Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde burakender tarafından oluşturulan Akıp Giden Nehirde Boğulmak... başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,412 kez görüntülenmiş, 11 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Akıp Giden Nehirde Boğulmak...
Konbuyu başlatan burakender
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan "ictenlik"

burakender

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
3 Ağu 2009
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Arkadaşlar biraz uzun bir yazı yazdım kusura bakmayın. İçimdekileri yazıya dökmek istedim. Yazının son bölümlerinde hayata karşı sitemimi açıkca belli ettim sanırım. Yorumlarınızı bekliyorum. Yazımda hatalar olabilir, kelime hataları olabilir şimdiden maruz görün çünkü bu yazıyı içimden geldiği gibi bir anda yazdım ve böyle bir şey çıktı. Hemen sizlerle paylaşmak istedim.

Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Dünyaya nasıl geldiğimizi bilmiyoruz. Dünyadan nasıl göç edeceğimizi de... Ama bir boşluk içinde doğuyoruz. Dünyadaki her canlıdan daha korumasız, daha saf ve bilgisiz... Bizi hayata hazırlıyacak iç güdülerden yoksun ve bağımlı doğuyoruz. Ama hiçbir canlıda bu denli bulunmayan, derin sırlarla dolu, mucizevi bir akılla dünyaya geliyoruz. Bu akıl boş bir hazine sandığı gibi dolmak için can atıyor. Doğuyor,büyüyor ve öğreniyoruz. Bu yıllarda bir çok tecrübe yaşıyoruz. Bazen sorduğumuz sorularla insanların canını sıkıyoruz. Merak ediyoruz. Hayatta her zaman bir planımız oluyor, tecrübe ediniyoruz. Yaşanacak bir şeyler, çözülecek sırlar kalmadığında da bir karanlık kaplıyor içimizi. Tüm duygulardan arınıyor ve ölümümüzü bekliyoruz. Aslında bizi bekleyen, çözülecek sırlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Ama bu çözülecek sırların kaldığına dair umudumuzu yitiriyoruz. İnsanlar neden sırların kalmadığını düşünüyor bunu Yahya Kemal Beyatlı'nın düşünce adlı şiirinden bir bölümle açıklamak istiyorum :


İnsanlar anlaştı. Cihanın da sırrı yok,
Kalsaydı terkeşimde bugün tek bir altın ok

En tatlı bir hayal için atmazdım ufkuma.
Dalsın yakında gözlerim artık son uykuma !



İnsan öğrenerek gelişen, tekamül eden, olgunlaşan yani zaman içerisinde insan-ı kamil olan bir varlıktır. Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde merak eder ve ince bir dikkatle sorgularız. Varlıkları, insanları, dünyayı, doğayı anlamaya ve öğrenmeye çalışırız. Bu dönemlerde hayatı hep bir keşif yolculuğunda gibi yaşarız. Ama bu dönemde kendi istediklerimizi değil çevremizin bize öğrettiklerini kabul ederiz. İnsanlar tarafından kabul görmüş düşünceleri, açıklamaları öğreniriz. İnsanlara birşeyler vermek istediğimizde de dışlanırız. F.Nietzsche'nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt” eserini okuyanlar bu yaptığım alıntıyı hatırlayacaklardır :



Zerdüşt dedi ki : Ne diye sevgiden bahsediyorum ? Ben insanlara bir armağan götürüyorum.

İhtiyar : Onlara bir şey verme. Onlardan al, daha iyi. Bu onların hoşuna gider; yeter ki senin hoşuna gitsin. Eğer ki onlara bir şey vermek istersen sadakadan başka bir şey verme. Ve bunun için de onları dilendir.

Zerdüşt : Hayır, dedi. Ben sadaka vermem. Sadaka verecek kadar fakir değilim.


İskele Yayınları
Sayfa : 10​



Üzerimizde bir çevre faktörü var ve bunu aşamıyoruz. Çünkü insansosyal bir varlık ve korkuyor. Bu yüzden de gelişemiyor. Gerçek erdem düzeyine ulaşamıyor. İçinde olan hayvani şehvet duygusundan kurtulamıyor. Saygıyı öğrenemiyor. İhtiyarın dediği, günümüzde insanların yaptıklarını çok güzel bir biçimde özetliyor. Onlara bir şey vermiyoruz, onlardan alıyoruz. Dışlanmaktan korkuyoruz. Düzeni değiştirmek yerine düzene ayak uyduruyoruz. Akıp giden nehirde boğulduğumuzun farkına varamıyoruz. Çünkü gözümüzün önündeki perdeyi kaldırmak için uğraşmak yerine, bir perde daha çekiyoruz.

Bize bahşedilen bu hazine sandığı, iyi ya da kötü bir şekilde doluyor. Ya hayatımızı devam ettirebilecek kadar az, ya da sınırları yıkıp, imkansızı başaracak ve hatta düzeni değiştirebilecek bir hazine sunuyor. Dört nala koşup, şahlanabilecek bir yetinin dizginlerinin elimizde olmaması ne yazık !

Az olsa istiyor gençlerimiz felsefe okumayı... Aldıkları cevap çok net ; okucaksın da ne olacaksın ? Hayatını devam ettirebilcekmisin ? Para kazanabilecekmisin ? İnsanlar maddi kaygılarla dizginliyorlar genç beyinleri. Tanrının olduğunu ya da olmadığını kanıtlayabilecek kaç genç var ki artık ? Dini kullanarak insanlarda bir uyuşturucu etkisi yaratıyorlar adeta. Dogmatik insanlar yaratıyoruz durmadan sürekli... Hangi insan sorgulamadan bir şeye inanabilir ki ! Tartışma kelimesine kavga olarak görmeyen kaç genç var ülkemizde ? Karşı cinsi gördüğünde hayvani şehvetlerini düşünmeyen insan ne kadar azınlıkta ? Deneyin sizde, sorun Nietzsche'yi, Kant'ı... Tanıyan kaç kişi var ? Sorun hayatın anlamını, evrenin sırrını... somut cevaplar verebilen kaç kişi var ?

Sabrı en büyük erdem olarak gören ben, artık dayanamıyorum bu yanlışlara... Eğitim olarak ne veriyorlar çocuklarımıza ? Felsefe dersi koyuyorlar müfredata ne ala... O da gençlerimizin en sapkın olduğu yıllarda... Nerde bu işin temeli ? Kaldımı ki o yaşa gelmiş beyinlerde sorgulama yetisi ? Fantastik roman dışında kitap okuyabiliyor mu gençlerimiz ? Televizyon ve bilgisayar başında öldürüyorlar hayal güçlerini...

Sıkıldım artık boş laflardan gereksiz göz boyamalardan. Kalkınmak mı istiyor bir ülke ? Kaldırın beyin yıkayan programları, eğitin doğru şekilde körelmeyen zihinleri, öğretmeyin onlara belli sistemleri... Öğretmeyin ki sorgulasınlar, anlasınlar ve düşünceleri için mücadele versinler...

Başkalarından medet ummak yerine, değişimi başlatmak elimizde. Nietzsche'nin de dediği gibi :

Ya çare sizsiniz,
Ya da çaresizsiniz...
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Burak dostum gerçekten güzel bir yazı olmuş. Beynine sağlık.

Dediklerine katılmamak elde değil. İnsanlar hiçbir zaman asıl "ben"lerini ortaya çıkartamıoyurlar.. Hep çevreyle, kültürle, kısıtlamalarla beynimiz sınırlandırılıyor.. Kendi tecrübelerini edinip karakterini oluştursa bile insan bunlardan kurtulamıyor. Bu kısıtlamalar da karakterinde büyük bir yer ediniyor..

Ve ne yazık ki bu kısıtlamalar günümüzde sorgulamaya darbe vurmak şeklinde bir yetiye sahip.. (geçmişte de hep böyle olmuştur, özellikle dinin etkili oılduğu dönem ve yerlerde). İnsanlar KALIPLARINI bireysel anlamda yıkmalılar, daha sonra toplumsal olarak kalıpların yıkılması içten bile değildir.. Fakat burada işin içine siyaseti dahil etmek gerekiyor.. Eğitim sisteminin yapısı çok önemli.. Sonra; bugün medyanın gücüyle insanlar yönlendiriliyor, kandırılıyor, köreltiliyor.. Bu da siyasi organlarla düzeltilmelidir.. İnsanların özgür düşüncesi hem tabandan hem yukardan faaliyetle gerçekleşir..

İnsnalar karnı açken, Nietczhe'yi de Kant'ı da ve hatta kendi yakın geçmişini de bilemez.. Gelir dağılımının adaleti özgürlüğe açılan kapıdır..

Bir de Kenan Evren'i Bodrum'lu ressam olarak tanıyan yoz bir neslimiz geliyor ki bunlar tamamen medyanın ve saçma özentilerin sonucudur.. Bunlar da akıllı programlarla düzelir..

Neyse.. Tekrar eline beynine sağlık.. Yazılarını bekliyoruz Burak dostum..
 

burakender

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
3 Ağu 2009
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Beğendiğin için memnunum Furkan dostum. Tabii biz insanlar bu konuları dile getirmek yerine sorun da üretmeliyiz. Ben sorunların bir kısmını dile getirdim. Sana bahsettiğim şu an için gizli olan projemde bunların ince bir tahlilini yapıp sorunları daha detaylı ele alıp yapılabilecek en makul iyileştirme formallerini yansıtmaya çalışıcam. Hatta bu sorunlar üzerine seninle ortak tartışmalar yapalım ve sorunların çözümünde ben bireysel sen siyasi etkenler üzerinde kafa yor ki güzel bir şeyler çıksın ortaya.

Seninle güzel işler yapıcaz dostum :)
 

HoŞÇa

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Haz 2009
Mesajlar
227
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Elimden geldiğince yardımcı olacağım çalışmalarına Burak dostum..

Umarım dediğin gibi güzel çalışmalar yapıcaz... Her türlü tartışmaları yürütüp sonuçlarla somut projeler üretebiliriz.. :)
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Sayın burakender, sizin bir çırpıda yazdıklarınızı ayrıntılı tartışmamda sakınca görmeyeceğinizi umuyorum.

“Dünyaya nasıl geldiğimizi bilmiyoruz. ... Ama bir boşluk içinde doğuyoruz. Dünyadaki her canlıdan daha korumasız, daha saf ve bilgisiz... Bizi hayata hazırlıyacak iç güdülerden yoksun ve bağımlı doğuyoruz. Ama hiçbir canlıda bu denli bulunmayan, derin sırlarla dolu, mucizevi bir akılla dünyaya geliyoruz. Bu akıl boş bir hazine sandığı gibi dolmak için can atıyor.... çözülecek sırlar kalmadığında da bir karanlık kaplıyor içimizi” anlatımınızı değerlendirdiğimde,

mikro dünyanın gizemi her geçen gün çözümlenirken canlının nasıl oluştuğu konusunda bilgi sahibi olarak dünyaya nasıl geldiğimizi bilecek durumdayız. Ancak demek istediğiniz şu ise eğer “doğarken nasıl doğduğumuzun farkında değiliz” bbu belki anlaşılabilir. Ancak belleğin ilk anlarına ulaşmak olanaksız gibi görünse de bu ileride aşılabilecektir ve nasıl doğduğunu bireyin hatırlaması olanaklı olacaktır. Birey saf doğsa da bilgisiz değildir; tüm bireyler tarihsel bellek ile/zenginlik ile doğarlar. Bilgisiz doğduğumuza katılmıyorum. Tarihsel bellek ile doğan bireyi/insan türünü diğer türlerden ayıran geliştirdikleri yetiler/beceriler olup iç-güdü tanımı ile hayata bağlanmazlar. Bağımlılık ise tarihsel/sosyal sürekliliktir ki bu olmadan birey olamaz. "Mucizevi akıl" Neyi anlatır. Mucize var mıdır?


“ İnsan öğrenerek gelişen, tekamül eden, olgunlaşan yani zaman içerisinde insan-ı kamil olan bir varlıktır. Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde merak eder ve ince bir dikkatle sorgularız. Varlıkları, insanları, dünyayı, doğayı anlamaya ve öğrenmeye çalışırız. Bu dönemlerde hayatı hep bir keşif yolculuğunda gibi yaşarız.” “Ama bu dönemde kendi istediklerimizi değil çevremizin bize öğrettiklerini kabul ederiz”

tarihsel belleğini kullanan birey kendi istediklerinin farkına öğrenme çağında başlar. Bu nedenle sorguladıkça kendi doğrularına ulaşır. Belki ilk zamanlarda kendi doğrularını açıklamakta yetersiz kalabilir, ancak bu dayatılanları olduğu gibi benimsediği şeklinde yorumlanamaz.

“ Üzerimizde bir çevre faktörü var ve bunu aşamıyoruz” bu söylediğiniz bireysel ve toplumsal çatışkının yaşandığı ve kaçınılmaz olan karşı tezlerde aşılamazlık söz konusu olsaydı, toplumsal değişim dönüşüm asla gerçekleşmezdi. Demek ki çevresel/toplumsal dayatmalar aşılabilir.
 

burakender

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
3 Ağu 2009
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Tabi ki yazılarım üzerinden düşünce üretmenizde hiç bir sorun yok.

Başta kastettiğim : “doğarken nasıl doğduğumuzun farkında değiliz”.

Mucizevi akıl, derken burda mucizevi kelimesini sırlarla dolu anlamında kullandım.

Demek ki çevresel/toplumsal dayatmalar aşılabilir demişsiniz. Ben zaten burdaki genellemelerin yanlış olduğunu kabul ediyorum. Elbette her genelleme yanlıştır. Ama benim anlatmak istediklerim toplumun çoğunluğunda görülen olaylardır.

Biz, kendini düşünmeye ve sorgulamaya adamış insanlar, zaten bu nehirde boğulmamak için uğraşmıyormuyuz ? Bu nehirde boğulmayan insanlar olabilir, bu kişilerde toplumsal değişimi müjdeler insanlığa...

Yorum yaptığınız için teşşekkür ederim. Tartışarak yorum getirerek çok güzel şeyler çıkabilir ortaya. Ben düşüncelerimin asla mutlak doğru olduğunu kabul etmem ama ben düşüncelerime inanırım. Tabii hızlı ve gelişigüzel bir yazı olduğu için düşüncelerimi tam olarak yazıya dökme fırsatım olmadı. Ama sizin söylediklerinize de katılıyorum.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

teşekkür ediyorum arkadaş,

elbette mutlak doğru yoktur ve önemli olan da doğruları bulmaya yönelmek ve sorgulamaktır. bunu yaparken düşüncelerimizi diyalektik süreçten geçirdiğimizde somut ve soyut olanın örtüşmesini gördüğümüzde ve söz ve eylemin bir-arada yürüdüğünü fark ettiğimizde o an için bunun/varılan olgunun/yeni olan sonucun/sentezlenen çelişkinin doğruluğudur. gerçekler tek olmdığı gibi düşünceler de tek olmayacaktır. birikimlerimiz ise olguyla örtüştüğü oranda düşüncelerimizde ve onları sürekli yenileyen olgusal gerçeklikte olacaktır; süreç sarmal bir yapıda olduğundan bu değerlendirmeler de sürekli sarmal yapıda olacaktır. mutlak doğru olmadığı görüşünüze katılıyorum. iyi forumlar arkadaş...
 

emily

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Tem 2009
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Dostum bu yazı mükemmel olmuş tebrik ederim harikaydı ;D
 

burakender

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
3 Ağu 2009
Mesajlar
32
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Teşekkür ederim beğenmenize sevindim :)
 

emily

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
4 Tem 2009
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Akıp Giden Nehirde Boğulmak...

Beğenmemek elde değil ;D
 

ls2

Kahin
Onursal Üye
Katılım
1 Kas 2012
Mesajlar
2,737
Tepkime puanı
180
Puanları
63
Birşeyleri sorgulamaya başlayıp belirli bir farkındalığa ulaşınca içinde coşkulu bir isyan ateşi yanmaya başlıyor burakönder..bu niye böyle ,şu niye böyle , insanlar bunu niye farkedemiyorlar,ne kadar aptallar,bilinçsizler,meraksızlar,korkaklar,basmakalıplar vs vs.. sonradan anlıyorsun ki işin rengi öyle değil..herşey çok karmaşık..insanlarda o kadar bilinçsiz değil..ama hayatta, şartlarda zorlu işte. kocaman bir ülkeyiz milyonlarca insan bir arada yaşıyoruz,gözetilmesi gereken bir çok denge var..haksız değilsin çok haklısın ama hiç birşey kolay değil işte..

aradan nerdeyse 6 yıl geçmiş.. hala aynı coşkuda mısın merak ettim açıkçası..
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
bir patlama olup akmayı göze almalısın
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst