Tanrı'dan ödül/ceza beklentisini ortadan kaldırırsanız, maalesef insanların çoğunun inancı ve dini de balon gibi söner.., Şöyle açıklamaya çalışayım:İnsani değerlerini oluşturabilmiş, üstelik bunu kişisel değil evrensel ölçütlere de uzanacak şekilde yapılandırabilmiş "birey", düşüncelerinden de edimlerinden de sorumluluk duyar..Yanlış yaptığında, düzeltme yollarını arar, ya da mazlumu/mağduru oynamadan seçimlerinin bedelini ödemeye koyulur.Ödül, zaten bu'dur ki, insan olabilmenin ve kalabilmenin gereğini yerine getirmektedir.Bu değerleri yapay bir yapılandırma/şartlandırma yoluyla edinmiş kimseler için, kendini sorgulama(hesap verme) bilinci zaten oluşmamış/yetersizdir..Kendilerini zaptırapt altına alacak üstün bir otoriteye muhtaçtırlar.."iyi" yi seçmesini veya nefsini (ego)kötülükten alakoymasını bir taviz gibi gördüğü için, "vaad" siz bir inanca bağlanamaz.Ayrıca "iyi"nin gerçekten "iyi" olup olmadığına, ya da kimin için iyi olduğuna da kafa yormaz..Cezadan korkma meselesine gelince, kişisel kanım odur ki, bunu samimiyetsiz bulurum..İnsanların çoğu, tanrıdan korktukları için değil, aileden, toplum baskısından, diğer insanların tepkilerinden, yakalanma /ortaya çıkma, deşifre olma endişelerinden dolayı bu korkuyu kalkan edinirler..Ya da, uygunsuz bir eylemde bulunduklarında, "ben hesabımı Tanrıya veririm" vb..bir uyanıklığa soyunabilirler..Lafı uzattım, demem o ki, erdemli insan ödül/ceza için tanrıyı gerekseyen değildir..tanrı yoksa onun cezaları ve ödülleri de yoktur... burada endişe duyulacak nedir, ne kalmıştır? kabulden ya da reddetmekten gelecek kayıp ve kazançları düşünmek de anlamsızdır çünkü.
madde her neyse düşünce de odur ancak inancın karşılığında bize verilecek olan bu ikisi de değildir eminim, çünkü insan; en azından bununla kandırılamayacak kadar toktur.