaz adam. toprağı çocuklarından çalar.
açlığın dünyayı saracak beyaz adam ve ardında koskoca bir çöl bırakacaksın.
sabahın sisi dağların karnından doğan güneşi görür ve kaçar.
demir at (lokomotif), öldürüp çürümeye bıraktığınız binlerce buffalodan nasıl kıymetli olabilir ?
nasıl ? anlamıyorum.
hayvanlar insanları bıraksa , insanlar ruhlarının yalnızlığından ölmez mi ?
hayvanların başına gelen, insanın da başına gelecektir.
toprağın başına gelen , oğullarının da başına gelecek ...
çocuklarınıza bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretin.
toprak bizim anamızdır.
toprak insana değil , insan toprağa aittir.
--
her neyse/ sunduğum kavramın/anlayışın çarpıtılmamasını (başka yöne çekilmemesini) rica edeceğiz...

---

Söyledigim seyin carpıtılmaması ve birey soyumunun bırakılarak biraz objekvite giyinilmesi
Niye birey uzerine birey sorgulayan sorgu yaziliyor ama ?
Gecelim peki
Buyrun

Insan türü demisti -bazı/kimi- arkadaslar ve biz insan türü olarak genelleneniz ...ve bu genellemeye ilginçtir ki Amerikan yerlileri de dahildi...
Orda fiziksel/zihinsel olarak insan türü olan ve insan türü olarak bulunan iki ayrı grup, iki ayrı insan gurubu karşılaştı.

Kendinizi bir tarafın tarafı değil de, üçüncü bir bağımsız taraf ve gözlemci olarak düşünmeyi deneyin lütfen ve söyleyeceklerimizi yeniden değerlendirin...
Eger beyaz adama taraf olmazsanız ve vah şu Kızıl adam demezseniz
Bunlar (beyaz olanlar) sizin (adamlarınız) yerlileriniz/benzerleriniz/tanıdıklarınız olmazsa ve burdan gidenler örn. belki anlaşabileceğiz..
.objektivite öneriyoruz-denemek;;

Orda bizler şimdi insan olmayan bir baska tür olarak bulunabilseydik ve doğa gözlemci olarak bir belgesel izliyor ya da cekiyor olsaydik ?
Tıpkı Afrika maymunları ve Kuzey Amerika maymunları gibi iki grubun karşılaşmasını izliyor olacaktık örn...
iki etnik-yöresel insan grubu.. tam olarak iki farklı insan grubu

Ben (mülkiyet üzerine de) baska (bir perspektiften) bi sey anlatmaya cabaliyorum
konunun bana bölünmemesini yönelmemesini yeniden rica edeceğim ve hatırlatacağım

mülkiyeti benim üzerime genellemeniz getirmeniz ve mülikiyet olgusunu ben ya da kendi-niz üzerine kurup düşünmenizde ve soru sorgunuzu benim üzerime (ya da kendi üzerine) yöneltmeniz de gereksiz ve anlamsız ve konunun özünü böler/ıskalar... bence...

------

"mülk sahiplerinin kendi mülklerinden kendi iradeleri ile vazgeçmelerini" önermiş. İyi hoş da var mı bu dünyada böyle bir insan? Kim elindeki mülkü devreder?

mülk sahibi diye bi olguyu olgulmadığımızı (baştan) görmüyorsunuz... bunun bozuk bir paradigma oluşunu ve kökenlenişini size sunuşumuzu

mülklerin devredilmesi gibi bir sorun beklenti ve öneri yok. olgu bu değil. bağımsız çözüm ve bağımsız felsefe tartışırken;
olguyu bölün ve bağımsız düşünün doğayı... ne dediğimi anlayacaksınız ..
aslında sizinle, bugünle ve dünyayla ve mülk sahibiyle çatışmadığımı, bunu yadırmadığımı, bir yıkım, devrim, el koyma ve kaostan sözetmediğimi -bilinç ile bilgi bilim ilgisi ile bunları sözediyor oluşumu belirleyebilirsiniz...

üstüne tapulu olan ne varsa başkasına devredebilecek misin?

bu sorunun getirilmesi, önerilmesi bakın beni burda yoruyor ve çatıştırıyor...
üzerime tapu yok-ta konu da bu değil;

Aslında olması gereken budur yani çok mal sahibi olmadan gönülden paylaşabilmek fakat şu çağda hayalden öte gitmez.
sizin olmayanı paylaşamazsınız;
sahip olan -sahip olmuş/olunmuş bir paylaşmanın ne tadı var ne anlamı.. onun anlamı baştan bozuktur..
paylaşma fiilin kendisi bu anlamda bozuk bir yapı...

mülkiyet kavramı için daha gerileri düşünmeyi ,bakmayı önermiştik..

İnsanlar çalıştıkları şirketin malı gibi işveren tarafından bile kullanılıyorken bu tip sorunlara cidden bir çözüm var mı yoksa birileri sadece hayal mi kuruyor?
felsefe böyle ilgilenmiyor işte... burda asıl dinamiği kaçırıyorsunuz siz;
felsefe bağımsız düşünür
olguları bağımsız gözetler ve konumlar
siz kişisel gerçeği ve kişisel şimdiyi, tümel bir gerçekmiş gibi tüm evren yüzeyine ve bilgiye yayıyor/genelliyor ve uyarlıyorsunuz şimdilik

-----

mülk dediğimiz şey, doğalda -özelde ve genelde; doğanın ta kendisi ve doğada mal meta madde alan olarak sayılabilen görülebilen ve üretim ile de üretilbilen her şey olmakla birlikte, bunun yanında doğanın barındırdığı ve doğa üzerinde yetişen ve olan her şey de aynı zamanda (mülk) çünkü fiziksel olarak varolan, sayılabilen sınıflanabilen şeyler;
ve biz hayvanlara da sahip olduğumuzdan sözediyoruz ve ikili ilişkilerde birbirimize sahip olduğumuzdan ve aile özelinde çocuklara ve ailenin kendine sahip olduğumuzdan ve devlet özelinde kamuya ve halka vatandaşlığa ve vatana sahip olduğumuzdan benzerlerinden sözediyoruz

Bu durumda, buradaki sahip olma/mülklenme ve yüklenim kavramlarının tümünün tümünü ele alarak ve bunu genelleyerek tüm buna mülkiyet dedik ve burdan yola çıkarak kavramın (durumun ve olgunun) kendinin (nasılsal olarak) değerlendirilmesi önermesini sunduk..

mülkiyet bir alıkoyma ve sahip olma-dır derken ya da mülksüzleşme derken her türlü bağımdan yola çıkarak sözediyoruz bundan
ve mülkiyet derken genel olarak; sahip olma istencinin bir sınırlanma (ve aynı zamanda da sınırlarının ne) olup olmayacağı ve hak sahipliği kavramının da sınırları ve sanrıları oluşunun ve kendi içinde tutarsızlığının ve sınırlı oluşunun ve özel kullanma hakkı, özel edinim hakkı kavramlarının genel yapısının düşünülmesi ve genişletilmesi anlamlanmasını öneriyor ve vurguluyoruz-

görüleceği üzere başka yerlere uzayan (ya da uzatılan-uzatılacak-çekilecek olan) sakızlardan biri de bu...

---------- Mesajlar Birleştirildi at 09:49 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 08:01 ----------

üstüne tapulu olan ne varsa başkasına devredebilecek misin?

devretmenin hiç olmadığı olmayacağı ya da özünde mülkiyetsizliğin olgu olduğu ve devrenden devredecek ilişkisinin bile bulunmadağı /tanınmadığı ve bulunmayacağı yer için çelişkili söylem, kavrama ve açıklama
 
Son düzenleme:
L

lamei

Ziyaretçi
Emma Goldman baktım geçen mevsim.
Bakunin ise seneye kaldı.

Ara verdim okumalarıma.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Anarsizm denilen sey sanirim mulkiyet ve mulkiyetsizlikten önce her turden birlesme. örgütlenme faaliyetiyle işbiliği yapmalı ve birlikte sendikalasma ve sendikalastirmaa kooperatiflesme vakifsal faaliyetler ve her turden birlesme birlestirme sivil guc ve otoritelesme faaliyetiyle ugrasmalidir

Sendikalasma faaliyeti diger tum bilinclerin onunde onceliktir

Sendikalar bagimsiz kazanimlarin yolunu acacaktir...
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
sendikalaşma sendikalaşma ve yeniden sendikalaşma
eğer bu ülkede umut/ümit istiyorsak ya da genç yaşlı bir gelişim yol ve siyasi yordam/bilinç-olgu arıyorsak
herkesin koşması gereken birincil olgulardan biri...

ya da koşacak bir yol, hizmet, yaşama amacı istenci
/bilinç-bilinçli çaba ve boşa geçmeyecek zaman emek ve yapma istenci gibi yapmasız yaşam istekleri ve karmaşalar varsa daha iyi bir yol bilmiyorum şimdilik

düşünüyoruz ve sendika bilinci bile; bir işçi bilinci ve birleşme bilinci doğurmayacaktır belki ancak bir güç öbeği ve anlam yoğuracaktır. ve oluşturacağı karşı güç ve anlam sonra bilinçlenmeyi umarım taşır..
sonra bunun getireceği kazanım ve rahat ve sınıf atlama ve çocuklarını daha eğitimli yetiştirebilme gibi olgu gerçeğini kazandıracaktır geri
daha az ezilme ve daha çok benzeme yakınlaşma;

bu ülke ya da insan grubuna daha fazla bilinç (sonuç) sağlayacak bir olgu olduğunu düşünmüyorum..

özellikle sağ /sağcı ve muhafazakar hatta dini kimlikli görülen yapıların kendi içinde başlatması ve sağlaması daha iyi ve yerinde olurdu... ve çarpıtılmadan ve anlamı değiştirilerek , siyasi zorlanmış anlamlardan sıyrılarak vakıflaşmaya kadar dini anlam ve ufku verilerek gerekirse bir sendikalaşma bilinci sağlanmalı..

yaşam amacı ve ülküsü olarak benimsenebilecek güçlü yol

sendika sözcüğü kirletimesine karşı türkçe olgu ve isim ya da anlamının temizlenmesi
işçi örgütlenmesini temize ve feraha çıkarılması gerekiyor.. bu ülkenin kurtuluşu bu olguda yatıyor-- o kanaatteyim...

bu ülkede ışık için bir sendikalaşma hareketi ateşlenmeli
ve bu siyasi olgulardan biraz daha uzak işçilerin yaşam haklarına ve her türden siyasal algılı işçi grubunu birleştiren çeken ve toplayan bileyen bir yapı söylev olmalı...

--
şaka bi yana da algı gerçek berbat durumda...
bence gerek yok. yağmalayacaklar birbirlerini mallarını ve refahlarını hiç gerek yok başlarına çökecekte

--------

arkadaşım bugün cumartesi 20 mayıs ve dün 19 mayıs olmasıyla birlikte 3 gün ard arda evinde yatan da gezende tozan da var ve o gezip dururken ona yemek servisleyende ..
zaman denilen ve az bulunan olgu var ve
e dışarsı bir felaket siz ne görüyorsunuz bilmiyorum;

---

"Arkadaşım dışarda gerçeğin ihtiyacı olan olay, olgu ve çözümleme/fikir/(aydiya) sendikalaşmadır. Genç çocuk yaşlı kadınlar yollarda..ben görüyorum.. Büyük istenç var..

Arkadaşım dışarda gerçeğin ihtiyacı olan olay olgu ve çözümleme/fikir/(aydiya) sendiklaşmadır.
Gercek sendikalasmadir ve başlarsa tutacaktır. Sanılanın aksine siyasi bilinc ve siyasi körlük eskimistir ve isci zor durumdadir ve kendi goruyor ve ediminin almazlığı ve tutulmuşluğunu, kımıldayamadığını... her turden ateslenmeyi bekliyor..
Ve bu maya çalınırsa ve siyasi kırgınlıklar olmaksızın çalınırsa tutabilecek bir mayadır..

-----

"Arkadaşım sendikalaşmanın tam zamanı, yeri iklimi ve mevsimidir ve eğer sendikalaşma ateşi bu ülkede yanarsa/yayılırsa durmayacağını -sönmeyeceğini- göreceksiniz...
Büyük umut ve isyan -ateşi- olacaktır...

-
siyasal iktidarlar köhne -siyasal yapılar ve organizasyonlar ve üretim şeklide halk dinamiği de;

umut bekleyen -ışık - büyük bir kalabalık var (umarım kendi ateşini yakacaktır) gidenlerin arkasından yürüyecek..
sağı solu göreceksniz dahası bu yola çıkanlar sağ ve sol bulamadıklarını/bulamaycaklarını ve nelr olacağını artık görecekler ...halktaki isyanı ve kabarıklığı sezecekler
-neler olacağını...

-
aşağısı vızıldayan bir arı kovanı gibi......
--

sendikalarda her şeyde olduğu gibi dallara, budaklara ve siyasi kollara bölünmüş durumda ama kök birleştirmesi ve kök birliği sezilirse ve kök olgu birliği/duruşu-birleşmesi bu anlamda yapılanır, sağlanır nitelenirse ve öyle konumlanırsa olgu bu anlamda kazanır/kazandırır
ve
her türden dağılma ve ayrılma-ayrışma ve ikicilik /çokculuk

güçlü -1- sendika
;partisi ve yönü yok; işçi kaderi ile ilgilenen ve siyasi bilinci ve olgunlaşmayı bekleyebilen -erteleyebilen -birleşen ve birleştiren- söylem

siyasi hamlıkları gözardı edebilen bilinç kazanır!
siyasi hamlıkları ve pişmemişliği gözardı edebilen (ve bununla çatışmayacak-verici) bilinç kazanır! yol alır!
karşıt görmeyi son verin diyoruz- bu çok kolay; karşıt olarak görülmedğinde karşıt olmazlar;
-

Merak etmeyin kişi kendi tarafindakini olgulamayı kesin olarak bilir-sezer
Karşı tarafa gücü yoktur ya da korunacağına ve kendi gücüne inancı..
Eger dogru dogum ve sancı olgu ateslenirse ve fitillenirse saracak olan olgu
Eger kisi çıkarlarına/birey çıkarlarına hizmet etmiyorsa, ortak bir çıkarın gürlemesindeki sağdınç orda esiyorsa yolcular birlesmenin bir yolunu arardi...

---------- Mesajlar Birleştirildi at 10:28 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 10:00 ----------

doğru olgu fitili, bakarsın bir sabahtır-bir yerden yanar ve yürür
3.sayfa haberlerinin salınımını düşünün...
kesin olarak dalma batma rüzgarları ve esen fırtına ve yer değiştiren kaos var
hava kaoslu ve buhranlı esiyor ve esiyor olacak-esmeye başlayacak....
-

yer tutmuş, rahat tutmuş konfor tutmuş herkes savunuyor;
onu bırakın da, seçkin azınlıktan tutun da hatta kütle yönetenler ve para sahiplerine kadar kimde rahat var huzur var ve mutluluk ? bir kör dövüşü bu;
ellerindenki hayatları tutuyorlar ve olguyu bırakmıyorlar bu daha fazla basınç-olgu yer değiştirmesi -
dengeler?
 
Son düzenleme:

wallpaper

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Marx'ın bir sözü vardır. -Komünistlerin teorisi tek bir cümlede toplanabilir: Özel mülkiyetin lağvedilmesi.-

/Özel mülkiyet sahipleri bu haklarından nasıl ve ne sebeple vazgeçerler?/Ortada bir -hak- var ,bu görmezden gelinemez. Üzerinde düşünülmesi gerekenler ise bu haklara nasıl sahip olduklardır.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
O arkadaslar mulkiyetin lağvı derken her turlu tutsakligin lağvi kullugun lağvi ve insanin insana koleliginin ve sinirlamalarin lağvedilmesinden sozediyor siz bunun farkinda misiniz?

Ozel mulkiyetin ya da herhangi toplumsal sahip olmanin sinirlamlarini deneyimlememis sizler ve bu arkadaslar bizi anlamiyorsunuz
ve diger toplumsal sinirlamalarin ve aslinda toplumsuzlugun zorunu ve acisini cekmemis arkadaslar bunlari anlayamayacak oyle saniyorum..
Ozel mulkiyete bir mudahaleye gerek yok. Boyle giderseniz Hic bi sey sahibi olmadiginizi goreceksiniz ve gormekle kalmayip hatta bi seye sahip degilde sahip olundugunuzu ve kendinizi devrettiginizi de goreceksiniz...

Yukarda getirdiginiz sozlerden anlasiliyor ki su anda bu konuda konularda hicbir ilgi bilgi ve bilinciniz ya da fikriniz yok maalesef..

Konunun anlami gordugunuz olcutte degil

Daha acik konusalim o halde .sizler sahip olmus degil sahip olunmussunuz ve her turlu toplumsal angajman kural ve her turlu yanlis anlayis ve sinirlilik tarafindan ele gecirilmissiniz

Dusunme bakma ve gorme anlayislariniz. Benzer sinirlamarla dolu. kafeslerde yasiyor ve siz herhangi hak sahipligini devretmekten sizediyorsunzu bu ilginc
Ben ozgurlesmeden sozediyordum ki siz ozgurlesmeye karsi sahte bir feragati ve tutsakligi hak feragati olarak yorumluyacak ve tutsakligi savunacak kadar bu konulardan ve anlamlardan uzaktasiniz

Tutsakligi yada tutsakliktan ozgurlesmeye goturecek eylemi hak devri olarak yorumlayacak kadar curuk irade ve bakissizlik caginda herhangi anlayisi ya da degisimi ummak sanirim bizlerin yanilgisi

---

Sizler nasil bir hayatta buyutuldunuz ve hic bir toplumsal sosyal gozleminiz anlayisiniz yok ve bilginiz yok mudur? Ve neyi yasayacaksiniz ve yasatiliyorsunuz..
Ve buna nesil farki mi demek gerekiyor...

---------- Mesajlar Birleştirildi at 09:58 ---------- ilk Atılan Mesaj Zamani at 09:46 ----------

Arkadasim net olarak soyluyorum ki sizin kafesinizden ve turlu kafeslerinizden ve sinirlanmalrinizdan baska ne devredecek ne de lagvedilecek bi seyiniz olamaz
Ve tarihsel baglamdaki gibi zincirlerinizden baska kaybedebilecek bi seyiniz yok ilginc gormuyorsunuz kesin olarak emin oldum ki
Kafeslenmissiniz
 
Son düzenleme:

wallpaper

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Marx'ın mülkiyet tanımı ikiye ayırabiliriz hatta Marx'dan hariç üçüncü bir mülkiyet tanımı daha vardır; özel mülkiyet, ortak mülkiyet, -melez mülkiyet-. Mülkiyet şekilleri, üretim biçimini esas alarak şekillenir. Sen mülkiyet yoktur, parçalanamaz derken ne demeye çalıştığını örneklendir ki anlayayım.
 
Son düzenleme:

Kara Kalem

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
1 Haz 2011
Mesajlar
90
Tepkime puanı
17
Puanları
8
Melez mülkiyet nedir ? Marx hangi yapıtında melez mülkiyetten bahsetmiştir? Marx'ın melez mülkiyet ile ilgili pasajını paylaşırsan sevinirim.
 

wallpaper

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Nis 2017
Mesajlar
13
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Melez mülkiyet nedir ? Marx hangi yapıtında melez mülkiyetten bahsetmiştir? Marx'ın melez mülkiyet ile ilgili pasajını paylaşırsan sevinirim.

Marx'ın öyle bir tanımlaması yok, yazarken cümleyi hatalı kurmuşum. Melez mülkiyet - hızlı geçişkenli mülkiyet - için kullanılır. Ortak ve özel mülkiyet arasındaki yer ve biçim değiştirmeler melez mülkiyet olarak tanımlanır.
 

Kara Kalem

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
1 Haz 2011
Mesajlar
90
Tepkime puanı
17
Puanları
8
Öncelikle şunu belirtmek gerekir,anarşizm bağrında farklı görüşleri barındırsa da; özellikle örgütlenme, devrim sonrası devlet sorunu, mülkiyet kavramı üzerinden markizmden ayrışır.

Marx; mülk kavramı ve ilişkilerinin, sınıflar mücadelesi bağlamında irdeler. Özel mülkiyet tarihin temel dinamiği, devindirici gücü değil, üretici güçlerin belirli bir gelişiminden; kafa-kol emeği, işbölümü gibi olgulardan daha sonra tarihselliğini kazanmıştır. Roussea’nun birinin toprağı çitin etrafını çevirmesi, ya da robinsonun cumali yi köleleştirmesi, ya da sınıf ilişkilerinden muaf örnek verilebilecek herhangi bir tarihsel an sömürünün tarihsel nedenini açıklamaya çalışmak Marksist bakıştan uzaklaştırır.Tarih sınıflar mücadelesidir, mülkiyet ilişkileride buna tabidir.

Marx’ta özel mülkiyetten toplumsal-ortak mülkiyete geçilebilmesi; evrensel çapta işçi sınıfının, emekçi halkların iktidarı alabilmesi ve devrimlerin ertesinden komünist topluma (sınıfların, devletlerin, sömürünün.. olmadığı ) geçecek uzun bir süreci kapsamasıyla mümkündür. Hızlı geçişli, melez mülkiyet ya da ortak ve özel mülkiyet geçişini evrensel bağlamından, iktidarın hangi sınıfta olduğundan bağımsız yorumlayanlar için mümkün olabilir.
 

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Yeni düşüncelere açığız
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst