- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 24 Haz 2014
- Mesajlar
- 636
- Tepkime puanı
- 5
- Puanları
- 18
Sanayi devrimiyle ve burjuvazinin desteğinde gelişen sosyal bilimler (bilim olarak değil, ideolojik amaca çevrilmiş içeriği ile) yalnız Doğu toplumlarında değil, önce geliştikleri Batı toplumunda boyutları vahim tahribatlara yol açmıştır. İnsanın modern devlet,modern bilim ve modern sermayenin öngördüğü doğrultuda ehlileştirilmesi (!) öncelikle sosyolojiyle olmuştur. Sosyoloji, toplumu kendi yöntemleriyle kavranabilir bir konu haline getirince, tabiat bilimlerinin gözlem ve deneye tabi tuttuğu nesneye mümküm olan azami benzetmeyi yapmayı ihmal etmedi. Böyle bir düzlemde toplumun , gerek tek tek insanların, gerekse araştırıcıların kişisel varlığından bağımsız, kendi içinde gerçekliği, gelişme yasaları, hareket dinamikleri olan yalıtılmış bir olgu şeklinde algılanması da kaçınılmazdı. Bu arada insanın da bu algılama içinde yeniden tanımlanması gerekecekti ve sonunda insan, "TOPLUMSAL BİR VARLIKTIR" denildi. İnsanın sosyolojik gerçeği dışında kalan bütün temel hayati faaliyetleri ancak toplumsal gerçeği ile ilgili olduğu kadar "gelişme" sinde önem taşır oldu.
Bu anlamda insan, özellikle toplumsal bir varlık olduğuna göre "sürünün herhangi bir bireyi" dir demektir ve sürü kelimesi "yığın" "kitle" gibi benzer kelimelerle yer değiştirebilir.
Bu anlayış, sosyal bilimlerin sınırlarını aşıp kültür ve siyasette "kesin bilimsel gerçeklik " kabul edilince insanoğlu, kolayca denetlenebilir bir yaratık haline getirildi. Rönesanstan sonra Avrupa'nın kültür hayatında , Grek felsefesi ile içiçe gelişen sosyal bilimler, tarih öncesi insanı " vahşi, saldırgan,tabiatın düşman güçlerine karşı kendi varlığını koruma içgüdüsüyle davranan ve henüz tarih sonrasında sahip olduğu insani bilince o çağlarda kavuşamayan ilkel bir yaratık olarak gösterdi. Olldukça uzun çağları içine alan milyonlarca yıl içinde "insan" adı verilen bu yaratığın diğer canlı, hatta cansız yaratıklarla arasında mahiyet farkından çok, derece farkı vardı. Bundan dolayı kimi zaman "insan konuşan hayvan" , "düşünen hayvan" "siyaset yapan hayvan""hayal eden hayvan" "sosyal hayvan" vs. ilan edildi. İnsan sonuçta "hayvan" olmaktan kurtulamadı. Canlı tabiatın evrimi veya gelişmesi tarihinde nasıl kimi hayvanlar evcilleştiyse, sonuçta insan da evcilleşti; ancak onun evcilleşmesi süreci diğerlerine göre çok daha hızlı olmuş, hatta diğer türlerin de evcilleşmesine katkılarda bulunmuştur !
Batıda insan ve onun sürü hayatı kabul edilen toplumsal davranışları, sanayi devrimiyle birlikte 2. defa evcilleştirilmeye başlandı. Bu sefer amaç, onun vahşi zararlarından korunmak değil, onun mekanik aletleri ve güdüleriyle faaliyet gösteren bir hayvan olarak daha verimli bir hale getirilmesi yaniüretici ve tüketici yönde eğitmek, yönlendirip ondan yarar sağlamaktı. Sosyal bilimler , sermaye merkezlerinin ihtiyatlı himayesi altında bu önemli görev üstlendirildi. Ama, bu kez insan üzerine yürüttükleri operasyonun ismi "evcilleştirme,ehlileştirme " değil, " ilerleme, gelişme,uygarlık yolunda sosyalleşme" oldu. Amaç, çizilen program içinde henüz gelişmesini yani ehlileşme sürecini tamamlayamamış yaratığı " alet üreten alet" e dönüştürmektir. Sonunda insan yiyen,içen, çalışıp üreten, eğlenen,çiftleşen, yorulan ve dinlenen , ama gelişmesini ne zaman tamamlayacağı kestirilemeyen bir yaratık durumuna getirildi. Şimdi de, zihni faaliyetlerini de bilgisayaraka devrederk daha da otomatlaştırılmaktadır.
Bu anlamda insan, özellikle toplumsal bir varlık olduğuna göre "sürünün herhangi bir bireyi" dir demektir ve sürü kelimesi "yığın" "kitle" gibi benzer kelimelerle yer değiştirebilir.
Bu anlayış, sosyal bilimlerin sınırlarını aşıp kültür ve siyasette "kesin bilimsel gerçeklik " kabul edilince insanoğlu, kolayca denetlenebilir bir yaratık haline getirildi. Rönesanstan sonra Avrupa'nın kültür hayatında , Grek felsefesi ile içiçe gelişen sosyal bilimler, tarih öncesi insanı " vahşi, saldırgan,tabiatın düşman güçlerine karşı kendi varlığını koruma içgüdüsüyle davranan ve henüz tarih sonrasında sahip olduğu insani bilince o çağlarda kavuşamayan ilkel bir yaratık olarak gösterdi. Olldukça uzun çağları içine alan milyonlarca yıl içinde "insan" adı verilen bu yaratığın diğer canlı, hatta cansız yaratıklarla arasında mahiyet farkından çok, derece farkı vardı. Bundan dolayı kimi zaman "insan konuşan hayvan" , "düşünen hayvan" "siyaset yapan hayvan""hayal eden hayvan" "sosyal hayvan" vs. ilan edildi. İnsan sonuçta "hayvan" olmaktan kurtulamadı. Canlı tabiatın evrimi veya gelişmesi tarihinde nasıl kimi hayvanlar evcilleştiyse, sonuçta insan da evcilleşti; ancak onun evcilleşmesi süreci diğerlerine göre çok daha hızlı olmuş, hatta diğer türlerin de evcilleşmesine katkılarda bulunmuştur !
Batıda insan ve onun sürü hayatı kabul edilen toplumsal davranışları, sanayi devrimiyle birlikte 2. defa evcilleştirilmeye başlandı. Bu sefer amaç, onun vahşi zararlarından korunmak değil, onun mekanik aletleri ve güdüleriyle faaliyet gösteren bir hayvan olarak daha verimli bir hale getirilmesi yaniüretici ve tüketici yönde eğitmek, yönlendirip ondan yarar sağlamaktı. Sosyal bilimler , sermaye merkezlerinin ihtiyatlı himayesi altında bu önemli görev üstlendirildi. Ama, bu kez insan üzerine yürüttükleri operasyonun ismi "evcilleştirme,ehlileştirme " değil, " ilerleme, gelişme,uygarlık yolunda sosyalleşme" oldu. Amaç, çizilen program içinde henüz gelişmesini yani ehlileşme sürecini tamamlayamamış yaratığı " alet üreten alet" e dönüştürmektir. Sonunda insan yiyen,içen, çalışıp üreten, eğlenen,çiftleşen, yorulan ve dinlenen , ama gelişmesini ne zaman tamamlayacağı kestirilemeyen bir yaratık durumuna getirildi. Şimdi de, zihni faaliyetlerini de bilgisayaraka devrederk daha da otomatlaştırılmaktadır.