Evrim Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler: Evrimle İlgili Neleri Yanlış Biliyorsunuz?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Bilimsel Makaleler kategorisinde dragon tarafından oluşturulan Evrim Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler: Evrimle İlgili Neleri Yanlış Biliyorsunuz? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 157 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Bilimsel Makaleler
Konu Başlığı Evrim Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler: Evrimle İlgili Neleri Yanlış Biliyorsunuz?
Konbuyu başlatan dragon
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan dragon

dragon

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
14 Eki 2022
Mesajlar
441
Tepkime puanı
27
Puanları
28
Konum
dünya
Üniversite Bölümü
Sosyoloji
Ünvan
dünyalı

Evrim Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler: Evrimle İlgili Neleri Yanlış Biliyorsunuz?​

Evrim Hakkında Yanlış Bilinen Gerçekler: Evrimle İlgili Neleri Yanlış Biliyorsunuz?


Evrim Ağacı Akademi: Evrime Giriş Yazı Dizisi

Bu yazı, yazı dizisinin 4. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan " " başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.
Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için giriş yapın veya kayıt olun.



Evrim teorisi, mekanizmaları sıkça yanlış anlaşılan veya doğrudan reddedilen, kavraması zor bir teoridir ve ilk ortaya atıldığı zaman birçok tartışmaya zemin olmuştur. Bununla beraber Türlerin Kökeni'nin yayınlanmasından 20 yıl kadar bir süre sonra biyologlar tarafından neredeyse evrensel olarak kabul görmüştür. Bu yazımızda evrim teorisi hakkında yanlış bilinen gerçekleri ele alacak; anlaşılması zor mekanizmaları ve ana hatlarıyla evrimi bu gerçekler çerçevesinde açıklayacak ve konu hakkındaki kafa karışıklığını gidermeye çalışacağız.

"Evrim Yalnızca Bir Teoridir!"​

Evrim teorisini eleştirenler genellikle "teori" kelimesinin günlük dildeki anlamını bilimsel anlamıyla karıştırmakta ve teorinin önemini yabana atmaktadır. "Teori" kelimesi, bilim camiasında "zaman içinde kapsamlı bir şekilde test edilmiş ve kanıtlarla desteklenen bir kavram" anlamına; günlük konuşma dilinde ise "bir şeye yönelik bir tahmin veya açıklama" anlamına gelir. Dolayısıyla "Evrim, yalnızca bir teoridir!" dendiğinde henüz yeterli kanıtlarla desteklenmediği ve halen araştırıldığı anlaşılmaktadır. Peki atom teorisi, yerçekimi teorisi, görelilik teorisi de birer teori değil midir? Masamızda bulunan bir kalemi tutup boşluğa bıraktığımızda yere düşmez mi? Dört buçuk milyar yaşındaki dünyamızda yerçekimi teorisinin bir kanun olması için yeterince kalem yere atılmamış mıdır?

Yerçekimi teorisi nasıl bir kalemin boşluğa bırakılması durumunda yere düşeceğini açıklıyorsa evrim teorisi de canlılar dünyası hakkında gerçeklere ışık tutmaktadır. Teoriler bazen yanlışlanabilir veya revize edilebilir; temel aldıkları gözlem ve fikirlere yönelik anlayışımız değişebilir. Ancak bu durum teorilerin ağırlığını azaltmaz. Bilimin kendi yolunda ilerlediğini ve evrene yönelik kavrayışımızın geliştiğini gösterir.

Bununla beraber gündelik konuşma dilindeki "teori" kelimesi, bilimsel söylem bağlamında "hipotez" kavramına daha çok benzemektedir. Hipotez, gözlemlenen bir fenomene getirilen, çürütülebilecek veya desteklenebilecek geçici bir açıklama anlamına gelir. Evrim teorisi yalnızca bir hipotez olsaydı ünlü genetikçi Theodosius Dobzhansky, "Evrimin ışığı olmaksızın, biyolojide hiçbir şeyin anlamı yoktur." sözünü söyler miydi?

Theodosius Dobzhansky
Theodosius Dobzhansky

"Bireyler Evrimleşir!"​

Bir birey, sahip olduğu genlerle doğar ve bu genler birey yaşlandıkça değişmez; yani bir birey, doğal seçilim mekanizması çerçevesinde evrim geçirmemekte veya çevresine adapte olamamaktadır. Evrim, bir popülasyonun genetik bileşiminin zaman içinde (nesiller boyunca), farklı alellere sahip bireylerin üremesiyle gerçekleşen değişimdir. Bireyler de yaşamları boyunca değişirler, ancak bu değişim evrim değil, gelişimdir. Yani bir türün nesiller içinde uğradığı değişiklik evrim; bir bireyin yaşamı boyunca deneyimlediği, çevresi ve genleri ile belirlenen büyüme ise gelişimdir.

Bu bilgiler ışığında ele alındığında, bir özelliğin evrimini incelerken takip edebileceğimiz en iyi yol, özelliğin popülasyon genelindeki ortalamasını alıp zaman içindeki değişimine odaklanmaktır. Örneğin, Galapagos adalarında yaşayan orta boy ispinozların gaga boyutları, doğal seçilim baskısı ile değişmiştir. Bu seçilim baskısı ile gaga boyutunun değişmesi, adada yaşayan tüm ispinozların gagalarının birer birer değiştiği anlamına gelmez. Eğer bir kimse, güçlü bir seçilim baskısına maruz kalan bir popülasyonu oluşturan tüm bireylerin gaga boyunu ölçer ve ortalamasını alır; ardından bu ölçümü birkaç yıl sonra tekrarlarsa ortalama değerin farklı olduğunu görecektir. Nihayetinde ilk ölçüm sırasında da, ikinci ölçüm sırasında da hayatta olan ispinozlar olabilir; ancak ortalama değer, seçilim baskısı çerçevesinde değişmiş, ortalama değeri değiştirecek sayıda yeni birey doğmuş ve/veya seçilim baskısı çerçevesinde uyumsuz bireyler ölmüş olabilir.

"Evrim Yaşamın Kökenini Açıklar!"​

Evrimin yaşamın kökenine ilişkin bir açıklama getirdiği yaygın bir yanlış anlaşılmadır. Ancak bu, teoriyi eleştiren kimseleri "Evrim hayatın nasıl başladığını açıklayamıyor!" demekten alıkoymamaktadır.

Evrim teorisi yaşamın kökenini, ilk tek hücreli canlıların nasıl meydana geldiğini açıklamaz; yaşamın ne olduğuna yönelik bir tanım getirmez. Bunun yerine popülasyonların zaman içinde nasıl değiştiğini ve yaşamın nasıl çeşitlendiğini, yani türlerin kökenini açıklar. Dünya'da yaşamın başlangıcı, çok uzun zaman önce, çok uzun süren ve muhtemelen yalnızca bir defa meydana gelmiş bir olgudur ve bu sebeple aydınlatılması özellikle zordur. Buna ek olarak biyologlar, Dünya'daki mevcut türlerin benzer mekanizmalarla tekrar bir yaşamın türemesini engellediğini savunmaktadır; zira yaşamın ilk evreleri karbonhidratlar, aminoasitler ve nükleotidler gibi organik moleküllerin dışı bir çeperle çevrili bir iç çevrede toplanmasıyla meydana gelmiştir; ve böyle bir oluşum, günümüzde tekrar türese bile muhtemelen şu anda yaşayan türlere yem olacaktır.

Ancak, DNA ya da RNA gibi bir molekül şeklinde, bir hücre içinde ya da bir ön hücre içinde bir kalıtım mekanizması bir defa oluştuğunda, mekanizmayı barındıran varlık doğal seçilim ilkesine tabi olacaktır. Dolayısıyla evrim, yaşamın kökenini açıklamasa da, organik bileşenler belirli özellikler kazandıktan sonra nasıl bir yola girdikleri hakkında birçok şey söylemektedir.

"Organizmalar, İsteyerek Evrimleşirler!​

"Organizmalar, çevrede bir değişim olduğunda evrimleşir." gibi ifadeler sıklıkla kullanılmaktadır; ancak bu tür ifadelerin yanlış anlaşılması son derece kolaydır.

İlk olarak, bu tür ifadelerden organizmaların bireysel olarak evrimleştiği anlaşılmamalıdır. Zira yukarıdaki ifade, "Organizmalar, çevrede bir değişim olduğunda bu değişim çerçevesinde değişen seçilim baskılarına bir tür olarak adapte olmaktadır." gibi detaylı bir tanımın kısa halidir.

İkinci bir yanlış anlama ise başta "evrilme", "evriltme", "evrimleşme" gibi fiillerinin etken ve edilgen yapılarından kaynaklanmaktadır. Tamam, organizmalar evrimleşir ama organizmalar istediği için mi, bilinçli olarak mı evrimleşir? Örneğin "Atalarımız savana iklimlerine göç etmiş, bacaklarını da savana iklimine tipik açık arazilerde yiyecek arayabilecek ve avlanacak şekilde evrimleştirmiştir." dediğimizde evrimin bilinçli bir tercih gibi algılanmasına sebep olabiliriz. Bu cümlenin daha uygun bir ifadesi "Atalarımız savana iklimine göç etmiş, bu iklimde açık arazilerde yiyecek aramalarına ve avlanmalarına yönelik bir seçilim baskısı ile karşı karşıya kalmış; dolayısıyla bacak kasları bu seçilim baskısı çerçevesinde evrimleşmiştir." şeklinde olacaktır.

Evrim, bir kimsenin bilinçli olarak "Ben bir evrileyim" diye girdiği bir süreç değildir. Çevreler ve ortamlar değişir, bir popülasyon içinde özelliklerin ve fenotiplerin çeşitliliği belirli bireylerin seçilmesini sağlar; değişime uygun olmayan bireyler elenirken uygun olan bireyler ürer ve popülasyon genelinde bir değişiklik görülür.

Buna ek olarak doğal seçilimin etkilediği varyasyonun halihazırda popülasyonda bulunduğunu ve çevresel bir değişikliğe yanıt olarak ortaya çıkmadığını anlamak da önemlidir. Örneğin, bacak konusunda savanaya (nesiller içinde, popülasyonun genelinde) adapte olan kaslar, atalarımızda zaten bulunan, ancak farklı biçim ve boyutta olan kaslardır. Belirli bir bakteri popülasyonuna düzenli olarak antibiyotik uygulamak, zaman içinde antibiyotiğe dirençli popülasyonların seçilmesine sebep olacaktır. Antibiyotikler bu noktada büyülü bir şekilde genleri değiştirip "Şu kombinasyonlar bana direnç verir." demezler; direnç, bakterilerin gen havuzunda muhtemelen düşük frekansta bulunan bir direnç geninin seçilim baskısı çerçevesinde seçilmesi ve ifade edilmesiyle gerçekleşir. Yani antibiyotik, direnç genine sahip olmayan bakteri hücrelerini öldürür, dirençli bireylerin ise bu şekilde seçilmesini sağlar; zira direnç genine sahip olmayan bakteri popülasyonu öldükten sonra geriye yalnızca dirençli bireyler kalacaktır.

Bu başlıktan alacağınız iki ana bilgi vardır; evrimin bir hedefi veya bir bilinci yoktur. Türler, zaman içinde "daha iyi" hale gelmezler; belirli bir zamanda, belirli bir çevre içinde üremelerini ve yaşamalarını sağlayacak değişikliklere adapte olurlar, yani çevrelerinde yaşanan değişiklikleri takip ederler. Popüler kültürün aksine, evrimin daha hızlı, daha büyük, daha karmaşık ve hatta daha zeki türler yaratmak gibi bir amacı yoktur. Buna rağmen bizler de dahil olmak üzere birçok organizma evrimin "zirvesi" veya "mükemmel noktası" olarak tanımlanıyor olabilir. Ancak bunlar da içi boş sıfatlardır.

Bir türde hangi özelliklerin evrimleştiği, mevcut varyasyonun ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonu ile belirlenir ve hem mevcut varyasyon, hem de çevresel faktörlerin bir yolu, gidişatı, hedefi veya amacı yoktur. Bir zamanda bir çevreye uygun olan özellik, gelecekte bir noktada ölümcül olabilir. Bu durum böcekler için ne kadar geçerliyse, bizim için de o kadar geçerlidir.

"Evrim Teorisi, Bilim İnsanlarının Hala Tartıştığı Bir Teoridir!"​

Evrim teorisi, 1859 yılında ilk ortaya atıldığında birçok tartışmaya sebep olmuş, yalnızca 20 yıl içinde neredeyse her biyolog, evrimi tür çeşitliliğinin açıklaması olarak kabul etmiştir. Bu 20 yıllık süre aslına bakarsanız olağanüstü kısa bir süredir ve kısalığını Darwin'in sunduğu kapsamlı kanıtlara borçludur. Bununla beraber olağanüstü kanıtlar, bilim camiasında açılan çığır ve doğan tartışmalar, akademisyenler ve biyologlar madalyonun yalnızca bir yüzüdür. Madalyonun diğer yüzünü ise dini argümanlar oluşturmaktadır.

Evrim teorisi, madalyonun ilk yüzü olan bilim tarafı söz konusu olduğunda, türlerin hepsinin nispeten yakın bir tarihte özel olarak birer birer yaratıldığını öne süren baskın teorinin yerini almıştır. Zira bu teori, yaygın kabul görmesine rağmen o dönemlerde sallanmaya başlamış; 19. yüzyılda doğa bilimcilerin jeoloji ve canlılar dünyasına ilişkin yaptığı birçok gözlemi açıklayamadığı giderek daha belirgin bir hal almıştır. Evrim teorisinin ikna ediciliği, gücünü buradan almaktadır. Darwin'in bulguları, o dönemde doğa bilimcilerin yaptığı gözlemlerle tutarlı sonuçlar doğurmuştur ve günümüzde de olağanüstü bir açıklayıcı güce sahiptir.

Madalyonun ikinci yüzü olan din tarafında evrimin hala kabul görmemesinin nedeni ise dini inançlarının öncül ilkesi olan yaratılış teorisidir. Evrimi kabul etmeyen dini önderler, insanlığın kökeni dahil olmak üzere tür çeşitliliği konusunda tanrısal bir varlığı dışlayan mekanik bir süreci bütünüyle reddetmekte, yaratılışçılık köprüsünün altından çok su aktığını kavrayamamaktadır. Bununla birlikte, ABD'deki başlıca mezheplerin çoğunun, evrime ilişkin kanıtların kendi teolojileriyle uyumlu olduğunu kabul eden açıklamaları olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Dini liderlerin evrime karşı argümanlarının niteliği de zaman içinde değişmiştir. Güncel argümanlardan birisi, teorinin biyologlar arasında hala tartışmalı olduğunu öne sürmektedir. Bu iddia, en basit haliyle doğru değildir. Evrim teorisini reddeden ya da geçerliliğini sorgulayan ve bunu dile getiren bilim insanlarının sayısı oldukça azdır. Pew Research'ün 2009 yılında yaptığı bir anket, ankete katılan 2500 bilim insanının %97'sinin türlerin evrim geçirdiğini kabul ettiğini ortaya koymuştur. Teoriye verilen destek, birçok bilim insanının üye olduğu Bilimsel Gelişme için Amerikan Birliği (AAAS) gibi çok sayıda bilimsel topluluğun imzalı bildirilerine de yansımıştır. Evrim teorisini reddeden ya da sorgulayan bilim insanlarının çoğu mühendisler, doktorlar ve kimyagerler gibi biyolog olmayan kişilerdir. Evrim teorisiyle çelişen hiçbir deneysel sonuç, araştırma programı, hakemli bilimsel dergilerde yayınlanmış makale yoktur.

Bu konuda ortaya çıkan ve sıklıkla ifade edilen bir başka düşünce de muhalefetin bastırıldığı, yani evrim karşıtı herhangi bir çalışma yapılmasına müsaade edilmediği düşüncesidir. Ancak bilim insanlarının doğası gereği şüpheci olduğu, bilimsel fikir birliğine çok çeşitli şekillerde meydan okuyan rapor ve makalelerin de uzun bir geçmişi olduğu unutulmamalıdır. Ökaryotik kökenlerin endosimbiyotik teorisi, grup seçilimi teorisi, mide ülserinin mikrobiyal nedeni, Kretase yok oluşunun asteroid çarpması teorisi ve levha tektoniği teorisi bunlara örnek olarak verilebilir. Kanıtlarla desteklenen araştırmalar ve bilimsel değeri olan fikirler, bilim camiası tarafından dikkate alınır. Bu standartları karşılamayan araştırmalar ise doğrudan reddedilir.

"Fen Derslerinde Diğer Teoriler de Öğretilmelidir!"​

Bazı dini önderlerin yaygın argümanlarından biri de evrime alternatif teorilerin devlet okullarında öğretilmesi gerektiğidir. Evrim karşıtları, bu stratejiyi gerçek kanıtlar sunmadan teorinin geçerliliği hakkında belirsizlik yaratmak amacıyla öne sürmektedir. Evrime alternatif olabilecek hiçbir bilimsel teori yoktur. Alternatif oluşturma niteliğine yaklaşmış son teori, 19. yüzyılda Lamarck tarafından ortaya atılmış ve doğal seçilim çerçevesine indirgenmiştir. Bu teori, Sovyetler Birliği'nde, 20. yüzyılın başlarında bir araştırma programında temel alınmış; ülkenin tarım araştırmalarını onlarca yıl geriye götürmüştür. "Diğer teoriler" ile ifade edilen teoriler genellikle yaratılış ve akıllı tasarım etrafında şekillenmektedir:

  • Yaratılış, test edilemez bir açıklamaya (tanrıya) dayanmaktadır, dolayısıyla bir bilimsel teori değildir.
  • Akıllı tasarımda, canlı organizmalar ve sistemlerin bilinmeyen bir tasarımcının elinden çıktığı varsayılmaktadır. Dolayısıyla, akıllı tasarımcılar ne kadar aksini savunursa savunsun, bir bilimsel teori olamaz.
Bilimsel olmayan bu teorilerin öğretilmemesi için iki neden vardır. İlki, yaşamın çeşitliliğine yönelik bu açıklamalar, bilimsel faydalılıktan uzaktır; zira ikisi de dünyayı ve evreni anlamamızı sağlayacak bir bakış açısı yaratamamaktadır. Doğal fenomenleri açıkladığı iddia edilen soyut veya bu bağlamda varsayımsal açıklamalar deneylerle test edilemez. İkinci neden ise ABD bağlamında ABD Üst Derece Mahkemesi ve daha düşük düzeydeki mahkemelerin yaratılış ve akıllı tasarım gibi dini öğretilerin öğretilmesinin ABD Anayasasının Birinci Maddesini ihlâl ettiğine karar vermiştir. İlk madde, devletin herhangi belirli bir dini desteklemesini engellemektedir.

Son olarak evrim teorisinin ve ana hatlarıyla bilimin tanımı gereği, ruhani dünyanın varlığı veya yokluğu konusunda herhangi bir görüş belirtmediğini göz önünde bulundurmak son derece önemlidir. Bilim yalnızca maddi dünyayı inceler ve bilir. Bağlı bulunduğu disiplinlerden ve kurumlardan bağımsız şekilde ve bireysel olarak ateist olduklarını açıkça ifade eden biyologlar da, dinine sıkı sıkıya bağlı biyologlar da bulunmaktadır. Biyolojideki hiçbir şey bir tanrının varlığına muhalefet değildir. Biyoloji, bir bilim olarak bu konu hakkında hiçbir şey söylemez. Her bir biyolog, her bir birey, her bir insan, her bir okur kendi dini inançlarını ve bilimsel bilgisini istediği potada eritmekte ve dünya görüşünü yaratmakta özgürdür.

evrimagaci.org%2Fpublic%2Fcontent_media%2F23421e4b4be204e9e587d6ec3e58ac16.jpeg

Özet​

  • Evrim teorisi, anlaşılması zor bir teoridir ve bu sebeple genellikle yanlış anlaşılmaktadır.
  • Evrim teorisinin içerdiği "teori" kelimesi, bilimsel anlamı ve gündelik konuşma dilindeki anlamı arasındaki ayrım sebebiyle birçok yanlış anlaşılmaya sebep olmaktadır. Evrim teorisi bir teoridir; ancak bilimsel anlamıyla teori, belirli fenomenlerin uzun süreler boyunca birçok açıdan incelenmesi, test edilmesi ve bir açıklamaya kavuşturulmasıyla ortaya çıkar ve incelenen fenomene yönelik "neden" ve "nasıl" sorularını cevaplayan bir çatı terimdir.
  • Evrim hakkında bir başka yanlış anlaşılma da bireylerin evrimleştiği düşüncesidir. Bireyler evrimleşmez; bireylerin dahil olduğu popülasyonların gen frekansları zaman içinde değişir ve evrim bu şekilde gerçekleşir. Dolayısıyla evrim, ağırlıklı olarak bireysel boyutta değil, toplum veya popülasyon boyutunda incelenmektedir.
  • Evrimin genellikle yaşamın başlangıcına yönelik açıklamalar getirdiği varsayılmaktadır. Oysa evrim teorisi kapsamında bu konu hakkında herhangi bir düşünce, gözlem, ifade veya kanıt yer almamaktadır. Zira evrim teorisi, yaşam başladıktan sonra neler olduğunu konu alır.
  • Evrimin bir amaca hizmet ettiği de bir başka yanlış anlaşılmadır. Evrimin "en hızlı", "en büyük", "en güçlü" türü meydana getirmek gibi bir amacı yoktur; ki evrimin zaten amacı yoktur. Evrim bir doğal fenomendir; dolayısıyla hiçbir şeyi amaçlayamaz.
  • Bu bağlamda bir başka yanlış anlaşılma da organizmaların bireysel olarak evrim geçirebileceği düşüncesidir. Bu da yanlıştır. Değişiklikler seçilim baskısı etrafında popülasyon düzeyinde meydana gelir. Örneğin bakteriler, frekansı düşük de olsa antibiyotik direnci genlerine sahiptir. Bakterilerin yaşadığı bir alana antibiyotik uygulanırsa antibiyotik, seçilim baskısı yaratacak; bu antibiyotik direnci genine sahip bakteriler hayatta kalacak ve üreyecek, diğerleri ise elenecektir. Böylelikle popülasyon düzeyinde evrim gerçekleşir.
  • Evrim hakkında bir başka bilgi eksikliği de bilim camiasındaki konumuyla ilgilidir. Birçok evrim karşıtı kimse, evrimin hala bilim insanları arasında tartışmalı bir konu olduğunu öne sürmektedir; ancak bilim insanlarının büyük bir çoğunluğu evrim teorisini çoktan kabul etmiştir.
  • Evrim, biyoloji veya bilim alanları, bir tanrının varlığına muhalefet değildir. Bu alanlar tanrının, ruhların, burçların ve daha nicesinin varlığına veya yokluğuna dair hiçbir şey söylemez; yalnızca maddi/somut fenomenleri inceleyerek açıklamalar getirir. Dolayısıyla bilim ve inancı, evrim ve dini, burçlar ve bilimsel düşünceyi ve böyle daha nicesini bir potada eriterek bir hayat görüşü oluşturmak evrimin veya biyolojinin görevi değildir, bireyin dünyaya karşı görevidir.



 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst