Yunan Felsefesinin Ortaya Cikisindaki Ic ve Dis Etkenler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefe Tarihi kategorisinde phi tarafından oluşturulan Yunan Felsefesinin Ortaya Cikisindaki Ic ve Dis Etkenler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,297 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefe Tarihi
Konu Başlığı Yunan Felsefesinin Ortaya Cikisindaki Ic ve Dis Etkenler
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan phi

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Yazının bulunuşuna kadar olan süreçte insanlar buluşlarını, bir sonraki kuşağa başarılı bir şekilde aktaramıyorlardı. Yazının bulunmasıyla birlikte bir takım mytholojilerde yazıya döküldü. Bazı inançlar kulaktan kulağa yayılmak yerine çivi yazısı tabletlerinde yerini aldı. İsa’dan bin yıl öncesinde Ege de yaşayan toplumlar çağlarının ilerisinde bir yaşam biçimi oluşturmuşlardı. Egeliler artı ürünlerini pazarda değiştirirken takas yerine para kullanmaya başladılar. Para, toplumsal zenginliğin hem kolayca değişimini hem de birikimini olanaklı kılıyordu. Böylece daha çok insan toplumsal zenginlikten pay alabiliyordu. Para zenginliğin paylaşımından öte toplumsal yönetim erkinin paylaşılmasına da olanak sağladı ve Ege kentlerinde cinsiyete ve sınıfa dayansa da ilk demokrasi deneyimleri yaşandı. Atina tipi demokrasi denen bu yönetim biçiminde yalnızca özgür erkekler kentin yönetimine doğrudan katılıyorlardı, kentle ilgili kararların alınmasında etkili oluyorlardı.

Para sayesinde kolayca zenginleşen ve yönetime katılan bu insanlar için bilgili olmak hemen hemen zorunluydu. Çünkü toplum yönetimine katılmak için bilgi gerekiyordu. Bilginin yaygınlaşmasında ve bireyselleşmesinde yazı çok önemli bir rol oynarken ayrıca kendiside gelişiyor ve bireyselleşerek resmi ideolojiden ve daha da önemlisi mythlerden ve dinden bağımsızlaşarak laikleşiyordu. Bu süreç içerisinde yazılarında artık yazarları belli olmaya başladı. İsa’dan altı yüzyıl öncesine gelindiğinde bu kez o güne kadar yalnızca dinlerin işlediği bir konu olan ‘evren nedir, nereden gelip nereye gitmektedir? Böyle bir evrende insanın yeri ve görevleri nelerdir, insan nasıl davranmalıdır?’ gibi temel sorunlar ilk filozoflar tarafından dine rağmen ele alınmış ve cevaplar aranmıştır. Bu durum felsefenin doğmasına yol açmıştır. Bu bağlamda matematik ve fizik alanında önemli buluşlara imza atan Miletoslu Thales ilk filozof ve felsefenin kurucusu olarak kabul edilir. Ancak Thales’in hayatı ve felsefesi hakkında pek fazla bilgi bulunmamaktadır. Aristoteles’ten öğrendiğimiz kadarıyla suyu arkhe (ana madde) olarak görmüştür. Felsefe, varolanlar üzerinde planlı ve bilinçli bir düşünmeden doğmuştur. Varolanların kökeni daha doğrusu kosmos’un meydana gelişiyle insanın bu dünyadaki yerinin sorgulanması böylelikle başlamış oldu. Çünkü Thales sistematik bir biçimde bu konuları ele alıp ve cevaplandırmaya çalışmıştır. Tabi bu süreç tamamen dinden ve mythostan bağımsız bir şekilde olmamıştır.

Her toplumda mythoslar, efsaneler ve bir takım bilgiler vardı. Bu mythoslar hayal gücünden doğmuşlardır, gelenek ile kuşaktan kuşağa geçerler ve bunların köklerini Tanrı’da olduğuna inanırlar. Bilgiler ise pratik amaçlı kullanılırdı. Örneğin Mısır’a baktığımız da geometrinin gelişmesi tamamen pratik amaçların gözetilmesi sayesinde olmuştur. Burada Nil’in yıllık taşmalarını kontrol altına alabilmek için geometri geliştirilmiştir. Mısırlıların yanı sıra Babilliler yıldızlara tapan bir inanç içerisinde olmaları onların gök biliminde gelişmelerine vesile olmuştur. Ancak burada sadece pratik bir amaç söz konusudur. Yunanlıların ticaret ve liman kentlerine sahip olmaları ve bu kültürlerle etkileşime geçmeleri vasıtasıyla bu bilgilere ulaşmışlardır. Yunanlılar, bilgiye ve doğruya sadece bilginin ve doğrunun kendisi için yaklaşmışlardır. Pratik bir amaç gözetmemişlerdir böyle bir yaklaşımı Babil ve Mısır gibi medeniyetlerde göremiyoruz. Doğu kültürleri, bilgiye ya dini ya da teknik bakımdan yaklaşmışlardır.

Bugünkü anlamda bilim ve felsefenin beşiğinin Yunanistan olarak kabul edilmesi yukarda bahsettiğimiz sebeplerden kaynaklanmaktadır. Öte yandan felsefe kavramının kullanımı ilk olarak Yunan dünyasında olmuştur. Yunan dünyasının toplumsal yapısı felsefenin ortaya çıkıp gelişmesi için uygundu. Ticaretin olması ve ticaret nedeniyle başka kültürlerle iletişim halinde olmaları felsefenin doğuşuna kaynaklık etmiştir. Ama Yunan dünyasının ekonomik ve siyasi yapısı ( ilk katılımcı demokrasi örneği) felsefe için uygun bir zemin oluşturmuştur. Diğer taraftan Yunanistan’ın liman ve ticaret şehri olması önemlidir.

Bir toplumda bir düşüncenin yerleşip yaygınlık kazanması o toplumun iç ve dış dinamiklerine bağlıdır. Toplum yapısı bilgiye açık ise ve şartlar buna uygunsa değişim kaçınılmaz oluyor. Ancak aksi durum söz konusuysa bu durumun gerçekleşmesi söz konusu olamaz. Konumuz itibariyle felsefeye bakıldığında gerçek manada felsefesin yapılması ancak özgür bir ortamda mümkündür. Nitekim Yunan dünyasının yapısı buna uygundu ve doğal olarak da felsefenin sistematik bir biçimde ele alınması burada gerçeklemiştir.

Barış KASAK
 

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Güzel konu. Teşekkür ediyoruz.
 

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Ne guzel aktarmis
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst