Ursula K. LeGuin - Mülksüzler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Kitaplardan Alıntılar kategorisinde kestanmis tarafından oluşturulan Ursula K. LeGuin - Mülksüzler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,487 kez görüntülenmiş, 3 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Kitaplardan Alıntılar
Konu Başlığı Ursula K. LeGuin - Mülksüzler
Konbuyu başlatan kestanmis
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan kestanmis

kestanmis

Üye
Yeni Üye
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Mülksüzler, bir dizi Taocu zıtlık üzerine kurulu (terim gayet yerinde olmakla birlikte, “diyalektik karşıtlık” demeye dilim varmıyor, diyalektiği “gizemli” bir hale getirmekle suçlanırım korkusuyla). Bu zıtlıkların en başında ikiz dünyalar olan “Anarres” ve “Urras” geliyor. Bu iki dünya bir “ikili sistem” oluşturuyorlar, birbirlerinin etrafında dönüyorlar. Her biri ötekinin “ay”ı. Hangisinin ay, hangisinin dünya olduğu, ne taraftan baktığınıza bağlı. Dünyalardan biri verimli, diğeri çorak; biri özgür, diğeri sınıflı ve sömürülü; biri “anarşist”, diğeri “arşist” (devletçi, yönetimci, hiyerarşik). Roman iki yolculuk üzerine kurulu: Biri gidiş, diğeri dönüş. Ama aslında “gidiş”, eski dünyaya bir “dönüş” zaten. “Dönüş” ise aslında, farklı bir insan olarak, farklı bir dünyaya “ilk kez gidiş”. İki dünyanın da adlandırılması bir dizi kelime ve ses oyunu içeriyor: Anarşist dünya “Anarres”in adı, bir yandan Anarşi'yi (Anarşi: başsızlık-Yunancada arche: baş, başat; ana- öntakısı ise olumsuz iyelik, -siz, -sız demek) çağrıştırırken, bir yandan da “şeyleri,” mal ve mülkleri olmayan anlamına geliyor (Latince'de res: şey, nesne). Kapitalistlerin ve devletçilerin dünyası “Urras” ise, öncelikle ABD ve SSCB'nin harflerinden devşirilmiş (USA ve USSR). İlk iki harfi olan Ur- ise, Almancada ilk, kaynak, başlangıç anlamına gelen bir öntakı. Bu anlamda, Urras, Anarres'e giden göçmenlerin kaynağı, ikili gezegen sistemindeki hayatın başlangıç noktası, eski dünya.

Ursula K. LeGuin - Mülksüzler - Sonsöz Bülent Somay
 

kestanmis

Üye
Yeni Üye
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Bir Odocu, üretimde birlikte yapılan bir atılıma, bir baleye ya da bir temizlik işine giriştiği kolaylıkla tek eşliliğe girişebilirdi. Eşlik de herhangi bir federasyon gibi, gönüllüydü. Yürüdüğü sürece yürürdü, yürümezse ortadan kalkardı. Bir kurum değil, bir işlevdi. Kişisel vicdan dışında bir yaptırımı yoktu. Bu, Odocu toplumsal kuramla tam bir uyum içindeydi. Söz vermenin, hatta belirsiz bir süre için verilen sözlerin geçerliliği, Odo'nun düşüncesinin ürünlerine işlemişti; onun değişme özgürlüğünde ısrar etmesi söz veya yemin fikrini geçersizleştiriyor gibi görünse de, aslında sözü anlamlı kılan özgürlüktü. Verilen bir söz, seçilen bir yöndü, kendi kendine seçenekleri kısıtlama anlamına geliyordu. Odo'nun gösterdiği gibi, eğer hiçbir yön seçilmezse, eğer insan hiçbir yere gitmezse, hiçbir değişme olmaz. İnsanın seçme ve değişme özgürlüğü kullanılmamış olur, tıpkı insan hapishanede, kendi yaptığı bir hapishanede, içinde hiçbir yolun diğerinden daha iyi olmadığı bir labirentteymiş gibi. Bu yüzden Odo söz vermeyi, yemin etmeyi, sadakat fikrini, özgürlüğün karmaşıklığı için temel olarak görmeye başlamıştı. Birçok insan bu sadakat fikrinin cinsel yaşama yanlış olarak uygulandığını düşünüyordu. Odo'nun dişiliğinin onu saptırıp, gerçek cinsel özgürlüğü reddetmeye götürdüğünü söylüyorlardı; diğer hiçbir konuda böyle değilse bile, burada Odo erkekleri düşünerek yazmamıştı. Bu eleştiriyi erkekler kadar kadınlar da yaptığına göre, Odo'nun anlamadığı erkeklik değil, cinsel zevkin özünün deneyim olduğunu düşünen bütün bir insanlık türü ya da kesimiydi. Odo bu itirazları anlamamış; insan ırkı, çifte bağlı bir tür değilse bile zamana bağımlı bir tür olduğundan, bu itirazları belki de sonradan mülkiyetçi sapmalar olarak nitelendirmiş olsa bile, ayrımsız cinsel ilişkide bulunanlara, uzun vadeli eşliği deneyenlere oranla çok daha fazla olanak sağlamıştı. Herhangi bir cinsel eyleme yönelik hiçbir yasa, hiçbir sınır, hiçbir ceza, hiçbir onaylamama uygulanmıyordu, yalnızca bir çocuk veya kadına tecavüz hariçti.

sayfa 228
 

kestanmis

Üye
Yeni Üye
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
“Ardışıklık bizim doğrusal zaman duygumuzu ve evrim kanıtlarını gayet güzel açıklıyor. Yaratmayı ve ölümlülüğü de içeriyor. Ama orada duruyor. Değişen her şeyle ilgileniyor, ama nesnelerin aynı zamanda nasıl kalıcı olduklarını açıklayamıyor. Yalnızca zamanın okundan bahsediyor - ama zamanın çemberinden asla bahsetmiyor.” “Çember mi?” diye sordu sorguculardan nazik olanı, anlamak için o kadar açık bir çaba gösteriyordu ki Shevek Dearri'yi unuttu ve coşkuyla konuşmaya girişti, elleriyle kollarını sanki dinleyicisine bahsettiği döngüleri ve salınımları maddesel olarak göstermek istermiş gibi sallıyordu. “Zaman bir doğru olarak ilerlediği kadar döngüseldir de. Dönen bir gezegen: görüyor musunuz? Bir döngü, güneş etrafında bir yörünge bir yıl ediyor, değil mi? İki yörünge iki yıl, falan, yörüngeleri sonsuza dek sayabilirsiniz - bir gözlemci sayabilir. Aslında zamanı böyle bir sistemle sayarız - zaman sayacını, saati bu oluşturur. Ama sistemin, döngünün içinde, zaman nerededir? Başlangıç ve bitiş nerededir? Sonsuz yineleme zamansız bir süreçtir. Zamansal olarak görülebilmek için bir başka döngüsel veya döngüsel olmayan süreçle karşılaştırılması gerekir. Bu çok garip ve ilginç bir şey. Atomların, biliyorsunuz, döngüsel bir devinimi vardır. Kararlı bileşikler birbirlerine göre düzenli, döngüsel bir devinimi olan bileşenlerden oluşur. Aslında, maddeye yeterince kalıcılık verip evrimi olanaklı kılan, atomun minik, zaman açısından tersine çevrilebilir döngüleridir. Art arda eklenen minik zamansızlıklar zamanı oluşturur. Sonra, daha büyük bir ölçekte, kainat: bütün evrenin döngüsel bir süreç, bir genişleme ve daralma salınımı olduğunu, öncesi ve sonrası olmadığını düşünüyoruz. Yalnızca, içinde yaşadığımız büyük döngülerin her birinin içinde doğrusal zaman, evrim, değişme vardır: O halde, zamanın iki veçhesi var. Birincisi onsuz hiç değişmenin, ilerlemenin, yönün veya yaratmanın olmadığı ok, akan ırmak var. Sonra da onsuz karmaşanın hüküm süreceği, anların anlamsızca art arda dizileceği, saatlerin, mevsimlerin veya verilen sözlerin olmadığı bir dünyada yaşayacağımız çember veya döngü var.”

sayfa 208
 

kestanmis

Üye
Yeni Üye
Katılım
21 Tem 2011
Mesajlar
110
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
“Ben ahlakın da din gibi bir batıl inanç olduğuna inanıyorum. Çöpe atılması gerekli.” “Ama benim toplumum,” dedi Shevek, kafası iyice karışmıştı, “buna erişmek için bir çaba. Ahlakçılığı çöpe atmaya tamam, kuralları, yasaları, cezaları-böylelikle insanlar iyiyle kötüyü görüp istediklerini seçebilirler.” “O zaman bütün 'şunu yap'ları ve 'şunu yapma'ları atıyorsunuz. Ama sanırım siz Odocular tümüyle yanıldınız. Rahipleri, yargıçları, boşanma yasalarını, bütün hepsini çöpe attınız, ama onların ardındaki gerçek sorunu sakladınız. Onu yalnızca içe, vicdanlarınıza attınız. Ama hala orada. Eskisinden daha da kölesiniz! Gerçekte özgür değilsiniz.”

sayfa 204
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst