Teknik ve Kültür/İnsan

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Genel Tartışma Alanı kategorisinde Nejdet Evren tarafından oluşturulan Teknik ve Kültür\/İnsan başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,159 kez görüntülenmiş, 20 yorum ve 1 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Genel Tartışma Alanı
Konu Başlığı Teknik ve Kültür\/İnsan
Konbuyu başlatan Nejdet Evren
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Nejdet Evren

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
TEKNİK ve KÜLTÜR/İnsan

Teknoloji yoğun yaşam ile kültür yoğun yaşam ayrıştırılabilir mi? Biri öncelenip diğeri öteleştirilebilir mi? Teknoloji bağımlılığı kültür erozyonuna neden olur mu? Teknolojiden tamamen uzakta bir yaşamı özlemek tekniğin yarattığı kirlenmeye duyulan öfkenin bir yansıması olabilir mi? Tekniğin kullanım biçimi, teknik araçların hangi ihtiyaç için üretilmesi ile yakından ilgili olmasına göre, çoğunluk azınlığın tercihlerine göre mi yaşamakta sorusunu ortaya çıkarmaktadır.

Geçmişte yaşanmış mıdır o da tam bilinmez; bir ütopyadır gelecekte yaşanılacağı umut edilen; özgür, eşit paylaşımcı bir toplumsal yapı...bu dahi meçhuldür ve fakat bir o kadar cazip, çekici ve ilgisini yitirmeyen bir heyecandır…Düşünürün dediği gibi “düşünceye kurşun geçmez” ve aynı şekilde umut hiçbir zaman yok edilemez. Erk-egemenin on-bin-yıllık baskısına, sömürüsüne, örgütlenmiş yalanına karşın komünal eşitlik ve özgürlük, sömürüsüz bir yaşam her zaman mümkün olmuş, insan düşüncesinde, eyleminde bir karşılık bulmuştur. Binlerce yıldır sömürmek için yaşanılan savaşlardan elde edilen/yaratılan savaş/zafer çığırtkanlığı dinmemişken ondan daha çok uzun bir zamandır insanın insan gibi yaşamasına dair özlemi ve bunun için verilen mücadelelerin kahramanlığa gerek duymayan tarihi yan yanadır. Kanatların sesine kulak verdiğimizde bu tınıyı duymamak mümkün değildir.

Emek sömürüsünün örgütlendiği günden bu yana devam eden sömürü düzenleri sınıflı toplum olarak tanımlanmışlardır ve fakat kadın hiçbir zaman bir sınıf olarak tanımlanmamıştır. İşin özünde bu tanım da yanıltıcı olabilir. Çünkü, sömürünün kadın/erkek cinsiyeti olmaz, ancak, artık-ürüne el koyma ile başlayan sömürü günümüz teknolojisi ile kat be kat artmıştır. Teknolojinin girmediği yer, sosyal doku, bir karış toprak parçası adeta kalmamıştır. Amazonlarda girilmeyen endemik topluluklar hariç. Teknolojik gelişmelerin insan yaşamını iyileştirmesi, hayatı kolaylaştırması, iletişim ile yarattığı devasa boyutu yadsınamaz, yok sayılamaz ve fakat onun bu yapısı onun sunum ve gerekçesi ile her zaman örtüşememektedir.

Günümüzde teknoloji yoğun yaşam biçimi dayatılmış ve içselleştirilmiştir. Şehir merkezlerinin neredeyse tamamının teknoloji bağımlısı olduğu söylenebilir. Köy yaşantısında kısmen bu bağımlılık yaş kategorisine göre azalabilmektedir. “üretim araçları” üzerindeki özel mülkiyetin neo-liberalizm ile taçlandırıldığı yüz yılda yoğun teknoloji yaşam biçimi kendi kültürünü de belirlemektedir. Çok değil 40 yıl önce sokaklardan çıkmayan çocuklar şimdi sokak yüzü görememekte, telefon bağımlısı durumunda bulunmaktadırlar. Orta yaştakilerin de bunlardan farkı kalmadığı rahtlıkla söylenebilir. Kültür, insanın insanlaşma sürecinde varlığını önce koruma güdüsüyle başlattığı ve giderek doğaya yabancılaşma ile devamını getirdiği bir egemenlik yaratma istencinin sonucunda ürettiği tüm değerler olarak ortaya çıkmıştır. Elias Canetti’nin betimlediği ilk yasa olan “paylaşım yasası” unutulmuş, tüketim kültürü egemen olmaya başlamıştır. Paylaşım için “üretici emeğe” gereksinim var iken tüketim için buna gerek kalmamaktadır. Doğru olarak çağırmak, söylemek gerekirse “tüketim kültürü” tam bir aldatmacdır. Üretilmeyen şey nasıl tüketilir? Bu düşünce daha çok gereksinim olmayanın ve gerkenin fazlasını tüketmeyi hedefleyen ve kapitalizmin olmazsa olmaz pazar arayışlarının bir sonucudur. Tüm bu nedenlerle teknoloji yoüun yaşam ile kültür yoğun yaşamiç-içe geçmiş olduğundan ayrıştırılamazlar.



Aralık 2019/Akarca
 

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
Kültür çok genel bir kavramdır. Bu yazıda temel olarak sorumluluğu teknolojiye yüklenen sözde "kirlenme" kültür kavramını değil, mevcut kültürü ve söylemekten çekinmemek gerekir ki aslında "gelenek"i konu almaktadır.

Ne üretim araçları ne de özgürlük anlayışı mutlak kavramlar değiller. Bugün sermaye birikimine sebep olan şey üretim araçlarıyla üretilenlere konan marks'ın tabiriyle artı değer değil, doğrudan finansman sektöründeki kaldıraçlı yapıdır. Sermayederin geleneksel anlamda üretim araçlarına, fabrikalara sahibi olmasına bile gerek yok finans sektöründe merkezi bir pozisyonda yer alması hiç bunlara bulaşmadan sermayesini arttırmasını sağlıyor.

Özgürlük anlayışıda komünal anlamda toplumsal özgürlük değil her bireyin varoluşunu ortaya koymasına yönelik olarak da ele alınabilir. Kalkıp burada reel sosyalizmin sonuçlarını tartışmaya gerek yok. Toplumu bireyin üstünde gören anlayışların getirdiği sonuçlar tarihsel olarak ortadır. Toplum bireylere özgürlüğünü veren bir aygıt değildir, sade bir şekilde kendini oluşturan bireylerin toplamıdır.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
"finans kapital" sözü edilen araçlardan azade değildir. Tüm toplumlar tutucudur ve özgürlüğü engelleme eğilimi taşırlar. Değeri yaratan olgu iş-gücüdür; bunun dışında hiç bir şey değer ve artık ürün yaratamaz. "finans-kapital"in sömürdüğü de bundan azade olamaz. Sanki kapital finanslaşınca "üretim araçları"ndan bağsızlaşıyormuş gibi bir sonuç çıkartmak doğru değildir. Bireysel özgürlük, ya da özgürlükler liberalizm ile sağlanamzlar. Zaten liberalizm özgürlük demek değildir ki?!
 

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
Tarihsel anlamda sözde liberalizmin bireyin özgürlüğünü değil sermayenin özgürlüğünü savunduğu bence de reddedilemez. Neo-liberalizm söylemini doğru bulmasam da mevcut durumda da sermayenin bireyden üstün görüldüğünü reddemeyeliz.

Tüm toplumlar tutucudur söylemine de katılıyorum. Liberalizm sermayenin merkezileşmesine çözüm olamamışken, siyasi güçte ise demokrasi gibi araçlarla bireye söz hakkı vermiştir. Siyasi gücün dağılımını belli bir yere kadar sağlamıştır. Bu da bireysel "özgürlükler" açısından çok ciddi bir kazanımdır. Reel sosyalizm hem sermayenin hem de siyasi gücün merkezileşmesine sebep olarak bireyi, özgürlüğü yok saymaktadır.

Bu açıdan bireye önem veren anlayışlar "vaad"lerini gerçekleştiremeseler de bence özgürlük açısından daha ayakları yere basan sonuçlar üretebilmişlerdir. Toplumu öne koyan anlayışlarda bu kadarını bile göremedim. Bu açıdan:
Bireysel özgürlük, ya da özgürlükler liberalizm ile sağlanamzlar. Zaten liberalizm özgürlük demek değildir ki?!
söyleminizin altını doldurmanız gerekiyor. Sizin çözüm öneriniz nedir?

Bu arada teknolojinin kültüre etkisinden çok farklı bir boyuta geldik. Bence bu konuştuğumuz alanlarda da teknoloji özgürlüğü destekler. Hatta teknolojinin gelişmesinin de finans-kapitalin elini de zayıflatacağını düşünüyorum. Kültür konusunun ise göreceli olduğunu düşünüyorum. Matbaa da ilk çıktığında yıkıcı etkilere sebep olmuştu fakat bu hayatımızı kolaylaştıran bir araç olduğunu reddetmemize sebep olmuyor. Teknolojinin gelişmesi silah sanayi vs. hariç kültürel anlamda da uzun vadede olumludur diye düşünüyorum.
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
"İşçilik ve başarı toplumu, özgür bir toplum değildir. Bu, yeni kısıtlamalar üretir. En nihayetinde, yöneten ve kölenin arasındaki diyalektik, herkesin özgür olduğu ve dinlenme hakkının olduğu bir yere çıkmaz. Bunun yerine, yöneticinin kendisinin de çalışan bir köle olduğu bir çalışma toplumuna bizi götürür.” Byung-Chul Han

Teknolojinin gelişimi ile hayatımızın kolaylaşması gerekirken, şu an hepimiz yaratılan uçurumu kapatmak için daha fazla çaba harcamaya itiliyor ve ömrümüzü adeta bir köle gibi tüketiyoruz. Ulaşmaya çalıştığımız hedeflerin asla bir sonu olmayacağı gibi, hayatı otomatik pilota bağlamış şekilde yaşamaya başladık. Kurulan sistem bizi farkında olmadan daha fazlasını istemeye ve bu uğurda tüm zamanımızı feda etmeye yöneltiyor. Başka bir yorumda da bahsettiğim üzere, sürücüsüz arabaya geçildiği zaman tüm trafik sistemi buna göre ayarlanacak ve diğer araçlar trafiğe çıkamayacaklar. İnsanlar bu kez de sürücüsüz araç sahibi olabilmek için mücadele etmeye başlayacak ve bu kısır döngü hiç ama hiç bitmeyecek...
 

kana

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
7 Ara 2019
Mesajlar
9
Tepkime puanı
6
Puanları
3
Konum
-
neden sürücüsünüz araç sahibi oluyoruz? sürücüsüz araçların icat olduğu noktadan sonra uber gibi sistemlerin bu araçları yollara salması gerekir. ya da bu tarz araç sahibi olanlar uber tarzı sistemlere araçlarını bırakabilir. sürücüsüz araçlar her şeyden önce sarı taksi rantını bitirmeli. bitirmiyorsa orada teknolojinin zulmü değil teknolojiyi reddetmenin zülmü vardır.

burada überde olacak sermaye birikimini konu ediyosak bunun da çözümü teknoloji çünkü o noktadan sonra über bir firma olarak çok da merkezi bir yerde değil. yerel taksi şirketleri de überin yaptığının aynısını yapabilir. açık kaynak bir über alternatifi geliştirmek hiç de zor değil. asıl zor olan teknolojinin bugün yapmaya çalılştığı sürücüsünüz araç altyapısıdır.

benzer şekilde finans-kapitale en büyük darbeyi vuran da teknolojidir. açıkça soruyorum bitcoin mi sermayenin merkezileşmesini daha fazla engelledi, çin mi, sovyetler mi? gerçek sosyalizm bu olmayabilir tamam nedir buyrun sizin alternatifinizi dinleyelim? bugün çinde elindeki mülkiyeti korumak isteyen vatandaşın cryptodan başka çok bir şansı yok, sürekli develuasyon var. ya terk edilmiş konut alanlardaki evlerden alıp betona gömeceksin (bu trend bir yeri çağrıştıyor) ya da crypto, stablecoin vs. ile kendini bu develuasyon politikasından, sermayenin devlet elinde "birikmesinden" kurtaracaksın. bitcoini çin politikaları açısından neo-liberal bir araç, dış güçlerin oyunu vs. olarak görebilirsiniz fakat bununla beraber toplumcu perspektiften bakıyosanız "sermaye birikimini" engelleyecek, özgürlükçü perspektiften bakıyorsanız çin vatandaşının "özgürlüğünü" sağlayacak bir alternatif sunmanız gerekecektir. teknolojiyi de olumsuz bir şey olarak görüyorsanız işiniz bu noktada çok daha zorlaşacaktır.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
tekniğin neyin hizmetinde olduğu ve kime hizmet ettiğidir önemli olan. kapitalizm ne özgürlük ne de gelecek vaad etmiyor. gelinen noktada ekolojik yıkım, doğal kaynakların hızla tükenmesi, savaşlar, kitlesel yok etmeler, cinsler üzerindeki baskı ve yok etmeler; hepsi tüm insanların srmayenin hizmetine koşulmasından dolayıdır. Bu Çin'de de olsa fark etmez ABD de de olsa...ve bugünün teknolojisi çok uluslu şirketlerin hizmetindedir. göreceli olarak insan yaşamını kolaylaştırdığı, yaşam şartlarını ve süresini genişleterek uzattığı da doğrudur. pazar denilen olgunun tüketen canlılardan yalnızca "insan" türüne gereksinimi vardır, zira "meta"tı dolaşıma dokan tek tür insandır. tüm denylerin kobayları hayvan türleridir, bunlardan ilaç sanyiinin insanlar üzerinde de deny yaptığı bilinmektedir. ancak tüm deneyler, tıbbi denyler insan yaşantısını düzenlemeye yöneliktir. bu olgu dahi kapitalist için uzun süre tüketen insana duymuş olduğu bir gereksinimin sonucur. başka gezegenlerde yaşam koşullarının araştırılması için dünya kaynakları insafsızca harcanabilmektedir; yaşanılan dünyayı yıkıma uğratma pahasına hem de...burad bir çelişki yok mudur?
 

Objectivity

Kahin
Onursal Üye
Katılım
23 Ara 2012
Mesajlar
4,763
Tepkime puanı
319
Puanları
83
@kana

Sürücüsüz araçlar trafiğe çıkmaya başladıktan sonra ister istemez trafik sistemi değiştirilecek çünkü belli kurallara uygun şekilde ve hız limitini aşmadan trafikte yer alacaklar. Alkollü araç kullanımı ya da trafik kurallarına uyulmaması sebebi ile oluşacak kazaların önünü kesmeyi hedefledikleri için de bir süre sonra sadece otonom araçlar trafiğe çıkabilecek. Maliyeti oldukça yüksek olan bu araçlara sahip olabilmek de takdir edersiniz ki hiç kolay olmayacaktır.

Teknolojinin yarattığı faydalar elbette tartışılamaz ancak beraberinde çok yüksek maliyetler de getirdiği için, insanların alım gücü maalesef bu teknolojiye ulaşabilmenin çok gerisinde kalıyor.

İşiniz gereği iyi bir akıllı telefona sahip olmak isteyebilirsiniz ancak düşük ücretli bir çalışanın ya da işi ile alakası olmayan birisinin, çok özellikli bir telefona ihtiyacı olamaz oysaki etrafımıza baktığımız zaman, 15.000 liralık telefonlar ile boy gösterenlerin sayısı hiç de az değil ve üstelik bu telefona borçlanıp sahip olmuş durumdalar.

Bilimsel araştırmalar, monoton bir hayatın beyindeki hafıza ve öğrenme merkezi olan hipokampus bölgesinde küçülmeye sebep olduğunu gösteriyor. İnsanların sosyal medyada saatlerce boşa harcadığı zaman da bu monotonluğun bir parçası olduğuna göre, her geçen gün robot gibi davranan insanların sayısının artmasına çok da şaşırmamak gerekiyor.

Teknolojinin yanlış kullanımına bir çözüm bulunamazsa insanlık olarak hiç de iyi günler yaşayabileceğimize ihtimal vermiyorum.
 
Son düzenleme:

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Şu an, Y ve Z kuşağı denen, X'ten ve öncekinden alabildiğini almalı onu biliyorum.. Özellikle bir dağ da, doğa da, ormanda doğmamışsa...
Bu bir torun bağı gibi bağ oluşturulması gereken kuşak...
İşin aslı çok azı bunları okuyup anlayabilecek...
Yani Y ve Z kuşaklarına sesleniyorsak bu dil tamamen öldü, çoktan öldü. Akışkan, hızlı, kısa tek cümleli karşılıklı iletişimler. Birebir iletişimler...

Bizi anlamayacaklar. Niye böyle konuştuğmuzu düşünüp duracaklar. Neden bu kadar uzun şeyler yazdığımızı. Ne anlattığımızı...
ve saçmaladığımızı düşünecekler ya da ne yaptığımızı çözmeye çalışıp bizi sınıflayacaklar..
ve seslenme, konuşma, algı derinlikleri bambaşka. Dili iyi kullananlar bile algı tabanı bambaşka... Odaklandıkları başka...
Yani Y ve Z kuşaklarına sesleniyorsak-sesleneceksek işte...
Şu an dünyanın sahibi onlar...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Teknoloji ile sıkı fıkı olsalar da sözünü ettiğiniz kuşaklar ve daha sonraki kuşakların söylediklerimi anlayacaklarını düşünüyorum. Zira algıları daha açık ve daha fazla olduğu görülmektedir. Daha yalın ve anlaşılır bir dil kullanmak konusundaki önerinize katılıyorum. Ne ki, felsefe söz konusu olduğunda şeyler arası çatlaktan dolayı olguya temas edebilmek ya da onu gün yüzüne çıkartabilmek için yeri geldiğinde anlaşılması zor bir cümle dokusu ile karşılaşılmaktadır. Hal böyle olunca, anlaşılamayacağız endişesini bir kenara bırakmak zorundayız gibime geliyor.
 

Kara Kalem

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
1 Haz 2011
Mesajlar
90
Tepkime puanı
17
Puanları
8
Peki ne yapmalı ? Genç kuşaklara seslenirken, onlara ulaşabilmek adına bizi biz yapan ilkelerden mi vazgeçmeli? Ya da onların savruluşunu görmezden gelip içimize mi dönelim ? Kuşaklar arası görünmeyen duvarları mi yükseltelim? Tabii ki de ikiside sapmanin iki yüzünü oluşturuyor.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Teknoloji ile sıkı fıkı olsalar da sözünü ettiğiniz kuşaklar ve daha sonraki kuşakların söylediklerimi anlayacaklarını düşünüyorum. Zira algıları daha açık ve daha fazla olduğu görülmektedir. Daha yalın ve anlaşılır bir dil kullanmak konusundaki önerinize katılıyorum. Ne ki, felsefe söz konusu olduğunda şeyler arası çatlaktan dolayı olguya temas edebilmek ya da onu gün yüzüne çıkartabilmek için yeri geldiğinde anlaşılması zor bir cümle dokusu ile karşılaşılmaktadır. Hal böyle olunca, anlaşılamayacağız endişesini bir kenara bırakmak zorundayız gibime geliyor.
Aslında orada dediğimi anlatamamışım, kullanılan dili eleştirmedim

Uzun bir süredir özellikle sosyal medya grupların da yazışıyorum.
Bu arada tesadüfen Y ve Z kuşakları yani teknoloji ile içiçe gelişen kuşak dediğimiz ile etkileşme fırsatı buldum ya da kendimce oldukça gözlemledim.. Yaşamı ve tüm bu kavramları algılamama biçimimiz bile farklı gibi bir şey hissettim o an..
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Yaşamı ve tüm bu kavramları algılamama biçimimiz bile farklı gibi bir şey hissettim o an..
Aynen öyle görünüyor. Bizim dinozor kuşağından bir arkadaşdan da sizin tanımınıza çok yakın yorum aldığımı, bu konuda haksız da sayılmadığınızı düşünüyorum. Lakin, bana biraz farklı geliyor ya da ben umudu saklı tutmak adına kendimi mi kandırıyorum, bilemiyorum?! Şöyleki teknolojinin yarattığı yeni ve sanal bir dünya var ve sözü edilen kuşak doğrudan içinde yaşıyor. Aynı masada oturan dört kişinin bir paylaşım ortamındaki paylaşımları ile eğlenmeleri hepimizin tanık olduğu bir durumdur. Kanımca eleştiriyi de görüyor, söylediklerimizi de çok iyi algılıyorlar; ancak, algılamamış gibi görünmek ya da dünyaları ile bağdaştırmadıklarından ilgisiz kalıyorlar. Eleştiriyi görmelerini olumlu buluyorum. Zira realiteden nereye kadar kaçılacak?! Er ya da geç onunla karşılaştığında öz-eleştirisini yapabilecektir. Ayrıca bunları söylerken sözü edilen kuşağı hiç-e yaramaz saydığım anlamı kesinlikle çıkartılmamalı; zira her kuşak bir öncekilerinin eseridir. Teknolojiyi bilinçli kullanma ölçüsü mutlaka vardır; bu ölçü yine sermayeye, kar ve zarara temas ettiğinden asıl sorunun teknolojiye bulaştığının görülmesi gerekir. Asıl soruna temas edip çözümler getiremedikçe, teknolojinin etrafında dönüp durmak kaçınılmaz olacaktır.
 

"ictenlik"

Kahin
Onursal Üye
FS - KT. Yöneticisi
Katılım
7 Ara 2013
Mesajlar
6,615
Tepkime puanı
504
Puanları
113
Aynen öyle görünüyor. Bizim dinozor kuşağından bir arkadaşdan da sizin tanımınıza çok yakın yorum aldığımı, bu konuda haksız da sayılmadığınızı düşünüyorum. Lakin, bana biraz farklı geliyor ya da ben umudu saklı tutmak adına kendimi mi kandırıyorum, bilemiyorum?! Şöyleki teknolojinin yarattığı yeni ve sanal bir dünya var ve sözü edilen kuşak doğrudan içinde yaşıyor. Aynı masada oturan dört kişinin bir paylaşım ortamındaki paylaşımları ile eğlenmeleri hepimizin tanık olduğu bir durumdur. Kanımca eleştiriyi de görüyor, söylediklerimizi de çok iyi algılıyorlar; ancak, algılamamış gibi görünmek ya da dünyaları ile bağdaştırmadıklarından ilgisiz kalıyorlar. Eleştiriyi görmelerini olumlu buluyorum. Zira realiteden nereye kadar kaçılacak?! Er ya da geç onunla karşılaştığında öz-eleştirisini yapabilecektir. Ayrıca bunları söylerken sözü edilen kuşağı hiç-e yaramaz saydığım anlamı kesinlikle çıkartılmamalı; zira her kuşak bir öncekilerinin eseridir. Teknolojiyi bilinçli kullanma ölçüsü mutlaka vardır; bu ölçü yine sermayeye, kar ve zarara temas ettiğinden asıl sorunun teknolojiye bulaştığının görülmesi gerekir. Asıl soruna temas edip çözümler getiremedikçe, teknolojinin etrafında dönüp durmak kaçınılmaz olacaktır.

Zamanı, mekanı, olayları algılayış biçimleri ve derinlikleri farklı gibi. Şöyle diyelim. Bir el işi, oymacılığı ile ilgilenen birinin düşünelim. Muhtemelen bu jenerasyon bu tip algı derinliğini odaklanmayı kolay kolay yakalayamayacaktır çünkü teknolojik iki boyutlu algı derinliği ve hareketle yoğruluyorlar.
Biz bir ölçü de doğanın içinde sınırsız-sonsuz zaman kavramıyla yontulduk. Uzun yazan adamlar diyorlar bize. Okunmuyoruz.
Bunalıp meditasyon gibi kavramsal arayışları olanları gördüm. Orada bile nereye bakması gerektiğini bilmiyorlar.
Yeni nesil artık tabiri caizse "Dopamine Hack" ve "Dopamine Fast" gibi kavramlar tartışıyor çünkü Dopamin vücudun yeni durumalara, öğrenmeye verdiği tepkiyle ilişkili. Mesela bu Dopamin Hack şu anlama geliyor. Sanal bir şekilde duygu salgılanması. Mesela bir dizi izleyip mutlu olmak ya da bir oyun oynarken kazanma kaybetme duygusu yaşamak. Bu gerçek yaşama verilen tepkiyi köreltiyor, gerçek duygu salımını etkiliyor. Gerçek Dopamin salımını etkiliyor. Kişi gerçek bir korku ve irkilme ile yüzleşmemiş bile. Aynı şekilde Dopamin Fast kavramı, şu an Batı da yaygınlaşan bir teknolojiden uzaklaşma ve tekno oruç kavramını işaretliyor. Wall-e diye bir film var. İnsanlar dünya yaşanmaz hale gelip bir uzay gemisinde uzay boşluğunda yaşamaya başlayıp atıllaşıyor. Bunun gibi olduk. Japonya da 1,5 milyon genç var odasından dışarı adım atamayan. Çocuğun, insanın normal bir dünya hatta zaman mekan algısı algısı içinneredeyse 3 yaşına kadar hiç bir teknolojik aygıt cihaz görmemesi, tv izlememesi gerekiyor ki bu süre 5-7 yaşlara doğru ne kadar uzarsa o kadar iyi. Bnuları analtmaya çalışıyoruz. Doğru iletişim de evet saygı duyuyorlar ya da aradaki farkı hissediyorlar diyelim.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Teknolojik gelişmelerin insanı daha da özgürleştirdiği düşüncesi temelde bir aldatmaca, mistifikasyondur. Teknik aletlere ulaşabilme şansı “özel mülkiyet” ile doğrudan ilgili olup, mülk sahiplerinin özgürleşmesine bir katkı sağlasa bile yığınlarca mülksüzün değil özgürleşmesine, tam tersine köleleşmesine neden olmaktadır. Teknik aletlerdeki gelişmeye bağlı olarak sunnileşen üretim fazlasını doğurduğu gibi, oto kontrol sistemi ile de emekçi yığınlarının tüm yaşam alanlarını denetim altına almış, adeta tekniğin hizmetine sunmuştur. Çok uluslu şirketlerin tekelinde olan teknolojik alatlerin üretilmesinde kapitalist mantık gereğince “tüketim değeri” esas alındığından teknik alatlerde insanın önceliği bulunmamaktadır. Teknoloji, insanlık tatihinin kültürel bir birikiminin sonucu olsa da insana değil “yeryüzünün efendileri”ne hizmet etmektedir.
 

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
Teknolojik gelişmelerin insanı daha da özgürleştirdiği düşüncesi temelde bir aldatmaca, mistifikasyondur. Teknik aletlere ulaşabilme şansı “özel mülkiyet” ile doğrudan ilgili olup, mülk sahiplerinin özgürleşmesine bir katkı sağlasa bile yığınlarca mülksüzün değil özgürleşmesine, tam tersine köleleşmesine neden olmaktadır. Teknik aletlerdeki gelişmeye bağlı olarak sunnileşen üretim fazlasını doğurduğu gibi, oto kontrol sistemi ile de emekçi yığınlarının tüm yaşam alanlarını denetim altına almış, adeta tekniğin hizmetine sunmuştur. Çok uluslu şirketlerin tekelinde olan teknolojik alatlerin üretilmesinde kapitalist mantık gereğince “tüketim değeri” esas alındığından teknik alatlerde insanın önceliği bulunmamaktadır. Teknoloji, insanlık tatihinin kültürel bir birikiminin sonucu olsa da insana değil “yeryüzünün efendileri”ne hizmet etmektedir.

Tüm insanlar hızlı ve sürekli iletişime ihtiyaç duyuyorlar ve bu durumu hayatlarının bir parçası haline getirip hayatlarını buna göre planlıyorlar. Bunun için para ve zamalarının çoğunu harcıyorlar. Ve bunu milyarlarca insan aynı anda yapıyor.
Hal böyle olunca ortya devasa büyüklükte bir pazar ortaya çıkıyor. Büyük şirketler de bu pazardan faydalanarak sosyal bir canlı olan insanın en önemli özelliği olan "iletişim"i denetleme ve kontrol etme olanağı ediniyorlar.

Sonuç olarak:
1) İnsanlar eğlence, bilgiye ulaşma, iletişim ihtiyaçlarını kolayca tatmin edebiliyorlar.
2) Büyük şirketler kitlelerin duygu ve düşüncelerini çok yüksek doğrulukta öğrenerek bu bilgileri reklamcılıkta kullanabiliyorlar.
3) İnsan kitlelerinin hareketleri önceden görülebildiği ve yönlendirilebildiği için propaganda, toplumu sakinleştirme, dengeleri bozacak olayları engelleme durumlarına çok daha kolay müdahele edebiliyor.

Çok basit özetle: İnsanlar aslında koyundur ve önlerindeki ot tatlıysa sürüyü kimin güttüğünü önemsemezler.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Bireyin sosyalleşmesi sürecinde bütün toplumsal yapılar onu/bireyi şekillendirmek ister ve biçimlendirmek için de öğretileri kullanır. Bu, eğitim adı altında yapılır. “Ağaç yaş iken eğilir” sözünde ilk bakışta göze-kulağa hoş gelen, bireyin yararlı bir kişiliğe sahip edilmesi için henüz olgunlaşma döneminde müdahale edilmesi gerktiğini dillendiren bir düşünceyi çağrıştırsa da, özünde “eğilmesi”ni sağlamak onu/bireyi bükmekten başka bir şey değildir. Bireyin kişilik yapılandırmasını oluşturuken olgunlaşma dönemindeki deneme-yanılmasına olanak sağlanmalı ve özde “eğitim” değil “öğrenim” e ağırlık verilmelidir. Bu öğrenim süreci de sanal alemde değil birebir ve doğrudan ilişki kalıpları içinde yaşanmalıdır. Hiçbir sanal olgu ve yaşnmışlık gerçek olgu ya da yaşanmışlığın yerini tutamaz. Bilgi edinmek, edinilen bilgiyi kullanmak ve yeni bilgi birikimi sağlamak ta gerçek yaşanmışlık ortamında yeşerebilir. Teknolojinin geldiği aşama itibariyle yüzyılın sanal yüzyıl, bilişim çağı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Öyle ki, sanal bir oyunda olduğunu düşünen biri gerçekte bir savaş uçağını uzaktan kumanda ile gerçek insanlara yönlendirmiş olduğunu dahi fark edemeyebilir noktasına gelinmiş olması, bilgi edinmenin önemini bir kat daha arttırmaktadır.
 

ÜstünKişi

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
21 Ocak 2018
Mesajlar
744
Tepkime puanı
114
Puanları
43
Bireyin sosyalleşmesi sürecinde bütün toplumsal yapılar onu/bireyi şekillendirmek ister ve biçimlendirmek için de öğretileri kullanır. Bu, eğitim adı altında yapılır. “Ağaç yaş iken eğilir” sözünde ilk bakışta göze-kulağa hoş gelen, bireyin yararlı bir kişiliğe sahip edilmesi için henüz olgunlaşma döneminde müdahale edilmesi gerktiğini dillendiren bir düşünceyi çağrıştırsa da, özünde “eğilmesi”ni sağlamak onu/bireyi bükmekten başka bir şey değildir. Bireyin kişilik yapılandırmasını oluşturuken olgunlaşma dönemindeki deneme-yanılmasına olanak sağlanmalı ve özde “eğitim” değil “öğrenim” e ağırlık verilmelidir. Bu öğrenim süreci de sanal alemde değil birebir ve doğrudan ilişki kalıpları içinde yaşanmalıdır. Hiçbir sanal olgu ve yaşnmışlık gerçek olgu ya da yaşanmışlığın yerini tutamaz. Bilgi edinmek, edinilen bilgiyi kullanmak ve yeni bilgi birikimi sağlamak ta gerçek yaşanmışlık ortamında yeşerebilir. Teknolojinin geldiği aşama itibariyle yüzyılın sanal yüzyıl, bilişim çağı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Öyle ki, sanal bir oyunda olduğunu düşünen biri gerçekte bir savaş uçağını uzaktan kumanda ile gerçek insanlara yönlendirmiş olduğunu dahi fark edemeyebilir noktasına gelinmiş olması, bilgi edinmenin önemini bir kat daha arttırmaktadır.
Katılıyorum ve ekliyorum:
Topluluğun geçmiş, anlık ve başka topluluklarla paylaşılan yaşantıları sayesinde oluşmuş; genel olarak kültür, özel olarak ahlak kavramları doğumundan itibaren bireyin yapması gerekeni belirler. Yani toplum kültürünün baskıcı değerlerinin çocuğa benimsetilmeye çalışılması ile çocuğun o kültürü deneyimlemesi arasında çok fazla fark yoktur. İki yöntem de sonuçta benzer etkiler gösterecektir. Ancak iletişim şartlarının fazlalaşması çocuğun farklı kültürleri tanımasına olanak sağlamış ve bu durumu kayda değecek biçimde değiştirmiştir.

Bu değişimin getirdiği olasılıklar şunlardır:
-İçinde bulunduğu kültür tarafından zorlanarak eğilmeye çalışan çocuğun farklı kültürleri farkettiğinde "eğitimine" tepki göstermesi ve kültürüne düşman olması.
-Zorlanmadan kendi kültürü içinde eğilmeye bırakılmış çocuğun yeni bir kültürü keşfettiğinde o kültürün özelliklerini benimseyebilmesi ve kendi kültürüne yabancılaşması.

Bu iki olasılık da kültür devamlılığını tehdit etmekte ve yerel kültürün globalleşen kültürler arasına katılmasına sebep olmaktadır. Kültürlerdeki bu globalleşme süreci insanı belirli bir kültür kalıbından çıkarıp daha belirsiz bir kalıba sokar. Belirsiz global kültür kalıbındaki bir insana kurallar koymak ve onu yönlendirmek yerel kültürel kalıptan daha farklıdır, ama özünde benzerdir. Şöyle ki: yerel kültürle yetişmiş insanın değiştirilmez doğruları vardır, kişi de bu doğrulara göre hareket eder; ancak global kültürle yetişen insanın doğruları çoğunluğa uyum sağlayarak oluşu ve değişir. Bu yüzden yerel kültüre sahip insanlar yönetilirken dini, milli değerler gibi şeylerle, global kültürün etkisindeki insanlar devasa algı operasyonlarıyla yönetilirler.

Özetlersek:
Kişi diğer insanların eğitimleri altında eğilmek ve onların doğrularıyla güdülmek istemiyorsa zihnindeki "değerler" iplerinden kurturmalıdır. Deneyimlediği şeyleri eleştirel bir bakış açısıyla incelemeli ve o deneyimlere uygun gördüğü şekilde tepki vermelidir. İşte bunlar 7mr. insandan birisi olmakla birey olmanın arasındaki farktır.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
ilk göbek bağını başkası keser, ikincisini insnın kendisi kesmelidir; ki, özgür olabilsin...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst