- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 27 May 2019
- Mesajlar
- 13
- Tepkime puanı
- 14
- Puanları
- 8
-
Son düzenleme:
Okuma eylemi, zihindeki yabancı ve farklı olan düşünceleri eğilime ve o anki ruh haline göre zorlar, şekillendirmeye çalışır; Dışarıdan gelen böyle bir baskı altında kalan zihin acı çeker; bir onu bir bunu düşünmek durumunda kalır ki o an için o konuya dair ne bir hissiyatı ne de bir ilgisi vardır.
Pope’un dediği gibi kalırlar: ‘’Durmadan okuyanların yazdıkları hiçbir zaman okunmaz.’’
Okumak, bir insanın kendi düşüncelerinin yerine başkalarının düşüncelerini koymasıdır. İnsan okuma eylemiyle kendi düşüncelerinin başkaları tarafından yönlendirilen bir yürütece koyulmasına izin verir.
Bir insanın eline kitap alarak kendisine ait düşünceleri korkutup kaçırması büyük günahtır. Bu, bir insanın doğada gezebilecekken işini gücünü bırakıp kurutulmuş bitkilerin sergilendiği bir bir müzeye gitmesi ya da harikulade bir manzarayı bakır bir plaka üzerinde incelemesi gibidir.
Daha geniş kapsamda düşünmek; yazılanın-çizilenin en ince katmanlara ulaşıncaya değin multidisipliner bir yaklaşımla enine boyuna tüm içeriği zihinsel olarak temaşe edip, yaşantıya aktarmakla ilgili olmalıdır -Bu kural, bilme isteğindeki varlığı- muhatap olduğu içeriğin karşısında bir pozisyon oluşturma, kimliğe bürünme, düşünsel bir saf tutma gibi eksikliklerden alıkoyulmasını sağlar. Ben adına üretim denilen ( işleyişe paralel gelişen) düşüncenin, sanat ürününün, gelişim teorilerinin, kültürel akım ve trendlerin ciddi bir emek ve bedel ödenerek ortaya atıldığını düşünmüyorum. Çağın genel sorunsallarına ilişkin neticeler çıkarsamayı, tavşanın suyunun suyu hesabı entelektüel mecralara klonlayarak (peydah edilen düşünce)'nin aslı ve astarı olmayacağı kanaatindeyim. Ve bu noktada doğru kaynak tanımlamasının çoğunluğun rızasına uyum göstermenin geçici bir yanılsaması olduğunu düşünüyorum.