Forumumuza Hoş Geldiniz

Hoşgeldiniz. Ücretsiz içerikler ve özel hizmetler sizi bekliyor. Hemen üye olun!

Teoloji/Psikanalist çözümleme/İnsan

Nejdet Evren

Yeni Üye
19 Ağu 2008
3,589
179
63
61
teknik bir olumsuzluğu düzeltirken, katılımcı arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum

--------------------------------------------------------------------------------
TEOLOJİ-PSİKANLİS ÇÖZÜMLEME/İNSAN

İnsan tür olarak diğer canlılardan kendisini hep farklı görmüştür. Bir yandan diğer türleri sürekli izlemiş, taklit etmiş ve onlar gibi kitlesel çoğalmayı önemsemiş olmasına karşın...İnsan farklıydı. Üretim ilişkileri ile gelişen bir düşüncesi ve tarihsel belleği ile farklılaşmaktaydı. Bu durum onun daha üstün olduğuna değil daha yetenekli olmasına işarettir. O, bunu yanlış yorumlamıştır.

Tanrılar vardı hem gök-yüzünde hem de yer-yüzünde ve dahası yer-altında...Sayıları da çoktular ilk zamanlarda; iyilik tanrıları, kötülük tanrıları, aşk tanrıları, savaş tanrılar; teolojik düşüncesinde insan hep iyilik tanrıları ile kötülük tanrılarını savaştırmıştır; bunu yaparken kendi var-olması ile ilgili bir arayışı sürüklemiştir. İnsan denen canlı nedir? Kimdir? Kimin hizmetindedir? Kötü olarak belirlediğini nasıl yok edebilir? Bir yandan tanrılar savaşırken diğer yandan insanlar savaşımlarını sürdürmekteydiler; öyle bir zaman dilimi geçmişti ki, artık insanlar tüm savaşımlarının tanrısal bir buyruktan kaynaklandığına inanmaya başlamışlardı...Ortasında-kalmıştı-çağın...Zemberek tersinden dönüyordu. Zeus’un yokluğunu kanıtlamaya çalışmak onun varlığını kanıtlamayla eşleşmeye başladı. Aydınlandığı söylendi yer-diliminin; güneş bir yerlerden doğmuş ve dünya da efendice etrafında dönmeye başlamıştı bir kere...

Aydınlanmacılar demişlerdi ki “her doğan insan, salt bu nedenle haklara sahiptir” ...Gözler bir kere kamaşmaya görsün. Yalanı bile gerçek görürler o zamanlar... Giyotinler aydınlanmacıların enselerinde çarpacaktı zamanı...Söz ve eylem örtüşmeyecek ve salt insan doğmakla hak sahibi olmak ayrışacaktı. Tanrılar gökten indirilmişti. Merkeze konulan insan olmuştu. Bir haymatlos ile tabiyetli kişi arasında haklar açısından fark ortaya çıktığında yer-yüzü-cennetinde yeni din ortaya çıkmış sayılırdı. İnsan hala teolojiden kurtulamamış ve farklı bir yönde onun esareti altına girmişti. Tolojinin üstünlüğüne diyecek yoktu.

Bilinç maddi olguya dayanmakla kendisini teolijik düşünceden uzaklaştırmak eğilimindeydi. Bu materyalist yaklaşımın teolojiye devşirilmesi elbette kolay değildi ve bir zekayı gerektiriyordu. Freud hayranlık verecek bir zeka ile maddi bilinci bilinç-altı-na çekerek bir yandan maddeci dünya görüşünü korurken diğer yandan tersi kanıtlanamayacak bir teolojik veriyi sundu. Görüntü “insan hakları” gibi göz kamaştırıcıydı. Yeni bir din ve onu dile getiren temsilcisi bulunmuştu. İnsanlar rahatlayabilir ve evlerine huzurla gidebilirlerdi. Bilinç-altlarında gizli olanı ne o ne diğeri ne de Freud bilmese de?!...

Bilinç-altı yeni bir dinsel doktirin olarak ortaya çıktı. Zeus ile yaratılışı açıklamak ile bilinç altına sıkıştırılan libido ile tüm üretim ilişkilerini açıklamak arasında özünde bir fark yoktur. İnsan türü göz kamaştıran olgulara oldum olası hayranlık duymuştur. Aynayı keşfetmeden önce sudaki resmine hayranlıkla bakan insan türü bundan o kadar etkilenmiştir ki, tersini gösterse de aynalara hayran kalmış ve onun çarpıklığına teslim olmuştur. –tüm insanlar saçlarını ayna karşısında düzeltirler!?-

Bilinç-altı, olmayan bir alandır/yoktur. Bilinç ve tarihsel belleğin kendisi tüm edimleri/davranışları/duyguları açıklamaya yeterlidir ve buna gücü yeter. Açıklayamadıklarını da karanlık ve bilinmeyen bir noktaya odaklamadan sabırla açıklamak için araştırmalarını sürdürür.

Bilinenler bilinmeyenlerin yanında bir hiç-tir...


21 Temmuz 2009, Batı
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
insan türü, olan-ı açıklamak isterken tarihsel belleğini kullanır ve bu da bilinçsel bir süreçtir. bilincin oluşmasındaki maddi doku onun olguyu açıklamasına engel değildir.
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


zarok
--------------------------------------------------------------------------------
Dean: anlıyorum inançlısın, senin adına seviniyorum çünkü eminim işleri senin için kolaylaştırıyodur, senin gibi inançlı olan biri daha vardı, annem! her gece bizi yatağımıza yatırır ve meleklerin bizi koruyacağını söylerdi, bu bana söylediği en son şey oldu...

Sam: bunu bana hiç anlatmamıştın

Dean: söyleyecek ne var, yanılıyordu, onu koruyan hiç bir şey yoktu...

Sam: ben sadece inanmak istedim Dean, hem de çok istedim, bu işi yapmak çok zor, bi başımızayız, dünyada ki tüm kötülüklerin içine çekildiğimi hissediyorum, kaderimi düşündükçe, sonumun ne olacağını düşündükçe...

Dean: onu kafana takma, ben sana göz kulak olurum

Sam: olursun biliyorum ama sen tek başınasın Dean, başka bir şeyin de bize göz kulak olduğunu düşünmeye ihtiyacım vardı, ilahi bi gücün daha, yüce bi varlığın... hem belki...

Dean: belki ne?

Sam: belki böylece kurtulabilirim...

--------------------------------------------------------------------------------
Allah'ım senden başka hiçbirşeyi olmayan ben,senden başka herşeyi olanlara acırım.Konfiçyüs


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
bu olgu onu gerçekten kurtaracak mı?

Hasan Sabbah'ın öğrencilerini çağrıştırdı. -inanca yapılan vurgu yönünden-
-----------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


zarok

--------------------------------------------------------------------------------
kimbilir belki de

--------------------------------------------------------------------------------
Allah'ım senden başka hiçbirşeyi olmayan ben,senden başka herşeyi olanlara acırım.Konfiçyüs


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
sevgili Zarok,

bilinç-altı denilen olguyla/ya da bilinçle ne şekilde ilişkilendirdiğini -yukarıdaki diyalogu- bilmek isterim
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


zarok
--------------------------------------------------------------------------------
Sam: belki böylece kurtulabilirim...

Sanırım siz tanrı ile bilinç-altı arasında bir fark görmüyorsunuz.Yada sizce tanrı olgusu sevgi arayışının sonucu ortaya çıkmıştır..vs..

''Belki öyledir,belki de değildir.'' tek söylediğim

-----------------------------------------------------------------------------
Allah'ım senden başka hiçbirşeyi olmayan ben,senden başka herşeyi olanlara acırım.Konfiçyüs


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
zarok sence sam'in kurtulmayı umud ettiği şey nedir?belki öyledir ya da değildir derken neyi kastediyorsun bilmek isterim?
--------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


zarok
--------------------------------------------------------------------------------
kurtulmayı umud ettiği şey

ölümden korkuyor musunuz mesela ?

--------------------------------------------------------------------------------
Allah'ım senden başka hiçbirşeyi olmayan ben,senden başka herşeyi olanlara acırım.Konfiçyüs


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
forumdaki açıklamamda tanrı ile bilinç-altı denilen alanın bir-aynı olgular olduğunu zaten belirtmiş durumdayım. formumu dikkatli izlerseniz bunu göreceksiniz.
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
tabiki korkmuyorum..
-------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
Nazım ne diyor

"ne ölümden korkmak ayıp
ne de düşünmek ölümü"

sorun bu değildir. ancak sorunu ve forumu başka kanallara çekmenin düşünce tartışmasına pek yararı olmayacaktır kanısındayım. sözünü etttiğim yeni açılımın -ki aban göre öyle- kişisel bir yanı yoktur. mesele korkmak ya da korkmamak değildir. Bilinmeyenden hareketle bilinen açıklanmaya çalışılıyor ise işte orada biraz durmak gerekecektir. bazı ezberlerin bozulası için nedenini tartışmak gerekir. Bilinç-altını kurucusu dahi tanımlayamamışken bu tanımlanmayandan hareketle bilinen/bilinçsel edimler top-yekün nasıl açıklanabilir? sorun buradadır.
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra
--------------------------------------------------------------------------------
sorun bahsettiğin gibi açıklanamayan edimler değildir sadece..ölüm korkusunun altında yatan etkenler o kadar geniş ki nejdet zarok'un vurgu yaptığı noktadan hareket etmek bize bilinçaltının var olup olmadığıyla ilgili bir açılım sağlayacaktır.
-------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
yanlış hatırlamıyorsam Heraklit "ölüm yoktur" diyor. Gerçekten ölüm yoktur; yalnızca dönüşüm vardır. Korkular salt ölüm/dönüşüm ile sınırlı değildir. Korkuların maddi/tarihsel/çevresel/psikolojik bir sürü belirleyeni ve nedeni vardır. şimdi kalkıpta korkular bilinç-altında gizlenen/bastırılan duygular olarak daha sonra sapma şeklinde ortaya çıkıyorlar dersek bu önermedeki "bilinç-altı" kavramı/olgusu açıklanmaya muhtaçtır. Değinmek istediğim de budur zaten; "bilinç-altı" var mıdır? yok mudur? ben yoktur diyorum ve bu olgu/bilinç-altının varlığını benimsemek olgusu yeni bir tanrı olgusuyla eştir.
______________
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
ölüm korkusunun çok boyutlu açılımlarla değerlendirilmesi gereken bir olgu olduğu konusunda sana katılıyorum nejdet fakat bu belirleyenler bireyde korku unsurunu ortaya çıkarırken hangi iteleyici etken hareketlendirir onu?verilmesi geren cevap budur.
--------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
ölüm korkusunu yaratan olgular ile bilinç/bilinç-altı arasında bir bağlantı var mı demek istiyorsun? varsa bunu açıklar mısın?
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
ölüm korkusunu yaratan olgular ile bilinç arasında doğrudan,bilinçaltıyla ise dolaylı bir bağlantı var..şöyle ki;ölüm korkusunun belirleyenleri bilinç düzeyinde duyguların oluşumunu sağlayan etkenler olurken,zamanla pratik hayatın kaçınılmaz handikapında kaybolup gittiğini sandığımız,sürekli yadsıdığımız bir olgu olan ölüm/dönüşüm duygusu bilincin derin sularına saklanarak düşünülmesi ertelenmeye mahkum olarak karşımıza çıkmaktadır.Burası tam olarak bilinçaltı dediğimiz yerdir.
------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet


--------------------------------------------------------------------------------
psikanalist yaklaşımda bilinç-altı bastırılan duyguların sapma şeklinde ortaya çıkışlarından söz eder. ölüm korkusunun içselleştirilip bir kıyıda saklanmasında bastırılan bir duygu yoktur. dürtülerin bastırılması ile korkuların gizlenmeleri aynı olgular olmasa gerek. Bilinç-altı denilen olguya, psikyatrislerin kişiyi uyutarak/hipnoz ederek çocukluğuna inmeleri suretiyle ulaşılabileceği ve bu duygulardan bastırılanların açığa çıkartılması ile tedavinin yapılacağı temel mantığına dayanmaktadır. hasta hiç bir zaman kendi bilinç-altı denilen olgusunu göremez; bir aktarıcıya gereksinim duyar; onun söylediklerine inanmaktan başka şansı yoktur. üstelik, bireysel tüm sapmaların neredeyse cinsel bastırılmaların bilinç-altı denilen alanda sıkıştırılmış olmasından kaynaklandığı tezine yer verilmektedir ki, üretim ilişkilerinin hiç kıymeti harbiyesi kalmamaktadır. duygu ve düşüncelerin bastırılması olasıdır ki bilinçle ulaşılabilir ve nedenleri bilinebilir olgulardır; bunları anlamak ve çözümlemek için tanımı yapılamayan karanlık bir noktadan/bilinç-altından söz etmek bilimsel olmaktan uzaktır.

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
dürtülerin bastırılması ve korkuların gizlenmesi aynı olgular değildir elbette fakat sonuçalrı aynı noktada birleşir,maslow'un üzerinde durduğu ihtiyaçlar hiyerarşisine gönderme yaparak bunu açıklamak daha olanaklı,şöyle ki;insanın dürtülerinin doyrulmasıyla hayatı yorumlaması/algılayışı orantılı olarak süreklilik gösterir dolayısıyla yaşamı kendini gerçekleştirmiş bir ruhsal bütünlükle algılayan insan ölümü de korkusuzca karşılayacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
Kendi kendisine şiddet uygulayan tek canlı türünün insan olduğu düşünülebilir. Amacı, şekli, hedefi ne olursa olsun ve haklı/haksız, doğru/yanlış değerlendirmeler bir yana, intihar/canlının yaşam fonksiyonlarını bilerek sonlandırması şeklindeki eylemi kendisine karşı uyguladığı şiddetin en yoğun olanıdır. Bireyin kendisine yönelttiği fiziksel ve duygusal daha düşük yoğunluktaki şiddet türlerinin diğer canlı türlerinde olmadığı/görülmediği söylenebilir. Balinaların toplu intiharları ve ateş çemberinde çıkışsız kalan akrebin kendisini zehirleyerek intiharlarında insan türüne yaklaştıkları görülmektedir. Nasıl değerlendirildikleri ayrı bir konu olmakla birlikte bu eylem tarzının, şiddetin belki de en yoğun istenç durumu olduğu söylenebilir. Evet, akrep olsun, balina olsun, insan olsun bu eylem tarzında en yoğun ve en kararlı istenç içerisinde bulunurlar ve hepsinin de eylemleri istençlerine bağlıdır. İstençlerin ne şekilde oluştuğu/etkiyen faktörler konu dışı tutulmuştur. Balinaların bu davranış biçimi, özünde her ikisinden kısmen ayrışır. Bu eylem biçimlerinden en farklı olanı ve çizgileri net olanı ise akrebin davranış biçimidir. Her üç eylem tarzının ortak noktası ise, eylemin görüntüde ve fizikte etkileri doğrudan kendi beden ve ruhlarında açığa çıkar ancak yöneldikleri hedef özneleri daima diğer canlılar/ötekiler olur. Bu durum, akrebin eyleminde çok net bir şekilde görülebilmektedir. Akrep hareket/devinimi algılar; kendisini ateş çemberine alan olgu da hareketli/devingendir. Şiddetin öznesi kendisi olduğu halde, kendisini ateş çemberi ile çevreleyen hareketli olguyu hedef seçerek kendisine karşı en yoğun şiddeti uygular. Akrep için bu ateşten çemberi ören olgunun/insanın almış olduğu hazdan –nasıl bir haz ise!- önemi yoktur. Bu olgu, ateş çemberi şeklindeki şiddetin, kendisini zehirleme şeklindeki şiddete neden olması ile şiddetin şiddet doğurduğuna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Şiddetin içerisine haz alma duygusunun katılmış olması irdelenmeye değerdir. En belirgin şekilde insan türünde ortaya çıkan ve kısmen kedigillerde ve sırtlanlarda belirginleşen keyfi şiddetin haz alma duygusu ile örtüşmesi şiddetin temeline bu duygunun nasıl yerleştiğinin açıklanmasını gerektirmektedir. Şiddetin temelinde egemenlik kurma eğilimi ve düşüncesi yatmaktadır. Ateş çemberindeki akrebin kendisini sokmasından haz duyan insanın temeldeki duygulanımı, sosyal/tarihsel bir birikim olan akrebin kendisini/insanı sokarak öldürdüğü bilincinin yarattığı gizli öfke/kin duygusudur. -Öfke ve kin temelde ayrışırlar. Bu konuya daha sonra yer verilecektir.- Kin duygusu şiddet ile birleştiğinde narsistçe bir haz alma duygusu ortaya çıkar. Bu durumu insan türünü ilginç bir noktaya doğru çekmektedir. Şöyle ki, duygusal olarak kendisinden daha gelişkin ve fakat sosyal/tarihsel/ekonomik/politik olarak güçsüz olan/bırakılan kadın cinsine erkeğin yönelttiği cinsel şiddetin altında da aynı kine dayalı haz alma duygusu yatmaktadır. Bu kin duygusunun temelinde ise, kadının doğurganlığı yatmaktadır

duyguları bastırılmış olan kişi de isterse ölümü bilerek ve korkusuzca karşılayabilir. demek ki ölümü korkusuzca karşılamak için bastırılmamış olmak gerekmiyor.

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
korkusuzca karşılamanın iki nedeni vardır,birincisi onu arzulamak(bu da bastırılmış duygularla çok ilgilidir bir yönüyle) ikincisi ise olgunluğa ermişlik,yani tam anlamıyla var olabilmek,içinde hiçbir sekilde ''boşluk'' duygusunun olmaması..
--------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
ölümün arzulanabilirliğini düşünmüyorum. yukarıdaki örneklerden açıklamaya çalıştığım gibi bu eylemin hedefi diğer öznelerdir. Bu eylem bilincin en yoğun istencidir ki, artık orada bastırılmış duyguların olması söz konusu olamaz. bilincin olduğu yerde bilinç-altına yer veremeyiz. diye düşünmekteyim.

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
intihar eyleminin bireyin kendisine uyguladığı en büyük şiddet olarak algılanmasını doğru bulmuyorum,kimileri için bu bir tercihdir ve üst düzey felsefik bir belirleyeni vardır.
------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
"Şiddetin kökeni" adlı formumda bu konuya oldukça geniş yer verdim ve hala yazımını sürdürmekteyim. Kendi yaşamına son verme eyleminin en yoğun bilinçsel şiddet olmasını onun doğru/yanlış/haklı/haksızlığından ayrı olarak değerlendiriyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


sümeyra

--------------------------------------------------------------------------------
aksini iddia ediyorum ki intihar şiddetten kaçınma davranışıdır.
--------------------------------------------------------------------------------
felsefe yapmak ölümü anlamaya çalışmaktır..CİCERO


nejdet

--------------------------------------------------------------------------------
bu tesbitin şiddeti nasıl tanımladığımıza göre değişir. şiddet olgusu da diğer olgular gibi izafi bir yapıyı taşımaktadır. onun/şiddetin değişmez kökleri var mıdır? araştırmaya değer.
--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


zarok

--------------------------------------------------------------------------------
Gözleri kapalı korkularımız var hepimizin
Ağzı mühürlü,kulağı sağır

Ben sizler kadar bilimsel ve felsefi cümleler kuramıyorum ne yazık ki
O yüzden düşünceleriniz için tek yapabileceğim şey ''belki öyledir,belki de değildir'' demek.
Belki haklıyız,belki de saçmalıyoruz bilmediğimiz şeylere bilindik giysiler giydirirken
iyi forumlar...
--------------------------------------------------------------------------------
Allah'ım senden başka hiçbirşeyi olmayan ben,senden başka herşeyi olanlara acırım.Konfiçyüs


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
sevgili Zarok,

burada düşüncelerimizi açıklıyor ve hep beraber doğruyu bulmaya çalışıyoruz; söz oyunu da yapmıyoruz. en güzeli nedir biliyor musun; içten ve su gibi duru sözcüklerle düşüncelerini açıklamaktır; bu yeti hepimizde/herkeste vardır. kendine yönelik eleştirini karşı-eleştiri olarak aldım ve fakat kabul etmedim. lütfen düşüncelerini rahatlıkla söyle ve bundan dolayı sana teşekkür kalayım. düşüncelerine/düşüncelerime katılmasam/katılmasan da... sevgiyle kal

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.


zarok
--------------------------------------------------------------------------------
Benim amacım söylediklerinizin üzerine,yamacına,kıyısına iliştirecek bir düşüncem olmadığını belirtmekti.
Yanlış anlaşılma oldu ise affola...

--------------------------------------------------------------------------------
Allah'ım senden başka hiçbirşeyi olmayan ben,senden başka herşeyi olanlara acırım.Konfiçyüs


nejdet
--------------------------------------------------------------------------------
herkes /ya da ben öyle olduğumu söyleyeyim/ hem öğretmen hem öğrencidir. senden öğreneceklerimiz/öğreneceklerim de olacak.

--------------------------------------------------------------------------------
kadınlarını erkeğe muhtaç bir şeklilde yaşamaya zorlayan bir toplum, kökünden acizdir.
 

köle

Yeni Üye
14 Eyl 2009
146
0
0
41
Bilinçdışını komple reddeden bir görüşe karşı ne yazayacağımı gerçekten şaşırdım. Bilinç ile tüm davranışlar açıklanıyor, peki nasıl?

Şu an yaptığınız hareketlerin çok az bir bölümünü bilinçli olarak yapıyorsunuz, bilinçsiz olarak yaptığınız şeyleri ise ancak üzerinde yoğun bir mesai harcayarak kavrayabilirsiniz. Belki hemen ,belki 10 yıl sonra kavrarsınız, ama bu demek değildir ki bilincin haricinde davranışları etkileyen başka bir güç yok.

Bilinçdışı diye birşeyin olmadığına inanan bir insanın hayattaki hedefleri nelerdir, amaçları nelerdir? Ve merak ediyorum sizin hedef olarak belirlediğiniz şey, aslında bir dönem (bebekken-ya da çocukken) sahip olduğunuz bir ruh hali değil mi dir? Her insan buna ulaşmaya çalışmıyor mu , kaybettiği birşeylere, yani hiç bir zaman tam olarak bilemeyeceği bilinçdışına ? (bilinçdışını bilinçli hale getirmeye de denebilir)

En son sorduklarım yine kişisel sorular olduysa her zamanki gibi esgeçebilirsin sn nejdet.
 

Nejdet Evren

Yeni Üye
19 Ağu 2008
3,589
179
63
61
Paleontolojik ve arkeolojik kazı ve araştırmalarda elde edilen bulgular değerlendirildiklerinde, İlkel primatların insanlaşma sürecinde doğal güçler karşısındaki sayısal azlığını ve korkularını resmetmektedir. İlkel insan yıldırımdan da korkuyordu; ancak bu korku onun libidosuna değil yaşamını ve türünü sürdürmesi için doğal güçler karşısında bilgi birikimi yaparak varlığını sürdürmeye çalıştığına tanıklık yapmaktadır. İnsan diğer türleri de gözlemlemiştir ve onların sayısal çokluğu varlığını sürdürebilmesinin nedeni olarak görülmüş olması üretken ögelere ayrı bir önem vermesinin nedeni olmuştur. Kadın/erkek figürleri ve taş kabartmalarda cinsel organların abartılması ilkel insanların nesneye yükledikleri bir anlamın ifadesidir; onlar bu şekilde bir yaratı ile üretimi arttırabileceklerini düşünmüşlerdir, Freud un dediği gibi bastırılmış düşüncelerin sonucu değillerdir. İlkel primatlardan tutun da günümüze kadar insanlaşma sürecinde elde edilen tüm bulgular/insan yaratıları onun doğayı, türleri, kendisini gözlemlemesi, denemesi ve bunu bilgisel birikim ile aktarması sonucunda oluşturduğu bilinçli yaratısının sonucudur.

Şimdi insan bilgisinin/varılan noktada bilincin tüm evrenin bilinmeyenleri karşısında ne denli küçük olduğuna bakılarak insanın bilinçsel birikiminin küçümsenmesi haklı olmadığı gibi hiç bilinmeyen ve ne olduğu açıklanamayan bir alandan söz ederek bilineni açıklamak mistik, teolojik, büyüsel, kahince yaklaşımlar olabilir; bilimsel olduklarını söylemek bir kandırmaca/mistifikasyondur. Bu mistifikasyon aydınlanma denilen oryentalist batı-felsefesinin pozitivizm akımının bir sonucu ve örtülmesidir. Ezberci yaklaşımlar bunu fark edemeyecektir.

../insanın yaratısı ile ilgili daha geniş biligi için
http://www.felsefe.net/forum/kitap/3154-insan-neyi-kimi-yaratti.html
 

köle

Yeni Üye
14 Eyl 2009
146
0
0
41
Bilinçdışı diye bir yer olmadığına göre, bebeklik ve çocukluk anılarının, anne-babayla kurulan özdeşimlerin zihnin arka planında birikip davranış ve hareketleri etkilmesi gibi birşey de söz konusu değildir di mi?
 

Nejdet Evren

Yeni Üye
19 Ağu 2008
3,589
179
63
61
sayın Köle,
sözünü ettiğiniz özdeşimler/etkileşimler konusunda farklı düşünüyorum. İnsan türünün geçirmiş olduğu mutasyon ile beyin dokusunun el-ayak-dil-göz diyalektiği ile karmaşık ve gelişkin bir yapı kazandığı görülmektedir. İnsanın biyolojik sürecini tamamlaması ile kültürel süreci başladığından ondan önceki dönem oldukça bilinmeyenlerle doludur. Nöronlar arası etkileşimin olgunlaşma sürecinin diğer türlerden farklı olarak insan türünde uzun bir zamana yayılmış olması dikkat çekicidir. İnsan tarihsel belleği kuşanarak ana karnından kendine dönüşmeye başlar. Belleğin içerisindek bilgi birikimi kişinin yaşadığı yer/zamandaki sosyal çevrede olgunlaşır/şekillenir/kendini yaratır. Temelde iki tür davranış biçimlerinden söz etmek olanaklıdır; iç-güdüsel ve bilinçli davranışlar. Çocuk ve bebeklerin bilinçsiz davrandıklarını düşünmüyorum. Olgunlaşma aşamasındaki davranışlarının bir kısmı iç-güdüsel olabilir ancak bilinçsizce bir davranış sergilemezler. Düşünce özürlü oldukları kabul edilen bireylerin nörotik yapıları çoğunlukla biyo/kimyasalların etkileri ile oluşmaktadırlar. Tarihsel bellek ile kuşatılmış bireyin olgunlaşma sürecindeki algılaması onun oluşumunu sağlar ve fakat ana-baba-kardeş-arkadaş-sosyal tüm çevre-beslenme-barınma-güvenlik vb tüm etkileri özümser içine alır ve onları belleğinin bir değerlendirme notu haline getirirken baskılanmış bir gizil alan biriktirmez. Tüm bilgiler olgunlaşan bilincin kendisini oluştururlar.
 

köle

Yeni Üye
14 Eyl 2009
146
0
0
41
Katılmıyorum ama itiraf etmeliyim ki çok inandırıcı bir şekilde yazıyorsunuz. Bunu eleştiri olarak almayacaksınız ama, siz kendi bilinçdışınızdan korkuyorsunuz. Bu sebepten dolayı hayatınızı sadece bilinç ve içgüdüler olarak 2 ye ayırıp kafanızı yastığa huzurlu koyuyorsunuz.

Çevresel etkiler özümsenir ve bilinci oluşturur diyorsunuz, ama bunu yaparken bilince olduğundan büyük bir değer atfediyorsunuz, oysa ki bilinç olarak güvendiğiniz şeyin içinde sizin hiç bilmediğiniz faktörler vardır.

Bilince bakış açınız sevgiye bakış açınızla aynı, ben ise bu tartışmada sizin istemediğiniz nefreti ve bilinçdışını temsil ediyorum. Bu yüzden aramızdaki buzlar erimeyecek.
 

Nejdet Evren

Yeni Üye
19 Ağu 2008
3,589
179
63
61
bu çok iyi derim; neden mi? sentez tam zıtların çelişklerinden ortaya çıkar; sevindim. ne ki ilginç bir şey daha söyleyeyim o zaman, çelişkisiz de sentez olabilir!

teşekkür ediyorum sayın köle...
 
Tüm sayfalar yüklendi.

Yeni Konular

Üst