Saint Simon:

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Sosyologlar kategorisinde eski tarafından oluşturulan Saint Simon: başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 2,937 kez görüntülenmiş, 0 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Sosyologlar
Konu Başlığı Saint Simon:
Konbuyu başlatan eski
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan eski

eski

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
107
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
1760 yılında doğan Saint-Simon' un büyük amcası XIV.Louis sarayının tarihsel anılar yazarıdır. Saint Simon kendini büyük işler başarmak için yaratılmış olarak görmekte ancak önce hangi alandan başlayacağına karar verememiştir. Önce subay olmuş ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nda kısa zamanda albaylığa yükselmiştir. Sonra Nikaragua'da Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus'u birleştirecek bir proje üzerinde çalışmış, daha sonra İspanya'da Madrid'i denizle birleştirecek bir kanal projesi üzerinde çalışmıştır. Fransız İhtilal'i ortaya çıkınca sahip olduğu ünvanlarından vazgeçmiş olduğunu bildirmesine rağmen tutuklanarak dokuz ay hapis yatmıştır. Parasını çağının en ünlü bilim adamı düşünürlerini çevresinde toplamak ve gösterişli bir yaşam sürmek ile harcamıştır. Çok geçmeden parası tükenip yoksullaşınca bir müddet kendi yanında çalışanların yardımı daha sonra da arkadaşlarının yardımı ile geçinmiştir.

1802 tarihinden itibaren düşüncelerini yazıp yayımlamaya başlamıştır. Bu dönemlerde A.Comte 'da yazmanlarından biri olarak kendisi ile beraber çalışmıştır.

Pozitif bilimlerin tüm dalları ile ilgilenen düşünür bu bilimlerin ancak pozitif bir sosyal ilimin yaratılması ile tamamlanacağına inanmış, bu ilime ise sosyal fizik adını vermiştir. Simon' a göre fizik bilimi fiziki olayları önceden görmeyi, onları kontrol altına almayı mümkün kıldığı gibi sosyal fizik de sosyal olayları önceden görmeyi onları kontrol altına almayı ve şekillendirmeyi mümkün kılacaktır.

Saint-Simon sosyolojiyi önce teorik olarak kurmayı sonra da uygulamaya geçerek yaşadığı devirdeki sosyal krizlere ve düzensizliklere çözüm bulmayı amaçlamaktaydı. Ancak sosyolojinin uygulamalı yönü kendisine daha cazip geldiği için sosyolojinin sistematiğinden çok, mevcut ve gelecekteki sosyal sorunlarla uğraşmayı tercih etmiştir. Sosyolojinin gücüne inanan düşünür bu ilmi yeni bir din haline dönüştürerek sosyoloji aracılığı ile toplumu yeniden örgütlemeyi planlamıştır. Simon sosyal sorunların çözümlenmesinde doğa bilimleri için geçerli olan yöntemlerin kullanılmasını önermiştir.

Saint-Simon'un başlama noktası Fransız İhtilali'nin arkasından Fransa ve Avrupa'nın durumu ile ilgili görüşleridir. Simon' a göre Fransa'da toplumun tüm fertleri arasında mevcut düzen alt üst olmuş, anarşi ortaya çıkmış ve tüm bunlar en cahil kimseye bile düzeni yeniden kurma duygusu uyandırmıştır. Dolayısıyla asıl meselenin toplumun eski politik sisteminin çöküşünden yeni olanın tam olarak yerleşmesine kadar geçen süredeki sıkıntıları ortadan kaldırmak olduğunu düşünmüştür. Bu tesbit o dönemdeki devrimin karşısında olan tüm düşünce akımlarının paylaştığı bir konu olmuştur. Simon onlardan farklı olarak toplumdaki yeni kuvvetleri ve toplum bütünleşmesinin yeni temellerini sezmiş, devrimden sonra ne dini ne de feodal kuvvetlerin toplumu bir arada tutacak güce ve itibara sahip olmadıklarını ileri sürmüştür. O dönemde Simon'un temel ilgisi toplumu bir arada tutacak bu gerekli ve organik bağın hangi fikir ile temin edileceği olmuştur. Simon buna cevap olarak sanayinin gelişmesini ele alarak amacının sanayiye en müsait olan teşkilatlanma tarzını oluşturmak olduğunu ileri sürmüştür.

Simon yaşadığı dönemde , feodalizm ile ona uygun hiyerarşik toplumsal yapıların devrim tarafından ortadan kaldırıldığını, tarımın artık eskisi gibi hem büyük kazançlar yaratmadığını hem de en önemli doğal iş olarak görülmediğini gözlemlemiştir. Artık t yeni buluşları, seri üretimi ve doğaya aklın egemenliği ile endüstri ortaya çıkmıştır. Doğa teknikle birlikte Bacon' ın ancak o zaman gerçekten kullanılan eski formülü uyarınca insanın hizmetine girmiştir. Böylelikle bilim egemen konumda olmuştur.

Bu bağlamda Simon, sosyolojiyi insanlar arasındaki ilişkileri teknik olarak örgütleyecek ve doğa bilimleri endüstri ve tekniği kullanarak nasıl doğayı insana boyun eğdirip yararlanabilir hale getirdilerse sosyolojide insanlığın bütünlüğünü sağlayacak olan yeni bir bilim olarak tanımlamıştır. Derebeyliğin/feodal yapının devrim yolu ile ortadan kaldırılmasından ve bütün toplumsal bağların çözülmesinden sonra toplumun yeniden bütünlenme aracı olarak bu bilimsel sosyoloji kavramı, Saint-Simon'un toplumsal düşüncesinin temeli olmuştur. A.Comte ise daha sonra bu temel düşüncelere biçim vererek, sistematize etmiştir.

Saint-Simon çağdaşı olan İngiliz ekonomistlerin görüşlerinden de etkilenerek sosyal düzenin herşeyden önce ekonomik yapıyla belirlendiği görüşünü benimsemiştir. Böylece Simon, insanlık tarihinin gelişmesinde yalnızca düşünüş biçimlerinin değil fakat aynı zamanda üretim düzeni, mal-mülk bölüşümü, servet dağılımı ve sınıfsal tabakalaşmanın da etkili olduğunu göstermeye çalışmıştır. Üç hal kanununa (toplumların evrimsel olarak gelişme yasaları) ekonomik bir yön vererek teolojik, metafizik ve pozitif düşünce safhalarını feodalizm, devrim ve endüstriyel toplum ya da feodal, liberal, sosyalist ekonomi üçlüsüyle değiştirmiştir. Toplumun tüm gerçek güçleri sonuç olarak endüstride temellenmektedir. Simon'a göre endüstri yalnız sanayi tarzı üretimi değil, tüm üretim faaliyetlerini ifade etmektedir. Böylece Saint-Simon bir çağın manevi-fikri kültürünün dayandığı temelin ekonomik yapı olduğunu savunmuştur. Simon'un bu yaklaşımı ise, tarihi maddecilik düşüncesini ifade etmektedir. Bu nedenle Saint-Simon, sonradan Marx tarafından geliştirilmiş olan tarihsel materyalizm teorisinin öncüsü sayılmaktadır.

Saint-Simon'un düşüncelerinin ileriki derslerde inceleyeceğimiz Marx'ın görüşünden farklı olan tarafı Saint-Simon'un teknik-bilimsel ve pozitif yönden saptanmış endüstriyi bilim adamı, çalışan ve işverenin birliği olarak görmesidir. Başlangıçta sınıf ayrımını hiç görmemiş daha sonra da bu ayrım ona hiç önemli gelmemiştir. Saint-Simon, hiç kuşkusuz çağının ulusal devletlerinin politikasında liberal ekonominin ve mülkiyet sisteminin sonucu olarak ve aynı zamanda feodal yapının sonucu olan hiyerşinin olumsuz yönlerini de görmüştür. Ancak, insanlığın kurtuluşunu yeni bir devrimden de sınıf lar arasında meydana gelecek bir ayrımdan da beklememiş, sadece bilim, teknik ve endüstride pozitivizmin evrensel olarak yerleşmesini çözüm olarak öngörmüştür.

Bu anlayış ise Simon'u o dönemin düşünürlerinden Proudhon, Fourier ve Owen'ın sosyalizmlerinin karşıt bir düşüncesi olarak büyük endüstriye, sermayelerin bir araya toplanmasına hatta şirketlerarası tröstlerin kurulmasına götürmüştür. Bu öngörü de onu diğer sosyalist düşünürlerden ayırmıştır.

Simon, 1789 devriminden ziyade asıl değişikliği yaratan unsurun sanayi devrimi olduğunu ileri sürmüştür. Bundan sonra ilk plandaki kişiler sanayiciler (bu kavram ile çalışan ve işveren olarak tümünü anlatır) ve bilim adamları olacaktır. Yeni toplumsal hiyerarşinin kurulması bu çerçevede olacaktır. Simon bu durumu anlatabilmek için şöyle bir örnek vermiştir: Bir gece korkunç bir felaket olsa , kral ailesine bağlı olan kişiler, bakanlar, yüksek dereceli memurlar ölse, toplum için bir yıkım olmayacaktır, ancak bu felaket esnasında o toplumdaki belli başlı bilim adamları , sanayiciler, bankacılar ölmüş olsa idi o zaman o toplum için bu durum bir yıkım olurdu. Çünkü onların yerine hemen kimse konuşamazdı. Bu ifadeden de anlaşıldığı gibi Simon, endüstri toplumunda başat konumda olarak bilim adamı ve sanayicileri görmüştür.

Simon'un öngördüğü bu yeni düzen olan endüstri toplumunda herkes yeteneğine göre kazanacak ve çalışmanın kutsal niteliği nedeniyle çalışanların saygınlığı artacaktır. Bu düzende çalışmayanlara yer verilmemektedir. Simon bu toplumsal yapıda teknisyen, maliyeci, bankacılardan meydana gelen bir teknokratların yönetimini öngörmüştür.

Simon'da görüldüğü gibi, sosyoloji politik icraata( işleyişe) yol göstermek amacında olan araç konumundadır. Simon gelecekteki devlet biçiminin belirlenmesinde ilmi temellere dayanılması gerektiğini söylemiş, bu konuda sosyolojinin yardımına güvenmiştir.

Simon'a göre devletin asıl görevi toplum için faydalı işlerin engellenmemesini sağlamak, toplumun istekleri doğrultusunda karar alınmasına imkan tanımak, çalışanlarını değerini bilmek tarzında olmalıdır. O zaman üretici işinin karşılığını sadece tüketicilerle olan bağlantısı ile halledebilecek, böyle olunca da sınıflar arası mücadele ve hükmetme arzusu son bulacaktır. Simon'un görüşleri İngiliz Liberalizmini, Rus Sosyalizmini ve İtalyan Nasyonalizmini etkilemiştir.


Cemil Meriç'e göre ilk sosyolog ve ilk sosyalist. Agust Comte'un hocası. ama Comte ihanet etmiş ona. reddetmiş onun kendi üzerindeki emeğini. Positivizm terimini de ilk kez kullanan bu saygın kişidir.Saint Simon Ilk Sosyolog, Ilk Sosyalist Kitabından Bir Örnek:

Saint-Simon`cular ve Kadın

Fransa yeni bir imanın susuzluğu içindedir. Mistisizm moda olmuştur. Saint-Simoncular da kendilerini mistisizmin cazibesine kaptırırlar, hem de başkalarından daha fazla. Çünkü uzun zaman kafalarıyla yaşamışlardır, maddenin kanunlarını incelemekle geçmiştir ömürleri, çoğu mühendisdir. Matematikten, fizikten gına getirmişlerdir, havaya ihtiyaçları vardır. Yanan alınlarını serinletecek nemli bir rüzgara, heyecanın rüzgarına muhtaçlar. Tenkitten imana geçiş bu. Eugene Rodrigues, ürperen "bir gönül. Talihsiz bir aşktan sonra hayata gözlerini yuman bu genç dost, Saint-Simoncular için yeni bir imanın müjdecisidir. Onun hatırasını anmak için geniş bir aşk yuvası kurarlar. aşk yuvası demek, kadın demek değil midir, kadın olmadan dünya yeni bir hayata kavuşabilir mi?


Saint-Simoncular yeni bir imana koşarken karşılarında kadını bulurlar. Bu tabiiydi. Yeni dini ancak o uygulayabilir, yeni dünyayı ancak o kurabilirdi. Saint-Simon Yeni Hıristiyanlıkta en kalabalık ve en yoksul sınıfın kalkındırılmasını vasiyet etmişti, insan insanı sömürmemeliydi artık. Oysa sömürülenlerin başında kadın vardı, isyan etmeyen bir köle. Kadın da isçi gibi kurban, o da isçi gibi kabiliyetlerini geliştirmek imkanından mahrum.


Saint-Simoncular sömürülenlerin kurtulmasını istiyorlar, ama toplumu altüst etmeden, zora başvurmadan, çarpışmadan. Amentülerinin ilk maddesi barışı getirmekti. Elbette kadını yardıma çağıracaklardı. Enfantin, daha1831'de "bu intiharlar, cinayetler, savaşlar dünyasını ancak kadın huzura kavuşturabilir" diyordu. 1837'de, aynı inancı haykırıyordu jüri azalarına "Tekrar ediyorum: erkekler! dirliği düzenliği, hürriyeti boşuna kendi aranızda arıyorsunuz, Tanrının bu nimetlerine ancak kadın gark edecek sizi".

Barrault, daha coşkundu: "anne, Tanrının dünyaya yolladığı melek! Küreyi Sezarların kanlı pençesi mıncıklamış, o artık muhteşem ve sakin, senin beyaz ellerinde dinlenecek. "


Savaşları sona erdirecekti kadın, barışın rahibesiydi. İnsanlık barış düzenine onun kılavuzluğu sayesinde girecekti. Saint-Simoncuları isçi sefaletinden çok kadın ilgilendiriyor. Tarih felsefelerini o gerçekleştirecek. Dostların sitemleri boşuna. Politikada kadın olmadan hangi is başarılabilir? İsçinin yaralarını onun eli,saracak.
Feminizm, yeni müminlerin gönlünü alev gibi saran bir dava. Medeniyetin bütün aksaklıkları aynı kaynaktan geliyor: erkek, kadının haklarını, kadının gücünü unutmuş. Kadın, haklarına kavuşmadıkça, insanlığın geleceğinden ümit yok.


İyi ama, kadın nasıl kurtulacak? Yeni Kilisenin Papası Enfantin hazretlerini güç duruma sokan dava da bu. Enfantin'e göre, kadın erkekle eşit olmazsa sömürme devam eder. Fakat kadını kadın kurtaramaz. kadını, kadın + erkek kurtarır. Evlilik ıslah edilmeli ki kadının hakları da, gücü de artsın. Ama bu ıslahın sınırları ne? Enfantin'in cevabı sanıldığı kadar devrimci değil: boşanma hürriyeti. Yalnız herkesin aynı yaratılışta olmadığı unutulmamalı. İnsanlar var, tek kişiye bağlanırlar; insanlar var ki hercaidirler, değişiklik ihtiyaçtır onlar için. Sevgileri derin ve devamlı olanlara, değişmeyenler (immobile) adını verir Enfantin, şıpsevdilere değişenler (mobile). Her iki temayüle de saygı göstermeli değil miyiz?


Enfantin uçurumlara eğilir: kaderin yaraladığı genç kadınları, anlaşılmayanları, isyankarları teselli eder. Fuhuşla zina kanunların meyvası. İkiyüzlülüğe paydos. Amaç Antikiteyle ortaçağ düşüncesini kaynaştırmak. Saint-Simon Altın çağ önümüzdedir, demişti; Saint-Simoncular Altın çağın anahtarı kadının elindedir, diyorlar.


Ne burjuvazi dinliyor Saint-Simoncuları, ne isçiler, kurtulmak istemiyorlar.. Peşlerinde bütün bir husumet dünyası: mahkumiyetlerini isteyen savcı, karikatürlerini yapan gazeteciler ve halkın yuhaları.. Üstelik en kalabalık, en yoksul sınıf yaşadıklarının farkında bile değil. Hayal kırıklığı, boyuna hayal kırıklığı. Tek avutucu, tek ümit, tek ışık: kadın. Zincirleri o kıracak, yaraları o saracak. Bekliyorlar; ürpertiyle, heyecanla, inançla bekliyorlar. Ama bekleyiş sonu gelmeyen bekleyiş, hassas ruhlarını isyana sürüklüyor. Bir şeyler yapmak istiyorlar.


Paris anlamıyor Saint -Simoncuları. Bu yalanlar beldesinden uzaklaşıyorlar. İlk durakları Lyon: çalışanlar ülkesi. Ama Lyon çok yakın. Hayal ettikleri sevgili yok orada. Mesih-kadın, meçhul ülkelerde, uzakta, dinlerin beşiği, rüyanın vatanı, bütün romantiklerin özlemini çektikleri dünyada: Doğu’dadır. Ruhla ten, o güneşli ülkelerde kaynaşacak.


Saint-Simonculardan bir kısmı Marsilya'dan denize açılır. Ver elini İstanbul. Barrault burada rastladığı bütün kadınları saygıyla selamlar. Padişah hoşlanmaz bu delilerden. Önce hapse attırır hepsini sonra İzmir’e sepetler. Paris'teki havarilerden bir kısmı, İzmir’den Mısır’a gider, Enfantin'le buluşurlar. Enfantin bütün ümitlerinin kadında gerçekleşeceğine inanan bu coşkun aşıkları avutmak zorunda kalır. Kadına ulaşmanın yolu endüstriden geçer, der onlara. "Nişanlımız şimdilik yeryüzüdür, der, anamız odur. Kucaklayalım dünyayı, okşayalım. Kazmaya, küreğe sarılalım, Süveyş Kanalını açalım." kadının hayal kırıklığına uğrattığı havariler, yeni bastan mühendis olurlar.
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst