Akil Yurutme Nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe'ye Giriş kategorisinde SenexIratus tarafından oluşturulan Akil Yurutme Nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 12,254 kez görüntülenmiş, 38 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe'ye Giriş
Konu Başlığı Akil Yurutme Nedir?
Konbuyu başlatan SenexIratus
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Akil yurutme temelde siniflama-tanimlama-tutarlilik seklinde 3 unsurda ozetlenebilir.

Tanim yapariz, tanimla birlikte bir sinif olustururuz ve o tanimladigimiz seyle ilgili yargilarimizin tutarli olmasini isteriz.

Orn. "Bitkiler kosuyordu." Kosmasi icin bacaklarinin olmasi gerekiyor. Oysa bitkilerin bacaklari ve ayaklari yoktur. Boyle bir nitelige sahip olmadigindan dolayi biz bu yargiyi yanlis kuruyoruz. Ama bunun yanlisligini bitkinin kendi yapisinda, ozunde goruyoruz. Biliyoruz ki kosmak, bacak ve ayak gerektirir, yalnizca bu uzuvlara sahip canlilar kosabilir. Kosmanin ne demek oldugunu bildigimizden dolayi hangi canli ile hangi niteligin birlikte kullanilacagini da biliyoruz. Bu bir akil yurutmedir.

Boylece, Akil Yurutmedeki Esas: ozetle Ad ile nitelik arasindaki bagi dogru bir sekilde kurmaktir diyebiliriz.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Akil yurutmenin metodlari vardir lakin bu verdigin ornek bence tam oturmamis. Aklin kabullenmedigi konularda akil yurutmeye calismanin mantiksiz oldugu alenidir. Verdigin ornekte bitkilerin kosmasi eylemini akil direkt red eder, bunun sebebi ayaklarinin olup olmamasi ile baglantili degil beynin gorsel kismina yerlesmis olan eylemler ile ilintilidir. Ornegin tavsanlarin bacaklari vardir ama ziplarlar yada cekirgeler.
Ayrica verdigin siniflama-tanimlama-tutarlilik sisteminde akil yurutmenin payi cok dusuk, nedeni ise? Daha dune kadar atom parcalanamaz iken ki buna akil bile yetmezken bugun cok rahat parcalanabiliyor. Yada maddenin kati-sivi-gaz hallerinin ogretildigi seneler biri cikip akildisi olan (o zamana gore) maddenin dorduncu halide var demesi akil yurutmeye karsi olan akildisiligin urunudur. Kisaca demek istedigim sey;
Akil yurutmenin asil onemli unsuru cismi, eylemi, o cismin yapabilecegi eylemleri, adi o adin niteliklerinden ziyade konuya olan hakimiyettir. Ornegin turev hakkinda hic bir bilgisi olmayan birinin integral hakkinda akil yurutmesi yada bunu dusunebilmemiz akildisidir.
Son olarak edebiyatta gecen mecaz, intak gibi sanatlar bizlere azda olsa bitkiler kosuyordu cumlesinde ayaklarinin olmamasina ragmen bitkilerin kosabileceginin, yurutulmus bir akil isini gostermektedir.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Orneklere takilmamak gerekir, cunku tum ornekler biraz topaldir. Fakat verilen ornek kolay anlasilmasi icin o sekilde nesnel dunyadan yanlisligi acik bir ornek verilmistir, cunku bizim icin dogru-yanlisligi degil, neden oyle oldugu onemlidir. Akil yurutme bu turden orneklerde kullanilabildigi gibi daha cok ve oncelikli olarak komplike felsefi problemleri cozmek icin kullanilir.

"Aklin kabullenmedigi konularda akil yurutmeye calismanin mantiksiz oldugu alenidir."

Filozof her konuda akil yurutmeye calisir o yuzden biyolojiden spora her dalin felsefesi vardir. Filozof icin aklin kabullenip kabullenmemesi onemli degildir, neden kabullenmedigi onemlidir. Filozof "3 melegin toplam 4 lirasi var." turunden bir ifadeyi "mantiksiz, sacma, bos laf" diye bir kenara atmaz, bunu ancak siradan insan yapar; filozof ise bu ifadenin neresinde yanlislar oldugunu teker teker ortaya koyarak onu yanlislar ve yanlislamalarini da gerekcelendirir. Bu yuzden felsefe akil yurutme isidir, akil yurutmeyi nereye uyguladigimizin bir onemi yoktur, onemli olan kullandigimiz akli yontemdir. Filozoflar bazi konulari mantiksiz bulup ilgilenmeseydi ontoloji epistemoloji disinda bir felsefe disiplini olmamasi gerekirdi, fakat dunyevi konulara da el atarak ahlak siyaset gibi konularla da ilgilenmislerdir. Ayni sekilde Wittgenstein gibi bir filozof cikip felsefe tarihindeki tum dugumleri cozmek icin kitaplar yazmazdi, "zaten mantiksiz oldugu asikar" deyip gecebilirdi. Iste boylece filozof icerik olarak siritan ifadelerin niye sirittigini ortaya koyan kisidir.

Akil yurutme Felsefe-Bilim cercevesinde islevi olan bir akli yontemdir. Sanattaki akli eyleme ise dusunme denir. Bu baglamda sanatta akil yurutmeyi zaten aramak yersizdir. Akil yurutmenin felsefece tanimi kucuk degisikliklerle bu sekilde verilegelmistir. Bu konuda Aristotelesin eserlerinin kapaklarini acmanizi oneririm.

Eger bir konuda hakimiyet onemli olsaydi Sokrates maiotike (dogurtma) yontemi ile konu ile alakasiz kisilere komplike konularda dogru yolu buldurtamazdi, onlara dogru yolu buldurtan tek sey akil yurutmenin bu belirttigim esaslaridir.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Evet simdi daha anlasilir oldu. Sokrates dogduktan itibaren her insanin tum nesneleri bildigini ama bunun sadece hatirlanmasi gerektigini savunur. Dogurtmada burdan gelmistir zaten icinde olan seyi yeniden disari cikarma. Bu sebeple karsisindaki insana soru cevap sekli ile dogruya ulastirilacagina inaniyordu. Iste bunuda uslamlama ile yapiyordu. Ama bu Sokrates dogurtmatik sistemi kullandi bu yuzden konular uzerinde hakimiyet onemli degildir demeyi gerektirmez. Sokratesin kullandigi akil yurutme metodu ile bir matematikcinin, bir fizikcinin yada siradan birinin yurutmedeki kullandigi metod farklidir.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Sokrates de bir ornektir ve orneklere takilmamak gerekir, tum filozoflar akil yurutur, yurutmek durumundadir cunku aksi halde yaptiklari sey felsefe olmaktan cikar.
 

Turgut Saka

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
13 Eki 2009
Mesajlar
498
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
41
örnekler kalıplar gibi oluyor anladığım. akıl yürütmek yerine akıl yürütmenin bir yolunu gösteriyorlar ve aslında akıl yürütmek olabileceklerin yolundan olamayacakları çıkarmakta yatıyor. yine de akıl yürütürken bu kalıpları(örnekleri) kullanmadan edemiyoruz.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Akıl yürütmenin ne olduğu sorusunun cevabının, akıl yürütme işlemini öğelerine ayırmada olduğunu düşünmüyorum. Bu soruya cevap verebilmek için akıl yürütmeyi diğer eylemlerden (özellikle düşünmek ve konuşmaktan) ayıran farkına değinmek gerekir. Sınıflama, tanımlama ve tutarlılık unsurlarının bunu karşılamakta yetersiz kaldığını düşünüyorum. Bunlar belki özel bir akıl yürütme türü olan tasımın açıklaması olabilir, ama genel olarak akıl yürütme eyleminin kendisinin değil. Her akıl yürütme tasımsal olmak zorunda değildir.

Tasım gibi özel bir türü değil de akıl yürütme eyleminin kendisi söz konusu olduğunda, verdiğin açıklamaya göre, en başta bunların (sınıflama, tanımlama, tutarlılık) hepsi bir arada olunca mı o eyleme akıl yürütme diyeceğiz sorusu sorulabilir. Eğer öyleyse, örneğin "şüphe ettiğim sürece şüphe ettiğimden şüphe edemem" cümlesi akıl yürütme değildir demek gerekir. Çünkü burada tanımlama ve tutarlılık var ancak bir sınıflama yok. Cümle, sadece ve sadece şüphe etmenin tanımı ile bu tanımla tutarlılığından hareketle ispatlanabilir, sınıflama yapmaya gerek yoktur. Her tanımlama bir sınıflama değildir, şüphe etmek bir "sınıf" değildir. Zaten her tanımlama bir sınıflamadır diyeceksek, o zaman akıl yürütmenin açıklamasını yaparken tanımlamanın yanında ayrıca sınıflamayı da saymaya gerek olmaz; demeyeceksek, o halde sınıflamayı akıl yürütme açıklamasından çıkarabiliriz. Bu durumda o verdiğin açıklamaya göre halde sınıflama ne zaman devreye girecek ya da ne zaman göz ardı edilecek?

Sınıflamayı dışarıda bıraktığımıza göre (çünkü aksi takdirde önceki örnekteki cümle akıl yürütme olmaz) konuya başka bir açıdan yaklaşırsak, her tanımlama ve tutarlılığın olduğu eylem akıl yürütme midir sorusu da sorulabilir. Mesela, "dün yağmur yağdı" cümlesi de bu iki koşulu sağlıyor. Yağmur yağmanın tanımı olmadan ve bu tanımla tutarlılığına bakmadan bu cümle söylenemez ve incelenemez (aslında tutarlılık koşulu, akıl yürütme olsun olmasın, bütün "anlamlı" önermeler için geçerlidir). Peki sizce bu cümle bir akıl yürütme midir, yoksa sadece gözlemsel bir ifade midir? Buna akıl yürütme dersek, o zaman bütün gözlem verisi ifadelerine de akıl yürütme dememiz gerekir. Akıl yürütme değildir dersek, o zaman da tanımlama ve tutarlılık ölçütlerinde de bir sorun vardır demektir.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Orneklere takilmamak gerekir, cunku tum ornekler biraz topaldir. Fakat verilen ornek kolay anlasilmasi icin o sekilde nesnel dunyadan yanlisligi acik bir ornek verilmistir, cunku bizim icin dogru-yanlisligi degil, neden oyle oldugu onemlidir. Akil yurutme bu turden orneklerde kullanilabildigi gibi daha cok ve oncelikli olarak komplike felsefi problemleri cozmek icin kullanilir.

"Aklin kabullenmedigi konularda akil yurutmeye calismanin mantiksiz oldugu alenidir."

Filozof her konuda akil yurutmeye calisir o yuzden biyolojiden spora her dalin felsefesi vardir. Filozof icin aklin kabullenip kabullenmemesi onemli degildir, neden kabullenmedigi onemlidir. Filozof "3 melegin toplam 4 lirasi var." turunden bir ifadeyi "mantiksiz, sacma, bos laf" diye bir kenara atmaz, bunu ancak siradan insan yapar; filozof ise bu ifadenin neresinde yanlislar oldugunu teker teker ortaya koyarak onu yanlislar ve yanlislamalarini da gerekcelendirir. Bu yuzden felsefe akil yurutme isidir, akil yurutmeyi nereye uyguladigimizin bir onemi yoktur, onemli olan kullandigimiz akli yontemdir. Filozoflar bazi konulari mantiksiz bulup ilgilenmeseydi ontoloji epistemoloji disinda bir felsefe disiplini olmamasi gerekirdi, fakat dunyevi konulara da el atarak ahlak siyaset gibi konularla da ilgilenmislerdir. Ayni sekilde Wittgenstein gibi bir filozof cikip felsefe tarihindeki tum dugumleri cozmek icin kitaplar yazmazdi, "zaten mantiksiz oldugu asikar" deyip gecebilirdi. Iste boylece filozof icerik olarak siritan ifadelerin niye sirittigini ortaya koyan kisidir.

Akil yurutme Felsefe-Bilim cercevesinde islevi olan bir akli yontemdir. Sanattaki akli eyleme ise dusunme denir. Bu baglamda sanatta akil yurutmeyi zaten aramak yersizdir. Akil yurutmenin felsefece tanimi kucuk degisikliklerle bu sekilde verilegelmistir. Bu konuda Aristotelesin eserlerinin kapaklarini acmanizi oneririm.

Eger bir konuda hakimiyet onemli olsaydi Sokrates maiotike (dogurtma) yontemi ile konu ile alakasiz kisilere komplike konularda dogru yolu buldurtamazdi, onlara dogru yolu buldurtan tek sey akil yurutmenin bu belirttigim esaslaridir.



Akıl yürütmenin ne olduğu sorusunun cevabının, akıl yürütme işlemini öğelerine ayırmada olduğunu düşünmüyorum. Bu soruya cevap verebilmek için akıl yürütmeyi diğer eylemlerden (özellikle düşünmek ve konuşmaktan) ayıran farkına değinmek gerekir. Sınıflama, tanımlama ve tutarlılık unsurlarının bunu karşılamakta yetersiz kaldığını düşünüyorum. Bunlar belki özel bir akıl yürütme türü olan tasımın açıklaması olabilir, ama genel olarak akıl yürütme eyleminin kendisinin değil. Her akıl yürütme tasımsal olmak zorunda değildir.

Tasım gibi özel bir türü değil de akıl yürütme eyleminin kendisi söz konusu olduğunda, verdiğin açıklamaya göre, en başta bunların (sınıflama, tanımlama, tutarlılık) hepsi bir arada olunca mı o eyleme akıl yürütme diyeceğiz sorusu sorulabilir. Eğer öyleyse, örneğin "şüphe ettiğim sürece şüphe ettiğimden şüphe edemem" cümlesi akıl yürütme değildir demek gerekir. Çünkü burada tanımlama ve tutarlılık var ancak bir sınıflama yok. Cümle, sadece ve sadece şüphe etmenin tanımı ile bu tanımla tutarlılığından hareketle ispatlanabilir, sınıflama yapmaya gerek yoktur. Her tanımlama bir sınıflama değildir, şüphe etmek bir "sınıf" değildir. Zaten her tanımlama bir sınıflamadır diyeceksek, o zaman akıl yürütmenin açıklamasını yaparken tanımlamanın yanında ayrıca sınıflamayı da saymaya gerek olmaz; demeyeceksek, o halde sınıflamayı akıl yürütme açıklamasından çıkarabiliriz. Bu durumda verdiğin açıklamaya göre sınıflama ne zaman devreye girecek ya da ne zaman göz ardı edilecek?

Sınıflamayı dışarıda bıraktığımıza göre (çünkü aksi takdirde önceki örnekteki cümle akıl yürütme olmaz) konuya başka bir açıdan yaklaşırsak, her tanımlama ve tutarlılığın olduğu eylem akıl yürütme midir sorusu da sorulabilir. Mesela, "dün yağmur yağdı" cümlesi de bu iki koşulu sağlıyor. Yağmur yağmasının tanımı olmadan ve bu tanımla tutarlılığına bakmadan bu cümle söylenemez ve incelenemez (aslında tutarlılık koşulu, akıl yürütme olsun olmasın, bütün "anlamlı" önermeler için geçerlidir). Peki sizce bu cümle bir akıl yürütme midir, yoksa sadece gözlemsel bir ifade midir? Buna akıl yürütme dersek, o zaman bütün gözlem verisi ifadelerine de akıl yürütme dememiz gerekir. Akıl yürütme değildir dersek, o zaman da tanımlama ve tutarlılık ölçütlerinde de bir sorun vardır demektir.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
"şüphe ettiğim sürece şüphe ettiğimden şüphe edemem" cümlesi akıl yürütme değildir demek gerekir. Çünkü burada tanımlama ve tutarlılık var ancak bir sınıflama yok. Cümle, sadece ve sadece şüphe etmenin tanımı ile bu tanımla tutarlılığından hareketle ispatlanabilir, sınıflama yapmaya gerek yoktur. Her tanımlama bir sınıflama değildir, şüphe etmek bir "sınıf" değildir. Zaten her tanımlama bir sınıflamadır diyeceksek, o zaman akıl yürütmenin açıklamasını yaparken tanımlamanın yanında ayrıca sınıflamayı da saymaya gerek olmaz; demeyeceksek, o halde sınıflamayı akıl yürütme açıklamasından çıkarabiliriz.

Bilmiyorum farkinda misiniz ama Tanimlamanin sarti zaten siniflamadir!! Cunku tikel birsey tanimlanamaz, birseyi ancak tur icinde anlamlandiriyoruz. Her ad bir tanimdir. Ve her tanim bir siniflamadir.


adlandirma-tanimlama-siniflama-tutarlilik ilkeleri akil yurutmenin olmazsa olmazlaridir, hic birini cikartamiyoruz. Adlandirma ayni zamanda tanimlamayi ve siniflamayi beraberinde getiriyor diye tanimlamayi ve siniflamayi ilke olarak gormeyelim diyemeyiz. Cunku her durumda bilinen nesnelerden bahsetmeyiz, yeni birsey koyumladigimizda, kulturel dunyaya yeni birsey kattigimizda onu adlandiririz, tanimlariz bu tanim ile onu kulturel dunyamizdaki yerine oturturuz, cizgilerini sinirlarini belirleriz boylece siniflamis oluruz ve diger nesnelerden ayiririz, fakat bunlar da yetmez akil yurutme olmasi icin bir de bu tanimin tutarli olmasi da gerekir. Tum bu unsurlar birlestiginde bizler akil yurutmus ve bilgi uretmis oluyoruz.


Akil yurutme disinda bilgi degil ancak bilinc icerigi uretebiliyoruz. Aristoteles bir ifadeden 256 cesit kiyas ortaya koymustur fakat bunlarin sadece 19u guclu gecerli kiyastir. 24u gecerli kiyastir, geri kalani ise sacmalama turunden ifadelerdir, hic bir tutarliliklari ve gecerlilikleri yoktur.

Tanimlamanin amacinin siniflama oldugunu bilmiyor olmaniz anlasilabilir bir durum (gerci baska neden tanim yapilabilir ki zaten?!), bol bol Aristoteles okumaya devam etmenizi oneririm; agir gelebilir ama yilmayin
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Bana neyin ağır geleceğini buyurmadan önce tikel, tekil tümel... kavramlarını doğru kullanmanı öneririm. Zira "tikel" demek zaten bir sınıftan bahsetmektir, çünkü tikel kavramı bir grubu ifade eder. Tekliği ifade eden "tekil" kavramıdır. Bu da demektir ki, senin düşüncene göre de tikel olan tanımlanabilir. Zaten tikel olabilmesi için bazı ortak özelliklere sahip olması gerekir.

Mesele şurada; sınıflama, bir sınıfın, grubun içine dahil etmektir. Yani her sınıfın bir tanımı olması zorunludur, aksini söyleyen de yok. Ancak her şey bir sınıf değildir. "Şüphe etmek" bir sınıf değil, bir kendiliktir. Tek bir şeye (şüphe etmeninin tanımına) şüphe etmek diyoruz biz, bir sınıfa girenlere değil. Şüphe etmenin tanımı ise bir sınıf değil, bir neliktir, özüdür onun. Ama "bitki" dediğimizde tek bir şeyi değil, pek çok farklı türü, cinsi... bitki sınıfının içine sokuyoruz. Bu nedenle - şüphe gibi - kavramların sınıfından değil tanımından söz edilir. Başka türlü ifade edersem, şüphenin sınıfı nedir diye sorsam, cevap kendisidir olacaktır. Kendisi olana sınıf demek ise anlamsızdır.

Aslında bütün bunlar tek bir soruyla çözülür. Şöyle ki; her tanımlama bir sınıflamaysa, tanımlamanın ve sınıflamanın tanımını yapmanı istediğimde (sorduğumda) ikisi için de aynı şeyi söylemek zorunda kalırsın. Çünkü bu ikisi için farklı bir "tanım" yaptığında, senin düşüncene göre, ikisini farklı br "sınıf"a koymuş olursun ("tanım"lamak "sınıf"lamakla aynı şeydir diyorsun, ve bunlar aynıysa farklı bir "tanım", farklı bir "sınıf" demektir), yani ikisinin farklı olduğunu söylemiş olursun. Bu da benim söylediğimi kabul etmen demektir.

Ve.. tanımlamanın amacı sınıflamak değil, o şeyin ne olduğunu söylemektir. Bir şeyin ne olduğunu söylediğimizde, neye "o şey" diyeceğimizi de söylemiş oluruz, ancak bu sınıflama olmak zorunda değildir. Kavramlar söz konusu olduğunda "sınıf" değil, belirlenimdir o. O belirlenime uyana da o kavramı yükleriz. Ben her şeye (her belirlenime, tanıma...) sınıf derim diyorsan eğer, o zaman - yukarıdaki sorunun yanında - şunu da sorarım: sınıflamak için tanımlama yapıyorsan, sırf ikincisini birincisi için yapıyor olman ikisinin farlı olduğunu göstermez mi? Eğer aynı şeylerse, neden birini diğeri için yapıyorsun?

Özetle, her tanımın bir sınıflama olduğunu söylemek, her şeyin bir tanımı olacağı için, "tanımlamak" ve "sınıflamak" dediğin anda ikisini farklı bir sınıfa koymak demektir. Farklı sınıflar da elbette ki farklı şeylerdir. Farklı demek birbirleriyle ilişkileri yoktur demek de değildir elbette, sadece birini yaptığında diğerini de yapmış olursun dememektir.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Tikelin kullaniminda bir hata yok, tikel bir turun butun bireylerine degil BIR ya da birkac bireyine iliskin olandir. tekil deseydim bir ture sadece bir istisna var demis olurdum fakat turu ve istisnalarini belirtmedigim icin tikel kavramini kullandim yani istisna (kenarda kalmis ogeler), bir de olabilir birkac da olabilir, tikel istisna dedigimizde bir istisna veya birkac istisna demek isteriz. Burada hem bir demis de olsam birkac demis de olsam bir sakinca yoktur. Cunku istisnalar birkac olsa da zaten kendi aralarinda tekillikleri ickindir. Istisna kavrami icin ayrica "birbirinden farkli, tekil istisnalar" deseydim totoloji olurdu cunku istisna kavrami bu anlamlari zaten barindirir.


Tanim kelimesi gunumuzde bu kelimenin gecmisini bilmeyenlerin kafasini karistirabiliyor, bu konuda sizi suclamiyorum. "Tanim"in tanimi eskiden su sekilde yapilirdi;
"etrafını cami ağyarını mani" direk cevirisi su demek;
ogelerini birarada tutan, baskalarina engel olan.
Bu tanimda siniflama anlamini kendiliginden cikiyor.
Ingilizcesi, "definition" ilk 14.yy.larda kullanilmaya baslanmis bir kelime ve ilk anlami sinirlarin kurulmasi demek. "sinir cekmek" demek yine siniflamak anlamina geliyor. zaten bu kelime kokence latinceden gelir definio fiili "sinirini isaret etmek sinirlandirmak tespit etmek belirlemek tanimlamak" demektir.


Bu baglamda her tanimlamanin ayni zamanda bir siniflandirma olduguna itiraz edilemez. Tanim siniflayarak tanimladigi seyin neligini ortaya koyar, tanim yaparak tanimlanan seyin diger seylerden farkini ortaya koyariz ornegin insan akilli hayvandir dedigimizde insanin hayvandan farkini ortaya koymak suretiyle insani tanimlariz(bkz. Aristoteles ve Porphyrios agaci). Ozdeslik acisindan bir problem dogdugunu dusundugunuz icin boyle diyorsaniz ise, konustugumuz kavramlara vurgu yapmakta ozguruzdur. Eger nehirin ne oldugunu bilmeyen bir kitle varsa onlara nehirin akan bir yapisi oldugunu soylemekte sakinca yoktur. daha da ileri giderek nehirin neligini ayri sekilde akan seylerin neligini ayri sekilde de verebiliriz. Zaten "her nehir akar demek, her akar nehirdir." demek degildir, nehiri ayri akan seyleri ayri ele alabiliriz; dikkat ediniz, mantiksal acidan hangi kavramlar hangi kavramlarin iclemi-kaplami bunlari iyi gormek gerekir.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Bence de bir istisna ile birçok istisna arasında fark yok. Fakat tam da bu nedenle tekil de diyebilirdin, yani senin deyiminle bir türe ait olan bir istisnadan da bahsedebilirdin, yine birçok istisna ile bir fark olmazdı ve bence "tikel" kavramının bir "sınıf"a gönderdiği düşünüldüğünde, tekil demen daha uygun olurdu. Çünkü yine de tikel istisnalar başka bakımlardan tanımlanabilirler (tanımlanabilir ortaklıkları olabilir).

Tanımın sınır olduğu konusunda da farklı düşünmüyorum. Zaten ben de tanımın, bir şeyin neliğini belirtmek olduğunu söyledim. Ancak sınırın belli bir sınıfa ait olmak ya da olmamak bakımından bir sınır olmasının zorunlu olmadığını sölüyorum ben. Yani sınırın her zaman sınıf olmadığını, bir sınıfın öğelerinin kendilerinin sadece kendilik olarak kavranabileceğini ve onların sadece bir tanımlarının olduğunu ama bu nedenle sınıflarının olmak zorunda olmadığını söylemiştim. Soyut kavramlar söz konusu olduğunda durum budur demiştim. Buna örnek olarak da "tanımlama" ve "sınıflama"nın kendilerinin tanımlarını vermiştim. Soyut kavramlarda böyle olmasının nedeni de, senin de dediğin gibi, özdeşlik açısından sorun oluşturmasıdır demiştim.

Buna bir şey daha ekleyebilirim. Tekil olanlar, yani senin deyiminle istisnalar, tanımlanamazlar evet. Ama tanımlanamıyorlar diye onlar aynı şeylerdir demiyoruz (evet istisna olmaları bakımından aynıdırlar ama sadece bu bakımdan aynıdırlar). Bu da demektir ki, tanım dışında da bir sınır vardır ve o sınır kendiliktir. Yani, tanımlamak sınır koymak olduğu halde, tanımlamanın dışında da bir sınır olabilir. Aynı şekilde her sınıfın bir tanımı olduğu halde, sınıflamanın dışında da tanımlama vardır.

Benzer şekilde "her nehir akar demek, her akar nehirdir demek değildir" derken de benim söylediğim şeye benzer bir şey diyorsun. Ben de - önceki paragrafta dediğim gibi - her sınıflamanın bir tanım olduğunu ama her tanımın bir sınıflama olmak zorunda olmadığını söylüyorum zaten. Bu nedenle içlem - kaplam bakımından bakmak da sorunu çözmüyor benim açımdan. Çünkü sınıflamanın, tanımlamayı da içine alan ama ondan yine de farklı bir şey olması, ikisinin farklı olduğu sonucunu değiştirmez. Burada yine aynı yere geliriz; ikisi farklı şeylerse, ikisinin farkını ortaya koymak da meşrudur ve gereklidir (birini yapınca diğeri de yapılmıştır denemez) ben de bunu yaptım.

Tabi bütün bunlara, istediğimiz kavramlara vurgu yapmakta özgürüz, bu nedenle ben her sınıfın bir tanımının olmasına vurgu yapıyorum dersen, mesele çözülmez ama daha fazla bir şey de söylenemez.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
Oncelikle istisnalar bir sinif haline getirilebilseydi o halde onlari tanimlardik ve siniflayip kultur dunyamizdaki yerlerine koyardik, dolayisiyla istisnalar; kendi aralarinda paralellik gosteremeyip, bir sinif olusturamadiklari icin istisna olarak kalmislardir.

Temel konumuza geri donecek olursak, Tanimda kullanilan her sinirlamanin amaci siniflamadir. Siniflandirma kavramlarin havada ucusmalarini onler, yerli yerine oturmalarini saglar. Somut bir ornek verecek olursak, bugun yasadigimiz yeryuzunde sinirlar vardir. Bu sinirlarin konmasi keyfi degildir, ya da sinirlarin ucu acik degildir, sinirlar vardir cunku onlar birer sinif olusturarak devletleri meydana getirir. Devletmesme olmasaydi, mulkiyet olmasaydi; sinir da olmazdi. Ayni sekilde tanimlarin da uclari acik degildir, tanim yaptigimizda kavramin 4 bir yanini cepecepre sarmis ve onun alanini belirlemis oluruz. Bu belirlenme ile o artik bir siniftir da. Dolayisiyla sinirin amaci siniflamadir. Tanimlarin disindaki sinirlar (varsa bile) afaki sinirlardir, guvenilir degillerdir bunun icin henuz tanimlasamamislardir. Ayni sekilde dediginiz "tanimlamadigimiz seyler" de zaten bir tanimladir ve siniflamadir.


Birseyin kendilik olabilmesi icin yine sinifa ihtiyaci vardir. Kendilesebilmis sey ayni zamanda siniflasmistir. Orneginizden yuruyecek olursak "suphe etmek" de bir kavram sinifinin uyesidir. Yani bir kavramin alt kumesidir(orn. dusunsel eylem) ve kendisinin de alt kumeleri vardir(orn. felsefi suphe). Dolayisiyla bahsedilen kavramsal siniflama sadece somut cisimlere uygulanmaz, tum kavramlara uygulanir. Uygulanamasaydi, somut cisimlerin isimleri haricindeki tum kavramlarimiz havada kalirdi.


Bu baglamda sinifin ve tanimin ozdeslikleri ickindir. Fakat gundelik yasamda sinif kelimesinin (diger dillerde de boyledir) daha farkli alanlarda simgelesmesinden oturu biz bu algiyi yitirebiliyoruz. Ornegin "B sinifi surucu ehliyeti" dendigi zaman sadece sinifi vermemize ragmen, tanim yapmamis gibi gorunuyor olmamiza ragmen siz buna sahip kisinin araba kullanip, otobus kullanamadigini anlarsiniz. Dolayisiyla sinif tanimda ickin oldugu gibi tanim da sinifta ickindir. Yani A ile B amacsiz yere birbirinden ayrilmaz, eger bir siniflama varsa zaten mutlaka orada tanim vardir, siniflama birbirinden ayrilan seylerin (onlari ayiran) tanimlarina gore yapilmistir.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Öncelikle istisnalar gayet rahatlıkla sınıf haline getirilirler. Her insan (hatta her varlık) bir istisna değil midir? Bana benimle özdeş olan birini gösterebilir misin? Peki biz insanları bazı yönleriyle sınıflamıyor muyuz? İstisnanın tanımı olmaz. Beni tanımlayamazsın. Yani istediğin kadar özelliğimi say, yine de o özelliklere benzer pek çok kişi olacağı için o yapacağın tanım benim tanımım olmayacaktır. Bu, bir gün tanımlayıp sınırlayabilirim ama şu anda yapamıyorum diyerek de çözülemez. Hiçbir zaman benim ya da herhangi bir insanın, o insan olarak tanımını yapamazsın. Ama bu, beni herhangi bir sınıfın (örneğin "insan" kavramının) içine koyamazsın anlamına da gelmez. Herkes için de geçerlidir bu. Zaten sadece bu bile sınıf ile tanımın farklı olduğunu gösterir (beni tanımlı bir sınıfın içine koyabilirsin ama beni, ben olarak tanımlayamazsın). Bunu bir kenara koyalım ve ilerleyelim.

Tanımlamanın sınırının keyfi olduğunu da iddia eden yok zaten. Tanımlamanın sınıflama olamayacağını söyleyen de yok. Olmak zorunda olmadığını söylüyorum ben sadece, ve yine tekrar edeceğim. Tanımlamanın dışında sınırlar - "bile" demeye gerek olmadan - vardır. Daha önce dediğimin aynısın yazıyorum, tanımlanamayan (yani istisna olan) her şey birbrinin aynıdır demiyoruz. Benim bir tanımım yok ama kimsenin aynı değilim. Benim başkalarından farklı olmam güvenilir olmayan bir şey değildir. Henüz tanımlanamayan bir nedenle de değildir. Tanımlanamayan olmanın sınıf olduğunu da yine ben diyorum zaten; "(evet istisna olmaları bakımından aynıdırlar ama sadece bu bakımdan aynıdırlar)" benim cümlem. Yani burada da yeni bir şey yok, benim demediğim bir şey yok (aşağıda yaptığım alıntıda buna da cevap var zaten).

Bir şeyin kendileşebilmiş olması için sınıfa ihtiyacı varsa, benim sınıfımı söyler misin? Hangi sınıf nedeniyle kendim oluyorum ben? Evet şüphe etmek bir sınıfın üyesidir ama kendisi bir sınıf olmak zorunda değildir (bunu da daha önce söyledim: "bir sınıfın öğelerinin kendilerinin sadece kendilik olarak kavranabileceğini ve onların sadece bir tanımlarının olduğunu ama bu nedenle sınıflarının olmak zorunda olmadığını söylemiştim." demiştim). Ben felsefi şüpheyi, şüphe etmenin bir şekli olarak tanımlayabileceğim gibi, ondan çok farklı bir şey (örneğin sadece özel bir yöntem) olarak da; o zaten şüphe etmekle aynı şeydir, farklı bir yönü yoktur (dolayısıyla da tek bir şüphe vardır, o bir sınıf değildir) diyerek de tanımlayabilirim. Yani en başta dediğim gibi, bir sınıf olmak zorunda değildir şüphe etmek.

Tanımlamanın ve sınıflamanın özdeşlikleri içkindir demek, onlar özdeştirler demekle aynı şeydir. Çünkü özdeşlik, tanımı gereği zaten içkin olmak zorundadır. Eğer iki şeyin içkin, kendinde bir özdeşliği yoksa, dışarıdan bir eklemeyle özdeş kılınırlar demektir, bu da özdeş değildirler demektir. Yani onların özdeşlikleri içkindir derken yeni bir şey söylemediğin gibi, böyle bir özdeşliğin neden olduğu soruna da bir çözüm getirmiyorsun. Ehliyet örneğinden hareketle sınıflama varsa bir tanımlama da vardır demen üzerineyse alıntı yapmak gerekiyor artık. Çünkü zaten dediğim şeyleri bana cevap olarak tekrar yazıyorsan, bundan sadece; cevap verdiğin şeyin benim iddiam olmadığı, kendin kurduğun bir şeylere cevap verdiğin sonucu çıkar.




Yani, tanımlamak sınır koymak olduğu halde, tanımlamanın dışında da bir sınır olabilir. Aynı şekilde her sınıfın bir tanımı olduğu halde, sınıflamanın dışında da tanımlama vardır.

Benzer şekilde "her nehir akar demek, her akar nehirdir demek değildir" derken de benim söylediğim şeye benzer bir şey diyorsun. Ben de - önceki paragrafta dediğim gibi - her sınıflamanın bir tanım olduğunu ama her tanımın bir sınıflama olmak zorunda olmadığını söylüyorum zaten. Bu nedenle içlem - kaplam bakımından bakmak da sorunu çözmüyor benim açımdan. Çünkü sınıflamanın, tanımlamayı da içine alan ama ondan yine de farklı bir şey olması, ikisinin farklı olduğu sonucunu değiştirmez. Burada yine aynı yere geliriz; ikisi farklı şeylerse, ikisinin farkını ortaya koymak da meşrudur ve gereklidir (birini yapınca diğeri de yapılmıştır denemez) ben de bunu yaptım.

Özdeşlik, her bakımından birbirinin aynı olan şeyler için geçerlidir (ki zaten pratikte bir şey ancak kendisiyle özdeştir). Bu nedenle en başta tanımlama ve sınıflama eğer özdeşlerse, ikisinin de tanımının aynı olması gerektiğini söylemiştim. Yok eğer farklı tanımlar yapılıyorsa (ki her dilde bu böyledir), o zaman tanımlama ve sınıflamanın özdeşliği düşüncesine göre, sırf tanımları farklı diye sınıflarının da farklı olduğunu, yani bu ikisinini farklı şeyler olduklarını, ve bu nedenle de özdeş olmadıklarını söylemek zorundasın. "Özdeşlerse özdeş değillerdir" sonucu da anlamsız olacağına göre, bu ikisi özdeş değillerdir. Özdeş değillerse farklıdırlar (ama "Farklı demek birbirleriyle ilişkileri yoktur demek de değildir elbette, sadece birini yaptığında diğerini de yapmış olursun dememektir.") ve bu farkın da bir nedeni olmalıdır. Ben bu nedeni ortaya koyuyorum.

Açıkça ortada ki hala daha ilk yazdığım mesaja (yani bu iki kavrama özdeştirler demenin yol açacağı soruna) cevap alamıyorum. Cevap alamadığım gibi bu mesajımda da gösterdiğim üzere zaten benim de aynılarını söylediğim şeyleri yazmaya devam ediyorsun, ya da özdeşlikleri içkindir gibi sadece totolojiden ibaret olan bir şey söylüyorsun.. Bu ortaya koyduğum soruna bir çözüm getiremediğin sürece de iddiam geçerliliğini sürdürecektir.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
sinifin ve tanimin ozdeslikleri ickindir demek ozleri itibariyla zaten aynidirlar demektir, "Fakat gundelik yasamda sinif kelimesinin (diger dillerde de boyledir) daha farkli alanlarda simgelesmesinden oturu biz bu algiyi yitirebiliyoruz." Yani aslinda siz sinif dediginiz her durumda tanim da diyebilir, tanim dediginiz her durumda da sinif diyebilirsiniz. "Tanimla!" dediginizde sinifini da sorgulamis olursunuz, "sinifla!" dediginizde tanimini da sorgulamis olursunuz. Bu baglamda tabiat ve doga ne kadar farkli ise tanimlama ile siniflama da ancak o kadar farklidir. Siz bunlari kendi kafanizda ayirmis olabilirsiniz fakat bunlar ozdestir.

Sizi bilimsel olarak insan sinifina koyuyoruz, diger tum insanlar gibi; yani ozunuz itibariyla insan oldugunuz icin insan sinifina dahilsiniz. Gecici nitelikleriniz yani arazlar ise bu siniflamada bir anlam ifade etmemektedir. Dolayisiyla "insan" bir istisnalar kumesidir derseniz o halde bu, "hicbirsey bilinemez, o halde bilgi imkansizdir, o halde susalim"a goturur bizi. Susmadiginiza gore siz de birseyler bildiginizi dusunuyorsunuz demektir, o halde tanimlanmis olan seyin bilinemeyecegine siz de inanmiyorsunuz demektir. Inanmadiginiza gore sadece karsi cikmis olmak icin konusuyorsunuz? Gerci bunu ben sabit durdukca, sizin gerek ifade degistirerek (bkz. "şüphe etmek bir "sınıf" değildir.") gerekse sofistvari kacislarla (bkz. insan sinif degildir, tanimlanamaz.) sadece saldirmis olmak icin saldirmanizdan cikartabiliyoruz fakat ben yine de size de danismak istedim..
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Önce ikincisinden başlayayım. Ben en başından beri "şüphe etmek sınıf değildir" diyorum. Buyrun ilk mesajımdan bir alıntı:

Akıl yürütmenin ne olduğu sorusunun cevabının, akıl yürütme işlemini öğelerine ayırmada olduğunu düşünmüyorum.
...

Cümle, sadece ve sadece şüphe etmenin tanımı ile bu tanımla tutarlılığından hareketle ispatlanabilir, sınıflama yapmaya gerek yoktur. Her tanımlama bir sınıflama değildir, şüphe etmek bir "sınıf" değildir.

Açıkça yazmışım, daha ne yapmam gerekiyordu? En başından beri aynı olan şey de değişmiş olamaz değil mi?


Ve hiçbir zaman "insan bir sınıf değildir" demedim. Buyrun son mesajımdaki ilgili yerden alıntı:

Hiçbir zaman benim ya da herhangi bir insanın, o insan olarak tanımını yapamazsın. Ama bu, beni herhangi bir sınıfın (örneğin "insan" kavramının) içine koyamazsın anlamına da gelmez.

"herhangi bir sınıfın (örneğin 'insan' kavramının)" demek, yani sınıfa örnek olarak "insan" kavramını vermek insanı sınıf olarak kabul etmek değil midir? O halde beni suçladığın gibi kullanmadığım bir araçla kaçıyor da olamam değil mi?



İnsan değil; "ben", "sen", "o", istisnalar kümesidir. İnsan ise sınıftır. Bu nedenle de, kimse tekil şeylerden bahsederek konuşmadığı, herkes tanımları belli adlarla konuştuğu için, konuşmak, bilgi... imkansızdır demiyorum. Anlamayıp bu sonucu çıkarıyorsan, bunu - benim adıma - diyen de sen oluyorsun.


Diğeriyle ilgili olarak da, gündelik kullanım ile kelimenin tanımı aynı şey olmadığına ve ben de gündelik kullanımından değil kelimenin tanımından bahsettiğime göre, elbette ki bundan önceki mesajında yazdığın, şimdi tırnak içinde tekrar yazdığın yer benim dediğime bir cevap olamaz.

O halde tekrar edeyim, tanımlama ve sınıflamanın tanımları hiçbir dilde aynı değildir, o dillerin hiçbirini ben kurmadığıma göre bu ayrım da benim kafamda değildir. Buna karşın yine de evet tanımları farklıdır ama aslında o farklı tanımlar da aynı şeyi anlatır, tanımlama ve sınıflama birbirinin yerine kullanılır diyorsan (ki diyorsun), o halde sınıflamayı ve tanımlamayı, artık kendileri olmayacakları şekilde genişletiyorsun derim. Ancak zorlama bir şekilde bu iki kavramı birbiri yerine kullanabilirsin. Ama sen aksini söylesen de, biyolojide canlıları gruplamanın adı sınıflamadır, tanımlama değil; ya da şüphe etme kavramının ne olduğunu soracağım zaman karşımdakinden onu tanımlamasını isterim, sınıflamasını değil (bunlar gündelik kullanım değil, kavramların doğru kullanımlarıdır). Ve zorlama ile yapılan da (tıpkı Aristotetes'in zorla yaptırılan hareketi gibi) doğaya, yani bu kavramların doğasına aykırıdır.

En başta Aristoteles'in bana ağır geleceği sataşmasıyla başlayıp, şimdi de, üstelik dediklerimin tam tersini, sanki onları ben demişim gibi yazarak sadece karşı çıkmak için konuşmakla, sofizm yapmakla (ki kelimenin bugünkü anlamından bağımsız olarak Sofistlerin tarihte oldukça önemli rolleri vardır ve pek çok düşünceleri modern pek çok düşüncenin öncülü sayılabilir) suçlayarak sataşan biri olarak da fikirlerimi yazmama sataşmak demen oldukça ironik.
 

SenexIratus

Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Kas 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
1
Puanları
18
Yaş
77
1.
Evet şüphe etmek bir sınıfın üyesidir.

2.Biyoloji dendiginde terim anlam devreye girer, terim anlam zaten gercek anlamdan bambaska olabilir. (terim anlam, gercek anlamdan zaten farkli olabilir. ornegin tenefus okul icin kullanildiginda ders arasi anlamindadir, ote yandan dirimbilime gore tenefus nefes almaktir.)


3.satasmak demedim saldirmak dedim, bunlar ayni degil. Aristoteles agir gelecektir demedim agir gelebilir dedim bunlar da ayni degil.


4.tanimlamanin siniflama ya da siniflamanin tanimlamayi cagristirmadigi (temel anlam baglaminda) bir ornek gosteriniz?
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
1. İş Türkçe anlamaya gelmiş anlaşılan. "Bir sınıfın üyesi olmak" ayrıdır, "kendisi bir sınıf olmak" ayrıdır. Zaten o yarısını aldığın cümle de bunu anlatıyordu. Tamamını alayım:

Evet şüphe etmek bir sınıfın üyesidir ama kendisi bir sınıf olmak zorunda değildir (bunu da daha önce söyledim: "bir sınıfın öğelerinin kendilerinin sadece kendilik olarak kavranabileceğini ve onların sadece bir tanımlarının olduğunu ama bu nedenle sınıflarının olmak zorunda olmadığını söylemiştim." demiştim). Ben felsefi şüpheyi, şüphe etmenin bir şekli olarak tanımlayabileceğim gibi, ondan çok farklı bir şey (örneğin sadece özel bir yöntem) olarak da; o zaten şüphe etmekle aynı şeydir, farklı bir yönü yoktur (dolayısıyla da tek bir şüphe vardır, o bir sınıf değildir) diyerek de tanımlayabilirim. Yani en başta dediğim gibi, bir sınıf olmak zorunda değildir şüphe etmek.

"...ama" olan kısmı beğenmedin anlaşılan, dediğin şeye uymadığı için almadın demek. Alıntıladığın cümlenin devamı senin iddianın tam tersiyse ve alıntıladığın şey de iddia ettiğin şeyi demiyorsa, bunun tek bir adı vardır; sahtekarlık. Bu nasıl bir alıntılamadır? Cümleyi, sırf devamı işine gelmiyor diye ortasından bölmek etik bakımdan nasıl bir davranıştır? Ve en başta dediğim gibi, bir sınıfın üyesi olmakla (yani bir sınıfın içinde yer almakla), kendisi bir sınıf olmak (yani bir başka şeyin sınıfı olmak, onu sınıflamak) aynı şey midir? Böyle sahtekarlıklarla uğraşan biriyle konuşmak zaten en baştan hataymış. Anlamış oldum.

2. Terim anlamı farklıdır, ama biyoloji terimi olarak gruplama eylemine tanımlama denmemesinin bir nedeni vardır. Örnek yine de meşru.

3. Peki, yanlış söylemişim, düzeltiyorum; daha ilk mesajında ağır gelebilir diyerek saldırmışken ve önceki mesajında, demediğim şeyleri demişim gibi söyleyerek saldırmaya devam ediyorken, sadece fikirlerimi açıklamama saldırmak demen oldukça ironik.

4. Ben örneğimi zaten verdim. Şüphe etmeyi bir sınıftan çok tanımlı bir eylem olarak gördüğümü, şüphe etmenin bir tane olduğunu ve onun sınıfına giriyor denilen şeyler için (felsefi şüphe gibi), öyledir demenin zorunlu olmadığını, her şüphe etme eyleminin yalnızca şüphe etmek olduğunu (totoloji), sınıfı varsa en fazla kendisinin sınıfı olabileceğini (yani yine totoloji) ve buna da sınıf demenin anlamsız ve gereksiz olduğunu söyledim. Ama benim asıl dediğim, sınıflamayla tanımlamanın özdeş olmadığı.

Yalnız merak ediyorum da, hadi şüphe etmek sınıf olmak zorunda değildir dediğim cümlenin sadece - yine bununla çelişmeyen, tersine bunu söylemek için söylenmiş olan - ilk kısmını aldın ve aksini söylemişim gibi göstermeye çalıştın. Peki ya diğer iddian? "İnsan" sınıf değildir dediğimi söylemen? Yine iddia ettiğin şeyin tam tersini söylediğimi gösterdikten sonra neden son mesajında bu iddianın lafını bile edemiyorsun? Üstelik o iddiandan hareketle bir de beni kaçmakla suçlamışken iddianın yanlış olduğunu gösterdiğimde bunu görmezden geliyorsun. Neden ben yanılmışım deyip düzeltemiyorsun? Yapılması gerektiğinde tekzip onurlu bir davranıştır. Bu kadar mı tartışma etiğinden uzaksın? Ve bu durumda kaçan kim oluyor?

Tek kelimeyle; komik :)
 

Nietzsche

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
8 Eyl 2009
Mesajlar
54
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
44
konuyu baştan aşağı okudum, bir önceki yazımda sadece ilk sayfada açılanları okuyup yanıtlamıştım. görüyorum ki hararetli bir tartışma var şunu söylemeden geçemeyeceğim macavity daha kararlı ve senex iratus yaptığınız doğru değil, çünkü arkadaşın savunduğu şeyi tamamiyle savunmuyormuş gibi göstermişsiniz. düşünce olarak macavity ile aynı yoruma sahibim bu hususta.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst