Boykot diyenler ,siz de biliyorsunuz ki boykot demek "Evet" demekle eş değer.Susmak, kabul etmektir bilirsiniz. Bu sadece "evetçiler"in işine yarayacak. Hangimiz bu düzenden daha iyi daha güzel bir düzenin/sistemin olmadığını düşünüyoruz?
Siz de biliyorsunuz biz 68'lerde değiliz ki salonlara : "Sağ sol yok boykot var!" diye pankartlar asıp kitlesel destek bekleyelim.
Sevgili fides,öncelikle boykot olayını ‘’evet’’yada’’hayır’’dan ayrıştırmak gerektigini anlamak gerekli..
Referandum'dan 'evet' de çıksa, 'hayır' da çıksa, Türkiye'nin siyasi çehresinde çok şey değişmeyecek. Evet çıkarsa, AKP bunun üstüne yatacak ve 'hayırcıların' daha köklü anayasa değişikliği korkusu da ortadan kalkacak. Tersi olursa, bu defa AKP, eğer ille de Anayasa'da bu değişiklikleri yapmak istiyorsa, BDP'nin de olurunu sağlayarak bir kere daha anayasa değişikliği yapacak. Yani bu işler dünyanın sonu değil.
Ama referandumun Fırat'ın doğusunda boykot edilmesi, boykot oylarının geçen yerel seçimlerdeki BDP oylarını aşması, yeni bir duruma neden olacak: Hiçbir sorunun Kürtsüz çözülemeyeceği bir kere daha kanıtlanacak...
Bir de boykot bloğu oluştu. Boykot bloğunda BDP, SDP, TÖP, ESP, EHP… yer aldı. Boykotçular evet demenin veya hayır demenin referandum sürecini/12 Eylül hukukunu zımnen meşrulaştıracağını ileri sürerek; yöntem ve içerik itibariyle bu süreci bir bütün olarak gayrı meşru gördüler ve üçüncü bir seçenek oluşturdular. Sistemin dayatmasının dışında olan boykot bloğu, süreci pasif bir boykot olarak algılamayıp eylemli bir süreç yaşadı. Referansları, talepleri ve programlarıyla en gerçekçi; demokratikleşme kulvarında en anlamlı blok boykot bloğu oldu.
Diğer iki tercihin yarattığı bloklar sahici olmadığı gibi aynı zamanda da kafa karıştırıcı olmuştur. Evetçiler AKP’nin peşinden sürüklenirken; hayırcılar CHP’nin yeni başkanının üfleme rüzgarının akışına kapılmıştır. Hayır bloğunun özneleri arasında da ilk genel seçimlerde seçim ittifaklarının yaşanacağını ömrü olan herkes görecektir.
Kişilerin sübjektif yorumları, propaganda amaçlı demagojik sözleri dışında üç tercihin de derin anlamı vardır. Evet, tercihinden başlayalım: Başbakanın ve AKP’nin nasıl bir demokrasi önerdiği aslında Diyarbakır mitinginde Diyarbakır Cezaevi ile ilgili söylediği sözlerle ayan beyan ortaya çıkmıştır. Ne dedi Başbakan? ‘ İşkencelerle anılan cezaevini yıkacağız, yeni cezaevi inşaatı devam ediyor, biter bitmez yıkacağız orayı’ dedi. Müjdesi budur. Bu müjde hem Kürt sorununu hem demokrasi sorununu nasıl kavradığını yeterince açıklıyor. Müjdesi daha konforlu bir cezaevidir. Oysa yapılması gereken ceza gerekçelerini ve dolayımla cezaevlerini yok etmektir. Bu da insan hak ve özgürlükleri temelinde etnik, dinsel, cinsel tüm kimliklerin haklarını eşit yurttaşlık temelinde anayasal güvence altına almakla olur.
AKP demokratik açılım diye ilan edip milli birlik projesi olarak sonuçlandırdığı; somut hiçbir olumlu gelişmeye dönüşmeyen süreçte aydınlarla, sanatçılarla, Alevilerle, diğer dinsel azınlıklarla görüşmeler yaptı. O görüşmelerin ürünü hiçbir değişiklik anayasa paketinde yer almadı. Yapılan değişikliklere verilecek-verilen evetler 12 Eylül hukuku üzerinde ve onun uzantısı bir yasa paketine evet anlamındadır.
Hayır cephesi ise ‘12 Eylül’e de AKP’nin anayasasına da hayır’ derken 12 Eylül üzerinden şekillenmiş mevcut anayasaya da hukuk ve yargı sistemine de niyet ne olursa olsun yeniden meşruiyet kazandırmıştır.
12 Eylül anayasasını da AKP paketini de gayri meşru ilan eden boykot bloğu demokratik gelişmelerin manivelası olmaya adaydır. Bu bloğu oluşturan özneler de gelecek hesaplarını bu saatten sonra birbirlerini gözeterek yapmalıdır. Sizler bu satırları okuduğunuzda ister evet isterse hayır kazanmış olsun sonuçta maalesef Türkiye halklarına bir şeyler kaybettirilmiş olacaktır.
Selamlar..