Wittgenstein - Tractatus

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde phi tarafından oluşturulan Wittgenstein - Tractatus başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 3,482 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı Wittgenstein - Tractatus
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Macavity

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Wittgenstein felsefesinin ilk döneminin daha çok “anlamın resim kuramı” adıyla özdeş olarak anıldığı bir gerçektir. Bunu, Wittgenstein’ın “Olguların resimlerini yapmaya çabalarız” (TLP: 2.1) tümcesinden çıkarmak mümkündür. Bu resimlerin, diğer deyişle tasarımların nesnelere uygun düşmesiyle “doğru”, aykırı düşmesiyle de “yanlış” olduklarına karar verilir. Resim, nesne durumlarının olup olmamasının olanaklarını ortaya koymak suretiyle gerçekliğin resmini çıkarır. Ancak Wittgenstein’a göre, resmin kendisinden doğru veya yanlış olduğu anlaşılmaz; zira a priori bir doğru resim yoktur . Resimlerin nesnelere uygunluğu, aynı zamanda dil ve düşünceye uygunluğunu da gösterir. Tasarımların kendisi dünyayı oluştururken, dilin de dünyayı biçimlendirdiği kanısını da unutmamak gerekir. Düşünce ve söylemin aynı şey olduğunu çok önceleri Platon dile getirmişti. O, düşünmeyi bir tür konuşma, yani içten ve sessiz konuşma olarak niteler . Cümle, dile getirilen bir resimdir ve böylelikle resim, cümlenin anlamı sayılır. Cümle bir nesnenin betimi olmakla, resmi yapılacak şey olgu olmaktadır


Wittgenstein’ın felsefe alanında yaptığı devrim, bazılarına göre haddinden çok fazla önemsenmiş olabilir. Ancak dikkat edilirse, asırlar boyu felsefenin temelini oluşturan metafizik ve diğer felsefi görüşlerin temelinde bulunan “töz” fikrinin yerini “cümle” almıştır. Anlamın resim kuramına göre, bağıntı cümlesinde iki ismin birbiriyle olan ilişkisinin tespiti, gerçeklik ya da anlamlılık fikrini ortaya koyar. Örneğin “Tanrı-evren ilişkisi”ni ele alırsak, Tanrıya “a” ve evrene de “b” dediğimizde “aRb” ifadesine ulaşmış oluruz. Tanrının belirgin olmaması, kendisini dilde yani dünyada açığa vurmaması, bu ilişkinin doğruluğunun kanıtlanamaz olduğunu gösterir. Böyle bir sonuç, “aRb” gibi bir ifadenin oluşamayacağı anlamına da gelir.

Tanrı-evren ilişkisinin kanıtlanamaması, “f(a,b)” gibi bir fonksiyonu da olumsuz kılar. Kanıtlanabilen bir şeyin resmi de çizilir. Çünkü Wittgenstein’a göre kanıt, aynı zamanda resimdir . Bundan kasıt, kanıtın bir sentetik olguyu göstermesidir. Kanıt, yalnızca bir şeyin öyle olduğunu göstermekle kalmaz, aynı zamanda nasıl öyle olduğunu da gösterir. Bu bağlamda dil, yaşam, dünya, önerme, resim ve düşüncenin hep birbirlerini imledikleri görülmüş olmaktadır.

Kaynak:
WITTGENSTEIN, L. (1956), Remarks on the Foundations of Mathematics (trans. G.E.M. Anscombe), London & New York: Blackwell & Macmillan.
WITTGENSTEIN, L. (1995), Tractatus Logico-Philosophicus (trans. D.F. Pears- B.F. McGuinness, London & New York: Routledge.
WITTGENSTEIN, L. (2004), Defterler 1914-1916 (çev. A. Utku), İstanbul: Birey.
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Wittgeinstein da diğer analitik felsefeciler gibi dilsel çözümlemelerden yola çıkarak gerçekliğe ulaşabileceğimizi söyler.Analitik önermelerin anlamsız olduğunu, bilgiyi sentetik önermelerde bulabileceğimizi anlatır.Kavram ve onun dilsel karşılığı (olgu)örtüşmüyorsa, kanıt da yoktur.Elbette bu tutarlıdır ve bilimin dili de böyle olmalıdır.Ancak dilsel ifadeler kavramlardan yola çıkılarak aposteriori olur.Kavramlar bazen apriori de olabilir ve dilsel ifadelerle buluşamaz yani olgusallık kazanmaz.Dil yaşar ve süreç içinde kendini yenileyebilir veya ölür.Ama kavramlar dile gelecekleri ve olgusallık kazanacakları zamana kadar bekleyebilirler.Wittgenstein'ın resmedilebilir dünyasında yaratıcılığın hayalgücünün ve sanatın yeri olamaz ne yazık ki. Felsefenin de tabii...
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Wittgenstein analitikçi değildir, neo-pozitivist olmadığı gibi. O bütün bunların başlangıcında yer alan kişidir, her ne kadar öyle bir niyeti olmasa da. Neden analitikçi değildir? Çünkü Tractatus'ta hiçbir analitikçinin diyemeceğini söyler, bir "şey"den bahseder. Bu "şey" kavramı belirsizdir, çünkü o bir olgu değildir. Neden neo-pozitivist, ya da mantıkçı pozitivist değildir? Çünkü Wittgenstein Tractatus'ta dış dünyanın varlığından bahseder. Hiçbir mantıkçı pozitivist bunu diyemez. Onlar yalnızca dış dünyanın varlığını bir varsayım olarak alırlar. Ama bu varsayımın bir teori olmadığını söylerler. Çünkü teori kanıt getirir. Dış dünyanın varlığını kanıtlamak ise mantıkçı pozitiviste göre boş metafiziktir. Onlar (örneğin Carnap) yalnızca, dış dünyanın varlığını - herkesin o varmış gibi yaşadığı, ürettiği... gibi - pratik nedenlerle varsayar. Tractatus'ta ise dış dünya bir varsayım değil, gerçekliğin ta kendisidir.

Ayrıca glsezinrs, Wittgenstein'da analitik önermelerin anlamsız olduğunu söylemişsin. Hayır değildir, olamaz da. Çünkü analitik önermeler zorunlu olarak doğrudur. Doğruluk değeri alabilen (doğru ya da yanlış olabilen) her önerme de anlamlıdır. Ama analitik önerme hiçbir şey öğretmez, çünkü dış dünyadan bahsetmez. Analitik kavramının -Wittgensteincı - tanımı budur zaten. Anlamsız ifadeler ise herhangi bir gerçekliğe karşılık gelmediği gibi hiçbir doğruluk değeri de alamaz. Tractatus'ta Wittgenstein anlamsız sorulara "iyi güzelden daha eşit midir" cümlesi örneğini verir. Yani anlamsız ifadeler, hiçbir şekilde doğruluk değeri alamayan önerme veya asla doğru cevabı verilemeyen (bilinmeyen değil, bilinme imkanı olmayan) sorulardır.

Zaten analitik olmakla anlamlı olmak karşıt şeyler değildir. Bir önerme analitikse zorunlu olarak doğrudur ve anlamlıdır. Çünkü analitik önerme doğruluk değerini sadece kendisinden alan (Wittgenstein), yüklemi öznesinde içerilen (Kant), doğruluk değeri öznesinin bir fonksiyonu olan (Carnap)... önermedir. Örneğin "bekar insanlar evli değildir" önermesi analitiktir, çünkü bekar kelimesi evli olmamayı da kapsar. Onun tersi ise sentetik önermedir, anlamsız önerme değil (zaten bir ifade anlamsızsa önerme değildir). Buna da "X bekardır" önermesi örnek verilebilir. Bu ikinci önermenin doğruluğunu ancak cümlenin dışına çıkıp X'in kendisine giderek bulabiliriz, bu nedenle o sentetiktir. Bir önerme doğruluk değeri alabiliyorsa anlamlı olduğuna göre çelişik önermeler bile anlamlıdır, çünkü doğruluk değeri alırlar, yani zorunlu olarak yanlıştırlar. Ve çelişik önerme de analitiktir, çünkü yanlışlığı olgularla uyuşmamasından değil, yalnızca cümlenin kendisinden kaynaklanır.

Kavramla olgunun uyuşması da söz konusu değildir. Olguyla uyuşan ya da uyuşmayan şey önermedir, kavram değil. Önerme olguyla uyuşursa doğru, uyuşmazsa yanlıştır. Kavram ise bizim uzlaşımla belirlediğimiz bir şeydir, genelleştirilmiş bir addır. Bu nedenle zaten hiçbir kavram hiçbir nesneyle uyuşamaz. Tarkan adıyla şarkıcı Tarkan ne kadar uyuşursa masa kavramımla masa da o kadar uyuşur. Onlar sadece adlardır. Örneğin bu nedenle yanlış kavram diye bir şey de yoktur. "Masa" yanlış olabilen bir şey değildir. Eğer olguyla uyuşma arayacaksak bir önerme kurmalıyız, kavramın tanımını vermeliyiz. Tanım ise tamamen uzlaşımsaldır, istediğimiz gibi değiştirebiliriz...

Bir de ilk mesajdaki çeviride "picture" için resim çizmek deniliyor. Bu pek doğru bir karşılama değil bence. Resmetmek veya tasarımlamak demenin daha uygun olacağını düşünüyorum (Oruç Aruoba tasarım demiştir).
 

glsezinrs

Kahin
Yeni Üye
Katılım
12 Ara 2010
Mesajlar
1,358
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
62
Aktardığınız bilgiler için teşekkür ederek başlıyorum Önermeler konusunda (sentetik analitik)katılıyorum.Kavram konusunda farklı düşünüyoruz ya da kavram kavramını farklı yorumluyoruz.Kavramlar geneldir.Ağaç kavramı tüm insanlarda vardır.Üzerinde uzlaşılmaz.Kavramların sembolik ifadelerinde -ki bu da dildir-uzlaşırız.Ortak bir dilin tanımları ve önermeleri de uzlaşma olacaktır zorunlu olarak.Masa, ancak işaret ettiği objenin kavram sembolüne karşılık geliyorsa doğrudur.Siz bana çiçek gösterip masa derseniz pekala yanlıştır.Witt.'a göre dil ile gerçeklik aynı yapıya sahiptir.ona göre Dilin analizi gerçekliğin analizidir.Gerçeklik bizden/zihnimizden bağımsız olarak vardır.Doğruluksa önermenin gerçekle uyuşmasıdır.(burada olgu ve gerçeği aynı manada kullanıyorum.önceki mesajımda olgu demiştim.Önerme gerçekle örtüşür veya örtüşmez buna göre de D/Y değeri alır.Ama gerçekliğin kendisini veremez.Çünkü önermeyi gerçekliğe ya da olguya dayandırarak oluşturuyoruz.Bu, olgusal temele dayanmayan ör matematik vb alanlarda mümkündür.Ama o kadar.Ayrıca Witt.Tractatus daki tezlerinden sonradan vazgeçmiştir.
 

Macavity

Üye
Yeni Üye
Katılım
23 Eyl 2009
Mesajlar
138
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Elbette Wittgenstein Tractatus'tan sonra farklı yerlere varmıştır, en başta da artık bu konular üzerine konuşulamaz derken (ve gerçekten de felsefede konuşmayı bırakıp bahçıvanlık, öğretmenlik... yapmışken) daha sonra tekrar üniversiteye dönüp felsefe yapmaya devam etmiştir. Ama bu konunun başlığı Tractatus olduğu için ben de ondan hareketle yazdım. Kavram konusunda da farklı yerlerden bakıyoruz. Aslında benim demek istediğim basit olarak şu; anlamlı en küçük birim kavram değil, önermedir. Bu analitikçiler için de mantıkçı pozitivistler için de böyledir. Bu nedenle de doğrulama ve yanlışlama yalnızca önermeler için söz konusudur. Olguyla uyuşma da doğruluğun/yanlışlığın denetlenme yolu olduğu için olguyla uyuşabilen en küçük anlamlı birim bir önermedir. Dediklerimiz arasındaki fark da bu tanımda zaten. Ben "en küçük anlamlı birim" olan önermelerin doğrulanması bakımından olguyla uyuşmadan bahsediyorum. Bu anlamda kavram yanlışlanamaz, o bir önerme değildir. Ama olguda bir karşılığının olması bakımından kavram da olguyla ilişki içindedir tabi ki. Başka bir deyişle; "görüsüz (içeriksiz, nesnesiz) kavramlar boş, kavramsız görüler kördür". Zaten aksi durumda konuşmak mümkün olmazdı.

Sanırım bir anlaşmazlık yok aramızda. Yalnız analitik-sentetik demişken, önceki mesajda yaptığım bir hatayı düzelteyim (mesajın kendisini düzeltemiyorum). Analitik önermelere zorunlu olarak doğru dedim, ama çelişkilerin de analitik olduklarını ve zorunlu olarak yanlış olduklarını söyledim. Aslında hata adlandırmada. Bazı filozoflar çelişik önermeleri analitik önermenin zorunlu olarak yanlış olanları olarak adlandırırken, bazıları analitik derken çelişik önermeleri dışarıda bırakıyorlar. Ama bu yalnızca adlandırmadan kaynaklanan bir farklılık. Yoksa kimse çelişik önermelerin analitik olmadığını iddia etmiyor. Ben de yazarken iki adlandırmayı birden kullandığım için hatalı olmuş. Doğrusu, analitik önermelerin zorunlu olarak doğru ya da zorunlu olarak yanlış oldukları, bu ikincisinin çelişik önermeler olduğu, ama ikisinin de anlamlı önerme olduğudur.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst