- Konbuyu başlatan
- #1
- Katılım
- 20 Eyl 2017
- Mesajlar
- 148
- Tepkime puanı
- 1
- Puanları
- 0
THOMAS HOBBES, REKABET, YARIŞ VE AHLAK
("Thomas Hobbes’un Toplum ve Ahlak Felsefesinin Temelleri Hakkında" başlıklı yazımdan)
Thomas Hobbes’tan modern insanlığın varoluş hali hakkında ne öğrenebiliriz? Hobbes, Leviathan’ın 17. bölümünde insan ile arı ve karınca gibi diğer canlılar arasında bir karşılaştırma yapar. Bu canlılar da insanlar gibi sosyal varlıklardır. Onlar da insanlar gibi her biri kendi yargısına ve hazına göre davranır. Diğer taraftan birbirlerine ortak yararları için en iyi şeyin ne olduğunu anlatacak bir dilleri yoktur. Fakat insanlarda birbirlerine karşı davranışlarında doğruyu ve yanlışı ayırt etmelerini sağlayacak akıl yetileri olmasına karşın, aralarındaki iletişimi ve karşılıklı anlaşmayı kolaylaştıracak son derece gelişkin dilleri ve retorik güçleri olsa da, bu canlılar gibi birbirleriyle sosyal varlıklar olarak yaşayamazlar. Hep birbirleriyle bir didişme, itişme-kakışma, birbirleriyle sürekli bir kavga ve savaş halindedirler. Bu nedenle Hobbes sorar: “bu nedenle belki birçok insan, insanlığın neden aynı şeyi yapamadığını bilmeyi arzular.” Gerçekten de herkesin kendisine ve başkalarına sıkça sorduğu ve bir türlü yanıtlayamadığı büyük sorulardan birisi budur. İnsanlar neden birbirleriyle sürekli bir kavga ve savaş halindedirler?
Bu soruya yanıt olarak Hobbes, bazen üç bazen de altı neden sıralar. Bunların başında insanlar arasında savaşa neden olan rekabet gelir. Diğerleri kendi başına neden olmaktan çok rekabetin birer sonucudur. Rekabet kavramı sıkça yarış kavramı ile karıştırılır ve bu nedenle eş anlamda kullanılır. Oysa bu iki kavram birbirine tamamıyla zıt ilkelerden hareket ederler, dolayısıyla karıştırılmaması gerekir. Yarış kavramı spordan alınıp, sosyal felsefeye ve ahlak felsefesine kazandırılan bir kavramdır. Yarış, Friedrich Nietzsche’nin sandığı gibi en üstünün değil, ama en iyinin yarışmacılar tarafından hep beraber ortaya çıkarılmasına hizmet eder –sporun ta başından beri amacı hep bu olmuştur. Herhangi bir yarışta, örneğin koşuda birinci olan sadece kendi başına iyi koştuğu için birinci olmaz aslında. Birinci olan ancak diğerleriyle ortak koştuğu ve ortak koşu anında oluşan diğer koşuculardan aldığı duygusal iti ve psikolojik destek sonucuyla da birinci olur. Zira koşucular teker teker, hedefe birinci olmak için koşarken aynı zamanda birbirlerini de beraber çekerler veya iterler de diyebiliriz. Kısacası yarışanlar birbirleriyle yarışırken, yarışanların her biri diğerlerini geçip birinci olmaya çalışırken aynı zamanda birbirleriyle işbirliği içindedirler. Birinci olan, yarış anında psikolojik durumun zihninde en iyi sentezi yapabildiği için de birinci olur, sadece iyi bir kondisyona sahip olduğu için değil. Hatta psikolojik durumu zihninde en iyi bir şekilde sentezleyebildiği için, on an için kondisyonu iyi olanların arasında en iyi kondisyona da sahip hale geldiği dahi ileri sürülebilir. Toplum ve siyaset felsefesinde bu betimlediğim yarış kavramının içeriğine Rousseau’nun sıkça yanlış anlaşılan “genel irade” (volanté général) kavramı denk gelir. Rekabet kavramı, spor müsabakalarında görülen herkesin birbirine sarılıp birbirini ve herkesin birinciyi ve diğer dereceye girenleri sevinç ve mutlulukla kucaklayıp kutladığı tablolarda görülen işbirliği ve beraber mutlu olama durumunu imleyen bir kavram değildir. Yarıştan farklı olarak rekabetçi bakış ve davranış, diğerini geçmeye çalışırken bile onu desteklemeyi, beraber ileri çekmeyi veya öne itmeyi amaçlayan bir ilkeye dayanmaz. Rekabet ilk bakışta yarış kavramıyla aynı ilkeden hareket eder gibidir. Fakat öyle değildir. Rekabet kavramının temelinde kıskançlık vardır. Yani yarış kavramının tam tersi içermelere sahiptir rekabet. Bu nedenle Hobbes, haklı olarak, rekabet kavramını betimlerken spor müsabakalarının sunduğu tabloları kullanmaz, tersine savaş ve muharebe meydanlarının yanık, yıkık ve dökük tablolarına neden olan karşılaşma anlarında görülen davranış hallerine başvurur. Yarışın erdemi dayanışma, dinamizm ve yapıcı olmaktır. Buna karşın savaşın erdemleri, Hobbes’un işaret ettiği gibi, hile, zor ve şiddettir, dolayısıyla yıkıcılıktır. Yarışta herkes kendisini diğerinin dolayısıyla kavrar. Eş deyişle diğerini tanıdığı için kendisini diğerinde tanır. Fakat rekabette diğerleri tarafından tanınmak için, kendi alanınızda önünüze çıkan herkesi her türlü yöntem, yol ve araca başvurarak yok etme çabası vardır. Bu iki kavramı siyaset alanından örnekleyerek açıklayacak olursak; yarış, özgürlük politikasına temel oluşturur, rekabet reel politikada işleyen bir ilkedir.
Peki, rekabetçi ilişkilerin insanın doğası bakımından sonucu nedir veya nelerdir? İnsanlar, örneğin yine arı ve karınca gibi diğer canlılarla kıyaslanacak olursa, bu canlılardan farklı olarak akıl, dile ve hitabet sanatı gibi yeteneklere sahip olan bir varlıktır. İnsanın bu yetileri onu diğer canlılarla karşılaştırıldığında aslında üstün kılması gereken yetiler ve güçlerdir. Fakat rekabet akıl, dil ve hitabet sanatı gibi yetilerin tersi amaçlar için kullanılmasına yol açar. Akıl kurnazlığa, dil yalancılığa ve hitabet sanatı lafazanlığa ve aldatmaya hizmet eder. Böylece rekabet insanı aslında kendisinden daha aşağıda olan canlılardan daha aşağıda kılar. Diğer canlılar ortak olan ile özel olan arasında ayrım yapmazlar. İnsanlar yapar. Bu ayrım herkesin kendisini birey olarak gerçekleştirmesi için işlevsel kılınabilir. Fakat bu, modern insan ilişkilerine hâkim olan rekabet nedeniyle tersine döner. Diğer canlılar da insanlar gibi ses çıkarırlar, ama insanlar gibi kendilerini anlatırken çok daha iyi ve kolay anlaşmalarını sağlayabilecek hitabet sanatına (“art of words”) sahip değildirler. Fakat insanlar arası ilişkilere hâkim olan ve onları birbirine yabancılaştıran ilkeler nedeniyle bu sanat iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak göstermekten başka bir şeye yaramaz. Kısacası, insanı insan yapan tüm yetileri, aralarındaki ilişkilere hâkim rekabet nedeniyle tersi amaçlar için kullanılır olur ve insanı kendinden daha aşağıda olan canlılardan daha aşağıda kılar. Kısacası rekabet, insanı insanlıktan çıkaran bir ilişki biçimine neden olur.
Peki, rekabetin nedeni nedir? Rekabet insanın doğasından mı kaynaklanır yoksa rekabetçilik insanın toplum içinde geliştirdiği bir karakter özelliği midir? Thomas Hobbes rekabet ilkesinin insanının doğasında olduğunu ileri sürmekle neyi kastetmektedir?Doğan GÖÇMEN
("Thomas Hobbes’un Toplum ve Ahlak Felsefesinin Temelleri Hakkında" başlıklı yazımdan)
Thomas Hobbes’tan modern insanlığın varoluş hali hakkında ne öğrenebiliriz? Hobbes, Leviathan’ın 17. bölümünde insan ile arı ve karınca gibi diğer canlılar arasında bir karşılaştırma yapar. Bu canlılar da insanlar gibi sosyal varlıklardır. Onlar da insanlar gibi her biri kendi yargısına ve hazına göre davranır. Diğer taraftan birbirlerine ortak yararları için en iyi şeyin ne olduğunu anlatacak bir dilleri yoktur. Fakat insanlarda birbirlerine karşı davranışlarında doğruyu ve yanlışı ayırt etmelerini sağlayacak akıl yetileri olmasına karşın, aralarındaki iletişimi ve karşılıklı anlaşmayı kolaylaştıracak son derece gelişkin dilleri ve retorik güçleri olsa da, bu canlılar gibi birbirleriyle sosyal varlıklar olarak yaşayamazlar. Hep birbirleriyle bir didişme, itişme-kakışma, birbirleriyle sürekli bir kavga ve savaş halindedirler. Bu nedenle Hobbes sorar: “bu nedenle belki birçok insan, insanlığın neden aynı şeyi yapamadığını bilmeyi arzular.” Gerçekten de herkesin kendisine ve başkalarına sıkça sorduğu ve bir türlü yanıtlayamadığı büyük sorulardan birisi budur. İnsanlar neden birbirleriyle sürekli bir kavga ve savaş halindedirler?
Bu soruya yanıt olarak Hobbes, bazen üç bazen de altı neden sıralar. Bunların başında insanlar arasında savaşa neden olan rekabet gelir. Diğerleri kendi başına neden olmaktan çok rekabetin birer sonucudur. Rekabet kavramı sıkça yarış kavramı ile karıştırılır ve bu nedenle eş anlamda kullanılır. Oysa bu iki kavram birbirine tamamıyla zıt ilkelerden hareket ederler, dolayısıyla karıştırılmaması gerekir. Yarış kavramı spordan alınıp, sosyal felsefeye ve ahlak felsefesine kazandırılan bir kavramdır. Yarış, Friedrich Nietzsche’nin sandığı gibi en üstünün değil, ama en iyinin yarışmacılar tarafından hep beraber ortaya çıkarılmasına hizmet eder –sporun ta başından beri amacı hep bu olmuştur. Herhangi bir yarışta, örneğin koşuda birinci olan sadece kendi başına iyi koştuğu için birinci olmaz aslında. Birinci olan ancak diğerleriyle ortak koştuğu ve ortak koşu anında oluşan diğer koşuculardan aldığı duygusal iti ve psikolojik destek sonucuyla da birinci olur. Zira koşucular teker teker, hedefe birinci olmak için koşarken aynı zamanda birbirlerini de beraber çekerler veya iterler de diyebiliriz. Kısacası yarışanlar birbirleriyle yarışırken, yarışanların her biri diğerlerini geçip birinci olmaya çalışırken aynı zamanda birbirleriyle işbirliği içindedirler. Birinci olan, yarış anında psikolojik durumun zihninde en iyi sentezi yapabildiği için de birinci olur, sadece iyi bir kondisyona sahip olduğu için değil. Hatta psikolojik durumu zihninde en iyi bir şekilde sentezleyebildiği için, on an için kondisyonu iyi olanların arasında en iyi kondisyona da sahip hale geldiği dahi ileri sürülebilir. Toplum ve siyaset felsefesinde bu betimlediğim yarış kavramının içeriğine Rousseau’nun sıkça yanlış anlaşılan “genel irade” (volanté général) kavramı denk gelir. Rekabet kavramı, spor müsabakalarında görülen herkesin birbirine sarılıp birbirini ve herkesin birinciyi ve diğer dereceye girenleri sevinç ve mutlulukla kucaklayıp kutladığı tablolarda görülen işbirliği ve beraber mutlu olama durumunu imleyen bir kavram değildir. Yarıştan farklı olarak rekabetçi bakış ve davranış, diğerini geçmeye çalışırken bile onu desteklemeyi, beraber ileri çekmeyi veya öne itmeyi amaçlayan bir ilkeye dayanmaz. Rekabet ilk bakışta yarış kavramıyla aynı ilkeden hareket eder gibidir. Fakat öyle değildir. Rekabet kavramının temelinde kıskançlık vardır. Yani yarış kavramının tam tersi içermelere sahiptir rekabet. Bu nedenle Hobbes, haklı olarak, rekabet kavramını betimlerken spor müsabakalarının sunduğu tabloları kullanmaz, tersine savaş ve muharebe meydanlarının yanık, yıkık ve dökük tablolarına neden olan karşılaşma anlarında görülen davranış hallerine başvurur. Yarışın erdemi dayanışma, dinamizm ve yapıcı olmaktır. Buna karşın savaşın erdemleri, Hobbes’un işaret ettiği gibi, hile, zor ve şiddettir, dolayısıyla yıkıcılıktır. Yarışta herkes kendisini diğerinin dolayısıyla kavrar. Eş deyişle diğerini tanıdığı için kendisini diğerinde tanır. Fakat rekabette diğerleri tarafından tanınmak için, kendi alanınızda önünüze çıkan herkesi her türlü yöntem, yol ve araca başvurarak yok etme çabası vardır. Bu iki kavramı siyaset alanından örnekleyerek açıklayacak olursak; yarış, özgürlük politikasına temel oluşturur, rekabet reel politikada işleyen bir ilkedir.
Peki, rekabetçi ilişkilerin insanın doğası bakımından sonucu nedir veya nelerdir? İnsanlar, örneğin yine arı ve karınca gibi diğer canlılarla kıyaslanacak olursa, bu canlılardan farklı olarak akıl, dile ve hitabet sanatı gibi yeteneklere sahip olan bir varlıktır. İnsanın bu yetileri onu diğer canlılarla karşılaştırıldığında aslında üstün kılması gereken yetiler ve güçlerdir. Fakat rekabet akıl, dil ve hitabet sanatı gibi yetilerin tersi amaçlar için kullanılmasına yol açar. Akıl kurnazlığa, dil yalancılığa ve hitabet sanatı lafazanlığa ve aldatmaya hizmet eder. Böylece rekabet insanı aslında kendisinden daha aşağıda olan canlılardan daha aşağıda kılar. Diğer canlılar ortak olan ile özel olan arasında ayrım yapmazlar. İnsanlar yapar. Bu ayrım herkesin kendisini birey olarak gerçekleştirmesi için işlevsel kılınabilir. Fakat bu, modern insan ilişkilerine hâkim olan rekabet nedeniyle tersine döner. Diğer canlılar da insanlar gibi ses çıkarırlar, ama insanlar gibi kendilerini anlatırken çok daha iyi ve kolay anlaşmalarını sağlayabilecek hitabet sanatına (“art of words”) sahip değildirler. Fakat insanlar arası ilişkilere hâkim olan ve onları birbirine yabancılaştıran ilkeler nedeniyle bu sanat iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak göstermekten başka bir şeye yaramaz. Kısacası, insanı insan yapan tüm yetileri, aralarındaki ilişkilere hâkim rekabet nedeniyle tersi amaçlar için kullanılır olur ve insanı kendinden daha aşağıda olan canlılardan daha aşağıda kılar. Kısacası rekabet, insanı insanlıktan çıkaran bir ilişki biçimine neden olur.
Peki, rekabetin nedeni nedir? Rekabet insanın doğasından mı kaynaklanır yoksa rekabetçilik insanın toplum içinde geliştirdiği bir karakter özelliği midir? Thomas Hobbes rekabet ilkesinin insanının doğasında olduğunu ileri sürmekle neyi kastetmektedir?Doğan GÖÇMEN