Uc Kadin Sair Uc Lirik Ben

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Serbest Kürsü kategorisinde phi tarafından oluşturulan Uc Kadin Sair Uc Lirik Ben başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 1,279 kez görüntülenmiş, 4 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Serbest Kürsü
Konu Başlığı Uc Kadin Sair Uc Lirik Ben
Konbuyu başlatan phi
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan UpBot

phi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 May 2008
Mesajlar
1,906
Tepkime puanı
174
Puanları
63
Nilgün Marmara, Didem Madak ve Melisa Gürpınar'dan Birer Şiir
''If you live long enough, you'll see that every victory turns into a defeat.''
''One is not born, but rather becomes, a woman.''
Simone de Beauvoir

Nilgün Marmara (1958 ? 1987) şiirlerinde korkusuz bir imgelemi hayata karşı sorduğu sorularla bütünleştirmiş önemli bir şairimizdir. ''Deliliğin dünyevileştirilmesi''ni, çok beğendiği ve üzerine bir tez yazdığı şair Sylvia Plath'den görmüş olabileceği söylenebilir. Lakin bu, Desiderus Erasmus'un ''Deliliğe Övgü''sünden beri ?hatta çok daha eskiye dayandırılabilir- edebiyat ve felsefenin buluşma noktasında bulunan konulardan biridir.
Nilgün Marmara, renkleri, birleştirici bir sembol olarak şiirlerinde sıkça kullanmıştır. Bu birleştirme, daha çok kadınla ilgili bir birlik oluşturma amacında görülür. Eski geleneklerin üzerine mor, ama saydam bir set çeker Marmara ve diğer sunulacak iki şair. Bu şairler özellikle itirafçı denebilecek şiirlerinde bir dış hesaplaşmaya girişmişlerdir. Nilgün Marmara'da bir romantizm manipülasyonu gözlenir. Buna aynı şekilde Didem Madak'ın şiirlerinde de rastlanabilse de, Melisa Gürpınar kadınsı romantizmi bazen doruklara çıkarmıştır. Nilgün Marmara'nın, Plath'in şiiri için söylediği: ''Dış dünyanın tehdidine katlanma ve izolasyon olasılığını sağlayan bir sığınaktır,''[1] cümlesi Marmara'nın kendi şiirinin oluşumu için de geçerlidir.
Üç kadın şairin de şiirlerinde mitolojik öğeler bulmak mümkündür. Bu imgeler genellikle ''ulaşılmak istenen'' olarak önümüze sunulur. Bu kapalı öğeler genellikle kadın özgürlüğünü temsil eder.[2]
Nilgün Marmara, şiirinde varoluş ve varoluş sürecinin yarattığı zamansal ve uzamsal karşıtlıkları etkiletici bir şekilde okuyucuya hissettirmiştir. Çocukluk masumiyetinin yitirilmesi üç şairde de görülse de Nilgün Marmara bu imgeyi Sartre'ın ''İntihar da bir varoluş biçimidir,'' sözüne kadar bir olgunlaşma-kadınlaşma süreci içerisinde getirir.
Didem Madak (1970 ? 2011) da iddialı bir imgeleme ve imleme gücüne sahip bir şairimizdir. Renklerin, şiirlerinde kırılgan nesnelerle kullanılması içedönük bir durum oluşturur. Örneğin: ''NOT: Mavi kelebek dün öldü / İzmir'de her şey bitti / İspanya'ya gidiyorum / Bir aşk mektubu yazmaya / Ve iskambil kâğıtlarını ateşe atmaya, ''[3] Geçmişe ve çocukluğun masumiyetine olan inancı yıkıldığında 'lirik ben' öfkeleniyor ve belki karşı cins olarak görülebilecek bir kişiye aşk mektubu yazmaya gidiyorsa da, eril görülebilecek bir nesneyi (iskambil kâğıtlarını) yakıyor. İşte burada, çocukluğunu İzmir'de geçirmiş olan şairin iç dünyasındaki dışa ve karşı cinse karşı duyulan öfke gözleniyor. Çocukluktan kadınlığa atılan adım bu şiirlerde biraz da geçmişi yok saymak, ile geçmişte yaşamak arasında gidip geliyor.
Melisa Gürpınar (d. 1941) şiirlerinde neredeyse tamamen nostalji ile yarının yalnızlığından kurtulmanın entegrasyonlarını işler. ''Parşömen ile Çini'' şiirinde şair şöyle yazar: ''Belki bin yıldır ağlıyorum / Bütün çinileri döküldü yüzümün / Bütün renklerim uçtu / Bütün kuşlar terk etti beni / Kırıldı rüzgârgülüm / Değirmenim kırıldı.''[4] Bu şiirde diğer iki kadın şairimizde olduğu gibi derin bir kadın duyarlığı vardır. 'Lirik ben' çok kuvvetlidir. Bir güç istenci, bir kompleks belki de. Yine de 'renklerinin uçması'' şairin ezeli ve ebedi acısının -şiirin devamına da bakılacak olursa- : ''Ben ana rahminde dinlemiştim / Evrenin sessizliğini / Belki bin yıldır saati soruyorum / Susuyor kuru dallar / Susuyor sazın teli.'' doğumundan dahi önce başladığını ve 'kadınlaşmasıyla', yalnızlaşması arasındaki dönüşümle sürdüğünü söyleyebiliriz. Bu 'sazın susması' ise yalnız doğmuş ve yalnız ölecek olmakla ilgili bir benzetme olabilir, zira sessizlik hep vardı şaire göre.
Zamanda kaybolma unsuru, Gürpınar'ın şiirinde 'lirik ben' ile kurduğu güçlü 'dize enstalasyonuyla' kendisini gösterir. ''Susuyor kuru dallar,'' gençliğin yitimi, ''Susuyor sazın teli'' ise ilk kıtada belirtilen ağlama eylemini bütünler. Şairin, şiirinin farklı dörtlüklerini birbirini tamamlayacak şekilde yerleştirmesi şiirini güçlü kılar.
Şimdi aşağıda alıntılanan üç şiirin önemli ortak noktalarını irdelemeye çalışacağız.

Nilgün Marmara ? ''Ancak Yazgıdır Bu''[5]

Sen ne getirdin bana çocukluğundan?
Şen kahkahalar ulumalar donakalmalar mı?
Üzüncün senin hangi çağrışımlara uzandı
Benim eskil saatlerimde?
Geçmişsiz ve geleceksiz suç sevinçleri,
Deniz kıpırtılarınca yürek dalgalanmaları?
Titreyerek uçurulan köpükten balonlar,
Anlık aşkın tasarımlar mı?

Nasıl bir ak konutun isteklendiricisi oldun
Anılarıma düz baktıran-
Ah, ben pembe fistanımla kuşanırdım,
Dantelalı tafta yumuşaklıkla.
Savaşırdım kovmaya çifte yetkeyi,
Hiçlemeye annemi ve uykuyu
Öğle sonlarından ürkünç odaların.

Diledim mi yanında tümden varolmayı an için
Ve birkaç sonrasında hiç yokmuşçasına
Beklememeyi bir şey çevremdekilerin uyumundan
Başkaca?

Yok böyle bir şey yok!
Sunduğun sağaltımı kaçkın bir geçmiş,
Sayrılık tutsağı bir gelecek duyumu bulanık,
Sisi varlığının üzünç kanıtı bir vaktin
Şimd'i-
Beni aşağılayan sarsan
Aşan bizleri mor birliktelik.


Didem Madak ? ''Ay Işıl'a Sığışmıştı''[6]

Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle
Hani her çocuğu başka bir çocuğa
Yaklaştıran bir şarkı vardır ya
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.

O akşam ay Işıl'a sığışmıştı, Işıl çocukluğuna,
Çocukluğumuz mor bir zambağa
Hani her çocuk zaman zaman
Kendini mor bir zambağın içinde düşler ya
Sonra iki çocuk birbirine gülümser, sonra
Zambağın içine bir çiy tanesi düşer

Koşuşan iki ateş gibi konuşmuştuk
İki küçük geveze gece sineğiydik
Düşlerimizi el ele tutuşmuştu,
El ele tutuşmuş iki kelebek gibi.
Gidecektik, kaçacaktık buralardan
Uzak ülkeler düşlemiştik
Büyük gemiler yüzmüştü ruhumuzda
Ben Işıl'ın yelkenini üflememiştim
Bensiz uzaklara gitmesin diye
Pirinç taneleri savurmuştuk havaya,
Grapon kâğıtları, konfetiler.
Fener alayı geçmişti gözlerimden
Işıl sevinçle alkışlamıştı.

Bir daha hiç ay Işıl'a sığışmamıştı.
O akşamki gibi, o akşamki kadar büyük
Siyah saçlı bir mucizeydi sanki ay
Ateşe atmıştık biz onu
İnce ve beyaz bir kemik gibi
Susmuştuk, peygamberler inmişti hayatımıza,
Donuk fotoğraflar, yalanlar, kitaplar.
Susmuştuk, bir baykuş
Kapı aralığına sıkışmış bir ruh gibi bağırmıştı
Susmuştuk, bir daha hiç
Ay Işıl'a sığışmamıştı.
Ayın yerinde kara bir delik kalmıştı.


Melisa Gürpınar ? ''Geride Kalanlar''[7]

Kardan adamı çocukluğumun
Ağlama
Gücenme kar toplarına sakın
Bir gün bir deniz kıyısında
Ya da bir bulutta
Barışacaksın onlarla nasıl olsa

Sen başkalarından kork
Bak gelmiş oturuyor
Kış güneşi başucunda
Eli alnında
Yalandan gülümsüyor sana
Sil gözlerini
Belli etme hiçbir şey
Radyonu aç
Kızart ekmeğini sobada
Kim kaldı eski dostlardan
Savaş haberlerini dinlercesine
Suskun ve cesur
Katılan hayata
Sen ve benden başka

Bir de bakır tabağa
Kazınmış resmimiz olacaktı
Tam tren kalkarken
Pencereden uzatmıştı
Atkısı yere düşmek üzere olan
Genç bir adam
Gitme dercesine soluk soluğa
Beni kovalıyordu
Bir yazgı gibi mutlaka

Üç şairin alıntılanan şiirlerinin hepsinin ilk dizelerinde 'çocuk' sözcüğü bulunmaktadır. Bu bir ipucu oluşturuyor okuyucu için. Didem Madak'ın çocukla kastettiği kardeşi Işıl'dır. Melisa Gürpınar'ınki kendi çocukluğunun simgesi, anımsadığı belki de yegâne şey, bir kardan adamdır. Nilgün Marmara ise, ''Sen ne getirdin bana çocukluğundan,'' diye sorduktan sonra bir geçmiş dönüş yaşar ve çocukluğun şen kahkahalarından, 'uluma'larından sorguya devam eder. Bunlar aslında belki de okuyucuya sorulur. Üç şiirde de ?özellikle Didem Madak ve Nilgün Marmara'nınkilerde- bir birleştirme çabası, koltuk altına alma, çocukluğu ve kadın birliğini sağlama eğilimi görülür. Bu, Didem Madak'ın ''Ay Işıl'a Sığışmıştı'' şiirinde bir akraba, bir kardeş sevgisinden; Marmara'nın ''Ancak Yazgıdır Bu'' şiirinde ise daha evrensel bir etkiden doğar.
'Sıradan kadınlık'tan kopuş ise Melisa Gürpınar'ın ''Geride Kalanlar'' adlı şiirinde, ''Genç bir adam / Gitme dercesine soluk soluğa / Beni kovalıyordu,'' şeklinde gösterilir. Kadın artık ilgi odağı olmak, değer görmek istiyordur.
Nilgün Marmara'nın şiirinin başlığından geçen durumun 'ancak yazgı' olması gibi, ilginçtir ki, Gürpınar'ın şiirinin son dizesi de ''Bir yazgı gibi mutlaka,'' şeklindedir. Bu yazgı izole edilmekten kurtulmuş ?ya da tam tersi- kadın figürünün çocuk masumiyetiyle girdiği cinsel ilişkilerden artık uzak olmasına bir atıftır. Nilgün Marmara'nın şiirinde, ayrıca, ''Hiçlemeye annemi ve uykuyu'' şeklinde ifade edilen durum Elektra ile ilgili olabilir. Bu durumda kız çocuğunun anneden kopuşu nitelenmektedir.
Didem Madak'ın şiirinde görülen 'mor bir zambak' imgesi, Marmara'nın şiirinde 'pembe fistan' şeklinde görülse de asıl birliği sağlayan şiirinin son dizesidir: ''Aşan bizleri mor birliktelik.'' Didem Madak'ın 'lirik ben'inin kız kardeşiyle bir olması ve onunla paylaştığı güzellikler bu 'kadın çatısı'nın edimselleşmesidir.
Yine, Didem Madak şiirinde ''Uzak ülkeler düşlemiştik'' derken bu işteşlik Melisa Gürpınar'da bir yalnız kalmaya mahkumluk, Nilgün Marmara'da ise okuyucuyla bir birliktelik kurma çabası olarak karşımıza çıkar.
Didem Madak, ''Büyük gemiler yüzmüştü ruhumuzda,'' şeklindeki ifadeleri ile kız kardeş birlikteliğinin bile yetersiz olabileceğini, etkin eylemler yapsalar da ?düşünseler de, konuşsalar da- birinci çoğul kişili bu eylemlerin edilgin kılınmasına neden oluyor. ''Susmuştuk, peygamberler inmişti hayatımıza,'' dizesi hem bir yer değiştirme (vahiy inmesi-peygamber inmesi) hem de bir etkinlikten edilginliğe geçiş sayılabilir. Bu durum, başka bir şiirden daha alıntılama yaparsak Nilgün Marmara'da ''O çocuksuluğun ayırdında olamayan / Ve direnmeye karşın etkilerini / Zorbalıkla yayan kurnazlarca / İçirilen beklentiler.''[8] dizeleriyle karşılanabilir.
Bir diğer önemli şiirler arası unsur ise 'kadın cesareti'dir. Didem Madak'ta edilginleşen birinci çoğul kişi, Melisa Gürpınar'da yalnızlaşan bir 'lirik ben'e denk düşer: ''Sil gözlerini / Belli etme hiçbir şey. / Kızart ekmeğini sobada / Kim kaldı eski dostlardan / Savaş haberlerini dinlercesine / Suskun ve cesur / Katılan hayata / Sen ve benden başka.'' Melisa Gürpınar, kadınların mertliğini böyle işlerken bir yandan da 'keşke yalnızlık çekmesem' der gibidir. Bahsedilen dizeler aynı zamanda kadın olmanın yarattığı kendini ifade etme güçlüğünün bir yansımasıdır. Yine de şair, Nilgün Marmara'nın ve Didem Madak'ın şiirlerinde olduğu gibi yüreğini kendince, yalnızlığınca yoğurmaktadır.
Nostaljik hava Didem Madak'ın şiirinde de etkilidir: ''. Donuk fotoğraflar, yalanlar, kitaplar.''
Yalnız kalma korkusu hem Madak'ta hem de Gürpınar'da görülür. Madak'ın şiirinde ''Ben Işıl'ın yelkenini üflememiştim / Bensiz uzaklara gitmesin diye,'' şeklinde açığa çıkar. Gürpınar'da ise daha ziyade karşı cinsle bir olma özlemi görülür.
Son olarak, kadın yalnızlığının avuntulanması diyebiliriz Didem Madak'ın işteş 'lirik ben'i ve diğer iki şairin yalnızlaşan ve olgunlaşan kadın imgesi için.
Bu üç kadın şairimizin aslında hayata ve kadın özgürlüğüne duydukları özlemi tanıtmaya çalıştık. Renkler, zaman ve uzamın göreliliği ve geçiciliği, yalnızlık, birliktelik, paylaşım gibi temalar kadın şairlerimizce bizzat kadının bireyleşmesi bağlamında ele alınmıştır.

[1] Marmara, Nilgün, ''Sylvia Plath'in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi'', Everest, s: 12
[2] Bkz. Marmara, Nilgün, ''Daktiloya Çekilmiş Şiirler'', ''Öte Işıklar Arzusu'', Everest, s: 20 - 21
[3] Madak, Didem, ''Grapon Kâğıtları'', 'Buğu'', Metis, s: 55
[4] Gürpınar, Melisa, ''Çocukluğum ve Ölümüm,'' Can, s:80
[5] Bkz. Marmara, Nilgün, ''Daktiloya Çekilmiş Şiirler'', a.g.y. s:7 ? 8
[6] Madak, Didem, ''Grapon Kâğıtları'', a.g.y. s: 13 - 15
[7] Gürpınar, Melisa, ''Çocukluğum ve Ölümüm,'' a.g.y. s: 41
[8] Bkz. Marmara, Nilgün, ''Daktiloya Çekilmiş Şiirler'', a.g.y. s: 6
 

meyelan

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ağu 2013
Mesajlar
785
Tepkime puanı
26
Puanları
28
beğeneyim dedim,sekmem kaçmış .beğendim anlayacağınız sayın phi elinize sağlık
 

ihaveanidea

Filozof
Yeni Üye
Katılım
25 Ocak 2017
Mesajlar
848
Tepkime puanı
8
Puanları
18
Şiirler sembolizm etkisinde mi kaleme alınmış yoksa biz mi çok kirlendik?
 
L

lamei

Ziyaretçi
Didem Madak şiirlerini severek dinliyorum.
Cümleleri nası kurmuş öyle.
 

UpBot

Kahin
Yeni Üye
Katılım
14 Ocak 2021
Mesajlar
1,017
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Teşekkür ederiz konu paylaşımınız için.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst