Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Konu İstatistikleri

Konu Hakkında Merhaba, tarihinde Psikolojik Sorunlarımız kategorisinde Dr. Can Güngen tarafından oluşturulan Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler başlıklı konuyu okuyorsunuz. Bu konu şimdiye dek 8,648 kez görüntülenmiş, 83 yorum ve 0 tepki puanı almıştır...
Kategori Adı Psikolojik Sorunlarımız
Konu Başlığı Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler
Konbuyu başlatan Dr. Can Güngen
Başlangıç tarihi
Cevaplar

Görüntüleme
İlk mesaj tepki puanı
Son Mesaj Yazan Objectivity

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Değerli arkadaşlarım.Forumun bu bölümünde psikolojik sorunlar hakkında söyleşeceğiz.Konuya moderatör olarak katılacağım.Zira mesleğim psikiyatri.Ama yalnızca mesleki pratiğin oyalamalarıyla yetinen bir hekim değilim.Felsefe ve düşün-sanat dünyası ile de yakından ilgiliyim.Böylece felsefe ile psikolojinin buluştuğu bu noktada sizlerle birlikte oluyoruz.

Psikiyatri ruhsal hastalıklar ile ilgilenen tıp uzmanlığıdır.Altı sene süren tıp fakültesi eğitiminin ardından beş sene süren bir psikiyatri eğitimi gerektirir.Psikoloji ise hastalıklardan çok psikoloji bilimini konu alır ve tıp dışı bir eğitimi; lise sonrası dört senelik bir yüksek öğrenimi gerektirir.Ancak "klinik psikoloji", psikoloji eğitimi alanların üç-dört sene daha lisanüstü eğitime devam ederek uzmanlaştığı bir alandır ki psikiyatr ve psikologlar bu merhalede aynı sahada çalışma fırsatı yakalarlar.

Psikanaliz ve psikoterapi genellikle bu konuda alınan özel eğitim ile yapılmaktadır.Hem psikolog hem de psikiyatrlara açık bir konudur.Bir psikiyatrı psikologdan ayırna konu tedavi konusunda sahip olduğu ilaç yazma yetkisidir.Psikolog ise farmakoloji ile ilgilenmez.Onun amacı hastanın iç dünyasını (sıklıkla testler ve konuşmalar yolu ile) anlamak ve mümkünse terapi uygulamaktır.

Ve bir psikiyatrist olarak karşınızda bulunmaktayım.Psikiyatri ve psikanaliz ile ilgili (psikanaliz benim özellikle ilgi duyduğum bir alandır) sizlerden gelecek sorular olursa bunları yanıtlamak ve böylece başlayan güzel bir söyleyişi sürdürmek arzusundayım.

Hepinize selam ve sevgiler...
 

est

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
30 Kas 2008
Mesajlar
47
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

oncelikle merhaba..

forumun bu bolumunde psikolojik sorunlar uzerinde soylesecegiz dediginiz icin, ilk olarak sormak istedigim sey, sizin kabul ettiginiz psikolojik sorun tanimi nedir ki? olaya duz mantik bakinca her dusunce, her sorun bir psikolojik sorun olabilir?
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Gerçekten forum için güzel bir bölüm. Sailor ilgilendiğin için teşekkür ederim.Üyelerimiz umarım bu bölümde samimiyetle paylaşım sergiler.
Bu bölüm ziyaretçilere kapalıdır ve sadece forum üyeleri görüntüleyebilir. Merak etmeyin aramızda kalacak her şey...
Benim de bir sorum olacak. Bu soru bana mail yoluyla bir üyeden geldi.

" Benim tırnak yemek gibi bir alışkanlığım var (ne zaman başladığını hatırlamıyorum)
2 kere psikoljik tedavi gördüm ama doktorlar ilaç tedavisi yoluna baş vurdular
sonuçta başarısız oldum (kendimin ve cevremdekilerin yöntemleri saymakla bitmez:)) )

Hipnoz ve yöntemleri hakkında yeterli bir bilgim yok ama denemekten de korkmam."

Kısaca sailor, tırnak yeme hastalığı hipnozla geçer mi?
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Sailor öncelikle hoşgeldiniz der,bu bölümde fides arkadaşımızın dediği gibi samimi paylaşımların olmasını temenni ederim.Yaşadığımız bu dünyada ve sistemde psikolojik sorunu olmayan kimse düşünemiyorum.Ancak öncelikle sorunlarımızı tesbit edebilmek(farkındalık) ve bunların yaşantımızda bir sorun teşkil ettiğinin tesbiti gerek sanırım paylaşım için.Öncelikle kendimizi tanımak,sorunlarımızı tesbit etmek ve neden-sonuç ilişkisini paylaşıma açmak gerekli.Bu konuda sanırım bize yöntemsel anlamda yardımcı olmanız gerekiyor.
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

fides ' Alıntı:
Benim de bir sorum olacak. Bu soru bana mail yoluyla bir üyeden geldi.

" Benim tırnak yemek gibi bir alışkanlığım var (ne zaman başladığını hatırlamıyorum)
2 kere psikoljik tedavi gördüm ama doktorlar ilaç tedavisi yoluna baş vurdular
sonuçta başarısız oldum (kendimin ve cevremdekilerin yöntemleri saymakla bitmez:)) )

Hipnoz ve yöntemleri hakkında yeterli bir bilgim yok ama denemekten de korkmam."

Kısaca sailor, tırnak yeme hastalığı hipnozla geçer mi?
Selamlar sn fides,chimera ve sn ets.

Tırnak yeme alışkanlığı/hastalığı tanımlayıcı (deskriptif) psikiyatride "impuls kontrol bozukluğu" isimli başlık altında sınıflandırılabilir..İmpuls "dürtü" anlamına geliyor.Yani dürtüsel hareket etmek ve dürtüye engel olamamak anlamına gelen bir tanım bu.

Bu kategoride bulunan daha önemli hastalıkları sayınca "impuls kontrol bozukluğu" terimi ile ne kastedildiği anlaşılacaktır.

Bu kategoride "aralıklı agresif-patlayıcı davranış" örüntülerinin görüldüğü rahatsızlık" "pyromani" yani "yangın çıkarma hastalığı" ,"kleptomani-yani elde olmadan çalma hastalığı" , "patolojik kumarbazlık" denilen kumar oynama dürtüsünün denetim dışı olduğu durumlar ve "trikotillomani" denilen kişinin kendi saçlarını-kıllarını çekip -koparma hastalığı bulunur."İçinden gelen kuvvetli bir dürtüye engel olamayarak kendine ve çevresine zarar verici türde bir davranış bozukluğu" bu kategoride sınıflandırılır.

Tırnak yemek basitçe bir alışkanlık mıdır yoksa bir ruhsal rahatsızlık mıdır ? Veya bir psikolojik sorun veya ruhsal rahatsızlıktan ne zaman bahsedebiliriz?

Sn."est"'te "psikolojik sorun" tanımı sizce nedir diye sormuştu , ...Bir davranış örüntüsü için ne zaman "psikolojik bir rahatsızlığa" işaret ediyor diyebiliriz?

Bu bakımdan psikiyatri tanı kriterleri mutlaka geçerli olması gereken bir kriter gözetir.O kriter de söz konusu rahatsızlığın kişinin "medeni,mesleki sosyal hayatı bakımından bir handikap teşkil etmesi"dir.

Yani tırnak yeme konusu söz konusu olduğunda bu sorunu yüzünden kişi evliliği,mesleği ya da sosyal hayatı yönünden bir sorun yaşıyor mudur?Aslında yaşamasa bu sorundan şikayet etmezdi sanırım.Ya işyerinde bir arkadaşı ya da patronu tırnak yediğini görmüştür ya da tırnaklarının bozukluğu çevrenin dikkatini çekip kendisine sual sorulmasına neden olmuştur.Bu kınamalar karşısında kişi de benim sorunum nedir ki böyle bir hareket yapıyorum,böyle bir harekete engel olamıyorum demektedir.Eğer sorun bu şekilde ise bu hafifte olsa bir psikolojik rahatsızlık sayılabilir.

Saf bir psikolojik rahatsızlık olarak "dürtü kontrol bozukluğu" sayılabileceğini söylemiştim.Ancak saf bir rahatsızlık olmayı mesela "anksiyete" yani "kaygı-endişe bozukluğu" nun yahut "sosyal fobi" nin hatta "depresyonun" yanında yer alan bir sıkıntı tezahürü olabilir.Eğer öyle ise bu ayrıntılı görüşme sonucunda anlaşılacaktır.

Tedavisi de yine esas tanıya göre değişir.Örn. depresyon varsa depresyon,kaygı bozukluğu varsa bu rahatsızlık tedavi edilmelidir.Eğer saf bir rahatsızlık ise dürtü kontrolünü artıran farmakolojik tedavi yahut psikoterapi uygulanabilir...

Psikanalitik açıdan "tırnak yemek" - oral psikoseksüel döneme regresyon(gerileme) anlamına gelir ve bir ruh içi çatışmanın(conflict) semptomu olarak görülerek yaklaşılır.

Herkese tekrar merhabalar-görüşmek üzere...
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Hipnoz üzerine bir kaç söz yazarak devam edeyim konumuza...

Bir tıp bilimi olarak psikiyatride "hipnoz"a yer yoktur.Hiç bir tıp dersinde hipnoz anlatılmaz,hiç bir terapi kitabı hipnozdan bahsetmez.

Hipnoz ,telkine yatkın kişilerde gerçekleşen bir psikolojik fenomendir.Kişi hipnotik süreçte yaşadıklarının etkisinde kalır ve uyandırıldıktan sonra da verilen telkine uygun davranışlar gerçekleştirir.Hipnoza en uygun zaman kişinin yorgun olduğu,dikkatinin dağınık olduğu zamandır.Bu esnada dikkat alanı daralır ,kişi kendi düşüncelerine odaklanamayacak kadar şuur bakımından zaaf içine düşer.Yapılan telkinler eğer yatkın ise kişi tarafından harfiyen yerine getirilir.

Ancak ruhsal çatışmalar telkin ile yahut hipnoz ile çözülemez. Zira hipnoz,çatışmalara odaklanmaz kişiye yapması gereken bir şeyler söyler.Kişinin zihinsel dünyasına katkıda bulunacak "kavramsal" bir anlayış geliştirmesine imkan vermez.Telkin her zaman geçici bir etkiye sahiptir.Dolayısı ile hipnoz geçiciliği nedeni ile tıbbi kullanıma sahip değildir.

Saygı-sevgiler değerli arkadaşlarım....
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Sn.Can Güngen,
iletişim bozukluğu çağımızın en yaygın hastalığıdır; ki şahsen bende sıklıkla yaşıyorum.Bunun sosyolojik ve psikolojik boyutlarını ayrı tutarsak,psikolojik sebepleri hakkındaki nedensel görüşlerinizi,bireysel gelişimizdeki
etkisini ve toplumsal yaşantımızdaki yeri hakkındaki düşüncelerinizi öğrenmek isterim.
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Bir diğer sorumda,
konsantre bozukluğunu psikolojik bir hastalık olarak düşünürsek,ne şekilde tedavi edilebilir.
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Sorularınız için teşekkürler sn Chimera...

İletişim günümüzde önemli bir psikolojik beceri olarak kabul ediliyor.Belki de günümüz dünyasında üretim ve verimliliğe çok önem verildiğinden.Bu verimliliğin sağlanmasında teknoloji ve makineler kadar insan faktörü de önemli yer tutuyor.Çok sayıda insanın koordineli çalıştığı şirketlerde,fabrikalarda iletişimin ne denli önemli olduğu ortada.Böyle bir zorunluluktan doğan doğru iletişim teknikleri aile içersinde ve sosyal çevrede de giderek faydalı olmaya,dikkat çekmeye başladı.

Bu gün artık bir bilim haline gelen ve üniversitelerde ders olarak okutulan iletişim meselesine konumuz gereği daha çok psikolojik açıdan yaklaşmaya çalışalım.Önce iletişim teknikleri kullanarak gerçekleştirilen doğru-yapıcı bir iletişim bize ne sağlar bir bakalım.

Yapıcı-doğru iletişimden ne beklemeliyiz
?

a.İletişim enformal düzeyde paylaşım sağlar


İletişimde ilk maksat enformal düzeyde alışverişte bulunmaktır.Bu alış veriş duygusal içerikten muaf olabilir.Tartışma platformlarında iletişimin temel gayelerinden birisi olup öncelikli hedef olarak kaydedilmelidir.Hepimiz mesleki veya ihtiyaç-ilgi alanı düzeyinde olsun, bir şeyler öğrenmek için buradayız,ilk amacımız bu…

b.Sahip olunan bilgilerin eleştirel biçimde gözden geçirilmesi mümkün olur

İkinci bir maksat,doğru bilindiği varsayılan bilgi ve kişisel gerçeklikleri geri bildirim yoluyla gözden geçirme imkanıdır.Bu imkan sayesinde görüşlerimizi değiştirmesek bile “farklı düşünce ve yaklaşımları” görebilir - anlayabiliriz.

c.Sağlıklı-yapıcı mesleki ve sosyal düzeyde doyurucu ilişkiler kurulup-sürdürülebilir


Farklı görüşler ile her karşılaştığımızda,farklı görüşlerden kaçabilmenin gerçek bir imkanı olmadığından; “böyle bir düşünce nasıl düşünülür,nasıl söylenebilir” yerine “evet,böyle düşünenler de var” diye yaklaşılmalıdır.Bu yaklaşım iletişimin sürdürülmesi noktasında çok kritik bir öneme haiz olan karşısındaki düşünceyi ve düşüncenin arkasındaki kişiyi “gerçek bir düşünce ve kişi” olarak onaylama işlevini yerine getirmiş olacaktır.Görüldüğü gibi düşünce ve insanları temel düzeyde “onaylamak” sadece humanistik bir amaçtan ibaret değildir.Sosyal bir gerekliliktir .Sosyalleşmenin önemi konusunda konuşmaya gerek yok .İnsan sosyal bir varlıktır ve (en asgarisinden) sosyal ilişkiler ağı içerisinde sorunsuz biçimde yer almak gayretindedir.

d.Duygusal paylaşım ve teselli sağlanır

Yalnızlık gibi varoluşsal bir sorunu çözmek için yakın ilişkiler kurulabilmek yine doğru iletişim tekniklerini uygulamak ile mümkündür.


Doğru-yapıcı iletişim için kullanılması uygun teknikler nelerdir?

1.Karşınızda konuştuğunuzu “kendinizden farklı bir kişiliği ve düşünceleri olan” bir kişi olarak onaylayan bir üslupla konuşun.İsmini söyleyin ve doğrudan ona hitap edin…Saygı duyduğunuzu belirten sözcükleri kullanmaktan çekinmeyin. Farklı düşünceler tolerans gösterebileceğinizi hissettirin.Bu iletişim olanağını artıracaktır. Maksadınızın üstünlük yarışına girmek değil anlaşmak olduğunu varsayıyoruz.

2.Konuşmanız da saldırgan sözcükler kullanmayın.Bu sözcükler niyetiniz ne olursa olsun karşınızdakini savunma pozisyonuna geçirecek ve iletişim çabanızı baltalayacaktır.Bu saldırgan sözcükler karşınızdakini fiziksel ve zihinsel yönde aşağılayıcı sözcükler olabilir. Diğer yandan çift anlamlı yani görünür anlamlarının yanı sıra başka bir gösterene daha işaret eden ifadeler de kaçınılması gereken sözcüklerdir.Nesnel bir amaca hizmet eder gibi görünüp dolaylı oluşlarından dolayı sosyal kabul görme umudu ile sarf edilen bu tip sözcüklerin karşınızdakini incitme kapasitesine sahip olduğunu unutmamak gerekir.

3.Mutlak doğruluk içeren tanım ve ifadelerden kaçının.İfadelerinizde “sanırım”, “düşünüyorum”,”belki de” “eğer yanılmıyorsam” gibi yanlış bir değerlendirme yapma ihtimalinize atıf yapan sözcükler kullanın.Bu sözcükler sizi “gerçeklerin tek hakimi” konumuna yerleşmekten kurtarır.Cevap verilmesine cesaret sağlar ve iletişimi kolaylaştırır.

4.Psikolojik oyunlardan kaçının.Psikolojik oyun transaksiyonel analiz kuramının kurucusu Eric Berne’nin tarifi ile ilişkiler esnasında farkında olmadan (alışkanlıkla) uzun süre- benzer bir tema üzerinden işleyen , psikolojik üstünlük ve haz sağlamaya yarayan ilişki kurma tarzıdır..Kazan/kaybet stratejisine dayanan oyunda kazanan “beyaz” kaybeden” rolün yerleştirilen “siyah”tır…

***

Bu temalardan sık rastlanan birisi “işte şimdi seni yakaladım ” dır.Burada çocukluğundan beri kendisine haksızlık yapıldığını düşünen ve problemini dışsallaştıran (ve aynı zamanda benzer durumda olduğunu sandığı bir popülasyonla özdeşleşen)şahıs ,sosyal olarak haklı görülebileceği bir mazeret üzerinden birikmiş öfkesini keyifle boşaltır.Bu esnada “beyaz” sorunun genliğini artırarak “siyah”ın yaptığı sınırlı sayıda (sözde veya ufak) hatayı ahlaki düzeye ve kişilik boyutuna ve o kişinin ait olduğu varsayılan sınıf boyutuna taşır (“İşte sizler şusunuz,busunuz,biz bu haldeysek sizin gibi insanlar yüzünden bu haldeyiz vb.) Öfkesini tüm yoğunluğu ile boşaltmak yerine akılcı ve ölçülü bir tepkide bulunmayı istemez..Zira amaçladığı şey sorunun gerçekçi çözümü değildir.Asıl ilgilendiği şey yakaladığı fırsatı sonuna kadar değerlendirmek, üstün konumu sayesinde kendisinden merhamet dilenmesini sağlamaktır.Haklılığının halledilebilecek sıradan bir mesele ile ilgili oluşu, meselenin hallinde hiç de uzlaşmacı olmayışı,giderek artan genellemeleri, öfke yoğunluğu,bu yoğunluğa uygun aşağılamaları ile ayırt edilir. Bu oyun örneğini okuyunca aklınıza tanıdık birisi geldi mi?

5.Karşı tarafı doğrudan suçlayıcı ifadeler kullanmak yerine kendinizi –duygularınızı-hissettiklerinizi ifade eden sözcükler seçin.Örneğin forumlarda sık yapılan bir hataya bakabiliriz.Bir forum yazısına verilen cevapta katılımcı “yazında konuşulan şeylerden hiçbir şeyi anlamadığını hayretle gördüm ve senin adına çok üzüldüm” diyor.Veya “görüyorumki yıllardır aynı yanlışı yapıyorsun,anlaşılıyor ki senden herhangi bir gelişme beklemek hata olacak” diyebiliyor.Bu tür ifadeler yerine “birbirimizi tam anladığımızdan emin değilim,belki de farklı şeylerden bahsediyoruz bu da beni üzdü” ve “söylediklerinde değişik bir şey duymadım,belki de ben bir şey kaçırmışımdır” denebilir..Bu tarz bir yaklaşım hem düşüncelerin hem de duyguların ifade edilmesini sağlayacak, kırıcı olmayacak ve söz konusu kişiyle anlaşamadığınızı ilk ifade kadar iyi yansıtacaktır.

6.Akıl okumayın ve konuştuğunuz kişinin fikirlerini sormayı ihmal etmeyin.Karşı tarafın fikirlerini zaten bildiğinizi iddia eder bir pozisyona düşmeniz muhatabınızı incitecektir.Bu onun basit fikirli olduğunu ima etmeye benzer.O yüzden “ben söylediklerinden şöyle anladım ama tam bilemiyorum sen ne düşünüyorsun söylersen memnun olurum” benzeri bir ifade çok daha uygundur.

Bu konuda sizlerde görüşlerinizi paylaşırsanız memnun olurum.

Sevgi ve hürmetlerimle..
 

chimera

Sorgucu Üye
Yeni Üye
Katılım
9 Mar 2008
Mesajlar
463
Tepkime puanı
2
Puanları
18
Yaş
56
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Sn.Can Güngen,
öncelikle verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim.İletişim bozuklukluğunu psikolojik bir hastalık olarak kabul edersek ve bunun sebeplerini düşünürsek;

_Aile içi çocukla iletişim hatalarının çocukda yarattığı ve şekillendirdiği psikolojik durum,ileride bireylerin sosyal
iletişimindede büyük rol oynamaktadır.
_İçe dönük iletişim de(kendimizle iletişim) eksik kalmamız,sağlıklı sosyal iletişim kurmamızda engeldir.
_Empati yeteneğinden yoksunluk.

Öncelikle iletişim becerisini arttırabilmek için,yada profesyonel iletişim (özellikle ekip çalışmalarında önem arz eder)becesine sahip olabilmek için günümüzde yukarıda bahsettiğim konularda bireylerin kendisini aşabilmesi ve geliştirmesi için psikolojik destek alınmalıdır diye düşünüyorum.

Yazınızda bahsettiğiniz teknikler ile doğru ve yapıcı iletişim kurulacağına tamamen katılıyor olsamda,yukarıdaki sorunları aşamayan insanların bu doğru davranış şekillerini sağlıklı ve içselleştirerek uygulayabileceğini düşünmüyorum.
 

uzak şehir

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
16
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Sorunlarımız...

Ben ders çalışmaya koyulmak için bütün potansiyelimi topluyorum, kendimi adapte ediyorum.Tamamen derse odaklanmaya çalışıyorum.neyse derse başladım.Yeterince konu tekrarı yaptıktan sonra soru çözmeye başlıyorum.İlk birkaç soru güzel gidiyo ve doğru bir şekilde çözüyorum.Sonra önüme bir soru çıkıyo takılıp kalıyorum.Bende psikolojik sanırım; o soruyu yapamadığımda ise bütün potansiyelim yok oluyo.Diğer soruları çözmeden kitabı kapatıyorum.
Yardım lütfen
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Sn Chimera ,psikolojik destek almanın önemine ben de katılıyorum.Ancak herkesin böyle bir beceriyi kazanmak için destek alması ekonomik ve pratik açılardan mümkün olmayacaktır.

Belki en iyi çözüm okul müfredatında mevcut bulunan psikoloji derslerinin nicelik ve niteliğini artırmak olabilir.

Kendine yardım amaçlı kitapların ve cd lerin psikopatoloji düzeyinde bir sorun yoksa faydalı olduğuna inanıyorum.

Bu arada psikoloji ve psikanaliz alanlarında bilgilendirici faaliyetlerde bulunmak üzereile açtığım geniş içeriğe sahip sitelere bakmakta fayda olabilir.





Saygı ve sevgiler
 

eski

Üye
Yeni Üye
Katılım
5 Ağu 2008
Mesajlar
107
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Duyduklarım kadarıyla sanırım,Psikoloji ve Psikiyatri arasında belli bir takım farklar var. Ben psikolojik desteğe ihtiyaçları olan insanların, uzman psikologlardan yardım almalarından yanayım. Psikologlar psikolojik bir çok vakalarda zaten psikiyatristlerden yardım alırlar ve patolojik durumlardaki danışanlarını yine alanında uzman psikiyatrislere refere ederler.

Ayrıca Can Bey, burda hipnoza karşı bir olumsuzluk yönelttiğinizi görüyorum. Hipnoz Psikolojik olarak belli bir takım hastalıklarda kullanılan ve sonuçları olumlu olan yöntemlerden birisidir (tabi uzamanı tarafından yapılan) örneğin: S.Freud'un Anna O vakasında olduğu gibi. I.Yalomenin birçok kitaplarındada kullandığı örnektir.

Yine Can Bey burda belli birtakım sorular yönelten kişilerin sorunlarına getirilmesi gereken çözümleri yazarsanız ben ve benim gibi duruma yabancı olan kişilerinde yararlanacağını düşünüyorum.
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Sorunlarımız...

uzak şehir ' Alıntı:
Ben ders çalışmaya koyulmak için bütün potansiyelimi topluyorum, kendimi adapte ediyorum.Tamamen derse odaklanmaya çalışıyorum.neyse derse başladım.Yeterince konu tekrarı yaptıktan sonra soru çözmeye başlıyorum.İlk birkaç soru güzel gidiyo ve doğru bir şekilde çözüyorum.Sonra önüme bir soru çıkıyo takılıp kalıyorum.Bende psikolojik sanırım; o soruyu yapamadığımda ise bütün potansiyelim yok oluyo.Diğer soruları çözmeden kitabı kapatıyorum.
Yardım lütfen

Sevgili Uzak Şehir...Sanırım mükemmeliyetçi bir yapınız var.Yanılmaya tahammül edemiyorsunuz.Testlerden yüz üzerinden yüz almayı hedeflememelisiniz.

Bilemediğiniz sorular sizin konu içersinde anlamadığınız yerleri gösteren işaret fişekleri gibidir...Bu soruları takip edin ve konuyu kavrarken yaptığınız yanlışın kaynağını bulun...

Eğitimin,derslerin türü ne olursa olsun iki amacı vardır.İlki pratik olarak size bir konu hakkında bilgilendirmek,diğeri de zekanızı geliştirmeye katkıda bulunmak.Yani ders çalışmanızın tek amacı sınavları başarmak değildir.Dünya hakkında bilgilenmeniz,hayatı kavramanız için gerekli olan tümel bilginin bir parçasını size göstermektir.Bu esnada zihniniz işler halde tutulur ve zekanız, beynin "nöron" denilen hücrelerinin arasında yepyeni sinaptik bağlantılar kurmasıyla artar.

O halde amacınızı sınav geçmeye endekslemelisiniz.Eğitimden yukarıdaki faydaları alacağınızı düşünürsek telaşa kapılmanıza hiç gerek yoktur.Öyle ya da böyle bu dersleri verirsiniz.Önemli olan bilgiyle olan ilişkinizden keyif olanağı çıkartabilmek,zihninizin kapasitesinin yanında dünyanızı-dünyaya bakışınızı genişletmenizdir.

Daha pratik bir öneri : takıldığınız bir soru olduğuna kanaat getirdiğinizde o soruyu derhal atlayıp diğer sorulara geçin.Soruları cevapladıkça güven kazanırsınız.Sınavın sonunda tekrar o soruya döner bir daha bakarsınız.Herkesin bilemediği sorular olacaktır,biri ya da öteki...

Sağlıcakla kalın
 

Fairy

Üye
Yeni Üye
Katılım
6 Nis 2009
Mesajlar
111
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
2023
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Yapmak istediğim birşeyi elde edene kadar ona odaklanıyorum ve başarıyorum aksi halde yani istemediğim durumlarda da onun için çaba göstermiyor ve pek ilgili davranmıyorum, çoğu zaman başarı konusunda büyük yıkımlarım olmadı fakat bu beni olmasa da benle ilgili insanları geleceğe yönelik tedirgin ediyor..Bu konuda ki fikirlerinizi merak ettim belirtirseniz memnun olurum şimdiden teşekkürler .)
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Ne hoş bir köşe burası. Katkılarından dolayı Sn. Dr. Can Güngen' e kendi adıma teşeşkür ediyorum.

Felsefe ve psikoloji hayatın öyle kritik noktalarında kesişiyorlar ki bazen. Temel sorunlardan, içinden çıkılmazın teki olabiliyorlar. Benim bu dönemdeki sorunum ve sizden görüş beklediğim konu tam bununla ilgili sanırım.

Mükemmeliyetçi olduğumu sanmıyorum, çünkü yaşamı ve insanları olduğu gibi kabul edebiliyorum. Sorunum yakınlarımdan çok mantıklı davranışlar beklemek. Kalite yaşam seviyesine, saygıya, fedakarlığa fazlaca önem veren ve bunlar için elimden geleni esirgemeyen aktif bir kişiliğim var. Bu benim yaşam felsefem. Her insanın gerçekçi (hatta bazen ütopik ve ironik :)) hayalleri, yaşam kailesini arttırmaya ve topluma yararlı edinimlere katkıda bulunma anlamında hedefleri olması gerektiğine inanıyorum. Bu da benim yaşam felsefem.

Şimdi yaşam kalitemi( mutluluğumu) engelleyen sorunuma gelmek isterim. Eşim tümüyle benim yapımın tersi bir kişiliğe sahip. Ne ideali, ne hedefi, ne de hayal ve istekleri olmayan, aile ile ilgili her sorunun çözümünü bana bırakan(bana güveni bunda büyük etken) ancak, benim işlevlerim esnasında beni olumsuz söz ve davranışları ile zora sokan bir insan. Eşimin yaşam felsefesi bu sanırım.

Psikiyatr ve Psikoloğa gittim, amacım anlaşılmaktı. Bana söylenenler ise; mükemmel sorun tespit etme ve çözüm üretme yeteneğine sahip olduğum, uzman yardımına gereksinimim olmadığı yönünde. Eşimde ise "ANLAMA GÜÇLÜĞÜ" tespit edildi. Ancak eşim de eğitimli bir insan ve canı istediği zaman istediğini anlayabiliyor. Fakat çoğu kez iletişim kurmakta zorlanıyoruz.
Ben eşimle bir arada yaşamaktan memnun ve mutlu değilim. Fakat eşim benden ayrı kalmaya kesinlikle karşı çıkıyor. Uzunca süredir evliyiz. Fakat ben, yaşamımın boşa geçtiği inancıyla mutsuzum. Oysa kendimle kaldığımda çok mutluyum. İnsan ilişkilerim gayet iyi. Arkadaşlarım, dostlarım var ve onlarla birlikte güzel zamanlar geçiriyor, mutlu paylaşımlarda bulunabiliyoruz. Onlarda benden memnuniyetlerini her fırsatta dile getiriyorlar. Eşimin arkadaş çevresi çok sınırlı. Benim fedakar yapımın aksine eşim tam bir bencil. İyi huyları da var tabii, ama temelde yaşam felsefesi açısından çok farklıyız ve ben eşimle birlikteyken körlendiğimi hissediyor ve yalnızlığa çekiliyorum.

Bu süreci sağlıklı şekilde atlatabilmem ya da mutlu olabilmek için neler yapabilirim. Görüşlerinizi alabirsem çok sevineceğim. Teşekkür ediyorum.
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Selamlar Monaliza...
Anladığım kadarı ile eşiniz içedönük birisi...Siz ise dışadönük ,hareketli birisiniz...
Aranızda ya iletişim ya da iletişim kurulduğu halde uzlaşamama problemi var...

Yani yaşam stilleriniz konusunda yaşadığınız farklılık birbirinizi anlamanıza yahut anlasanız bile uyumlu davranmanıza engel oluyor...

İçedönük insanlar fazla arkadaş edinmez,evden dışarıda bulunmayı sevmez,zamanlarını hep alışıldık,yeni olmayan mekanlarda tanıdık insanlar ile geçirmeyi severler...

Dışadönük insanlar ise yeniliğe açıktırlar.Dış dünyayı iç mekanlara tercih ederler.Çok sayıda insanla görüşmek onlara mutluluk verir...Bununla birlikte dışa dönük insanlar yüzeyseldir demek istemiyorum.Daha hareketlidirler.

Doğrusu bir kısmı yüzeyseldir de...Ama zekası ve içgörüsü yüksek olanları da vardır.Bu tür insanların sivil toplum kuruluşlarında çalıştığı,gazetecilik yaptığı,halkla ilişkiler konusunda uzmanlaştığını görebiliriz...Siyaset sahnesinde yer alan çoğu isim dışa dönük ancak içsel derinliğe sahip insanlardır.

İçe dönük insanların ise yalnız kalabilecekleri, fazla insanla temas kurmayabilecekleri meslekleri tercih ettiğini görüyoruz.Derinlik varsa içe bakışları onları sanata yaklaştırabilir.İç dünyalarını dışadönük olanlardan daha iyi tahlil edebildiklerinden mükemmel bir sanatçı olabilirler.Ancak gazetecilik-halkla ilişkiler-medya-siyaset gibi konularda iyi değildirler...

İçe dönük-dışa dönük insanların evliliklerinde bir takım sorunlar çıkar.Ayrı paradigmalara sahip olduklarından sorunun teşhisini geç koyarlar.Birbirlerini anlayamazlar...

Sorununuzun bu olduğu fikrine kapıldıysam da emin olamadım.Geri döner ve meseleyi biraz daha açabilirseniz yol alabiliriz...

Teşekkürler,görüşmek dileği ile...
 
M

monaliza

Ziyaretçi
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Yardımınız ve inceliğiniz için teşekkür ediyorum Sn. Can Gürgen.
Benim, sorunuma ilişkin tespitim eşimin ve benim kişiliklerimizin çok farklı olduğu yönünde.

Ne ben fazla dışa dönük, ne de eşim pek içe dönük değiliz aslında. Hayat felsefelerimiz çok farklı . “Hayattan, mutluluktan ne anladığımız, ne beklediğimiz?” gibi. Ben hayatı biraz ciddiye alıyorum, her şeyin dozunda olmasına önem veriyorum. Empati yapmayı, verdiğim sözde ne olursa olsun durmayı ve tutarlı olmayı seviyorum.

Düşünmeyi ve fikir üretmeyi, fikirlerimi paylaşmayı, fikir alışverişinde bulunmayı seviyorum. Duygusalım, ama çoğu kez mantığımla hareket eder ve başarılı da olurum. Yalanı sevmiyorum. Karşılıksız yardımlaşmayı, paylaşmayı seviyorum. Örneğin; (durumumuz iyi) ihtiyacı olanlara yardım etmeyi, Huzurevi, Çocuk Yetiştirme Yurdu gibi insanların yakınlığına ve şefkatine ihtiyacın olanların ziyeretlerine gitmeyi, hatta koruyucu aile olmayı istiyorum, eşimse bunları çok gereksiz görüyor. “Bunları yapmak bize mi kaldı?” Diyor. Ben de; "toplumsal duyarlılığımız ve görevlerimiz olmalı, herkes böyle düşünürse insanlığın hali ne olur ? ” diyorum. Hastalara karşı da merhametsiz.

Okumayı sevmiyor, bunca yıldır bir tane kitap okuduğunu görmedim. Bense her fırsatta okumayı ve okuduklarım üzerinde fikir alış verişinde bulunmayı çok seviyorum.

Ayrıca en önemli olan sorunum; eşime güvenememem. Duygusal yada fiziksel aldatma anlamında değil bu. Yalanlarından usandım inanın. Hiç bir sözüne inanamıyorum. Çünkü yıllarca (yani yalan söylediğini anladığım zamana kadar) eşime güvendiğim için (yalan ve yanlış aktarımlarından dolayı) oldukça sıkıntı yaşadım. Hatta öyle ki, ailesi dahi eşimin sözüne güvenmiyor ve benimle iletişimde bulunuyorlar. Yalan yere çok rahatlıkla yemin edebiliyor. O' nun için önemli olan o an kendini kurtarmak. Yalanı ortaya çıktığında ise hiç rahatsız olmuyor. Üstelik bunlar pembe- beyaz tabir edilen yalanlar değil. Başka insanları zan altında bırakan türden yalanlar.

Muhakeme yapmayı, düşünmeyi, fikir üretmeyi ve ciddi konularda sorumluluk almayı sevmiyor. Hayata ciddi ve anlamlı bir bakışı yok. " Gün bugündür,dünü ve yarını boş ver" sözlerinden usandım inanın. Evet, yaşanan "AN" ın tadını çıkartmak benim içinde çok önemli. Ama bana yapılan iyilikleri unutmamak ve deneyimlerden yararlanmak adına gibi nedenlerle DÜN; insanlığa yararlı olabilmek ve yaşamın tadını anlamak adına gibi nedenlerle BUGÜN, insani seviyede yaşamak, yaşam kalitesini bozmamak, yitirmemek, emeğimin karşılığını görmek için sistemli olmak adına gibi nedenlerle YARIN' ı önemsemek önemli bence.

Çok afedersiniz, beleşçilik denen olaydan nefret ediyorum, eşim içinse bunun hiç bir mahsuru yok. Toplumsal olaylara karşı duyarsız. Örneğin TV de şehit cenazesi yada trafik kazaları gibi haberleri gülerek izliyor. Cenaze evinde insanlar ağlarken eşim olmayacak bir şeye kahkaha atarak gülebiliyor. Bunları önceleri kendi psikolojisini korumak ve stresten uzak durmak için yaptığını düşünüyordum, geçen süreçte bunun duygusuzluk ve duyarsızlıktan kaynakladığını anladığım ve eşime olan saygımı yitirmeye başladım. Çünkü bence insan olmanın bir ayrıcalığı var ve her hareket yerinde yapılmalı.

Her an ve her durumda " Önce ben" diyen bir insan. Bence de insan kendisini ötelememeli, ama yeri geldiğinde kendi çıkarlarını geriye atabilmeli. Hakkı olmayan bir şeyi istemekte hiç sakınca görmüyor. bense bunu "yüzsüzlük" olarak değerlendiriyorum.

Üzülerek söylüyorum eşimin gurusuz ve onursuz bir insan olduğuna inandım artık ve bu da, saygımı tümüyle yok ediyor.
İyi yanlarına gelince; bana düşkün, alış verişime karışmaz, evdeki onarımları yapar, ev işlerinde bana yardım eder. Bunları da inkar edemem tabii, ama benim için kişilik ve saygı çok önemli. Saygıya çok değer veriyorum.
Ben hayata biraz fazla konsantreyim, eşimin ise zihni her an dağınıktır. Ancak, Trafikte dikkatine sözüm yok.
Eşimi şikayet eder durumda olmaktan hoşlanmıyorum, ama tıpta ayıp olmadığına inanıyorum. Ruh sağlığımız yerinde olmadığında, beden sağlımızında tam olmayacağına inananlardanım.Eşim her fırsatta psikolojiye inanmadığını söyler ve öyle bir bilim dalı olamayacağını iddia eder. Bana göre bu da kişiliğin sığlığının nedenini gösteren en önemli gösterge.

Eşimle şimdiki durumuza gelecek olursam; bu yakınmalarımda haklı olduğumu kabul ediyor ve "sana yakın olup, hizmet edeyim bana yeter, ben başka şey istemiyorum" diyor. Ama ben, eşimi kullanmayı değil hayatı paylaşmayı istiyorum. Bunun için kişiliksel gelişim istiyorum. Bugünüm düne denk olduktan ve yerimde sayıp durduktan, olduktan sonra hayatın tadı olur mu?

Umarım sorunumu anlatabilmişimdir. Değerli yorumlarınız için teşekkür ediyorum.
 

fides

Kahin
Yeni Üye
Katılım
15 Şub 2008
Mesajlar
1,694
Tepkime puanı
5
Puanları
38
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

monaliza samimi söyleşin için çok teşekkür ederim.

Güngen'e benim de bir sorum olacak:
Karabasan görmek psikolojik bir olay mı, yoksa yatış tarzınla mı alakalı?
 

Dr. Can Güngen

Felsefe.net
Yeni Üye
Katılım
29 Eki 2008
Mesajlar
31
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
60
Ynt: Psikoloji sorunları üzerine söyleşiler

Selamlar Monaliza...

Yaşadığınız durumun analizini çok güzel yapmışsınız.Doğrudur aranızda bir kişilik farkı var...
Siz ruhsal gelişmeye inanan,hayatı ciddiye alan ,duygusal,empati yapabilen birisiniz.Eşiniz ise daha çok "pratik" dediğimiz türden bir insan.Herhangi bir şeye kendsini vakfetmeyi anlamsız buluyor,insanların değişmeyeceğine inanıyor,duygusal değil ve aklı duygunun önüne koyarak hareket ediyor.

İnsanların şu eksenler yönünde farklı yaklaşımları olabiliyor..

1.İçe dönük----Dışa dönük
2.Duygusal-------düşünceye dönük
3.sezgisel-----------pratik
4.yargılayıcı------------esnek

Eşiniz pratik ve esnek bir algılamaya sahip.Bu durum onun derin kavrayışlara ulaşamaması,sathi kalması ve esnekliği yüzünden kimi zaman sorumsuzluk denebilecek ihmallerde bulunmasına neden oluyor.Ayrıca duygusal değil ve akla önem verirken duyguları küçümsüyor...

Bu dört eksenin en az üçünde çatışmalı görünüyorsunuz.
Önemli olan sizin kararınız.Eğer başka türlü bir yaşam kurmayı düşünürseniz bu sizin bileceğiniz bir iş olur.Ama evliliğinize devam etmek isterseniz biribrinizi olduğunuz gibi kabul edebilmelisiniz.İkiniz de karakterleriniz icabı bu şekilde davranıyorsunuz ve amacınız temelde birbirinizi sıkıntıya sokmak değil.Bunu sık sık düşünmenizi tavsiye ederim...
sevgiler-saygılar
 
Tüm sayfalar yüklendi.
Sidebar Kapat/Aç
Üst