Tanrı nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Felsefi Tartışmalar kategorisinde köle tarafından oluşturulan Tanrı nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 15,038 kez görüntülenmiş, 107 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Felsefi Tartışmalar
Konu Başlığı Tanrı nedir?
Konbuyu başlatan köle
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Mor ve Ötesi
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
Tanrı kavramı için; inanmak aklın bir yaratımı ise inanmamak neyin bir yaratımıdır? farkı nedir? Qua,objektiflik,nötr, numenal insanlık vs vs göre verecek cevabınız malesef yok değil mi? işte Tolstoyun kasdettiği büyüklük budur..

Inancsal zeminde aklin inanc olarak kendine dogrulamasi inanma yonunde ise, yine aklin buna karsi cikarak kendine dogrulama inandirmasi inanmama yonundedir. Aklin icsel ve dissal savasiminin linkini vermistim.

Iste yukaridaki cumle, inancsal bakis acisindaki qua felsefesidir. Yani cumleyi yazanin kendi inancsal bakis acisindaki tarafi aciklama da yoktur.
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Inancsal zeminde aklin inanc olarak kendine dogrulamasi inanma yonunde ise, yine aklin buna karsi cikarak kendine dogrulama inandirmasi inanmama yonundedir. Aklin icsel ve dissal savasiminin linkini vermistim.

Iste yukaridaki cumle, inancsal bakis acisindaki qua felsefesidir. Yani cumleyi yazanin kendi inancsal bakis acisindaki tarafi aciklama da yoktur.

peki o yazar neden bu cümleyi SÜREKLİ kullanırken..inanmamakta aklın yaratımıdır,inançsal doğrusudur cümlesini HİÇ kullanmaz?
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
peki o yazar neden bu cümleyi SÜREKLİ kullanırken..inanmamakta aklın yaratımıdır,inançsal doğrusudur cümlesini HİÇ kullanmaz?

Cunku inancsal yanasimin karsitlarinin birligini ve tekligini bilir. Yani inancsal yanasimin bir ucu inanmak ise, digeri de inanmamaktir. Iste inancsal yanasimin dogal zihniyet olarak kisiye sundugu inancsal em pozitif secenegi budur. Kabul/red, evet/hayir v.s. de bu temeldedir.

Ayrica em pozitifin kendisi pozitif, karsitida pozitif algi olarak negatif ifadedir. O yuzden inancdisilik, yani non belief; ne inanmak ne de inanmamaktir. Inancsal yanasmamak ve olan inanci tasimamaktir, ona karsi cikmak degil. Yani inancsal olmayan inancdisi yanasimdir. Bu yanasim inancsalin inanmasinin da inanmamasinin da disindadir. Yani inanc em pozitifini ortaya koyar ve onun disinda olarak ortaya koyar.
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Cunku inancsal yanasimin karsitlarinin birligini ve tekligini bilir. Yani inancsal yanasimin bir ucu inanmak ise, digeri de inanmamaktir. Iste inancsal yanasimin dogal zihniyet olarak kisiye sundugu inancsal em pozitif secenegi budur. Kabul/red, evet/hayir v.s. de bu temeldedir.

Ayrica em pozitifin kendisi pozitif, karsitida pozitif algi olarak negatif ifadedir. O yuzden inancdisilik, yani non belief; ne inanmak ne de inanmamaktir. Inancsal yanasmamak ve olan inanci tasimamaktir, ona karsi cikmak degil. Yani inancsal olmayan inancdisi yanasimdir. Bu yanasim inancsalin inanmasinin da inanmamasinin da disindadir. Yani inanc em pozitifini ortaya koyar ve onun disinda olarak ortaya koyar.

beklediğim cevap buydu.teşekkürler. haklısınızda. ancak Tanrı kavramının konuşulduğu yerde -sürekli- bu cümleyi ısrarla tekrarlamak bu algıya sebeb olur.benimde özetle varmak istediğim nokta buydu diyeyim konu kapansın efenim. teşekkürler.
 
E

evrensel-insan

Ziyaretçi
beklediğim cevap buydu.teşekkürler. haklısınızda. ancak Tanrı kavramının konuşulduğu yerde -sürekli- bu cümleyi ısrarla tekrarlamak bu algıya sebeb olur.benimde özetle varmak istediğim nokta buydu diyeyim konu kapansın efenim. teşekkürler.

Iste ben de bu sorunu onlemek adina verilenin verildigi gibi algilanmasindan bahsediyorum, kisiye gore onun kendi degerleri ve mukayeseleriylr anlamasindan degil.

Eger konu inanc gibi sahiplenilen bir konu ise, sahiplenen acisindan anlamadaki duygusallik ve egonun one cikmasi da kacinilmaz oluyor.

Qua felsefesi inancsal yanasim olarak ve varliksal/teolojik yanasim olarak hem teizmin hem de antiteizmin/ateizmin disinda olarak gozlem dile getirir ve sorunu ortaya koyar. Yani inancsal yanasimin hem kabulunun hem de reddinin disindadir.
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
"islam yorumu ile" ameli mezhepler...

din öğretisinin içtimai hayat kurallarını yorumlayan ve bunların açıklamaları ile oluşan mezheplerdir,genellik le imani konuları ana hatları ile verirler...

"islam yorumu ile" itikadi mezhepler...
din öğretisi içerisinde iman esas olan konular hakkında düşünsel anlamda yorumlar getiren mezheplerdir,
bu mezhepler için "islam felsefesinin felsefik açılımlarıdır" diyebiliriz...

sadece itikadi olan mezhepler vardır,bunlar hakkında araştırma yapmak ve kapsamlarını öğrenmek için google ye "islamda itikadi mezhepler" yazabilirsin...

sana burada bir örnek vereyim; hanefi mezhebi ameli mezheptir,mezhep imamı ebu hanifedir,ama hanefiler itikadi olaylarda "Maturidi ve Eşari" imam maturidi ve imam eşar'iye bağlı olmak ehl-i sünnet gereğidir,
bunun dışında ehl-i sünnet dışında sayılanlar da vardır...

dip not: felsefe konusu içerisinde, tanrı-yaratıcı-zaman-sonsuzluk-irade-cin-melek-cennet-cehennem gibi konular çok konuşulur ve bu konuşmları inanç bağlamında yapanların bir çoğu batı kaynaklı felsefelerden esinlenmiştir,
islam literatüründe itikadi mezhepler denen olguların açıklamaları
felsefe açısından ayakları yere basan açıklamalara sahiptir ve bu konuları metafizik diye halının altına süpürmez...

İSLAM FELSEFESİ FELSEFECİLERİ...
islam felsefesi içerisinde düşünsel anlamda yolculuk yapıp felsefe çıkarımların sahipleri olanların çok güzel bir davranışı vardır...

taraflardan herbiri diğerine, «Doğru olan bizim görüşümüzdür. Fakat hatalı olması da muhtemeldir. Başkalarının görüşü ise yanlıştır. Fakat doğru olması ihtimali de vardır.» demişlerdir...
bu yaklaşım ile batı felsefecilerinin yaklaşım tarzını,
ve günümüzde batı felsefecilerinin izinden gidenler ile islami yaklaşımı benimseyenlerin duruşlarını anlamaya yardımcı olacaktır diye düşünüyorum...

VE...
«İhvanüssafa» adlı teşkilatın risalelerinde şunlar zikredilmektedir.
«Birçok insan vardır ki düşünme kabiliyeti güzel, temyiz kaabiliyeti çok hassas, tasavvuru süratli ve zekidir.
Yine bazıları da var dır ki, geri zekâlı, kalbi kör ve şaşkındır.
İşte, âlimlerin, görüş ve mezheplerinde ihtilaf ediş sebeplerinden biri de budur.
Zira, insanların anlayış kabiliyetleri farklı olunca görüş ve inançları da ona göre değişik olur.»

Bu yargı şüphe götürmeyen bir hakikattir.
Gerçekten idrak kabiliyetleri ve akılların farklı oluşu, bu akıllarla varılan neticelerin de değişik olmasını gerektirir.
Herhangi bir mevzu hakkında;hislerine mahkûm olmuş şairane bir düşünce sahibi ile, neticeleri sebeplere sıkıca bağlayan mantıkçı ve matematiksel bir düşünce sahibinin birleşmesi beklenebilir mi???
 
P

Pyramos

Ziyaretçi
Iste ben de bu sorunu onlemek adina verilenin verildigi gibi algilanmasindan bahsediyorum, kisiye gore onun kendi degerleri ve mukayeseleriylr anlamasindan degil.

Eger konu inanc gibi sahiplenilen bir konu ise, sahiplenen acisindan anlamadaki duygusallik ve egonun one cikmasi da kacinilmaz oluyor.

Qua felsefesi inancsal yanasim olarak ve varliksal/teolojik yanasim olarak hem teizmin hem de antiteizmin/ateizmin disinda olarak gozlem dile getirir ve sorunu ortaya koyar. Yani inancsal yanasimin hem kabulunun hem de reddinin disindadir.

bu yazar söylemlerini başarabilseydi diğer yazarda böle algılamazdı :) ben üye olduğumdan bu yana inancımı öne çıkaran paylaşımlar yapmıyorum ki, kısaca tutucu denebilecek bir uslubum yok anlaşıldığı üzere.. ayrıca,aynı paralellikte bir çok yazar var burda ama ben en çok sizi eleştriyorum. bunun sebebi hep okuyucular olmasa gerek..
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
birazdahaderinmavi; açıklamasını yaptığınız kaçınılmaz durum çok doğrudur. Lakin bu durumun mevcut olması, görüşümce inandığım Yaratan'a hiç zarar vermiyor. Sebebi ise şudur; O zaten bahsettiğiniz gibi sürekli değişmektedir ve inandığım haliyle O'nun görülebilir yapısı tüm insanlığın gözleri önündedir. Bu yapıya vücudunuzla siz de dahilsiniz. O'na bakmaktayız ve sürekli değiştiğini, hiç sabit durmadığını zaten görmekteyiz. Maddesel yapısını kendimce bu şekilde açıklarken, manevi yapısının ise maddeye nüfuzlu olduğuna inanıyorum ve O'nun seçimli değişkenlik gösteren maneviyatının yalnız insanların içinde varolduğunu düşünüyorum. Manevi anlamda da sürekli değişkenliğin mevcut olduğunu görmekteyiz. Dünya üzerindeki tüm insanları düşünmeye çalışınız ve hepsinin beynini tek bir beyin olarak hayal ediniz (beyin kelimesine takılmadan, düşünme gücü olarak da hayal edilebilir.) Toplamda hepsinin zekasının üretebildiği her türlü düşüncenin Yaratan'a ait olduğuna inanıyorum. Bu durumda O zaten bir saniye bile durmadan durumdan duruma geçmekte, bir önceki durumunu geçersiz kılmakta fakat yine o duruma dönmekte, ayrıca bizim için varolan tüm durumlara da girmekte ve çıkmaktadır. Aynı anda zıt durumlarda böylece bulunabilmektedir. Bu manevi durum değişikliği ayrı bedenlerde vücut bulduğu için kendi kendisine zarar vermemekte, çakışmamaktadır. Fakat toplam bilinç O'na aittir. Elbette şahsi görüşümdür.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Aslında bu noktada eklemem gereken, yine kendimce önemli olduğunu düşündüğüm bir şey daha var. Anlattığım Yaratan inancımdan çıkarılabilecek şudur; O, biz kendisinden istifade edelim diye kendisini bizlere sunmuştur, biz O'nun maddi halini şekillendirerek her şeyimizi oluştururuz, bu oluşturduklarımızı O'nun zekası ile düşünür ve ortaya koyarız.

İşte bu bağlamda; "Evet, insan gerçekten de ne kadar nankördür."
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
birazdahaderinmavi; açıklamasını yaptığınız kaçınılmaz durum çok doğrudur. Lakin bu durumun mevcut olması, görüşümce inandığım Yaratan'a hiç zarar vermiyor. Sebebi ise şudur; O zaten bahsettiğiniz gibi sürekli değişmektedir ve inandığım haliyle O'nun görülebilir yapısı tüm insanlığın gözleri önündedir. Bu yapıya vücudunuzla siz de dahilsiniz. O'na bakmaktayız ve sürekli değiştiğini, hiç sabit durmadığını zaten görmekteyiz. Maddesel yapısını kendimce bu şekilde açıklarken, manevi yapısının ise maddeye nüfuzlu olduğuna inanıyorum ve O'nun seçimli değişkenlik gösteren maneviyatının yalnız insanların içinde varolduğunu düşünüyorum. Manevi anlamda da sürekli değişkenliğin mevcut olduğunu görmekteyiz. Dünya üzerindeki tüm insanları düşünmeye çalışınız ve hepsinin beynini tek bir beyin olarak hayal ediniz (beyin kelimesine takılmadan, düşünme gücü olarak da hayal edilebilir.) Toplamda hepsinin zekasının üretebildiği her türlü düşüncenin Yaratan'a ait olduğuna inanıyorum. Bu durumda O zaten bir saniye bile durmadan durumdan duruma geçmekte, bir önceki durumunu geçersiz kılmakta fakat yine o duruma dönmekte, ayrıca bizim için varolan tüm durumlara da girmekte ve çıkmaktadır. Aynı anda zıt durumlarda böylece bulunabilmektedir. Bu manevi durum değişikliği ayrı bedenlerde vücut bulduğu için kendi kendisine zarar vermemekte, çakışmamaktadır. Fakat toplam bilinç O'na aittir. Elbette şahsi görüşümdür.

öncelikle karşılıklı sohbetinizin arasına girdiğim için özür dilerim...
yukarıdaki ifade için bir iki ekleme yapmadan duramadım,umarım faydası olur...

"sürekli değişim" dediğimizde; "hayy" sıfatı ve tecellilerine,
"her şeyi ile gözlerimizin önünde" dediğimizde; esma-ül hüsna tecellilerine,
"her şeye nufuzludur" dediğimizde; "ben size şah damarınızdan daha yakınım" söylemine dikkat edersek sanki çok daha farklı yerlere gidebiliriz gibi...

tüm ifadenin içinde üç cümleyi aldım,
aslında ifade tümden çok hoşuma gitti...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
birazdahaderinmavi; açıklamasını yaptığınız kaçınılmaz durum çok doğrudur. Lakin bu durumun mevcut olması, görüşümce inandığım Yaratan'a hiç zarar vermiyor. Sebebi ise şudur; O zaten bahsettiğiniz gibi sürekli değişmektedir ve inandığım haliyle O'nun görülebilir yapısı tüm insanlığın gözleri önündedir. Bu yapıya vücudunuzla siz de dahilsiniz. O'na bakmaktayız ve sürekli değiştiğini, hiç sabit durmadığını zaten görmekteyiz. Maddesel yapısını kendimce bu şekilde açıklarken, manevi yapısının ise maddeye nüfuzlu olduğuna inanıyorum ve O'nun seçimli değişkenlik gösteren maneviyatının yalnız insanların içinde varolduğunu düşünüyorum. Manevi anlamda da sürekli değişkenliğin mevcut olduğunu görmekteyiz. Dünya üzerindeki tüm insanları düşünmeye çalışınız ve hepsinin beynini tek bir beyin olarak hayal ediniz (beyin kelimesine takılmadan, düşünme gücü olarak da hayal edilebilir.) Toplamda hepsinin zekasının üretebildiği her türlü düşüncenin Yaratan'a ait olduğuna inanıyorum. Bu durumda O zaten bir saniye bile durmadan durumdan duruma geçmekte, bir önceki durumunu geçersiz kılmakta fakat yine o duruma dönmekte, ayrıca bizim için varolan tüm durumlara da girmekte ve çıkmaktadır. Aynı anda zıt durumlarda böylece bulunabilmektedir. Bu manevi durum değişikliği ayrı bedenlerde vücut bulduğu için kendi kendisine zarar vermemekte, çakışmamaktadır. Fakat toplam bilinç O'na aittir. Elbette şahsi görüşümdür.

sizi anlamaya çalıştığım konusunda kuşkunuz olmasın, sizin de beni anlamaya çalıştığınızı düşünüyorum... ama tam, kesin ve mutlak olmak, sabitliği zorunlu , ve değişimi olanaksız kılar... çünkü değişmek demek, bir önceki halden -sonsuz küçük bir ölçüde bir farkla da olsa- başka bir hale geçmek demektir ve bu durumda birinci ve ikinci haller arasında bir fark var demektir... buradan ilk durumun ''tam'' olduğunu kabul edersek; ikinci durum , ilk durumla farklı olduğundan ''tam'' olamaz....ya da tersinden düşünebiliriz yani ikinci durum ''tam'' lığı ortaya koyuyorsa, bundan farklı başka bir durumun tamlığı ortaya koyması olanaksızdır... sonuç olarak, ''tam, kesin,mutlak'' olmakla aynı anda ''değişken olmak'' ı tanrısal varoluşun nitelikleri olarak kabul edemeyiz...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
çünkü; tamlık, her türlü tamamlanmamışlığı/eksisikliliği dışlar ve tekamülü olnaksız kılar... kesinlik, her türlü kuşku ve duraksamayı, geriye dönmeyi ve ilerlemeyi, sabitlenmemişliği ve bulanıklığı dişlar ve belirsizliği olnaksız kılar.... mutlaklık, her türlü geçiciliği, çözülüp dağılmayı,sınırlanmışlığı,dönüşümü,bir şeye göre olmayı ve bir koşula bağlı olmayı dışlar; ve bir şeyle ilişki içinde olmayı olnaksız kılar... buradan, mutlak olana -mutlaktır ama aynı anda sonsuz değişim içindedir vb. - çelişik nitelikleri yüklemek; sadece bizi değil ama aynı zamanda anlamaya/anlamlandırmaya çabaladığımız tanrısal varoluş kavramını da tutarsızlaştırır, çürütür ve olanak alanının dışına itermiş gibime geliyor....
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Mor ve Ötesi; sohbete dahil oluşunuz ve verdiğiniz örnekler şahsımı çok memnun etti. Size teşekkür ederim. İnandığım Yaratan görmek isteyenlere, sizin örnekler verdiğiniz kaynakta eksiksiz olarak kendisini ve bizi anlatıyor. İnsanın önyargısı ne kötüdür. Allah sözünü duyduğuna dinci, Kur'an kelimesini duyduğuna yobaz damgası yapıştırır ve sonrasında onu o pencereden dinler, kendisi farkına varmaz bile. İnsanların bu hataya düşmelerine sebep olmamaya çalışıyorum kendimce, istemem ki durduk yere ve bilmeden suç işlesinler. İsimler, terimler, detaylar, kaynaklar bu yüzden yazılarımda pek yer bulmaz. Lakin sizden çok şey duymak isterim.

birazdahaderinmavi; anlamak için karşılık veriyorsunuz, zaten bu herhangi bir kuşku oluşmasına yer vermiyor. Elbette sizi detaylı olarak okuyor ve ne demek istediğinizi anlıyorum. Açıklamasını detaylı olarak yaptığınız "tamlık" kavramı, sınırlı insan düşüncesi tarafından ortaya konmuştur ve basit örneklerden yola çıkılarak, örneğin bir ekmeğin tam olması ve sonrasında bölünmesi ya da bir taşın tam oluşu sonra kırılarak bölünmesi düşünülerek ve daha sonrasında bu tamlıktan ayrılan her ne ise onun, bir daha o forma yüzde yüz biçimde dönemeyeceği gözlemlenerek ortaya atılmıştır. Fakat bu tamlık açıklamasını tamamen geçersiz kılan bir şey var, bunu daha önce söylemiştim aslında; görebildiğimiz her şey için tamlık kavramını oturtabiliriz ama biz, binanın dışına çıkıp, tamlık ne demektir onu henüz kavrayamadık. Tamlık düşüncesi bizlerin düşüncesini sınırlayan bir zaafımız olmasın?
 
M

Mor ve Ötesi

Ziyaretçi
Mor ve Ötesi; sohbete dahil oluşunuz ve verdiğiniz örnekler şahsımı çok memnun etti. Size teşekkür ederim. İnandığım Yaratan görmek isteyenlere, sizin örnekler verdiğiniz kaynakta eksiksiz olarak kendisini ve bizi anlatıyor. İnsanın önyargısı ne kötüdür. Allah sözünü duyduğuna dinci, Kur'an kelimesini duyduğuna yobaz damgası yapıştırır ve sonrasında onu o pencereden dinler, kendisi farkına varmaz bile. İnsanların bu hataya düşmelerine sebep olmamaya çalışıyorum kendimce, istemem ki durduk yere ve bilmeden suç işlesinler. İsimler, terimler, detaylar, kaynaklar bu yüzden yazılarımda pek yer bulmaz. Lakin sizden çok şey duymak isterim.

birazdahaderinmavi; anlamak için karşılık veriyorsunuz, zaten bu herhangi bir kuşku oluşmasına yer vermiyor. Elbette sizi detaylı olarak okuyor ve ne demek istediğinizi anlıyorum. Açıklamasını detaylı olarak yaptığınız "tamlık" kavramı, sınırlı insan düşüncesi tarafından ortaya konmuştur ve basit örneklerden yola çıkılarak, örneğin bir ekmeğin tam olması ve sonrasında bölünmesi ya da bir taşın tam oluşu sonra kırılarak bölünmesi düşünülerek ve daha sonrasında bu tamlıktan ayrılan her ne ise onun, bir daha o forma yüzde yüz biçimde dönemeyeceği gözlemlenerek ortaya atılmıştır. Fakat bu tamlık açıklamasını tamamen geçersiz kılan bir şey var, bunu daha önce söylemiştim aslında; görebildiğimiz her şey için tamlık kavramını oturtabiliriz ama biz, binanın dışına çıkıp, tamlık ne demektir onu henüz kavrayamadık. Tamlık düşüncesi bizlerin düşüncesini sınırlayan bir zaafımız olmasın?

Mor ve Ötesi; sohbete dahil oluşunuz ve verdiğiniz örnekler şahsımı çok memnun etti. Size teşekkür ederim. İnandığım Yaratan görmek isteyenlere, sizin örnekler verdiğiniz kaynakta eksiksiz olarak kendisini ve bizi anlatıyor. İnsanın önyargısı ne kötüdür. Allah sözünü duyduğuna dinci, Kur'an kelimesini duyduğuna yobaz damgası yapıştırır ve sonrasında onu o pencereden dinler, kendisi farkına varmaz bile. İnsanların bu hataya düşmelerine sebep olmamaya çalışıyorum kendimce, istemem ki durduk yere ve bilmeden suç işlesinler. İsimler, terimler, detaylar, kaynaklar bu yüzden yazılarımda pek yer bulmaz. Lakin sizden çok şey duymak isterim.


o zaman şu doğrultuda bir kaç kelime edeyim...

tam'lık ve mutlak'lık ve yaratıcı üzerine konuşuyorsunuz,
şimdi size bir pencere açmaya çalışacağım...

"biz sizi kendi suretimiz de mükemmel olarak yarattık" ile ilgili bilginiz var olduğunu kabul ile başlayayım;
benim,çok kullandığım bir cümle vardır;"insan mükemmel yaratılmıştır..." derim,bunu dediğimde mükemmellik üzerine bir sürü şey söylenir,
halbuki mükemmel olmak,eksiksiz olmak değildir,mükemmel olmak eksiksizliği de bünyesinde barındırdığı halde bundan uzak kalabilmek iradesini gösterebilmektir...

insan mükemmeldir,çünkü onu mükemmel olan kendi suretinde mükemmel olarak yaratmıştır,
bu bakış açısı ile bakıldığında "tam" işlevsiz kalır,çünkü tamam sonludur,halbuki mükemmel sonlu değildir,
mükemmel olan "hayy" sıfatına uygun yaratılmıştır...

yaratıcı,evveli ve ahiri olmayan mükemmellik,tam değildir,tam'lık onun sadece bir tecellisidir,
aynen sonsuzluk gibi,
aynen zaman gibi...

o her şeyin kendisidir,ama hiç bir şey onun "kendisini" anlatamaz...
o sonsuzluktur,evveli ve ahiri yoktur,ama yaratıcıyı tanımlarken sonsuzluk yetersiz kalır,
o zamanın kendisidir ve sınırsızdır,ama yaratıcıyı tanımlarken zaman yetersiz kalır...

o nedenle ben önceki bir yazımda,"tanrı" kelimesinin "yaratıcı" anlamında kullanılmasını sevmediğimi söyledim,çünkü yaratıcı tüm tanrı tanımlarının sahibi,ama tanrı tanımı sadece kendi gölgesinin sahibidir...

mutlak-kadir-i mutlak için ise,yukarıda söylediğim gibi;kuranda kendisini anlattığı "ihlas" suresine çok dikkat etmek gerek,
kendisini;"huve-ehad-samed sıralaması ile anlattığına göre bizim onun hakkında düşüneceklerimizi biliyor olması yaratıcılığının gereğidir,diye düşünüyorum...

eğer felsefe konuşuyorsak islam felsefesini ve bu felsefenin içeriğinide konuşuyor olmamız gerek,
bunu yapabiliyor olmak ne dindarlıktır,ne din tüccarlığı...
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
bilincimizdeki tanrı kavramının, içerdiği niteliklerin birbiriyle çelişmezlik taşıması gerektiğini düşünüyorum... zaten, bütün varlıklarda -bir töze bağlı olarak ya da bir tözden dolayı varolan ikincil/türev varlıklarda- yapıda içerilen nitelikler çelişkilidir, yani hem kavramsal olarak hem de olgusal olarak çelişkilidir işte bu yüzden hiç olmazsa kavramsal düzeyde, 'tanrısallığı' ,sıradanlığa indirgemek zorunda kalmamak için çelişkiden uzak tutmaya çalışıyorum ... açılımlarınız için size de mor ve ötesi'ne de teşekkür ediyorum...
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
anlattıklarınızın tamamına katılıyorum, arapçasından değil fakat mümkün olan en tarafsız yapılan bir çeviriden okudum, okurum ve okuyacağım, sürekli daha fazlası var. His dünyanızda kelimelere hiç değer vermediğinizi ve aslında çok değer verdiğinizi hissediyorsanız (kaos), aslında her bir kelimede O'nun bir adını zikrettiğinizi ve bunun sebebinin kelimelerin derinliklerinin bulunması olduğunu anlıyorsanız, tanrı, yaratan, yaratıcı ayrım yapamıyorsunuz, yapmıyorsunuz değil, yapamıyorsunuz.

Bizi mükemmellikten uzaklaştıranı da bir defa da siz dile getiriniz lütfen, eğer zahmet olmazsa, dinlemek isterim.
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
birazdahaderinmavi; mesajınızı okumadan önce kendimdeki kaosu itiraf edişim, tek bünyede çelişkilerin mümkün olabileceğinin göstergesi değil midir?
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
sn. mor ve ötesi, mükemmellik , ister istemez tamlığı,kusursuzluğu,tam bir yetkinliği içermek zorunda olduğundan ve dolayısıyla tekamülün sonu olarak,tekamülü dışladığından; insanın mükemmel olarak yaratıldığını kabul etmek zordur... ayetlerin nasıl yorumlanmaları gerektiği konusunda bir birikimim olmadığından kesin bir fikir ileri sürmek istemem, ama görünen -apaçık ve ilk anlamıyla- insanın mükemmel olduğunu ve hatta olabileceğini kabul edemem... -bu değerlendirmemle bir hata yapmamış olmayı umut ediyorum- ....
 

allfeelingheart

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
19 Ocak 2012
Mesajlar
79
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Değerlendirmeniz hatasızdır, lakin inandığım şekli ile; insan öldüğünde mükemmellik safhasına ermektedir. Şimdi ise, bizi ilk yaratıldığımız mükemmel suretimizden uzaklaştırmak için çabalayan sanal kuvvetin bu uğraşlarını kendimizden uzaklaştırmak adına çalışmak ile görevliyiz.
 

birazdahaderinmavi

Kahin
Yeni Üye
Katılım
29 Ara 2011
Mesajlar
1,442
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
59
birazdahaderinmavi; mesajınızı okumadan önce kendimdeki kaosu itiraf edişim, tek bünyede çelişkilerin mümkün olabileceğinin göstergesi değil midir?

eğer yukarıdaki mesajları dikkatle yeniden okursanız, bu sorunuzun biraz yersiz olduğunu göreceksiniz... çünkü ben, insan gibi,masa gibi varlığı mutlak değil de zaman ve mekan içinde sınırlı olan, varolabilmek için kendisinden önce birçok varlığın varoluşuna gereksinim duyan..., ikincil,türev varlıkların yapısında çelişkili nitelikler bulunmaz.... demiyorum ki.... tam tersine bu ikincil varlıklar çelişiktirler ve bu nedenle değişir, dönüşürler ... ama bir ilk veri,bir arkhe, bir töz olan/olması gereken 'yaratıcı'nın, çelişkiden uzak olması gerektiğini söylüyorum....
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç

Yeni Mesajlar

Üst