Tuğrul Tanyol

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde T'den Ü'ye kategorisinde kalliope tarafından oluşturulan Tuğrul Tanyol başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,324 kez görüntülenmiş, 2 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı T'den Ü'ye
Konu Başlığı Tuğrul Tanyol
Konbuyu başlatan kalliope
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan kalliope

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Sudaki Anka

biz bülbül-i muhrikde mi gülzâr-ı fırâkız
âteş kesilir geçse sabâ gülşenimizden
II. Selim

özlemin soğuk kışı, ırmağa karışan arzu
dallarda, üşüyen kanatlarından soyunmuş
sudaki billuru düşleyen ankâ
seslerimiz seslerimizi arıyor uzaklarda
ardımızda uzanan yollarda unuttuğumuz
kayıklar dolusu altın şarkı, mücevher, akik
ve kehribar ırmağın usulca yüzdürdüğü
eski bir şarabı taşıran esrik anılar
bahçelerden akardı ince bir kanûn renginde
güller ve güllere sürtünüp tutuşan rüzgâr

ağaç yağmurun biçimini alırdı uzaktan baksak yanılırdık
günlerin karaya çıktığı yerde dururdun
sıcak falında izlerin ve kumun
bir ses bir sese yansıtırdı pırıltısını
bir dağ bir dağı gölgelerdi ve o ıssız sürünün
tozları dağılınca başlardı gün
uzayıp giderdi yollar boyunca
ağacın ağaca fısıldadığı sürgün

zaman sesini yükseltiyor şimdi seyrelmiş otların arasından
kıyıya yanaşan kayıklardan iniyor
kalabalık, gölgesini ardında bırakıp
usulca bir imgeye dönüşüyor
ırmağın buzları erirken ötelerde
son kez dönüp bak, geride bıraktığın izleri topluyor çocuklar
eski bir evden, zümrüt bir kuleden
sevdiğimiz ve unuttuğumuz kadınların sözlerini uçuruyor rüzgâr

yaşamın acısı geçmiş buradan bir iz gibi sürüp toprağı
geçtik biz de çatısında binlerce ses çınlayan o ıssız geceden
karşılamak için seni: bilinmeyeni

artık susmalıyız, konuşsak bile
bizim acımızı kim anlayabilir
sen, sudaki rengine külünü savuran ankâ
ırmak akıp gitti, çoktan
küllerimiz küllerimizi arıyor hâlâ…



crimson_phoenix_by_angeliq.jpg
 

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
tugrul_tanyol.gif



Sen Elimden Tutunca

Sen elimden tutunca
Deniz basardı içimi
Sen elimden tutunca, yüreğim
Yeşil yosunlara takılıp günlerce
Dip akıntılarının peşi sıra gitmek isterdi.

Günlerce, gözbebeklerini tutuşturan o gizli alevin kaynağını
Sorardım kendime. Geceler boyu yolumu arardım zor ve
aşılmaz tepelerde. Sonra ışıklar söner, sonra yıldızlar
Düşerdi içimdeki serin göllere. Sen elimden tutunca
Ben miydim, yoksa bir başkası
yürüyen seninle...
Dalgalara ve rüzgâra basmadan yürüyen.

Sen elimden tutunca
Bir mavilik çökerdi gözlerime
Sonra tüm denizler çekilir
Bir orman uğultularla sarsılır
Bir güvercin sürüsü havalanırdı
Kış bürümüş yüreğimden
Sen tutunca ellerimden
Avlunun beyaz taşlarına dökülürdü
Kızıl yaprakları bir çınarın
Ve ben günlerce
O yapraklara gömülüp ölmek isterdim.

Panjurları açık kalmış eski evler gibiydik
Rüzgârda çarpan, başıboş ve ürkek
Sen elimden tutunca
Kayaları delip çıkardı bir çiçek.

Sen elimden tutunca
Yolculuk basardı içimi
Külrengi bulutlara takılıp günlerce...



Elinden Tutun Günü

Günü elinden tutuyorum
Öyle ürkek
Ben tutmasam karanlığa düşecek
Karanlığa düşecek sevgiler
Kapılarınızı yalnızca nefret çalacak,

Ağır ağır yükseliyor bir davulun sağır sesi
Birer birer düşüyor ağaçlar, orman seyreliyor
Tutun elimden, elimden tutun yoksa
Bu canavar sessizlik, bu yılgınlık, bu ölüm,

Sabırsız ayak sesleri ne toplaşıyor, ne dağılıyor
Kararsız külrengi bulutlar, ne zaman yağacak yağmur
Hani nerede yıldırımlar, gökgürültüleri nerede
Yalnızca bu sağır davul
Tenimde ağır ağır
İşleyen bu hançer,

Günü elinden tutuyorum
Elim alev almış gibi yanıyor
Yanıyor karanlık, kızıl, koyu, et kokusu, kül ve kan
Kentin bacalarından savruluyor durmadan
Durmadan, altından geçiyor köprülerin
Durmadan sarıyor kuleleri
Durmadan sızıyor caddelerden
Büyüyor, büyüyor, büyüyor
Bu canavar sessizlik, bu çılgınlık, bu ölüm,

Beynimin çıkmaz sokaklarında
Giderek artıyor çekiç sesleri.
Yankılanıyor kentin alanlarında
Tahtayı tutkuyla kucaklayan çivi,
Yaşam, yükselen darağacının kollarında
Uyuyan bir bebek gibi
Tabutunda sallanıyor.
 

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Yitik Belleği Rüzgârın

Buradayım, sana bakıyorum
Omuzumda yağmurun silktiği tozlar
Oysa henüz ne nisan ne de sonbahar
Yalnızca suyun gizli duvarı
Yani bir ırmak gibi akmaktasın

Ben seni izliyorum, gölgeni
Güneşin yağmura vuran gölgesini
Fildişinden bir taş gibi öpüyorum seni
Yani seni diyorum öpmek akıp giden suyu
Suda oynayan ışığı
Işığı ışıkla dolduran aşkı, adını
Gömüyorum sessiz çığlıklara, suya, uçurumlara

Sen avuçlarından gizli kuşlar geçiren
Bilmez misin ki bulut
Bir balık sürüsüdür o göksel denizde
Ben seni izliyorum nicedir daldırıp ellerimi
O bulutların arasından çekip çıkarmak için seni

Sen altın ya da güneş ışığı bir bıçakla kalbimi oyuyorsun
Oyulmuş iskeletimden karanlık bir rüzgâr gibi geçiyorsun
Bir ırmak gibi geçiyorsun zaten hiç durmadan
Zaten hiç durmadın ki, nereye gittiysen
Bir güvercin uçuşuyla oraya dek izledim seni
Yeşeren okyanusların, köpüren dalgaların içinden

Diyorum ki köpüğü sudan ayırmak ya da akşamı
Rüzgârın yitik belleğiyle uçarken ben
Bir kayayı çekip çıkarmak ırmağın derisinden

İşte öyle seviyorum seni, bir taş
Nasıl sonsuzca düşerse
Sonsuzluktan bir sonraki uçurumlara...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst