Anadolu'nun Mitolojik Kadin Savascilari

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Mythos kategorisinde phi tarafından oluşturulan Anadolu'nun Mitolojik Kadin Savascilari başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 4,040 kez görüntülenmiş, 1 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Mythos
Konu Başlığı Anadolu'nun Mitolojik Kadin Savascilari
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan glsezinrs

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
At üstündeki hünerleri
Aralarına asla erkek almayan Amazonlar'ın efsanesi, Anadolu'nun en önemli söylenceleri arasında yer alıyor. Tarihin babası sayılan Bodrumlu Herodotos'tan, destanları ile ünlü İzmirli ozan Homeros'a kadar birçok kaynakta adı geçen bu savaşçı kadınların at binmedeki yetenekleri ise dillere destan...

Amazonlarla ile ilgili bilgilerin çoğu, bu savaşçı kadınların Anadolu'nun kuzeyinde; Ordu yakınlarındaki Terme «ayı civarında, Themiskyra adlı kentte yaşadıkları yönünde toplanıyor. Yüzyıllardır merak konusu olan Amazonlar oldukça ilginç bir topluluk. En önemli özellikleri en az erkekler kadar hatta efsanelere göre erkeklerden çok daha iyi savaşmaları olmuş. Bu yiğit kadınların, güzelliklerinin yanı sıra; çevik, hızlı ve disiplinli olmaları da onları diğer kavimlerden ayıran özellikler arasında sayılmış. Özellikle at binme konusundaki yetenekleri ve at üstünde kazandıkları savaşların ünü, çok kısa zamanda tüm Anadolu'ya hatta komşu ülkelere yayılmış. Babaları savaş tanrısı Ares'ten aldıkları iyi savaşma özelliğinin yanı sıra; anneleri, uyumu ve barışı simgeleyen Harmonia'dan aldıkları barışı sağlama ve koruma bilinçleri ile kendilerine haklı bir ün yapmışlar.Söylenceye göre Amazon kadınları yaşamın her alanına hakim olduğu bir toplumdu. Aralarına erkek almaz, sadece soylarını devam ettirmek için komşu kavimlerle görüşürler ve sonra kendi topraklarına çekilirlermiş. Doğan kız çocuklarını en iyi şekilde eğitirler, onlara at binmeyi, ok atmayı ve yay kullanmayı öğretirlermiş. Erkek çocukları ise, ya bebekken babalarının yanına yollarlar ya da kendilerine ayak bağı olmayacak işlerde kullanırlarmış. Amazonlar, ok atmadaki üstünlüklerinin yanı sıra, "Labris" denilen çift tarafı da keskin olan bir baltayı da çok iyi kullanırlarmış. Savaşlarda, kendilerini savunmak için kullandıkları, yarım ay şeklindeki kalkanları ise pek çok heykele konu oldu.

Tek göğüslerini kesen Amazonlar
Dilbilimcilerin "Amazon" sözcüğü üzerine yaptığı araştırmaların sonuçlarına göre; Anadolu'nun Karadeniz Bölgesi'nde yaşamış olan bu savaşçı topluluğun adının anlamının, "Göğüssüz" olduğu ortaya çıkıyor. Söylencelere göre, bu savaşçı kadınlar ok atarken rahatsız olmamak ve yayı daha fazla gerebilmek için tek göğüslerini küçükken keserlermiş. Böylece yayı, zahmetsizce gerebilir ve oku daha da uzağa atabilirlermiş. Bu özellikleri ise savaşlarda onlara ezici üstünlük sağladığından geleneklerini çok uzun yıllar boyunca hiç değiştirmemişler.

Estetik ve dinamizmin simgesi


Birçok mitolojik hikayeye konu olan Amazonlar, estetik ve dinamizmin bir simgesi olarak özellikle yaptıkları savaşları gösteren kabartmalarla, ünlü tapınak ve mezar anıtları süslemişler. Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri olan Bodrum'daki Kral Mausolos'un mezar anıtını (Mozele) süsleyen Amazon Savaşı kabartmaları, göz alıcı bir ustalık ve hayranlık verici bir incelikle mermerde hayat bulmuş asırlar önce...


Anadoluyu savunan kadınlar

Anadolu'ya yapılan en önemli saldırılardan biri olan Truva Savaşı sırasında Amazonlar da savaşmışlar, hatta; erkeklerin arasında, omuz omuza Anadolu'yu savunmuşlar. O kadar ustaca savaşıyorlarmış ki, kimse o parlak zırhlarının, başlıklarının içinde bir kadının olabileceğini düşünemiyormuş. Truva Savaşı sırasında orduyu cesaretlendiren Amazon kraliçesi Penthesileia'nın efsanesi ise oldukça trajiktir. Truva'ya saldırılar başlayınca Amazonlar'ın cesaretini örnek alan diğer Anadolulu ordular da savaşmaya başlamışlar. Karşı tarafın en ünlü kahramanı olan Akhilleus ile Amazon Kraliçesi Penthesileia'nın, savaş alanındaki mücadelesi gerçekten çok zorlu olmuş. Hem Akhilleus, hem de Penthesileia parlak zırhları ve gösterişli başlıkları ile tozlu savaş alanının ortasında birbirlerine doğru yaklaşmaya başlamışlar. Kraliçe keskin baltası ile Akhilleus ise mızrağı ile savaşıyormuş. Kraliçe kusursuz bir şekilde kullanıyormuş baltasını. Hareketleri atik ve hızlıymış.
Göğüs göğüse uzun süren bu dövüş sırasında Akhilleus, düşmanının bir kadın olduğunu aklından bile geçirmemiş. Uzun mücadele sırasında; Akhilleus'un yenileceğini düşünen bir arkadaşı, ikilinin arasına girerek kraliçenin dikkatini dağıtmış. İşte ne olduysa bundan sonra olmuş ve Akhilleus'un fırlattığı mızrağı fark edemeyen Penthesileia, göğsüne saplanan mızrak ile yere yığılmış...


Mızrağın yaraladığı Amazon


Akhilleus, düşmanını yendiği için rahat bir nefes almış ama yine de; içinde bu çok iyi dövüşen düşmana karşı bir saygı, bir hayranlık uyanmış. Toz toprak içinde yatan bedene doğru yaklaşmış ve kendisini bu kadar uğraştıran kişinin yüzünü görmek için, yaralının başını kucağına almış. Bu narin beden karşısında biraz şaşırmışsa da asıl şaşkınlığı başlığı çıkartınca yaşamış. Karşısında bir kadın varmış. Hem de çok güzel bir kadın. Kendi mızrağı ile yaraladığı bu güzel kadın, az önceki zorlu mücadelede kendisini zorlayan askermiş. İnanamamış gözlerine Akhilleus. Öyle ki; ölmek üzere olan kraliçenin güzelliği ve cesareti karşısında, çok etkilenmiş ve aşık oluvermiş bu güzel kadına. Ama olan olmuş ve kraliçe aldığı ölümcül yara nedeniyle son nefesini vermiş Akhilleus'un kollarında. Akhilleus ve Penthesileia'nın bu mücadelesi zamanla o devrin sanatçıları ve ozanları arasında çok sevilmiş ve çeşitli sanat eserlerine konu edilmiş. Eski ve acıklı bir aşktan geri kalanlarla beraber...
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Amazonların yaşadıkları yer olan Kuzey anadoluda Ordu iline bağlı Akkuş ilçesi sınırları içinde kalan bir bölge var.Oldukça yüksek rakımlı ve muhteşem bir doğaya gizlenmiş.Orada çok eski kalıntılar mevcut.Yerel halk, burasını kırk kızlar mezarlığı olarak adlandırmış.Rivayete göre sadece kızlardan müteşekkil savaşçı bir kabile burada yaşamış.Girdikleri bir savaşta kaybedeceklerini anlayınca teslim olmamak için toplu intiharı seçmişler-veya birbirlerini öldürmüşler, son savaşçı intihar etmiş-Halk, bu rivayetin kuşaktan kuşağa aktarıldığını söylüyor.Hatta anadolu kültürüne eklemlenmiş buraya gelip dilekte bulunan ve dua eden insanlar da var.İşin en acı yanı define avcıları kalıntıların çevresini köstebek yuvasına çevirmiş.Yolunuz düşerse görmeden geçmeyin diye paylaşmak istedim.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst