Şiir Nedir?

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler kategorisinde kalliope tarafından oluşturulan Şiir Nedir? başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 5,632 kez görüntülenmiş, 16 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler
Konu Başlığı Şiir Nedir?
Konbuyu başlatan kalliope
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan glsezinrs

kalliope

Ordinaryus
Yeni Üye
Katılım
23 Ara 2008
Mesajlar
727
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Şiir (ar. si'r, fr. poésie, ing. poem), en eski edebiyat türüdür. Değişik sanat anlayışlarına bağlı olarak çeşitli tanımları yapılmış, şiirin tanımlanamayacağı da öne sürülmüştür. Yine de genelde, şiirin ritime ve imgeye dayanan, kendine özgü dili ve söyleyiş özelliğiyle estetik etkilenmeler yaratıcı bir söz sanatı olduğunda birleşilmektedir.

Türkçede şiir karşılığı koşuk, yır, özün gibi sözcükler önerilmişse de hiç biri yaygınlaşamamıştır. Bugün koşuk, nazım karşılığı kullanılmaktadır. Ayrıca nazımla şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yalnızca bir anlatım yoludur. Geçmişte şiirin uyak, ölçü, nazım biçimleri gibi biçimsel özelliklerden ayrı düşünülemeyişi şiirle nazmın eşanlamlı sayılmasına yol açmış, giderek şiir «mevzuu ve mukaffa (ölçülü ve uyaklı) bir söz sanatı» olarak tanımlanmıştır. Günümüzde bu anlayış aşılmıştır. Nitekim şiirin doğuşunu, sanat olarak gelişimini açıklamaya çalışan aşağıdaki özet, bir bakıma şiirin ne olduğu konusunu da aydınlatmaktadır:

«İnsan, doğayı denetim altına almak için kullanmaya başladı araçlarını. Bunu başarmaya uğraşırken, doğanın, insan iradesinin dışında, kendi yasalarına göre yönetildiğini anladı... zamanla doğadaki yasaların nesnel gerekliliğini tanıyarak onları kendi amaçları uğrunda kullanma gücünü elde etti. Bu yasaların kölesi olmaktan kurtulup onlara hükmetmeyi başardı, öte yandan doğal yasaların nesnel gerekliliğini anlıyamadığı sürece, çevresindeki dünyayı kendi isteğine kalmış bir hareketle değiştirebileceğini sandı. Büyünün temeli budur. Büyüyü, gerçek tekniğin eksiklerini tamamlıyan, aldatıcı bir teknik olarak tanımlayabiliriz... Üretim çalışmaları topluca iken bir ezginin eşliği olmadan iş yapılamıyordu. Böylece konuşma, asıl üretim tekniğinin bir parçası olarak ortaya çıktı... Vahşilerin bugün bile yaptıkları yansılama (mimetic) dansları, buna örnektir... Böylece bütün dillerde iki konuşma biçimi olduğunu görürüz: Biri, insanların birbirleriyle bildirişmelerine yarayan bildiğimiz günlük konuşma; öbürü de toplu olarak törenlerde kullanılan, daha yoğun, olağan dışı, ritimli ve büyüsel olan şiirsel konuşma.

Bu açıklamaya göre şiir dili, genel olarak ritim, müzik ve düş niteliğini daha çok koruduğu için konuşma dilinden daha ilkeldir... İlkel insanların konuşmaları ancak şiir için düşündüğümüz ölçüde ritimli, ezgisel ve olağan dışıdır. Günlük konuşma şiirsel olunca, sür de büyüseldir. Bildikleri şiir türküdür, türkü söyleyişleri ise her zaman gövdesel bir hareket eşli­ğindedir ve bir başka büyü görevini yerine getirir. Dış dünyayı taklit yoluyla etkileme, düşü gerçeğe uygulama amacını güder... Hemen bütün ilkel duaların; sesçil ve ritimli, eğretileme ve ses yineleme etmenleriyle zengin, garip titreşimler ve tekrarlardan yararlanan bir yapıda olduğu görülmektedir. Hepsinde gerçekleşmesini istediğin şeyin gerçekliğini öne sürerek onu gerçekleştirmiş olmak amacı vardır...

Böylece şiir, büyüden çıkmış olur...

Neden şairler olmayacak şeyleri özlerler? Çünkü şiirin büyüden aldığı, başlıca görevi budur da ondan. Vahşiler yansılama danslarında insanüstü bir çabayla düşlerini gerçekçiliğe dönüştürmeye çalışırlar.. Şair de dünyaya karşı öznel tutumuyla aynı davranıştadır. Ritim, perde ve temposu belli aralıklarla düzenlenmiş sesler dizisi diye tanımlanabilir. Fizyolojik bir başlangıcı vardır; belki de yüreğin vuruşuna bağlanabilecek bir başlangıç...

İnsan, ritmi, araçların kullanılmasıyla geliştirir. Bugün de yaşayan iş türkülerinin görevi, üretim işine ritimli, coşturucu bir nitelik katarak onu hızlandırmaktır.. Kültür tarihinin her döneminde, yeryüzünün her yanında iş türkülerine raslanır. Sadece makinelerin uğultusu bazı yerlerde bu türlü türküleri bastırmıştır ...

Zamanla türküler çalışma sürecinden ayrılarak boş zamanlarda, dinlenme saatlerinde uydurulmaya başlanmıştır. Çalışma sürecinden kopunca heyamolaların değişmez öğesi genişlemeye başlayarak «ballad» dörtlüğü doğar. Ballad biçiminde dörtlük bir müzik cümlesi, beyit bir müzik cümleciği, dize de bir müzik birimi olur. Çünkü başlangıçta bir dans biçimiymiş ballad.. özetlersek; dans, müzik ve şiir dediğimiz üç sanat, bir tek sanat olarak başlamıştır...

Bizim anladığımız anlamdaki şiirin gerçekleşmesi için atılan ilk adım dansın bir yana bırakılmasıydı. Böylece türkü ortaya çıktı. Türküde şiir müziğin özü, müzik de şiirin biçimidir.

Daha sonra bu ikisi de birbirinden ayrıldı. Şiir türküden aldığı biçimi kendi mantığının özüne göre yalınlaştırarak korudu, ritim yapısı şiirin biçimi oldu. Şiir, ritim düzenine bağlı olmaksızın, kendi iç bütünlüğü olan bir hikâye anlatır. Böylece, daha sonraları şiirden düzyazı ile yazılmış hikâyeler ve romanlar doğmuş oldu.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: Şiir Nedir?

insan önce çizgileri keşfetti. çizgileri evire-çevire bir iletişim aracına dönüştürerek sesleri/nidaları soyutlayıp çizgileştirdi; daha sonra bu çizgilerden iletmeyi öğrendi. dil yazınlaşmış şekillenmiş ve sınırlı sayıdaki çizgilerden sonsuza uzanan sözcükler/sesler/nidalar ortaya çıkmaya başlamıştı. sonsuzluk insanı heyecanlandırmıştı...çizgiler yerinde durmak bilmiyordu...toplu yapılan ayinlerin/törenlerin kitle ruhu ile ilgisi vardı. ruh dünyasına çizilen her çizgi onda farklı bir iz bırakıyordu. önce bu izleri topladı. toplamanın da kitlesel bir özelliği vardı. yığınlaştırmak...yığın bir gücü temsil ediyordu; salt varlığı yeterli gelmemeye başladı; onun çözümlenmesi gerekiyordu...yığın çözülmeye başlandı...anlatım biçimlendi...sözcükler büyüleyici bir etkiye sahip oldular. sözcükler çuvala sığmıyorlardı...şiir, insanın sözcükler ile yaptığı evrensel bir dans olu-verdi...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
Ynt: Şiir Nedir?

sözcükler çağrılır, savrulur, harmanlanır; şiir olur!
 

Simerenya11

Yeni üye
Yeni Üye
Katılım
29 Ağu 2009
Mesajlar
70
Tepkime puanı
0
Puanları
6
Yaş
2023
Ynt: Şiir Nedir?

Bence şiir dünyanın eksikliğini tamamlayan bir etkinliktir. Dünya bize eksik olarak verilmiştir. Yıldızları severiz, ancak onları okşama yetimiz yoktur. Biz de şiir yazarız.
 

4w3e

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
16 Eyl 2009
Mesajlar
1
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Her zaman merak etmişimdir teşekkürler :)
 
K

kuzeys

Ziyaretçi
bence şiir şairin ulaşamadığıdır, tüm çareler içerisindeki çaresizliğidir.
 

nil sarı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
15 Eyl 2009
Mesajlar
24
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
şiir aşka duyulan özlemdir,gerçekten aşık olanın her hali şiir olduğundan şairlik aşık mertebesinde alt katta kalmaktadır..
 

şair.hamdi

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
13 Kas 2009
Mesajlar
12
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
30
şiir : hayatın estetik ahenkli ifadesidir...!! bu tanım edebiyat için Atilla İLHAN tarafından yapılmıştır...
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
Şiir nedir ve kime şair denir dendiğinde genelde ordan kaçarım, nedense bu sefer kalliope nin paylaşımı ile son anda vazgeçtim, kendine özgü ritmik ve imgesellik olan yazı türü... Şiir genel bir kavramsa genel de bir tanımı olur, oda sözlüksel mutabakatlı biçimi bu... Sonradan istediğiniz gibi bana göre diyerek sıfatlamalara gidebilirsiniz, kötü şiir, imgesel şiir, lirik şiir gibi yada bu şiir lirik olmamış diyebilirsiniz ama şiir olmamış diyemezsiniz... yani şiirin tanımı çok geniş anlamlar taşısada somut denecek kadar sabit bir tanımdır, şair tanımında olduğu gibi, şair sözlüksel olarak bizde ozan'a denk düşer diyebiliriz, her ozan şiir yazmaya bilir yazılanları güzel bir biçimde yorumluyorsa, kopuzu yada sazı ile onu halk ozan olarak tanımlamıştır ve sözlüklerede şair yazan yada yorumlayan olarak girmiştir, kötü yada iyi olması farklı bir konu...
 

Mühendis

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
3 Eki 2009
Mesajlar
271
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
67
İki kelimeyi yan yana dahi getiremeyen ve hatta okuduğu mısra ’nın sonuna geldiğinde başını unutan şiir özürlü biri olarak şairi isyancı ,şiiri de isyanın sesi olduğunu söyleyebilirim.
Şiir ve şair denince aklıma V. Mayakovski’nin dizeleri gelir.

…..
Fakat kim
aylak olduğumuzu söyleyerek
sitem edebilir bize;
Beyinleri perdahlıyorsak eğer
dilimizin eğesiyle...
 

turko29

Meraklı Üye
Yeni Üye
Katılım
20 Şub 2010
Mesajlar
322
Tepkime puanı
0
Puanları
16
Yaş
65
şiir görünce kendi dizelerime yolculuk yapmadan duramıyorum... (Eleştiriye açıktır, övgüye değil bileseniz...)

ne yaman oluyormuş
ne yaman oluyormuş
her indirdiklerinde darbeyi
muzaffer bir kumandan edası ile
sürüyü katıp önlerine
kavallarını üflemeleri


oy dere dere
biliyorum akışın denize
deniz küçük bir çocuk
uçurumlar var önünde


kartalın kanadını tutmalı
tutunup göklere varmalı
varıp bulutların üzerinde
ak sofralarda bağdaşa oturmalı

T.Öğer KOÇ
 

absurd

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
23 Kas 2010
Mesajlar
11
Tepkime puanı
1
Puanları
0
Yaş
44
Hakikati belirli estetik kaygılar dâhilinde dile getiren yazın türü...
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
"hakikat"/gerçek nedir? bunu, kim neye göre belirleyecek? şiir, estetik/güzel görünme kaygısı taşır mı? her hangi bir kaygı ile yazılmış bir eser ne kadar eser ssayılabilir? estetik/güzellik göreceli olduğuna göre şiirdeki yansıma nasıl olacaktır? sürükleyen ve sürüklenen kimdir?
 

tırı vırı

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
25 Şub 2011
Mesajlar
44
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
Şiir mecnun işidir, akıllı şiir yazmaz. Şair aşık kişidir, aklı olan şair olmaz.
Bulaştı mı o dert sana, pare pare savrulursun.
sen ararken o sureti, kendi yüzünden olursun.
dağıtırsın saçı başı, üç beş cümle yazmak için.
haz vermez sana zamanla hiç bir şiir.
sen ararsın kendi aşkın.
aşkın sa halleri şaşkın.
ne sen halvete girersin şiirle
nede şiir seni tanır.

Uyarı: Yazmayan var ve yazmak istiyorsa bu şiir denen meredi yazmayın esrardan kötü, eroinden dahada müpteladır.
 

Nejdet Evren

Kahin
Yeni Üye
Katılım
19 Ağu 2008
Mesajlar
3,589
Tepkime puanı
179
Puanları
63
Yaş
60
şiir bir damıtmadır; sözcüklerden alır rengini ve o renk, ruh/duygulara temas eder, kırılır ışık gördüğünde. göze görünür ve çiğ damlası gibi uçar gider...renkler kırılır, şairden bağsız düşer izleri ve ötesinde aranır gizi...
 

fıratılgan

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
14 Eyl 2011
Mesajlar
8
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
şiir doğumdur en yalın haliyle
türlü sancıların olduğu bir gebelikten geçer yolu
yürekte döllenir nasıl doğduğu bilinmez...
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst