Ara Güler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Fotoğraf Kulübü kategorisinde nilüfer tarafından oluşturulan Ara Güler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,748 kez görüntülenmiş, 3 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Fotoğraf Kulübü
Konu Başlığı Ara Güler
Konbuyu başlatan nilüfer
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan adamınbiri

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33

Ara Güler
16 Ağustos 1928'de İstanbul'da doğdu. Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalışırken Muhsin Ertuğrul'un tiyatro kurslarına devam etti; çünkü yönetmen veya oyun yazarı olmak istiyordu.
1950'de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başlarken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne devam etti.
1958'de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto-muhabirliği görevlerini üstlendi. 1954'de Hayat Dergisi'nde fotoğraf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı.
1953'de Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajansı'na katıldı ve İngiltere'de yayımlanan "Photography Annual Antalojisi" onu dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak tanımladı. Aynı yıl ASMP'ye (Amerikan Dergi Fotografcıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi.
1962'de Almanya'da çok az fotoğrafcıya verilen "Master of Leica" ünvanını kazandı. İsviçre'de çıkan Camera dergisinde kendisine özel bir sayı ayırdı. 1964'de Mariana Noris'in ABD'de basılan "Young Turkey" adlı yapıtında fotografları kullanıldı.
1967'de Japonya'da çıkan "Photography of the World" antolojisinde Richard Avedon ile birlikte bir dizi fotoğrafı yayınlandı. 1967'de Kanada'da açılan "İnsanların Dünyasına Bakışlar" sergisinde, 1968'de New York Modern Sanatlar Galerisi'nde düzenlenen "Renkli Fotoğrafın On Ustası" adlı sergide; aynı yıl Almanya'da, Köln'de Fotokina Fuarı'nda yapıtları sergilendi.
1970'de "Türkei" adında fotoğraf albümü Almanya'da yayımlandı. Sanat ve sanat tarihi konularındaki fotoğrafları ABD'de Time-Life, Horizon ve Nesweek kitap bölümlerince ve İsviçre'de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı.
1971'de Lord Kinross'un "Hagia-Sophia" (Ayasofya) kitabının fotoğraflarını çekti. Yine Skira yayınevince Picasso'nun 90. yaş günü için yayımlanan "Picasso Metamorphose et unite" adlı kitap için Picasso'nun foto-röportajını yaptı. 1972'de Paris Ulusal Kitaplıkta sergisi açıldı.
1975'de ABD'ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotoğraflarını çektikten sonra "Yaratıcı Amerikalılar" adlı sergisini dünyanın birçok kentinde sergiledi. Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan "Kahramanın Sonu" adlı bir belgesel film çekti.
1979'da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin "Foto Muhabirliği" dalındaki birincilik ödülünü aldı. 1980'de fotoğraflarının bir kısmı Karacan Yayıncılığın bastığı "Fotoğraflar" adlı kitabında basıldı.
1986'da Hürriyet Vakfı'nca basılan Prof. Abdullah Kuran'ın yazdığı "Mimar Sinan" kitabını fotoğrafladı. Aynı kitap 1987'de "Institute of Turkish Studies" tarafından İngilizce olarak yayınlandı.
1989'da "Ara Güler'in Sinemacıları" kitabı basıldı.
1991'de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı'nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) "The Sixth Continent" adlı kitabını fotoğrafladı. Bu arada bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum Ajansı ile dünyaya duyurdu.
İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso gibi birçok ünlü kişi ile röportajlar yaptı ve fotoğraflarını çekti. En ünlüsü fotografcılara poz vermeyen Picasso röportajı.
Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotoğrafları 1992'de Fransa'da, ABD ve İngiltere'de "Sinan, Architect of Soliman the Magnificent" adlı kitabı yayımlandı. Aynı yıl "Living in Turkey" adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur'da "Turkish Style" başlığıyla, Fransa'da "Demeures Ottomanes de Turquie" adıyla yayımlandı.
1994'de "Eski İstanbul Anıları", 1995'de "Bir Devir Böyle Geçti", "Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü" fotoğraf kitapları yayımlandı. Ara Güler'in fotoğrafları Paris Ulusal Kitaplıkta, ABD'de Rochester Georg Eastman Müzesi'nde Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu'nda bulunuyor. Köln Mueseum Ludwing'de Das Imaginare Photo Museum'da fotoğrafları sergileniyor.

 

nilüfer

Üye
Yeni Üye
Katılım
29 Kas 2008
Mesajlar
246
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Ynt: Ara Güler

fotoğrafları...
 

Fairy

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Nis 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Ara Güler'in Röportajı

araporte0.jpg


Sanat zamana direnemeyecek....
Ara Güler..

Foto muhabir, tarihçi, filozof...

Onun fotoğraflarına bakarken, insan kendine bakıyor...

Kendine, taa dibine, en uzaktakine, kaybettiğine, acısına, tatlısına, zehirine, gülüşüne... Ben ne zaman Ara Güler imzalı bir fotoğrafla karşılaşsam sarsılıyorum. Hani derler ya, titreyip kendime dönüyorum. Acayip bir ten ürpertisiyle yaşamla, yaşamla, yaşamla buluşuyorum. Ara Güler'in fotoğraflarında kendimi görüyorum. Arkadaşımı. Ruhumu.

Ruhsuz zannettiğim insanlarla ruh akrabalığımı...

Kalabalıklar içindeki, doğanın kıyısındaki insanı, kainatı, tarihi, yaşamı hissediyorum. Ara Güler'in fotoğraflarından başımı kaldırdığımda gündelik hayatta silikleşen tüm ayrıntılar gözlerime doluyor.

Şeytan ayrıntılarda gizli. Bu nedenle yüzeysellik en büyük kötülüktür. Ben kötülükle boğuşurken onun fotoğraflarına çok bakıyorum. Son günlerde ise elimden hiç düşmüyor Ara Güler'in gördükleri. Dayanamadım, onu görmeye gittim. Ne soracağımı bilmeden. Nazım'ın 'Sen mutluluğun resmini yapabilir misin?' diyen şiirindeki gibi ben içimdeki sözleri cümleye dökmekte çok zorlandım. İlk defa bir insanın yanında bu kadar heyecanlandım. Ona baktım, gülüşüne, yüz mimiklerine... Gördüklerini sözlü olarak konuşalım istedim. Ara Güler'in dilinin fotoğraflarda açıldığını bildiğim halde, gittim. Belki bir iki cümleye akıtır diye ruhunu...

PINAR SELEK

Sizin fotoğraflarınıza bakarken, herkesin birbirine başka türlü bakması gerektiğini hissediyorum. Sizce insanlar birbirine bakıyorlar mı?

Hayır bakmıyorlar. Bakmakla görmek arasında fark var. İnsanlar çevresine baksa, başka şeyler görür. Ama herkes ayrı görür. Ben Ara Güler'im. Kendime göre bir bakış açım var. Yetişme tarzıma, eğitimime, içinde şekillendiğim ortama göre bakıyorum hayata. Ben kendi gördüklerimi paylaşıyorum.

Bu bir iletişim arayışı değil mi?

Ben hayatın içinden bir parça koparıyorum ve o parçayı diğer insanlara takdim ettiğim zaman ona bir şey anlatmasını istiyorum. Yani mesajı olan fotoğraf çekmek istiyorum. Bir anın öyle bir yerini yakalamak istiyorum ki onun içerisinde bütün anlamlar bulunsun...

Fotoğrafçı olmadan önce tiyatrocu ya da rejisör olmak istemişsiniz. Sonra fotoğraf sizi nasıl kendine bağladı?

Ben hikaye yazardım. Ama sonra fotoğrafla daha çok şey anlatabildiğimi gördüm. Benim fotoğraflarımda h‰l‰ tiyatro vardır. Film vardır. Arka plan, ön plan, kompozisyon görürsün. Mana görürsün. Ben hikayeciliği fotoğraflarda sürdürüyorum.

Neden kendinizi fotoğrafçı ya da fotoğraf sanatçısı olarak değil, foto muhabir olarak tanımlıyorsunuz?

Fotoğrafçıyla ile foto muhabiri çok farklıdır. Ben foto muhabirim fotoğrafçı değilim, kati suretle sanatçı da değilim. Ben gördüğümü çekerim. Sanat yapmam. Çok doğal olarak, gördüğümü insanlara iletirim. Bunun adı foto muhabirliktir.

Reality show kültürünün hayata hakim olduğu bir çağda yaşıyoruz. Gerçeğin gösterisi hakikati görünmez kılıyor. Yaşamın vitrine konulduğu bu gösteri atmosferinde objektifin arkasından ne görüyorsunuz?

Palavra bir dünyada yaşıyoruz. Reality şov dediğin magazinciliktir, yani hiçbir şey değildir.

Bu, sıradan insanların birbirine bakışını da etkilemiyor mu?

Etkiliyor. Kimse birbirine bakmıyor. Dünya cehalete doğru gidiyor.

Böyle bir ortamda fotoğrafın nasıl bir gücü var?

Fotoğrafın çok büyük bir gücü var. Ama insanlar fotoğrafa da bakmıyorlar. Hayata bakmayan fotoğrafta ne görsün? Ben, insanlar baksın da etkilensin diye fotoğraf çekmiyorum. Gördüğümü çekiyorum. Kimisi görüyor. Kimisi görmüyor.

Fotoğraf bu ortama direnebilir mi?

Direnemez. Fotoğraf da direnemez. Sanat da direnemez. 50 sene sonra sanatın bu günkü gibi bir anlam taşıyacağını zannetmiyorum. Görselliğe başka mana biçilecek. Sanat ölecek. Bir ihtimal dans kalacak. Ama resim bitecek. Belki müzik sadece bir uğultu olarak kalacak. Buna direnmek mümkün değil.

Gördüğünüz ayrıntılar sizi karamsar yapmış gibi... Bir umut yok mu?

Yok. Artık uğraşmıyorum. Gören görür, anlayan anlar. Ben işime bakıyorum. Ama bol bol küfür ediyorum.

Fotoğrafın nasıl bir gücü var sizce?

Örneğin Yahudi katliamını çeken fotoğraflar yalnız dokümantasyon değil insanlık dramını gösteriyor. Mesela Filistin olayında, fotoğraf, insanları biraz provoke edebildi. Ama herkes o kadar meşgul ki unutuyor. Bir şey yapılabileceğine inanmıyorum. Bu nedenle ben sadece fotoğraf çekiyorum. Yaşamın içinden bir parçayı getirip insanlara gösteriyorum. Eğer bir şey diyebiliyorsa merhaba. Demiyorsa da hoşça kal...

Sizin fotoğraflarınız tarihi başka bir dille yazıyor. Bir tarihçi olarak değişimi nasıl izlediniz ?

Bir foto muhabir olarak aynı zamanda tarihçiyim. Görsel tarihi yazıyorum. Zaman insanları değiştiriyor. Zevkler, görünüşler, her şey değişiyor. Kent değişti, insanlar değişti, görüntüler değişti, fikirler değişti, gittikçe pislendi. Bazı şeyler gelişti ama insan bitti. Doğa can çekişiyor. Ben bu değişimin şahidi oldum yalnızca.

Objektifin arkasından gördüğünüz değişimi nasıl tarif edersiniz?

Eskiden kadınlar güzeldi. Şimdi hepsi çok çirkin. Hatta çoğu iğrenç görünüyor.

Ya erkekler?

Onlar da çok iğrenç. Şu heriflerin, kadınların giydiği elbiselere baksana. Bunlar iğrençlikten başka ne? Dünya iğrençliğe doğru gidiyor...

Tüm dünyayı fotoğrafladınız ama siz aynı zamanda bir İstanbul tarihçisisiniz. Neler değişti İstanbul'da?

Eskiden mesela denize girmek diye bir şey vardı. Şimdi deniz çok kirlendi. Balık da çıkmıyor. Ben İstanbul çocuğuyum. Çocukluğumdan beri fotoğraf çekerim. Eskiden hatırlıyorum. Salacak'ta konakların bahçeleri vardı.

Kapıları h‰l‰ gözümün önünde. Hepsi erguvanlarla kaplıydı. Bu yeşillik arasından bir kedi geçerdi... Şimdi böyle şeyler yok. Otomobiller var her yerde. Sokak başında otoparkçılar var. Gidip bir yeri çekemezsin. Artık bu şehirde bir kompozisyon bulmak çok zor.

Türkiye'yi de çok dolaştınız. Mesela Urfa ve Nemrut'a da defalarca gittiniz. Buralarda yakaladığınız değişimi nasıl tarif edebilirsiniz?

Oralarda da aynı. Artık hiçbir kentin bir özelliği kalmadı. Urfa'da bir takım sokaklara dalardım. Çok güzeldi. Birecik köprüsünün altında akan Fırat nehrinin ortasına ip yaparlardı. Her yerde sazlar vardı. Şimdi git Urfa'ya.

Acayip bir yer olmuş. Urfa mıdır, değil midir, belli değil. Burası neresi? Dünyanın her yeri olabilir. Ne medeniyeti?Türk mü? Kürt mü? Roma mı? Ne? Her yer birbirine benziyor. Antalya ne hale geldi... İğrençlik yığını. Başka kelime bulamıyorum. Bunlar hep para kazanma hikayesinden oldu. Bir kente turist girdi mi bitiyor her şey. Turist, istediği dünyayı yaratıyor ve geldiği yere başka bir yaşam kuruyor. Turiste mal satacak dükkanlar oluşuyor. Eşyalar değişiyor. Kent turizm için satışa çıkarılıyor. Tayland gibi yerlerde küçücük kızları satıyorlar.

Kentle insan ilişkisinde hangi değişimleri gördünüz?

Herkes aynı. İnsanlar renksizleşti. Eskiden mahalle diye bir şey vardı. Meydanda manav vardı, kasap vardı, ayakkabıcı vardı, nalbant vardı. Sokaklar vardı. İnsanlar sokaklarda otururdu. Muhabbet ederlerdi. İnsanların bir arada bulunma zamanları azaldı. Şimdi sokaklarda otomobil parkından başka bir şey yok. Artık doğal hayat kayboldu. Her taraf maden duvar. Herkes maden kutuların içinde. Hava yok. Sinirler alışıyor. Çocuklar ona göre doğuyor.

Hayvanları da mahvettik. Tavuklar, fabrikalarda suni olarak büyütülüp kesiliyor. Toprağa basmıyor, böcek yemiyor. Hormonla şişiriliyor. Sonra sen onun yumurtasını yiyorsun. Aslında yediğin yumurta değil. Artık insanlar da öyle yetişiyor. Yarın bir firma diyecek ki benim yeraltında çalışacak 5000 kişiye ihtiyacım var. Hemen üretilecek.

İnsanların yüz ifadelerinde nasıl bir değişimi yakaladınız?

Yüz ifadeleri de değişiyor. Aralarında mutlu olanlar vardır elbet. Ama ben insanların çirkinleştiğini görüyorum.

İstanbul tarihinde önemli dönemeçler var. Örneğin bir Ermeni olarak bu kentteki kırılmayı nasıl gördünüz?

Dünyadaki en fena Ermeni benim herhalde. Dünya vatandaşı olarak Türkiye'ye bir şans tanıdım. Ben bu ülkeye çok şey verdim. Memleketim tabii, niye vermeyeyim? Ama Türkiye bana bir şey vermedi.

Devlet sanatçısı olacakken, Ermeni olmanızdan dolayı bunun durdurulduğu söyleniyor...

Bunu durduran memur kimse, hıyarın biridir. Ama benim umurumda bile değil.

Devlet sanatçısı ne demek?


Sanatçının devletlisi olur mu? Ben çok daha mühim bir yerdeyim. Ajda Pekkan bile devlet sanatçısı. Benim işim olmaz...

6-7 Eylül olaylarının fotoğrafını çektiniz mi?

Çektim tabii. Gazeteciydim o zamanlar. Çok felaket zamanlardı. Ben bu felaketi fotoğrafladım ve tüm dünyaya duyurdum. O fotoğraflarım Times'a kapak oldu. Dünyanın çeşitli gazetelerinde çıktı.

Babanız ölmeden önce uzak kaldığı köyünün meyvesini yemek istemiş. Ama yiyemeden ölmüş. Onun hikayesini biliyor musunuz?

Babamı küçükken köyden İstanbul'a mektebe göndermişler. 1915'ten önce. Sonra annesi ve babasını çok aramış ama bulamamış. Yetimhanede büyümüş. Hep Şebinkarahisar'a gitmek isterdi. Gitti ama meyvesini yiyemeden öldü.

Uzun yıllar dünyada savaş muhabirliği yaptınız. Türkiye'de son yıllarda gerçekleşen savaşın fotoğrafını çektiniz mi?

Türkiye'deki savaşı görmedim. O zaman gazetelerden emekli de olmuştum. Yaşanan acıları biliyorum, duyuyorum ama yaşlıyım. Ne yapayım, gidemiyorum... 76 yaşındayım. Gitsem, hemen vurulurum. Gençliğimde dört harbe gittim. O zamanlar harpler de farklıydı. Borneo'da kafatası avcılarının fotoğrafını çektim. Dünyanın her yerinde yayınlandı bunlar... Filistin harbini hatırlıyorum. Bir de Amerikalıların Berlin çıkarmasına gitmiştim. Filipinler'de de, Etyopya'da da bulundum. Savaş çok kötü bir şey. Ben bir daha savaş ortamını görmek istemem. Yeterince savaş fotoğrafı çektim. Bunlar yeter...

4 Savaşın fotoğrafını nasıl tarif edersiniz?

Savaş iğrenç bir şey. Çok fena. İçine düşünce çıkamıyorsunuz. Ben savaşı görünce, her seferinde hemen eve dönmek istedim. Ama olmuyor. 900 km. yayan yürümem lazım. 50 derece sıcakta kavruldum. Eritre çölünün ortasındasın, her yerde engerek yılanları var. Bu da yetmiyormuş gibi insanlar savaşıyor... Türkiye'deki savaşa karışmak istemedim. Türklere de, Kürtlere de. Şimdi daha beladır savaş fotoğrafı çekmek...

Savaş ortamında, insanların yüzünde ne gördünüz?

Korku gördüm. Acı gördüm. Nefret gördüm. Donukluk gördüm. Yapmacıklık gördüm.

Şimdi insanlık ne durumda sizce?

Biz böcekleriz, dünyada yaşayıp gideceğiz. Önce bunu anlamalıyız.

İstanbul'un resmi kaldı

İyi ki bu fotoğrafı çektiğim dediklerinizden birine örnek verebilir misiniz? En çok sevdiğiniz fotoğraf var mı?

Müzede duran bir fotoğraf var. Sabah ışıkları içinden balıkçılar geliyor... Ama benim tüm fotoğraflarım çocuğumdur. Hiçbirini ayırmam. Eski İstanbul fotoğrafları da önemlidir. Ben çekmeseydim olmayacaktı. Başka kimsede yok. Eski İstanbul'u çekmiş olmak bu şehrin büsbütün yok olmasının önüne geçti. Kendisi yok ama resmi kaldı en azından.

Biz de hayvanız..

Siz yaşamın fotoğrafını çekiyorsunuz. Bir insan olarak hayvanlara, doğaya bakarken neler hissediyorsunuz ?

Ben yaşamın fotoğrafını çekiyorum. Hayvanların fotoğrafını çok çektim. Afrika'da aslanları, Kenya'da kaplanları fotoğrafladım. Kenya kaplanı çok güzeldir. Bazı hayvanlar çok muhteşem. Hem güç, hem de güzellik var... Biz de hayvanız. Böcekler gibiyiz. Doğuyoruz, yaşıyoruz, ölüyoruz. Sonra gübre oluyoruz. Yeni tohumlara neden oluyoruz. Bu kadar. Ama kendimizi bir şey zannediyoruz. Biz insanlar kendini bir bok sanan zavallılarız.
 

adamınbiri

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
18 Mar 2010
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
14
Ara Güler, entellektüel kibir çukurunda krallığını kurmuş ciddiye alınacak yaşı bir hayli geçmiş sadece eserleriyle anılması gereken kimsedir.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst